Kur'an Nedir Ne Değildir ?
Kuran hakkındaki anlayışımızı Kuran ile sorgulayan bir yazı.
İnsanlar kendilerini unutmuş, insan olduklarını farkedemez olmuş, kendi değerlerini idrak edemez hâle gelmişlerdir. Zevk ve ihtirasların peşinde, kendisi gibi insan görünümünde olanların gösterdiği hedefler peşinde bütün bir ömrü harcar haldedir.
Kısacası içi zulüm, dışı cehalet olan, ama insanları peşlerine takanlarca "Refah, modern-çağdaş-insanca-ilerici vs." gibi gözboyayıcı kelimelerle süslenmiş sistemler oluşturulmuştur. Bu insanların tümü, yöneticisi ve halkı ile Allah'tan haberdardır.
Ama onlar için Allah: Artık dünyadan el-etek çekmiş, insanları gönüllerince yaşamaya bırakmış, onların işlerine karışmayan, sadece "insanların emrettiği-istediği" işleri yapan, başı sıkışan insanoğluna yardım etmek zorunda olan bir Yaratıcıdır yalnızca.
Bu durumda, insanları uyarmak ve böyle bir yaşam tarzı ve düşüncesinin, onları sadece Allah'ın azabına götüreceğini bildirme mecburiyeti doğmuştur. Gerçekten İslâm; cahiliyye sisteminde Allah düşüncesi etrafında buna bağlı unsurların-inançların hepsini hatalı, kendi görüşüne aykırı bulmuş, bu fikirlere ve bunları taşıyan insanlara karşı savaşmıştır.
Bu insanlar ilk inen ayetleri duyduklarında, geleneklerine, alışageldikleri yaşam tarzı ve düşüncesine ters buldukları için hemen tepki gösterirler. Çünkü onların bildiği Allah, böyle insanların rahatını kaçıran işler yapmaz. Onlara göre Hz. Muhammed'in (s.a.v.) bu 'Bildirisi' Allah'tan değildir. Bu sebeble Kur'ân kendini savunur ve anlatırken bu tartışmalı ortamı da muhatabına yansıtır, insanlarla giriştiği bu mücadelede onları "kesin bilgiye" dayanan dinamik bir tartışmaya davet eder, meydan okur.
Bu cedelleşmede bu insanları her yönden düşündürtmeye çalışır, üstün ve doğru olduğunu her âyeti ile ispatlar. Kur'ân'ın "düşünmeyen" insanlarla giriştiği bu mücadeleyi yine Kur'ân'dan öğrenip-tâkib edelim:
"İnkâr edenler: 'Bu (Kur'ân) yalandan başka bir şey değildir, (Muhammed) onu uydurdu, başka bir toplulukta kendisine yardım etti’ dediler de kesin bir haksızlığa ve iftiraya vardılar. Dediler: 'Evvelkilerin masalları, onları yazdırmış, sabah-akşam tınlar kendisine okunuyor. De ki: '(Hayır) onu göklerdeki ve yerdeki gizlilikleri bilen (Allah) indirdi'. Dediler: 'Bu elçiye ne oluyor ki yemek yiyor, çarşılarda geziyor? Ona kendisiyle beraber uyarıcı olacak bir melek indirilmeli değil mi?'... Ve zalimler: 'Siz başka değil, sadece büyülenmiş bir adama uyuyorsunuz’ dediler" (Furkan 4-8).
"(Ey Muhammed) sen bundan önce bir Kitab okumuyordun, elinle deonu yazmıyordun. Öyle olsaydı o zaman (Allah'ın sözlerini boşa çıkarmaya çalışan) iptalciler kuşkulanırlardı. (Ama şimdi niye şüpheleniyorlar?)... Kendilerine okunan Kitabı indirmemiz yetmedi mi?" (Ankebut 48-51).
"Allah sana indirdiğini kendi bilgisiyle indirmiş olduğuna şahldlik eder, Melekler de şahitlik ederler. Allah'ın şahidliği de kâfidir."(Nisa 166).
"O bir sairin, bir kâhinin sözü değildir... Alemlerin Rabb'inden indirilmiştir."(Hakka 41-43).
"Kur'ân-ı düşünmüyorlar mı? Eğer (o) Allah'tan başkası tarafından (indirilmiş) olsaydı birbirini tutmaz çok şeyler bulurlardı." (Nisa 82).
"Bir Kitaptır ki hikmet sahibi, her şeyden haberi olan (Allah) tarafından âyetleri sağlamlaştırılmış, sonra da güzelce açıklanmıştır."(Hûd 1).
Görüldüğü gibi Allah (c.c.) insanlar anlasınlar diye her türlü açıklamalar yapmakta. Böylesine kesin açıklamalar karşısında gerçeği anlamak istemeyen insanlar bu defa da "bunu şeytanlar indiriyor" derler.
"Onu şeytanlar indirmedi. Bu onlara yaraşmaz ve zaten yapamazlarda. Çünkü onlar (vahyedileni) işitmekten kesin olarak uzak tutulmuşlardır."(Şuara 210-212).
