Kulluk ve Şirk
EBU KATADE
Kur’anî beyana göre bütün peygamberlerin hareketindeki ortak nokta, ubudiyet ve ibadetin yalnızca ALLAH’a tahsis edilmesidir. Ancak ibadet kelimesi birçok manaya geldiğinden burada sınırlandırmak zorundayız.
Tarih boyunca insanların mübtela oldukları en büyük felaket şirktir. Şirk, dünya hayatındaki en büyük zulümdür. ALLAHu Teala şöyle buyurur:
“Şüphesiz şirk büyük bir zulümdür.” (31 Lokman/13)
Bu nedenle peygamberlerin mücadelesindeki temel amaç, bu zulmü ortadan kaldırıp, herkesi doğru yola yani Tevhid’e sevketmektir. Zira yeryüzünde vuku bulan ictimai, iktisadi ve siyasi zulümlerin kaynağı bu zulme dayanmaktadır. Dolayısıyla yeryüzünün ıslahı, ancak şirkin yok edilmesi ve Tevhid’in gerçekleştirilmesi ile mümkündür. Tevhid, ALLAHu Teala’nın, kulları üzerindeki hakkıdır. Bundan uzaklaşmak, Müslümanı, davette peygamberleri temsil edenlerin üzerinde olmaları gereken kulluktan uzaklaştırır. Şunu da belirtmek gerekir ki, Müslümanın, bozulan ictimai, iktisadi ve siyasi düzeni ıslah etmek isteyen bir ıslahatçı sıfatıyla ortaya çıktığı zaman, Kur’an-ı Kerim’de zikredilen peygamberlerin hareketlerini incelemesi gerekir. Bununla birlikte, kendilerini İslami Cemaat olarak takdim edenlerin İslam’a yakınlık veya uzaklıklarını da ancak Kur’an’da geçen peygamberlerin bu hareketlerine yakınlık ve uzaklıklarına göre değerlendirebiliriz. Bir defa daha hatırlamak istiyorum ki, peygamberlerin halklarına karşı verdikleri savaş, Tevhid’in şirke karşı verdiği savaştır. Yani bu savaş, Tevhid bayrağı altında verilen bir savaştır.
Bazen bu konuyu anlatmak, dar görüşlü bazı grupları şu soruyu sormaya sevketmektedir: “İslami Cemaatlerin bugünkü Müslüman halklarıyla olan problemleri, şirke ve küfre karşılık iman ve Tevhid problemi midir?” Bazen de bu soru daha açık olarak şöyle sorulur: “İslam ümmeti şirke ve küfre düşmüş müdür?” İlk akla gelen Tevhid ehlinin, dinden çıkan Harici ve benzeri aşırı cemaatleri taklit etmeleridir. Ancak doğrusunu söylemek gerekirse, İslam ümmeti de, geçmiş müşrik ve kafir milletlerin saptıkları yola sapmaktadır. İslam ümmetinin şirkten uzak olduğunu savunanlar, Tevhid’in sadece adını bilmektedirler. Yoksa Tevhid’in mahiyetini bilmemektedirler. Konunun önemine binaen, Muhammed (SallALLAHu Aleyhi ve Sellem) ümmetinden bazı grupların müşrik ve kafirlere katılacaklarına delalet eden bazı hadisleri zikretmemiz gerekmektedir. Şöyle ki: İbn-i Mace ve Ebu Davud, sahih bir senedle Rasulullah’ın azadlı kölesi Sevban’dan, Rasulullah’ın şöyle buyurduğunu rivayet etmişlerdir: “Ümmetim hakkında korktuğum hususlardan biri de, sapık imamlar(ın idaresi altına girmeleri)dir. Ümmetimden bazı kabileler putlara tapacaklar bazıları da müşriklere katılacaklardır.”
