بِسْمِ اللهِالرَّحْمنِالرَّحِيمِ
سُورَةٌ أَنزَلْنَاهَا وَفَرَضْنَاهَا وَأَنزَلْنَا فِيهَا آيَاتٍ بَيِّنَاتٍ لَّعَلَّكُمْ تَذَكَّرُونَ
{1} الزَّانِيَةُ وَالزَّانِي فَاجْلِدُوا كُلَّ وَاحِدٍ مِّنْهُمَا مِئَةَ جَلْدَةٍ وَلَا تَأْخُذْكُم
بِهِمَا رَأْفَةٌ فِي دِينِ اللَّهِ إِن كُنتُمْ تُؤْمِنُونَ بِاللَّهِ وَالْيَوْمِ الْآخِرِ وَلْيَشْهَدْ
عَذَابَهُمَا طَائِفَةٌ مِّنَ الْمُؤْمِنِينَ {2
الزَّانِي لَا يَنكِحُ إلَّا زَانِيَةً أَوْ
مُشْرِكَةً وَالزَّانِيَةُ لَا يَنكِحُهَا إِلَّا زَانٍ أَوْ مُشْرِكٌ وَحُرِّمَ ذَلِكَ عَلَىالْمُؤْمِنِينَ {3
24-NUR:
1- (İşte bu âyetler) bizim indirdiğimiz ve (hükümlerini üzerinize) farz kıldığımız bir sûredir. Belki düşünüp öğüt alırsınız diye onda açık açık âyetler indirdik.
2- Zina eden kadın ve zina eden erkekten her birine yüz sopa vurun; Allah'a ve ahirat gününe inanıyorsanız, Allah dini(ni tatbik) hususunda sizi sakın acıma duygusu kaplamasın! Mûminlerden bir grub da onlara uygulanan cezaya şâhid olsun.
3- Zina eden erkek, zina eden veya muşrik olan bir kadından başkası ile evlenemez; zina eden bir kadınla da ancak zina eden veya muşrik olan erkek evlenebilir. Bu, mûminlere haram kılınmıştır.
ZİNA İLE İLGİLİ HÜKÜMLER
(Enzelnâhâ):Enzelnâ. inzal kökünden gelen bir fiildir.
Ayetlerin gelişine inzal veya nuzul denir. İnzal ve nüzul, yukarıdan aşağıya geliştir. Bu tabir Kur'an-ı kerimin Allah (cc) tarafından geldiğine de delalet eder. Buradaki manası ise. «Bizim sana vahyettiğimiz.» demektir.
(Ve fereznâhâ): Farz kökünden gelen bir fiildir.
Farz, katı bir nesneyi kesmeye denir. Âyetteki anlamı da herhangi birşeyi en kamil bir şekilde kabul ettirmek demektir.
(Ayâtin beyyinatin):Âyât. âyetin çoğuludur. Âyet, Kuranın surelerini meydana getiren, başı ve sonu bulunan, bir veya daha fazla cümleden mürekkeb kelamdır. Âyet. alamet anlamına geldiği gibi. gibi, Allah (cc)'ın kudretine delalet eden şeylere de denir.
(Tezekkerûne): Tezekkür kökünden gelen bir
fiildir. Tezekkür, insan hafızasından çıkan herhangi birşeyin tekrar hafızaya dönmesine denir. Buradaki manası ise ibret almaktır.
(Ezzâniyetu vezzânî): Bunlar zina kökünden gelen
sıfattırlar. Zina haram olan cinsî münasebete denir. Seri ıstılahta se bir erkeğin nikahsız olarak bir kadınla yapmış olduğu cinsi münasebettir.
(Feclidû): Celd kökünden gelen bir fiildir. Sopa veya kamçıyla vurmak manasına gelir.
(Re'fetuûn): Re'fet. sevgi ve şefkat demektir
(Tâifetun): Taife, tavaf kökünden gelen bir sıfattır Tavaf, birşeyin etrafında dönmeye denir. Âyetteki manası, suçlunun etrafında bir topluluğun dönmesidir. Bu toplumdan maksat, suçun sonucunu germek ve ibret almak için suçlunun cezalandırılmasına insanların şahid edilmesidir.
(Layenkihu):Nikah kökünden gelen bir fiildir. Nikah âyette akid manasındadır.
(Muşriketen): Şirk kökünden gelen bir sıfattır. Hiçbir semavî dine inanmayan manasına gelir.
(Ve hurrime zalike): Allahu taala müminlere zinayı haram kılmıştır.
Ayetlerin İcmali Manaları
Allahu teala bu surede inzal buyurduğu âyetlerde mümin kullarına bazı hükümler, edebler, hikmetli dersler ve en güzel ahlaki esaslar vazetmekte ve bunlarla onların dünya ve ahiret saadetlerini tanzim ettiğini haber vermektedir. Allahu taala surenin başlangıcında şöyle buyurmaktadır:
Ey müminler, inzal ettiğim bu sure, Kur'an-ı kerimin en çok ahkam ihtiva eden süresidir. Bu hükümleri uygulamanız ve gösterdiği terbiye yolları ile terbiye edilmeniz için gönderiyoruz. Yoksa yalnızca okumanız için indirmedik. Bu sureyi ancak onun hükümleriyle amel etmeniz ve bu yolla diğer insan ve cemiyetlere ışık tutmanız, onun apaçık âyetlerinden, hikmetli delilleriyle Allah (cc)'ın büyüklüğüne delalet eden alametlerden ibret almanız için indirdik. Bu surenin ihtiva ettiği adil kanunları tatbik ederseniz cemiyetinizi saadete ve en insani hayata kavuşturursunuz.
Allahu tealanın vazettiği hükümlere uyarak zina edenleri yüzer sopa ile cezalandırdığınız ve bunu uyguladığınız zaman suçlulara en küçük bir acıma göstermeyerek azablarını hafifletmeyin. Zira zina, şefkat göstererek hafifletilebilecek, atfedilebilecek bir günah değildir.
Onun İnsanların şeref ve haysiyetlerini nasıl zedelediğini, nesli nasıl bozduğunu, insanlık şerefine nasıl saldırdığını, sokaklara anarşiyi nasıl saldığını bilenler elbette zinanın nasıl büyük bir günah olduğunu bilirler. Çünkü zina sokakları babasını, soyunu bilmeyen, tanımayan insanlarla doldurur. Bunları idrak eden mümin, elbette Allahu tealanın zani için vazettiği cezayı uygularken şefkat göstererek hafifletmez. Cezanın uygulanmasına herkesin şahid olarak ibret almasını ister. Çünkü uygulanan cezanın görülmesi suçun işlenilmesi için en büyük engeldir.
Allahu taala daha sonra şöyle buyurmaktadır:
Zina eden bir erkek ancak kendi gibi zina eden bir kadınla evlenebilir. Zina eden bir erkeğin namuslu ve iffetli bir kadınla evlenmesi mümkün değildir. Zina eden bir kadin da ancak kendi gibi ahlaksız ve zina eden bir erkekle evlenebilir.