"Onu güvenilir bir Ruh indirdi.’ (Şuara 193)
"Onu müthiş kuvvetleri olan biri öğreti, üstün akıl sahibi." (Necm 5).
"Onu Ruhûl-Kudûs Rabb'inden hak (ve hikmet) gereğince indirdi"(Nahl 102).
Ayrıca konu dahada açıklanarak:
"Saklı bir Kitab'tadır. Ki ona temizlerden başkası dokunamaz" (Vakıa 77) denerek Kur'ân'ın "Allah katında ana Kitab'ta... korunan bir levhada" yazılı olduğu "(Allah'a göre) değerli çok iyi (yazıcı ve taşıyıcılar)"ın (Abese 13-16) onları taşıdığı, kesinlikle şeytanların dokunamayacağı, kesin bir dille vurgulanır ve devam eder: "Biz O'nu Ramazan ayında-mübarek bir gecede-Kadir gecesinde indirdik"(Bakara 185; Duhan 3; Kadir
Bu defada:
"İnkâr edenler: 'Kurrân ona bir defada indirilmeli değil miydi?' dediler. Biz onunla senin kalbini sağlamlaştırmak için, onu böyle (parça-parça) indirdik ve onu ağır-ağır okuduk"(Furkan 32).
"Onların sana getirdiği her misâle (her batıl soruya) karşı mutlaka biz sana (o batılı yok edecek) gerçeği ve en güzel açıklamayı getiririz." (Furkan 33).
İnsanların saldırısı tüm bu kesin açıklama ve delillere rağmen sürmektedir.
"Bundan başka bir Kur'ân getir veya bunu değiştir" derler. De ki: "Onu kendi kendi tarafımdan değiştiremem (Yunus 15)
"Eğer o (Muhammed) bazı laflar uydurup iftira etseydi; elbette onun gücünü alırdık, sonra onun can damarını keserdik"(Hakka 44-45) der ve ekler: "Onun sözlerini değiştirebilecek hiç kimse yoktur!" (En'am 115). "O zikri Biz indirdik ye onun koruyucusu da elbette Biziz"(Hicr 9).
"Âyetlerim size okunuyordu da siz arkanıza dönüyordunuz. Âyetlerime karşı kibirlenerek geceleyin (Kabe'nin çevresinde toplanıp) saçmalıyordunuz. Onlar o sözü (Kur'ân-ı) iyice düşünmediler mi? Yoksa onlara ilk atalarına gelmeyen bir şey geldi diye mi (böyle davranıyorlar)? Yoksa elçilerini tanımadıkları (onun doğruluğunu, dürüstlüğünü bilmedikleri) için mi onu inkâr ediyorlar? Yoksa 'onda bir delilik var' mı diyorlar? Hayır, o kendilerine hakkı getirdi ama çokları haktan hoşlanmazlar" (Mü'minun 66-70).
Ayrıca Allah'tan inen bu sözlerin kendi anlattıkları-konuştukları dilden olması bu defa itiraz konusu olur. Kur'ân neden Arap toplumuna arapça indirilmiştir?
"Biz onu arapça bir Kur'ân olarak indirdik ki anlayasınız"(Yusuf 2).
"Biz düşünüp anlamanız için onu arapça bir Kur'ân yaptık"(Zuhruf 3).
"Biz onu yabancılardan birine indirseydik de onu onlara okusaydı, ona lnanmazlardı."(Şuara 198-199).
"Eğer biz onu yabancı (dilde) bir Kur'ân yapsaydık derlerdi ki: Ayetleri (anlayacağımız) biçimde açıklanmalı değil miydi? Araba yabancı söz mü (geliyor)?" (Fussilet 44).
Bu yanıtları, dünya durdukça Kur'ân'ın "anlaşılmayan bir dilden okunması gerektiğini" savunan bu zihniyetteki topluluklara da en güzel açıklamalar ve onların savundukları bu düşüncenin yanlış olduğuna dair delillerdir şüphesiz. Burada da vurgulandığı gibi bir kitabı okumanın gereği onu "anlamak" için anlaşılır dilden okunmasıdır. Bu gerçekleşmiyorsa anlamsız ve boş bir iştir yapılan.
Allah'ı dünyadaki yaşamın dışına atmış, O'ndan gelenleri sadece belirli törenlerde, durumlarda, çeşitli vesilelerle ve ölülerini kurtarmak için kullanan insanlara da karşı çıkar ve cevap verir:
"Kur'ân diri olanları uyarıp korkutmak ve küfre sapanların üzerine sözün hak olması için (indirilmiştir)" (Yasin 70)
Yani bu ilahi sözlerin mezara girmiş ölülere ve aynı zamanda daha dünya yaşamında ölü hale gelmiş ruhlara bir faydası olmayacağı açık bir şekilde dile getirilir.
"Onu dosdoğru olarak (indirdik) ki katından (gelecek) şiddetli azaba karşı (insanları) uyarsın ve iyi işler yapan mü'minlere kendileri için güzel mükâfat bulunduğunu müjde!esin."(Kehf 2).
