Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Kıyas Ilmi Hakkında Bir Düzeltme

!sLaM4eVeR Çevrimiçi

!sLaM4eVeR

لا اله الا الله
Admin
Selamun aleykum kardeşlerim, bir süre önce Rasulullah sav’den Bu Yana Mezhep Anlayışı adlı bir konu açmıştım. Konuda dikkatimden kaçan bir rivayet vardı. Allah kendisinden razı olsun bir kardeşimizin vesilesi ile hatamızı düzeltiyoruz. Allah kendisinden razı olsun tekrardan.

Rivayetin sonundaki kısım uydurmadır. İbn Hazm'ın bu konudaki risalesindende konuyu okudum.

Ancak şunu belirteyim ki konuyu ben,kıyasa delil olarak sunmamıştım ancak hadis kardeşin dediği gibidir. Allah bizi affetsin.

ا هناد حدثنا وكيع عن شعبة عن أبي عون الثقفي عن الحرث بن عمرو عن رجال من أصحاب معاذ : أن رسول الله صلى الله عليه وسلم بعث معاذا إلى اليمن فقال كيف تقضي فقال أقضي بما في كتاب الله قال فإن لم يكن في كتاب الله قال فبسنة رسول الله صلى الله عليه وسلم قال فإن لم يكن في سنة رسول الله صلى الله عليه وسلم قال أجتهد رأيي قال الحمد لله الذي وفق رسول رسول الله صلى الله عليه وسلم

قال الشيخ الألباني : ضعيف
1327- Muâz (r.a.)’den rivâyet edilmiştir: “Rasûlullah (s.a.v.), Muâz’ı, Yemen’e kadı (hâkim) olarak gönderdiğinde ona nasıl hüküm vereceksin? Buyurdu. Muâz: Allah’ın kitabındakine göre hüküm veririm Rasûlullah (s.a.v.): “Allah’ın kitabında bulamaz isen; Muâz Rasûlullah (s.a.v.)’in sünnetine göre… dedi. Rasûlullah (s.a.v.): “Eğer Allah Rasûlünün sünnetinde de yoksa buyurdu.” Muâz: Kendi görüşümle ictihat ederek bir hüküm bulur ve ona göre hüküm veririm dedi. Bunun üzerine Rasûlullah (s.a.v.): “Allah, Rasûlünün elçisini, Allah, Rasûlünün arzusuna uygun hareket etmeye muvaffak kılan Allah’a hamdolsun” buyurdular. (Ebû Dâvûd: Akdıyye: 11)

1328- Muhammed b. Beşşâr (r.a.), Muhammed b. Cafer, Abdurrahman b. mehdî vasıtasıyla, Şu’be’den, Ebû Avn’dan, Hâris b. Amr’dan, Şu’be oğlu Muğîre kardeşinin oğlundan ve Hımıs halkından bir kimseden ve Muâz’dan bu hadisin bir benzerini bize naklettiler.

ž Tirmizî: Bu hadisi sadece bu şekliyle bilmekteyiz. Bana göre bu hadisin senedi muttasıl değildir. Ebû Avn es Sekafî’nin ismi Muhammed b. Ubeydullah’tır.

“….Hadisi kitabında tahric eden Tirmizi diyor ki; bu hadisi yalnız bu vecihten bil-mekteyiz.Ve senedi de muttasıl değildir…….(Tirmizi no:1327)

....Hacerül Askalani diyor ki ; bu hadisin senedinde Haris İbn Amr vardır ve bu adam meçhuldür……Ve yine diyor ki; İbnu Avane bu hadis hakkında derki, “bu adamın bu vecihden başka rivayetini bilmiyorum “(Takribut Tehzib I.C.143 S.52 /2.C.151.s)

İbn Hazım bu hadis için şöyle diyor :”Eğer rey’i,kıyası savunanlar Muaz hadisini delil göstermeye çalışırlarsa,onlara deriz ki; bu hadis batıldır.Şöyle ki;mezkur hadis,Ha-ris İbn Amr isminde meçhul bir kişi tarafından nakledil-miştir……”(Ahkamu Usulu’d Din.s.66)

Şeyh Elbani Rahımullah’ta zayıf olduğu söyler.
 
!sLaM4eVeR Çevrimiçi

!sLaM4eVeR

لا اله الا الله
Admin
Ancak şunuda demek istiyorum. Bu konuyu araştırıyorum ama henüz bir sonuca ulaşamadım. Kıyasın olup olmaması konusunda. Değişik değişik görüşler var. Konu mezhep boyutuna kadar gidiyor. Kıyası delil olarak kabul eden alimlerimizde mevcut.

İbn kayyımın bu konuda bir kitabı ince ama delilleri toplamış ancak tam inceleyemedim daha. Kıyasın dinde delil olacağı ya da olmayacağı konusunda sizde delilli kitaplar bulursanız çok memnun olurum.

Kıyas hakkında sitemizden yazı:
http://islam-tr.org/konu/kiyas.11851/
Allah razı olsun tekrardan.
 
tawh1d Çevrimdışı

tawh1d

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
Ancak şunuda demek istiyorum. Bu konuyu araştırıyorum ama henüz bir sonuca ulaşamadım. Kıyasın olup olmaması konusunda. Değişik değişik görüşler var. Konu mezhep boyutuna kadar gidiyor. Kıyası delil olarak kabul eden alimlerimizde mevcut.

İbn kayyımın bu konuda bir kitabı ince ama delilleri toplamış ancak tam inceleyemedim daha. Kıyasın dinde delil olacağı ya da olmayacağı konusunda sizde delilli kitaplar bulursanız çok memnun olurum.

Kıyas hakkında sitemizden yazı. https://www.islam-tr.org/tevhid/17274-kiyas.html
Allah razı olsun tekrardan.

As Salamu 'Alaykum,

Bu konuda bir sonuca varildimi ?
 
F Çevrimdışı

ferbay1

Üye
İslam-TR Üyesi
kıyas dinde şeri bir hüccet değildir. bu konuyu araştırmış biri olarak kıyasın dinde şeri bir hüccet olmadığına inanıyorum. bununla ilgili delilleri buraya aktarayım sizde delillerinizi yazın bakalım inş. kıyas yapan alimler bile bunun şeri bir delil olduğunu söylememiştir.

Takdim:
BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM
Şüphesiz hamd yalnız Allah'adır. O'na hamd eder, O'ndan yardım ve mağfiret dileriz. Nefislerimizin şerlerinden, amellerimizin kötülüklerinden Allah'a sığınırız. Allah'ın hidayet verdiğini kimse saptıramaz. O'nun saptırdığını da kimse doğru yola iletemez. Şehadet ederim ki, Allah'tan başka hiçbir ilâh yoktur. O, bir ve tektir, O'nun ortağı yoktur. Yine şehadet ederim ki, Muhammed Allah'ın kulu ve Rasûlüdür. "Ey iman edenler! Allah'tan nasıl korkmak gerekirse öyle korkun ve siz ancak müslümanlar olarak ölünüz." (Al-i İmran; 3/103) "Ey insanlar! Sizi tek bir candan yaratan ve ondan da eşini var eden, her ikisinden birçok erkek ve kadın türeten Rabbinizden korkun. Kendisi adına birbirinizden dileklerde bulunduğunuz Allah'tan ve akrabalık bağlarını kesmekten de sakının. Şüphesiz Allah üzerinizde tam bir gözetleyicidir." (en-Nisâ; 4/1), "Ey iman edenler! Allah'tan korkun ve dosdoğru söz söyleyin. O da amellerinizi lehinize olmak üzere düzeltsin, günahlarınızı da mağfiret etsin. Kim Allah'a ve Rasûlüne itaat ederse büyük bir kurtuluşla kurtulmuş olur." (el-Ahzâb; 33/70-71) Bundan sonra, Şüphesiz sözlerin en güzeli Allah‟ın Kelam‟ı, yolların en hayırlısı Muhammed Sallallahu aleyhi ve sellem‟in yoludur. İşlerin en kötüsü sonradan çıkarılanlarıdır. Her sonradan çıkarılan şey bid‟attir ve her bid‟at sapıklıktır. Her sapıklık ta ateştedir. Muhakkak ki Allah azze ve celle bu dini bize tamamladığını beyan ediyor. Din tamamlanmış, Kitap ile ve sünnet ile dinde açık bırakılmış bir mesele kalmamıştır. Bize düşen şey Kitap ve sahih sünnette delil nerede geldiyse onu araştırmaktır. İşte içtihad da budur. İçtihat: Kitap ve sünnette Allah Azze ve Celle‟nin ve rasulunun hükmünü bulup tesbit etmek için çaba harcamaktır. Yoksa İçtihad meseleleri birbirine kıyaslayıp yeni hükümler çıkarmak değildir. Muhakkak ki insanlar Rablerinden indirilene uymakla emrolunmuşlardır. Kıyas ise Rabbin indirdiği değil, beşerin görüşüdür. Allah katından indirilen, insanları ittifak ve rahmete götürürken, kıyas ve beşeri görüşler ihtilafa ve iftiraka götürmüş ve götürmektedir. “(Ey Müslümanlar!), Rabbınızdan size indirilene uyun; O'nun dışındakileri dostlar edinip de onlara uymayın. Zaten ne kadar da az öğüt alıyorsunuz.” (Araf 3)


Âyet, uyulanın ya Allah'ın indirdiği, ya da başka bir şey olduğunu gösterir. Birincisine gelince; bu Allah'ın uyulmasını emrettiği husustur. İkincisi de, Allah'ın uyulmasını yasakladığı şeylerdir. Dolayısıyla âyetin manası, "Allah'ın indirdiği şeylerin hükmüne uygun olmayan hiçbir şeye uymak caiz değildir" şeklindedir. Bu âyet, Allah'ın indirdiğinden başka bir şeye uymanın caiz olmayacağına delalet eder. Kıyas ile amel etmek ise, Allah'ın indirdiği dışında bir şeye uymaktır. Binaenaleyh bunun caiz olmaması gerekir. Buna göre eğer kıyası savunanlar, "Hak Teâlâ'nın, "Ey akıl ve basiret sahipleri siz ibret alın" (Haşr, 2) âyeti, kıyas 3

ile amel etmeye delil olduğuna göre, kıyas ile amel etmek de (bir bakıma) Allah'ın indirdiği ile amel etmek olur
” derlerse, buna da şöyle cevap verilir: Kıyas ile amel etmek, eğer Allah'ın indirdiği ile amel etmek sayılsaydı, kıyasa göre amel etmeyenler, "Kim Allah'ın indirdiği (hükümlerle) hükmetmezse, işte onlar kâfirlerin ta kendileridir." (Maide, 44) ayetinden dolayı, kâfir olmuş olurlar. Halbuki ümmet-i Muhammed kıyasa göre amel etmeyenlerin kâfir sayılamayacağı hususunda icma ettiğine göre, biz kıyasın neticesi ile amel etmenin, Allah'ın indirdiği ile amel etmek sayılmayacağını anlamış oluruz. Ömer radıyallahu anh‟ın, Ebu Musa radıyallahu anh‟a yazdığı mektupta şu ifadelerin geçtiği nakledilmiştir:


“Ancak benzerlerini ve denklerini bilirsin, meselelerde kıyas yap.”1 Kıyası savunanlar buna benzer rivayetleri ve Hafız İbn Abdilberr‟in şu sözünü delil getirmişlerdir: “Allah Tebarek ve Teala şöyle buyurmuştur: “İçinizden kim onu kasten öldürürse öldürdüğü hayvanın dengi (ona) cezadır.”(Maide 95) Bu, dengi, misli ve benzeri olan bir şeyle getirilen misaldir. Fakihlere göre bu, kıyastır.” Bu kimseler fıkıhtaki “delaletu‟n-nas” mefhumunu kıyasa delil getirmeye çalışmışlardır. Zira bazı ilim ehli, delaletu‟n-nas ifadesi yerine “kıyas-ı celî veya kıyas-ı evlâ” tabirlerini kullanmışlardır. Bu isti‟mal, kıyasın şer‟i bir delil olduğunu göstermez. Nitekim bu mesele hakkında imam Birgivi rahimehullah şöyle demiştir:

1 Hatib el-Fakih (2/200) Veki Ahbaru’l-Kudat (1/70) İ’lamu’l-Muvakkiin (1/86) İrvau’l-Galil (8/241) el-Muhalla (1/59-60) 2 Birgivi Tarikatı Muhammediye (s.39) 3 Buhâri’nin 96. Kitabı 4Buhâri, İ'tisâm 12. bâb 5 Buhari, İ'tisâm 24. bâb

“Kıyas ancak (Kitap ve sünnette mevcut) bir hükmü izah edebilir, hüküm ispat etmez. Bu bakımdan hükmü ispat eden bir asıla ihtiyaç vardır. Hükümlerin mercii ve hükümleri ispat eden şey hakikatte Kitap ve sünnet olmak üzere ikidir.”2 Yani bu anlamda bir kıyas veya benzetme yapılması, kıyasın şer‟i bir delil olmasından ötürü değil, ilgili hükmün açıklanması ve anlaşılması içindir.


Mesela İmam Buharî Sahih‟inde, "Kitabu'l-İ'tisam bi'l-Kitabi ve's-Sünneh"3 diye bir bölüm açmıştır. Yani: Her hangi bir kimse İçin hükmün var olması halinde, kurtuluş ancak ya Allah'ın Kitabında, ya Peygamberinin sünnetindedir. O bakımdan (adı geçen bölümün içerisinde) şu anlamda başlıklar açtığını görüyoruz: "Yüce Allah'ın hükümlerini beyan etmiş olduğu bilinen bir aslı (aynı şekilde beyan ettiği) mübeyyen bir asla -soranın kavraması kaslıyla- benzetme yapan."4 Bundan sonra da şöyle bir başlık açmaktadır: "Deliller ile bilinen hükümler ve delaletin anlamı ile bunun açıklanması."5

Kitap ve sünnetten delil olduğu konularda kıyas yapmak hususunda İbni Abdilber şöyle demiştir: “Bu çeşit kıyas asla herhangi bir esasa dayanmaksızın kıyas yapmak ve dinde yalan, tahmin ve vehim ile söz söylemektir. Sahabenin büyüklerinden dört halife ve 4

diğerlerinin rey’in zemmedilmesi yani şahsi görüşlerin kötülenmesi, onunla amel edene buğzedilmesi gerektiğine ve bu kimsenin dinde hiçbir hakikat üzerinde olmadığına dair kanaatleri sabittir
” Re‟y yani şahsi görüşün kitap ve sünnet delillerine karşı; nas bilgilerinden eksik, yalan ve zan ile karıştırılmış olduğu, Allah azze ve cellenin isim ve sıfatlarının tesirini taşımayan bir manada olduğu yahut bidatleri ortaya çıkaran ve sünnetleri değiştiren şeylerden olduğu takdirde bu rey‟in yani şahsi görüşün batıl olduğu ve dinden hiçbir hakikat üzerinde bulunmadığı müslümanlar arasında ittifakla sabittir. Şahsi görüş, kitap ve sünnetteki bir delile kıyas edilerek yapıldığında ise; yine sadece zan ve tahmindir. Aynı şekilde bu da dinde delil değildir. Asıl olmayıp da fer‟î meselelerde sabitlik bulunduğu tam manasıyla ifade edildiyse ya da bir meselenin illeti kitap ve sünnet ile sabit olduysa, bu durumda her ne kadar buna bazıları kıyas ismini verse de bu, aslın gösterdiği şeylerdendir ve asıldan alınmıştır. Mesela sahih hadislerde sarhoşluk veren her şey haram kılınmıştır. Bu nassa göre sarhoşluk vericilik illeti bulunan her madde bu yasağa dahildir. Zira bu maddelerin sadece ismi değil, illeti de yasaklanmıştır. Böylece buna kıyas ismi verilmesi doğru değildir. Bir madde ismen yasaklanmışsa, sırf o maddede bulunan bir illet sebebiyle, aynı illeti taşıyan başka bir madde buna kıyaslanamaz. İlleti uygulamak için, mevzu bahis illetin yasaklanmış olması gerekir. Nassın mantuku, mefhumu ve mefhum-u muhalifi vardır. Mantûku; nassın zahir lafzıdır. Mefhumu; lafzın delalet ettiği anlamdır. Mefhum-u muhalifi ise, lafzın zahirinin zıttının beyan edilmesidir. Mesela mefhumu muhalife bir örnek vermek gerekirse, Allah Azze ve Celle, “Size bir fasık haber getirdiği zaman araştırın” buyuruyor. Bunun mefhumu; “Fasık birisi haber getirdiği zaman araştırmayı”, mefhumu muhalifi ise; “Sadık birisi haber getirdiği zaman da bunu kabul etmeyi” gerektirir. Yine “Anne babana öf bile deme” yasağında onları dövmek zikredilmez. Ama ayetin mefhumundan dövmenin öf demekten ileri boyutta olduğu anlaşılır. Bu kıyas değil, nassın mefhumu yahut diğer bir tabirle “delaletu‟n-nas”tır..


