Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Kıyamet Alametleri

R Çevrimdışı

RABBİN KULU

Yeni Üye
İslam-TR Üyesi
Eşrâtu's-Saa), âhir zamanda (zamanın sonları) ortaya çıkarak Kıyâmet'in yaklaştığını, kopmak üzere olduğunu gösteren belirtiler. Bu belirtiler genellikle Küçük Alametler (Alâmât-ı Suğra) ve Büyük Alametler (Alâmât-ı Kübrâ) olmak üzere iki bölüm halinde incelenir.

Küçük Alametler'in başlıcaları şu şekilde sıralanabilir:

a) İnsanların bina yapmakta birbiriyle yarışmaları (Buhârî, Fiten, 25; bk. Tecrid-i Sarih Terc; 1/58).

b) İnsanların ölümü temenni etmeleri (Buharî, Fifen, 25; Müslim, Fiten, 53-54)

c) Câriyenin efendisini doğurması (Müslim, İmân, 1).

d) Hicaz'da bir ateşin çıkarak Busra'da (Şam yakınlarında bir yer) develerin ayaklarını aydınlatması (Buhârî, Fiten, 24; Müslim, Fiten, 42).

e) Fırat nehrinin sularının çekilerek, nehir yatağından altın çıkması (Müslim, Filen, 29-31).

f) İkisi de hak iddiasında bulunan iki büyük İslâm ordusunun birbiriyle savaşması (Buhârı, Fiten, 25; Müslim, Fiten, 17).

g) İslâmî ilimlerin ortadan kalkması, cehaletin artması (Buhârî, Fiten, 4).

h) Depremlerin çoğalması (Buhârî, Fiten, 25).

ı) Zamanın yaklaşması, gece ile gündüzün eşit olması (Buhârî, Fiten, 25).

i) Cinâyetlerin çoğalması, fitnelerin zuhur etmesi (Buhârî, Fiten, 4; Müslim, Fiten, 18).

j) Yahudilerle Müslümanların savaşmaları, Müslümanların Yahudileri öldürmesi (Tecrid-i Sarih Tercümesi, VIII, 341; Müslim, Fiten, 79-82).

k) Zinanın açıkça işlenmesi, içki tüketiminin artması, kadınların çoğalıp erkeklerin azalması (el-Ali en-Nâsif Tac, 5/335).

l) Kahtân'dan bir kişinin çıkarak, insanları asâsı ile sevketmesi Buhârî, Fiten, 23).


Kıyâmetin on büyük alameti başka hadislerce ya da İslâm bilginlerince şu şekilde açıklanır:

1. Deccal'in ortaya çıkışı: Deccâl, kıyâmette zuhur edecek yalancı bir kişidir, İslâm Dini'ni ve müslümanları ifsad edip, kötülüğe ve bozgunculuğa sevketmek isteyecektir. Deccal'in sağ gözünün kör olduğu, iki gözünün arasında "kâfir" yazdığı, çocuğunun olmadığı, Medine'ye ve Mekke'ye giremeyeceği, ortaya çıktıktan sonra yeryüzünde kırk gün kalacağı, bu süre içerisinde istidrac türünden bazı olağanüstü olaylar göstereceği, daha sonra da yine kıyâmetin büyük alametlerinden olan Hz. İsa'nın yeryüzüne inmesiyle onun tarafından öldürüleceği sahih hadislerde belirtilmiştir (Buhârı, Fiten, 26; Müslim, Fiten, 37, 39, 40, 91, 101, 110, 112).

2. Duhan'ın çıkışı: Duman anlamına gelen duhan da kıyâmetin büyük alametlerinden biridir (Müslim, Fiten, 39). Kıyâmetin vukuundan önce dünyayı bir duman bulutu kaplayarak, kırk gün ve kırk gece kalacak, mü'minler nezleye tutulmuş gibi, kâfirler ise sarhoş gibi olacaklardır.

3. Dabbetü'l-arz'ın çıkışı: Kıyâmet'ten önce çıkacağı bildirilen bir yaratıktır. Kelime anlamı "yer hayvanı" demektir. Kur'an-ı Kerim'de "Kendilerine söylenmiş olan başlarına geldiği zaman, yerden bir çeşit hayvan (dâbbe) çıkarırız ki o, onlara, insanların âyetlerimize kesin olarak inanmadıklarını söyler" (en-Neml, 27/82) buyurulmaktadır. Hz. Peygamber Dâbbetü'l-arz hakkında "Çıkacak olan kıyâmet alametlerinden ilki, güneşin batı tarafından doğması ile, bir kuşluk vakti insanlara karşı bir dâbbenin (hayvanın) zuhurudur. Bu iki alametten biri, arkadaşından evvel olur. Akabinde diğeri de onun izi üzerinde yakın olarak meydana gelir" (Müslim, Fiten, 118) buyurmuştur.

4) Güneşin Batıdan doğması: Güneş batıdan doğacak, insanlar topluca iman edecek, ancak daha önce iman etmemiş olanların imanları kendilerine bir yarar sağlamayacaktır (Tecrid-i Sarih Tercümesi, XII 307; Müslim, Fiten, 118).

5. Hazreti İsa (a.s)'ın inmesi: Ehl-i sünnet itikadına göre Kıyâmetin vukuundan önce Hazreti İsa yeryüzüne inecek, hristiyanları İslâm'a davet edecek, Deccâl'i öldürecek, Hazreti Peygamber (s.a.s)'in şerîati ile hükmedecektir (Buhârî, Büyû, 102; Müslim, İmân, 242-247).

6. Ye'cûc ve Me'cûc'ün çıkışı: Kıyâmetin vukuundan önce çıkarak "yeryüzünde bozgunculuk yapacak" (el-Kehf, 18/94) olan asılları ve soyları belirsiz iki insan topluluğudur (Muhammed Hamdi Yazır, Hak Dini Kur'an Dili, IV, 3288). Hz. ZülKarneyn'in önlerine yaptığı seddin yıkılarak (el-Enbiya, 21/96) açılması ile yeryüzüne dağılacaklar insanlara saldıracak, kentleri yakıp-yıkarak harabe haline getireceklerdir. Bazı rivayetlerde bu seddin Çin seddi olduğu zikredilir (Muhammed Hamdi Yazır, a.g.e., IV, 3291, 3374; Buhârı, Enbiyâ, 7; Müslim, Fiten, 1,2).

7.8.9. Doğuda, Batıda, Arap Yarımadasında olmak üzere üç bölgede yer çöküntülerinin meydana gelmesi de Kıyâmet'in büyük alametlerindendir (Müslim, Fiten, 39).

10. Yemen'den çıkacak olan büyük bir ateşin insanları önüne katarak sürmesi (Müslim, Fiten, 39).
 
Moderatör tarafında düzenlendi:
Enfal.571 Çevrimdışı

Enfal.571

İyi Bilinen Üye
Site Emektarı
Rasulullah Sallallahu aleyhi ve sellem’in Gönderilmesi
Sehl bin Saad Es-Saidi radiyallahu anh şöyle dedi:
“Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem:
‘Ben kıyametle şu ikisi gibi gönderildim’ buyurmuş işaret ve orta parmağını birleştirmiştir.”

Buhari (5406) Müslim (2950)
Kurtubi rahmetullahi aleyh diyor ki: ‘Kıyamet alametlerinin ilki Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in gönderilmesidir. Çünkü O ahir zaman nebisidir. Kendisi ile kıyamet arasında başka bir nebi olmadığı halde gönderilmiştir.’

Rasulullah Sallallahu aleyhi ve sellem’in Vefat Etmesi

Avf bin Malik radiyallahu anh şöyle anlatıyor:
“Tebük gazvesinde deriden yapılmış bir çadır içerisinde iken Nebi sallallahu aleyhi ve sellem’in yanına geldim:
‘Kıyametin kopmasından önce altı şeyi say: Benim ölümüm; sonra Beytu’l–Makdis’in fethedilmesi; koyunların kırıldığı gibi sizi yakalayıp helak edecek veba salgını; sonra malın çoğalması, nihayet bir kimseye yüz dinar verilir buna karşın o kişi kızmakta devam eder. Sonra Arap evlerinden girmedik hiçbir ev bırakmayan fitne. Sonra sizinle sarı ırk arasında bir barışın olması. Bu barışın akabinde onlar antlaşmayı bozarlar ve her bayrağın altında on iki bin kişi olduğu halde seksen bayrak altında size saldırırlar’ buyurdu.”

Buhari (2967)


not: Beytu’l–Makdis’in fethi raşit halife Ömer bin Hattab radiyallahu anh zamanında hicri on beş senesinde gerçekleşmiştir.

