Kimlik-kişilik Meselesi...

M Çevrimdışı

Muvahhidun

Üyeliği İptal Edildi
Banned
KİMLİK-KİŞİLİK MESELESİ...


Bundan belki de bir veya birbuçuk yıl kadar önceydi. Kemalist, laik ve kafir rejimin, laik, demokrat ve kafir başbakanı olan adam; ''Üst kimlik, alt kimlik'' diye bir yortu ortaya atmış ve bu da bayağı bir zaman içinde gündemi hayli meşgul ederek her önüne gelenin bununla ilgili bir görüş beyan etmesine sebeb olmuştur. Halbuki kişiliğini kaybedenler ''Alt kimliği''ne basarak üstü çizilmiş ''Üst kimliği''nden medet umarlar. Peki, bunu niçin yaparlar? Böyle bir şeyi dillendirerek niçin bir nevi deşarz olmaya çalışırlar? Bunun tek bir cevabı olabilir; uzun vaadede iktidarda kalabilme adına oylarıyla herbirini iman dairesinin dışına çıkarttığı halkın, sempatisini kazanmak...


Evet bu yüzden bu tip demogojik eğilimlere yöneliyorlar. Kaldı ki bu gibi hasta ruhlu insanlar toplumumuzda yok mudur sanki? Elbette ki vardır. Ve var olduğu içindir ki önden çıkardığı bilmem ne gömleğini arkadan değil de önden yırtmanın bir bedeli olarak ortaya attığı ''Kimlik'' zarfını toplumun hemen hemen her kesimi yuttu. Misal mi istiyorsunuz. Mesela, müşrik parti liderlerinden tutun da kalemini her gelen hükümet için oynatan satılık kalemlere, Allah'ın dinini ekmek teknesi haline getiren belamik ruhlu sözde hocalardan tutun da, sanat adına sanatı belden aşağı zevklere endeksleyen şehvet tutkunu sanatçı bozuntularına vs. varıncaya kadar olan, toplumda rejimin bekasına çanak tutan hemen hemen herkes...


Oysa hiç kimse, ama hiç kimse, bu konuyla ilgili olarak bir insan ve hele hele bir Müslüman için asıl kişilik olan ''İnsanın değer yargılarına -dine- göre yaşaması''nın gerekliliğini ifade etme noktasında söylenmesi gerekenleri gereği gibi söyleme şöyle dursun, ondan doğru-dürüst bahsetmemişlerdir bile. Peki ama neden? Çünkü, hem o sözü söylen ve hem de ona tabi olan diğer zevat, insana kişilik kazandıran sözkonusu değerlerden yoksundurlar da ondan. Zira, değerden yoksun olanın değerin kıymetini bilmesi ve onu talep etmesi mümkün değildir.


Hem sonra değerden nasıl yoksun olmasınlar ki? Çünkü, onların hepsi de batıya ve batının değersiz ilkelerine iman etmiş durumdalar. Dolayısıyle ağızlarından çıkan o sözler, o ağızlara hiç de iyi yakışmıyor. Oysa, sahibini tanıtmaktan başka bir işe yaramayan kimliğini dış ceketinin cebine, iman nuruyla örtülmüş kişiliğini de bedeninin iç cebi olan yüreğine koyanlar, kimlik için belki ama, kişilik için herhangi bir sorun yaşamadan hayatlarını devam ettirebiliyorlar. Hal böyle olunca bu insanlar için bu gibi kavramlarla meşgul olmak çok fazla bir anlam ifade etmememesi gerekir. Her neyse...


KİMLİK İLE KİŞİLİĞE BİR BAKIŞ...


Tabi ki kimlik ile kişiliğe önem veriyoruz ve verilmelidir de... Bu konuda kişilik sorunu yaşamayan gerçek Müslümanlardan biri olarak şöyle düşünüyorum.


Kavram olarak kimlik ile kişilik, birbiriyle iç içe ve yapışık olarak biri yek diğerinin tamamlayıcısı niteliğinde insanoğlunun varoluş süreciyle birlikte başlamış olup, haşr-i mahşere kadar da birbirinden kopmayacak iki kavram olarak devam edegelecektir. Ve bunlar öyle şeylerdir ki, biri diğerini tamamlar niteliktedirler. Kaldı ki aslolan insanın kişiliğidir, kimlik ise değişkendir.


Kişilik; insanı insan yapan değerlerle mücehhez olup bir ferd için olmazsa olmazdır, ama kimlik ise, sadece bir aidiyettir. Yani kişinin mensubu olduğu topluma vurgu yapar. Dolayısıyle kimliksiz, -bir takım zorlukları olsa da- yaşamak mümkün, ama kişiliksiz yaşamak ise hele Allah'a iman ettiğini söyleyen bir insan için ise asla... Bu itibarla, nice kişilikli kimseler görürsünüz ve vardır ki kimliksiz, nice kimlikli, hem de kalın kimlikli kimseler de görürsünüz ki kişiliksiz.