Bu hadis, çok faydalı bir hadistir. Rasulullah (SallALLAHu Aleyhi ve Sellem) kısa ifadelerle de bir çok mana ifade edecek bir özelliğe (cevamiu’l kelim) sahip olmasına rağmen, bu hadiste şirkin iki kısmını (ki bunlar şirkin en büyükleridir) birbirinden ayırarak birini: “Ümmetimden bazı kabileler putlara ibadet edecekler” sözü ile, diğerini de: “Ümmetimden bazı kabileler de müşriklere katılacaklar” ifadesi ile açıklamıştır. Bu ikisinin sonucu aynı, yani şirk ve küfür olmakla birlikte, bu sonuca götüren yollar farklı olduğu için, bunların iki ayrı cümlede zikredilmesi abes değildir. İsterseniz, bu iki husus arasındaki farkı anlamak için birlikte kısa bir gezintiye çıkalım. Zira bunların arasındaki farkı anlamakta son derece önemli faydalar olduğu gibi, Müslüman için, yaşadığı asrın kafir gruplarını anlaması bakımından da son derece önemlidir:
Birinci Şirk: Yani putlara ibadet. Hadisin metninde geçen “Evsân” kelimesi, “Sanem” kelimesi ile aynı manadadır ve her iki kelime de put anlamına gelmektedir. Mücahid şöyle der: “Sanem, herhangi bir şekli temsilen yontulmuş putlara, vesen ise bunun dışındaki putlara denir.”
Putlara ibadet, günümüzde, Sufilik ve türbecilik gibi batıl dinlere sempati duyup sevgi bağlayanların yaptığı bir iştir. Şeytan, bunları oyuna getirip yoldan çıkarmak için çeşit çeşit şirkler ihdas etmiştir. Bu sebeple bir çok kişinin bu put ve mabedlerden dolayı şirke düştüğü görülmektedir. Hatta Şeyhu’l-İslam Muhammed bin Abdulvehhab’ın, bu putlardan temizlemesi için cihad ettiği Arap Yarımadası bile, yeniden eski müşrik haline dönmüştür. Orada bulunan sözde devlet ise, Şeyhu’l-İslam’ın davetini söndürmek için, tasavvufi tarikatlara ve tasavvuf grupları tarafından Mekke ve Medine’de düzenlenen şirk toplantılarına göz yummaktan başka daha iyi bir alternatif bulamamıştır.
“Kurratu’l-Muvahhidin” isimli eserin yazarı şöyle der: “Fazilet asırlarından sonra bu ümmetin zeki insanları bile şirke düşerek putlar edindiler ve bütün çeşitleriyle onlara ibadet ederek, kendileri için bunu din olarak benimsediler.”
Ne ilginçtir ki, büyük bir İslami cemaat olan İhvan-ı Müslimin’in lideri olan Avukat Ömer Et-Tilmisânî, kabirlere ibadet etmeyi, onlara sığınmayı, onlara adak adamayı ve etrafını tavaf etmeyi, kişilerin anlayışları ile ilgili bir mesele olarak görmektedir. Onun, peygamberlerin yeniden canlandırmak için gönderildikleri Tevhid hakkındaki anlayışı ancak bu kadardır. Yine resmî müsteşâr olan Sâlim El-Behnesâvî, “Çağdaş İslamî Düşüncenin Etrafındaki Şüpheler” isimli kitabında, Tevhid’in, Müslümanların zihninde gün ortasındaki güneşin aydınlığından daha açık ve net olduğunu söyleyerek, Müslümanların Tevhid’i ve Tevhid’in gereklerini bilmediklerini savunanları yerden yere vurmakta ve onları şiddetle kınamaktadır. Halbuki eğer biz, insanların Tevhid’den habersiz olduklarını söyleyen eski ve yeni muteber alimlerin söylediklerini biraraya getirmeye çalışırsak, ciltler dolusu kitaplar bile buna yetersiz kalacaktır. Bu nedenle biz, imam Abdurrahman bin Hasan bin Muhammed bin Abdulvehhab’ın şu ifadelerini kaydetmekle yetineceğiz: “Şirke düşme ihtimali kesin olanlar, şirki ve şirkten kurtulmanın yolunu bilmeyenlerdir.” (Fethu’l-Mecid)
İkinci Şirk: Müşriklere katılmaktır. Şirkin bu kısmının müteaddit (değişik) şekilleri bulunmakta ve daima yenilenip, dönemin şirkine uyum sağlamaktadır. Günümüzde müşriklerin temayüz ettikleri şirk (ki İslam’a mensup olan birçok grup da bu şirke girmiş bulunmaktadır), hukuk ve yargı şirkidir. Şüphesiz İslam’a mensup bir çok kimse, Hristiyan veya Yahudi olması hasebiyle batıya iltihak etmiş değildir. Peki, bugünkü grupların içine düştükleri şirk nedir? Şüphesiz bu şirk, putperest anayasa ve kanunlar şirkidir.
