Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Çözüldü Kurban Kesmek Farz mı, Vacib mi? Sunnet mi?

S Çevrimdışı

sadobaba

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
1-)Kurban kesmek farz mı vacib mi yada sünnetmi?(farz,vacib yada sünnet olduğuna dair kanıtımız nedir.)
2-)4 mezhep alimlerinin görüşleri nelerdir?
3-)kevser suresinde ki 2. ayeti biz nasıl bu durumda yorumlamalıyız.
 
Abdulmuizz Fida Çevrimdışı

Abdulmuizz Fida

فَاسْتَقِمْ كَمَا أُمِرْتَ
Admin
C 1 - 2 - Kurban Kesmenin Mezheblere Göre Hükmü :


Ebu Hanife ve talebeleri şehirlerde ikamet eden şehir halkı üzerine her sene bir defa kurban kesmek vacibtir, demişlerdir. Tahâvî ve başkaları Ebu Hanife'nin görüşüne göre vacib, Ebu Yusuf ile Muhammed'in görüşlerine göre sünnet-i muekkede olduğunu zikretmişlerdir.
(Tekmiletu Fethi'l-Kadîr, VHI, 67; el-Lubâb, III, 232; Tebyînu'l-Hakâik, VI, 2; el-Bedâyi', V 62)

Delil olarak şu hadis-i şerifi almışlardır. Ebu Hurayra (r.anh)'tan rivayetle;
"Kim genişlik ve imkân bulur da kurban kesmezse, bizim namazgahımıza yaklaşmasın."
(İbn Mâce, Edâhı, 2; Ahmed b. Hanbel, Musned, II, 321; Neylu'l-Evtâr, V, 108)



Hanefi'lerin dışında kalanlara (Cumhur'a) göre Kurban Kesmek Vâcib değil, Muekked bir Sünnettir.
(Bidâyetu'l-Muctehid, 1, 415; el Kavânîniu'l-Fıkhıyye, 186; eş-Şerhu'l-Kebîr, II, 118; Muğni'l Muhtâc, IV, 282 vd.; et-Muhezzeb, L 237; et-Muğrû, Vm, 617; Şerhu'r-Risâle, L 366) cü yeten kimsenin onu terketmesi mekruhtur.

Buhari ve Muslim'in kaydettiği Enes hadisi gereğince, gücü yettiği halde onu terkeden hoş görülmez:
«Nebi aleyhisselam boynuzlu iki alaca koyunu kurban etti. Onları kendi eliyle, besmele ve tekbir getirerek kesti
Muslim'in Ummu Seleme (r.anha)'dan rivayetine göre Nebi aleyhisselam şöyle buyurmuştur:
«Zilhicce hilâlini gördüğünüz zaman, biriniz kurban kesmek isterse, onun tüylerine ve tırnaklarına misk sürsün
«Kurban kesmek isterse» sözü, bunun vacib olmayıp sünnet olduğuna delildir.
Ebû Bekr ve Ömer radiyallahu anhumâ'dan rivayete göre, onlar, bunun vacib sanılmasından korkarak, ehil oldukları halde kurban kesmezlerdi. (Beyhakî ve başkaları hasen bir senet ile rivayet etmişlerdir)


Bir diğer delil Ibni Abbas'ın rivayet ettiği şu hadistir:
"Rasulullah (s.a.v.)'ın şöyle buyurduğunu duydum:
"Üç şey vardır ki bana farzdır, sizin için nafiledir: Vitir, kurban kesmek ve kuşluk namazı."

(Ahmed Musned'inde. Hâkim Mustedrak'de ve Dârakutnî rivayet etmiştir. Hâkim, hakkında bir şey söylememiştir. Ancak senedinde Neseî ve Dârakutnî'nin zayıf olduğunu belirttiği bir ravi vardır. Nasbu'r-Râye, IV, 206)



Tirmizî de şunu rivayet etmektedir:
"Ben kurban kesmekle emrolundum; bu sizin için bir sünnettir."
Kurban kesmenin her ev için bir sunnet-i kifâye olduğuna dair Şafıîlerin delili ise Mihnef b. Suleym'in rivayet ettiği şu hadistir:
"Peygamber (a.s.) ile birlikte duruyorduk. Onun şöyle dediğini işittim:

"Ey insanlar! Her aile halfana her sene bir kurban düşer.,."
(Ahmed, Ibni Mace ve Tirmizî rivayet etmiş olub Tirmizî bu, hasen-garip bir hadistir, demiştir. Neylu'l-Evtâr, 138)


Peygamber (s.a.v.) semiz, boynuzlu ve siyah-beyaz renkli iki adet koçu, birisini ummeti adına, diğerini de kendisi ve aile halkı adına kesmiştir. bni Mace, Aişe ve Ebu Hurayra'dan rivayet etmiştir. Nasbu'r-Râye,IV, 215)


Cebele b. Suleym'den (r.anh) rivayet edildiğine göre, bir kimse İbn-i Ömer (r.anhuma)'ya kurban kesmenin vacib olup olmadığını sormuştur. İbn-i Ömer (r.anhuma) bu suale şu cevabı verir:
"Rasûl-u Ekram (s.a.v.) ve bütün müslümanlar kurban kesmişlerdir".
Aynı kimse suali tekrar edince: "Anlamadın mı? Rasûl-u Ekram (s.a.v.) ve bütün müslümanlar kurban kestiler" buyurur.