"O şaka (eğlence) değildir" (Tarık 14) diyerek de sözlerin ciddiyeti anlatılmak istenir.
Allah'a kulluğunu unutmuş, dünyaya neden geldiğini bilemeyen insanların düşeceği ruhi bunalımlar ve bu tür yaşantılarının onlara vereceği buhranlarda bile Yüce Yaratıcı: "Ey insanlar! Rabbinizden.... sinelerde olana bir şifa geldi"(Yunus 57) diyerek "hasta ruhların" şifasının yine Kur'ân'da olduğu belirtilmiştir.
İnsanlar öyle bir sapıklıktadırlar ki, tüm değer yargıları ve adalet ölçüleri kaybolmuş, saptırılmıştır. Dünya metaı, onlar için ulaşılacak tek gaye olmuş, en basit şeylerde şeref-şanlarını arar olmuşlardır. Kur'ân tüm bu manevî değerleri kurtarma, insanlara ölçülerini tekrar kazandırma iddiasındadır:
"O sana ve kavmine bir şereftir, ve yakında (ona uymadığınızdan) sorulacaksınız."(Zuhruf 44)
"Eğer Hak onların arzularına uysaydı, gökler, yer ve bunların içinde bulunan kimseler bozulur giderdi. Biz onlara şeref ve şanlarını getirdik, fakat onlar, kendi şanlarından yüz çeviriyorlar"(Mü'minun 71).
Bu âyetlerden de anlıyoruz ki: insanların yaşamlarında her zaman uymak zorunda oldukları tüm emir ve yasaklar, değer vermeleri gereken şeyler, hak-batıl ölçüleri yalnızca Allah'ın Kitab'ından alınacaktır. Tüm bunların dışında bir indiriliş gayelerinde Kur'ân şöyle dile getirir:
"(Onu size indirdik ki) Kitap yalnız bizden önceki iki topluluğa indirildi, biz ise onların okumasından habersizdik" demeyesiniz. (En'am 156).
Böylelikle insanların, Allah'ın gördüklerinde öne sürecekleri hiç bir özürleri-bahaneleri kalmasın.
Kur’ân'ın uyarıları, ikazları yalnızca "İNSAN" denen yaratıklaradır. Yani aklı olan ve bu sayedade düşünme-muhakeme etme özelliğine sahip canlılar!..
Bu nedenle Kur'ân'a muhatap olabilmek için bu özelliklere sahip olmak ilk ve temel şartlardan en önemlisidir. Ancak bu sayede öğüt alınabilir. Aklı olmayan Kur'ân'dan sorumlu değildir. Ancak aklı olanlara (kullansın ya da kullanmasınlar) bu sorumluluk haklı olarak yüklenmiştir.
"Onu sana indirdik ki ayetlerini düşünsünler ve aklı-selim sahipleri öğüt alsınlar" (Sad 29).
"Andolsun Biz Kur'ân-ı öğüt almak için kolaylaştırdık, öğüt alan yok mudur?" (Kamer .17-22 32-40).
"Biz onların neler söylemekte olduklarını daha -iyi biliriz ve sen onların üzerinde bir zorba da değilsin; şu halde, benim kesin tehdidimden korkanlara Kur'ân ile öğüt ver"(Kaf 45).
Düşünen kimselerin, tüm bu açıklamalarla varacağı bir diğer gerçek yine şöyle açıklanır.
"İşte doğru yolu gösteren bu (Kur'ân)dır" (Casiye 11) "Gerçekten bu Kur'ân en doğru yola iletir" (İsra 9).
İnsanoğluna yaşamında takibedeceği dosdoğru bir yolu gösterecek, aydınlatacak bir Kitab... bir ışık!
"Biz onu bir nur yaptık" (Şura 52)
"Size apaçık bir nur indirdik" (Nisa 174)
"Bu (Kur'ân) insanlara (kurtuluş yollarını gösteren) kanıtlar (sunmaktadır)" (Casiye 20)
"Kesin olarak inananlara bir kılavuz" (Casiye 20)
Bu âyetler de göstermektedir ki Kur'ân-ı ancak kesin inananlar, iman etmiş (emin) olanlar rehber edinecek, yaşamlarında kılavuz olarak kullanacaklardır, başkaları değil. Burada bu gerçek vurgulanmaktadır.
Kur'ân'a-Onu Gönderene ve insanlara Bildirene-karşı mücadele hâlâ sürmektedir:
"Onlara âyetlerimiz okunduğu zaman "İşittik" dediler, "İstesek biz de bunun gibisini söyleriz. Bu, evvelkilerin masallarından başka bir şey değildir" Ve: "Allah'ım, eğer bu, senin yanından gelmiş gerçekse başımıza gökten taş yağdır, yahut bize acı bir azab ver" demişlerdi. (Enfal 31-32).