Avf bin Malik radiyallahu anh şöyle anlatıyor:
“Tebük gazvesinde deriden yapılmış bir çadır içerisinde iken Nebi sallallahu aleyhi ve sellem’in yanına geldim:
‘Kıyametin kopmasından önce altı şeyi say: Benim ölümüm; sonra Beytu’l–Makdis’in fethedilmesi; koyunların kırıldığı gibi sizi yakalayıp helak edecek veba salgını; sonra malın çoğalması, nihayet bir kimseye yüz dinar verilir buna karşın o kişi kızmakta devam eder. Sonra Arap evlerinden girmedik hiçbir ev bırakmayan fitne. Sonra sizinle sarı ırk arasında bir barışın olması. Bu barışın akabinde onlar antlaşmayı bozarlar ve her bayrağın altında on iki bin kişi olduğu halde seksen bayrak altında size saldırırlar’ buyurdu.”

Buhari (2967)

İbni Hacer rahmetullahi aleyh der ki: ‘Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in koyun kırımı buyruğu hayvanların yakalandığı bir hastalıktır. Hayvanların burunlarında bir akıntı olur akabinde hemen ölürler. Kıyametin bu alameti Ömer radiyallahu anh’ın hilafetinde Kudüs şehrinin fethinden sonra Amvas vebasında ortaya çıkmıştır.’

Emanetin Kaybolması:
Ebu Hureyre radiyallahu anh şöyle dedi:
“Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem bir mecliste konuşuyorken bir bedevi geldi ve:
−Kıyamet ne zaman? diye sordu. Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem konuşmasına devam etti. Oradakilerden bazısı:
−Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem bedevinin dediğini duydu ama hoşlanmadı dediler. Diğer bazıları da:
−Hayır, işitmedi’ dediler. Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem sözünü bitirince:
−‘O kıyameti soran nerede?’ diye sordu. Bedevi:
−Ben buradayım Ey Allah’ın Resulü dedi. Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem:
−‘Emanet kaybolduğu zaman kıyameti bekle’ buyurdu. Bedevi:
−Emanetin kaybolması nasıldır? diye sordu. Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem:
−‘İş ehli olmayana havale edilirse kıyameti bekle’ buyurdu.”

Buhari (214)
İbni Hacer rahmetullahi aleyh hadisle ilgili olarak şöyle dedi: ‘…İşlerin ehli olmayana havale edilmesi cehaletin galip gelip ilmin kaldırılmasından kaynaklanmaktadır. Bu da kıyamet alametleri cümlesindendir. Bunun muktezası ilim var olmaya devam ettiği sürece kıyamette genişlik vardır.’
Nebi sallallahu aleyhi ve sellem bu hadiste emanetin kalplerden nasıl kaldırılacağını açıklamıştır. Huzeyfe radiyallahu anh şöyle diyor: ‘Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem bizlere iki olay anlattı ki ben onlardan birini gördüm. Diğerini de beklemekteyim. Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle anlattı:
“Emanet salih kimselerin gönüllerinin derinliğine indi. Sonra onlar Ku’ran’ı ve sünneti öğrendiler.” Sonra Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem bize ilmin kaldırılmasını anlattı: “Bilgili kişi uykuya dalar. O uyurken emanet kalbinden silinir. Emanetin izi nokta halinde yanık yeri gibi kalır. Sonra o kişi bir uyku daha uyurken emanetin geri kalanı da alınır. Bunun izi de balta sallayan bir işçinin avucundaki kabarcık gibi kalır. Şu halde emanet senin ayağına düşürdüğün bir ateş parçasının düştüğü yeri şişirip senin onu bir kabarcık şeklinde görmen gibidir. Hâlbuki o kabarcıkta bir şey yoktur. İnsanlar sabaha erip alış verişe başlarlar. Hiç kimse emaneti eda etmek imkânını bulamaz. Falan oğulları içinde emin bir adam vardır emaneti ona verelim denilir. Bir kimse için ne akıllı, ne zarif, ne de güçlü! denilir. Hâlbuki onun kalbinde hardal tanesi kadar iman yoktur.”
Huzeyfe radiyallahu anh diyor ki: ‘Bana öyle bir zaman geldi ki o zamanda ben kiminle alış veriş edeceğim diye tasalanmazdım. Eğer alışveriş yaptığım Müslüman ise onu beni aldatmaktan İslam alıkoyardı. Yok, Hristiyan ise onu da vali alıkoyardı. Bugün ise ben falan ve falandan başka kimseyle alışveriş yapamıyorum.’

Buhari (6419)

Mescitlerin Süslenmesi ve İnsanların Mescitlerle Övünmeleri:
Enes bin Malik radiyallahu anh şöyle dedi:
“Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem:
‘İnsanların cami inşa ederek övünmeleri kıyamet alametlerindendir’ buyurdu.”

Ebu Davud (449) İbni Mace (739)

Enes radiyallahu anh diyor ki: ‘Cami yapmakta birbirlerine övünürler sonra da azı müstesna oraları ibadet ve ilimle mamur etmezler.’
İbni Abbas radiyallahu anh diyor ki: ‘Sizler, Yahudi ve Hristiyanların mabetlerini süsledikleri gibi camileri süsleyeceksiniz.’
Ebu Said El–Hudri radiyallahu anh diyor ki: ‘Nebi sallallahu aleyhi ve sellem’in mescidinin tavanı hurma dallarından idi.’
Ömer bin Hattab radiyallahu anh şöyle dedi:
“Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in mescidini genişletirken ustaya:
‘İnsanları yağmurdan koru! Sakın sarılı kırmızılı boyayıp insanları fitneye düşürme’ dedi.”

Buhari (540)

Geçmiş Ümmetlerin Yollarına Uyulması:
Ebu Hureyre radiyallahu anh şöyle dedi:
“Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem:
‘Ümmetim geçmiş ümmetlerin yoluna karış karış, kulaç kulaç uymadıkça kıyamet kopmaz.’ Sahabeler:
−Ey Allah’ın Resulü! Fars ve Rumlar mı? dediler. Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem:
−‘İnsanlardan sadece onları kast ediyorum’ buyurdu.”

Buhari (7201)

İmam Nevevi rahmetullahi aleyh diyor ki: ‘Karış, kulaç ve keler deliğiyle onlara uymanın çok olacağı örneklendirilmek istenmektedir. Burada kastedilen küfürde onlara uymak değil, günah ve bir takım hükümlere muhalefette onlara uymaktır. Bu da Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in açık bir mucizesi olup onun haber verdiği gibi vuku bulmuştur.’
Muhlib diyor ki: ‘Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem ümmetinin geçmiş ümmetler gibi sonradan uydurulan şeylere bidatlere ve hevalarına uyacaklarını bildirmiştir. Birçok hadiste kıyamete yakın kimselerin şerli kimseler olduğunu, kıyametin de sadece en şerli insanlar üzerine kopacağını söylemiştir. Dinin kıvamı ve ayakta duruşu ise dini ilimlerde yetişmiş değerli kimselerin yanında onlarla olacağını haber vermiştir.’

İbni Hacer rahmetullahi aleyh diyor ki: ‘Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in sakındırıp uyardığı birçok hâdise vuku bulmuştur. Kalanları da vuku bulacaktır.’

Malın Çoğalıp Yaygın Olması:
Ebu Hureyre radiyallahu anh’ şöyle dedi:
“Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyuruyor:
‘İçinizde mal çoğalıp taşmadıkça kıyamet kopmaz. Hatta mal sahibi, sadakasını kim kabul eder diye tasalanır. Nihayet mal sahibi sadakayı bir kimseye arz eder de, kendisine arz edilen: ‘Benim mala ihtiyacım yoktur’ der’ buyurdu.”

Buhari (1339)
İbni Hacer rahmetullahi aleyh diyor ki: ‘Bu hadiste üç hale işaret vardır.
Birinci Hal
‘Sadece malın çoğalmasına işaret vardır. Bu hal sahabe zamanında gerçekleşmiştir. Çünkü hadiste Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem: “aranızda mal çoğalır” buyurmuştur.’
İkinci Hal
‘Malın çokluğundan dolup taşmasına işarettir. Yani kimse diğerinin malını almaya tenezzül etmez hale gelmiştir. Bu da sahabe asrının sonlarında, tabiin asrının başlarında meydana gelmiştir. Çünkü hadiste “mal sahibi tasalanır” ifadesi vardır. Bu Ömer bin Abdulaziz rahmetullahi aleyh dönemine uygulanabilir.’
Üçüncü Hal
‘Malın haddinden fazla bollaşıp herkesin zengin olacağına işarettir. Hatta mal sahibi sadakasını kabul edecek kimse bulamamaktan tasalanacak. Hatta sadakayı hak etmeyen birine arz edecek de o kimse almaktan çekinecek, “ona ihtiyacım yoktur” diyecek. Bu zaman İsa aleyhisselam zamanıdır. Bu sonuncu halin şu şekilde olması da muhtemeldir: ‘Ateş çıkar, insanlar mahşere toplanma işi ile meşgul olurlar. Hiç kimse mala iltifat etmez. Aksine olabildiğince azaltmaya çalışır.’