Allahu taala zinayı, cemiyete tamiri imkansız zararlar doğuracağı için kesin surette haram kılmıştır.
Ayetlerin Nuzul Sebebi:
Mûfessirler, bu âyetlerin nüzulü için birçok sebebten bahsederler. Biz bunların en sıhhatli olanlarını naklediyoruz.
1) Rivayete göre Mersed bin Ebi Mersed denilen bir adam vardı ve «Mekke'den Medine'ye esir taşırdı. Mersed'in Mekke'de Anâk adlı fahişe bir dostu vardı. Mersed, bir esiri taşımak için Mekke'ye gitmişti. Şöyle anlatır:
«Mehtablı bir gecede geldim ve bir duvarın gölgesinde durdum. Anak da geldi ve karaltımı gördü. Yanıma yaklaşınca beni tanıdı ve «Sen Mersed misin?» diye sordu.
«Mersed'im» diye cevab verdim.
«Merhaba, hoş geldin.» dedi. «Bu geceyi bizim yanımızda geçir.»
Ben de «Ey Anâk. Allah (cc) zinayı haram 'kıldı.» dedim.
Bunun üzerine Anâk, «Ey oba halkı! Bu adam esirlerinizi kaçırıyor.» diye bağırdı.
Sekiz kişi peşime düştü, Handeme yolunu tuttum. Bir kaya kovuğuna veya mağaraya girerek gizlendim. Onlar yanıma kadar geldiler, başıma dikildiler. Hatta bevlettiler ve suları başımın üzerine aktı. Fakat Allah (cc) onların gözlerini benden kör etti. Geri döncüler. Ben de kaçıracağım esin alarak Medine'ye döndûm.
Rasulullah (s.a.v.)'a gelerek, «Ya Rasulullah (s a.v.), Anâk'la evlenebilir miyim?» diye sordum. Rasulullah (s a.v.) sustu ve bir cevab vermedi.
Sonra, «Zina eden erkek, zina eden veya muşrik bir olan kadından başkasını nikahlamaz...» âyeti nazil oldu.
Rasulullah (s.a.v.), «Ey Mersed, Anâk'la evlenme.» buyurdu.»
(Hakim ve Tinnizi, Arar bin Şu'ayb'den nakletmişlerdir.)
2) Ummu Mehzul isminde bir kadın vardı. Bu kadın para karşılığı zina ederdi.
Sahabe-i kiramdan birisi bu kadınla evlenmek istedi. Bunun üzerine. «Zina eden erkek, zina eden veya muşrik olan bir kadından başkasını nikahlamaz...» âyeti nazil oldu.
(Suyûti, Durru'l-Mansur. C. S, Sf: 19)
3) Ashab-ı suffa denilen sahabilerin evleri olmadığı gibi yanında kalacakları kimseleri de yoktu.
Bunlar gündüzleri rızıklarını ararlar, gece de mescid-i saadetin avlusunda kalırlardı.
O tarihte Medine'de alenen ücretle zina eden kadınlar vardı. Suffa ashabından bazıları bir barınak sahibi olmak düşüncesiyle bu kadınlarla evlenmek istediler. Bunun üzerine bu âyetler nazil oldu.
(Kurtubi, tefsir. C. 12. S. 168.)
Âyetlerin Tefsirindeki İncelikler
Birinci incelik:
Fahreddin Razı şöyle der: «Allahu taala bu surenin başında birçok hüküm ve ceza beyan ederken sonunda da tevhid delillerini zikretmiştir. Surenin başındaki «fereznâhâ» (farz kıldığımız) ifadesi hükümlere işaret ederken «Onda açık acık âyetler indirdik.» ifadesi de tevhid delillerine işaret etmektedir. «...İbret alasınız...» ifadesi de bunu teyid eder. Zira henüz hükümler malum değil ki ibret alınabilsin. Öyleyse bu ifade «Açık açık âyetler» ifadesinin tamamlayıcısıdır.»
Alusî, «Fahreddin Razi'nin bu yorumu çok güzeldir.» der.
(Alusi. tefsir. C 18. S. 74.)
İkinci incelik:
Allahu taala surenin başında zinanın hükümlerini beyan ederken söze kadınlarla, hırsızlıkla ilgili hükümleri bildiren âyetlerde de erkeklerle başlamıştır. Bunun hikmeti şudur:
Kadının zinası daha çirkin ve sonuçları bakımından daha kötüdür. Zira kocasının iffetini kirlettiği gibi neslin bozulmasına da sebeb olmaktadır. Aile fertlerini lekelemektedir. Gebe kalması halinde de işlediği suçu herkese alenen göstermiş olmaktadır. Bu bakımdan kadının zina etmesi erkeğin zinasından daha çirkindir. Hırsızlık ise umumiyetle erkekler tarafından işlenen bir günahtır. İşte bu sebeble zinada önce kadınlar, hırsızlıkta da önce erkekler zikredilmiştir.
Üçüncü incelik:
Âyette zina edenlerin cezasında doğrudan «vurmak» fiili değil, «cilde vurmak» fiili kullanılmıştır. Bundan maksat, suçu işleyenin acı çekmesini temin etmektir. Zani veya zaniye acı çekmeli ki bu ona bir ders olsun ve bir daha işlemesin. Başkaları da uygulanan cezadan ibret alsınlar. Alimler, zina eden bekar erkeğin yalnız donu kalana kadar soyulmasını, kadının ise vücut hatlarını belli etmeyen tek bir elbise ile bırakılmasının gerektiğini söylerler.
Bunun sebebi ceza olarak vurulan sopaların çıplak vücudu incitmesi, dolayısıyla hem suçlunun hem de seyredenlerin ibret alarak böyle kötü bir fitle teşebbüs etmemelerinin temin edilmesidir.
Dördüncü incelik:
Kurtubî şöyle der: «Yalnız «zani» kelimesi kafi gelirken «zina eden kadın» ve «zina eden erkek» tabirlerinin beraberce kullanılması, cezanın yalnız erkeğe veya yalnız kadına olduğunun sonıl-maması içindir.»
(Kurtubi, tefsir. C. 12. S. 160.)
Beşinci incelik:
«Eğer Allaha ve ahirat gününe inanıyorsanız...» ifadesinden maksat, mûminlerin hamiyet ve izzeti nefislerini tahrik ederek hükümlerin kamil bir şekilde infaz edilmesine çalışmalarını temin etmektir. Yoksa, zaten Kur'an-ı kerimin muhatabı mûminlerdir.
AYETLERDEKİ ŞER'İ HUKUMLER
Birinci Hukum :
İslam'ın Başlangıcında zinanın cezası nasıldı ?