İbn Kuteybe bu manada kıyası delil kabul edenleri eleştirerek şöyle demiştir: “Fürû asla tabi olduğuna göre,asıllarına uymayan furû (teferruat) meselelerde, sen nasıl düzenli bir kıyas yapabilirsin? Nasıl olur da kıyasta, on dirhem çalanın eli kesilir de, yüz bin dirhemi gasp edenin eli kesilmez? Yine nasıl olur da facir olan hür bir kimseye iftira edene kazf cezası olarak sopa vurulur da iffetli (namuslu) bir köleye iftira edene kazf cezası tatbik edilmez? Nasıl olur da cariyelerin rahimlerinin temiz olduğu bir hayz ile anlaşılır da, hür olan kadınların temizliği üç hayız ile anlaşılır? Nasıl olur, bir adam (hür olan) ihtiyar ve çirkin siyah bir kadınla evlendiğinde evli sayılır da, yüzü güzel cariyeye sahip olduğu halde evli sayılmaz?”6 Kıyasa başvurmaları sebebiyle, kıyası dinde şer’î delil olarak gördüklerini iddia ettikleri alimler kıyası dinde herkesi bağlayan şer’î bir delil olarak görmemişlerdir:

6 İbn Kuteybe Te’vilu’l-Muhtelefi’l-Hadis (s.141)

İmam Şafii şöyle der: “Kıyas yapanlardan her biri ulaştığı içtihadını söyleyerek ihtilaf ederlerse, başkalarının onun içtihadına tabi olmasında genişlik yoktur. ihtilaf iki çeşittir: nas bulunan hususta ihtilaf helal değildir. Tevil edilmesi mümkün olan ve kıyas yoluyla ulaşılan 5

hükümlerde, yorumcu veya kıyasçının haber ya da kıyasın delalet edebileceği bir manayı ileri sürmesi ve başkasının ona muhalefet etmesini, hakkında nas bulunan bir konuda ihtilafa düşmesi gibi görmem.”7

7 İbn Abdilber Tehzibu Camiu Beyanil İlm (s.48) 8 Herevi Zemmu’l-Kelam (406) İbn Hacer isnadı sahih demiştir. Bkz.: Feyzu’l-Kadir (5/376) 9 Herevi Zemmu’l-Kelam (411) 10İ’lamu’l Muvakkiin (1/257) 11 Muvatta (2/860) İbn Kuteybe Te’vilu Muhtelefi’l-Hadis (s.140) 12 Ebu Nuaym Hilye (3/197) Hatib el-Bağdadi el-Fakih ve’l-Mutefekkih (no:499) Şerafu Ashabi’l-Hadis (157) Vekî Ahbaru Kudat (3/78) Herevi Zemmu’l-Kelam (2/199) 13 Abdurrazzak (8/214) İbn Hazm el-İhkam (s.1073) İ’lamu’l-Muvakkiin (1/257) 14 İbn Kuteybe Te’vilu Muhtelefi’l-Hadis (s.132)

İmam Ahmed şöyle demiştir: “Şafii‟ye kıyas hakkında sordum, “Ancak zaruret halinde kıyas olur” dedi.”8


Harb b. İsmail naklediyor: “Ahmed b. Hanbel‟e re‟y hakkında soruldu, bundan hoşlanmadı ve yasakladı.”9 Yine Mervezi, İmam Ahmed‟in kıyas ashabı hakkında şiddetli sözler söyleyerek karşı çıktığını rivayet etmiştir.10 İmam Malik rahimehullah “Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem bir soruya vahiyle cevap almadıkça bilmiyorum derdi. Peygamber bile bu tür sorular için Allah‟ın cevabını beklemektedir” demiştir. Peygamber olmayanlar nasıl kıyas ile bir görüş belirtebilsinler! İmam Malik Muvatta da Rebia‟dan şöyle bir rivayet veriyor ki, bu rivayet bu kıyasın belli başlı bir usulü olmadığını, dinde delil olamayacağını gösteriyor: Said bin Museyyeb‟e dedim ki: “Kadının bir tek parmağının diyeti nedir” diye sordum oda 10 devedir dedi. Peki, iki parmağın diyeti nedir dedim, 20 deve dedi. Üç parmağın diyeti 30 deve dedi. Dört parmağın diyeti kaçtır dedim o da 20 deve dedi. Ben:


“Yara büyüyüp zarar arttıkça diyet azalıyor bu nasıl iş” dedim O da dedi ki “Ey kardeşimin oğlu sünnet böyle” dedi.11 Kıyasın metoduna göre dört parmakta 40 deve olması gerekirdi. Şayet sünnet bunu beyan etmeseydi bize insanlar kıyasla hükmedecek ve dört parmakta 40 deve diyecekti. İbn Şübrüme dedi ki: “Ben ve Ebu Hanife Cafer (es-Sadık)‟ın yanına girdik. Cafer, Ebu Hanife‟ye şöyle dedi:


“Allah‟tan kork! Dinde görüşünle kıyas yapma! Zira kıyas yapanların ilki iblistir.”12


Hammad b. Ebi Hanife dedi ki: “Babam (Ebu Hanife) dedi ki: “Hüküm konusunda kıyası terk etmeyen fakih olamaz.”13

İbnu Râhûye re'y ehli hakkında: "Allah‟ın Kitabını ve Rasulünün sünnetini attılar da, kıyasa sarıldılar” derdi14 6

İbn Kayyım şöyle der: “Kıyas ve batıl hadis dinden değildir. Çünkü kim naslara muttali olamıyorsa, naslarda olmayan bir şeyi ona ilave ederek, “bu kıyastır” diyor. Bazen de nasların ihtiva ettiği hükümlerden bir kısmını eksilterek “bu tahsistir” diyor. Veya nasların hepsini, toptan terk ederek: “Bu naslarla amel edilmez” yahut “Bu kıyasa veya usule ters düşüyor” diyor. İşte bundan dolayı bir görüyoruz ki, bir kişi kıyasa başvurmada ne kadar ileri gidiyorsa, bununla doğru orantılı olarak sözkonusu kişi bir o kadar da sünnete muhalefetinde ileri gidiyor. Sünnet ve hadislere re‟y ve kıyas ehlinden başka kimsenin muhalefet ettiğini görmemiz mümkün değildir. Allah için söyleyin, bu yüzden kaç hadisin hükmü öğrenildi? Nice sarih sünnet terk edilmedi mi?..”15

15 İ’lamu’l-Muvakkiin (1/299) 16 Elbani el-Hadisu Huccetun bi Nefsihi (s.68) 17 Bkz.: İbn Kayyım İ’lamu’l-Muvakkiin (1/258) 18 İbn Abdilberr Cami (2000) Ebu Davud (2/326) Suyuti Savnu’l-Mantık (s.123)

Şeyh Elbani Rahimehullah‟ın da dediği gibi16 “kıyas ancak zaruret halinde başvurulabilecek bir yöntemdir” ve şer‟î delil değildir. Şayet şer‟î delil olsaydı, kıyas ile elde edilmiş bir hükme muhalefet hiçbir şekilde caiz olmazdı. Yine şayet bu şer‟î bir delil olsaydı, dinde ihtilafın da caiz, beğenilen bir şey olması gerekirdi.


Kıyas yapan ilim ehli tek bir meselede birbirinden farklı iki ya da daha fazla şey söyleyebilmişlerdir. Kıyas ihtilaf kapısı olmuştur.17 Vahiy (yani Allah ve rasulünden gelenler) ise ihtilafı ortadan kaldırıcıdır. ihtilaf yerilmiştir. "İhtilaf edip durmaktadırlar. Allah Allah'ın rahmet ettikleri bundan müstesnadır.."(Hud 117-118) Meseleyi bir örnekle pekiştireyim: İbn Ömer radıyallahu anhuma'ya kurban kesmek vacip midir sünnet midir? diye sorduklarında "Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem kurban kesti, müminler de kestiler" cevabını vermiş, muhatabı ısrarla hükmünü sormuş, İbn Ömer her seferinde aynı cevabı vermiş, hüküm belirtmemiştir. Zira naslarda "kurban kesmek vaciptir veya sünnettir" ifadesi varid olmamıştır. Şayet İbn Ömer kıyas yapıp "vaciptir" deseydi, bu dinin belirttiği değil, İbn Ömer radıyallahu anhuma‟nın belirttiği bir hüküm olurdu. Bir başkası da kıyas yapıp "hayır vacip değil müstehaptır" derdi. Nitekim sahabeden sonraki ilim ehlinden bazıları bu meselede kıyas yaparak ihtilafa düşmüşlerdir. Ömer b. el-Hattab radıyallahu anh şöyle demiştir:


“Ey insanlar! Şüphesiz ki şahsi görüş, ancak Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem‟den gelmişse isabetlidir. Zira Allah ona gösteriyordu. Bize gelince, bizim görüşlerimiz ancak zan ve zorlamadır”18 Kıyas ile elde edilen sonuç, sadece kıyas yapan kimsenin kendisini bağlar, kendi hükmüdür. Allah ve rasulünün beyan ettiği bir hüküm olmadığından dinde de delil değildir. Şahsi kıyasıyla elde ettiği bir hükmü başkalarına Allah ve rasulünün hükmüymüş gibi sunanlar büyük bir tehlike içindedirler. O kardeşlere tavsiyem Allah'tan korkmalarıdır! İlim; kıyas, ihtihsan gibi parlak zeka arenalarında boy göstererek, kendini ispatlamak değil, dinde gelene teslim olarak, vahiyle gelenlerle yetinip, dine ekleme yapmaktan sakınarak Allahtan korkmaktır!


Şüphesiz din tamamlanmıştır. "kıyas gereği şu vaciptir, kıyas gereği şu haramdır" diyenler, sanki; "Ayet ve hadisler bunu vacip demeden bırakmış, şuna haram demeden 7

bırakmış" anlamında söylemiş olurlar ki, bu dinde eksiklik olduğunu iddia etmektir. Allaha sığınırız.! Bu çalışmamda kıyasın dinde şer‟i bir delil olamayacağına, dinde taklidin caiz olmadığına ve dinde ihtilafın rahmet olamayacağına dair delilleri zikredeceğim. Bu meselelerle alakalı olarak akıllara takılan bazı şüphelerin izalesine çalışacağım. Zira bazı kimselerin “sahabeler kıyası şeri delil olarak kabul etme hususunda icma etmişlerdir” dediklerini duymaktayız. Bu kitabımda da delilleriyle açıklanacağı üzere, böyle bir iddia hilaf-ı hakikattır. Muvaffakiyet Allah‟tandır. Ebu Muaz Seyfullah el-Çubukabadi 8

1- Din Tamamlanmış, Eksik Bir Şey Bırakılmamıştır:

Biz o kitapta hiçbir şeyi eksik bırakmadık” (En‟am 38) “Sana, her şeyi açıklayan, hidayet, rahmet ve Müslümanlar içinde müjde olan bu Kitab'ı indirdik.” (Nahl 89) Mücahid der ki: “Her şeyi açıklayan olması, helal ve haramı gereği gibi açıklamasıdır.” “Onları apaçık deliller ve kitaplarla gönderdik. Sana da, insanlara, kendilerine indirileni açıklayasın diye Kur'an'ı indirdik. Belki onlar da düşünürler.” (Nahl 44)


Nebi sallallahu aleyhi ve sellem'in beyanı iki türlüdür: Birisi Kitapta mücmel olarak gelen ifadeyi açıklamaktır. Beş vakit namazı, vakitlerini, secdelerini, rükûlarını ve diğer hükümlerini açıklaması, zekatın miktarını, vaktini, hangi mallardan alınacağına dair açıklamaları, haccın menasikini açıklaması gibi. Nitekim Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem haccını eda ettiğinde insanlara şöyle söylemiştir: "Hacc ibadetinizin şeklini benden öğreniniz."19 Yine Nebi sallallahu aleyhi ve sellem'in: "Benim nasıl namaz kıldığımı gördüyseniz, siz de öyle namaz kılınız."20 diye buyurmuştur. İbnü'l-Mubarek'in rivayet ettiğine göre İmran b. Husayn, adamın birisine şöyle demiş: “Sen ahmak bir insansın. Öğlen farzının dört rekat olduğunu ve o rek'atlerde açıktan Kur'ân okunmayacağını Allah'ın Kitabı'nda görüyor musun?” Daha sonra İmran (radıyallahu anh) ona namazı, zekatı ve buna benzer hususları sayar ve şöyle der: “Sen bütün bunların Allah'ın Kitabı'nda genişçe açıklanmış olduğunu görüyor musun?” Yüce Allah'ın Kitabı bunları müphem olarak zikretmiş, Sünnet de bunları açıklamış bulunmaktadır. “Bugün size dîninizi ikmal ettim ve üzerinizdeki nimetimi tamamladım. Ve dîn olarak, sizin için İslâm'ı seçtim.” (Maide 3) Bu ayetin tefsirinde İbn Kesir şöyle demiştir: “Bu, Azîz ve Celîl olan Allah'ın bu ümmete lütfettiği en büyük nimettir. Evet, Allah bu ümmetin dinini kemâle erdirmiştir. Artık dinlerinden başka bir dine ihtiyâç ve peygamberlerinden başka bir peygambere gerek duymayacaklardır. Zâten bunun için Allah peygamberini, peygamberlerin hâtemi kılmış, insanlara ve cinlere elçi olarak göndermiştir. O'nun helâl kıldığından başka bir helâl yoktur. O'nun haram kıldığından başka haram bir şey yoktur. O'nun getirdiği dinden başka din yoktur. O'nun bildirdiği her şey haktır, yanlışı olmayan doğrudur, yanılması olmayan hakîkattır.” “Rabbin unutucu değildir” (Meryem 64) Yani O öncesiyle, sonrasıyla her şeyi bilendir. O hiçbir şeyi unutmaz. Kitap ve sünnet insanlara din hususunda yeterlidir.

19 Müslim (Hacc 310) Ebû Dâvûd (Menâsik 77) Ahmed (3/318, 337) 20 Buhârî (Ezan 18) Ahmed (5/53) 9

2- Uyulması Emredilen Yol:

Ey iman edenler! Allah'a itaat edin. Peygambere ve sizden olan emir sahiplerine de itaat edin. Eğer bir şeyde anlaşmazlığa düşerseniz. Allah'a ve âhiret gününe inandığınız takdirde, onu, Allah'a ve Peygambere arzedin. Bu, netice itibariyle daha hayırlı ve daha güzeldir.” (Nisa 59) Münakaşanın küçük veya büyük olması arasında da bir fark yoktur. Zira ayette de geçtiği gibi „‟bir şey hususunda münakaşa ederseniz‟‟ şeklinde geliyor. Burada bu şartta ki „‟şey‟‟ kelimesi nekre olup, genel mana ifade etmektedir. Şer‟ i meselelerin hepsini içine alır. Böylece kitap ve sunnete müracaat etmek imanın şartlarından, etmemek ise imansızlık olarak kabul edilmiştir. Bu şekilde bir müracaat bulunmayınca iman da bulunmaz. Yine Allah azze ve celle şöyle buyurmuştur: “Allah ve Rasülü birşeye hükmettikleri zaman, mü'min erkek ve mümin kadının, kendi işlerinde artık başka bir şeyi seçmeye hakları yoktur. Kim Allah'a ve Rasûlüne karşı gelirse, apaçık bir sapıklığa düşmüş olur.” (Ahzab 36) Ey îman edenler! Allah'ın ve Rasûlünün önüne geçmeyin. Allah'tan korkun.” (Hucurat 1) İbn Abbas radıyallahu anhuma bu ayet hakkında:


“Kitap ve sünnete aykırı konuşmayın” demiştir.21 Abdullah bin Mesud radıyallahu anh Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem‟den şöyle naklediyor:‟‟Allah Rasulu sallallahu aleyhi ve sellem bir gün bize bir çizgi çizdi. Sonra bu Allah‟ın yoludur buyurdu. Ardından bunun sağından solundan bazı çizgiler çizdi. Sonra bunlar birtakım yollardır. Onlardan her yolun başında ona çağıran bir şeytan vardır buyurdu. Sonrada şu ayeti okudu:
21 Tefsiru İbn Ebi Hatim (12/234) Taberi (22/272) Ebu Nuaym Ahbaru İsbehan (1991) Hilyetu’l-Evliya (10/398) Ebu’ş-Şeyh Tabakat (3/185) Herevi Zemmu’l-Kelam (274) Durru’l-Mensur (9/239)

Bu, hiç şüphesiz, benim dosdoğru yolumdur; bu itibarla ona uyun; diğer yollara uymayın. Aksi halde sizi O'nun yolundan ayırır. İşte sakınasınız diye Allah size bunları tavsiye etmiştir.” (En‟am 153)22 10