Bu konuda en iddialı-en ağır darbe aşağıdaki âyetlerle gündeme gelir:
"Halbuki o öyle eşsiz bir Kitap'tır ki: Ne önünden, ne de arkasından Onu boşa çıkaracak bir söz gelmez" (Fussilet 41)
"Eğer kulumuza indirdiğimizden şüphedeyseniz, bu durumda siz de bunun benzeri olan bir sûre getirin. Ve eğer doğru sözlülerden iseniz Allah'tan başka şahitlerinizi (kendilerine güvendiğiniz yardımcılarınızı) çağırın. Ama yapamazsınız-ki kesin olarak yapamayacaksınız- bu durumda kötüler için hazırlanmış ve yakıtı insanlar ve taşlar olan ateşten sakının" (Bakara 23-24)
"De ki: 'Eğer doğru sözlülerden iseniz, Allah katında bu ikisinden (yani Musa'ya ve bana inen kitabtan) daha doğru bir Kitab getirin de ona uyayım.' Eğer sana cevap veremezlerse bil ki onlar keyiflerine uyuyorlar." (Kasas 49-50)
Ayrıca Kur'ân Adem (a.s.)'den bu yana tüm elçilerin aynı mesaj ve dava için gönderildiklerini, Muhammed (s.a.v.)'in de aynı dava için gönderildiğini bildirir:
"Sana söylenen senden önceki elçilere söylenmiş olandan başka bir şey değildir. "(Fussilet 43) "Onun söyledikleri evvelkilerin kitablarında da vardır." (Şuara 196)
Devamla Kur'ân kendini şöyle anlatır:
"O Allah'a hamd olsun ki kuluna Kitabı indirdi ve ona hiç bir eğrilik koymadı" (Kehf 1)
"Biz bu Kur'ân-ı vahyetmekle sana kıssaların en güzelini anlatıyoruz" (Yusuf 3) .
"İnananları sağlamlaştırır" (Nahl 102)
"İşte sana da böyle emrimizden bir ruh (kalblere can veren bir Kîtab) vahyettik"(Şurâ 52)
"Ama zâlimlerin ziyanını artırmaktan başka bir katkıda bulunmaz" (İsrâ 82)
"Bu Kur'ân, İsrailoğullarına kendilerinin ayrılığa düştükleri şeylerin çoğunu anlatıyor" (Neml 76)
"Andolsun Biz bu Kur'ân'da insanlara her çeşit misâli anlattık. Onlara bir âyet getirdiğin zaman inkâr edenler: "Siz (geleneklerinizi) iptal edenlerden başka bir şey değilsiniz" derler."(Rum 58)
Böylece geleneklerini, atalarının âdet ve inançlarını savunurlar, ama bunu yaparken Allah'ı ve onun sözlerini inkâr ettiklerini farkedemezler, bu sûretlede Cehennem azabını hak edeceklerini idrak edemezler artık.
"Biz Onu hak olarak indirdik ve O hak ile inmiştir"(İsra 105)
"Hikmetli bir Kitabtır" (Al-i İmran 58)
" O kesin bir gerçektir" (Hakka 51)
"Kendisinde şüphe yoktur" (Bakara 2)
Beslenebilecek her türlü şüpheyi bizzat belirtmiş ve bu şüpheleri en açık delillerle yok etmiş-çürütmüştür.
"O öyle eşsiz bir Kitab'tır" (Fussilet 41)
"Çok mübarek bir Kitab'tır" (Sâd 29)
"Rahmet olarak indirilmiştir" (Lokman 3)
"Bu insanlara bir tebliğdir" (İbrahim 52)
"O'nun yalnız tek Tanrı olduğunu bilsinler... diye gönderilmiştir" (İbrahim 52)
Kur'ân'ın "ana mesajı" budur. İnsanlar tarafından devamlı bozulan, tahrif edilen "Tevhid dinini" yeryüzüne hâkim kılmak.
"Onun bazı ayetleri muhkemdir, bunlar Kitabın anasıdır. Diğerleri de birbirine benzer. Kalblerinde eğrilik olanlar fitne çıkarmak, kendilerine göre yorumlamak için onun benzer ayetlerinin ardına düşerler." (Âl-i İmran 7) diyerek sapık-yanlış görüş ve emellerini gerçekleştirmek ve yaymak için Kur'ân-ı nasıl kullandıkları da açıkça tarif edilerek, böyle kişi ve zümrelere karşı müslümanlar uyarılır, bu tehlike de gözler önüne serilir.
Ve son olarak ta Peygamberimizin (s.a.v.) Kur'ân'a yüz çeviren kavmi için, Kur'ân'da Allah (c.c.) tarafından söylenilen şu sözleri, günümüzde kendine "müslüman" diyen toplumları ve günümüz gerçeğini ne güzel yansıtmakta, açıklamaktadır:
"Elçi de: "Ya Rabbi kavmim bu Kur'ân-ı terkedilmiş bıraktılar (buna iltifat etmediler, insanları da buna gelmekten alıkoydular)! demiştir" (Furkan 30)
"ALLAH'TAN DAHA DOĞRU SÖZLÜ KİM VARDIR?" (Nisa 122)
Kaynak:
Not; Tarafımdan Değerlendirilmiştir.''Selahaddin Eyyubi''
İktibas Dergisi, Saadet Biçer, Şubat 1992
Kuran hakkındaki anlayışımızı Kuran ile sorgulayan bir yazı.