Ayın İkiye Bölünmesi:
Allah-u Teâlâ şöyle buyuruyor:
Kıyamet yaklaştı ve ay ikiye bölündü.

Kamer (1)

Abdullah bin Mesud radiyallahu anh şöyle dedi:
“Biz Nebi sallallahu aleyhi ve sellem ile beraberdik. Ay ortadan bölündü ve iki parça haline geldi. Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem bize:
‘Şahit olunuz, şahit olunuz’ buyurdu.”

Buhari (4812) Müslim (2801)

Hicaz’da Bir Ateşin Çıkması:
Ebu Hureyre radiyallahu anh şöyle dedi:
“Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem:
‘Hicaz arazisinde bir ateş çıkıp, bu ateş Busra’daki develerin boyunlarını aydınlatana kadar kıyamet kopmaz’ buyurdu.”

Buhari (6972) Müslim (2902)

İmam Nevevi rahmetullahi aleyh diyor ki: ‘Bizim zamanımızda 654 yılında Medine’de ateş çıkmıştı. Medine’nin doğu tarafında Harre’nin arka tarafında çıkan çok büyük bir ateşti. Şam’ın tamamında ve diğer beldelerde herkes tarafından biliniyordu. Bana, bunu gören bir Medineli haber vermişti.’
İbni Kesir rahmetullahi aleyh’de şunları nakleder: ‘Busra’da yaşayan bedevilerden çoğu Hicaz’da çıkan bu ateşin ışığının develerin boyunlarını aydınlattığına şahit olmuşlardır.’
İbni Hacer rahmetullahi aleyh’de şöyle der: ‘Kurtubi ve diğer âlimlerin anladığı gibi bana göre bu hadisten anlaşılan ateş, Medine’nin arka sokaklarında çıkan ateştir. Ancak insanları mahşere toplayan ateş başka bir ateştir.’

Faizin Yaygınlaşması:
İbni Mesud radiyallahu anh şöyle dedi:
“Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem:
‘İnsanlar üzerine öyle bir zaman gelecek ki kimse malı helalden mi haramdan mı kazandığını önemsemeyecektir’ buyuruyor.”

Buhari (1926)

Zinanın Yaygınlaşması:
Enes bin Malik radiyallahu anh şöyle dedi:
“Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem:
‘İlmin kaldırılması, cehaletin yerleşmesi, içkinin içilmesi ve zinanın ortaya çıkması kıyamet alametlerindendir’ buyurdu.”

Müslim (2671) Buhari (240)

Bundan daha büyüğü zinanın helal sayılmasıdır. Ebu Malik El–Eşari radiyallahu anh şöyle dedi:
“Nebi sallallahu aleyhi ve sellem:
‘Ümmetimden bir takım topluluklar olacak, onlar zina etmeyi, ipek elbise giymeyi, içkiyi ve çalgı aletlerini mubah sayacaklardır…’ buyurdu.”

Buhari (5650)

Sehl b. Saad es-Saidi radiyallahu anh şöyle dedi:
“Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem:
‘Ahir zamanda yere batma, taşlanma ve suret değişmesi olacaktır.’ Denildi ki:
−Bu ne zamandır Ey Allah’ın Rasulü? Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem:
−‘Çalgı aletleri ve şarkıcılar ortaya çıktığındadır’ buyurdu.”

Tirmizi (2309)

Bu alamet geçmiş asırlarda ortaya çıkmıştır. Günümüzde daha çok ortaya çıkmış ve çok yaygınlaşmıştır. Hadiste işaret edildiği gibi şarkıcı erkekler ve kadınlar çoğalmıştır. Bundan daha büyük musibetse birçok insanın çalgı aletlerini helal saymasıdır. Böyle olanlara, suretleri değişecek, taşlanarak helak olacaklar ve yere batırılacaklar diye tehdit vardır.

Ebu Malik El–Eşari radiyallahu anh şöyle dedi:
“Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem:
‘Ümmetimden bir takım kavimler gelecek zinayı, ipeği, içkiyi ve çalgı aletlerini mubah sayacaklar. Yine bir takım topluluklar bir dağın yanına konaklayacaklar. Onlara ait koyun sürüsü ile çoban her sabah onlara gelecek. Bunlara bir fakir ihtiyacı için gelecek de ona; ‘bize yarın gel’ diyecekler. Allah dağı geceleyin onların üzerine indirip bir kısmını helak edecek, diğerlerini de kıyamet gününe kadar maymunlar ve domuzlar şekline çevirecektir’ buyurdu.”

Buhari (5650)

Ömer bin Hattab Radiyallahu anh şöyle dedi:
“Cebrail aleyhisselam, Nebi sallallahu aleyhi ve sellem’e kıyametin ne zaman kopacağını sorduğunda ona şöyle cevap vermişti:
−‘Bu konuda sorulan sorandan daha bilgili değildir.’ Cebrail aleyhisselam:
−‘Bana kıyametin alametlerini söyle’ dedi. Nebi sallallahu aleyhi ve sellem:
−‘Cariyenin efendisini doğurması, çıplak fakir koyun çobanlarının yüksek bina yapmada birbirleriyle yarışmalarını görmendir’ buyurdu.”

Müslim (8)

İmam Nevevi rahmetullahi aleyh diyor ki: ‘Çöl ahalisi ya da onlar gibi yoksul ve muhtaç kimselere dünya malının yayılıp genişlemesidir. Nihayet onlar yüksek bina yapmakta birbirlerine övünür hale gelmeleridir.’

Nevevi Müslim Şerhi (1/159)

İbni Hacer rahmetullahi aleyh de şöyle der: ‘Bu alamet, Nebi sallallahu aleyhi ve sellem’in zamanına yakın bir vakitte meydana gelmiş alametlerdendir. Yüksek bina yapmakta yarışmanın manası ev yaptıran kimsenin evinin yüksekliğinin diğerinin evinden fazla olmasını istemesidir. Burada kastedilen evlerin süslenmesinden insanların birbirlerine övünmeleridir şeklinde olabilir. Yahut daha genel mana olabilir. Bunların çoğu zamanımızda bulunmaktadır ve artmaya devam etmektedir.’

İbn–i Hacer Fethu’l–Bari (13/88)

Öldürme Olaylarının Çoğalması:
Ebu Hureyre radiyallahu anh şöyle dedi:

“Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem:
‘Herc çoğalmadıkça kıyamet kopmaz’ buyurdu. Denildi ki:
−Herc nedir Ey Allah’ın Rasulü? Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem:
−‘Öldürmedir, öldürmedir’ buyurdu.”
Buhari (6974) Müslim (8/417)


Yine Ebu Hureyre radiyallahu anh şöyle dedi:
“Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem:
‘Nefsimi elinde bulunduran zata yemin ederim ki insanlar üzerine, katil neden öldürdüğünü maktul de neden öldürüldüğünü bilmediği zaman gelmeden dünyanın sonu gelmez.’ Denildi ki:
−‘Bu nasıldır Ey Allah’ın Rasulü?’ Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem:
−‘Herc meydana geldiği zamandır. Öldüren de öldürülen de ateştedir’ buyurdu.”
Müslim (2908)



Aşırı Cimrilik ve Hırsın Çoğalması:
Ebu Hureyre radiyallahu anh’den:
“Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmaktadır:
‘Zaman yaklaşır, amel eksilir, insanlara aşırı cimrilik ve hırs atılır…’ buyurdu.”

Buhari (6023)


Yine Ebu Hureyre radiyallahu anh şöyle dedi:
“Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem:
‘Aşırı cimrilik ve hırsın ortaya çıkması kıyamet alametlerindendir’ buyurdu.”

Taberani (748–Mucemu’l-Evsad)

Fuhşiyatın Ortaya Çıkması, Akrabalık Bağlarının Kesilmesi ve Kötü Komşuluk:
Abdullah bin Amr radiyallahu anh şöyle dedi:
“Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem:
‘Fuhuş, akrabalık bağlarının kesilmesi ve kötü komşuluk ortaya çıkıncaya kadar kıyamet kopmaz’ buyurdu.”

Ahmed (2/162)

Şeyh Yusuf diyor ki: ‘Nebi sallallahu aleyhi ve sellem’in haber verdiği bu alamet de ortaya çıkmıştır. İşlediği günahı konuşmayı hiç önemsemeyen işlediği günaha karşılık çekeceği azabı basite alan insanlar arasında fuhuş çok yaygınlaşmıştır. Akrabalık bağları koparıldı. Akraba akrabayı aramıyor. Aralarında bir kopukluk ve uzaklık meydana geldi. Kötü komşuluğa gelince söyle söyleyebileceğini! Nice komşular komşusunu tanımıyor ve halini sormuyor.’