22 Ahmed (1/435) Tayalisi (244) Darimi (202) İbn Hibban (1/181) isnadı hasendir. 23 Darimi (203) isnadı sahihtir.

İmam Mücahid bin Cebir bu ayette geçen başka yollara tabi olma ifadesini, bidatlere ve şüpheli şeylere, tabi olmak diye tefsir etmiştir.23 Allah azze ve cellenin kitabından ve Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem‟in sünnetinden kaynaklanmayan her şey nefsin arzularından doğmuştur. Allah azze ve celle şöyle buyuruyor: “Eğer sana cevap vermezlerse, bil ki onlar, kendi bâtıl heveslerine uymaktadırlar. Oysa Allah'tan bir hidayet olmaksızın kendi bâtıl hevesine uyan kimseden daha sapık kim vardır? Allah, zâlim olan kimselere asla hidayet etmez.” (Kasas 50) Allah Azze ve Celle hükmü insanlar arasında iki bölüme ayırmıştır. Ve bunun bir üçüncüsü yoktur. Ya kitap ve sunnete uyarak Allah‟a ve rasulune icabet etmek, ya da hevaya uymak. İşte dinde heva tabiri kullanıldığı zaman kitap ve sünnetin zıttı olan her şeydir. Kitap ve sünnete uymayan, kitap ve sünnetten delili olmayan her şeyin adı heva‟dır. Allah Azze ve Celle şöyle buyurmuştur: “İnsanlar arasında adaletle hükmet; hevana tabi olma; aksi halde Allah'ın yolundan seni saptırır. Allah'ın yolundan sapanlara ise, hesap gününü unutmaları sebebiyle şiddetli bir azâb vardır.” (Sad 26) Allah Azze ve Celle insanlar arasında hükmetmeyi de iki kısma ayırıyor. Ya kitap ve sunnetin getirdiği hak ile hükmetmek ya da ikisine zıt düşen heva ile hükmetmek. “(Ey Muhammed) Sonra sana dinden yeni bir şeriat verdik. Ona uy. Bilmeyenlerin heveslerine uyma. Zira onlar, Allah'tan gelecek bir şeyi senden asla savamazlar. Zâlimler birbirlerinin dostudurlar; Allah ise, sakınanların dostudur.” (Casiye 18, 19) “(Ey Müslümanlar!), Rabbınızdan size indirilene uyun; O'nun dışındakileri dostlar edinip de onlara uymayın. Zaten ne kadar da az öğüt alıyorsunuz.” (Araf 3) Müslümanların önce gelenleri yani selef-isalihin de, sonradan gelenleri bu selefe tabi olanları da Allah azze ve cellenin kitabına ve rasulunun sünnetine dönmenin bütün Müslümanlara vacip olduğunda icma etmişlerdir. Kim bu ikisinden başkasına muracaat ederse o Allah azze ve celle ve rasulu sallallahu aleyhi ve sellem‟e âsî, aziz kitaba ve sunneti seniyeye muhalefet eden bir kimse olmuştur. 11

3- Delili Araştırmak ve Tabi Olmak Vaciptir:

Onlar ancak zanna ve nefislerinin arzusuna uyuyorlar. Halbuki kendilerine Rableri tarafından yol gösterici gelmiştir.” (Necm 23) “Halbuki onların bu hususta hiç bilgileri yoktur. Sadece zanna uyuyorlar. Zan ise hiç şüphesiz hakikat bakımından bir şey ifade etmez.” (Necm 28) “Ve dediler ki: Rahman dileseydi biz onlara tapmazdık. Onların bu hususta bir bilgileri yoktur. Onlar sadece yalan söylüyorlar. Yoksa bundan önce onlara bir kitap verdik de ona mı tutunuyorlar? Hayır! "Sadece, biz babalarımızı bir din üzerinde bulduk, biz de onların izinde gidiyoruz" derler. Senden önce de hangi memlekete uyarıcı göndermişsek mutlaka oranın varlıklıları: Babalarımızı bir din üzerinde bulduk, biz de onların izlerine uyarız, derlerdi. Ben size, babalarınızı üzerinde bulduğunuz (din) den daha doğrusunu getirmişsem (yine mi bana uymazsınız)? deyince, dediler ki: Doğrusu biz sizinle gönderilen şeyi inkar ediyoruz.” (Zuhruf 20-24) “Onlara (müşriklere): Allah'ın indirdiğine uyun, denildiği zaman onlar, "Hayır! Biz atalarımızı üzerinde bulduğumuz yola uyarız" dediler. Ya ataları bir şey anlamamış, doğruyu da bulamamış idiyseler?” (Bakara 170) “Yüzleri ateşte evrilip çevrildiği gün: Eyvah bize! Keşke Allah'a itaat etseydik, Peygamber'e de itaat etseydik! derler. Ey Rabbimiz! Biz reislerimize ve büyüklerimize uyduk da onlar bizi yoldan saptırdılar, derler” (Ahzab 66-67) Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Ümmetimden Ehl-i Kitab’dan bir cemaat ve Ehl-i Liben helak olacak!” Bunların kimler olduğu sorulduğunda şöyle buyurmuştur:


Ehli Kitab; Allah’ın Kitabını öğrenip onu Allah’ın indirdiğinden başkasıyla tevil ederek Müslümanların alimleri ile mücadele edecek, Ehli Liben(avam halk) ise şehvetlerine uyup cemaati terk edecek ve bedevileşeceklerdir.”24 Hatib el-Bağdadi, isnadıyla Ebu Said el-Hudrî radıyallahu anh‟den rivayet ediyor: “Rasulullah Sallallahu aleyhi ve sellem, vefat ettiği hastalığında yanımıza çıkageldi. Biz sabah namazında idik ve Ebu Bekir radıyallahu anh geri çekilmek istedi. Rasulullah Sallallahu aleyhi ve sellem ona yerinde kalmasını işaret etti ve insanlarla beraber namazı kıldı. Namaz bitince hamd-u sena ederek şöyle buyurdu:

24 Elbani Sahiha (2778) Taberani (17/297) Hakim (2/374) Ahmed (4/155) Ebu Ya’la (1746) Mecmauz Zevaid (2/194) Maksadul-Ali (372) Buhari Halku Ef’alil İbad (615) Herevi Zemmu’l-Kelam (2/28) İbni Abdilberr Cami (2/193) Kenz (29137) Deylemi (6999) Fesevi Ma’rife (2/97) İbni Abdilhakem Futuhul Mısır (s.293) Riyazu’s-Salihin(169) İbni Kesir (3/135) Kasımi Mehasinut Te’vil (1/168)

Ey insanlar! Size iki ağırlık bıraktım; Allah’ın kitabı ve sünnetim. Kur’anı sünnetimle konuşturunuz, bu hususta sapmayınız! Zira bu ikisine tutunduğunuz sürece gözleriniz kör olmaz, ayaklarını kaymaz ve elleriniz aciz kalmaz.”25 12

25 Hatib el-Bağdadi; el-Fakih ve’l-Mutefekkih (1/306 no:272) 26 Sahihtir. Darekutni (4/245) Lalekai İtikad (1/80) Hakim (1/93) İbni Hazm İhkam (6/809-810) Beyhaki (10/114) Beyhaki el-İtikad (206) Beyhaki Delail (6/54-56) Ebu Nuaym Ahbaru İsbehan (1/405 no: 311) Tarihu İsbehan (1/56) Şeceri Emali (1/126) Mervezi es-Sunne (54) Acurri eş-Şeria (1657) İbn Abdilberr Camiu Beyani’l-İlm (870) Ebu’ş-Şeyh Tabakat (4/187) Hatib el-Fakih (1/94) Camiüs Sagir (3282, 3923) mürsel olarak: Malik (1395) 27 Buhari (100) Muslim (2673)

Ebu Hureyre, Enes, Amr b. Avf el-Muzenî, Urve ve ayrıca İbni Abbas r.anhum'den gelen rivayetlerde Allah rasulü Sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur;

Ey insanlar! Size, onlara yapıştığınız takdirde asla sapıtmayacağınız iki şey bırakıyorum; Allah’ın Kitabı ve Sünnet’im. Bu ikisi (kıyamette) havza kadar ayrılmadan beraberce geleceklerdir.”26

Allah rasulu sallallahu aleyhi ve sellem de İmam Buharinin rivayet etmiş olduğu bir hadiste: “Allah ilmi insanlardan çekip almaz. Lakin ilmin alınması, alimlerin alınmasıyla olur. Bir alim kalmayınca insanlar cahil önderler edinirler, onlara sorarlar, onlar da ilimsiz olarak fetva verirler, hem kendileri sapar hem de halkı saptırırlar” buyuruyor.27 İmam Evzai diyor ki: “İlim ancak Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellemden ve sahabelerden gelendir” Demek ki insanların cahil önder edinip onların ilimsiz olarak hükmetmeleri; Allah ve rasulunden gelen, sahabelerinden gelen bir ilme sahip olmadan fetva vermeleri, onların bu ilme sahip olmamaları sebebiyle cahil önder olmaları ve bu şekilde saptırmaları beyan ediliyor. Bu hadise göre; bu kimselere delili değil de kendi görüşlerini soranlar da sapmaktan paylarını alırlar. 13

4- Hüküm Allah’ındır:

Allah Azze ve Celle insanlar arasında hükmetmeyi de iki kısma ayırıyor: Ya kitap ve sunnetin getirdiği hak ile hükmetmek ya da ikisine zıt düşen heva ile hükmetmek. “Biz, içinde doğruya rehberlik ve nur olduğu halde Tevrat'ı indirdik. Kendilerini (Allah'a) vermiş peygamberler onunla yahudilere hükmederlerdi. Allah'ın Kitab'ını korumaları kendilerinden istendiği için Rablerine teslim olmuş zâhidler ve bilginler de (onunla hükmederlerdi). Hepsi ona (hak olduğuna) şahitlerdi. Şu halde (Ey yahudiler ve hakimler!) İnsanlardan korkmayın, benden korkun. Âyetlerimi az bir bedel karşılığında satmayın. Kim Allah'ın indirdiği (hükümler) ile hükmetmezse işte onlar kafirlerin ta kendileridir.” (Maide 44) “Kim Allah'ın indirdiği ile hükmetmezse işte onlar zalimlerdir.” (Maide 45) “Kim Allah'ın indirdiği ile hükmetmezse işte onlar fâsıklardır.” (Maide 47) “Sana da, daha önceki kitabı doğrulamak ve onu korumak üzere hak olarak Kitab'ı (Kur'an'ı) gönderdik. Artık aralarında Allah'ın indirdiği ile hükmet; sana gelen gerçeği bırakıp da onların arzularına uyma.” (Maide 48) “Aralarında Allah'ın indirdiği ile hükmet ve onların arzularına uyma. Allah'ın sana indirdiği hükümlerin bir kısmından seni saptırmamalarına dikkat et. Eğer (hükümden) yüz çevirirlerse bil ki (bununla) Allah ancak, günahlarının bir kısmını onların başına bela etmek ister. İnsanların birçoğu da zaten yoldan çıkmışlardır.” (Maide 49) “(Ey Muhammed) Sonra sana dinden yeni bir şeriat verdik. Ona uy. Bilmeyenlerin heveslerine uyma. Zira onlar, Allah'tan gelecek bir şeyi senden asla savamazlar. Zâlimler birbirlerinin dostudurlar; Allah ise, sakınanların dostudur.” (Casiye 18, 19) “Allah, yemek zorunda kaldıklarınız dışında size neleri haram kıldığını tek tek açıklamışken, üzerine adının anıldığı hayvanları yememenizin sebebi nedir? Gerçekten birçokları nefislerinin arzularına uyarak bilmeden (halkı) saptırıyorlar. Şüphesiz senin Rabbin, haddi aşanları çok iyi bilir” (En‟am 119) “Dilleriniz yalana alıştığı için “bu helaldir”, “şu haramdır” demeyiniz. Sonra Allah’a karşı yalan uydurmuş olursunuz. Allah’a karşı yalan uyduranlar ise kurtuluşa eremez” (Nahl 116) “Onlar, hahamlarını, papazlarını ve Meryem oğlu İsa Mesih’i, Allah’tan başka Rabler edindiler. Halbuki onlar, ancak bir olan ve kendisinden başka ilâh bulunmayan Allah’â ibadet etmekle emrolunmuşlardı. Allah, onların koştukları ortaklardan münezzehtir” (Tevbe 31) Adiy İbnu Hâtim (radıyallahu anh) anlatıyor: "Boynumda altundan yapılmış bir haç olduğu halde Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'a geldim. Bana: "Ey Adiy boynundan şu putu çıkar, at!" dedi ve arkadan şu ayeti okuduğunu hissettim: 14

"Onlar Allah'ı bırakıp hahamlarını, papazlarını ve Meryem oğlu Mesih'i rableri olarak kabul ettiler. Oysa tek ilahtan başkasına kulluk etmemekle emrolunmuşlardı. Ondan başka ilah yoktur. Allah, koştukları eşlerden münezzehtir." (Tevbe, 31).


Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) devamla: "Aslında onlar, bunlara (ruhbanlarına) tapınmadılar, ancak bunlar (Allah'ın haram ettiği bir şeyi) kendileri için helâl kılınca hemen helâl sayıverdiler, (Allah'ın helâl kıldığı bir şeyi de) kendilerine haram edince hemen haram sayıverdiler."28 Aynısını Taberi ve Beyhaki Huzeyfe radıyallahu anh‟den de rivayet etmiştir. Tefsir alimi es-Suddî, bu ayeti açıklarken şöyle der; “Onlar yüce Allah'ın kitabını arkalarına atarak din adamlarının hükümlerine başvurdular. Bundan dolayı yüce Allah bu ayetin devamında “Oysa onlara sadece tek ilaha kulluk etmeleri emredilmişti” buyuruyor. Yani o tek ilah bir şeyi haram kılınca, o şey haram sayılacak, O'nun helal ilan ettiği şeyler helal bilinecek, koyduğu yasaya uyulacak ve verdiği hüküm yürürlüğe konacaktır." Tefsir alimi Alusi de bu ayeti şöyle açıklıyor; "Çoğu tefsir bilginlerinin görüşüne göre bu ayetteki ilah edinmekten maksat, Kitap ehlinin din adamlarını evrenin ilahları saydıkları, böyle bir inanç taşıdıkları değildir; buradaki ilah edinmekten maksat, onların din adamlarının kişisel emirlerine ve yasaklarına uymalarıdır." “Ortak koşanlar, “Allah dileseydi ne biz, nede atalarımız O’ndan başka bir şeye tapmazdık ve O’nsuz hiçbir şeyi haram kılmazdık!” dediler…” (Nahl 35)“De ki. Gelin Rabbinizin size neyi haram kıldığını okuyayım…” (En‟am 151) “Allah’ın size indirdiğinin bir kısmını haram bir kısmını helal kıldığınızı görüyor musunuz? Size Allah mı izin verdi, yoksa Allah hakkında yalan mı uyduruyorsunuz?” (Yunus 59) “De ki Haydi Allah şunu haram kıldı diye şehadet edecek şahitlerinizi getirin….” (En‟am 150) “Ne oluyor size? Nasıl hüküm veriyorsunuz? Yoksa sizin bir kitabınız var da oradan mı okuyorsunuz?” (Kalem 36 ve 37)

28 Tirmiz i(3095) Taber i(10/114) Beyhaki (10/116) el Medhal (1/209) Şuabul İman (7/45) İbni Hazm el İhkam (6/290) Sehmî Tarihu Curcan (s.541) İbni Kesir (2/348) Şatıbi el İtisam (2/370) 15

5- Re’y ve Kıyas Dinde Şer’î Bir Delil Değildir:

Allah Azze ve Celle insanların haddizatında bir şey bilmediklerini beyan etmiştir: “Allah sizi analarınızın karınlarından çıkarmıştır. Hiçbir şey bilmiyordunuz.” (Nahl 78) “Nitekim size, kendi içinizden, âyetlerimizi size okuyan, sizi arındıran, size kitap ve hikmeti belleten ve bilmediğiniz şeyleri öğreten Peygamber gönderdik.” (Bakara 151) “De ki: "Rabbım, ister açığı olsun, ister gizlisi olsun, ancak kötülükleri, günâhı, haksız yere başkaldırmayı, hakkında hiçbir delil indirmediği bir şeyi Allah'a ortak kılmanızı ve Allah'a karşı bilmediğiniz şeyleri söylemenizi haram kılmıştır.” (Araf 33) Kıyasa Allah‟tan ve rasulunden herhangi bir nassın veya hükmün gelmediği yerde başvurduklarını söyleyerek meşrulaştırmaya çalışanlar, Allah Azze ve Celle‟nin kınadığı ve yalanladığı bir sözü iddia etmiş olurlar. “Yoksa onların, Allah'ın izin vermediği şeyi kendileri için dinden bir şeriat koyan ortakları mı var? Eğer önceden verilmiş bir hüküm olmasaydı, muhakkak aralarında hükmolunurdu. Şüphesiz zâlimler için acı bir azâb vardır.” (Şura 21) “Keza (gönderilen) peygamberlerden sonra, insanların, Allah'a karşı (özür olarak ileri sürebilecekleri) bir delilleri bulunmaması için müjdeleyen ve korkutan peygamberler gönderdik. Allah, Azîz'dir, Hakim'dir.” (Nisa 165) “Rabbinizden size indirilene uyun; O'nun dışındakileri dostlar edinip de onlara uymayın. Zaten ne kadar da az öğüt alıyorsunuz.” (A‟raf 3) Allah katından indirilen vahye yani zikre: vahyi metluv ve vahyi gayri metluv dediğimiz kitap ve sunnete uymamız emrediliyor. Kıyas, Allah‟ın dininde darb-ı mesel getirmektir. Haddizatında bilmeyen olduğu bildirilen beşerin, vahyin nasları ile kıyas yaparak hükme varması mümkün değildir. “Allah'a meseller vermeyin. Allah, şüphesiz her şeyi bilir, fakat siz bilmezsiniz.” (Nahl 74) 16