İnsanlar kendilerini unutmuş, insan olduklarını farkedemez olmuş, kendi değerlerini idrak edemez hâle gelmişlerdir. Zevk ve ihtirasların peşinde, kendisi gibi insan görünümünde olanların gösterdiği hedefler peşinde bütün bir ömrü harcar haldedir.
Kısacası içi zulüm, dışı cehalet olan, ama insanları peşlerine takanlarca "Refah, modern-çağdaş-insanca-ilerici vs." gibi gözboyayıcı kelimelerle süslenmiş sistemler oluşturulmuştur. Bu insanların tümü, yöneticisi ve halkı ile Allah'tan haberdardır.
Ama onlar için Allah: Artık dünyadan el-etek çekmiş, insanları gönüllerince yaşamaya bırakmış, onların işlerine karışmayan, sadece "insanların emrettiği-istediği" işleri yapan, başı sıkışan insanoğluna yardım etmek zorunda olan bir Yaratıcıdır yalnızca.
Bu durumda, insanları uyarmak ve böyle bir yaşam tarzı ve düşüncesinin, onları sadece Allah'ın azabına götüreceğini bildirme mecburiyeti doğmuştur. Gerçekten İslâm; cahiliyye sisteminde Allah düşüncesi etrafında buna bağlı unsurların-inançların hepsini hatalı, kendi görüşüne aykırı bulmuş, bu fikirlere ve bunları taşıyan insanlara karşı savaşmıştır.
Bu insanlar ilk inen ayetleri duyduklarında, geleneklerine, alışageldikleri yaşam tarzı ve düşüncesine ters buldukları için hemen tepki gösterirler. Çünkü onların bildiği Allah, böyle insanların rahatını kaçıran işler yapmaz. Onlara göre Hz. Muhammed'in (s.a.v.) bu 'Bildirisi' Allah'tan değildir. Bu sebeble Kur'ân kendini savunur ve anlatırken bu tartışmalı ortamı da muhatabına yansıtır, insanlarla giriştiği bu mücadelede onları "kesin bilgiye" dayanan dinamik bir tartışmaya davet eder, meydan okur.
Bu cedelleşmede bu insanları her yönden düşündürtmeye çalışır, üstün ve doğru olduğunu her âyeti ile ispatlar. Kur'ân'ın "düşünmeyen" insanlarla giriştiği bu mücadeleyi yine Kur'ân'dan öğrenip-tâkib edelim:
"İnkâr edenler: 'Bu (Kur'ân) yalandan başka bir şey değildir, (Muhammed) onu uydurdu, başka bir toplulukta kendisine yardım etti’ dediler de kesin bir haksızlığa ve iftiraya vardılar. Dediler: 'Evvelkilerin masalları, onları yazdırmış, sabah-akşam tınlar kendisine okunuyor. De ki: '(Hayır) onu göklerdeki ve yerdeki gizlilikleri bilen (Allah) indirdi'. Dediler: 'Bu elçiye ne oluyor ki yemek yiyor, çarşılarda geziyor? Ona kendisiyle beraber uyarıcı olacak bir melek indirilmeli değil mi?'... Ve zalimler: 'Siz başka değil, sadece büyülenmiş bir adama uyuyorsunuz’ dediler" (Furkan 4-8).
"(Ey Muhammed) sen bundan önce bir Kitab okumuyordun, elinle deonu yazmıyordun. Öyle olsaydı o zaman (Allah'ın sözlerini boşa çıkarmaya çalışan) iptalciler kuşkulanırlardı. (Ama şimdi niye şüpheleniyorlar?)... Kendilerine okunan Kitabı indirmemiz yetmedi mi?" (Ankebut 48-51).
"Allah sana indirdiğini kendi bilgisiyle indirmiş olduğuna şahldlik eder, Melekler de şahitlik ederler. Allah'ın şahidliği de kâfidir."(Nisa 166).
"O bir sairin, bir kâhinin sözü değildir... Alemlerin Rabb'inden indirilmiştir."(Hakka 41-43).
"Kur'ân-ı düşünmüyorlar mı? Eğer (o) Allah'tan başkası tarafından (indirilmiş) olsaydı birbirini tutmaz çok şeyler bulurlardı." (Nisa 82).
"Bir Kitaptır ki hikmet sahibi, her şeyden haberi olan (Allah) tarafından âyetleri sağlamlaştırılmış, sonra da güzelce açıklanmıştır."(Hûd 1).
Görüldüğü gibi Allah (c.c.) insanlar anlasınlar diye her türlü açıklamalar yapmakta. Böylesine kesin açıklamalar karşısında gerçeği anlamak istemeyen insanlar bu defa da "bunu şeytanlar indiriyor" derler.
"Onu şeytanlar indirmedi. Bu onlara yaraşmaz ve zaten yapamazlarda. Çünkü onlar (vahyedileni) işitmekten kesin olarak uzak tutulmuşlardır."(Şuara 210-212).