Müslümanlardan bazı gruplar da bu şirk ve küfre bağlanmış ve hatta boğazlarına kadar bunun içine girmişlerdir. Ayrca bu, günümüzde en yaygın olan şirktir. Dindarlığa heveslenenlerin şirki mutasavvıfların, türbecilerin ve hurafecilerin yaptıkları gibi putlara tapmak iken, dindarlık ve ibadetten hoşlanmayanların şirki ise, müşriklerin kanun ve nizamlarını benimseyip bu konuda onlarla beraber hareket etmektir. Mesela Komünizm, Laiklik, Baas taraftarlığı, Nasyonalizm, Milliyetçilik ve benzeri büyük şirk ve küfür dinlerini benimsemek bu kabildendir. Günümüzde şirkin bu çeşitleri, diğerlerinden daha daha yaygın durumdadır. Şüphesiz şirkin bu çeşidi, yaygınlığı ile birlikte, yenidir. Bu nedenle önceki dönemlerde yaşamış olan Müslümanlar, onu bu yaygınlık ve netlikte görmemişlerdi. Günümüzde ise, bir çok insan şirkin çeşitlerini ve insan hayatında nasıl faal hale geldiğini araştırıp ortaya koyma gereğini duymadığı için, sadece kabir ibadetleri gibi ilk dönem Müslümanlarının, kendisine karşı mücadele ettikleri şirk çeşitleri ile mücadele etmektedir. ALLAHu Teala’dan başkasına itaat ve yine hüküm koyma yetkisini, ALLAHu Teala’dan başkasına verme gibi yeni icad edilen şirk çeşitleri ise, bu insanlar tarafından önemsenmemekte ve ihmal edilmektedir.
Kabirlere ibadet etmenin şirk olduğunu keşfetmeyip, üyelerinden bazılarının bu nedenle şirke düştüğü İslami cemaatler olduğuna göre, Saray şirkini keşfetmeyip, üyelerinden bazılarının bu nedenle şirke düştüğü cemaatler de olacaktır. Hatta bu cemaatlerden bazılarının, müşriklere katılmaları da olacaktır. Bu nedenle sadece, önceki dönem alimlerin üzerinde durdukları şirk çeşitleri ile uğraşan ve sadece bu tür şirk ile oturup kalkan sözde selefi birine, “Müşriklere ait olan kafir teşkilatlarda ne işiniz var?” diye sorulduğunda, cevap konusunda çıkmaza girerek ne söyleyeceğini bilememektedir. Tevhid’e mensup olan bu kimselerin zaman zaman tağutları desteklemeleri ve bazen de onlara müsteşar olup kafirlere katılmaları için herhangi bir mazeretleri olamaz.
Bu gibileri, kabir şirkine eleştiri üstüne eleştiri yöneltir, ama şirk kanunları ve anayasalarını hiç de önemsemez. Bu da gösteriyor ki, peygamberlerin, canlandırmak için gönderildikleri Tevhid, bugün Müslümanların zihninde birçok bozukluğa uğramıştır.
Buraya kadar yaptığımız açıklamalardan şu sonuca varmaktayız:
1- Geçmiş ümmetlerin içine düştükleri şirk ve küfre, Muhammed’in (SallALLAHu Aleyhi ve Sellem) ümmeti de düşmektedir. Ancak şu kadarı var ki, bu ümmetin topyekün İslam’ı terkedip, şirke ve küfre girmeleri imkansızdır.
2- Zamanımızdaki şirkin iki şekli vardır.
Birincisi: Kabir şirkidir ki, bir grup sözde abid, bu şirke düşmüştür.
İkincisi: Saray şirkidir ki, dine hiçbir önem vermeyen laikler bu şirke düşmüşlerdir.
3- Doğru yolda olan cemaat, şirkin bu iki kısmından da uzak olan cemaattır. Yoksa birinden uzak olup da diğerine düşen değil.
4- Doğru yoldaki cemaatin mücadelesi, Tevhid’in küfre, imanın şirke karşı verdiği mücadeledir. Yoksa bu savaş iktisadi, siyasi veya ictimai bir savaş olmadığı gibi, Hanbeli’nin Hanefi’ye veya Şafii’nin Maliki’ye veya fıkhi bir görüşün başka bir fıkhi görüşe galip gelmesi için yapılan bir mücadele de değildir.