Allah rasulu sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Muhakkak ki Allah azze ve celle verdikten sonra ilmi sizden çekerek almaz. Fakat ilmi alimleri ilimleri ile birlikte vefat ettirmekle alır ve böylece cahil insanlardan fetva istenir, onlar da şahsi görüşleriyle fetva verirler (diğer rivayette “kıyas yaparlar”) ve hem kendileri sapar hem de insanları saptırırlar”29

29 Buhari (100) Müslim (2673) 30 Hatib el-Fakih ve’l-Mutefekkih (1030) Herevi Zemmu’l-Kelam (563) 31 Herevi Zemmu’l-Kelam (2/206)

Ebu Hureyre radıyallahu anh şöyle demiştir: “Ahir zamanda insanlara görüşleri ile fetva vererek sapan ve saptıran cahil önderler olacaktır.”30 Ebu Hafs, “Dillerinizin uydurduğu yalana dayanarak "Bu helaldir, şu da haramdır" demeyin, çünkü Allah'a karşı yalan uydurmuş oluyorsunuz “ (Nahl 116) ayeti hakkında şöyle demiştir:


“Bu ayet insanlara görüşleriyle fetva veren kötü alimler hakkında nazil olmuştur.”31 Ubade b. Samit radıyallahu anh, Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem‟in şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir:


Görüşünüzle fetva vermeyin!”32 17

32 Ahmed (5/325) İbn Ebi Şeybe (15/233-234) Buhari Tarihu’l-Kebir (1/458) Abdullah b. Ahmed Zevaid (5/329) Bezzar (Keşfu’l-Estar-2/243) ed-Dulabi el-Kuna(1/3) eş-Şaşi Musned (3/172, 223 no: 1258, 1326) Hakim (3/356, 357) Taberani Musnedu’ş-Şamiyyin (2/282) Beyhaki el-Medhal (s.187) Herevi Zemmu’l-Kelam (299, 639) muhakkiki: hadis hasendir demiştir. 33 Sahihtir. Ebu Zur’a ed-Dımeşki Tarih (1/622) Hakim (3/457, 4/430) Bezzar (7/186)Taberani (18/50) İbn Ebi Asım es-Sunne (68) el-Lalkai (149) Ebu Said en-Nakkaş Fevaidu’l-Irakiyyin (s.46) Hatib (13/307) İbn Abdilberr Cami (2/891) İbn Batta el-İbane (272) Beyhaki Medhal (207)İbn Asakir (62/151) Herevi Zemmu’l-Kelam (261) Mecmau’z-Zevaid (1/179) İbn Hazm Muhalla (1/62) heysemi dedi ki: “Taberani ve Bezzar Sahihin ricali ile rivayet ettiler.” Hakim: “Buhari ve Müslim’in şartlarına göre sahih” demiştir. 34 Ali b. Ahmed er-Razzaz saduktur. Bkz.: Zehebi Mizan (4/33) İbn Hacer Lisan (4/196) 35 Ahmed b. Süleyman en-Neccad da saduktur. Bkz.: Zehebi Mizan (1/101) “Fıkıhta ve rivayette önder idi… derim ki: o saduktur” demiştir. Lisanu’l-Mizan (1/180) Hatib Tarihinde (4/188) onun hakkında: “Saduk ve arif idi” demiştir 36 Hilal b. el-A’la er-Rakkî de saduktur. Bkz.: Ebu Hatim er-Razi saduk demiştir: el-Cerh ve’t-Ta’dil (c.9 no:318) Hafız İbn Hacer de et-Takrib’de saduk olduğunu söylemiştir. 37 Ebu Abdirrahman Abdullah b. Cafer b. Gaylan er-Rakkî el-Kuraşi güvenilirdir. Lakin ömrünün sonlarında ihtilata uğramıştır. Et-Takrib’de belirtildiği gibi ağır bir karıştırması olmamıştır. İbn Hibban es-Sikât’ta (8/351-352) şöyle demiştir: “Bazen muhalefet etse de onun ağır bir karıştırması olmamıştır.” Onun hafıza karışıklığına uğraması vefatından iki sene önce olmuş, Hilal b. A’la er-Rakki de buna işaret etmiştir. bkz.: Tehzibu’l-Kemal (14/378)

Avf bin Malik el Eşcai radıyallahu anhden gelen bir rivayette, Allah Rasulu sallallahu aleyhi ve sellem


’Ümmetim yetmiş küsur fırkaya ayrılır, onların fitne bakımından en büyükleri; meseleleri kendi şahsi görüşleriyle kıyas eden, Allah’ın helal kıldığını haram kılan ve haram kıldığını helal kılan bir kavimdir.‟‟33 Hadisin Sıhhatinin İspatı: Ebu Zur‟a dedi ki: “Nuaym‟ın bu rivayetini Yahya b. Main‟e sordum. Karşı çıktı ve: “Bunu kim getirdi? O karıştırmıştır” dedi. İbn Abdilber dedi ki: “İlim ehline göre bu hadis sahih değildir. Bununla Nuaym b. Hammad‟a yüklenmişlerdir.” Ahmed ve Yahya b. Main: “Bu hadisin aslı yoktur” dediler. İbn Adiy aşırı giderek “Nuaym b. Hammad re‟y ehline karşı çok sert olduğu için bunu uydurmakla itham edildi” dedi. Allah İbn Adiy‟e rahmet etsin. Nuaym b. Hammad saduktur, lakin Takrib‟de de belirtildiği gibi çok hata eder. Nuaym‟ın hata ettiği söylense bile uydurmakla itham edilemez. Nuaym bundan uzaktır. Bu hadisi rivayet ettikten sonra Beyhaki: “Nuaym bu rivayette tek kaldı” demiştir. Fakat durum böyle değildir. bilakis bir topluluk buna mutabaat etmiştir:


Hatib Tarih‟inde (13/308) Ali b. Ahmed er-Razzaz34 – Ahmed b. Süleyman en-Neccad35 – Hilal b. el-A‟la36 – Abdullah b. Cafer (er-Rakkî)37 – İsa b. Yunus yoluyla rivayet etmiştir. bu isnad hasendir. Hatib der ki: “Bu rivayette Nuaym‟a Abdullah b. Cafer er-Rakki ve Suveyd b. Said el-Hadesani muvafakat etmiştir. Amr b. İsa b. Yunus‟dan da geldiği söylenmiştir. Hepsi de İsa‟dan rivayet etmişlerdir.” Hadisin başka mutabileri de vardır. Suveyd b. Said‟den mutabisini: İbn Adiy el-Kamil‟de (3/429) Hatib Tarih‟inde (13/308) rivayet etmişlerdir. Abdulvehhab b. ed-Dahhak el-Faradi‟den mutabisini: Hatib Tarih‟inde (13/309-310) ve Ebu Said en-Nakkaş Fevaidu‟l-Irakiyyin‟de (30) rivayet etmiştir. İbn Adiy dördüncü ve beşinci mutabilerinin en-Nadr b. Tahir ve el-Hakem b. el-Mubarek yoluyla geldiğini söylemiştir. İbn Adiy “el-Hakem b. el-Mubarek hakkında sakınca yoktur” dendiğini zikretmiştir. 18

Altıncı mutabisi: İbn Adiy el-Kamil‟de (1/185) ve Hatib Tarih‟inde (13/310) İsa b. Ahmed es-Sadefi – Ebu Ubeydullah ibn Ahi İbn Vehb (ismi Ahmed b. Abdirrahman b. Vehb‟dir) yoluyla rivayet etmişlerdir. Ahmed b. Abdirrahman b. Vehb saduktur, ömrünün sonlarında hafızası karışmıştır.38 Ahmed b. İsa es-Sadefi; İbn Adiy‟in şeyhi olup hali bilinmemektedir. Diğer ravileri sahihin ricalidir. Hadisin yedinci mutabisi: Hatib Tarih‟inde (13/309) Amr b. İsa – babası İsa b. Yunus yoluyla rivayet etmiştir. isnadında Muhammed b. Abdilaziz b. Cafer el-Berzai vardır. Hatib onun hakkında: “Ondan hadis yazdım fakat onda şüphe vardır” dedi. Amr b. İsa ve ondan sonraki raviler tanınmamaktadır.

38 Bkz.: Zehebi Mizan (1/113) 39 Bkz.: Siyeru A’lami’n-Nubela (16/464) 40 İbn Makula el-İkmal’de (7/322) es-Sem’ani el-Ensab’da (11/476) cerh ve tadilde bulunmadan zikretmişlerdir. 41 Darekutni (4/183-184) Taberani(22/222) Hatib Tarih (2/9) Beyhaki (10/12-13) Ebu Nuaym Hilye (9/12) İbni Kayyım İ’lamul Muvakkiin(1/71) Elbani Gayetul Meram(s.14) Elbani hasen olduğunu belirtmiştir. 42 Bezzar (123) Hakim (2/375) Beyhaki (10/12) Mecmau’z-Zevaid (794) 43 Tirmizi (1726) İbn Mace (3367) Hakim (4/115) Taberani (6124, 6159) Ukayli ed-Duafa (2/174)

Hadisin sekizinci mutabisi: Hatib Tarih‟inde (13/310) Muhammed b. Selam el-Menbeci – İsa b. Yunus yoluyla rivayet etmiştir. Hatib bunu şeyhi Yusuf b. Rabah el-Basri‟den rivayet etmiştir. Zehebi: “Onda bir sakınca bilmiyorum” demiştir.39 Hatib Tarih‟inde (13/311) “Muhammed b. Selam huccet değildir” demiştir.40 Diğer ravileri güvenilirdir. Rivayet yollarının toplamı ile hadis sahihtir. Şeyhulislam İbn Teymiyye bu hadisin sahih olmadığını söyleyenlere Fetava‟l-Kubra‟da (6/143-144) şöyle demiştir: “Bu hadis Nuaym b. Hammad el-Mervezi‟den meşhurdur. O güvenilir bir imamdır. Ancak İbn Main‟den “Bu hadis batıldır, aslı yoktur, bunu karıştırmıştır” dediği rivayet edilmiştir. Bu İbn Main‟den başkasından da rivayet edilmiştir. Bazı insanlar İsa b. Yunus‟tan rivayet eden diğer topluluğun ise bunu Nuaym‟dan çaldıklarını söylemiştir. Bunu söyleyen insanların bir delili yoktur. İsa b. Yunus‟tan rivayet edenlerden biri olan Suveyd b. Said‟i imam Ahmed överdi. Yine babası da onu övmüştür. Müslim ve başkaları ondan rivayette bulunmuştur. İbn Main hadisin tek yoldan geldiği gerekçesiyle karşı çıkmıştı. Sonra başkasından rivayetin bir aslı bulunmuştur…” Sonra İbn Teymiyye hadisin rivayet yollarından bir kaçını zikrederek isnadının ceyyid olduğunu söyler.

Ebu Sa‟lebe el-Huşeni radıyallahu anh‟den: Rasulullah sallallahu aleyhi ve selem şöyle buyurdu: “Allah Azze ve Celle birtakım farzlar kılmıştır, onları zayi etmeyin. Birtakım sınırlar koymuştur, onları aşmayın. Bazı şeyler hakkında da unuttuğu için değil, merhametinden dolayı susmuştur. Onları da araştırmayın.”41 Buyurmuştur.


Ebu‟d-Derda radıyallahu anh‟den: Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Allah’ın Kitabında helal kıldığı şeyler helal, haram kıldıkları da haramdır. (Hakkında bir şey söylemeyip) sustuğu şeyler de affettiği şeylerdir. Allah’tan afiyet dileyin. Çünkü Allah hiçbir şeyi unutacak değildir.” Sonra Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem “Senin Rabbin unutkan değildir” (Meryem 64) ayetini okudu.”42

Selman radıyallahu anh‟den: Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Helal, Allah’ın kitabında helal kıldığı şeylerdir, haram ise Allah’ın kitabında haram kıldığı şeydir. Sükut ettiği şeyler de affettiği şeylerdir.”43 Bu hadiste açıkça anlaşıldığı gibi, dinde hakkında nas varid olmayan meseleler hakkında şahsi görüşle veya kıyasla hüküm vermek yasaklanmıştır. Eğer bir kimse hakkında nas bilmediği bir mesele ile karşılaşırsa “bilmiyorum” demesi gerekir. 19

Enes b. Malik radıyallahu anh‟den: Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:


Kim din hakkında görüşüyle söz söylerse beni nübüvvet konusunda itham etmiştir.” İshak şöyle ekledi: el-Haris dedi ki: “Bunun Allah‟ın Kitabındaki tasdiki: “Rasul size ne verdiyse…” (Haşr 7) ayetidir.”44 Diğer lafzı:

44 Herevi Zemmu’l-Kelam (2/98) Suyuti Savnu’l-Mantık (s.35) 45 Deylemi (5518) 46 Herevi Zemmu’l-Kelam (2/99) Ebu Nuaym Ahbaru İsbehan (1778) Suyuti Savnu’l-Mantık (s.36) 47Deylemi (7450) Muhammed b. Abdilvehhab Kitabu’l-Cihad (s.245)

Kim şahsi görüşüyle hadisime kıyas yaparsa beni itham etmiştir”45 şeklindedir. Cabir radıyallahu anh‟den: Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Kim din hakkında görüşüyle söz söylerse onu itham etmiştir.”46

Ali radıyallahu anh‟den: “Dinde kıyas yapmayınız. Zira din kıyaslanmaz. Kıyas yapanların ilki iblis olmuştur.”47 Ebu Hureyre radıyallahu anh, Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem‟in şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir: 20

Bu ümmet bir süre Allah’ın Kitabıyla amel eder, bundan sonra bir süre Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem’)in sünneti ile amel eder, bundan sonra bir süre re’y (görüş) ile amel eder. Görüşle amel ettiklerinde sapmışlardır.”48

48 Ebu Ya’la (5856) Hatib el-Fakih (465, 466) Deylemi (2355) İbn Abdilberr Cami (1031-32) Metalibu’l-Aliye (3141) Busayri İthaf (160) Herevi Zemmu’l-Kelam (2/95) Savnu’l-Mantık (s.35) iki ayrı zayıf isnad ile gelmiştir. 21

6- Ashab-ı Kiram Re’y ve Kıyası Şer’î Bir Delil Olarak Görmemiştir:

Yukarıda dinin tamamlanmış olduğuna ve ihtilaf anından çözümün Kuran ve Sünnet‟e başvurmak olduğuna dair delilleri zikretmiştik. Bütün sahabeler de bu naslara uymuşlar, ihtilafa düştükleri herhangi bir meseleyi kıyasa veya şahsi görüşlere değil Kitap ve sünnete arz etmişlerdir.


Ebu Bekr radıyallahu anh: “‟Allah‟ın kitabındaki bir ayet hakkında görüşümle veya bilmeden bir şey söylersem, hangi yer beni barındırır, hangi gök beni gölgelendirir‟‟ demiştir.49

49 İbn Ebi Şeybe (6/136) İbn Hazm el-Muhalla (1/72)Hatib Cami (1585) Beyhaki Şuab (2/424) Beyhaki medhal (792 İbn Abdilberr Cami (2/52) İbn Kayyım İ’lamu’l-Muvakkiin (1/54)İbn Hacer Telhisu’l-Habir (3/208) Metalibu’l-Aliye (3512) 50 Herevi Zemmu’l-Kelam (273) Ahmed Fadailu’s-Sahabe (558) Bezzar (1/253) Ebu Ya’la (Maksadu’l-Ali- 64) İbnu’l-A’rabi Mucem (1108) Taberani (1/72) Ebu Bekr el-Katii Cüz’ü’l-Elfe Dinar (203) Lalkai İtikad (208) İbn Hazm el-İhkam (6/1022) el-Muhalla (1/72) Beyhaki el-Medhal (s.192) Secezi er-Reddu Ala men Enkera’l-Harf ve’s-Savt (s.92-93) 51 Darimi (197) Ebu Hayseme İlm (65) Hatib el-Fakih (2/35,36 no:475) Ebu Ubeyd Garibu’l-Hadis (3/408) İ’lamu’l-Muvakkiin (1/254) .

Ömer radıyallahu anh: “Dinde şahsi görüşlerinizi daima itham edin. Muhakkak ki şahsi görüş ancak zan ve zorlamadır”50 demiştir.