İslamın başlangıç devrinde zinanın cezası geçici ve çok hafifti. Zira halk o zaman İslama yeni yeni giriyorlardı ve cahili adetlerden tam olarak kurtulmuş değillerdi. Zaten Allahu Teala hükümleri , esaslı bir şekilde yerleşmesi için tedrici olarak vazetmiştir. Gerek bu hükümlerin uygulanmasında ve gerekse halkın şer'i kanunları kabul etmelerinde kolaylık sağlanmıştır bu şekilde. Bunun en bariz şekli içkinin ve faizin haram kılınmasında görülmektedir.
Allahu taala islâmın başlangıcında zinanın cezasını. «Kadınlarınızdan fuhşu irtikab edenlere karşı oranızdan dört şahid getirin. Eğer şehadet ederlerse —onları ölüm alıp götürünceye, yahut Allah onlara bir yol açıncaya kadar— kendilerini evlerde alıkoyun (insanlarla ihtilattan men edin). Sizlerden fuhşu irtikap edenlerin her ikisini de eziyete koşun. Eğer tövbe edip (nefislerini) ıslah ederlerse artık onlar(a eziyet)den vazgeçin. Çünkü Allah tövbeleri en çok kabul eden, ençok esirgeyendir.» (Nisa: 15-16) âyetlerinde beyan buyurmuştur.
Görülüyor ki zina eden bir kadın, oturduğu evde hapsedilerek ölünceye kadar dışarı çıkmasına musâde edilmiyor. Erkeğin cezası ise aşağılanmaktır. Ona iş verilmez, adam yerine konulmaz ve onunla alış veriş yapılmazdı.
Daha sonra bu âyet mevzumuz âyetle neshedilmiştir.
Görülüyor ki. islâmın başlangıcında zinanın cezası had değildi. Çünkü. «Kadınlarınızdan fuhşu irtikab edenlere karşı aranızdan dört şâhid getirin. Eğer şehadet ederlerse —onları ölüm alıp götürünceye, yahud Allah onlara bir yol açıncaya kadar— kendilerini evlerde alıkoyun...» âyetinin de işaret ettiği gibi fuhşun cezası tazirdi. Sonra bu tazir cezası en şedid bir ceza ile değiştirilerek bekarlara yüz değnek, evlilere ise recm (taşlanarak öldürülme) emredildi.
Ubâde bin Sâmid'den şöyle rivayet edilmiştir:
«Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: «Hükümleri benden alınız. Allah zina edenlere bir nizam vazetti: Zina eden bekarlara yüz sopa ve bir sene sürgün, zina eden evlilere ise yüz sopa ve recm.»
(Muslim. Ebu Davud. Tirmizi. 64)
İkinci Hukum:
Bekar ve Evlilerin Zina Cezaları Nelerdir?
İslâm kanunları zina suçunda bekarlar ile evlilerin arasında bir ayrım yaparak zina yapan bekarlara yüz sopa vurulmasını, evlilere ise daha ağır bir ceza, ölünceye kadar taşlanılmalarını emretmiştir. Zira evlilikten sonra zina etmek islâm nazarında bekarların zinasına göre daha çirkin ve ağır bir suçtur. Çünkü evli, beşerî arzusunu tatmin için meşru bir yola sahipken gayri meşru bir yola tevessül ederek başkasının nesebini bozduğu için cezası daha şiddetlidir.
Sopa cezası kesin bir Kur'ani nassla sabittir. Zira Allahu taala, «Zina eden kadınla zina eden erkekten her birine yüzer değnek vurun.» buyurmaktadır. Bu âyet zina edenlerin evli veya bekar olduklarını belirtmemektedir.
Fakat Ubâde bin Sâmid (r.anh) 'den de rivayet edilen hadis, evli ile bekarları birbirinden ayırarak cezalarını tayin etmiştir. Zaten Rasulullah (s.a.v.)'ın başta gelen görevlerinden biri de Kur'andaki ahkâm âyetlerini ümmetine layıkı üzere açıklamaktır. Nitekim Allahu taala. «(Habibim) biz sana da Kur'anı indirdik. Taki insanlara kendilerine ne indirildiğini açıkça anlatasın ve taki onlar da iyice fikirlerini kullansınlar.» (Nahl: 44) âyetiyle Rasulullah (s.a.v.)'ın bu vazifesini açıkça ifade etmiştir.
Recm ise, Rasulullah (s.a.v )'ın mütevatir hadisleriyle sabittir. Çünkü gerek Rasulullah (s.a.v )'in fiilî hadislerinde, gerekse kavli hadislerinde ve sahabe-i kiram ve tabiinin icması ile de sabittir. Bu tevatür öyle bir dereceye ulaşmıştır ki, hiçbir şubhe kalmamıştır.
Rasulullah (s.a.v.)'ın Muaz ve Gamidiye gibi kimselere recmi uyguladığı tevaturen tesbit edilmiştir. Onan sonra da raşid halifeler recmi uygulamışlar ve evli zanilerin cezasının recm olduğunu ilan etmişlerdir. Daha sonra da bütün fakihler her zaman ve yerde recmin Allah (cc)'ın kesin bir kanunu olduğu gibi Rasulullah (s.a.v.)'ın da uyulması farz olan sünneti olduğunu delilleriyle tesbit etmişlerdir. Bu hükme günümüze kadar hiçkimse muhalefet etmemiştir.
Ancak İslâmdan sapan hariciler fırkası mustesna. Hariciler, recmin meşru olmadığını kendilerine göre deliller getirerek iddia ederler.
Haricilerin delilleri şunlardır:
1- Recm, şubhesiz cezaların en ağırıdır. Şayet meşru olsaydı Kur'an-ı kerimde zikredilmesi gerekirdi. Kur'anda zikredilmemesi onun gayri meşru bir ceza olduğuna delalet eder.
2- Câriyenin haddi hür kadının haddinin yarısıdır:
«Onlar evlendikten sonra bir fuhuş irtikab ettiler mi o vakit üzerlerine hür kadınlar üzerindeki cezanın yansı.» (Nisa: 25).
Recm ise ikiye bölünemediğinden hür bir kadına uygulanması da sahih olamaz.
3- «Zina eden kadınla zina eden erkekten her birine yüzer değnek vurun.» âyetinin hükmü umumilik ifade eder.
Hiçbir delil olmaksızın bundan evlilere recm cezası ve başka bazı hükümler çıkarmak Kur'anın zahirine muhaliftir.
Haricilerin delilleri, yalnızca kendilerinin Rasulullah (s.a.v.)'ın en mühim görevinin açıklama olduğunu bilmediklerine, Kur'anın esrarına vakıf sınadıklarına ve son derece cahil olduklarına delalet eder.
Sünnet ve cemaat ehli haricilerin delillerini çok kesin delillerle red ederek İslama İftira atanları dilsiz hale getirmiştir.