"Onu güvenilir bir Ruh indirdi.’ (Şuara 193)
"Onu müthiş kuvvetleri olan biri öğreti, üstün akıl sahibi." (Necm 5).
"Onu Ruhûl-Kudûs Rabb'inden hak (ve hikmet) gereğince indirdi"(Nahl 102).
Ayrıca konu dahada açıklanarak:
"Saklı bir Kitab'tadır. Ki ona temizlerden başkası dokunamaz" (Vakıa 77) denerek Kur'ân'ın "Allah katında ana Kitab'ta... korunan bir levhada" yazılı olduğu "(Allah'a göre) değerli çok iyi (yazıcı ve taşıyıcılar)"ın (Abese 13-16) onları taşıdığı, kesinlikle şeytanların dokunamayacağı, kesin bir dille vurgulanır ve devam eder: "Biz O'nu Ramazan ayında-mübarek bir gecede-Kadir gecesinde indirdik"(Bakara 185; Duhan 3; Kadir
Bu defada:
"İnkâr edenler: 'Kurrân ona bir defada indirilmeli değil miydi?' dediler. Biz onunla senin kalbini sağlamlaştırmak için, onu böyle (parça-parça) indirdik ve onu ağır-ağır okuduk"(Furkan 32).
"Onların sana getirdiği her misâle (her batıl soruya) karşı mutlaka biz sana (o batılı yok edecek) gerçeği ve en güzel açıklamayı getiririz." (Furkan 33).
İnsanların saldırısı tüm bu kesin açıklama ve delillere rağmen sürmektedir.
"Bundan başka bir Kur'ân getir veya bunu değiştir" derler. De ki: "Onu kendi kendi tarafımdan değiştiremem (Yunus 15)
"Eğer o (Muhammed) bazı laflar uydurup iftira etseydi; elbette onun gücünü alırdık, sonra onun can damarını keserdik"(Hakka 44-45) der ve ekler: "Onun sözlerini değiştirebilecek hiç kimse yoktur!" (En'am 115). "O zikri Biz indirdik ye onun koruyucusu da elbette Biziz"(Hicr 9).
"Âyetlerim size okunuyordu da siz arkanıza dönüyordunuz. Âyetlerime karşı kibirlenerek geceleyin (Kabe'nin çevresinde toplanıp) saçmalıyordunuz. Onlar o sözü (Kur'ân-ı) iyice düşünmediler mi? Yoksa onlara ilk atalarına gelmeyen bir şey geldi diye mi (böyle davranıyorlar)? Yoksa elçilerini tanımadıkları (onun doğruluğunu, dürüstlüğünü bilmedikleri) için mi onu inkâr ediyorlar? Yoksa 'onda bir delilik var' mı diyorlar? Hayır, o kendilerine hakkı getirdi ama çokları haktan hoşlanmazlar" (Mü'minun 66-70).
Ayrıca Allah'tan inen bu sözlerin kendi anlattıkları-konuştukları dilden olması bu defa itiraz konusu olur. Kur'ân neden Arap toplumuna arapça indirilmiştir?
"Biz onu arapça bir Kur'ân olarak indirdik ki anlayasınız"(Yusuf 2).
"Biz düşünüp anlamanız için onu arapça bir Kur'ân yaptık"(Zuhruf 3).
"Biz onu yabancılardan birine indirseydik de onu onlara okusaydı, ona lnanmazlardı."(Şuara 198-199).
"Eğer biz onu yabancı (dilde) bir Kur'ân yapsaydık derlerdi ki: Ayetleri (anlayacağımız) biçimde açıklanmalı değil miydi? Araba yabancı söz mü (geliyor)?" (Fussilet 44).
Bu yanıtları, dünya durdukça Kur'ân'ın "anlaşılmayan bir dilden okunması gerektiğini" savunan bu zihniyetteki topluluklara da en güzel açıklamalar ve onların savundukları bu düşüncenin yanlış olduğuna dair delillerdir şüphesiz. Burada da vurgulandığı gibi bir kitabı okumanın gereği onu "anlamak" için anlaşılır dilden okunmasıdır. Bu gerçekleşmiyorsa anlamsız ve boş bir iştir yapılan.
Allah'ı dünyadaki yaşamın dışına atmış, O'ndan gelenleri sadece belirli törenlerde, durumlarda, çeşitli vesilelerle ve ölülerini kurtarmak için kullanan insanlara da karşı çıkar ve cevap verir:
"Kur'ân diri olanları uyarıp korkutmak ve küfre sapanların üzerine sözün hak olması için (indirilmiştir)" (Yasin 70)
Yani bu ilahi sözlerin mezara girmiş ölülere ve aynı zamanda daha dünya yaşamında ölü hale gelmiş ruhlara bir faydası olmayacağı açık bir şekilde dile getirilir.
"Onu dosdoğru olarak (indirdik) ki katından (gelecek) şiddetli azaba karşı (insanları) uyarsın ve iyi işler yapan mü'minlere kendileri için güzel mükâfat bulunduğunu müjde!esin."(Kehf 2).