Mucahid şöyle naklediyor: Ömer radıyallahu anh şöyle dedi „‟Ölçüştürmekten yani kıyas yapmaktan sakın.‟‟51 Said b. el-Museyyeb, Ömer radıyallahu anh‟ın hutbesinde şöyle dediğini rivayet etmiştir: 22

“Ey insanlar! Dikkat edin! Muhakkak ki re‟y ashabı sünnetin düşmanlarıdır. Hadisleri ezberlemekten aciz kalırlar. Onlardan birine insanlar sorduğu zaman bilmiyorum demekten utanırlar ve şahsi görüşleriyle sünnete karşı inad ederler. Böylece hem saparlar hem de birçoklarını saptırırlar. Ömerin nefsi elinde olana yemin olsun ki Allah, dinini şahsi görüşlere ihtiyaçsız bırakmadıkça peygamberinin ruhunu almamış ve vahyi kaldırmamıştır. Şayet din re‟y ile alınacak olsaydı mestlerin üstünü değil, altını mesh etmek daha layık olurdu. Bu kimselerden sakının ve sakındırın!”52
52 Herevi Zemmu’l-Kelam (267) İ’lamu’l-Muvakkin (1/55) Telhisu’l-Habir (3/208) 53 Ahmed (1/92) El-Muhalla (1/72) İbn Abdilberr Cami (2/67) Şuayb el-Arnaut: isnadı hasendir dedi.54 Ahmed (1/95, 114, 2/242, 138) İbn Ebi Şeybe (1/19) Ebu Davud (162-163) Darekutni (1/199, 204) Bezzar (2/36) el-Muhalla (1/72, 2/111) Beyhaki (1/292) Ebu Ya’la (1/287 no:346, 613) Nesai Kübra (1/90) Ziyau’l-Makdisi el-Muhtare (2/248) 55 el-Muhalla (1/72) Taberi Tefsiri (1/78)

Osman radıyallahu anh: “Şahsi görüşle verilen fetvayı dileyen alır, dileyen terk eder”53 demiştir. Kıyas şahsi görüş olup, dinden delil olsaydı onu terk etmek caiz olmazdı.


Ali radıyallahu anh: “Şayet din rey ile olsaydı yani, şahsi görüş ile olsaydı, (diğer rivayette: kıyas ile olsaydı) mestlerin üzerini değil altını mest ederdim” demiştir.54


İbni Abbas radıyallahu anhuma: “Kim Kuran hakkında şahsi görüşüyle bir şey söylerse cehennemdeki yerine hazırlansın” demiştir.‟55


Yine İbn Abbas radıyallahu anhuma şöyle demiştir: “Şahsi görüşten (re‟yden) sakının! Zira Allah teala, meleklerin re‟y ile söyledikleri sözü: “Muhakkak ki ben sizin 23

bilmediklerinizi bilirim
” (Bakara 30) buyurarak reddetmiştir. Nebisi sallallahu aleyhi ve sellem‟e de: “..Onların arasında Allah’ın indirdiği ile hükmet” (Maide 49) buyurmuş, “Görüşünle hükmet” buyurmamıştır.”56

56 İbn Ebi Hatim Tefsir (4/343) Herevi Zemmu’l-Kelam (2/117 no:275) 57 Darimi (158) Herevi Zemmu’l-Kelam (2/124 no:280) isnadı sahihtir. 58 Herevi Zemmu’l-Kelam (281) 59Abdurrazzak (6/294) İbn Ebi Şeybe (4/301) İbn Hibban (9/411) Hakim (2/180) Nesai (3358) Tayalisi (1369) Beyhaki (7/245) el-Muhalla (1/72) isnadı sahihtir. 60 el-Muhalla (1/72)

Yine İbn Abbas radıyallahu anhuma şöyle demiştir: “Kim Allah‟ın Kitabında bulunmayan ve Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem‟in sünnetinde geçmeyen bir görüş ortaya koyarsa Allah Azze ve Celle ile karşılaştığında durumunun ne olacağı bilinmez.”57 Bir adam İbn Abbas radıyallahu anhuma‟ya gelerek görüşünü sordu. O da dedi ki:


“Görüşümle bir söz söyleyip ayağımın sabit olduktan sonra kaymasından korkarım”58


İbni Mesud radıyallahu anh: “Şahsi görüşümle bir şey söyler de bunda isabet edersem bu Allah‟tandır. Eğer hata edersem bu da benden ve şeytandandır. Allah ve Rasulu bundan uzaktır”59 demiştir.


Muaz bin Cebel radıyallahu anh “Allah azze ve cellenin kitabında ve rasulunun sünnetinde olmayan bir söz çıkarsa ondan sakının. Zira o bidat ve sapıklıktır”60 diyor. 24

Muaz bin Cebel radıyallahu anh şöyle söylüyor: „‟Zaman gelecek Kuran insanlara açılacak öyle ki onu kadın, çocuk, erkek herkes okuyacak. Derken adam diyecek ki Kuran‟ı okudum ama bana uyan olmadı. Vallahi onu onların içinde uygulayacağım veya onlara okuyarak içlerinde namaz kılacağım belki bana uyan olur. Bunun üzerine onu onların içinde tatbik eder. Ama yinede kendisine uyan olmaz. O zaman der ki Kuran„ı okudum bana uyan olmadı. Onu içlerine uyguladım bana uyan olmadı. Vallahi evimde bir mescit yeri çevireceğim belki bana uyarlar. Bu sebeple evinde bir mescit yeri yapar. Ama yine kendisine uyulmaz. O zaman der ki Kuran „ı okudum bana uyan olmadı. Onu içlerine uyguladım bana uyan olmadı. Evimde bir mescit yeri çevirdim bana yine uyan olmadı. Vallahi onlara mutlaka ne Allah‟ın kitabında bulamayacakları ne de rasulullah(s.a.v) den duymadıkları bir haber getireceğim. Belki bana uyulur. Muaz radıyallahu anh dedi ki, işte onun getirdiğinden sakının, çünkü onun getirdiği şey sapıklıktır”61 Ebu Hureyre radıyallahu anh‟ın İbni Abbas radıyallahu anhuma‟ya şöyle bir tavsiyesi var:

61 İsnadı sahihtir. Ebu Davud (4611) Hakim (4/466) Beyhaki (10/210) Beyhaki Şuabul İman (6/484) Firyabi Sıfatul Munafık (s.58) Lalkai İtikad (1/88) Abdurrazzak (11/363) Darimi (199) Acurrî eş-Şerîa (s.45) İbn Asakir Tarihu Dımeşk (65/337) Ebu Nuaym Hilyetul Evliya (1/230) İbni Teymiye Fetava (5/89) İbni Kesir Camiül Mesanid (11/487) 62 Abdurrazzak (1/174) İbn Mace (22, 485) Bezzar (7969, 8026) İbn Hazm el-İhkam (s.1071) Tahavi Şerhu Maani’l-Asar (360) Muhammed b. Hasen Muvatta (1/82) Hatib el-Fakih (388) İsmail b. Cafer el-Hadis (178) Herevi Zemmu’l-Kelam (306) Ebu İshak el-Huveyni el-Bid’a (1/8) Elbani hasen demiştir.

“Sana Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem‟den bir hadis geldiğinde ona misaller getirme.”62 Yani açıkça burada Allah Rasulu sallallahu aleyhi ve sellemden bir hadis mevcut bulunduğu zaman kesinlikle bu konuda bir kıyasa gitme‟‟ diye uyarıyor onu. Benzer meseleleri onunla kıyaslama diyor. İbni Mesud radıyallahu anh kendisine hukuki bir mesele hakkında soru sorulunca:25

“Allah (dinini) açıklamıştır. Binaenaleyh kim işi (açıklamaya uygun) tarafından yaparsa zaten o (işin hükmü) açıklanmıştır. Kim de (açıklamaya) aykırı hareket ederse, valahi biz sizin aykırı hareketinize güç yetiremeyiz.”63 Demiştir.

63 Darimi (103) Taberani (9/328) El-İhkam (s.1071) Begavi Şerhu’s-Sunne (1/306) isnadı sahihtir. 64 Buhari (7308) Muslim (1785) 65 Darimi (164) Hatib el-Fakih (2/41) Herevi Zemmu’l-Kelam (282 )isnadı hasendir.

Sehl bin Huneyf radıyallahu anh: “Ey insanlar dininizde şahsi görüşlerinizi itham ediniz” demiştir.64 Cabir b. Zeyd, İbn Ömer radıyallahu anhuma ile tavaf sırasında karşılaşır ve İbn Ömer radıyallahu anhuma ona şöyle der:


“Ey Ebu‟ş-Şa‟sa! Sen Basra‟nın fakihlerindensin. Ancak Kuran ve sünnet ile fetva ver. Zira başka türlü yaparsan hem kendin helak olur ve başkalarını da helak edersin.”65

Mesruk, Abdullah Bin Mesud radıyallahu anhden şöyle naklediyor: “Size hiçbir sene gelmeyecektir ki, o kendisinden önceki seneden daha şerli olmasın. Şunu bil ki ben bir seneden daha bereketli bol bir sene, bir emirden daha hayırlı bir emir demek istemiyorum fakat şunu demek istiyorum: Âlimleriniz hayırlılarınız ve fakihleriniz ölüp gidecek, sonra 26

onların yerini tutacak birini bulamayacaksınız. Nihayet işleri kendi görüşleriyle kıyas yapıp hüküm verecek bir topluluk gelecektir”66 diyor.

66 Taberani (9/105) Darimi (188) Beyhaki el-Medhal (146) İbn Vaddah el-Bid’a (76, 229) Hatib el-Fakih (2/37, 38) Herevi Zemmu’l-Kelam (288) İ’lamu’l-Muvakkiin (1/57) Fethul Bari (13/20-22) İbn Hacer isnadı hasendir dedi. 67 Darimi (171) Herevi Zemmu’l-Kelam (283)isnadı sahihtir. 68 Darimi (173) Herevi Zemmu’l-kelam (286) İsnadı sahihtir. 69 Darimi (120) isnadı ceyyiddir. Merfu olarak: Hatib el-Fakih (468)

Abdullah b. Mesud radıyallahu anh: “İnsanların her sorduğuna fetva veren mecnundur” demiştir.67


Yine Abdullah b. Mesud radıyallahu anh şöyle demiştir: “Sizleri “görüşün nedir, görüşün nedir?” sözlerinden sakındırırım. Zira sizden öncekiler “görüşün nedir” sözlerinden dolayı helak olmuştur. bir şeyi bir şeyle kıyas yapmayın yoksa ayaklarınız sabit olduktan sonra kayar. Sizden birine bilmediği bir şey sorulduğunda “bilmiyorum” desin. Zira bu ilmin üçte biridir.”68


Urve b. Zubeyr‟den: “İsrail oğulları doğruluk üzerine yaşarlardı ne zamanki aralarında sebaya el-umem oğulları diye bir topluluk türedi işte onlar rey ile hüküm vermeye başladılar, hem kendileri sapıttı hem de israiloğullarını yoldan çıkardılar” diyor.69 27

7- Tabiin ve Sonraki Alimler de Re’y ve Kıyas’ı Şer’i Bir Delil Olarak Görmemişlerdir:

Mervan el-Asgar şöyle anlatıyor: “Said b. Cubeyr radıyallahu anh‟ın yanında oturuyordum. Bir adam ona Allah‟ın kitabından bir ayet sorunca: “Allah en iyi bilendir” dedi. Adam: “Bu konuda görüşünü söyle” deyince iki veya üç defa: “Allah‟ın Kitabı hakkında görşümü mü söyleyim?!” diye tekrar etti, cevap vermedi.70 Abde b. Rustem ed-Dımeşki şöyle dedi: “Bilal b. Sad radıyallahu anh‟ı şöyle derken işittim: “Şu üç şeyle birlikte amel kabul edilmez: şirk, küfür ve rey” dedim ki: “Ey Eba Amr! Re‟y nedir?” şöyle dedi:

70 Said b. Mansur Tefsir (41)Beyhaki Şuab (2/424) Herevi Zemmu’l-Kelam (296) 71 Herevi Zemmu’l-Kelam (325) 72 Darimi (163) El-Herevi Zemmu’l-Kelam (328)

“Allahın Kitabını ve Nebisi sallallahu aleyhi ve sellem‟in sünnetini terk edip görüşle söz söylemektir.”71 Ebu Nadre dedi ki: “Ebu Seleme basra‟ya geldiği zaman el-Hasen ile birlikte onun yanına gittik. Hasen‟e dedi ki:


“Sen Hasen misin? Basrada en çok seni görmek istiyordum. Bana ulaştığına göre sen görüşünle fetva veriyormuşsun. Görüşünle fetva verme. Sadece Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem‟in sünnetiyle veya indirilmiş Kitab ile fetva ver.”72 28

İbni Sirin kendi görüşüyle hüküm vermez, sadece duyduğu rivayeti söylerdi.”73 el-Ameş söyle diyor:

73 Darimi (104) isnadı sahihtir. 74 Darimi (105) Herevi Zemmu’l-Kelam (340) isnadı sahihtir. 75 Darimi (106) isnadı sahihtir. 76 Darimi (107) Herevi Zemmu’l-Kelam (372) isnadı sahihtir. 77 Herevi Zemmu’l-Kelam (3/2)

“İbrahim en-Nehai‟nin bir şey hakkında kendi görüşüyle hüküm verdiğini hiç duymadım.”74

“Katade 30 seneden beri kendi görüşümle hüküm vermedim” diyor. Ebu Hilal dedi ki: “Kırk seneden beri oldu”75

Ata‟ya bir şey sorulmuş o da “bilmiyorum” demişti. Ona o halde kendi görüşünü söyle dediler, o da “Yeryüzünde benim görüşümün din edinilmesinden Allah‟a sığınırım”76 demiştir.


Osman b. Ata, babasından şöyle dediğini rivayet ediyor: “Ben bir alimin “görüşüm şudur” dediğini duymadım. Yine bir öğrencinin alime; “Görüşün nedir?” diye sorduğunu işitmedim. Alim: “Şunu ve şunu işittim” der, öğrenci de: “Allah sana iyilik versin, şu konuda ne rivayet edilmiştir” derdi.77 29

Yine İmam Şa‟bi‟ye bir mesele hakkında kendi görüşünü soruyorlar. Rey ile veya kıyas ile fetva vermesini istiyorlar o da diyor ki: “Benim şarkı söylemem, sana görüşümü haber vermemden daha iyidir”78

78 Darimi (108-109) İbn Abdilber Cami (2/155) 79 Darimi (189) İbn Abdilber Cami (875) Hatib el-Fakih (1/196) Beyhaki el-Medhal (223) Herevi Zemmu’l-Kelam (364) isnadı sahihtir.80 Darimi (190) İbn Abdilber Cami (874) Herevi Zemmu’l-Kelam (363) 81 Darimi (191) İbn Abdilber Cami (876-877) Hatib el-Fakih (1/183) Taberani (9/254) Herevi Zemmu’l-Kelam (298) isnadı sahihtir. 82 İbn Abdilber Cami (1048) Darimi (192) Hatib el-Fakih (1/183) Beyhaki Medhal (225) Herevi Zemmu’l-Kelam (366) isnadı sahihtir. İbn Mesud radıyallahu anh’den: Hatib el-Fakih (2/40)

İbni Sirin şöyle demiştir: “Kıyas yapanların ilki iblistir. Güneş ve aya‟da başka yolla değil ancak kıyas aletleriyle kıyas sebebiyle tapılmıştır.”79 Hatta Kâbe‟nin çıplak olarak haccedilmesine bakın, onlarda kıyas yoluyla buna başvurmuşlardır. Onlar ne demişlerdi?: Biz günah işlediğimiz elbiselerle Allah‟ın evini mi tavaf edeceğiz O halde ne yapalım çıplak olarak tavaf edelim diyerek şeytan onlara bu tür bir yolu meşru göstermiştir.


Haseni Basri radıyallahu anh “Beni ateşten yarattın, onu ise çamurdan yarattın” ayetini okudu yani araf suresinin 12. Ayetini okudu ve sonra “iblis kıyas yaptı, o kıyas yapanların ilkidir” dedi.80 Bunu Darimi nakletmiştir ve İmam Taberi de, tefsirinde böylece naklediliyor.


Şa‟bi‟nin rivayetine göre Mesruk şöyle demiştir: “Doğrusu ben kıyas yapıp ta ayağımın hak yoldan kaymasından korkuyor ürperiyorum”81 Bütün bunlar bize tabiin, sahabe Allah hepsinden razı olsun kıyas yapmayı hak yoldan sapış olarak gördüklerini anlatıyor.


Yine Şabi şöyle demiştir: “Vallahi şüphe yok ki siz kıyas aletlerini, kıyaslamaları alır kabul ederseniz muhakkak helali haram, haramı helal yaparsınız.”82 30

Yine Dariminin Amir‟den rivayetine göre: “Ne dersin görüşün nedir, eraeyte sözleri bana sevimsiz gelir. Adam arkadaşına bir şey soruyor ve ne dersin diyor” diye bu tavrı eleştiriyor. Ravi; “Amir‟in kendisi de kıyas yapmazdı” diye belirtiyor.83

83 Darimi (193) 84 Darimi (194) Herevi Zemmu’l-Kelam (368) isnadı sahihtir. 85 Darimi (195) Herevi Zemmu’l-Kelam (367) isnadı sahihtir. 86 Darimi (196) isnadı zayıftır.

Zibrikan, Ebu Vail bana „‟eraeyte‟‟ ne dersin diyen ehli rey ile oturmamı yasakladı84 diyor. Ebu Vail, ismi Şakik bin Selemedir. Abdullah ibni Mesud radıyallahu anhın en yakın öğrencilerinden birisidir. Bunları özellikle zikrediyoruz ki az önce İbni Mesud (r.a) den bir iki rivayet naklettik. Bu da Mesruk olsun Ebu Vail olsun İbni Mesud (r.a) öğrencileridir. Kıyas konusunda işte İbni Mesud kıyas yapmıştır, o kıyas yolunu benimsemiştir gibi bir takım iddialar var.


