Ö
Çevrimdışı
Kur’an İle Hükmetmek
--------------------------------------------------------------------------------
Vuslat
Âlemlerin Rabbi
Azze ve Celle şöyle buyurur :
“Sana da, önündeki Kitap(lar)ı doğrulayıcı ve Ona bir şahit-gözetleyici (müheymin) olarak Kitab (Kur’ân)’ı indirdik. Öyleyse aralarında
’ın indirdiğiyle hükmet ve sana gelen haktan sapıp onların hevâ (istek ve tutku)larına uyma. Sizden her biriniz için bir şeriat ve bir minhac (yol-yöntem) kıldık. Eğer
dileseydi, sizi bir tek ümmet kılardı. Ancak (bu) verdikleriyle sizi denemesi içindir. Artık hayırlarda yarışınız. Tümünüzün dönüşü
’adır. Hakkında anlaşmazlığa düştüğünüz şeyleri size haber verecektir.’’ (5/Mâide, 48)
Kur’an-ı Kerim, en son ilâhî kitap… Kendinden önce
tarafından inzâl olunan ilâhî kitapları tasdik eden ve onlara şahit olan Rabbimiz
Teâlâ’nın Kitabı… O’na katıksız iman edenlere hidayet rehberi olan Kur’an-ı Mescid,
’ın katından indirilmiş ve
’ın koruması altındadır.
“Elif, Lâm, Mîm. Bu, kendisinde şüphe olmayan, muttakîler için yol gösterici bir kitaptır.”(2/Bakara, 1-2)
“Hiç şüphesiz Zikr’i (Kur’ân-ı) biz indirdik, onun koruyucuları da gerçekten biziz.” (15/Hicr 9)
İnsan kullarını yalnızca ve şirk koşmadan kendisine ibadet etsinler diye yaratan
Teâlâ, aralarında hükmetsin ve insanlar ona uysunlar diye Kur’ân-ı Kerim’i indirdi.
“Biz onu ( Kur’ân-ı), hak olarak indirdik ve O, hak ile indi. Seni de, yalnız bir müjde verici ve uyarıp korkutucu olarak gönderdik. Onu bir Kur’ân olarak, insanlara dura dura okuman için (bölüm bölüm) ayırdık ve onu safha safha bir indirme ile indirdik.” (17/İsra,105-106)
“Öyleyse aralarında
’ın indirdiğiyle hükmet ve sana gelen haktan sapıp onların hevâ (istek ve tutku)larına uyma!” diye buyuran Rabbimiz
Teâlâ, en son Nebîsî ve en son Rasulü Muhammed (sav)’e hitaben, O’nun sıfatında bütün ümmetin yetkililerine hitaben, insanların arasında
’ın indirdiğiyle hükmetme emrini vermektedir. Çünkü Kur’ân, insanların arasında hükmetmek ve onlara hakim olmak için indirilmiştir.
“Biz Kitab (Kur’ân)’ı ancak, hakkında ihtilafa düştükleri şeyi onlara açıklaman ve inanan
bir kavme rahmet ve hidayet olması dışında (başka bir amaçla) indirmedik.” (16/Nahl, 64)
“Şu hâlde, sana vahiy edilene sımsıkı tutun. Çünkü sen, dosdoğru bir yol üzerindesin ve şüphesiz O (Kur’ân), senin ve kavmin için gerçekten bir zikir (şeref)dir. Siz (ondan) sorulacaksınız.” (43/Zümer, 43-44)
Bu ümmet, vahiyden yani Kur’ân’dan sorulacaktır. Çünkü Kur’ân-ı Kerim, insanlara egemen olmak ve aralarında hükmetmek için indirilmiştir. Ümmet, gerek kendi aralarında, gerekse diğer insanların aralarındaki ihtilâfları ne ile çözmekte ne ile yönetilmekte?
’ın hükümleri olan Kur’ân ile mi, yoksa tağutî ve beşerî hükümlerle mi? Bu, mutlaka sorulacaktır.
Rabbimiz
