Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Çözüldü Kur'an Evrensel ise, Ahzab 53 Ayeti Neyi İfade Ediyor?

Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...
Fukushima Çevrimdışı

Fukushima

Yeni Üye
İslam-TR Üyesi
Bir nonteistle ayetin muhtevası hakkında münakaşa yapmıyoruz
Şüphe varsa temelden başlanır
Şüphe yoksa teslimiyet gerekir
hem müminim diyip hem de bu tarz sorgulara giremezsin
Sen evrensel olduğuna inanıyor musun inanmıyor musun?
Senin sorgulamadan teslim olan bir hıristiyandan farkın yok. Kur'anı evrensel kabul ediyorsak mesajlarının evrenselliğinin delile dayanması gerekir. Ayetin tümüne baktığımızda bu kısmın açıklaması yine çıkmıyor. Bunu söylemeye gerek yok bile
 
Fukushima Çevrimdışı

Fukushima

Yeni Üye
İslam-TR Üyesi
))
Yâni 6 bin kusur ayeti anladın, çağa yorumladın da bu ayete gelince mi tılsımın bozuldu...



Bak efendi, evvela ayetin üzerini sümen altı edip bir kısmını gösterip "ayetin son kısmında böyle tuhaflık / çelişki, evrensellik olur mu" diye Bektaşilik yaparak ayna karşısında klavye titreten sensin. Neden;

Oysa ayetin tamamı hatta siyakı sibakına bakmayan, nûzulunu hiç önemsemeden cımbızlama el maharetleriyle çelişki bulmaya çalışmak ucuza kaçmaktır.
Ayetin tamamı :

يَٓا اَيُّهَا الَّذٖينَ اٰمَنُوا لَا تَدْخُلُوا بُيُوتَ النَّبِيِّ اِلَّٓا اَنْ يُؤْذَنَ لَكُمْ اِلٰى طَعَامٍ غَيْرَ نَاظِرٖينَ اِنٰيهُۙ وَلٰكِنْ اِذَا دُعٖيتُمْ فَادْخُلُوا فَاِذَا طَعِمْتُمْ فَانْتَشِرُوا وَلَا مُسْتَأْنِسٖينَ لِحَدٖيثٍؕ اِنَّ ذٰلِكُمْ كَانَ يُؤْذِي النَّبِيَّ فَيَسْتَحْـيٖ مِنْكُمْؗ وَاللّٰهُ لَا يَسْتَحْـيٖ مِنَ الْحَقِّؕ وَاِذَا سَاَلْتُمُوهُنَّ مَتَاعاً فَسْـَٔلُوهُنَّ مِنْ وَرَٓاءِ حِجَابٍؕ ذٰلِكُمْ اَطْهَرُ لِقُلُوبِكُمْ وَقُلُوبِهِنَّؕ وَمَا كَانَ لَكُمْ اَنْ تُؤْذُوا رَسُولَ اللّٰهِ وَلَٓا اَنْ تَنْكِحُٓوا
Ey iman edenler (bundan sonra) peygamberin evlerine —yemeğe davet olunmaksızın, vaktine (de) bakmaksızın— girmeyin. Fakat davet olunduğunuz zaman girin. Yemeği yediğiniz zaman dağılın. Söz dinlemek veya sohbet etmek için de (izinsiz) girmeyin. Çünkü bu, peygambere eza vermekte, o sizden utanmaktadır. Allah ise hakkı açıklamaktan çekinmez. Birde onun zevcelerinden lüzumlu bir şey istediğiniz vakit perde ardından isteyin onlardan. Bu hem sizin kalbleriniz, hem onların kalbleri için daha temizdir. Sizin Allah'ın peygamberine eza vermeniz (doğru) olmadı(ğı gibi) kendinden sonra zevcelerini nikahla almanız da ebedî câiz değildir. Bu, Allah nezdinde çok büyük (bir günah) tir. (Ahzab 53)