EBU KATADE
Kur’anî beyana göre bütün peygamberlerin hareketindeki ortak nokta, ubudiyet ve ibadetin yalnızca ALLAH’a tahsis edilmesidir. Ancak ibadet kelimesi birçok manaya geldiğinden burada sınırlandırmak zorundayız.
Tarih boyunca insanların mübtela oldukları en büyük felaket şirktir. Şirk, dünya hayatındaki en büyük zulümdür. ALLAHu Teala şöyle buyurur:
“Şüphesiz şirk büyük bir zulümdür.” (31 Lokman/13)
Bu nedenle peygamberlerin mücadelesindeki temel amaç, bu zulmü ortadan kaldırıp, herkesi doğru yola yani Tevhid’e sevketmektir. Zira yeryüzünde vuku bulan ictimai, iktisadi ve siyasi zulümlerin kaynağı bu zulme dayanmaktadır. Dolayısıyla yeryüzünün ıslahı, ancak şirkin yok edilmesi ve Tevhid’in gerçekleştirilmesi ile mümkündür. Tevhid, ALLAHu Teala’nın, kulları üzerindeki hakkıdır. Bundan uzaklaşmak, Müslümanı, davette peygamberleri temsil edenlerin üzerinde olmaları gereken kulluktan uzaklaştırır. Şunu da belirtmek gerekir ki, Müslümanın, bozulan ictimai, iktisadi ve siyasi düzeni ıslah etmek isteyen bir ıslahatçı sıfatıyla ortaya çıktığı zaman, Kur’an-ı Kerim’de zikredilen peygamberlerin hareketlerini incelemesi gerekir. Bununla birlikte, kendilerini İslami Cemaat olarak takdim edenlerin İslam’a yakınlık veya uzaklıklarını da ancak Kur’an’da geçen peygamberlerin bu hareketlerine yakınlık ve uzaklıklarına göre değerlendirebiliriz. Bir defa daha hatırlamak istiyorum ki, peygamberlerin halklarına karşı verdikleri savaş, Tevhid’in şirke karşı verdiği savaştır. Yani bu savaş, Tevhid bayrağı altında verilen bir savaştır.
Bazen bu konuyu anlatmak, dar görüşlü bazı grupları şu soruyu sormaya sevketmektedir: “İslami Cemaatlerin bugünkü Müslüman halklarıyla olan problemleri, şirke ve küfre karşılık iman ve Tevhid problemi midir?” Bazen de bu soru daha açık olarak şöyle sorulur: “İslam ümmeti şirke ve küfre düşmüş müdür?” İlk akla gelen Tevhid ehlinin, dinden çıkan Harici ve benzeri aşırı cemaatleri taklit etmeleridir. Ancak doğrusunu söylemek gerekirse, İslam ümmeti de, geçmiş müşrik ve kafir milletlerin saptıkları yola sapmaktadır. İslam ümmetinin şirkten uzak olduğunu savunanlar, Tevhid’in sadece adını bilmektedirler. Yoksa Tevhid’in mahiyetini bilmemektedirler. Konunun önemine binaen, Muhammed (SallALLAHu Aleyhi ve Sellem) ümmetinden bazı grupların müşrik ve kafirlere katılacaklarına delalet eden bazı hadisleri zikretmemiz gerekmektedir. Şöyle ki: İbn-i Mace ve Ebu Davud, sahih bir senedle Rasulullah’ın azadlı kölesi Sevban’dan, Rasulullah’ın şöyle buyurduğunu rivayet etmişlerdir: “Ümmetim hakkında korktuğum hususlardan biri de, sapık imamlar(ın idaresi altına girmeleri)dir. Ümmetimden bazı kabileler putlara tapacaklar bazıları da müşriklere katılacaklardır.”