Teâlâ, mü’min Müslüman kullarına, Rasulü Muhammed (sav) aracılığıyla vahiy ettiği Kur’ân’a sımsıkı sarılmaları emrini vermiştir. Onlar, Kur’ân-ı Kerim’den başka bir dûstur edinemez ve Kur’ân’dan başka bir hayat kitapları olamaz. Kur’ân-ı Kerim, onlar için bir zikir, bir şeref ve yegane hayat rehberidir. Kur’ân’dan başka bir hüküm Kitabına asla itibar edemez, hele hele tağutî düzenlerin Kur’ân’ın yerine geçmesi için gündeme getirdiği dûsturlara asla uyamazlar. Çünkü tağutî yasalar, vahyi reddeden şirk ve küfür zihniyetlerinin hevâlarını ilâhlaştırarak yaptıkları ve egemen olarak yürürlüğe soktukları yasalardır.
Rabbimiz
Teâlâ; “ Sana gelen haktan sapıp onların hevâ (istek ve tutku)larına uyma!” diye emretmiş, başta Rasulüllah (sav)’i ve ümmetini uyarmıştır.
“Kendi istek ve tutkularına (hevâsına) ilâh edineni gördün mü? Şimdi ona karşı sen mi vekil olacaksın? Yoksa sen, onların çoğunu (söz) işitir ya da aklını kullanır mı sayıyorsun? Onlar, ancak hayvanlar gibidirler. Hayır, onlar yol bakımından daha şaşkın (ve aşağı)dırlar.” (25/Furkan, 43–44)
İsmi ve yapısı ne olursa olsun, bütün gayr-ı İslâmî anlayışlar, ideolojiler, düzenler ve siyasî yapılar, hevâların ilâhlaşması sonucu ortaya çıkmış, insanın ilâh ve rab kabul edildiği, insanın insana kul olduğu sistemlerdir. Bu tağutî sistemlerde, insan insanın kulu ve insan insanın rabbi olmuştur…
Yegâne hayat nizamı İslâm, insanı, insana kul olmaktan kurtarıp, Âlemlerin Rabbi
’a kul yapmaya gelmiş ve aynı zamanda asla hakkı ve haddi olmadığı halde insanların başına rab ve ilâh kesilmiş olan tağutları da bu ruhsal hastalıktan kurtararak
’a kul olmalarını sağlanmak için mücadele etmektedir.
İnsanların arasında hükmetmek üzere indirilmiş olan hidayet kitabımız Kur’an-ı Kerim, insanları dosdoğru yola sevk eden, o dosdoğru yol üzerinde sabit kalmalarını sağlayan, kendilerine huzur, mutluluk, barış getiren ve zulmü giderip adâleti sağlayan ilâhi mesajdır!..
Bundan dolayı hayatın bütününe Kur’an-ı Kerim hâkim olmalı, hayatı kuşatmalı ve Kur’ân’ın dışındaki tüm tağutî dûsturlar reddedilmelidir. Sadece Kur’ân ile hükmedilmeli ve tağutların hevâlarından kaynaklanan hükümler kesinlikle uygulanmamalıdır.
Bu, Rabbimiz
’ın kat’i emridir.
“Aralarında
’ın indirdiğiyle hükmet ve onların hevâlarına uyma.
’ın sana indirdiklerinin bir kısmından seni şaşırtmak isteklerinden sakın. Şayet yüz çevirirlerse,bil ki
, bir kısım günahları nedeniyle onlara bir musibeti tattırmak istemektedir. Şüphesiz insanlarsın çoğu fasıklardır.” (5/Mâide 49)
Rabbimiz
Teâlâ, hayat kitabımız Kur’ân’ın Mâide Sûresi’nin 48 ve 49. ayetlerinde tekrar tekrar şu emri vermektedir : “Onların hevâlarına uyma!”
Hevâlarını, yanı istek ve arzularını ilâhlaştıranların, vahyi bir tarafa bırakanların, Kur’ân’ı yaşanan sosyal hayata asla karıştırmayanların, Onu hayatının dışına itenlerin hevâlarına uyma ve onlara asla itaat etme.
Çünkü onlar, Tevhid’in yerine şirki, imanın yerine küfrü, hakkın yerine batılı ve İslâm’ın yerine tâğutî düzeni tercih edip kabullenmiş ve bunu kendilerine din edinmişlerdir. Bu batıl, bu şirk ve bu sapık dinleri uğrunda çalışmakta, mallarıyla canlarıyla dinlerinin gereğini yapmaktadırlar. Her muvahhid mü’min, Rabbleri
’ın kendilerine emredip öğrettiği gibi davranmalı ve : “Sizin dininiz size, benim dinim bana” (109\Kâfîrun, 6) deyip kesin tavrını sergileyerek safını netleştirmelidir.