Yaşlıların Gençleşmesi:
İbni Abbas radiyallahu anh şöyle dedi:
“Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem:
‘Ahir zamanda öyle bir topluluk olacak ki güvercin göğsü gibi sakallarını ve saçlarını siyaha boyayacaklar. Onlar cennetin kokusunu duyamazlar’ buyurdu.”

Ebu Davud (4212) Ahmed (1/273)

Şeyh Yusuf Vabil diyor ki: ‘Hadiste Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in haber verdiği bu alamet de bizim zamanımızda ortaya çıkmıştır. Bu hareket yani sakalların ve saçların siyaha boyanması erkekler arasında yaygınlaştı. Bize zahir olan Allah en iyisini bilir Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in güvercin göğsü gibi buyurması şu andaki bazı Müslümanların halini benzetmedir. Onları sakallarını güvercin göğsü gibi yaparken görürsün. Yanak taraflarını tıraş ederler ve çene kısımlarını biraz bırakırlar. Sonra da onu siyaha boyarlar, tıpkı güvercin göğsü gibi olur.’

Ticaretin Çoğalması ve Kadının Ticarette Kocasına Yardım Etmesi
Abdullah bin Mesud radiyallahu anh şöyle edi:
“Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem:
‘Kıyametin hemen öncesinde sadece özel insanlara selam verilir, ticaret yaygınlaşır hatta kadın ticarette kocasına yardım eder’ buyurdu.”

Ahmed (1/407)

Amr bin Tağleb radiyallahu anh şöyle dedi:
“Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem:
‘Malın yaygınlaşıp çoğalması ve ticaretin yaygın olması kıyamet alametlerindendir’ buyurdu.”

Nesei (4434)

Yere Batırılma, Suret Değiştirilme ve Taşlanma Olaylarının Vaki Olması
Aişe radiyallahu anha şöyle dedi:
“Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem:
‘Bu ümmetin sonunda yere batırılma, suret değiştirilme ve taşlanma olacaktır.’ Aişe radiyallahu anha’ diyor ki:
−‘Ya Rasulallah, aramızda salih kimseler olduğu halde helak olur muyuz?’ diye sordum. Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem:
−‘Evet, çirkin işler baş gösterdiği vakit’ buyurdu.”

Tirmizi (2280)

Yere batırılma asrımızdan önce doğuda batıda birçok yerde meydana gelmiştir. Yeryüzünün değişik yerlerinde zamanımızda da yere batırılma hadiseleri vaki olmuştur.

Salih İnsanların Yok Olması:
Abdullah bin Amr radiyallahu anh şöyle dedi
“Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem:
‘Allah azze ve celle yeryüzünden hayır ehli salih kullarını kabzetmedikçe kıyamet kopmaz. Müteakiben yeryüzünde kendilerinde hiçbir hayır olmayan şerli insanlar kalır ki onlar da ne bir iyiliği bilirler ne de bir kötülüğü reddederler’ buyurdu.”

Ahmed (2/210)

Şeyh Yusuf Vabil diyor ki: ‘Salihlerin yok olması günahların çoğaldığı, iyiliği emretmenin kötülüğü yasaklamanın terk edildiği zamandır.’

Küçüklerin Yanında İlim Aranması:
Ebu Ümeyye Cumehî radiyallahu anh şöyle dedi:
“Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem:
‘Üç şey kıyamet alametlerindendir, onlardan biri de ilmin küçüklerin yanında aranmasıdır…’ buyurdu.”

Taberani (22/361–Mucemu’l-Kebir)
Nakledildiğine göre İbni Mesud radiyallahu anh şöyle diyor: ‘İnsanlar kendilerine Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem’in arkadaşlarından ve büyüklerden gelen ilme yapıştıkları müddetçe salihler olarak kalırlar. İlim onlara küçüklerinden gelince helak olurlar.’
Taberani (9/114–Mucemul-Kebir)

Yırtıcı Hayvanların ve Cansız Varlıkların İnsanlarla Konuşması:
Ebu Hureyre radiyallahu anh şöyle dedi:
“Bir kurt, koyun çobanına gelip sürüden bir koyun kaptı. Çoban da koyunu kurttan çekip aldı. Kurt bir tepeye çıkıp çömelerek oturdu. Sonra çobana:
−‘Sen Allah’ın bana rızk olarak verdiği rızka kastedip benden aldın’ dedi. Adam:
−‘Allah’a yemin olsun ki, bu günkü gibi hiç konuşan kurdu görmemiştim’ dedi. Kurt çobana:
−‘Bundan daha hayret vericisi, iki kara taşlık arasındaki hurmalıklarda bir adam geçmişteki olmuş şeyleri ve bundan sonra olacak şeyleri haber veriyor’ dedi. Adam Yahudi idi. Nebi sallallahu aleyhi ve sellem’e gelip olanları haber verdi. Nebi sallallahu aleyhi ve sellem o adamı tasdik etti sonra:
‘Kıyametten önceki alametlerden bir alamet de kişi çıkar ayakkabısı yahut kamçısı ailesinin kendinden sonra neler yaptığını haber vermeden dönmemesi yakındır’ buyurdu.”

Ahmed (2/306)

Ebu Said El–Hudri radiyallahu anh şöyle dedi:
“Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem:
‘Nefsim elinde bulunduran zata yemin ederim ki, yırtıcı hayvanlar insanlarla konuşmadan, kamçısının ucu ayakkabısının kemeri kişi ile konuşmadan ve kişinin uyluğu arkasında ailesinin ne yaptığını kendisine bildirmeden kıyamet kopmaz’ buyurdu.”

Tirmizi (2272)

Şeyh Hamud şöyle diyor: ‘Yırtıcı hayvanların insanlarla konuşması, kamçının, ayakkabının, insanın uyluğunun kendisiyle konuşması, ağaçların, taşların Yahudileri göstermesi gibi kıyamet alametleridir. Bu olayların hiçbiri mecazi değildir, hakikat olarak gerçekleşecektir.’

Depremlerin Çoğalması:
Ebu Hureyre radiyallahu anh şöyle dedi:
“Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem:
‘İlim kabzedilip depremler çoğalıncaya, zaman yaklaşıncaya, fitneler çıkıncaya, sadece öldürmekten ibaret olan herc çoğalıncaya kadar ve sizde mal çoğalıp taşıncaya kadar kıyamet kopmaz’ buyurdu.”

Buhari (986)
İbni Hacer rahmetullahi aleyh diyor ki: ‘Doğuda batıda birçok beldede depremler meydana gelmiştir. Bize zahir olan hadiste bildirilen depremlerin genel ve devamlı olmasıdır.’

Musibetlerin Şiddetinden Ölümün Temenni Edilmesi
Ebu Hureyre radiyallahu anh şöyle dedi:
“Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem:
‘Bir adam diğerinin kabri yanından geçerken ‘keşke şunun yerinde ben olsaydım’ demeden kıyamet kopmaz’ buyurdu.”

Buhari (6970)

İbni Battal rahmetullahi aleyh diyor ki: ‘Fitneler ortaya çıktığı zaman kabirdekilere gıpta edilir ve ölüm temenni edilir. Bu ancak batıl ve ehlinin galip gelmesinden, günahların ve münkeratın ortaya çıkmasından ve dinin elden gitmesinden korkulduğu içindir.’

İbni Hacer rahmetullahi aleyh diyor ki: ‘Bu temenni, herkes için genel bir hüküm değildir, hayır ehli için özel bir durumdur. Diğerleri ise diniyle alakalı olmasa da canına, ailesine yahut malına gelen bir musibet sebebiyle böyle bir temennide bulunabilir.’

Zeynuddin Irakî diyor ki: ‘Bu olayın her beldede, her zamanda bütün insanlarda olması gerekmez. Aksine bu temenniyi herhangi bir zamanda herhangi bir yerde bazı kimseler yaptığında mutabakat sağlanmış olur. Temenninin kabirlere uğramayla ilişkilendirilmesinde, o zaman insanlarının çok şiddetli fesat içinde olduklarını hissettirme vardır. Şöyle ki kişi bazen kötü halini göz önünde bulundurarak ölümü temenni edebilir. O bir ölüyü seyredip, kabirleri görünce tabi olarak ondan irkilir, korkuyla kaçar ve ölümü temenni etmez. Şiddet güçlenip fazlalaştığı zaman kabrin vahşeti vb. olumsuzluklar onu ölümü temenni etmekten vazgeçiremez. Bununla beraber ölümü temenni etmenin yasak oluşu da bu temenniyi ortadan kaldırmaz. Çünkü bu hadisin anlamı, gelecekte olacak bir olayı haber vermektir. Bu sebeple ölümü temenni etmeyi yasaklayan şeri hükümle çelişemez.’

Fırat Nehrinin Altından Bir Dağı Saklaması
Ebu Hureyre radiyallahu anh şöyle dedi:
“Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem:
‘Fırat nehri altından bir dağ açıp çıkarmadıkça kıyamet kopmaz. İnsanlar onun üzerine savaşıp birbirlerini öldürürler. Her yüz kişiden doksan dokuzu ölür. Onlardan her biri ‘kurtulanın ben olacağımı umarım’ diye temenni eder’ buyurdu.”