Görüldüğü gibi, Rasulullah'ın kıymetini bilen ashabı, günün her anında kendisinden istifade etmek, feyiz ve bereketine nail olmak için çabalıyor, bu uğurda evinde bile Rasulullah (a.s.) yoğundu. Bundan dolayı nefsine ağır gelse de yanlış anlamalarından çekinerek sahabelerini incitmek istemediğinden bir şey de diyemiyordu.
İşte bu ayet, İkra'dan son ayete (Bakara 278 ve 281, Nisâ 176, Tevbe 128-129, Nâs 1-3 ve Mâide 3) kadar Kur'an surecinin tamamını ilgilendiren bir durumdur. Bu konuda sahabeyi eğiten ayetin, Kıyamete kadar insani ilişkilerde muslumanları eğitmesini anlayamamak, 'bunun neresi evrensel' demek normal bir bakışla söylenmiş bir söz değildir.

Âyetin nuzul sebebi hakkında Rasululullah'ın , Zeyneb Bint-i Cahş'la evlenmesi sırasında düğün yemeği verirken, sahabilerin geç vakitlere kadar oturmaları üzerine nazil olduğu rivayet edilmektedir.
Enes (r.anh}. bunu Rasulullah (s.a.v.)'a götür ve «Bunu annem gönderdi. Size selamı var. Ancak az birşey yapabildi de.» dedi, Yemeği Rasulullah (s.a.v.)'a götürdüm ve annemin söylediklerini söyledim.
Rasulullah (s.a.v.), «Onu şuraya koy ve şunları, şunları ve rastladıkları çağır, gelsinler.» buyurdu.
Ben de onun adlandırdıklarını ve karşılaştıklarımı çağırdım. (Enes'e gelenlerin kaç kişi olduğu soruldu. «Üçyüz kişi kadardı. Çünkü Rasulullah (s.a.v.)'ın odası ile sofası dolmuştu» dedi.)
Rasulullah (s.a.v.), «O çömleği getir.» dedi.
Eve girdiler. Sofa ile oda doldu.
Rasulullah (s.a.v.), «Onar onar oturun ve herkes kendi önünden yesin.» buyurdu, içeriye gurup gurup girerek yemek yediler. Hepsi de doydu.
Yemekten sonra Rasulullah (s.a.v.), «Enes, şu çömleği kaldır.» dedi.
Çömleği aldım. İçinde hala yemek vardı ve getirdiğimde mi daha çoktu, yoksa şimdi mi bilmiyorum. Gelenlerden bir gurup Rasulullah (s.a.v.)'ın evinde kaldı. Sohbet ediyorlardı. Rasulullah (s.a.v.) da oturuyordu. Zevcesi de yüzünü duvara çevirmiş oturuyordu. Bunların beklemesi Rasulullah (s.a.v.)'a ağırlık verdi. Bunun üzerine çıktı, diğer ailelerine selam verip geri döndü. Oturanlar Rasulullah (s.a.v.)'a ağırlık verdiklerini anlayarak çıkıp gittiler. Rasulullah (s.a.v.) odaya girdi ve ara yerdeki perdeleri çekti. Ben hücremde oturuyordum. Odadan çok geçmeden çıktı. Sonra, «Ey İman edenler, peygamberin evlerine.:.» âyeti nazil oldu.»
(Buhari; Muslim)