Bu hadis, çok faydalı bir hadistir. Rasulullah (SallALLAHu Aleyhi ve Sellem) kısa ifadelerle de bir çok mana ifade edecek bir özelliğe (cevamiu’l kelim) sahip olmasına rağmen, bu hadiste şirkin iki kısmını (ki bunlar şirkin en büyükleridir) birbirinden ayırarak birini: “Ümmetimden bazı kabileler putlara ibadet edecekler” sözü ile, diğerini de: “Ümmetimden bazı kabileler de müşriklere katılacaklar” ifadesi ile açıklamıştır. Bu ikisinin sonucu aynı, yani şirk ve küfür olmakla birlikte, bu sonuca götüren yollar farklı olduğu için, bunların iki ayrı cümlede zikredilmesi abes değildir. İsterseniz, bu iki husus arasındaki farkı anlamak için birlikte kısa bir gezintiye çıkalım. Zira bunların arasındaki farkı anlamakta son derece önemli faydalar olduğu gibi, Müslüman için, yaşadığı asrın kafir gruplarını anlaması bakımından da son derece önemlidir:
Birinci Şirk: Yani putlara ibadet. Hadisin metninde geçen “Evsân” kelimesi, “Sanem” kelimesi ile aynı manadadır ve her iki kelime de put anlamına gelmektedir. Mücahid şöyle der: “Sanem, herhangi bir şekli temsilen yontulmuş putlara, vesen ise bunun dışındaki putlara denir.”
Putlara ibadet, günümüzde, Sufilik ve türbecilik gibi batıl dinlere sempati duyup sevgi bağlayanların yaptığı bir iştir. Şeytan, bunları oyuna getirip yoldan çıkarmak için çeşit çeşit şirkler ihdas etmiştir. Bu sebeple bir çok kişinin bu put ve mabedlerden dolayı şirke düştüğü görülmektedir. Hatta Şeyhu’l-İslam Muhammed bin Abdulvehhab’ın, bu putlardan temizlemesi için cihad ettiği Arap Yarımadası bile, yeniden eski müşrik haline dönmüştür. Orada bulunan sözde devlet ise, Şeyhu’l-İslam’ın davetini söndürmek için, tasavvufi tarikatlara ve tasavvuf grupları tarafından Mekke ve Medine’de düzenlenen şirk toplantılarına göz yummaktan başka daha iyi bir alternatif bulamamıştır.
“Kurratu’l-Muvahhidin” isimli eserin yazarı şöyle der: “Fazilet asırlarından sonra bu ümmetin zeki insanları bile şirke düşerek putlar edindiler ve bütün çeşitleriyle onlara ibadet ederek, kendileri için bunu din olarak benimsediler.”
Ne ilginçtir ki, büyük bir İslami cemaat olan İhvan-ı Müslimin’in lideri olan Avukat Ömer Et-Tilmisânî, kabirlere ibadet etmeyi, onlara sığınmayı, onlara adak adamayı ve etrafını tavaf etmeyi, kişilerin anlayışları ile ilgili bir mesele olarak görmektedir. Onun, peygamberlerin yeniden canlandırmak için gönderildikleri Tevhid hakkındaki anlayışı ancak bu kadardır. Yine resmî müsteşâr olan Sâlim El-Behnesâvî, “Çağdaş İslamî Düşüncenin Etrafındaki Şüpheler” isimli kitabında, Tevhid’in, Müslümanların zihninde gün ortasındaki güneşin aydınlığından daha açık ve net olduğunu söyleyerek, Müslümanların Tevhid’i ve Tevhid’in gereklerini bilmediklerini savunanları yerden yere vurmakta ve onları şiddetle kınamaktadır. Halbuki eğer biz, insanların Tevhid’den habersiz olduklarını söyleyen eski ve yeni muteber alimlerin söylediklerini biraraya getirmeye çalışırsak, ciltler dolusu kitaplar bile buna yetersiz kalacaktır. Bu nedenle biz, imam Abdurrahman bin Hasan bin Muhammed bin Abdulvehhab’ın şu ifadelerini kaydetmekle yetineceğiz: “Şirke düşme ihtimali kesin olanlar, şirki ve şirkten kurtulmanın yolunu bilmeyenlerdir.” (Fethu’l-Mecid)
İkinci Şirk: Müşriklere katılmaktır. Şirkin bu kısmının müteaddit (değişik) şekilleri bulunmakta ve daima yenilenip, dönemin şirkine uyum sağlamaktadır. Günümüzde müşriklerin temayüz ettikleri şirk (ki İslam’a mensup olan birçok grup da bu şirke girmiş bulunmaktadır), hukuk ve yargı şirkidir. Şüphesiz İslam’a mensup bir çok kimse, Hristiyan veya Yahudi olması hasebiyle batıya iltihak etmiş değildir. Peki, bugünkü grupların içine düştükleri şirk nedir? Şüphesiz bu şirk, putperest anayasa ve kanunlar şirkidir.