(Sunen- i Tirmizi - İst: 1401, Çağrı Yay. C: 4, Sh: 92, Had.No: 1506 K. Edahi: 11)



C 3 - "O halde Rabbin için namaz kıl, kurban kes" (Kevser, 2).


Ayetle ilgili birkaç mesele vardır:

Birinci Mesele

Ayetteki, "O halde ... namaz kıl,.."(Kevser, 2) emriyle ilgili olarak şu izahlar yapılabilir:
1) Bu emirle, Peygamber (s.a.v.)'den namaz kılması istenmiştir.

Namaz İle Şükürün İlgisi

Buna göre şayet, "Nimetten bahsedildiğine göre, buraya en uygun olan, şükür ifadesinin yer almasıydı.. O halde daha niçin, Cenâb-ı Hak, "O halde ... namaz kıl" demiş de, "şükret..." dememiştir?" denilirse, buna şu bakımlardan cevab verebiliriz:
a) Şükür, tazim demek olub, bunun, üç ruknû vardır:
Birincisi: Kalbi alakadar eden şey olub, bu da, kişinin, kalben bu nimetin, başkasından değil, Allah'tan olduğunu bitmesidir.
İkincisi: Bu nimetin, dili alakadar eden kısmı... Ki bu da, kişinin, lisanıyla, Allah'ı övmesidir...
Üçüncüsü: Amelle ilgili olan kısım ki, bu da, kişinin, Allah'a hizmet etmesi, inkıyad edip, boyun eğmesidir. Ki, namaz, bu hususları, hatta daha fazlasını kapsamaktadır. O halde namaz kılmayı emretmek, fazlasıyla beraber şükrü emretmek demektir. Demek ki, burada namazın emredilmesi daha güzel ve yerinde olmuştur.

b) Eğer Cenâb-ı Hak, "O halde şükret" demiş olsaydı, bu, Peygamber (s.a.v.)'in daha önce şükretmemiş olduğunu düşündürürdü. Ne var ki, Peygamber (s.a.v.), ta işin başından itibaren Rabbini tanımış, O'na itaat etmiş ve O'nun nimetlerine şükretmiştir. Ama, namaza gelince, o, namazı ancak vahiy ile tanımış ve öğrenmiştir. Çünkü, Cenâb-ı Hak, "Daha önce kitab nedir, iman nedir bilmezdin..." (Şûra, 52) buyurmuştur.
c) Cenâb-ı Hak, işin başında (burada), Peygamber (s.a.v.)'e namazı emretmiştir. Muhammed (s.a.v.) de, "Ben abdestli değilim, nasıl namaz kılayım?" buyurmuş, sonra da Cebrail (a.s), kanadıyla yere vurmuş, derken, Kevser suyu fışkırmış; Peygamber (s.a.v.) de abdest alınca, "Şimdi namaz kıl..." denilmiştir.
Biz, kevseri, peygamberlik manasına aldığımızda, Cenâb-ı Hak adeta, "Biz, sana risaleti, hem kendine hem de insanlara taatı emretmen için verdik. Ki, taatların en kıymetlisi, namazdır. O halde, Rabbin için namaz kıl..." demek istemiştir.
2) "O halde Rabbin için namaz kıl..." ifadesi, "İmdi, Rabbin için şükret..." anlamındadır. Bu, Mucâhid ve Ikrime'nin görüşüdür. Bu görüşe göre, alimler, emrinin başına fâ'nın getirilmesinin faydası hususunda şu izahları yapmışlardır:
a) Bu, "Nimetlere şükretmenin, hemen değil, "terahî" (daha sonra da) olabileceğine de dikkat çekmektedir.
b) Buradaki takibiyye fâ'sı ile, Cenâb-ı Hakk'ın, "Ben, cinleri ve insanı, ancak Bana ibadet etmeleri için yarattım" (Zâriyât, 56) ifadesiyle anlattığı şeye işaret etmek kastolunmuştur. Ne var ki, Cenâb-ı Hak, bu konuda Peygamber (s.a.v.)'e, daha fazlasını tahsis etmiştir. Ki, bu da, Cenâb-ı Hakk'ın "sana yakın(ölüm)gelinceye değin, Rabbine ibadet et"(Hicr, 99) ayetinin ifade ettiği husustur. Bir de Allah Teâlâ, Muhammed (s.a.v.)'e (inşirah, 7) demiştir ki, bu, "Birisinin hemen peşinden senin, diğerini yapman gerekir. Binâenaleyh, benim nimetim sana ulaştıktan sonra ya nasıl olacak!? Bunun peşinden, hemen şükretmeye başlaman hemen gerekmez mi?!" demektir.
3) emri, "Allah'a dua et" manasındadır. Çünkü, "namaz" dua demektir. Mananın böyle olması halinde, emrin başındaki fâ'nın faydasına gelince, bu da şöyledir:
Cenâb-ı Hak adeta, "Sen, istemezden, dua etmezden önce, Biz, sana kevseri verme hususunda cimri davranmadık. Binâenaleyh, ya sen istedikten sonra durum nasıl olur?! Ne var kî, sen iste; sana verilir. Şefaat et; şefaatin kabul olunur" demek istemiştir. Bu böyledir, zira, Peygamber (s.a.v.), hep, nimetini düşünmüştür. Bil ki, bu görüşlerden en evla olanı, birinci görüştür; çünkü, o görüşe göre kelimesinin ifade ettiği husus, şeriat örfüne en yakın manadır.