Âyetin Tefsirindeki İncelikler
Birinci incelik: Âyetteki «...peygamberin evleri...» ifadesinde «evler»-in «peygambere izafe edilmesi hem teşrif, hem de Rasulullah (s.a.v.)'ın evlerine gösterilecek saygının diğer evlerde olmadığını göstermek içindir. Bu âyette zikredilen hükümler de bilhassa Rasulullah (s.a.v.)'a ikram için onun evlerine mahsustur.
İkinci İncelik: «...Davet olunmaksızın... girmeyin.» âyeti, herhangi bir yemeğe davet olunmaksızın gitmenin uygun olmadığına işaret etmektedir. Ancak sarih bir izin olursa gidilmelidir. Bunu, bu âyetten sonraki. «Davet olunduğunuz zaman girin.» âyeti de göstermektedir.
Üçüncü İncelik: «Fakat davet olunduğunuz zaman girin. Yemeği yediğiniz zaman dağılın.» âyeti şöyle bir incelik taşımaktadır: Fahreddin Razi'nin de dediği gibi, evlere izinsiz girmeyi adet edinen bir kimseye izin alıp öyle girmesi söylendiği zaman küser ve bir daha çağrılsa bile girmez, Fakat, «Siz mustenkiflerden olmayın. Dinleyen ve itaat edenlerden olun. Girmeyin denildiği zaman girmeyin, davet olunduğunuz vakit girin» denilirse durum değişir. Kimse kırılmadığı gibi maksada da ulaşılır. (Fahreddin Razî, Mefatihu'l Gayb, C. 6, Sf: 794)
Dördüncü İncelik: «Söz dinlemek veya sohbet etmek için de (izinsiz) girmeyin.» âyeti, düğün yemeği için gidilen evde daha fazla oturmanın doğru olmadığına işaret etmektedir. Zira oraya yemek için gidilmiştir. Yemek yenildiğine göre dağılarak ev sahiblerini kendi başlarına bırakmak lazımdır. Yemekten sonra daha fazla beklemek istenmeyen ve insanlara ağırlık yeren bir davranıştır.
Bazı alimlere göre bu âyet, uzun süre oturarak usanç veren kimseler (sukalâ) hakkında nazil olmuştur. Allahu taala bu asalak kimseleri terbiye İçin bu âyetin ifade ettiği hükmü göndermiştir.
Ayşe (r.anha) ve İbni Abbas (r.anhuma)'tan şöyle rivayet edilmiştir: «Şeriatin ağırlık veren kimselere ruhsat vermemesi, asalaklığın ne kadar kötü olduğunu göstermeye kafidir.»
Beşinci incelik: «O sizden utanmaktadır. Allah ise hakkı açıklamaktan çekinmez.» âyeti, utanmanın şahıslardan değil, fiillerden olabileceğine İşaret etmektedir. Buna göre âyetin manası şöyle olur: «O sizi evinden çıkarmaktan veya geri çevirmekten utanıyorsa da Allahu taala hakkı açıklamaktan utanmaz.»
Altıncı incelik: «Bu hem sizin kalbleriniz, hem onların kalbleri için daha temizdir.» âyeti göz ile kalb arasında bir bağlantı olduğunu göstermektedir. Göz arzuların yolu, bakış da şehvetin elçisidir. Göz görmedikçe kalb istemez, öyleyse göz görmediği zaman kalb daha temiz olur, fitne ortaya çıkmaz.
Yedinci incelik: «Bu, Allah nezdinde çok büyük bir günahtır.» âyetindeki «bundan maksad, Rasulullah (s.a.v.)'a eziyet vermek ve ondan sonra zevcelerini nikahlamaktır.

Ebu's Suud Efendi şöyle der: «Bu» (zalikum) kelimesindeki uzaklık manası, Rasulullah (s.a.v.)'ın Allah (cc) katında şer ve kötülükten uzak olduğunu göstermektedir. Ayrıca bu âyet Rasulullah (s.a.v.)'ın şanının yüceliğini göstermekte, ona hem hayatında, hem de hayatından sonra hürmet gösterme mecburiyetine işaret etmektedir.» (
Ebussuud Efendi. Tefsir, C. 6. S. 798. F. Razi tefsiri kenarında)
Ayetten Alınacak Dersler
1- Rasulullah (s.a.v.)'ın evlerine izinsiz ve davetsiz olarak girmek yasaktır.
2- Nikah yemeği hazırlanmadan önce evlere girmek doğru olmadığı gibi, yemek yenildikten sonra orada beklemek de uygun değildir.
3- Rasulullah (s.a.v.)'a hürmet ve tazimde bulunmak, onun emirlerini aynen yerine getirmek vâcibdir.
4- Rasulullah (s.a.v.)'a söz veya fiille eziyet vermek haram, her durumda ona karşı terbiyeli davranmak farzdır.
5- Rasulullah (s.a.v.)'ın vefatından sonra mûminlerin anneleri olan zevcelerinin evlenmeleri haramdır. Çünkü onlar yine Rasulullah (s.a.v.)'ın zevceleridir.
6- Rasulullah (s.a.v.)'ın yüksek ahlakı, halka evimden çıkın demesine mani olduğu için Rasulullah (s.a.v.)'ın evinde ona ağırlık vermek haramdır.
7- Mûmin kadınların en güzel örnekleri olan Rasulullah (s.a.v.)'in zevceleri ile perde arkasından konuşmak lazımdır.
8- Kadınlarla karışmamak insanın nefsini temiz, kalbini salim, sırrını saf ve töhmetten uzak kılar.
9- Kur'an-ı kerimin irşadıyla gösterilen edeb numunelerini harfiyyen uygulamak her müslümanın görevidir.