Şimdi sünnet ehlinin delillerini özetleyerek nakledelim:
1- Recmin Kur'an-ı kerimde zikredilmeyişi onun gayri meşru olduğuna delalet etmez. Çünkü birçok şer'i hüküm Kur'an-ı kerimde zikredilmemiştir. Bunları kendisine uymamız farz olan Rasulullah (s.a.v.) açıklamıştır. Nitekim Allahu taala, «Peygamber size ne verdiyse onu alın, size neyi yasak ettiyse ondan da sakının.» (Hasr: 7) buyurmaktadır.
Bu âyetten biliniyor ki. Rasulullah (s.a.v.) bize Allah (cc)'ın emirlerini tebliğ edicidir. Onun her getirdiği de mutlaka her şeyi hakkıyla bilen, hüküm ve hikmet sahibi olan Allahu taalanın yüce vahyi İledir. Zira Allahu taala. «Kendi hevasından söylemez O. O, kendisine (Allahtan) ilka edilegelen bir vahiyden başkası değildir.» (Necm: 3-4) buyurmaktadır, öyleyse Rasulullah (s.a.v.)'in uyguladığı recm cezası nasıl olurda gayr-ı meşru olur?
Onun yaptıkları ve söyledikleri yukarıdaki âyetlerde de ifade edildiği gibi kendi nevasından değil, Allah (cc)'ın ilka ettiği vahiy iledir. Vahiy ile olan bir şeyse meşrudur.
Hariciler Rasulullah (s.a.v.)'ın en mühim vazifesinin beyan olduğunu bilmiyor olmalılar. Allahu taala, «(Habibim) biz sana da Kur'anı indirdik. Taki insanlara kendilerine ne İndirildiğini açıkça anlatasın ve takı onlar da iyice fikirlerini kullansınlar.» (Nahl: 44) âyetinde Rasulullah (s.a.v.)'ın en mühim vazifelerinden birinin beyan (açıklama) olduğunu ifade etmiştir.
Ubâde bin Sâmid (r.anh)'den rivayet edilen «Hükümleri benden alınız. Allah zina edenlere bir nizam vazetti: Zina eden bekarlara yüz sopa ve bir sene sürgün, zina eden evlilere ise yüz sopa ve recm.» hadisi âyetin de bildirdiği gibi Rasulullah (s.a.v.)'ın muhim görevi olan bir beyanı, açıklamasıdır, öyleyse bu hadis zina eden evlilerin recmedilmesi hükmüne kesin bir nastır.
Zaten Rasulullah (s.a.v.) da kendisinin her açıkladığının otururken emir ve yasaklarımız kendilerine bildirilince, «Biz onu bilmeyiz. Çünkü biz Kur'anda bulduğumuz hükmü alır, bulamadığımızı almayız.» diyecekdir.
Haberiniz olsun. Kur'anla birlikte bana Kur'anın ihtiva ettiği hükümler kadar hüküm verilmiştir.» (Kutub-i Sitte)
Bu âyet ve hadisler açıkça gösteriyor ki, Rasulullah (s.a.v.)'ın yaptığı ve söylediği herşey yine Allah (cc)'ın vazettiği teşriindendir. Bu hükümlere uymak da kesin olarak farzdır.
2- «Onlar (cariyeler) evlendikten sonra bir fuhuş irtikab ettlleri o vakit üzerlerine hür kadınlar üzerindeki cezanın yarısı.» (Nisa: 25) âyeti, haricilerin «recm meşru değildir» iddialarına delil olamaz.
Âyet, buradaki cezanın recm değil sopa olduğuna delalet eder. Zira âyette bir yarılama vardır ve şubhesiz Allah (cc) recmin ikiye bölünmeyeceğini bilir. Bir insanı yarı öldürmek mümkün değildir. Öyleyse aklı selim sahibleri âyetteki cezanın recm değil, sopa olduğunu anlarlar.
Âyetteki «hür kadınlar» tabiri evli kadınları değil bekarları ifade etmektedir.
Hür ve bekar bir kadına zina ettiği takdirde yüz sopa cezası verilirken evli bir cariyeye zina cezası olarak elli sopa verilir. Cariyelere uygulanan lezonın hürlere nisbetle hafif oluşundaki hikmet, zinanın hür kadında daha çirkin olmasıdır. Hür kadın her zaman evinde olduğu için fuhşa yol açan fitneden daha uzak ve emniyettedir. Cariye ise her zaman dışarıda bulunduğu için fuhşa sebeb olan kötülüklerden korunması cok güç ve hür olması» için fitneye mukavemet gücü daha zayıftır. Bundan dolayı Allahu taala cariyelere merhamet ederek cezalarını hafifletmiştir.
3- Haricilerin iddialarına göre âyetteki «Zina eden kadınla zina eden erkekten her birine yüzer değnek vurun.» hükmü umumu ifade eder.
Bu hükmü yalnız bekarlara tahsis ederek evlileri istisna etmek Kur'ana muhalefettir. Bu iddia cahilce bir iddiadır. Çünkü Kur'andaki birçok hüküm umumu ifade ettiği halde Rasulullah (sav)'ın sünneti bu hükümlerden bazılarını istisna etmiştir.
Mesela. «Erkek hırsızla kadın hırsızın —o irtikab «ettiklerine bir karşılık ve ceza ve Allahtan (insanlara) ibret verici bir ukubet olmak üzere— ellerini kesin.» (Maide: 38) âyetinin hükmü bütün hırsızları içine alan bir umûmilik ifade eder.
Hatta çalınan şey çok küçük de asa hüküm değişmez. Haricilerin iddialarına göre çalınan şey bir iğne bile olsa hırsızın ellerinin kesilmesi lazım gelir. Halbuki Rasulullah (s.a.v.), umumilik ifade eden bu hükmü, çalınan malın en az bir altın liranın dörtte sn veya on dirhem gümüş veya karşılığı değerinde olması gerektiğini açıklamıştır. Bundan daha az değerdeki malın çalınması halini Rasulullah (s.a.v.) bu âyetin hükmünden istisna ederek bunun cezasını hakimin içtihadına bırakmıştır.
Yine, Allahu taala «...Sizi emziren (süt) analarınız, süt hemşirelerine ..(le evlenmeniz) size haram edildi.» (Nisa: 23) âyetinde yalnız süt anne ile süt kız kardeşin haram olduğunu beyan etmektedir. Rasulullah (s.a.v.) da neseb bakımından insana haram olan yakınların süt munasebeti ile meydana gelen benzerleriyle evlenmenin de haram olduğunu, yani süt halanın, süt teyzenin, süt kızının vb.'nin de haram olduğunu bildirmiştir.
Eğer haricilerin iddiaları doğru olsaydı bunlarla evlenmenin haram kılınışı Kur'ana muhalif olurdu.
Kur'an iki kız kardeşin bir erkekle aynı anda evlenmelerini yasaklarken bir kızla halasının veya teyzesinin aynı zamanda bir erkekle evlenmesini de Rasulullah (s.a.v.) haram kılmıştır. Eğer haricilerin iddiaları doğru olsaydı bunların haram kılınışı da Kur'ana muhalif olurdu.