Ve ayrıca kişilik, insan yapısı için bir kök ise, kimlik de o yapı için de bir daldır. Nasıl ki, şöyle büyük bir hayranlıkla seyrettiğiniz yemyeşil yapraklarla bezeli bir ağaç sadece yapraklarıyla ağaç olarak kabul görmüyor işin içine o ağacın bedeni, kökü ve bu köklerin, içindeki suyu tıpkı bir tulumba gibi çekebilen damarları vs. ile ağaç olarak kabul görme gibi bir tanım giriyorsa, bir insan da sadece kişiliği veya sadece kimliği ile insan olarak bir değerlendirmeye tabi tutulamaz. Onun için bu her iki kavramı ve bu kavramlarla yaşayanları mutala ederken kimlik-kişilik ilişkisi içinde mutala edip değerlendirmeliyiz.


Şimdi bundan hareketle günümüz insanını ve müslümanını veyahutta dünya insanlığının sadece dörtte birini teşkil eden Müslüman dünyasını, kimlik-kişilik noktasında ele alıp bir inceleyelim:


KİŞİLİKLİ MÜSLÜMAN MI YOKSA KİMLİKLİ MÜSLÜMAN MI?


Tabi ki Müslüman kişilikli olmalıdır. Kişiliksiz bir Müslüman olamayacağı gibi, onun imanı ile o kötü sıfat da (Kişiliksizlik) bir arada olamaz. Peki Müslümana kişilik kazandıran şey nedir? Veyahutta bir kimse nasıl olur da kişilik kazanır? İşte bunlardan bazıları;

1- Herşeyden önce kişi, kendini iyi bilip tanıyacak. Zira ''Kendini bilmeyen, kendini tanımayan Rabb‘ini tanıyamaz!'' Yani, ben kimim? Kimden ve nereden geldim ve kime ve nereye gideceğim? Yaşamamın bir gayesi, bir hedefi var mıdır? Varsa -ki vardır- o halde o nedir? Bu vb. suallerin cevabını doğru ve tam olarak verdiği,

2- Yaratanını bütün isim ve sıfatlarıyle önce bilip sonra da tanıyarak O'na iman ettiği,

3- Bir taraftan yaratan olarak Allah'ı, diğer taraftan da yaratılan olarak kendisini düşünüp genel bir değerlendirme yaparak yaratılış gayesinin sorumlulukları doğrultusunda hareket edip bu çerçevede,

4- Allah'a, kendine ve kendinin dışındaki varlıklara karşı olan sorumluluğunu idrak edip ona göre bir yol takip ettiği,

5- Bütün bu sorumlulukları eksiksiz veya çok az da olsa bir eksikle yapabilmesi için, Allah'ın, bizlerin dünya ve ahiret saadeti için, onur ve şerefi için, kişilik ve haysiyeti için gönderdiği kitapların en sonuncusu Kur'an'a, dinlerin en sonuncusu ve kamil olanı İslam'a, peygamberlerin de sonuncusu olan Hz. Muhammed (s.a.v.)'e ve toplumsal yönetimde de kanunların en sonuncusu olan Şeriat kanunlarına uyduğu zaman...


İşte böylece bir insan ya da bir Müslüman, kişilik sahibi olur, kimliklerin ''Alt''ına, ve ''Üst''üne daha hiç girme gereğini duymadan onurlu ve kişilikli bir hayat sürdürür.


Ve işte size kişilikli bir insan ya da kişilikli bir Müslüman olabilmenin olmazsa olmaz olan şartları...


Bir de, kişilikli olduktan sonra onu koruyup kaybetmemenin şartları vardır.
Peki, o şartlar da nelerdir? Cevab olarak şöyle kısa bir merasim geçelim;

a) Herşeyden önce insan, kişiliğini bozan şeylerin nelerden ibaret olduğunu,

b) Bu cümleden olarak, imanını bozan herşeyin tıpkı bir kazan temiz suya bir damla sidik karıştığında onu bozduğu gibi aynı zamanda kişiliğini de bozabileceğini, yani dolayısıyle,

c) Allah'ı inkar veya O'na inandığı halde O'na şirk (ortak) koşmanın böyle bir bozulmayı sağlıyacağını,


d) Tevbesiz ve aynı zamanda kişiliksiz kimliklerle ahirete gidilmesi durumunda (Allah korusun) aynı kişiliksizliğin orada da hiç durmadan ve de kesintisiz bir şekilde devam edeceğini bilip ona göre kendine bir çeki düzen vermesi gerektiğini bilmelidir.


Sonuç olarak, tüm bunlar muvacehesinde şunu belirtmek istiyorum ki; kaybettikleri kişiliğini kimliğinin altında arayanlar, ayağını kurda kaptırdığı halde karşı dağda kendisine yaklaşma ihtimali çok az olan ayıya elindeki tüfekle mutemadiyyen ateş eden şaşkın avcı veya bataklığı kurutmak yerine sineklerle uğraşan aptal bahçivan gibidirler. Halbuki insanın, neyi nerde ve nasıl kaybetmişse o şeyi aramaya da kaybettiği yerlerden başlaması selim aklın bir gereğidir.


Allah (c.c.) aklımızı selim, kendimizi de yolunda daim kılsın! Amin.


Celal bin SEFER
 
Üst