"O şaka (eğlence) değildir" (Tarık 14) diyerek de sözlerin ciddiyeti anlatılmak istenir.
Allah'a kulluğunu unutmuş, dünyaya neden geldiğini bilemeyen insanların düşeceği ruhi bunalımlar ve bu tür yaşantılarının onlara vereceği buhranlarda bile Yüce Yaratıcı: "Ey insanlar! Rabbinizden.... sinelerde olana bir şifa geldi"(Yunus 57) diyerek "hasta ruhların" şifasının yine Kur'ân'da olduğu belirtilmiştir.
İnsanlar öyle bir sapıklıktadırlar ki, tüm değer yargıları ve adalet ölçüleri kaybolmuş, saptırılmıştır. Dünya metaı, onlar için ulaşılacak tek gaye olmuş, en basit şeylerde şeref-şanlarını arar olmuşlardır. Kur'ân tüm bu manevî değerleri kurtarma, insanlara ölçülerini tekrar kazandırma iddiasındadır:
"O sana ve kavmine bir şereftir, ve yakında (ona uymadığınızdan) sorulacaksınız."(Zuhruf 44)
"Eğer Hak onların arzularına uysaydı, gökler, yer ve bunların içinde bulunan kimseler bozulur giderdi. Biz onlara şeref ve şanlarını getirdik, fakat onlar, kendi şanlarından yüz çeviriyorlar"(Mü'minun 71).
Bu âyetlerden de anlıyoruz ki: insanların yaşamlarında her zaman uymak zorunda oldukları tüm emir ve yasaklar, değer vermeleri gereken şeyler, hak-batıl ölçüleri yalnızca Allah'ın Kitab'ından alınacaktır. Tüm bunların dışında bir indiriliş gayelerinde Kur'ân şöyle dile getirir:
"(Onu size indirdik ki) Kitap yalnız bizden önceki iki topluluğa indirildi, biz ise onların okumasından habersizdik" demeyesiniz. (En'am 156).
Böylelikle insanların, Allah'ın gördüklerinde öne sürecekleri hiç bir özürleri-bahaneleri kalmasın.
Kur’ân'ın uyarıları, ikazları yalnızca "İNSAN" denen yaratıklaradır. Yani aklı olan ve bu sayedade düşünme-muhakeme etme özelliğine sahip canlılar!..
Bu nedenle Kur'ân'a muhatap olabilmek için bu özelliklere sahip olmak ilk ve temel şartlardan en önemlisidir. Ancak bu sayede öğüt alınabilir. Aklı olmayan Kur'ân'dan sorumlu değildir. Ancak aklı olanlara (kullansın ya da kullanmasınlar) bu sorumluluk haklı olarak yüklenmiştir.
"Onu sana indirdik ki ayetlerini düşünsünler ve aklı-selim sahipleri öğüt alsınlar" (Sad 29).
"Andolsun Biz Kur'ân-ı öğüt almak için kolaylaştırdık, öğüt alan yok mudur?" (Kamer .17-22 32-40).
"Biz onların neler söylemekte olduklarını daha -iyi biliriz ve sen onların üzerinde bir zorba da değilsin; şu halde, benim kesin tehdidimden korkanlara Kur'ân ile öğüt ver"(Kaf 45).
Düşünen kimselerin, tüm bu açıklamalarla varacağı bir diğer gerçek yine şöyle açıklanır.
"İşte doğru yolu gösteren bu (Kur'ân)dır" (Casiye 11) "Gerçekten bu Kur'ân en doğru yola iletir" (İsra 9).
İnsanoğluna yaşamında takibedeceği dosdoğru bir yolu gösterecek, aydınlatacak bir Kitab... bir ışık!
"Biz onu bir nur yaptık" (Şura 52)
"Size apaçık bir nur indirdik" (Nisa 174)
"Bu (Kur'ân) insanlara (kurtuluş yollarını gösteren) kanıtlar (sunmaktadır)" (Casiye 20)
"Kesin olarak inananlara bir kılavuz" (Casiye 20)
Bu âyetler de göstermektedir ki Kur'ân-ı ancak kesin inananlar, iman etmiş (emin) olanlar rehber edinecek, yaşamlarında kılavuz olarak kullanacaklardır, başkaları değil. Burada bu gerçek vurgulanmaktadır.
Kur'ân'a-Onu Gönderene ve insanlara Bildirene-karşı mücadele hâlâ sürmektedir:
"Onlara âyetlerimiz okunduğu zaman "İşittik" dediler, "İstesek biz de bunun gibisini söyleriz. Bu, evvelkilerin masallarından başka bir şey değildir" Ve: "Allah'ım, eğer bu, senin yanından gelmiş gerçekse başımıza gökten taş yağdır, yahut bize acı bir azab ver" demişlerdi. (Enfal 31-32).