Görülüyor ki. haricilerin bu iddiaları açık cehaletin ifadesidir. Akıllı bir müslümanın böyle bir iddiada bulunması mümkün değildir.
Alusî, Ruhu'l-Meanî isimli tefsirinde şöyle der:
«Sahabe, tabiin ve ümmetin alimleri evli bir zaninin cezasının recm olduğunda icma etmişlerdir. Haricilerin bunu inkar etmeleri batıldır. Haricilerin sahabelerin icmaının delil olduğunu inkar etmeleri de bir cehl-i murekkebtir. Eğer onlar Rasulullah (s.a v.)'ın zani ve zaniyeleri recm ettiğini inkar ederlerse —ki onlar haber-i vahidi delil kabul etmezler— bu iddiaları mevzunun dışında kalır. Zira Rasulullah (s.a.v.)'ın recmi uyguladığı mana itibariyle mütevatir olan hadislerle tesblt edilmiştir.
Hariciler de diğer sünnet ehli müslümanlar gibi mana bakımından mütevatir olan hadislerle amel etmenin, lafız itibariyle mutevatir olan hadisler gibi vacib olduğunu kabul etmişlerdir. Sahabe ve müslümanlardan ayrılmaları onları cehalet karanlıklarına düşürmüştür.
Onun için hariciler Halife Ömer bin Abdulaziz (rh.)'e, recm uyguladığında, «Bunu neden yaptırıyorsun, çünkü Kur'anda recm yoktur.» dediler.
Ömer bin Abdulaziz (rh.) onlara, «Peki siz namazın rekat sayıları ile zekatın nisab ölçülerini nereden çıkarıyorsunuz?» diye sordu.
Hariciler. «Rasulullah (s.a.v.)'ın fiili hadislerinden öğreniyoruz.» dediler.
Bunun üzerine Halife, «Recm de Rasulullah (s.a.v.)'in fiili hadisleriyle sabittir.» diyerek onları susturdu.»
(Ebu Davud Alusi. age, C. 18, S. 70) (Ahkam Tefsiri)
Köle veya cariye zina ederse ve bu da -ikrar veya delille- sabit olursa, hadd tatbik edilir.
Köle ve cariyeye uygulanacak hadd cezası, elli değnek ve altı ay sürgündür. Köle ve cariyenin evli olup olmaması bu hükmü değiştirmez.
Bunun delili şu ayet-i kerimedir:
(Cariyeler) evlendikten sonra fuhuş (zina) yaparlarsa, o takdirde hür kadınlar (bu işi yaptıklarında) üzerlerine lazım olan azabın (cezanın) yarısı cariyelere lazım gelir. (Nisa/25)
Bu hususta erkek köle de cariyeye kıyas edilmiştir; zira her ikisinin de ortak noktası köleliktir.
Ömer (r.anh)'in Okunması Nesh olunan Recm ayeti hakkındaki sözü
İbnu Abbâs (r.anhuma) anlatıyor:
" Ömer (r.anh)'i hutbe verirken dinledim. Şöyle demişti:
"Allah Teâla hazretleri Muhammed (s.a.v.)'i hak (din ile) gönderdi ve O'na Kitab'ı indirdi. Bu indirilenler arasında recm âyeti de vardı! Biz bu âyeti okuduk ve ezberledik. Ayrıca, Rasûlullah (s.a.v.) zinâ yapana recm cezasını tatbik etti, ondan sonra da biz tatbik ettik. Ben şu endişeyi taşıyorum: Aradan uzun zaman geçince, bazıları çıkıp: "Biz Kitabullah'da recm cezasını görmüyoruz (deyip inkâra sapabilecek ve) Allah'ın kitabında indirdiği bir farzı terkederek dalâlete düşebilecektir.
Bilesiniz, recm, kadın ve erkekten muhsan olanların zinâları, -delil veya hamilelik veya itiraf yoluyla- subût bulduğu takdirde, onlara tatbik edilmesi gereken Kitabullah'da mevcut bir haktır. Allah'a kasemle söylüyorum, eğer insanlar: "Ömer Allah Teâla' nın kitabına ilâvede bulundu" demeyecek olsalar, recm âyetini (Kitabullah'a) yazardım."
(Buhârî, Hudud 31, 30, Mezâlim 19, Menâkibu'l-Ensar 46, Megâzi 21, İ'tisâm 16; Muslim, Hudud 15, (1691); Muvatta, Hudud 8, 10, (, 823, 824); Tirmizî, Hudud 7, (1431); Ebu Dâvud, Hudud 23, (4418)
İzahı
1- Bu hadis, hadis kaynaklarında farklı vecihlerle rivayet edilmiştir. Muvatta'nın bir rivayeti daha açıktır:
"Ömer (r.anh) haccdan çıkınca Medine'ye geldi. Orada halka hitaben şunları söyledi: "Ey insanlar! Sizlere bir kısım sünnetler ve farzlar teşrî edildi. Size çok açık bir din bırakıldı. Recm âyeti hususunda kendinizi sakın tehlikeye atmayın. İçinizden biri: "Biz Allah'ın kitabında iki haddi (1) bulamıyoruz" diyebilir. Şurası muhakkak ki Rasûlullah da, biz de (zinâ edenlere) recm uyguladık. Nefsimi elinde tutan Zât-ı Zulcelâl'e yemin ederim, insanlar "Ömer Kitabullah'a (onda olmayan şeyi) ilavede bulundu"demiyecek olsalar, (Kur'ân'ın sonuna) şu âyeti elimle yazardım:
اَلشَّيخُوَالشَّيْخَةُإِذَازَنَيَافَارْجُمُوهُمَااَلْبَتَّةَ
"Yaşlı bir erkek ve yaşlı bir kadın zinâ edecek olurlarsa onları mutlaka recmedin."
İmam Mâlik, burada geçen yaşlı erkek ve yaşlı kadın tâbirlerini "dul erkek", "dul kadın" diye açıklar.
Parantez içindeki ziyadeler başka rivayetlerden alınarak dercedilmiştir.
Nesâî'de Ubey İbnu Ka'b'dan kaydedilen rivayette recm âyetinin Ahzâb sûresinde gelmiş olduğu belirtilir.
2- Neshle ilgili konulardan biri de, tilâveti mensuh, hükmü bâki âyetlerin varlığıdır. İşte Recm ayeti bunlardandır.
3- İbnu Hacer: "Ömer (r.anh)'in korktuğu husus vukua gelmiştir. Zîra Haricîlerin büyük çoğunluğu ile bir kısım Mûtezile, recmi inkar ettiler" der.