Bu ayetda başka bir aptalca adeti ortadan kaldırmaktadır. Yemeğe davet edilen misafirler, yemeği bitirdikten sonra, ev halkını rahatsız edecek denli uzun süre evde oturur ve konuşup eğlenceli sohbetler yaparlardı. Bu davranışlarıyla Müslümanlar Peygamber'i (s.a.v.) de çoğu zaman rahatsız ederlerdi, fakat o afv eder ve unuturdu. En sonunda . Zeyneb'in (r.anha) düğün yemeği sırasında bu rahatsızlık had safhasına vardı. Peygamber'in (s.a.v.) özel hizmetkârı Enes bin Malik'e göre, düğün yemeği gece verilmişti. İnsanların çoğu yemekten sonra gittiler, fakat birkaç kişi kalıp havadan sudan konuşmaya başladı. Bundan rahatsız olan Peygamber (s.a.v.) kalktı hanımlarını dolaştı. Döndüğünde o kimselerin hâlâ oturduklarını gördü. Geri dönüp Aişe'nin (r.anha) hücresinde bekledi. Gecenin büyük bir kısmı geçtiğinde kalkıp tekrar Zeyneb'in hücresine gitti. Bundan sonra Allah, insanları bu kötü adet hakkında bizzat uyardı. Enes'e göre bu ayetler, bu olay üzerine nazil olmuştur. (Muslim, Nesai, İbn Cerir.)

Ayrıca bu ayete "Perde ayeti" adı verilir. Buhari, Enes (r.anh)'den bu ayet inmeden önce Ömer'in (r.anh) defalarca Peygamber'e (s.a.v.) şöyle dediğini rivayet ediyor:
"Ey Allah'ın Rasûlu, iyisi de kötüsü de dahil birçok insan seni ziyaret ediyor. Hanımlarına örtünmelerini emretsen!"
Başka bir hadise göre ise Ömer (r.anh) mûminlerin annelerine bir keresinde: "Eğer sizinle ilgili söylediklerim kabul edilirse, gözlerim bir daha sizi görmeyecek" demiştir.
Fakat Peygamber (s.a.v.) hüküm koymada bağımsız olmadığı için ilahi emri beklemiştir. En sonunda, mahrem erkekler dışında hiçbir erkeğin Peygamber'in (s.a.v.) evine giremeyeceğini ve müminlerin annelerine bir şey sormak isteyen kimselerin perde arkasından sorması gerektiğini bildiren ilahi emir (55. ayet) geldi. Bu emrin gelişinden sonra mûminlerin anneleri odalarının kapılarına perdeler astılar. Zaten bu ayetin son cümlesi, kadınların ve erkeklerin kalblerinin temiz olmasını isteyen herkesin, bu yolu benimsemesi gerektiğini bildirmektedir.
Artık Allah'ın kendisine anlayış yeteneği verdiği herkes, kadınların ve erkeklerin yüz yüze karşılıklı konuşmalarını yasaklayan ve "bu hem sizin, hem de onların kalpleri için daha temiz" olduğundan kadınlarla perde arkasından konuşmayı emreden bir kitabın, kalplerinin temizliğini etkilemediği iddiasıyla kadın ve erkeklerin karışık toplantılarda, eğitim kurumlarında ve hükümet dairelerinde bir arada bulunmalarına izin veremeyeceğini kabul edecektir. Kur'an'a tabi olmak istemeyen bir kimse için en iyi yol onun emirlerini hiçe saymak ve açıkça bunlara uymak istemediğini söylemektir. Kur'an'ın apaçık emirlerini çiğneyip sonra da Kur'an'dan çıkardığı İslâm'ın ruhuna uyduğunu iddia etmek ise apaçık bir adîliktir. Bir çok kimselerin Kur'an ve Sünnet dışındaki kaynaklardan çıkarıp sundukları bu "İslâm ruhu" da ne acaba?