O, Kur’ân-ı Kerim’i hayat kitabı olarak kabul etmeyenler, O,
’ın hükümlerini hayata egemen olmasını istemeyenler, O, kendilerini egemen oldukları toplumlarda rab ve îlâh sayanlar, O,
’ın kullarını kendilerine kul edenler, O, yeryüzünün tağutları olanlar, bu sapık ideolojileri, hâl ve hareketleriyle yeryüzünü ifsâd etmektedirler. Kim onların hevâlarına uyacak olursa, bu sapmanın ve bu bozulmanın girdabına yakalanır, dünyada da, ahirette de rezil, zelîl ve perperişan olur.
“Eğer hak, onların hevâ (istek ve arzu) larına uyacak olsaydı, hiç tartışmasız, gökler, yer ve bunların içinde olan herkes (ve her şey) bozulmaya uğrardı,” (23/Mü’min, 71)
Kur’ân ile hükmedilmesini istemeyen ve hevâlarını ilâhlaştıranların hevâları böyle bir felaketin öncüsüdür.
’ın hükümlerinden yüz çeviren azgın fasıklar,
’ın adil hükümlerinin yerine her şeyiyle zulüm olan hükümlerin egemenliğini istemektedirler.
“Onlar, hâlâ cahiliyye hükmünü mü arıyorlar? Kesin bilgiyle inanan bir toplum için hükmü,
’dan daha güzel olan kimdir?” (5/Mâide, 50)
Onlara, hak apaçık olarak gelmişken ve kendileri de hakkı apaçık görüp bilmişken, haktan yüz çeviriyorlar. Onlar, her şeyiyle zulüm, her şeyiyle felaket ve her şeyiyle mutsuzluğun kaynağı olan cahiliye hükmünü istiyorlar. Cahiliyyenin hükmü, insan hevâsı kaynaklı olup şirk ve küfürdür. Cahiliye devri sadece “Asr-ı Saadet’ten” önceki devir değildir. Hangi çağ ve hangi devir, o devrin şartlarını taşıyorsa, o cahiliye devridir. Bu geçmişte olduğu gibi, bu çağda da aynı şekilde gündemdedir. Egemen tağutlar tarafından işgal edilen İslam topraklarında terör devletleri kurulmuş, cahiliye hükümleriyle hükmetmekte ve
’ın indirdiklerini reddedip yasaklamaktadırlar.
’ın indirdikleriyle hükmetmeyen egemen tağutlar, Kur’ân’ı ve Sünnet’i sosyal hayattan uzaklaştırmış, yaşanmasını yasaklamış, onun yerine hevâlarından kaynaklanan hükümleri dayatarak, hayat ilkesi hâline getirmişlerdir.
Bunun için Rabbimiz
Teâlâ şöyle buyurmaktadır:
“Kim
’ın indirdiğiyle hükmetmezse, işte onlar, kâfir olanların tâ kendileridir.” (5/Mâide, 44)
“Kim
’ın indirdiğiyle hükmetmezse, işte onlar, zalim olanların tâ kendileridir.” (5/Mâide, 45)
“Kim
’ın indirdiğiyle hükmetmezse, işte onlar, fasık olanların tâ kendileridir.” (5/Mâide, 47)
İşgal altındaki İslam topraklarındaki egemen zalim tağutların esareti altında da olsalar, Mü’min Müslümanlar kendi aralarında ve imkânlarının elverdiği ölçüde
’ın indirdiği ile hükmetmeli, amel eylemelidirler. Tağutların hükümleri hükümsüz kalıp
’ın hükümleriyle hüküm olunacak bir seviyeye gelene dek mücadele ve mücahede etmeli, hep beraber
’ın ipi olan Kur’an-ı Kerim`e sımsıkı sarılmalı ve egemen tağutlara kesinlikle uymamalıdırlar.
“Yeryüzünde olanların çoğunluğuna uyacak olursan, seni
’ın yolundan şaşırtıp saptırırlar. Onlar, ancak zanna uyarlar ve onlar, ancak zan ve tahminle yalan söylerler.” (6/En’âm, 116)
Mü’min Müslümanlar hakka uyarlar ve
’ın indirdiğini tabi olup onunla hükmederler. Çünkü yegane Kurtuluş budur.
--------------------------------------------------------------------------------
Vuslat
Âlemlerin Rabbi