Şabi şöyle diyor: ‟‟Şayet şunlar Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem zamanında olsalardı, yani kıyas yapanlar Kuran‟ın tamamı sana sorarlar sana sorarlar diye başlayan ayetler şeklinde inerdi.”85 Yani o kadar çok kitap ve sunnette geçmeyen meseleler çıkarıyorlar ki İmam Şabi de böyle bir ifade kullanıyor.


Meymun Ebi Hamza dedi ki: “Bana İbrahim dedi ki: “Ey Ebu Hamza vallahi ben muhakkak ki bazı meseleler hakkında konuşmuşumdur. Eğer bir kaçış yolu bulsaydım konuşmazdım. Doğrusu içinde benim kufelilerin fakihi olduğum bir zaman ne kötü bir zamandır”86 31

Yine Şabi anlatıyor, Şureyh‟in yanındaydım. Ona Murad‟lı bir adam geldi ve şöyle dedi: Ey Ebu Umeyye parmakların diyeti nedir? Her parmak için 10‟ar 10‟ar deve karşılığını verdi. Adam Allah Allah şu ikisi serçe parmağını ve başparmağını birleştirip bu ikisi de bir mi diyor. Bunun üzerine Şureyh şöyle söyledi: Allah Allah kulağınla elin bir mi? Çünkü kulağı, saç, yuvarlak başlık ve sarık örter. Onda da yarım diyet, elde de yarım diyet vardır. Yazıklar olsun sana, muhakkak ki sünnet sizin kıyasınızı geçmiştir. Binaenaleyh sunnete uy bid‟at işleme. Zira sen esere yani peygamber sallallahu aleyhi ve sellem ve sahabeden gelen esaslara tutunduğun sürece sapıtmazsın diyor.87 İmam Şa‟bi şahsi görüşleriyle fetva veren re‟y ehline baktı ve şöyle dedi:

87 Darimi (198) 88 Darimi (200)İbn Abdilberr Cami (2/32) İbn Kuteybe Te’vilu’l-Muhtelefi’l-Hadis (s.140) İ’lamu’l-Muvakkiin (1/73) isnadı sahihtir. 89 İbn Kuteybe Te’vilu’l-Muhtelefi’l-Hadis (s.141) İbn Kuteybe Garibu’l-Hadis (2/652) 90 Darimi (201) Herevi Zemmu’l-Kelam isnadı hasendir.

“Bunlar Rasullulah sallallahu aleyhi ve sellem‟in ashabından ne rivayet ederlerse onu kabul et, fakat kendi görüşleriyle söyledikleri şeyleri helâya fırlat”88 dedi. Yine Şabi‟ye bir mesele hakkında fetva sorarlar, o da onun hükmünü açıklar delillerini açıklar,


“Bu kıyasa uymuyor” dediler. O da bunun üzerine erkeğin tenasül uzvuyla söverek kıyasa tepkisini bu şekilde göstermiştir.89

Reca bin Ebi, Seleme Abde bin Ebi Lubabe‟den şöyle naklediyor: Zamanımın şu insanlarından, onların bana bir şey sormamalarını, benim de onlara bir şey sormamamı yeğ tutarım. Onların her biri sadece ne dersin, ne dersin, yani görüşün nedir, görüşün nedir derler”90 diyor. 32

Zuhri radıyallahu anh şöyle demiştir: “Hadis erkektir, onu adamların erkek olanları sever, kadın olanları da sevmez.”91 Hadis ilimleriyle uğraşmak veya “bilmiyorum” demek nefislerine zor gelen kimseler kıyasa başvururlar. Kıyasın delil olacağını söyleyenlerden bazısı: “Kuranı Kerim‟de “hamr” yasaklanıyor. Dolayısıyla biraya nasıl haram diyeceksin? Bunu ancak kıyasla haram olduğunu anlarız” gibi usule aykırı bir takım sözler söylüyorlar. Kıyasa bu konuda muracaat etmeye hiç gerek yoktur. Allah rasulu sallallahu aleyhi ve sellem sarhoşluk verici her şeyin zerresi dahi haramdır buyurmuştur. Burada illet yasaklandığından, bu illeti taşıyan her şey de bu yasağa dahildir.

91 İbn Kuteybe Te’vilu’l-Muhtelefi’l-Hadis (s.141) Herevi Zemmu’l-Kelam (2/160-162) 33

8- Taklid Haramdır:
“Bunu da, kıyamet günü, kendi günâhlarını tam olarak, bilgisizce saptırdıklarının günâhlarını da kısmen yüklenmek için söylerler. Bilesiniz ki, yüklendikleri ne kötü bir şeydir.” (Nahl 25)
Bu ayete dikkat edersek birinci mesele: ilimsiz olarak, insanları saptıranların, saptırdığı kimselerin veballerini yüklenmeleri, ikinci mesele ise bu sapıtan kimselerin ilimsiz olarak fetva veren bu kimselere uymalarıdır. Onlar da mes‟uldür. Çünkü “onların günahlarından bir kısmından” denilmiş, bunlar günahsızdır denilmemiştir. “Ve yine derler ki; "Rabbımız! Biz, kendi liderlerimize ve büyüklerimize itaat ettik; onlar da bizi doğru yoldan saptırdılar." (Ahzab 67) Re‟yin yani şahsi görüşün ve Allah azze ve celle hakkında söylemediği şeyi uydurmanın zemmedilmesi hakkında bu söylediklerimizden sonra, taklit de bu konuyla alakalı bir mevzu. Taklit bir başkasının şahsi görüşünü rivayet olmaksızın, nasdan delil olmaksızın alınıp kabul edilmesidir. Böyle yapan kimseye usul ıstılahında mukallit denilir. Fakat fur‟uda yani ameli konularda alimin rey‟ini, şahsi görüşünü taklit eden bir kimse onun bu meselede kitap ve sünnetten dayandığı delili bilerek ona tabi oluyorsa bunda bir sakınca yoktur. Bunlara binaen şu iki ayeti düşünmemiz gerekiyor: “Eğer bilmiyorsanız zikir ehline sorun.” (Enbiya 7) Taklidi savunan kişiler bu ayetleri delil getirerek taklit caizdir derler. Eğer Kuranı Kerim‟de taklidi reddeden haram kılan diğer ayetler olmasaydı belki haklılık payları olurdu. Ama en bariz örneklerinden birisi Tevbe suresinin 31. Ayetidir: Onlar, Allah'ı bırakıp hahamlarını, rahiplerini ve Meryem'in oğlu Mesîh'i kendilerine Rab edinmişler Bu ayeti kerimeyi peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle açıklıyor. Ayette geçen rab edinmeyi onların şahsi görüşleriyle helal dediklerini helal, haram dediklerini haram olarak bilmek olarak açıklamıştır. Demek ki herhangi bir kimsenin şu helaldir şu haramdır deyip te, kitap ve sünnetten delil getirmediği yerde o görüşünü körü körüne alıp kabul etmek onu rab edinmek oluyor. Dolayısıyla Allah azze ve celle „nin Nahl 43. Ayetinde ve Enbiya suresi 7. Ayetinde „’Eğer bilmiyorsanız zikir ehline sorun‟‟ emri zikir ehlinden neyi sormamız gerektiğini açıklıyor bize. Zikir ehlinden, ilim ehlinden Allah ve Rasulunun hükmünü, yani delili sormamız emrediliyor. Tabiî ki taklidin yasak olmasına dair başka ayetler de vardır. Taklit iki sebepten kınanmıştır. Birincisi: Böyle bir kimse şahsi görüşü bir ilim bilerek amel etmiştir.


İkincisi: Kuran ve sunnetten bir delile dayanıp dayanmadığını bilmediği şahsi görüşle amel etmiştir. Çünkü o sadece o şahsi görüşü taklit etmektedir. Ve bu şahsi görüşün, rey ilmine göre sahibi hata üzerinde iken mi yoksa isabet üzere iken mi olduğunu bilmeden taklit edilmesidir. Muhakkak ki re‟y ilminin ehli yanında bir takım kuralları vardır. Kim ona uygun hareket ederse rey‟inde isabetli sayarlar, kim de hata ederse rey‟inde hata etmiştir. İki şekilde hareket de zulmet üzeredir, batıldır. Ataları taklit etmenin kınanması hakkın da Kuran‟ı Kerimde örnek olarak Bakara suresi 170. Ayeti: Onlara, "Allah'ın indirdiklerine uyun" 34

denildiği zaman, "hayır, biz, atalarımızı üzerinde bulduğumuz şeylere uyarız" demektedirler. Ya ataları hiçbir şeyi akıl edememiş ve doğru yolu da bulamamış idiyseler?
Zuhruf suresi 23 ve 24. Ayetin de: Senden önce de, (ey Muhammedi) biz bir ülkeye herhangi bir uyarıcı gönderdiğimizde, oranın varlıklıları da, hemen "biz, atalarımızı bir dîn üzerinde bulduk; şimdi biz de onların izine uyuyoruz" derlerdi. Uyarıcı da onlara: "Size, atalarınızı üzerinde bulduğunuz dînden daha doğrusunu getirmiş olsam da mı?" der, onlar da: "Biz, sizinle gönderilen dîni tanımıyoruz ki" derlerdi. Lokman suresinin 21. Ayetinde: “Onlara, "Allah'ın indirdiğine uyun" denildiği zaman, "hayır, biz, atalarımızı üzerinde bulduğumuz şeye uyarız" derler. Şeytan onları, alevli ateşin azabına çağırmış olsa da mı onlara uyacaklar?” Kuranı kerimde bu manada birçok ayeti kerimeler vardır. Bu ayetler her ne kadar kafirler hakkında inmiş olsa da bunlarla Allah Tealanın indirdiğinden uzaklaşıp geçmişlerin sözlerini tercih eden kimseyi kınamak kastedilmiştir. Bazı kimseler bu tür ayetleri söylediğimiz zaman “Bu ayetler kâfirler hakkında inmiş ayetlerdir. Siz nasıl bunları Müslümanlara delil getirirsiniz” diyorlar. Biz de buna cevap olarak deriz ki, burada kınanan bir konu var. Yani daha önceki kavimler Allah‟ın indirdiğinden başka bir şeye uyunca kötü oluyorlar da, bu ümmet Allah‟ın indirdiğinden başka bir şeye uyunca hak mı oluyor? Kaldı ki Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem, Tevbe suresi 31. Ayetini ashabından Adiy b. Hatim radıyallahu anh‟e okuyarak sakındırmıştır. Ayetin lafzı, nuzul sebebinden daha geniş kapsamlıdır. Ve usul ilmine göre ayetin nuzul sebebinin hususiliği değil, lafzın genel oluşu muteberdir. Kim Allah azze ve cellenin kendisine şeriat kıldığı şeyden uzaklaşır ve atalarının üzerinde bulunduğu şeyi bu şeriata tercih ederse bu ayetlerin genel manasının hükmü altına girer. Taklidin kötülendiğine dair delillerden birisi de İsra suresinin 36. Ayetidir: “Bilmediğin şeyin ardına düşme; zira kulak, göz ve kalb, bunların hepsi de, ondan sorguya çekilecektir.” Mukallit kimse ise bilmediği şeyin arkasına düşmüştür. Yine Araf suresi 3. Ayetinde: “Rabbınızdan size indirilene uyun; O'nun dışındakileri dostlar edinip de onlara uymayın. Zaten ne kadar da az öğüt alıyorsunuz.” Mukallit Allah azze ve cellenin indirdiğini ona tabi olacak derecede bilmez. Bilakis o şahsi görüşe tabi olmuştur ve uyduğu şahsi görüşte Allah azze ve cellenin indirdiğinden başkadır. Zaten ümmet arasında gerek itikadi gerekse fıkhi fırkalaşmalara baktığımız zaman hepsinin de kökeninde akıl vardır. Bir kısmı aklı din edinerek itikatta sapmalar göstermişken, bir kısmı da fıkhi konularda kıyası, şahsi görüşü din edinerek değişik yollara sapmışlardır. Nitekim Allah azze ve celle Nisa suresinin 82. Ayetinde: “Eğer o, Allah'tan başka birisinden gelmiş olsaydı, onun içinde pek çok çelişki bulurlardı.”

Demek ki ihtilaf Allah‟tan gelen bir şey değil, insanlardan, bizlerden kaynaklanan bir şey. Mukallit taklit ettiği kişinin şahsi görüşüne sarıldığı zaman bu hareket Allah azze ve 35

cellenin hakkında söylemediği bir şeyi uydurmak ve Allah Azze ve Celle‟yle Rasulu sallallahu aleyhi ve sellemden başkasına müracaat etmek olacaktır. Bu hususta Allah azze ve celle Araf suresi 33. Ayetinde: “Keza de ki: "Rabbım, ister açığı olsun, ister gizlisi olsun, ancak kötülükleri, günâhı, haksız yere başkaldırmayı, hakkında hiçbir delil indirmediği bir şeyi Allah'a ortak kılmanızı ve Allah'a karşı bilmediğiniz şeyleri söylemenizi haram kılmıştır." Nisa suresi 59.ayetinde de: “Ey iman edenler! Allah'a itaat edin. Peygambere ve sizden olan emir sahiplerine de itaat edin. Eğer bir şeyde anlaşmazlığa düşerseniz. Allah'a ve âhiret gününe inandığınız takdirde, onu, Allah'a ve Peygambere arz edin. Bu, netice itibariyle daha hayırlı ve daha güzeldir.” Ahzab suresi 67. Ayetinde: “Ve yine derler ki; "Rabbımız! Biz, kendi liderlerimize ve büyüklerimize itaat ettik; onlar da bizi doğru yoldan saptırdılar." İbni Abdil Berr (r.a) şöyle diyor: Allah Azze ve Celle taklidi zemmederek bir ayeti kerimede şöyle buyurmuştur: “Onlar, Allah'ı bırakıp hahamlarını, rahiplerini ve Meryem'in oğlu Mesîh'i kendilerine Rab edinmişler. Halbuki onlar da tek bir ilâha ibadet etmekten başka bir şeyle emrolunmamışlardı. Zira O'ndan başka ilâh yoktur. O, onların şirk koştuklarından münezzehtir.” Bu ayetin tefsirinde Huzeyfe radıyallahu anh ve diğer bazı sahabelerden nakledilmiştir ki, onlar Allah Azze ve Celle‟yi bırakarak, papaz ve rahiplerine birtakım ibadetleri onlar için yapmak suretiyle ibadet etmemişlerdir. Fakat bu papaz ve rahipler kendilerine bazı şeyleri helal, bazı şeyleri de haram kıldıklarında onlara uymuşlar, tabi olmuşlardır. Adiy bin Hatem radıyallahu anh bu ayet hakkında yani Tevbe suresi 31. Ayeti hakkında Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem‟e dedi ki:‟‟Muhakkak ki biz onları rabler edinmedik, bunun üzerine Allah Rasulu sallallahu aleyhi ve sellem “Onlar Allah’ın haram kıldığını helal, helal kıldığını haram kıldıklarında onlara itaat etmiyor muydunuz? İşte bu onlara ibadet etmektir‟‟ buyurmuştur. Bu hadisi Ahmed bin Hanbel ve Tirmizi rivayet etmişlerdir. İbni Abdil Berr bunları naklettikten sonra diyor ki: işte bunlar ve benzerler hakkında Allah azze ve celle şöyle buyurmuştur. Bakara suresi 166. 167 ayetleri: “(Yine o zaman) peşlerinden gidilenler, azabı görüp peşlerinden gelenlerden kaçıp kurtulmuşlar; kendileriyle aralarındaki münasebetler kesilmiş Ve peşlerinden gidenler, "keşke bizim için dünyaya bir defa daha dönüş olsaydı da, onların bizden kaçıp kurtuldukları gibi, biz de onlardan kurtulsaydık" derler. İşte Allah onlara amellerini, üzerlerine yığılmış pişmanlıklar halinde böyle gösterecektir. Fakat onlar ateşten çıkacak değillerdir.” Enbiya suresinin 52-53. Ayetinde şöyle buyrulmuştur: “İbrahim, babasına ve milletine: "Bu tapınıp durduğunuz heykeller nedir?" demişti. "Babalarımızı onlara tapar bulduk" demişlerdi“ 36

Kuranı Kerim de bunun gibi taklidi kötüleyen birçok ayeti kerime vardır. Alimler bu ayetleri taklidin batıl olduğunu ispatlamak maksadıyla delil göstermişler ve ayette geçen kimselerin kafir olmaları bu ayetleri delil göstermelerine mani olmamıştır. Çünkü uyarı onlardan birinin inkarı diğerinin imanı yönünden değildir. Burada ki uyarı ancak dinde mukallit için, hiçbir ruhsat olmadığı halde başkalarını taklit edenler içindir. Zira mukallit bir kimseyi delilsiz taklit etse kafir olur. Bir diğerini taklit etse günaha girer. Bir diğerini de taklit etse o yüzden hata eder. Bunlardan her biri delilsiz olarak taklit etmelerinden dolayı kınanmışlardır. Taklit sonucunda ki günahlar farklı olsa da bu noktada hepsi birbirine benzemektedir ve hepsi kötülenmiştir. Allah azze ve celle Tevbe suresinin 115. Ayetinde: Allah'ın, sakınacakları şeyleri kendilerine açıklamadıkça, bir kavmi doğru yola ilettikten sonra sapıklığa düşürmesi olacak iş değildir. Allah, her şeyi hakkıyle bilendir. İbni Abdil Berr diyor ki: Taklit bütün bu zikrettiklerimizle batıl olduğuna göre kendisine teslim olmak gereken usule teslimiyet icap eder. Bu usul kitap sünnet ve her ikisine uygun manada olan icma delilidir. Ali radıyallahu anh de şöyle demiştir: “Sizi bazı kimselerin yaptığını sünnet edinmekten sakındırırım. Çünkü bir kimse cennetliklerin amelini işler sonra Allah azze ve cellenin kendisi hakkın da ilmine döner de, bu sefer cehennemliklerin amellerini işler ve cehennemlik olarak ölür. Yine bir kimse cehennemliklerin amelini işler daha sonra Allah azze ve cellenin kendisi hakkında ilmine döner bu seferde cennetliklerin amelini işler ve cennetliklerden uzak olarak ölür.” Bu da şahısların taklit edilmesini kınayan rivayetlerden birisidir.