Allahu taala mûminlere, şeref ve tazim için Rasulullah (s.a.v.)'ın evlerine izinsiz olarak girmeyi yasaklamış, halkı Rasulullah (s.a.v.)'a eziyet vermekten men etmiştir. Bu eziyet, ister İzinsiz ve davetsiz evine girmek şeklinde olsun, ister yemekten sonra oturmak, beklemek şeklinde olsun, haramdır. Ev sahibine ağırlık vermek, izin almadan onun yemeğini yemek, müminlerin vasıfları değildir.

Âyetteki Teşriî Hikmetler
Rasulullah (s.a.v.), son derece haya sahibiydi. Hatta Ayşe, Rasulullah (s.a.v.)'ın hayası hakkında, «O, evinden dışarıya hiç çıkmayan bakire bir kız gibi hayalı idi.» demişti. Rasulullah (s.a.v.), bu hayasından ve yüksek ahlakından dolayı kendisine ne kadar eziyet verilirse verilsin katlanırdı.
Gelen bir ziyaretçi ne kadar uzun kalırsa kalsın ona gitmesini söylemezdi. Çünkü bunlar bir davetcinin baş vasıflarıdır. Dünyanın en büyük davetçisi de Rasulullah (s.a.v.)'tır. Bu hususta Allahu taala, «Sen Allahtan bir esirgeme sayesindedir ki onlara yumuşak davrandın. Eğer kaba, katı yürekli olsaydın onlar etrafından her halde dağılıp gitmişlerdi bile.» (Al-i im-ran: 159) buyurmuştur.

İnsanlardan temiz ahlaka ulaşmamış bazı kimseler Rasulullah (s.a.v.)'ın yemek vakitlerini tâkib eder, yemek hazırlanacağı zaman evine girerek beklerlerdi. Yemeği yedikten sonra do evden çıkıp gitmezlerdi. İşte bu halkın yüksek bir ahlaka ihtiyacı vardı. Onların insana noksanlık getirecek şeylerin yapılmasına mâni olacak içtimai bir şuura da ihtiyaçları vardı.'

Allahu taala bundan dolayı ummeti en doğru, en sağlam ve yüksek ahlak yoluna sevketmek için bu âyeti inzal buyurdu. Hatta İsmail bin Ebi Hakim, «Bu âyet, Allah (cc) tarafından asalakların terbiye edilmesidir.» demiştir.

Bazı münafıklar vardılar ki, Rasulullah (s.a.v.)'a sürekli söz ve fiilleriyle eziyet etmek isterlerdi. Bunlardan bir tanesi, Rasulullah (s.a.v.) Ummüu Seleme annemizle evlenince, «Muhammed'e ne oluyor da bizim kadınlarımızı alıyor. Allaha andolsun ki, eğer Muhammed ölürse onun kadınlarını aramızda kur'a ile taksim ederiz.» demişti. İşte bunun, üzerine mevzumuz âyet nazil olarak Rasulullah (s.a.v.)'ın zevcelerinin başkaları ile nikahlanmasını haram kıldı. Rasulullah (s.a.v.)'ın zevceleri, Rasulullah (s.a.v.)'ın gönülleri hoşnut olsun diye mûminlere anne kılındı. Bu da Rasulullah (s.a.v.)'ın hususiyetlerinden biridir. Bu âyet Rasulullah (s.a.v.)'ın mertebesini yükselttiği gibi, Rasulullah (s.a.v.)'ın Attan (cc) katındaki şerefini de göstermiş olmaktadır.

Şu halde hiçbir mûminin Resulullah (söv)'m ne nefsine, ne de ehline eziyet vermesi caiz değildir. Zira Rasulullah (s.a.v.), mûminlerin babasıdır. Hangi insan babasının hanımı ile evlenir? Çünkü Kur'an nassı ile babanın hanımı insanın annesidir. Rasulullah (s.a.v.)'ın zevceleri de yine Kur'an nassıyla mûminlerin anneleridir. Zira Allahu taala, «Sizin Allanın peygamberine eza vermeniz (doğru) olmadı(ğı gibi) kendinden sonra zevcelerini nikahla almanız da ebedi câiz değildir. Bu Allah nezdinde çok büyük (bir günahtır.) buyurmuştur.