4- Recm cezası Peygamber tarafından erkek olan Mâîz İbnu Mâlik el-Eslemî (r.anh)'ye tatbik edilmiştir. Mâiz, bizzat gelerek, Peygamber (s.a.v.)'e zinâ yaptığını itiraf etmiştir. Rasûlullah, onu üç sefer reddeder. Mâiz dördüncü sefer müracaat ederek zinâ yaptığını beyan edince, yakınlarına: "Bunun aklında bir eksiklik var mıydı?" diye sorar. "Yoktu!" cevabını alınca recmedilmesini emreder ve recmedilir.
Kadın olarak da Gâmidiyye (radıyallahu anhâ) recmedilmiştir. Bu da kendisi gelip Peygamber'e "Ey Allah'ın Rasûlü, beni temizle!" diye itirafta bulunmuş, Rasûlullah onu: "Git!" diye geri çevirmiş, ancak o, ertesi günü tekrar gelip hâmile olduğunu da belirtmiştir.
Rasûlullah çocuğunu doğurmasını söylemiş, doğumdan sonra gelince "sütten kesilinceye kadar" mühlet vermiş, çocuk sütten kesilince tekrar gelen kadının recmedilmesini emretmiştir.
Gâmidiyye ile ilgili rivayette Hâlid İbnu Velid'in attığı taşın kadında açtığı yaradan yüzüne kan sıçrayınca, Halid (r.anh) kadına küfreder. Ancak Peygamber mudahale ederek:
"- Yapma! Ruhumu elinde tutan Zât-ı Zulcelâl'e yemin olsun, o öyle bir tevbede bulundu ki, öylesini alışveriş sahtekârları yapsaydı affa uğrarlardı" buyurur.
Kadının cenaze namazını kıldırır ve defnedilir.
Keza, Yahudilerin mürâcaatı üzerine, Peygamber (s.a.v.) zinâ yapan bir Yahudi çiftine de recm tatbik eder.
5- Şarihler, " Ömer (r.anh)'in: "İnsanlar: "Ömer Allah'ın Kitabına ilavede bulundu" demeyecek olsalar, recm âyetini Kur'ân' ın sonuna yazardım" demesini, mubalağaya ve recmi tatbik etmeye teşvike hamlederler.
"Zîra, derler, âyetin lafzı neshedilse de mânası bakidir. Ömer gibi, fıkhı, ilmi yüce bir şahsiyetin lafzı neshedilen bir âyeti, Kur'ân-ı Kerim'e yazmaya kalkması düşünülemez."
Kur'ân-ı Kerim, Ashab'ın huzurunda, bugünkü haliyle ihtilafsız olarak cem'edilmiştir. Recm âyetinin Kur'ân-ı Kerim'e lafzen girmeyeceği hususunda icma vardır. Rasûlullah'a gelen vahiylerden bir kısmının lafzen, bir kısmının hükmen, bir kısmının hem lafzen ve hem de hükmen neshedildiği Ashab'ca bilinen bir husustur. Bu durumu açıklayan rivayetler gelmiş, ulema bunların değerlendirmesini yapmıştır. Daha önceki bahislerde, Rasûlullah'ın her Ramadan ayında, o zamana kadar inmiş olan âyetleri önce Cebrâil (aleyhisselam)'e, sonra da halka okuyarak "arza" yaptığını, Cebrâil'e okuyarak hatası, yanlışı varsa tashih ettirdiğini, halka okumakla da onların hatalarını düzelttiğini, işte bu arzlarda, lafzı neshedilen vahiylerin de Kur'ân-ı Kerim'den çıkarıldığını belirtmiştik. Rasûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) ömrünün son Ramadan'ında arzayı iki sefer yapmıştır. Buna arza-i âhire denir.
6- Zinâ eden kadın ve erkek muhsan olduğu takdirde recm edilirler. Zinâ, itiraf veya beyyine ile sâbit olur.
İtiraf : Kişinin zinâ yaptığını kadıya gelip beyan etmesidir.
Beyyine: Şehâdeti makbul dört erkeğin veya sekiz kadının zinâya şahidlik yapmasıdır. Şahidlerin sayısı bu rakamdan aşağı düşerse zinâ suçu sübût bulmaz. Âlimler bu hususlarda ittifak ederler. Ancak itirafın sayısı ve şahidlerin sıfatları gibi bazı teferruatta ihtilâf vaki olmuştur. Sözgelimi Hanefîlerle Hanbelîler itirafın dört ayrı mecliste vaki olmasını şart koşarlar. İmam Mâlik ve Şâfiî'ye göre, kişinin zinâ yaptığını bir kere ikrar etmesi kâfidir, suç subût bulur.
7- Gebelik zinâya delil olur mu?
Bu husus ihtilaflıdır.
Ömer (r.anh)'e göre, gebelik zinâya delildir, recme sebeb olur. İmam Mâlik ve ashâbı da aynı kanaattedirler: "Kocası veya efendisi bilinmeyen bir kadın gebe olur ve zinâya icbar edildiği de bilinmezse, recmi gerekir. Ancak yabancı ise ve çocuğun kocasından veya efendisinden olduğunu söylerse beyanına itibar edilir" demişlerdir.
İmam Âzam, Şâfiî ve ulemânın cumhuruna göre, gebelik mutlak surette zinâya delil olmaz. Bu hususta, kadının kocası veya efendisi olmuş olmamış, kadın yerli veya yabancı olmuş, zinâya mecbur edildiğini söylemiş, söylememiş hüküm aynıdır. Beyyine olmadıkça veya itirafta bulunmadıkça recmedilemez. Zîra şer'î hadler şubhe ile ortadan kalkar ve sâkıt olur.
NESH MESELESİ
Kur'an’da nesh üç kısma ayrılır.
1- Âyetin hükmünün ve okunmasının birlikte neshi.
2- Âyetin yalnız okunmasının neshi, hükmünün kalması.
3- Âyetin sadece hükmünün neshi, okunmasının kalması.
1- Âyetin hükmünün ve okunmasının neshi:
Böyle bir âyetin, hem okunması hem de hükmüyle amel edilmesi caiz değildir. Çünkü, âyet tamamıyla nesh edilmiştir. İslâm'ın ilk devirlerinde, süt emzirme hakkında gelen âyette, bir kadın kendi çocuğu olmayan yabancı bir çocuğu doya doya on defa emzirmeyle, o çocuğun süt annesi sayılırdı. O kadının kendi çocukları da annelerini on defa emen çocuğun süt kardeşleri olurdu.
Süt emzirmeyle ilgili âyet, Aişe (r.anha)'den şu şekilde rivayet edilmiştir: "Kur'an-ı Kerimde «on defa emzirme vâki olursa, süt emzirmeyle ilgili hüküm meydana gelir» âyeti vardı. Daha sonra bu âyetin hükmü ve okunması beş defa malum emme ile neshedildi."
Fahreddin er-Râzi; "Aişe (R.anha)'den yapılan rivayette, âyetin birinci bölümü -on defa emzirmenin bilinmesi- hem okunma, hem de hükmü bakımından nesh edilmiştir. İkinci bölümü - beş defa. emzirmenin bilinmesi ise okunması bakımından nesh olunmuşsa da İmam Şafii (rh.)'ye göre hükmü devam etmektedir." der.