İbni Mesud radıyallahu anh der ki; “Sizden biriniz dininde bir kimseyi taklid etmesin! Zira o iman etmişse iman etmiş, küfretmişse küfretmiş olur. İlle de birine uyacaksanız ölmüş olan sahabelere uyunuz. Zira hayatta olanın fitneye düşmesinden emin olunamaz.”92 Bütün bu anlattıklarımız manasını anlayan ve doğru yola hidayet edilen kimseler için, taklidin sakıncalarını ortaya koymaktadır. İbni Abdil Berr şöyle diyor. İlim ve görüş sahipleri dediler ki: İlmin hududu iyice açıklamak ve bilinen şeyleri olduğu gibi idrak etmektir. Kime bir şey iyice açıklanmışsa artık onu biliyor demektir. Onlar mukallidin ilmi olmadığında ittifak etmişlerdir. Taklit ile söz söyleyene “Niçin taklit ile söz söyledin ve bu hususta selefe muhalefet ettin?” denilir. Halbuki onlar, geçmiş alimleri taklit etmemişlerdir. Eğer “Taklit ettim, çünkü ben Allah azze ve cellenin kitabının manasını bilmiyorum, rasulunun sünnetini de tespit etmiş değilim, halbuki taklit ettiğim kimse bunu biliyor, böylece ben de benden daha alim bir kimseyi taklit etmiş oluyorum” derse ona denilir ki:

92 Taberani(9/152) ricali sahih ile rivayet etmiştir; Mecmauz Zevaid(1/180) Beyhaki(10/116) Lalkai İtikadı Ehlis Sunne(1/93) İbni Hazm el İhkam(6/255) Hilye(1/136) Safvetus Safve(1/421)
“Alimler kitabın manasından ve sünnetin anlatılmasından dolayı herhangi bir şeyde icma etmişlerse bu konuda şüphe yoktur. Fakat o alimler taklit ettiğin şeyde ihtilaf etmişlerse bir kısmını bırakarak diğerlerini taklit etmekte senin delilin nedir? Onların hepsi de alimdirler ve belki de sözünden uzaklaştığın kimse mezhebinde gittiğin kimseden daha alimdir. Günümüzde “Ebu Hanife şu meselede şöyle demiştir bu meselede böyle demiştir” 37

denilerek sadece bir mezhep sadece bir alime bağlı kalınma ve dolayısıyla onu din edinme söz konusu. Halbuki İmam Şafi de, İmam Ahmed bin Hanbel de, Abdurrahman el-Evzai de, İmam Malik de Müslümanların alimidir. Biz bunların ilim olarak getirdiği şeyleri, yani ilim neydi? Daha önce de söylediğimiz gibi Allah ve Rasulunden ve onların sahabelerinden gelen şeydir ilim. Delil olarak getirdikleri şeyleri alırız. Hangisi açık delillerle ortaya koymuşsa delile tabi olmak gerekir. “Eğer ben onun doğru olduğunu bildiğim için taklit ettim” derse denilir ki; bunu kitap, sünnet yahut icmadan bir delille mi anladın? Şayet evet derse iddia ettiği delil sebebiyle taklit etmiş olur ve kendisinden delil istenir. Eğer “onu benden daha alim olduğu için taklit ettim” derse denilir ki; senden daha alim olan herkesi taklit et. Çünkü elbette senden daha alim çok kimse bulacaksın. O halde taklit ettiğin kimseyi tahsis etme yani taklidi sadece buna has kılma.” İbni Abdilberr bundan sonra şöyle diyor: peki hali böyle olan bir kimsenin Allah azze ve cellenin dinindeki şer‟i konularda sıhhatini bilmediği ve o hususta delil olmayacak bir söz ile fetva verip te insanları namusa tecavüzü mubah görülmesine, kanların dökülmesine, kölelerin ele geçirilmesine, malların sahiplerinden çıkıp başkalarına verilmesine sevk eden bir kimseyi taklit etmesi caiz olur mu? Hem de fetvayı veren kişinin hem hata hem de isabet edeceğini bilip dururken! Eğer fer‟i meseleleri ezberlediğinden dolayı asıl ve manayı bilmediği halde fetva vermesini caiz görüyorsa onu genel olarak herkesin aciz görmesi gerekir ki bu da cehalet, Kuranı Kerime karşı gelmek olarak kendisine yeter. Allah azze ve celle şöyle buyuruyor. İsra suresi 36. Ayet: Bilmediğin şeyin ardına düşme; zira kulak, göz ve kalb, bunların hepsi de, ondan sorguya çekilecektir. Araf suresinin 28. Ayetinde: Onlar bir kötülük yaptıkları zaman, "babalarımızı bunun üzerinde bulduk; Allah da bize bunu emretti demektedirler. (Ey Muhammed Onlara) de ki: "Allah kötülükleri asla emretmez; siz, Allah'a karşı bilmediğiniz şeyleri mi söylüyorsunuz?" Alimler iyice açıklanmadıkça ve yakinen bilinmedikçe elde edilen bir şeyin ilim olmadığında ittifak etmişlerdir. Aksine bu bir zandır ve insan için zan hakkın yerine geçmez. Taklidin zararı hakkın da çeşitli milletlerin alimlerinin arasında herhangi bir ihtilaf yoktur. Yine taklitçinin alimlerden olmadığı da ilim ehlinin ittifakıyla ortaya konulmuştur. Muzeni muhtasar adlı eserinin başlarında diyor ki: bu kitabı Şafi‟inin ilminden ve taklit hakkındaki sözünün manasından özetledim. Maksadım şafinin ilmini ve sözünün manasını bilmek isteyene bunu okumak ve şafinin kendisini ve başkasını taklit etmeyi yasakladığını ilan etmektir. Ta ki bu öğrenmeye istekli kimse artık bundan sonra dinine dikkat etsin ve kendisi için ihtiyatlı davransın. İbni Kayyım da Ahmed bin Hanbelin şöyle dediğini naklediyor: „‟Ne beni ne Malik‟i ne Sevri‟yi ne de Evzai‟yi taklit etme. Fakat onların aldığı kaynaktan al.‟‟ Yine Ahmed bin Hanbel şöyle demiştir:‟‟ Bir adamın dininde insanları taklit etmesi anlayışının kıtlığındandır.‟‟ 38

Bişr bin Velid Ebu Hanife‟nin meşhur talebesi Kadı Ebu Yusuf‟tan Ebu Hanife‟nin şöyle dediğini naklediyor: ‟‟Hiç kimseye nereden, hangi kaynaktan alıp söylediğimizi bilmedikçe, bizim söylediğimizi söylemesi helal olmaz.‟‟ Aynı şekilde Şafi‟den sahih olarak nakledin bir sözde Ebu Hanife şöyle demiştir:‟‟ Bir kimse Rasulullah(s.a.v) in sünnetinden birini öğrendikten sonra artık onun o sünneti hiç kimsenin sözüyle terk edemeyeceği hususunda alimler ittifak etmişlerdir. Yine Ebu Hanife‟den tevatüren nakledildiğine göre o şöyle demiştir.‟‟Bir mevzuda sahih bir hadis varsa benim sözümü duvara çarpın.‟‟ Cafer el-Firyabi İmam Malik‟in şöyle dediğini rivayet eder:‟‟ Kim Ömer bin Hattab‟ın sözünü İbrahim En-Nehai nin sözünden dolayı terk ederse onun tövbe etmesi istenir. Ona denildi ki bu söz (Nehainin sözü) Ömer (r.a)de rivayet edilmiştir. Bunun üzerine İmam Malik şöyle dedi. O halde Malik‟in tövbe etmesi gerekiyor. Malik (r.a) Ömer (r.a) sözünün terki hakkında böyle söylediğine göre, kitap ve sünnetin terki hakkında acaba ne derdi!! İbn Abdilberr diyor ki (2/172): “Sevgili kardeşim asılları muhafaza edip onlarla ilgilenmeye özen göster. Şunu iyice bil ki, Kur'an ve sünneti muhafaza etmekle meşgul olan, fukahanın sözlerine bakıp, bunları içtihadlarına yardımcı, tetkik yollarına anahtar, birçok mânaya yorumlanabilen kapalı ifadelere tefsir olarak gören, mutlaka bağlanılması gereken sünnetleri taklid edercesine imamlardan herhangi birini üzerinde hiç düşünmeksizin taklid etmeyen, âlimlerin meşgul olduğu sünnetleri ezber ve anlama işinden uzak kalmayan, araştırma ve anlamalarda onları takip eden, yaptıkları çalışmalardan dolayı onlara şükranlarını sunan, çoğunluğu oluşturan doğru görüşlerden dolayı da onları takdir eden, ancak kendilerini görmedikleri gibi onları da hatalardan uzak görmeyen kişi, selef-i salihîn yoluna tutunmuş, doğru yolu bulmuş ve Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem‟in sünnetine ve sahâbîlerin yoluna tâbi olmuştur.” Ancak kendini araştırmalardan uzak tutarak, söylediklerimizden yüz çeviren, sünnetlere muhalif davranan, kendi bakış açısıyla bunları değerlendirmeye çalışan hem kendi sapmış, hem de başkalarını saptırmıştır. Bütün bunları bilmeden fetvaya kalkışan kişi ise, daha da kör, yolca daha sapıktır. Mukallidler arasında yaygın olan bir vehim daha var. Bu da onların, mezheplerinin muhalif olduğu sünnetlere tâbi olmalarına engel olmaktadır. Bu vehim; sünnete tâbi olmak, mezhep sahibinin hatalı olmasını gerektirir şeklindeki zanlarıdır. Hatalı olmak da -onlara göre- imamı tân (tenkid) etmek mânasına gelir. Eğer müslümanların bir ferdini tân etmek caiz değilse, onların imamları nasıl tân edilebilir?! Cevabı şu: Bu düşünce bâtıldır. Sebebi de sünnet fıkhından uzak durmaktır. Yoksa akıllı bir müslüman nasıl böyle bir söz söyler? Kaldı ki, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyuruyor:


“Hakim hüküm verirken içtihad eder de isabet ederse, ona iki ecir vardır. Hüküm verirken içtihad eder de hata ederse, ona bir ecir vardır.”93 Bu hadis, bu düşünceyi reddetmekte ve açık bir şekilde şunu ifade etmektedir: Birinin “filan kişi hata etti” sözünün şer'î mânası “bir sevap aldı” demektir. Kendisini hatalı gören kişiye göre, o ecir almış oluyorsa, onu hatalı görmekle ona tân ettiği nasıl vehmedilebilir? Şüphe yok ki bu vehim bâtıldır ve bu düşüncenin sahibi kişi, bunu hemen terketmelidir. Yoksa müslümanları tân eden o olur. Hem de herhangi bir ferdi değil, sahâbîleri, tabiîni ve ondan sonra gelen büyük imamları... Çünkü biz yakînen biliyoruz ki bu yüce zatlar, birbirlerini hatalı görüyor,

93 Buhâri, İ'tisâm 21 Müslim(1716) Ebu Dâvud(3574) Tirmizi(1326) Nesâi(8/224). 39

birbirlerinin görüşlerini reddediyorlardı.94 Şimdi aklı başında olan şunu söyleyebilir mi: Onlar birbirlerini tân ediyorlardı? Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Ebû Bekir'in bir rüyaya yaptığı yorumda hatalı olduğunu söyleyip şöyle demiştir: “Bazı yorumlarında isabet ettin, bazılarında ise hata ettin.”95 Peki, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem bu sözüyle Ebû Bekir'i tân etmiş mi oluyor? Bunun kötü neticelerinden biri de, bu düşüncedeki insanları mezheplerine muhalif olan sünnetlere tâbi olmaktan alıkoymuş olmasıdır. Çünkü onlara göre sünnete tâbi olmak imamı tân etmek demektir. Halbuki sünnete muhalif de olsa ona tâbi olmak; ona saygı duymak ve ihtiram göstermek demektir. Bu yüzden bu vehmî tândan kaçınmak için imamlarını taklit etmekte ısrar ediyorlar. Bunlar bu vehim sebebiyle, kaçmış oldukları durumdan daha kötüsüne düştüklerini unutmuşlardır (unutmazlıktan geldiler demiyorum). Çünkü biri kalkıp, onlara şunu söylese: “Eğer birine tâbi olmak ona saygı göstermek, ona muhalefet etmek de tân etmek anlamına geliyorsa, Rasûlullah‟a muhalefet etmeyi, sünnete muhalif konularda imama tâbi olmayı nasıl caiz görebilirsiniz?! Halbuki o (imam) masum olmadığı gibi, onu tân etmek küfür de değil. Eğer imama muhalefet, onun tân edildiğini ifade ediyorsa, Rasûlullah‟a muhalefet onun tân edildiğini daha açık ifade etmektedir. Bilakis bu -Allah korusun- küfrün ta kendisidir.” Evet, biri bunu kalkıp söylese, verecek cevapları olmayacaktır. Verdikleri tek cevap -çoğu zamanda onlardan duyduğumuz- söyledikleri şu sözdür: “Bizim sünneti bırakmamız, imama duyduğumuz güvene ve sünneti bizden daha iyi bildiği kanaatine dayanmaktadır.” Bu söze, çeşitli yönlerden cevap verecek olursak, sözü çok uzatırız. Bu yüzden bir yönüne cevap vermekle yetineceğiz. İnşaallah da yeterli cevap olacaktır. Şunu söylüyorum: Sünneti sizden daha iyi bilen sadece sizin mezhep imamınız değil, ortada sünneti sizlerden daha iyi bilen onlarca hatta yüzlerce imam mevcuttur. Eğer sahih sünnet mezhebinize muhalif olarak gelir ve o imamlardan biri bu sünneti alırsa, böyle bir durumda o sünneti almak size göre vaciptir ve kat‟i bir husustur. Çünkü biraz önce söylediğiniz söz burada geçerli değildir. Ayrıca size muhalif olan kimse itiraz ederek şöyle diyecektir: “Biz bu sünneti, bunu alan imama güvendiğimizden dolayı aldık.” Ona tâbi olmak, sünnete muhalif olan imama tâbi olmaktan evladır. Bu da herkesin anlayacağı açık bir şeydir.

94 Biraz önce geçen Müzeni ve İbn Receb'in sözlerine bakın 95 Buharî, Ta'bir 11, 47 Müslim(2269) Tirmizî(2294) Ebu Dâvud(4632) İbnu Mâce(3918) bkz. el-Ahadis-Sahiha 121

Muhaddislerin Hadislerin Sıhhati Hakkındaki Sözüne Müracaat Taklid midir?