Elif. Lam. Mim. O kitab (Kur’an); Onda asla şubhe yoktur. O, muttakîler için yol göstericidir.(Bakara, 1-2)

(Ey Muhammed!) İşte bu (Kur’an), ayetlerini inceden inceye düşünsünler, akıl sahibleri (aklını kullananlar)da öğüt alsınlar diye sana indirdiğimiz mubârak (feyiz kaynağı) bir Kitabdır.(Sâd, 29)


Kur'anda nûzul sebebi hususî olan ayetlerin ders verdiği çok geniş kapsamlı hususlar vardır. "Ayetlerin iniş sebeblerinin hususî olması manalarının umumî olmasına engel değildir” kuralı bu hakikate dikkat çekmektedir. Mesela;
Ey Peygamber! Mûminleri savaşa teşvik et. Eğer sizden tam sabırlı yirmi kişi olursa, iki yüz kişiye galib gelir ve eğer siz mûminlerden yüz kişi olursa, kâfirlerden bin kişiyi mağlub eder; çünkü o kâfirler gerçeği ve âkıbeti anlamayan bir güruhtur.(Enfal, 65)


Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: Allah’ın kitabı olan Kur’an’da sizden öncekilerin kıssaları, sizden sonrakilerin haberleri, kendi aranızda olanların hükümleri vardır. O, doğruyu eğriden ayıran kitabdır. O, hiçbir zaman anlamsız konuşmaz. O, Allah’ın sağlam ipidir. O, zikr-i hakimdir. O, dosdoğru yoldur. Kötü arzular asla O’nu hedefinden saptıramaz. Diller O’nu karıştırıp bozamaz. Âlimler O’na doyamaz. Muttakîler O’ndan usanmaz. O tekrar tekrar okunmakla eskimez. O, cinlerin işitir işitmez: Biz acayip bir Kur’an işittik ki, doğruya iletir. Derhal ona inandık.”(Cin, 72/1-2) dedikleri kitabdır. O’nun ölçülerine göre konuşan doğruyu söyler. O’na göre davranan sevap kazanır. O’nunla hükmeden âdil olur. O’na çağıran doğru yola çağırmış olur."
(Tirmizî, Fedâilu’l-Kur’an, 14; Dârimî, Fedâilu’l-Kur’an, 1)

14 asır önce nâzil olan Kur'ân'ın, ilk günkü gibi dimdik ayakta durmakta olduğunu da göstermiştir. Çünkü son asırda hızla gelişen modern ilim, mesela Tevrat ve İncil'in tahrifatını ortaya koyarken, Kur'ân'ın gerçeklerini pekiştirmiş, hâlâ yeni ve taze olduğunu isbat etmiştir.

Bunun en güzel anlatımlarından birini, Hıristiyan iken araştırmaları neticesi Müslüman olan Maurıce Bucaille'de görüyoruz. O diyor ki:
"Kur'ân'ın çok bariz özelliği olan bu bilimsel tarafları, başlangıçta beni derin hayrete düşürdü. Zîra on üç asırdan fazla bir zaman önce kaleme alınan bir metinde, çağdaş bilimsel verilere tamamen uygun olarak, son derece çeşitli konulara ilişkin bilgilerin keşfedilebileceğine, o zaman kadar hiç inanmamıştım. İşe başlarken, İslâm'a hiç inanmıyordum. Her türlü peşin hükümden uzak olarak, tam bir tarafsızlıkla metinleri incelemeye giriştim. Beni etkileyen bir fikir var idiyse, o da gençliğimde almış olduğum eğitim idi. Bu eğitim, Müslümanlardan değil, Muhammedîlerden bahsederdi (yani Hıristiyan bir eğitim idi ve buna göre islâm Allah'ın dini değil, hâşâ Hz. Muhammed'in uydurduğu bir şey idi). (Maurice Bucaille, Kitab-ı Mukaddes, Kur'ân ve Bilim)