Buhari 6973

Şeyh Yusuf Vabil diyor ki: ‘Bu altın dağ ile kastedilen petrol değildir. Ebu Abiyye’nin İbni Kesir’in tefsirine yaptığı dipnotta söylediği gibi. Bunun birçok ciheti vardır.’
1-Onun hakkındaki kesin ifade “Altın bir dağ” diye gelmiştir. Petrol ise hakikatte altın değildir. Altın bilinen bir madendir.
2-Nebi sallallahu aleyhi ve sellem nehrin suyunun çekileceğini, altından bir dağın ortaya çıkacağını ve insanların onu göreceğini haber vermiştir. Petrol yerin dibinden, derin mesafelerden aletlerle çıkartılıyor.
3-Nebi sallallahu aleyhi ve sellem denizler ve nehirler içinde Fırat nehrini özel kılmıştır. Birçok bölgede olduğu gibi Petrol yerden çıkartıldığı gibi denizden de çıkartılıyor.
4-Nebi sallallahu aleyhi ve sellem bu hazinenin çıkartıldığında insanların birbirlerini öldüreceklerini haber vermiştir. Fırat’tan yahut başka yerden petrol çıkartıldığında insanlar birbirleriyle savaşmamışlardır.

Yağmurların Çok Olması Fakat Nebatın Az Olması
Ebu Hureyre radiyallahu anh şöyle dedi:
“Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem:
‘İnsanlar üzerine kıldan yapılmış evlerin dışında hiçbir evin akmaksızın engel olamadığı yağmur yağmadan kıyamet kopmaz’ buyurdu.”

Ahmed (2/262/7567) İbni Hibban (6770)


Yine Ebu Hureyre radiyallahu anh şöyle dedi:
“Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem:
‘Kıtlık senesi yağmurun yağmadığı sene değildir. Fakat kıtlık senesi yağmur yağdırılır da yeryüzü hiç nebat bitirmez’ buyurdu.”

Müslim (2904)

Medine’nin Şerlileri Yok Etmesi Sonra Ahir Zamanda Harabeye Dönmesi
Ebu Hureyre radiyallahu anh şöyle dedi:
“Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem:
‘İnsanlar üzerine bir zaman gelir ki o zamanda kişi amca oğlu ve yakınının: ‘Gel bolluk memleketine gidelim’ diye çağırır. Bilmiş olsalardı Medine onlar için daha hayırlı idi. Nefsim elinde bulunduran Allah’a yemin ederim ki Medine halkından biri oradan hoşlanmayarak çıkarsa Allah muhakkak ondan daha hayırlısını Medine’de halef kılacaktır. Haberiniz olsun ki Medine şehri demirci körüğüne benzer. Kötü olanı çıkarır atar. Medine şehri demirci körüğünün demirin kirini dışarı attığı gibi şerli kimseleri dışarı atmadıkça kıyamet kopmaz’ buyurdu.”

Buhari (1752)


İstanbul’un Fethedilmesi

Ebu Hureyre radiyallahu anh şöyle dedi:
“Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem:
‘Bir tarafı denizde bir tarafı karada olan bir şehir duydunuz mu?’ diye sordu. Sahabeler:
−Evet ya Rasulallah dediler. Rasulullah Sallallahu aleyhi ve sellem:
−‘İsmail oğullarından yetmiş bin kişi o beldede savaşmadıkça kıyamet kopmaz. Oraya geldikleri vakit kılıçla savaşmazlar, ok atmazlar. La ilahe illallah Allah-u Ekber derler, şehrin deniz tarafı düşer. Sonra yine La ilahe illallah Allah-u Ekber derler şehrin diğer tarafı düşer. Sonra yine üçüncü defa La ilahe illallah Allah-u Ekber derler onlar için bir gedik açılır onlar da şehre girer ganimet elde ederler. Onlar ganimetleri taksim ederken birisi gelir de: ‘Deccal çıkmıştır’ diye bağırır. Onlar da her şeyi bırakıp geri dönerler’ buyurdu.”

Müslim (2920)
İstanbul’un savaşsız olarak fethedilmesi henüz meydana gelmemiştir. Enes bin Malik radiyallahu anh şöyle diyor: ‘Konstantiniye’nin fethi kıyametin kopmasıyla beraberdir.’
Mahmud ibni Gaylan Tirmizi’nin şeyhi diyor ki: ‘Bu hadis gariptir. Konstantiniye Rumların şehridir. Deccal zamanında fethedilecektir. Konstantiniye Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in ashabının bir kısmı zamanında fethedilmiştir.’

Tirmizi: (2340)
Doğrusu sahabe zamanında İstanbul fethedilmemiştir. Muaviye, oğlu Yezid’i aralarında Ebu Eyyub El–Ensarî radiyallahu anh’ın da bulunduğu bir ordu ile İstanbul’a göndermiştir, ancak fetih başarılamamıştır. Sonra Mesleme b. Abdülmelik İstanbul’u kuşatmıştır. O da fethi başaramamıştır. Ancak İstanbul’da bir mescit yaptırmak üzere idarecilerle antlaşmıştır.
Ahmed Şakir rahmetullahi aleyh diyor ki: ‘İstanbul’un yakın yahut uzak gelecekte fethedilmesi hadislerde müjdelenmiştir. O fetih Müslümanlar yüz çevirdikleri dinlerine döndükleri zaman gerçekleşecek sahih fetihtir. Bu asırdan önceki Türklerin fethine gelince bu en büyük fethe hazırlıktır. Sonra İstanbul yine Müslümanların elinden çıkmıştır. Hükümet gayri İslami dinsiz bir hükümet olduğunu iddia ettiğinden, din düşmanı kâfirlerle antlaşma yaptığından ve milletine putperest kanunlarıyla hükmettiğinden beri İstanbul Müslümanların elinden çıkmıştır. İnşallah Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in müjdelediği gibi İslami fetih geri dönecektir.’

Mesih Deccal

Tarifi: Deccal “de ce le”(دجل) kökünden türemedir. Yalan söylemek, bir şeyi bir şeye karıştırmak, gizlemek, örtmek manalarına gelir.
İbni Seyyidih der ki: ‘Mesih Deccal Yahudilerden bir adamdır. Bu ümmetin sonunda ortaya çıkar ve hakkı batılla karıştırıp hakkı gizlemeye çalışır.’
O taraftarlarıyla yeryüzünü karıştırır, denmiştir. Yine, küfrünü insanlara gizli tutar, denmiştir. Yine, o rab olduğunu iddia eder, bundan dolayı yalancılığı ile isim almıştır, denmiştir. Bu manaların tamamı birbirine yakın manalardır.
İbni Haleveyh der ki: ‘Ebu Amr’ın tefsirinden daha güzel Deccal’i tefsir eden yoktur. Ebu Amr şöyle tefsir eder: ‘Deccal karıştırandır, kılıcı decele etti, altın suyuna batırıp yaldızladığı vakit böyle söylenir.’ Çoğulu, Deccaluun ve decacile şeklinde gelmiştir.
Ebu’l–Abbas der ki: ‘İnsanlara olayları karışık göstermesinden, batılı örtüp onu süslü göstermesinden bu şekilde isimlendirilmiştir. Yine Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem hadislerinde onu çok yalancı diye tarif etmiştir.




Cessase Hadisi

Cessase: Saçları ve vücudundaki kıllar yerde sürünecek derecede çok kıllı bir kadındır.

Ebu Davud: 4328
Bu hadisi şerifi Fatıma binti Kays radiyallahu anha Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in ağzından naklediyor. Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem daha önce Hristiyan iken gelip Müslüman olan sahabe Temim Ed-Darî radiyallahu anh’den duyduğu gibi ashabına anlatıyor. Temim Ed-Darî, Nebi sallallahu aleyhi ve sellem’in daha önce ashabına Deccal ve onun sıfatına dair anlattıklarına uygun bir olay anlatmıştı. Burada Temim radiyallahu anh hakkında açıklama yapmamız gerekmektedir.
İmam Zehebî Siyer-u Alamu’n–Nubela isimli kitabında şöyle anlatıyor: Temim radiyallahu anh Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in sahabesidir. Künyesi Ebu Rukiye’dir. Nesebi, Cuzeyme oğlu Suud oğlu Harice oğlu Evs oğlu Temim El–Lihamî El–Filistinî’dir. Temim İslam’ın dokuzuncu senesine yetişmiş ve Müslüman olmuştur. Nebi sallallahu aleyhi ve sellem Deccal hakkındaki Cessase hadisini minber üzerinde ondan nakletmiştir. Temim’in birçok hadisi vardır. Abid ve Ku’ran’ı çokça tilavet eden biri idi. İbni Sad der ki: ‘Osman radiyallahu anh’ın katlinden sonra Şam’a gidinceye dek Medine’de kalmıştır. Yine der ki: ‘Ed-Dâr kabilesinin ileri gelen delegeleri on kişidir, onlardan biri de Temim’dir.’ Mesrûk şöyle anlatıyor: ‘Mekke ehlinden bir adam bana şöyle dedi: ‘Burası kardeşin Temim’in yeridir. Gece sabaha kadar namaz kıldı. Şu ayeti tekrarlayıp ağlıyordu:
“Yoksa kötülük işleyenler ölümlerinde ve sağlıklarında kendilerini iyi amel işleyenlerle bir tutacağımızı mı sandılar?”