“Sana da, önündeki Kitap(lar)ı doğrulayıcı ve Ona bir şahit-gözetleyici (müheymin) olarak Kitab (Kur’ân)’ı indirdik. Öyleyse aralarında



Kur’an-ı Kerim, en son ilâhî kitap… Kendinden önce




“Elif, Lâm, Mîm. Bu, kendisinde şüphe olmayan, muttakîler için yol gösterici bir kitaptır.”(2/Bakara, 1-2)
“Hiç şüphesiz Zikr’i (Kur’ân-ı) biz indirdik, onun koruyucuları da gerçekten biziz.” (15/Hicr 9)
İnsan kullarını yalnızca ve şirk koşmadan kendisine ibadet etsinler diye yaratan

“Biz onu ( Kur’ân-ı), hak olarak indirdik ve O, hak ile indi. Seni de, yalnız bir müjde verici ve uyarıp korkutucu olarak gönderdik. Onu bir Kur’ân olarak, insanlara dura dura okuman için (bölüm bölüm) ayırdık ve onu safha safha bir indirme ile indirdik.” (17/İsra,105-106)
“Öyleyse aralarında



“Biz Kitab (Kur’ân)’ı ancak, hakkında ihtilafa düştükleri şeyi onlara açıklaman ve inanan
bir kavme rahmet ve hidayet olması dışında (başka bir amaçla) indirmedik.” (16/Nahl, 64)
“Şu hâlde, sana vahiy edilene sımsıkı tutun. Çünkü sen, dosdoğru bir yol üzerindesin ve şüphesiz O (Kur’ân), senin ve kavmin için gerçekten bir zikir (şeref)dir. Siz (ondan) sorulacaksınız.” (43/Zümer, 43-44)
Bu ümmet, vahiyden yani Kur’ân’dan sorulacaktır. Çünkü Kur’ân-ı Kerim, insanlara egemen olmak ve aralarında hükmetmek için indirilmiştir. Ümmet, gerek kendi aralarında, gerekse diğer insanların aralarındaki ihtilâfları ne ile çözmekte ne ile yönetilmekte?