Müslümanlardan bazı gruplar da bu şirk ve küfre bağlanmış ve hatta boğazlarına kadar bunun içine girmişlerdir. Ayrca bu, günümüzde en yaygın olan şirktir. Dindarlığa heveslenenlerin şirki mutasavvıfların, türbecilerin ve hurafecilerin yaptıkları gibi putlara tapmak iken, dindarlık ve ibadetten hoşlanmayanların şirki ise, müşriklerin kanun ve nizamlarını benimseyip bu konuda onlarla beraber hareket etmektir. Mesela Komünizm, Laiklik, Baas taraftarlığı, Nasyonalizm, Milliyetçilik ve benzeri büyük şirk ve küfür dinlerini benimsemek bu kabildendir. Günümüzde şirkin bu çeşitleri, diğerlerinden daha daha yaygın durumdadır. Şüphesiz şirkin bu çeşidi, yaygınlığı ile birlikte, yenidir. Bu nedenle önceki dönemlerde yaşamış olan Müslümanlar, onu bu yaygınlık ve netlikte görmemişlerdi. Günümüzde ise, bir çok insan şirkin çeşitlerini ve insan hayatında nasıl faal hale geldiğini araştırıp ortaya koyma gereğini duymadığı için, sadece kabir ibadetleri gibi ilk dönem Müslümanlarının, kendisine karşı mücadele ettikleri şirk çeşitleri ile mücadele etmektedir. ALLAHu Teala’dan başkasına itaat ve yine hüküm koyma yetkisini, ALLAHu Teala’dan başkasına verme gibi yeni icad edilen şirk çeşitleri ise, bu insanlar tarafından önemsenmemekte ve ihmal edilmektedir.
Kabirlere ibadet etmenin şirk olduğunu keşfetmeyip, üyelerinden bazılarının bu nedenle şirke düştüğü İslami cemaatler olduğuna göre, Saray şirkini keşfetmeyip, üyelerinden bazılarının bu nedenle şirke düştüğü cemaatler de olacaktır. Hatta bu cemaatlerden bazılarının, müşriklere katılmaları da olacaktır. Bu nedenle sadece, önceki dönem alimlerin üzerinde durdukları şirk çeşitleri ile uğraşan ve sadece bu tür şirk ile oturup kalkan sözde selefi birine, “Müşriklere ait olan kafir teşkilatlarda ne işiniz var?” diye sorulduğunda, cevap konusunda çıkmaza girerek ne söyleyeceğini bilememektedir. Tevhid’e mensup olan bu kimselerin zaman zaman tağutları desteklemeleri ve bazen de onlara müsteşar olup kafirlere katılmaları için herhangi bir mazeretleri olamaz.
Bu gibileri, kabir şirkine eleştiri üstüne eleştiri yöneltir, ama şirk kanunları ve anayasalarını hiç de önemsemez. Bu da gösteriyor ki, peygamberlerin, canlandırmak için gönderildikleri Tevhid, bugün Müslümanların zihninde birçok bozukluğa uğramıştır.
Buraya kadar yaptığımız açıklamalardan şu sonuca varmaktayız:
1- Geçmiş ümmetlerin içine düştükleri şirk ve küfre, Muhammed’in (SallALLAHu Aleyhi ve Sellem) ümmeti de düşmektedir. Ancak şu kadarı var ki, bu ümmetin topyekün İslam’ı terkedip, şirke ve küfre girmeleri imkansızdır.
2- Zamanımızdaki şirkin iki şekli vardır.
Birincisi: Kabir şirkidir ki, bir grup sözde abid, bu şirke düşmüştür.
İkincisi: Saray şirkidir ki, dine hiçbir önem vermeyen laikler bu şirke düşmüşlerdir.
3- Doğru yolda olan cemaat, şirkin bu iki kısmından da uzak olan cemaattır. Yoksa birinden uzak olup da diğerine düşen değil.
4- Doğru yoldaki cemaatin mücadelesi, Tevhid’in küfre, imanın şirke karşı verdiği mücadeledir. Yoksa bu savaş iktisadi, siyasi veya ictimai bir savaş olmadığı gibi, Hanbeli’nin Hanefi’ye veya Şafii’nin Maliki’ye veya fıkhi bir görüşün başka bir fıkhi görüşe galip gelmesi için yapılan bir mücadele de değildir.