"Kur'ân metninin çağdaş bilimin verileriyle uygunluk derecesini araştırırken, önce Kur'ân vahyinin üzerine eğildim... Arapça metnini çok dikkatli bir biçimde incelemek suretiyle, Kur'ân'ın modern dönemde ilmî bakımdan tenkid edilebilecek hiç bir taraf ihtiva etmediğini kesin olarak kabule mecbur kaldım. Aynı tarafsızlıkla, yine aynı incelemeyi Eski Ahit (Tevrat) ile İnciller üzerinde de yaptım. Eski Ahid'i incelemede, onun birinci kısmı olan "Tekvin" babından ileri geçmeye lüzum kalmadı. Zira çağımız biliminin sağlam bir şekilde ortaya koyduğu bilimsel sonuçlarla bağdaştırılması mümkün olmayan hususlar bu kısımda yeterince bulunmaktaydı..." (Maurice Bucaille, Kitab-ı Mukaddes, Kur'ân ve Bilim, Sf: 12)

"Bu araştırmamda Kur'ân'ı, çeşitli tabiî hadiselere dair yaptığı tavsiflere, büsbütün özel bir dikkat atfederek ele alıyordum: Kitabın bu konuları ilgilendiren açıklamaları ve ancak aslî metinde nüfuz edilebilecek tarafları beni iyiden iyiye etkiledi. Zira bu bilgiler çağımızdaki telakkilere uygun olmakla birlikte, Hz. Muhammed'in zamanındaki bir insanın hakkında en ufak bir fikir sahibi bile olamayacağı hususlar idi... Kitab-ı Mukaddes'te çok büyük bilimsel hatalar bulunduğu halde, burada tek bir yanlışa bile rastlayamıyordum. Bu da kendi kendime şu soruyu sormaya mecbur ediyordu: "Şâyet Kur'ân'ın müellifi bir insan ise, Hıristiyan takviminin yedinci yüzyılında, bütün çağdaş bilimsel sorulara uygunluğu ortaya çıkan hususları nasıl yazmıştı?" (Maurice Bucaille, Kitab-ı Mukaddes, Kur'ân ve Bilim, Sf: 181) Nasıl olur da başlangıçta ümmî olan şahıs, edebî kıymet bakımından, bütün Arap edebiyatının bir numaralı yazarı haline geldikten başka, o devirde hiçbir insanın bilemeyeceği bilimsel gerçekleri, hem de bu açıdan en ufak hatalı bir ifade kullanmaksızın anlatabilir?" (Maurice Bucaille, Kitab-ı Mukaddes, Kur'ân ve Bilim, Sf: 188)
Maurice Bucaille'in araştırmaları da ortaya koymuştur ki Kur'ân aynı zamanda İslâm'ın zuhurundan kıyamete kadar bütün ilim tarihinin temel bir mucizesidir. (
Mustafa Sadık er-Rafi'î, İ'cazu'l-Kur'ân, s. 114-129, Daru'l Kitabi'l-Arabî, Beyrut, 1973)

Konuyu çarpıtmaya çalışmakla beraber cevap için emekte bulunmuşsun teşekkürler.
 
Son düzenleme:
Fukushima Çevrimdışı

Fukushima

Yeni Üye
İslam-TR Üyesi
Birinin sana evet haklısın haşa burada bir yanlışlık vs. olmuş demesini mi bekliyorsun, duymak istediğin cevabı söyle ona göre bakalım zira bu cevaplar gayet tatmin edici.

He şayet anlayamadıysan, iman yetersizliği, akıl yetersizliği vb. sebeblerden kaynaklanıyor olabilir buda belki senin suçun olmayabilir o yüzden akışına bırak.

Sorudan ziyade zâtımla ilgili zanda bulunarak acziyetini göstermişsin buna gerek yok. Benim görüşüm Kur'an evrenseldir bu ayet peygamberimiz ve eşlerini ilgilendiren o dönem için özel indirilmiştir. Bu ayetin içinde müminler için de mesajlar vardır. Allahualem

Sana ve diğer kardeşlere tavsiyem düşüncenize aykırı bir görüşle karşılaştığınızda konu haricinde kişiye yönelik ithamlarda bulunmayın çünkü bu tartışma değil atışmadık kimseye faydası olmaz.
 