(Fahreddin er-Razi age. C. 1 S. 230. İmam Şafii (rh)nin okunması nesholunan ayetin hükmünün devam edeceğini kabul etmesi ile. ondan sonra gelen Şafi sunnilerinin tümü aynı görüşü kabul etmişlerdir. Şafi mezhebinin fıkıh kitaplarında bu konu mevcuttur.)
2- Âyetin yalnız okunmasının neshi, hükmünün kalması:
Zerkeşi'nin «Burhan» kitabında dediği gibi eğer alimler, okunması nesh olunan âyetin hükmünün muteber olduğunu kabul ederlerse onunla amel olunur. Nitekim Nur suresinde okunması nesh olunan «Yaşlı bir erkekle yaşlı bir kadının (ikisi de evli) birbirleriyle veya ayrı ayrı başkalarıyla zina yapması ile Allah'ın azabı için elbette onları taşlayacaksınız, şüphesiz Allah (c.c.) yegâne gâlib ve hikmet sahibidir!» âyetinin hükmü baki ve geçerlidir.
Hatta Ömer (r.anh): «Eğer halkın "Ömer Allah (c.c.)'ın kitabına bir âyet ekledi." demeyeceklerini bilsem bu ayeti. Nur suresine elimle yazardım.» demektedir. (Sahih-i Buhari)
Ebu Hayyan, Sahih kitabında Ubey bin Ka'b (r.anh)'dan naklen şöyle diyor: «Ahzab suresi uzunluk bakımından Nur suresi kadardı. Sonra Ahzab suresinden bazı ayetler neshedilince kısaldı.» Ubey bin Ka'b (r.anh)'ın «Ahzab suresinden bazı âyetler neshedilince sure kısaldı.» ifadesi neshin olduğuna işaret eder.
Âyetin gerek hükmünün ve okunmasının neshi, gerekse hükmünün kal-mast okunmasının neshi şekilleri Kur'an-ı Kerimde azdır ve bulunması nadirdir. Cenab-ı Allah (c.c.) mukaddes kitabını, ihtiva ettiği hükümlerin İcra edilmesi ve okunarak sevab kazanılması için göndermiştir.
3- Âyetin sadece hükmünün neshi, okunmasının kalması:
Bu şekildeki nesh Kur'an-ı Kerim'de çoktur. Zerkeşi'nin dediği gibi 63 surede mevcuttur. Bu tür neshlere vasiyyet âyeti, iddet müddetiyle ilgili âyeti ve müşriklerle savaşmayı yasaklayan âyetleri gösterebiliriz.
Şeyh Hibbetullah bin Selâmet, nesh edilen ve nesh eden âyet ve hadisleri mevzu edinen kitabında özetle: «Şeriatta ilk nesh edilen, namazın İki rekat olarak kılınmasını emreden ayetin hükmüdür. Daha sonra namazın dört rekat olarak kılınmasını emreden âyet nazil olunca, namazın iki rekat olarak kılınmasını emreden hüküm nesh edildi. Bilahere önce Mescid-i Aksa'ya yönelerek namaz kılınmasını emreden âyetin gelişi. Aşure orucunun nesh edilmesi ile onun yerine Ramazan ayında oruç tutulmasını emreden âyetin gelişi, müşriklerden yüz çevrilmesini emreden hükmün neshi ile onlarla cihad edilmesini emreden âyetin gelişi, ehl-i kitapla cizye verinceye kadar savaşın emredilmesi. Veraset hukukundaki bazı hükümlerin neshi ile bunların yerine yeni hükümlerin gelişi ve cahiliyet devri adetlerini belirten bütün işaretlerin neshi ki Hac'ta müslümanlar ile cahiliyet adeti üzere hac yapan muşrik ve kitab ehlinin yapacakları ibadetlerin birbirinden ayrılmasını emreden âyetin gelişini görürüz.» der.
Ayetin Hükmü Neshedildiği Halde, Lafızlarının Okunmasının Hikmeti Nedir?
Zerkeşi: «Yukarıdaki soruya iki açıdan cevab verilebilir.
Birincisi: Kur'an-ı Kerim, ihtiva ettiği hükümlerin bilinib tatbik edilmesi için okunduğu gibi yalnız ibadet niyetiyle de okunur. Allah (c.c) kelâmı olduğundan hükmü neshedilse de, lafızları ibâdet maksadıyla okunduğu için baki kalmıştır.
İkincisi: Nesh âyetleri, çoğu kez bir önceki âyette bulunan ağır bir hükmü hafifletmek için gönderilmiştir. Âyetin okunmasının kalışı, daha önceki hükmün ağırlığını ve Allah (c.c.)'ın kullarına vermiş olduğu nimetini hatırlatmak içindir.» [Zerkeşi - El Burhan fi Ulumil Kur an 80.] demektedir.
Kur'an, Sünnet (Hadis)'le Nesh Olunur mu?
Alimler Kur’an’ın Kur'an’la sünnetin sünnette ve mutevatir bir haberin yalnız mutevatir bir haberle neshedilebileceği üzerinde ittifak etmişlerdir.
Diğer taraftan Kuran'ın sünnet (hadis) ile, mutevatir bir haberin ahâdi bir haberle neshedilmesi konusunda alimler, ihtilaf etmişlerdir. İmam Şafi (rh.)'ye göre âyeti, yalnız âyet nesh eder. Âyetin hadiste neshedilmesi (caiz) değildir. Alimlerin cumhuruna göre bir âyet diğer bir âyetle nesh edildiği gibi sahih bir hadisle de neshedilir. Çünkü âyet ve hadisin ihtiva ettiği hükümler yine Allah (c.c.)'ındır..
Ayetin hadisle neshedilemeyeceği hususunda Şafii'nin delilleri:
İmam Şafii (r.h) «Biz nesh ettiğimiz (hükmünü diğer bir âyetle değiştirdiğimiz) veya unutturduğumuz (geri bıraktırdığımız) bir ayetin (yerine) ya ondan daha hayırlısını yahud onun benzerini getiririz.» ayetine dayanarak, ayetin hadisle nesh edilmeyeceği görüşünü savunur. Bu görüşünü şu delillerle isbat eder.
Birincisi: Ayetteki «getiririz» ifadesini Allah (c.c.) kendisine isnat etmiştir. Bu da âyetin ancak ayetle neshedileceğini gösterir.
İkincisi: Âyetteki "ondan daha hayırlısını" ifadesinden anlaşılan, ayet veya hükmünün neshi ancak âyetle mümkündür. Çünkü sünnet (hadis), katiyyen âyetten hayırlı olamaz.