Casiye (21)
Temim radiyallahu anh’ın kabir taşı üzerinde “Hicri kırk senesinde vefat etti” yazısı olduğu söylenir. Naklettiği hadisler on sekiz civarındadır. O hadislerden birini Müslim sahihinde rivayet etmiştir.
Zehebi (2/442–Siyer-u Alamu’n–Nubela)
Amr bin Şurahbil şöyle anlatıyor:
“Muhacir kadınların ilklerinden olan Dehhak bin Kays’ın kız kardeşi Fatıma binti Kays radiyallahu anha’a:
−‘Bana, başkasına isnat etmeyeceğin direk Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’den duyduğun bir hadisi zikret’ dedim. Fatıma binti Kays radiyallahu anha:
−‘İstersen bunu yaparım’ dedi. Ben de:
−‘Evet, yap’ dedim. Fatıma binti Kays radiyallahu anha şöyle anlattı:
−‘Kureyş gençlerinin hayırlılarından Mugire’nin oğlu beni nikâhladı. Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem ile beraber katıldığı bir cihatta yara aldı. Ben ondan dul kalınca Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in ashabından bir grup içinde Abdurrahman bin Avf bana talip oldu. Usame bin Zeyd de bana talip oldu. Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in ‘Beni seven Usame’yi sevsin’ buyurduğu bana tahdis edilmişti. Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem benimle konuştuğu zaman dedim ki:
−‘Benim işim senin elindedir, dilediğine nikâhla.’ Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem:
−‘Ümmü Şerik’e git’ buyurdu. Ümmü Şerik, Ensar’dan, Allah yolunda çok infak eden zengin bir kadındı, misafiri çok olurdu. Ben:
−‘Tamam, giderim’ dedim. Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem:
−‘Hayır gitme. Ümmü Şerik’in misafiri çok olur. Başörtün düşer, elbisen ayaklarından açılır hoş karşılamayacağın yerleri insanların görmesinden korkarım. Sen amcanın oğlu Abdullah bin Ümmü Mektum’a git. O Fihr oğullarındandır. Fihr ise Kureyş’tir. O adam senin çıktığın karındandır’ buyurdu. Ben de ona gittim. İddetimi doldurunca Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in münadisinin çağırdığını duydum. Kavmin arkasında kadınlar safında idim. Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem namazını bitirdiği vakit güler halde minbere çıktı ve:
−‘Herkes namaz kıldığı yerde kalsın’ buyurdu. Sonra:
−‘Sizi neden topladım biliyor musunuz? diye sordu. Cemaat:
−‘Allah ve Resulü daha iyi bilir’ dediler. Bunun üzerine Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
−‘Allah’a yemin olsun ki, bir sevinç yahut bir korku yüzünden toplamadım sizi, ancak Temim Ed-Darî Hristiyan idi, geldi biat edip Müslüman oldu. Benim size Deccal hakkında anlattıklarıma uygun bir olay anlattı. Temim Ed-Darî şöyle anlattı:
−Temim, Lahım ve Cuzam kabilelerinden otuz kişiyle deniz yolculuğuna çıkmıştı. Dalgalar bir ay boyunca onlarla oynadı. Sonra güneş batımına yakın bir zamanda denizde bir adaya gemiyi yanaştırdılar. Sandallara binip adaya çıktılar. Müteakiben çok kıllı, hatta kılların çokluğundan önü neresi arkası neresi belli olmayan bir yaratığa rastladılar. Ona:
−‘Vay sana, sen de kimsin?’ diye sordular. O:
−‘Ben Cessase’yim’ dedi. Onlar:
−‘Cessase nedir?’ diye sordular. O yaratık:
−‘Ey kavim, şu manastırdaki adama gidin. O sizin haberinizi şevkle beklemektedir’ dedi. Temim diyor ki:
−Bize adamı söyleyince onun şeytan olmasından korktuk. Hızlıca ona gittik, manastıra girince bir de baktık ki, cüsse bakımından en büyük insan, elleri birleştirilmiş vaziyette boynuna sıkıca bağlı diz kapağı ile topukları arasında demirler vardı. Ona:
−‘Vay sana sen de kimsin?’ diye sorduk. O:
−‘Siz benim haberimi aldınız. Söyleyin siz kimsiniz?’ dedi. Onlar:
−‘Biz Araplarız, bir deniz yolculuğuna çıkmıştık. Denizin dalgalı olduğu zamana denk gelmişiz. Dalgalar bir ay bizimle oynadı. Sonra bu senin adana gemiyi yanaştırdık. Sandallara binip adaya çıktığımızda çok kıllı hatta kıllardan önü neresi arkası neresi belli olmayan bir yaratıkla karşılaştık. Ona:
−Vay sana sen kimsin diye sorduk. O da:
−Ben Cessase’yim dedi. Biz:
−Cessase nedir diye sorduk. O yaratık da:
−Manastırdaki şu adama gidin, o sizin haberlerinizi şevkle beklemektedir dedi. Hızlıca sana geldik. O yaratıktan korktuk, onun bir dişi şeytan olmadığından emin olamadık dedik. O:
−Beysan hurmalıklarından haber verin, dedi. (Beysan; Ürdün nehri deltasında bir belde ismidir. Mütercim) Biz:
−Onun neyini soruyorsun, dedik. O:
−Hurmalarından soruyorum, hala meyve veriyor mu dedi. Biz:
−Evet, dedik. O:
−Meyvelerinin kesilmesi yakındır, dedi. Sonra:
−Taberiye gölünden haber verin dedi. Biz:
−Neyini soruyorsun dedik. O:
−Gölde su var mı? dedi. Biz:
−Evet, suyu çoktur dedik. O:
−Suyun gitmesi yaklaşmıştır dedi. Sonra:
−Zugar pınarından haber verin dedi. (Zugar; Şam’ın kuzey taraflarında bir belde ve bu beldede bulunan bir pınar ismidir. Galiba ismini şuanda Yahudilerin elinde bulunan Tevrat’ta geçen ‘Sûgar’dan almıştır. Mütercim) Biz:
−Neyini soruyorsun dedik. O:
−Suyu var mı, ahali o pınarın suyuyla ziraat yapıyorlar mı? diye sordu. Biz:
−Evet, suyu çoktur ahali onunla ziraat yapıyorlar dedik. O:
−Ümmilerin Nebisinden haber verin, ne yaptı? diye sordu. Biz:
−Mekke’den çıktı Yesrib’e yerleşti dedik. O:
−Araplar onunla savaştı mı? diye sordu. Biz:
−Evet, dedik. Onlara ne oldu diye sordu. Biz:
−Ona karşı gelen Araplara üstün olduğunu ve ona itaat ettiklerini haber verdik. O:
−Öyle mi oldu dedi. Biz:
−Evet, dedik. O:
−Ona itaat etmeleri onlar için hayırlı olur. Ben kendimi size haber vereyim:
−Ben Mesih’im, bana çıkmam için izin verilmesi yakındır. Çıkarım ve yeryüzünde dolaşırım. Kırk gecede girmediğim hiçbir belde bırakmam. Ancak Mekke ve Taybe hariç, o iki belde bana haramdır. Her ne zaman onlardan birine girmek istesem, yalın kılıç bir melek beni karşılar ve oraya girmemi engeller. Oraların her geçidinde koruyucu melekler vardır’ dedi. Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem bastonunu minbere vurarak:
−‘Taybe budur, Taybe budur, Taybe budur. Yani Medine’dir. Dikkat! Ben size bunu haber verdim mi? diye sordu. İnsanlar:
−Evet, dediler. Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem:
−‘Temim’in anlattıklarının benim Deccal ve sıfatı hakkında anlattıklarıma uygun olması benim hoşuma gitti. Dikkat! Deccal Şam denizindedir yahut Yemen denizindedir. Hayır, bilakis o doğu tarafındadır, doğu tarafındadır, doğu tarafındadır’ buyurdu ve eliyle doğu tarafına işaret etti. Fatıma binti Kays radiyallahu anha dedi ki:
−Ben bunu Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’den ezberledim.”