Son düzenleme:
Pangea Çevrimdışı

Pangea

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
Yazmayayım yazmayayım tartışmaya müdahil olmayayım diyorum ama bir yere kadar. Neden herkese laf yetiştiriyorsun da benim mesajımı es geçiyorsun? Milleti sorgulamadan teslim olduğu için hristiyanlıkla suçluyorsun da senin Bakara 85teki "Yoksa siz kitabın bir bölümüne inanıp da bir kısmını inkâr mı ediyorsunuz?" Ayetindeki muhattaplardan ne farkın kaldı? Bu ayeti de zamanının yahudilerine inmiştir diye geçersiz mi kılacaksın?
Peygamber sallAllahu aleyhi ve sellem vefat ettiğinde hz. Aişe 18yaşındaydı. Gayet de daha bir çok evlilik yapabilecek yaşta idi. Bu ayet kuran olarak değil Peygamberin sas bir söylemi olarak kalsa belki bu hadisi duymayan olacaktı ve hatta kendi nefsinden söylemiş diye itibarsızlaştırılmaya çalışılacaktı. Allah burada Peygamber sasin içinden geçenleri (ilk kısım) Kuran olarak bildirmiş ve içinde potansiyel fesat olanlara da açık bir emir indirmiştir (son kısım).

şimdi senin aklın belki Peygamberin ağzından çıkanın Kuran mı hadis mi olduğu ne malum diyecek. Allah ıslah etsin.

bu ayetle sınandığının farkına ne zaman varacaksın? Kuran içinde nehyedilen ayetleri görünce ne diyeceksin?Önce inen ayeti sonradan inen ayetle çelişmekle mi suçlayacksın? Allah ıslah etsin.

Kuran bir bütündür! Bir kısmına iman edip diğer kısmını sorgulayamazsın. Kuran içinde emirler barındırır ama her ayeti emir değildir. Kuran içinde tarih barındırır ama bir tarih kitabı değildir. Kuran içinde bilimsel veriler barındırır ama bir bilim kitabı değildir. Kuran bir ilham kaynağıdır.

“Allah, sözün en güzelini bir kitap halinde indirmiştir. Bir kısmı bir kısmına benzer. Çelişkisiz, bıktırıp usandırmayan tekrarlarla doludur ki, Rablerine derin saygı göstermekte olanlar, tehdid ve korkutucu ayetlerini okuduklarında, derileri ürperir. Rahmet ayetlerini okuduklarında ise, tenleri ve kalpleri Allah'ın zikrine yatışıp, yumuşar, sakinleşir. İşte Allah'ın rehberliği böyledir, doğruya yönelmek isteyeni bu kitapla doğru yola istediği şekilde eriştirir. Kim de şaşkınlık ve sapıklık içinde kalmayı isterse, ona da doğru yol gösterecek yoktur.” Zümer 23
 
Abdulmuizz Fida Çevrimdışı

Abdulmuizz Fida

فَاسْتَقِمْ كَمَا أُمِرْتَ
Admin
Konuyu çarpıtmaya çalışmakla beraber cevap için emekte bulunmuşsun teşekkürler.
Konuyu çarpıtanın sobelenmesi neticesinde verilebilecek klasik cevablardan birisini vererek misyonunu tamamlayarak tarihteki yerini almış oldun.

Yüzlerce sayfalık Kur'an-ı Kerimden 1 ayeti ki o 1 ayetin de çeyreğini cımbızlayıp bu cümle Kur'anın evrenselliğine aykırı, kimseye faydası yok Kur'anda ne alakası var diyen kişiye ehl-i sunnetin cevabını vermek konuyu çarpıtmaksa sen çoktan çarpılmışsın farkında değilsin. Sen nefsine uygun olarak arzuladığın cevabı ancak ateizm forumlarında bulacaksındır. Konu kapandı, özelim aralık.
 
Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...
Üst Ana Sayfa Alt