Üçüncüsü: Allah (c.c.)'ın «Allah'ın her şeye kemaliyle kadir olduğunu bilmedin mi?» ayeti, daha hayırlı bir hükmü getirmenin O'na mahsus olduğuna işaret eder. Bu buyruk, âyet veya hükmünün neshinin ancak O'na mahsus olduğunu gösterir.
Dördüncüsü: «Biz bir âyeti diğer bir âyetin yerine getirdiğimiz zaman.. (Nahl: 101) âyetindeki «bir âyeti diğer bir âyetin yerine» ifadesi, ayet veya hükmünün neshinin yalnız âyetle olacağını açıkça gösterir. Çünkü «getiririz» tabirinde getirme işini kendisine isnat etmiştir. Bu delil İmam Şafii'nin (rh.) en kuvvetli delilidir.
Cumhur'un Delilleri:
Âlimlerin cumhurunun Kur'an'ın sünnetle nesh edilebileceği hususunda bir çok delilleri vardır. Bunları özetle beyan ediyoruz.
A- Vasiyyet âyetinin neshi: "Birinize ölüm geldiği vakit, bir mal bırakacaksa, babası, annesi ve en yakın akrabası için meşru bir biçimde vasiyette bulunması, Allah'a karşı gelmekten sakınanlar üzerine yapılması gerekli bir hak olaral üzerinize yazıldı." (Bakara, 180) âyetindeki anaya, babaya ve yakın akrabaya, ölümden sonra bırakılacak maldan vasiyyet etme hükmünü Peygamber: «Ölen mal bırakmışsa ebeveyn ve akrabalarına vasiyette bulunsun. Bu sebeble varislerden biri lehine vasiyet yoktur.» meşhur hadisi ile neshetmiştir.
Bu da âyetin hükmünün sadece âyetle değil hadisle de neshedildiğini gösterir.
(Buhari , Muslim)
B- «Evli bir kadınla evli bir erkek zina yaptıkları zaman yüzer değnek vurun.» hükmü: «Zina eden kadınla zina eden erkeğin her birine yüzer değnek vurun..» (Nur: 2) âyetiyle sabit iken Rasulullah (s.av.), kadın ve erkeğin ölünceye kadar taşlanmalarını emrederek ayetin hükmünü neshetmiştir. Burda hükmü nesheden Râsulullah (s.av.)'ın fiili hadisidir.
C. Alimlere göre Kur'an ve sünnetin ihtiva ettiği hükümlerin tümü isimleri değişik de olsa Allah (c.c.)'ındır. Zira Cenabı Hak, Rasulullah'ın hadisleri hakkında: «Kendi rey ve hevesinden söylemez O. O, kendisine (Allah'tan) gelen bir vahiyden başkası değildir.» (Necm: 3-4) buyurmaktadır.
D. Alimlerin cumhuru, Şafiî'nin delilleri hakkında «O'nun delilleri vazıh değildir. Zira âyetteki «daha hayırlısı» tabirinden maksat, bir nesh eden hükmün, nesh edilen hükümden daha hayırlı olmasıdır. Bu Allah (c.c.)'ın kullarının maslahatlarına göre zaman zaman hükümlerini değiştirmesi, O'nun ilminin kapsamı içindedir. Yoksa bir âyetin lafzı diğer bir ayetin lafzından daha hayırlıdır anlamına gelmez» demektedirler.
Hal böyle olunca nesh eden hüküm ister âyet, ister hadis olsun nesh edilen hükümden daha hayırlıdır. Zira onların hepsi alîm ve hakîm olan Allah (c.c.)'ın kullarına teşriîdir.
Cumhur'un görüşü, diğer görüşlere tercih edilir. Zira nesheden hükümlerin, nesh olunan hükümlerden daha hayırlı ve daha faziletli oluşu, gelecekteki sevabı ve kullara getirdiği kolaylıklardan dolayıdır. Bu konunun daha geniş izahı Usulu Fıkıh kitablarında bulunur.
(Muhammed Ali Sabuni, Ahkâm Tefsiri, Şamil Yayınları: 1/80-82)
"Haberiniz olsun, rahat koltuğunda otururken kendisine benim bir hadisim ulaştığı zaman kişinin: "Bizimle sizin aranızda Allah'ın kitabı vardır. Onda nelere helâl denmişse onları helâl biliriz. Nelere de haram denmişse onları haram addederiz." diyeceği zaman yakındır. Bilin ki, Rasûlullah (s.a.v.)'ın haram kıldıkları da tıpkı Allah'ın haram ettikleri gibidir."
(Ebu Dâvud, Sünne, 6, (4604); Tirmizî, İlm 60, (2666); İbnu Mace, Mukaddime 2, (12)
'Benden sonra nebi gelmeyecek, alimler gelecek, halifeler gelecek, onlara tabi olan bana tabi olur, onlara asi olan bana asi olur.''
(Sahih Buhari 9.c. 1409., Sahih Buhari 11.c. s:181)
“Ben sizi serbest bıraktığım müddetçe siz de beni bırakınız. Zira, sizden öncekileri, suallerinin çokluğu ve peygamberleri üzerindeki ihtilâfları helâk etmiştir. Öyle ise sizi, bir şeyden nehy mi ettim ondan kaçının ; bir şey emrettiğim zaman da, onu elinizden geldiğince yapmaya çalışın. Soru sormayın.”
(Muslim, Hacc, 73, 1337)
"O kendi arzusu ile söylemez. O(nun söylediği) kendisine vahyedilenden başka birşey değildir."
(53. Necm Sûresi, 3-4)
İşte bütün bu hükümler, Allah'ın çizdiği sınırlardır. Her kim Allah'a ve O'nun peygamberine itaat ederse, Allah onu içlerinde sonsuza dek oturmak üzere, altından ırmaklar akan cennetlere koyacaktır. Bu ise büyük kurtuluştur!
(4. Nisa Sûresi, 31)
Ey iman edenler, Allah'a itaat edin, peygambere de itaat edin, sizden olan yetkililere de. Sonra bir şeyde anlaşmazlığa düştünüz mü, hemen Allah'a ve Peygamberine arz edin onu, eğer Allah'a ve ahiret gününe gerçekten inanan mûminler iseniz. Bu hem hayırlı hem de netice itibariyle daha güzeldir.
(4.Nisa Sûresi, 59)
Yok, yok! Rabbine yemin ederim ki onlar aralarında çıkan çapraşık işlerde seni hakem yapıp, sonra da verdiğin hükümden nefislerinde hiçbir sıkıntı duymaksızın tam bir teslimiyetle teslim olmadıkça iman etmiş olmazlar.
(4.Nisa Sûresi, 65)
Kim peygambere itaat ederse, Allah'a itaat etmiş olur, kim de yan çizerse, kendilerine seni gözcü de göndermedik!
(4.Nisa Sûresi, 80)
"Eğer siz Allah-u Teâlâ'yı seviyorsanız Bana uyun ki Allah-u Teâlâ'da sizi sevsin."
Muhammed (s.a.v.)