Bu konuda en iddialı-en ağır darbe aşağıdaki âyetlerle gündeme gelir:
"Halbuki o öyle eşsiz bir Kitap'tır ki: Ne önünden, ne de arkasından Onu boşa çıkaracak bir söz gelmez" (Fussilet 41)
"Eğer kulumuza indirdiğimizden şüphedeyseniz, bu durumda siz de bunun benzeri olan bir sûre getirin. Ve eğer doğru sözlülerden iseniz Allah'tan başka şahitlerinizi (kendilerine güvendiğiniz yardımcılarınızı) çağırın. Ama yapamazsınız-ki kesin olarak yapamayacaksınız- bu durumda kötüler için hazırlanmış ve yakıtı insanlar ve taşlar olan ateşten sakının" (Bakara 23-24)
"De ki: 'Eğer doğru sözlülerden iseniz, Allah katında bu ikisinden (yani Musa'ya ve bana inen kitabtan) daha doğru bir Kitab getirin de ona uyayım.' Eğer sana cevap veremezlerse bil ki onlar keyiflerine uyuyorlar." (Kasas 49-50)
Ayrıca Kur'ân Adem (a.s.)'den bu yana tüm elçilerin aynı mesaj ve dava için gönderildiklerini, Muhammed (s.a.v.)'in de aynı dava için gönderildiğini bildirir:
"Sana söylenen senden önceki elçilere söylenmiş olandan başka bir şey değildir. "(Fussilet 43) "Onun söyledikleri evvelkilerin kitablarında da vardır." (Şuara 196)
Devamla Kur'ân kendini şöyle anlatır:
"O Allah'a hamd olsun ki kuluna Kitabı indirdi ve ona hiç bir eğrilik koymadı" (Kehf 1)
"Biz bu Kur'ân-ı vahyetmekle sana kıssaların en güzelini anlatıyoruz" (Yusuf 3) .
"İnananları sağlamlaştırır" (Nahl 102)
"İşte sana da böyle emrimizden bir ruh (kalblere can veren bir Kîtab) vahyettik"(Şurâ 52)
"Ama zâlimlerin ziyanını artırmaktan başka bir katkıda bulunmaz" (İsrâ 82)
"Bu Kur'ân, İsrailoğullarına kendilerinin ayrılığa düştükleri şeylerin çoğunu anlatıyor" (Neml 76)
"Andolsun Biz bu Kur'ân'da insanlara her çeşit misâli anlattık. Onlara bir âyet getirdiğin zaman inkâr edenler: "Siz (geleneklerinizi) iptal edenlerden başka bir şey değilsiniz" derler."(Rum 58)
Böylece geleneklerini, atalarının âdet ve inançlarını savunurlar, ama bunu yaparken Allah'ı ve onun sözlerini inkâr ettiklerini farkedemezler, bu sûretlede Cehennem azabını hak edeceklerini idrak edemezler artık.
"Biz Onu hak olarak indirdik ve O hak ile inmiştir"(İsra 105)
"Hikmetli bir Kitabtır" (Al-i İmran 58)
" O kesin bir gerçektir" (Hakka 51)
"Kendisinde şüphe yoktur" (Bakara 2)
Beslenebilecek her türlü şüpheyi bizzat belirtmiş ve bu şüpheleri en açık delillerle yok etmiş-çürütmüştür.
"O öyle eşsiz bir Kitab'tır" (Fussilet 41)
"Çok mübarek bir Kitab'tır" (Sâd 29)
"Rahmet olarak indirilmiştir" (Lokman 3)
"Bu insanlara bir tebliğdir" (İbrahim 52)
"O'nun yalnız tek Tanrı olduğunu bilsinler... diye gönderilmiştir" (İbrahim 52)
Kur'ân'ın "ana mesajı" budur. İnsanlar tarafından devamlı bozulan, tahrif edilen "Tevhid dinini" yeryüzüne hâkim kılmak.
"Onun bazı ayetleri muhkemdir, bunlar Kitabın anasıdır. Diğerleri de birbirine benzer. Kalblerinde eğrilik olanlar fitne çıkarmak, kendilerine göre yorumlamak için onun benzer ayetlerinin ardına düşerler." (Âl-i İmran 7) diyerek sapık-yanlış görüş ve emellerini gerçekleştirmek ve yaymak için Kur'ân-ı nasıl kullandıkları da açıkça tarif edilerek, böyle kişi ve zümrelere karşı müslümanlar uyarılır, bu tehlike de gözler önüne serilir.
Ve son olarak ta Peygamberimizin (s.a.v.) Kur'ân'a yüz çeviren kavmi için, Kur'ân'da Allah (c.c.) tarafından söylenilen şu sözleri, günümüzde kendine "müslüman" diyen toplumları ve günümüz gerçeğini ne güzel yansıtmakta, açıklamaktadır:
"Elçi de: "Ya Rabbi kavmim bu Kur'ân-ı terkedilmiş bıraktılar (buna iltifat etmediler, insanları da buna gelmekten alıkoydular)! demiştir" (Furkan 30)
"ALLAH'TAN DAHA DOĞRU SÖZLÜ KİM VARDIR?" (Nisa 122)
Kaynak:
Not; Tarafımdan Değerlendirilmiştir.''Selahaddin Eyyubi''
İktibas Dergisi, Saadet Biçer, Şubat 1992