Müslim: (2942/119) Ebu Davud (4326)




Deccal Yahudi Milletindendir

Ebu Saîd El–Hudri radiyallahu anh şöyle anlatıyor:
“İbni Sâid şöyle dedi ben onunla yalnız kalmaktan ürperti duymuştum ‘İnsanları mazur gördüm. Bana ve size ne oluyor ey Muhammed’in ashabı! Allah’ın Nebisi sallallahu aleyhi ve sellem:
−‘Deccal Yahudi’dir’ demedi mi? Hâlbuki ben Müslüman oldum. Nebi sallallahu aleyhi ve sellem:
−‘Onun çocuğu olmaz’ demedi mi? Hâlbuki benim çocuğum olmuştur. Nebi sallallahu aleyhi ve sellem:
−‘Allah ona Mekke ve Medine’yi haram kılmıştır’ demedi mi?’ Bu İbni Sâid’e küçükken şeytanlar gelirdi, kâhinlik yapardı. Suyun üzerinde bir taht gördüğünü yani İblisin tahtını gördüğünü iddia ederdi. Sonra Müslüman olmuştur.”

Müslim (2927/90)
Abdullah bin Mesud radiyallahu anh şöyle nakleder:
“Bir gün Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem ile beraberdik. Aralarında İbni Sayyad’ın da bulunduğu çocuklara uğradık. Çocuklar kaçtılar, İbni Sayyad oturdu. Sanki Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem ondan hoşlanmamıştı. Nebi sallallahu aleyhi ve sellem ona:
−‘Elin topraklansın, benim Allah’ın Resulü olduğuma şahitlik eder misin?’ buyurdu. İbni Sayyad:
−‘Hayır, aksine sen benim Allah’ın elçisi olduğuma şahitlik eder misin?’ dedi. Bunun üzerine Ömer bin Hattab radiyallahu anh:
−‘Ya Rasulullah, beni bırak şunu öldüreyim’ dedi. Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem:
−‘Gördüğün kişi o ise, ona asla güç yetiremezsin’ buyurdu. Diğer bir rivayette:
‘İçerisinde Ömer bin Hattab radiyallahu anh’ın da bulunduğu on kişilik bir grupla Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem İbni Sayyad’a gittiler. Onu Ben-i Mugale kalesinin yanında çocuklarla oynarken buldular. İbni Sayyad, Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem eliyle sırtına vuruncaya kadar onları hissetmemişti. Sonra Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem İbni Sayyad’a:
−‘Benim Allah Resulü olduğuma şahitlik eder misin?’ buyurdu. İbni Sayyad ona baktı ve:
−‘Senin ümmilerin nebisi olduğuna şahitlik ederim’ dedi. Sonra:
−‘Sen benim Allah Resulü olduğuma şahitlik eder misin?’ dedi. Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem onu bıraktı ve:
−‘Allah’a ve Resullerine iman ettim’ buyurdu. Sonra Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem ona:
−‘Ne görüyorsun?’ diye sordu. İbni Sayyad:
−‘Bana doğru sözlü ve yalancı geliyor’ dedi. Bunun üzerine Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem:
−‘İş onun aleyhine karışık olmuştur’ buyurdu. Sonra Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem ona:
−‘Senin için bir şey sakladım’ dedi. O da:
−‘O, duh’tur’ dedi. Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem ona:
−‘Yıkıl git, haddini asla aşamayacaksın’ buyurdu. Bunun üzerine Ömer bin Hattab radiyallahu anh:
−‘Ya Rasulullah, bırak beni şunun boynunu vurayım’ dedi. Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem:
−‘Eğer bu, Deccal ise ona asla güç yetiremeyeceksin, eğer değilse onu öldürmekte sana bir hayır yoktur.’ buyurdu.

Müslim (2930/95)
İbn-i Sayyad veya İbn-i Sâid her iki isimle de anılmıştır Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem zamanında yaşamış ve Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in hadislerinde anlatılan deccalin kendisi olup olmadığı üzerinde tereddütlerin uyanmasına sebebiyet vermiş bir kişiliktir. Her ne kadar meşhur deccal olmasa da onun deccallerden biri olduğu kaydedilmektedir. Ömer radiyallahu anh onun deccal olduğu üzere yemin ederdi. Hatta onu öldürmek için Nebi sallallahu aleyhi ve sellem’den izin bile istemiştir.
Müslim (2929/94)
Fakat Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem buna müsade etmemiş, deccal olduğu kabul edilse bile ölümünün Ömer radiyallahu anh’in eliyle gerçekleşmeyeceğini bildirmiştir. İbn-i Sayyad Medine Yahudilerindendi. Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in Medine sokaklarında onunla yaptığı bir konuşma ilerideki hadislerde anlatılacaktır. O esnada İbn-i Sayyad henüz buluğ çağına girmemişti. Nebi sallallahu aleyhi ve sellem’in önünde peygamber olduğunu iddia etme cüretini göstermişti. Bu iddia üzerine neden Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem onun öldürülmesini emretmemiştir? Bu soruya iki yönden cevap verilmektedir:
−Henüz buluğ çağına girmiş değildi. Kadı Iyad bu cevabı tercih etmiştir.
−Hadise Yahudilerle sulh antlaşması imzalandığı sıralarda vuku bulmuştur. El-Hattabi “Mealim-us Sunen” kitabında kesin olarak bu ikinci cevap üzerinde durmaktadır. El-hattabi onun buluğa erdikten sonraki durumu hakkında selefin ihtilaf ettiklerini ileri sürerek şöyle diyor: ‘Bir rivayete göre bu sözünde tevbe etmiş ve Medine’de ölmüştür. İbn-i Ömer ile Cabir radiyallahu anh İbn-i Sayyad’ın deccal olduğu üzere çekinmeden yemin ederlerdi. Cabir radiyallahu anh’a ‘İbn-i Sayyad Müslüman olmuştur’ denildiğinde ‘müslüman olsa bile’ şeklinde cevap vermiş ‘Mekke’ye girdi, Medine’de bulundu’ dediklerinde Cabir radiyallahu anh ‘buralara girmiş olsa bile’ dedi. Anlaşılan Cabir radiyallahu anh Müslümanlardan da deccal çıkabileceği görüşündedir.
Deccal’in Yahudi milletinden olmasına delalet eden şeylerden biri de şudur ki: Deccal İsfahan’dan (İsbehan’da denmiştir) çıktığı vakit oranın Yahudilerinden yetmiş bin kişi ona tabi olacaktır.
Enes bin Malik radiyallahu anh şöyle dedi:
“Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem:
‘Deccal’a İsbehan Yahudilerinden yetmiş bin kişi tabi olacaktır. Onların başlarında ve omuzlarında miğfer vardır’ buyurdu.”

Müslim (2944/124)
Ebu Saîd El–Hudri radiyallahu anh’ın İbni Sayyad ile birçok kıssası ve olayı vardır. Ebu Saîd radiyallahu anh şöyle anlatıyor:
“İbni Sayyad ile Mekke’ye kadar arkadaşlık ettim. Bana şöyle dedi:
−‘Bir takım insanlarla karşılaştım benim Deccal olduğumu iddia ediyorlar! Sen Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in onun çocuğu olmaz dediğini işitmedin mi? dedi. Ben de:
−‘Evet, işittim’ dedim. İbni Sayyad:
−‘Kuşkusuz benim çocuğum oldu’ dedi. Sonra:
−‘Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in:
−‘O, Medine ve Mekke’ye giremez dediğini işitmiş değil misin? dedi. Ben de:
−‘Evet, işittim’ dedim. İbni Sayyad:
−‘Ben Medine’de doğdum ve işte Mekke’ye gidiyorum’ dedi. Sözünün sonunda bana şunları söyledi:
−‘Ancak Allah’a yemin olsun ki, ben onun ne zaman nerede doğduğunu ve şu an nerede olduğunu elbette biliyorum’ dedi. Ebu Saîd diyor ki:
−‘Bu sözü beni hayret ve kuşkuya düşürdü.’