Rabbimiz

Rabbimiz

“Kendi istek ve tutkularına (hevâsına) ilâh edineni gördün mü? Şimdi ona karşı sen mi vekil olacaksın? Yoksa sen, onların çoğunu (söz) işitir ya da aklını kullanır mı sayıyorsun? Onlar, ancak hayvanlar gibidirler. Hayır, onlar yol bakımından daha şaşkın (ve aşağı)dırlar.” (25/Furkan, 43–44)
İsmi ve yapısı ne olursa olsun, bütün gayr-ı İslâmî anlayışlar, ideolojiler, düzenler ve siyasî yapılar, hevâların ilâhlaşması sonucu ortaya çıkmış, insanın ilâh ve rab kabul edildiği, insanın insana kul olduğu sistemlerdir. Bu tağutî sistemlerde, insan insanın kulu ve insan insanın rabbi olmuştur…
Yegâne hayat nizamı İslâm, insanı, insana kul olmaktan kurtarıp, Âlemlerin Rabbi


İnsanların arasında hükmetmek üzere indirilmiş olan hidayet kitabımız Kur’an-ı Kerim, insanları dosdoğru yola sevk eden, o dosdoğru yol üzerinde sabit kalmalarını sağlayan, kendilerine huzur, mutluluk, barış getiren ve zulmü giderip adâleti sağlayan ilâhi mesajdır!..
Bundan dolayı hayatın bütününe Kur’an-ı Kerim hâkim olmalı, hayatı kuşatmalı ve Kur’ân’ın dışındaki tüm tağutî dûsturlar reddedilmelidir. Sadece Kur’ân ile hükmedilmeli ve tağutların hevâlarından kaynaklanan hükümler kesinlikle uygulanmamalıdır.
Bu, Rabbimiz

“Aralarında



Rabbimiz

Hevâlarını, yanı istek ve arzularını ilâhlaştıranların, vahyi bir tarafa bırakanların, Kur’ân’ı yaşanan sosyal hayata asla karıştırmayanların, Onu hayatının dışına itenlerin hevâlarına uyma ve onlara asla itaat etme.
Çünkü onlar, Tevhid’in yerine şirki, imanın yerine küfrü, hakkın yerine batılı ve İslâm’ın yerine tâğutî düzeni tercih edip kabullenmiş ve bunu kendilerine din edinmişlerdir. Bu batıl, bu şirk ve bu sapık dinleri uğrunda çalışmakta, mallarıyla canlarıyla dinlerinin gereğini yapmaktadırlar. Her muvahhid mü’min, Rabbleri

O, Kur’ân-ı Kerim’i hayat kitabı olarak kabul etmeyenler, O,


“Eğer hak, onların hevâ (istek ve arzu) larına uyacak olsaydı, hiç tartışmasız, gökler, yer ve bunların içinde olan herkes (ve her şey) bozulmaya uğrardı,” (23/Mü’min, 71)
Kur’ân ile hükmedilmesini istemeyen ve hevâlarını ilâhlaştıranların hevâları böyle bir felaketin öncüsüdür.


“Onlar, hâlâ cahiliyye hükmünü mü arıyorlar? Kesin bilgiyle inanan bir toplum için hükmü,

Onlara, hak apaçık olarak gelmişken ve kendileri de hakkı apaçık görüp bilmişken, haktan yüz çeviriyorlar. Onlar, her şeyiyle zulüm, her şeyiyle felaket ve her şeyiyle mutsuzluğun kaynağı olan cahiliye hükmünü istiyorlar. Cahiliyyenin hükmü, insan hevâsı kaynaklı olup şirk ve küfürdür. Cahiliye devri sadece “Asr-ı Saadet’ten” önceki devir değildir. Hangi çağ ve hangi devir, o devrin şartlarını taşıyorsa, o cahiliye devridir. Bu geçmişte olduğu gibi, bu çağda da aynı şekilde gündemdedir. Egemen tağutlar tarafından işgal edilen İslam topraklarında terör devletleri kurulmuş, cahiliye hükümleriyle hükmetmekte ve


Bunun için Rabbimiz

“Kim

“Kim

“Kim

İşgal altındaki İslam topraklarındaki egemen zalim tağutların esareti altında da olsalar, Mü’min Müslümanlar kendi aralarında ve imkânlarının elverdiği ölçüde



“Yeryüzünde olanların çoğunluğuna uyacak olursan, seni

Mü’min Müslümanlar hakka uyarlar ve