Hadis alimleri, ravilerin rivayete ehil olup olmadıkları konusunda şahitlerin şahitliğine müracaat ederek, hadisin sıhhatini tespit ederler. Hadis ilminde uzman bir ilim ehlinin hadislerin sıhhati hakkında verdiği hükme müracaat, o alimin şahitliğine müracaatır ve “Eğer bilmiyorsanız zikir ehline sorun” ayetinde meşru kılınan durumlardandır. Zira burada hadisin sıhhatini soran kimse, ondan dinde şahsi görüşünü değil, rivayetin Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem‟e veya sözün sahibine nisbeti konusunda şehadetine başvurmakta, Allah rasulü sallallahu aleyhi ve sellem‟in hadisini talep etmektedir. 40

9- İhtilaf Rahmet Değildir:

Hep birlikte Allah'ın ipine (İslâm'a) sımsıkı yapışın; parçalanmayın. Allah'ın size olan nimetini hatırlayın: Hani siz birbirinize düşman kişiler idiniz de O, gönüllerinizi birleştirmişti ve O'nun nimeti sayesinde kardeş kimseler olmuştunuz. Yine siz bir ateş çukurunun tam kenarında iken oradan da sizi O kurtarmıştı. İşte Allah size âyetlerini böyle açıklar ki doğru yolu bulasınız.” (Al-i İmran 103) “Kendilerine apaçık deliller geldikten sonra parçalanıp ayrılığa düşenler gibi olmayın. İşte bunlar için büyük bir azap vardır.” (Al-i İmran 105) “Dinlerini parça parça edip guruplara ayrılanlar var ya, senin onlarla hiçbir ilişkin yoktur. Onların işi ancak Allah'a kalmıştır. Sonra Allah onlara yaptıklarını bildirecektir.” (En‟am 159) “"Dini ayakta tutun ve onda ayrılığa düşmeyin" diye Nuh'a tavsiye ettiğini, sana vahyettiğimizi, İbrahim'e, Musa'ya ve İsa'ya tavsiye ettiğimizi Allah size de din kıldı. Fakat kendilerini çağırdığın bu (din), Allah'a ortak koşanlara ağır geldi. Allah dilediğini kendisine (peygamber) seçer ve kendisine yöneleni de doğru yola iletir.” (Şura 13) İhtilaf Allah‟ın Kitabında ve Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem‟in sünnetinde kınanmıştır. “Alimlerin ihtilafı rahmettir” diyen bazı ilim ehlinin sözlerini ortaya koyarak, bu sözü savunmaya çalışanlar Allah Azze ve Celle‟ye ve Rasulü sallallahu aleyhi ve sellem‟e açıkça muhalefet etmektedirler. Bu söz Allah Azze ve Celle‟nin: “Rabbinin merhamet ettiklerinin dışındakiler ihtilaf edip durmaktadırlar.” (Hud 118-119) kavline aykırıdır. Eğer Rabbinin merhamet ettikleri ihtilaf etmiyorsa, sadece bâtıl ehli ihtilaf ediyorsa, ihtilaf nasıl olur da rahmet olur?!! “Eğer o, Allah’tan başkası tarafından gelmiş olsaydı onda birçok ihtilâf bulurlardı.” (Nisa 82) “Birbirinizle çekişmeyin, sonra korkuya kapılırsınız da kuvvetiniz gider.” (Enfâl 46) “...Sakın dinlerini parça parça edip fırkalara ayrılan müşriklerden olmayın. Her fırka elinde olanlarla sevinir durur.” (Rum 31-32) “Eğer dinde ihtilaf etmek nehyedilen bir şeyse, Sahabeler ve onlardan sonra gelen imamların ihtilafı için ne diyeceksiniz? Ayrıca bunların ihtilafıyla müteahhir âlimlerin ihtilafı arasında bir fark var mıdır? Cevap: Evet. İki ihtilaf arasında büyük bir fark vardır. Bu iki şeyde ortaya çıkar: Birincisi: Sebebinde, İkincisi: Sonucunda.


Sahabenin ihtilafına gelince, zaruretten doğan, ayrıca (nassları) anlamakta ortaya çıkan tabiî bir ihtilaftı. Onlar isteyerek ihtilaf etmiyorlardı. Bunlara ek olarak, dönemlerinde mevcut olan ve ihtilaflarını gerektiren bazı durumlar mevcuttu. Ancak onlardan sonra bu gerekçeler ortadan kalktı. Bu tür ihtilaftan bütünüyle kurtulmak ise, mümkün değildir. Biraz 41

önce geçen veya aynı mânada olan âyetlerdeki yergiler bunları kapsamaz. Çünkü kınama şartı olan kasıt ve süreklilik, tahakkuk etmiş değildir. Mukallidler arasında meydana gelen ihtilafın ise, çoğu zaman gerekçesi yoktur. Çünkü bazıları Kitap ve sünnetteki delili görüp, başka bir mezhebin delili olduğunu anlayınca, sadece mezhebine muhalif olduğu için onunla amel etmeyi bırakır. Ona göre sanki, aslolan mezheptir veya Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem'in getirdiği din, sadece onun mezhebiyle sınırlıdır. Diğer mezhepler de neshedilmişdir.


Bunların dışında başka insanlar da var. Onlar da mezhepleri -aralarındaki geniş ihtilafa dayanarak- farklı şeriatler olarak değerlendirmektedirler. Nitekim müteahhirler-den bazıları bunu açık bir şekilde söylemiştir:96 “Müslümanın bunlardan dilediğini alma, dilediğini bırakma hakkı vardır. Çünkü hepsi de şeriattir.” Bazen her iki grup, ihtilaflarına dayanak olarak, “ümmetimin ihtilafı rahmettir” bâtıl hadisini delil getirmekteler. Çoğu zaman bunu delil getirdiklerini de duyuyoruz. Bazıları da hadisin söyleniş sebebini şöyle yorumlamaya çalışmaktadırlar: “İhtilafın rahmet olmasının sebebi, ümmete bir genişlik sağlamasındandır.” Bu yorum, biraz önce geçen âyetlerin açık ifadelerine, imamların da söylediği sözlerin muhtevasına muhalif olmasının beraberinde bazı âlimler tarafından da reddedilmiştir.

96 Bkz. Feydu'l-Kadir, el-Münavi (1/209) veya Silsiletu'l-Ahadisi'd-Daife(1/76-77) 97 İbn Abdilberr, Câmiu Beyani'l-İlm(2/81-82) 98 İbn Abdilberr, Câmiu Beyani'l-İlm(2/82,88-89) 99 İbn Abdilberr, Câmiu Beyani'l-İlm(2/83-84)

İbnü'l-Kasım diyor ki: “Leys ve Malik'in, Rasûlullah‟ın sahâbîlerinin ihtilafı hakkında şöyle dediklerini duydum: İnsanların dediği “bunda genişlik var” denemez. Hayır böyle değildir. Bilakis ihtilafın bir kısmı yanlış, bir kısmı da doğrudur.”97 Eşheb de diyor ki: “Malik'e soruldu: Güvenilir ravilerin sahâbîlerden bir aktardıkları iki ayrı hadis ile amel eden kişinin durumunu genişlik olarak görür müsün?”


Dedi ki: Allah'a yemin olsun ki, hakka isabet etmedikçe hayır. Hak ancak bir tanedir. İki farklı görüşün ikisi de aynı zamanda doğru mu olacak?! Hayır! Doğru sadece bir tanedir.98

İmam Şafiî'nin talebelerinden Müzenî de diyor ki: “Rasûlullah‟ın sahâbîleri de ihtilaf etmişler ve birbirlerinin hata ettiğini söylemişlerdir. Birbirlerinin sözlerine bakıp, tenkid etmişlerdir. Hepsinin söyledikleri doğru olsaydı, bu şekilde yapmazlardı. Ömer (radiyallahu anh) da Ubey b. Kâb ile İbn Mes‟ud'un namazda tek bir elbiseyle namaz kılma hususundaki ihtilaflarına öfkelenmiştir. Ubey şöyle demişti: Tek elbiseyle namaz kılmak güzel bir şeydir. İbn Mesud ise şöyle demişti: “Bu, elbise azken böyleydi.” Bunun üzerine Ömer öfkeli bir şekilde şöyle dedi: “Rasûlullah‟ın sahâbîlerinden görüşlerine müracaat edilen iki kişi ihtilaf etmişlerdir. Bu konuda Ubey doğru söylemiştir. İbn Mesud ise hatalıdır. Ancak bundan sonra kimsenin bu meselede ihtilaf ettiğini duymayayım, yoksa ona şöyle şöyle yaparım.”99

İmam Müzenî diyor ki: İhtilafı caiz gören iki âlim bir mesele hakkında içtihad eder de biri helal, diğeri de haram derse, her ikisinin de hakka isabet ettiğini iddia eden kişiye şöyle cevap verilir: “Bunu nassa dayanarak mı yoksa kıyasa dayanarak mı söyledin?” Eğer “Nassa dayanarak söylüyorum.” derse ona denilir ki: “Bunu nasıl nassa dayanarak söyleyebilirsin? Zira Kitap ihtilafı reddediyor. “Kıyasa dayanarak söyledim.” diyecek olursa bu kez ona denilir 42

ki: “Kitap ve sünnet, ihtilafı reddederken sen nasıl ihtilafın caiz olmasını bunlara kıyas edersin. Âlim bir tarafa, akıllı insan bile bunu caiz görmez.”100 Buna mukabil biri çıkıp şunu söyleyebilir: İmam Malik'ten hakkın bir olduğuna dair aktardığına, Üstad ez-Zerka'nın “el-Medhalü‟l-fıkhî” kitabında naklettiği (1/89) şu rivayet ters düşmektedir: “Ebû Cafer el-Mansur, ardından Harun Reşid, İmam Malik'in mezhebi ve eseri “Muvatta”yı Abbasi Devleti‟nin Kanunnamesi yapmak istediler. Ancak İmam Malik buna izin vermedi ve şöyle dedi: Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'in ashabı fer‟î konularda ihtilaf ettiler ve farklı bölgelere dağıldılar. Her birinin görüşü de isabetlidir.

100 İbn Abdilberr, Câmiu Beyani'l-İlm(2/89) 101 Bkz. el-İntika, İbn Abdilberr(41) Keşfu'l-Muğatta fi Fadli'l-Muvatta, Hafız İbn Asakir(s.6,7), Tezkiretü'l-Huffaz, Zehebi(1/195)

Ona derim ki: Bu olayın, İmam Malik'ten nakli meşhurdur ve bilinen bir şeydir. Ancak rivayetin sonunda gelen “Herbirinin görüşü de isabetlidir” kısmının, ulaşabildiğim kaynaklarda ve rivayetlerde bir aslı mevcut değildir.101 Bir rivayet müstesnadır. O da Ebû Nuaym'ın “el-Hilye” (6/332)'de tahric ettiği rivayettir. Bu rivayetin senedinde Mikdam b. Davud vardır ve Zehebi bu zatı zayıflar arasında zikretmiştir. Buna rağmen rivayetin lafzı: “Herbiri kendine göre isabetlidir” şeklindedir. “Kendine göre” lafzı “el-Medhal”in rivayetinin uydurma olduğunu göstermektedir. Nasıl böyle olmasın ki, bu rivayet İmam Malik'ten güvenilir ravilerin rivayet etmiş olduğu “Hak birdir, birden fazla olamaz” görüşüne muhaliftir. Nitekim sahâbî ve tâbiînin önde gelenleri ve dört imamın hepsi bu görüştedir. İbn Abdilberr diyor ki: (2/88) “Şayet bir meselenin zıt iki durumu da doğru olsaydı, selef âlimleri, içtihadlarında, hüküm ve fetvalarında birbirlerinin hatalı olduklarını söylemezlerdi. Mantık, bir şeyin hem kendisinin, hem de zıttının doğru olmasını asla kabul etmez. Şair ne kadar güzel söylemiştir: Bir durumda iki zıttın varlığını ispat İmkansız şeylerin en çirkin şeklidir Şayet denilecek olursa ki, İmam‟dan (Malik) gelen bu rivayet madem ki bâtıldır, o zaman İmam neden Mansur'un insanları Muvatta ile amel etmeye mecbur etmesi isteğine karşı çıkmış ve onun bu isteğini yerine getirmemiştir? Derim ki: Bu hususta vakıf olduğum en güzel rivayet İbn Kesir'in “Şerhu İhtisâr ulûmi'l-hadîs”te (s.31) zikretmiş olduğu rivayettir. O da şudur: İmam Malik diyor ki: “İnsanlar hadisleri toplamışlardır. Bu yüzden, bizim ulaşmadığımız rivayetlere ulaşmış olabilirler.” Bu söz İbn Kesir'in de dediği gibi, İmam‟ın kâmil bir ilim ve insafa sahip olduğunun göstergesidir.


İhtilafın her türlüsünün şer olduğu, rahmet olmadığı artık sabit olmuştur. Ancak insan ihtilafın bir kısmından dolayı kınanır ve ayıplanır. Mezhep mutaassıplarının ihtilafında olduğu gibi. Bir kısım ihtilaf da var ki, insan bundan dolayı kınanmaz. Sahâbîlerin ve onlara tâbi olan imamların ihtilafı da böyledir. Allah bizleri onlarla birlikte haşretsin ve bizi onlara tâbi olmaya muvaffak etsin. 43

Böylece Sahabenin ihtilafının mukallidlerin ihtilafından farklı olduğu ortaya çıkmıştır. Özeti şu: Sahabeler zaruretten dolayı ihtilaf etmişlerdir. Fakat bununla beraber onlar ihtilafı reddediyorlar ve yol buldukça kaçınmaya çalışıyorlardı. Mukallidler ise -büyük bir kısmında ihtilaftan kaçınma imkânları olmasına rağmen- ittifak etmiyorlar ve bu uğurda çabalamıyorlar. Bilakis ihtilafı onaylıyorlar. Halbuki, iki ihtilaf arasında çok büyük farklar vardır. Sebep açısından, iki ihtilaf arasındaki fark bu şekilde... Sonucu açısından farklılığa gelince, bu daha açıktır. Nedeni şu, Sahabe -furu konularda bilinen ihtilaflarına rağmen- birlikteliğe, tek vücut görünmeye azami gayret sarfediyorlardı. Birlikteliklerini parçalayacak, saflarını gevşetecek her şeyden mümkün olduğunca uzak kalıyorlardı. Sahâbîler arasında besmelenin cehren okunmasını meşru görenler de vardı, görmeyenler de. Bazıları elleri (rukuya giderken ve rükûdan kalkarken) kaldırmayı müstehab görüyorlardı bazıları aynı kanaatte değildi. Kimisi kadına dokunmakla abdestin bozulacağını söylüyor, kimisi bozulmaz diyordu. Ama bütün bunlara rağmen hepsi bir imamın arkasında birlikte namaz kılıyorlar, mezhebî bir ihtilaftan dolayı hiçbiri o imamın arkasında namaz kılmaktan geri durmuyordu.


Mukallidlerin ise, ihtilafları bunun tam tersinedir. Bu ihtilafın sonucunda, müslümanlar kelime-i şahadetten sonra en büyük rükûnda ihtilaf ettiler. Bu rükûn da namazdır. Çünkü bu insanlar, bir imamın arkasında namaz kılmaya yanaşmıyorlardı. Delilleri de şuydu: “O imamın namazı, bağlı oldukları kendi mezheplerine göre bâtıldır veya en azından mekruhtur.” Bizler ve bizim dışımızdaki birçok kişi bunu görmüş ve duymuştur.102 Nasıl görmesin ki, bazı meşhur mezheplerin kitapları bunun bâtıl veya mekruh olduğunu açıkça belirtmiştir. Bunun neticesinde bir camide dört mihrabın yapıldığını gördük. Peşpeşe dört imam orada namaz kıldırmaktadır. Bir grup namaz kılarken, bazı insanların kendi imamlarını beklediklerini görmek mümkündür.

102 Bkz. Ma lâ yecuzu'l-hilafu fihî kitabının sekizinci bölümü.(s. 65-72) 103 el-Bahru'r-Râik (4/223, 8/55)

Hatta bazı mukallidler arasındaki ihtilaf bundan daha vahim bir hal aldı. Hanefî bir kişinin Şafiîlerden evlenemeyeceğine dair fetvalar verildi. Ardından Hanefîlerden meşhur bir zat (o da Müfti's-sakaleyn diye bilinen zattır) Hanefî kişilerin Şafiîlerden evlenebileceğine dair fetva verdi. Bunu da şu sözüyle izah etti: “Onları Ehl-i kitap olarak değerlendirebiliriz.”103 Bu sözün zıt anlamı şudur: “Bunun aksi, yani Şafiîlerden birinin Hanefî bir kızla evlenmesi caiz değildir.” Nitekim Ehl-i kitaptan biri müslüman bir kadınla evlenemez. Bunlar birçok örnekten seçmiş olduğumuz iki örnektir. Bu örnekler akıllı insana, müteahhirunun(sonradan gelenlerin) ihtilafının ve bunları ısrarla sürdürmelerinin kötü sonuçlarını açıkça göstermektedir. Selefin ihtilafı böyle değildi. Çünkü onun ümmete yönelik hiçbir kötü sonucu olmamıştır. Bu yüzden onlar ihtilafı nehyeden âyetlerin kapsamının dışındadırlar. Müteahhirun ise bu durumda değildir. Allah hepimizi sırat-ı müstakimine hidâyet etsin! 44

İçindekiler

Kıyas ve Taklidçiliğe Çağıran Bidat Ehline Reddiye .................................................. ................................ 1


Takdim: .................................................. .................................................. .......................................... 2


1- Din Tamamlanmış, Eksik Bir Şey Bırakılmamıştır: .................................................. ............................. 8


2- Uyulması Emredilen Yol: .................................................. .................................................. ................. 9


3- Delili Araştırmak ve Tabi Olmak Vaciptir: .................................................. ........................................ 11


4- Hüküm Allah’ındır: .................................................. .................................................. ......................... 13


5- Re’y ve Kıyas Dinde Şer’î Bir Delil Değildir:......................................... ............................................... 15


6- Ashab-ı Kiram Re’y ve Kıyası Şer’î Bir Delil Olarak Görmemiştir: .................................................. .... 21


7- Tabiin ve Sonraki Alimler de Re’y ve Kıyas’ı Şer’i Bir Delil Olarak Görmemişlerdir: .......................... 27


8- Taklid Haramdır: .................................................. .................................................. ........................... 33


Muhaddislerin Hadislerin Sıhhati Hakkındaki Sözüne Müracaat Taklid midir? ................................. 39


9- İhtilaf Rahmet Değildir: .................................................. .................................................. ................. 40
 
Üst Ana Sayfa Alt