Müslim (2927/89)
Buradan da anlaşılıyor ki, Yahudiler Deccal’in nerede olduğunu biliyorlar. Onun haberlerini kendilerinden sonrakilere aktarıyorlar. Yahut onların şeytanlarla işbirliği içinde olan bilginleri bunu biliyor. Çünkü İbni Sayyad da İslam’a girmeden önce kendine şeytanların geldiği biri idi.
Ebu Saîd radiyallahu anh şöyle dedi:
Biz hacı yahut umreciler olarak Medine’den çıktık. Yanımızda İbni Sayyad da vardı. Sonra bir yerde konakladık. İnsanlar çevreye dağıldılar. İbni Sayyad ve ben yalnız kaldık. Onun aleyhinde söylenenlerden dolayı ben büyük bir korkuya kapılmıştım. Sonra İbni Sayyad azığını getirip benimkinin yanına koydu. Ben:
−‘Sıcak çok şiddetlidir, keşke ağacın altına koysaydın dedim.’ O da öyle yaptı. Sonra bir koyun sürüsü göründü. İbni Sayyad büyükçe bir kadeh süt getirdi ve:
−‘Ebu Saîd iç dedi.’ Ben:
−‘Sıcak çok şiddetlidir, süt de sıcaktır dedim. Onun elinden içmeyi kerih görmemden başka bahanem yoktu. İbni Sayyad dedi ki:
−‘Ebu Saîd, istedim ki bir ip alayım onu bir ağaca bağlayayım, sonra insanların benim için söylediklerinden kendimi boğayım. Ebu Saîd, Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in hadisi kendisine gizli kalmış kimseler olabilir, ama siz Ensar topluluğuna gizli kalmamıştır. Sen Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in hadisini en iyi bilenlerden değil misin? Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem:
−‘Deccal kâfirdir’ buyurmadı mı? Ben Müslüman oldum. Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem:
−‘O kısırdır, çocuğu olmaz’ demedi mi? Ben çocuğumu Medine’de bıraktım. Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem:
−‘O Medine ve Mekke’ye giremez’ buyurmadı mı? Ben Medine’den geldim işte Mekke’ye gidiyorum. Ebu Saîd dedi ki:
−‘Neredeyse onu mazur görüyordum ki: Allah’a yemin olsun ki ben onu, nerede doğduğunu ve şu an nerede olduğunu biliyorum dedi.’ Bunun üzerine ona şöyle dedim:
−‘Bundan sonraki günlerde helak hüsran sana olsun.’

Müslim (2927/91)




Deccal’in Çıkma Sebebi ve Çıkış Yeri

Deccal’in çıkış yeri fitneler diyarı olan doğu topraklarıdır. Oranın ahalisinden Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in bize anlattığı vasıfta insanlar ona tabi olacaktır. Ebu Bekir radiyallahu anh’ın naklettiğine göre Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:
‘Deccal, doğuda Horasan denilen bir bölgeden çıkar. Yüzleri deri üzerine deri kaplanmış kalkanlar gibi olan bir kavim ona tabi olur.’

İbni Mace (4072)
Yani yüzleri deri kaplı kalkan gibi ki bu Tatarların ve Türklerin vasfıdır. Çıkma sebebine gelince, müminlerin annesi Hafsa binti Ömer radiyallahu anh’ın naklettiğine göre Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmaktadır:
‘Deccal ancak kendisini kızdıran bir şey sebebiyle çıkar.’ Diğer bir rivayette şöyle buyurduğu nakledilmiştir:
‘Deccal’i insanlar üzerine gönderecek ilk sebep onu gazaba getirecek bir kızgınlıktır.’

Müslim (2932/98–99)
Biz Deccal’i kızdıracak şeyin ne olduğunu bilmiyoruz. Mescidu’l–Aksa’nın Yahudi işgalinden kurtulması mı? Yoksa dünyada Yahudilerin yönettiği Hristiyanlara karşı Müslümanların zafer kazanmasıyla haçlı gücünün yok olması mı? Allah azze ve celle en iyi bilendir. Ancak Deccal’i kızdıracak sebebin İslam ümmetinin iyiliğine olan bir iş olduğunu söyleyebiliriz. Allah-u Teâlâdan yakın zaferi müyesser kılmasını dileriz. Deccal zuhur ettiği zaman hedefi Medine-i Münevvere olacaktır. Allah-u Teâlâ kendisinin bildiği bir sebepten dolayı orayı korumaktadır. Muhtemelen Medine o zamanlar İslam ve Müslümanlar için bir kale ve sığınak olacaktır. Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şu hadisinde bunu bize bildirmektedir:
‘İslam, garip (kimsesiz) başladı ve başladığı gibi kimsesiz hale dönecektir. İslam, yılanın deliğinde kıvrılıp toplandığı gibi iki mescit arasında toplanır.’

Müslim (232/146)
Ebu Hureyre radiyallahu anh’ın naklettiğine göre Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:
“Mesih (Deccal) hedefi Medine olduğu halde doğu tarafından gelir. Uhud dağının arkasına iner. Sonra melekler onun yüzünü Şam tarafına çevirirler ve orada helak olur.”

Müslim: 1380/486
Deccal’in, birçok geçidi olmasına rağmen Medine’ye girememesi sahih hadislerde geldiği gibi melekler tarafından korunmasındandır.
Ebu Hureyre radiyallahu anh’ın naklettiğine göre Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmaktadır:
“Medine’nin geçitleri üzerinde melekler vardır. Taun ve Deccal oraya giremez.”

Müslim: 1379/485
Enes bin Malik radiyallahu anh’ın naklettiğine göre Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:
“Mekke ve Medine hariç Deccal’in uğramayacağı belde yoktur. Oraların her geçidinde koruyucu melekler vardır. Deccal (Medine civarında) çorak bir yere konaklar. Sonra Medine ahalisi ile birlikte üç kere sarsılır. Akabinde her kâfir ve münafık Deccal’a çıkar.”
Buhari (1758)
Bundan dolayı Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem Medine’yi Taybe (yani temiz) diye isimlendirmiştir; çünkü körüğün demirin kirini attığı gibi Medine de kirini dışarı atar.
Ebu Bekere radiyallahu anh’ın naklettiğine göre Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:
“Medine’ye Mesih Deccal’in korkusu giremez. O gün Medine’nin yedi kapısı vardır ve her kapıda iki melek bulunur.”
Buhari (1757)




Mesih Deccal’in Sıfatı

Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem uzun uzadıya bahsettiği sözlerinde Deccal’i bize dakik bir ifade ile anlatmıştır. Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyuruyor:
“Ben size Deccal’dan bahsettim, hatta onu anlamayacağınızdan korktum.” Bu hadis ilerde gelecek, Deccal fitnesi büyük bir fitnedir; Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem onun hakkında şöyle buyurmuştur:
Ey insanlar! Allah, Âdem zürriyetini yarattığından beri yeryüzünde Deccal fitnesinden daha büyük bir fitne olmamıştır. Allah’ın gönderdiği her nebi ümmetini Deccal’dan sakındırmıştır. Ben nebilerin sonuncusuyum siz de son ümmetsiniz. Şüphe yok o (Deccal) sizin içinizde çıkacaktır.”

İbni Mace: 4077
Deccal’i ayırt eden en belirgin özellik; onun sağ gözünün şaşı, sol gözünün sönük ve iki gözünün arasında kâfir yazılı olmasıdır. Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in onu bize tarif eden hadisini okuyalım:
“Ben size Deccal’i anlattım hatta onu anlamayacağınızdan korktum. Mesih Deccal; ayakları dengesiz ve çarpık, saçı oldukça kıvırcık, bir gözü kör olup ne yüksekçe ne de çukurca olan biridir. Eğer onun durumu size karışık gelirse biliniz ki sizin Rabbiniz kör değildir. Siz ölünceye kadar Rabbinizi göremeyeceksiniz.”

Ebu Davud (4320)
Abdullah bin Ömer radiyallahu anh’in naklettiğine göre Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyuruyor:
“Allah’ın gönderdiği hiçbir nebi yoktur ki, ümmetini Deccal hakkında uyarmış olmasın. Nuh’da ondan sonraki nebiler de kavimlerini uyarmıştır. O sizin aranızda çıkacaktır. Onun işinden hiçbir şey size gizli kalmamıştır. Rabbinizin kör olmadığı size gizli kalmamıştır. Deccal ise sağ gözü şaşıdır.(Diğeri) sanki içi çıkarılmış üzüm tanesi gibidir.”

Buhari (7277)
Yine Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem Deccal’den haber vererek şöyle buyuruyor:
“Deccal; ben sizin rabbinizim der. Siz ölünceye kadar Rabbinizi göremezsiniz. O tek gözü kör biridir. Sizin Rabbiniz kör değildir. Onun iki gözünün arasında kâfir yazılıdır. Okuması olan yahut olmayan her mümin o yazıyı okur.”
Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem Deccal’i rüyasında görmüş ve bize şöyle vasfetmiştir:
“Sonra bana bir adam gösterildi. Saçları kıvırcık, sağ gözü şaşı, diğeri içi çıkarılmış üzüm tanesi gibiydi. Ben ‘bu kim’ diye sordum. O Mesih Deccal’dir denildi.”

Müslim: (169/273)
Huzeyfe radiyallahu anh’ın naklettiklerine göre Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:
“Deccal’in sol gözü yoktur, üzerinde sadece zar vardır. İki gözü arasında kâfir yazılıdır.’

Müslim (2933/103)
Deccal’in gözü cam gibi yeşil renktedir. Ubey bin Ka’b radiyallahu anh şöyle dedi:
“Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem:
‘Deccal’in gözü cam gibi yeşildir’ buyurmuştur.”

Ahmet (5/123–124)
 
Moderatör tarafında düzenlendi:
GuLYaRaSi Çevrimdışı

GuLYaRaSi

VuSLaTa HaSReT
Admin
Allah razi olsun...
 
Üst Ana Sayfa Alt