Cenâb-ı Hakk'ın 'Ve, kurban kes" emriyle ilgili olarak iki açıklama yapılabilir:
1) Mufessirlerin hemen hemen hepsinin görüşüne göre bu ifade ile, Peygamber (s.a.v.)'in deve kesmesi kastedilmiştir.
2) Bu emirle, ya önce ya içinde ya da sonra olmak üzere, namazla ilgili bir fiil kastedilmiştir. Bu görüşü savunanlar, bu hususta şu izahları yapmışlardır:
a) Ferrâ, "Bunun manası, kıbleye dönmektir" demiştir.
b) Esbağ İbn Nebâte de, Ali (r.anh)'nin şöyle dediğini rivayet etmiştir:
"Bu sûre nazil olunca, Peygamber, Cebrail'e, "Rabbimin bana emrettiği bu boğazlama, bu nahîre, "boğazlama" değildir. Ne var ki, Cenâb-ı Hak sana, namaza başladığın zaman, ellerini kaldırmanı, tekbir aldığında, rukûya gittiğinde, başını rukûdan kaldırdığında ve secde ettiğinde, ellerini kaldırmanı emrediyor. Çünkü bu, bizim, hem de yedi kat gökteki meleklerin namazıdır. Her şeyin bir süsü vardır. Namazın süsü de, her tekbir almada elleri kaldırmaktır.." buyurdu.
c) Ali ibn Ebî Tâlib'in, bu ifadeyi, "namazda iken elleri göğüs (en-nahr) üzerine koyma olarak" diye tefsir ettiği ve "Namazdan önce elleri kaldırmak, sığınanın ve ücret taleb edenin; onları nahr (göğüs) üzerine koymak ise, huzû ve huşu içinde olan kimsenin adetidir" dediği rivayet edilmiştir.
d) Atâ, "Bunun manası, "nahr"ın, göğüsün gözükünceye kadar iki secde arasında otur..." şeklindedir" demiştir.
e) Dahhâk ve Suleyman et-Teymî'nin şöyle dedikleri rivayet edilmiştir:
"Bu ifadenin manası, "İki elini, dua ederken, göğüs hizana kaldır" şeklindedir."
Vahidî şöyle demektedir: "Bütün bu görüşler aslında, "göğüs" anlamına gelen "en-Nahr" kelimesine varıp dayanmaktadır. Çünkü devenin kesileceği yere, "en-Nahr" denilmektedir. Zira devenin boğazlanma yeri, göğsündedir. Onun boğazı, göğsün en üst tarafından görülür. O halde, buradaki "en-nahr" kelimesinin anlamı, göğüse dokunmaktır. Nitekim başa ve karna dokunulduğunda, ve denilir.

Deve Boğazlama Emri

Ekseri ulema, ayetteki bu ifadeyi, şu sebeblerden dolayı, deve kesme manasına hamletmenin evla olacağını söylemişlerdir:
1) Allah Teâlâ, kitabında her ne zaman, namazdan bahsederse, onun peşinden, zekattan da bahseder.
2) Mekke'liler, putları için dua edib, kurban kesiyorlardı. Bunun üzerine, Peygamber (s.a.v) de, "Şimdi sen de, Rabbin için namaz kıl ve kurban kes..." demiştir.
3) Bütün bu şeyler, namazın adabı ve kısımlarıdır. Binâenaleyh, Cenâb-ı Hakk'ın, "Rabbin için namaz kıl..." emrinin muhtevasına dahil olmluş olurlar. Bu sebeble, eseriyle, namazdan başka bir şeyin kastedilmiş olması gerekir. Çünkü, bir şeyin parçasının, bütünü üzerine atfedilmesi uzak bir ihtimaldir.
4) Cenâb-ı Hakk'ın, "Şimdi namaz kıl" emri, Allah'ın emirlerine son derece saygı duyulması gerektiğine ifadesi de, Allah'ın mahlukatına, alabildiğine şefkat duymaya bir işarettir. Kulluğun tamamı da, bu iki temel unsurun şumûlu içindedir.
5) Nahr kelimesinin, deve boğazlamak anlamına alınması, yukarda bahsi geçen şeyler hakkında kullanılmasından daha yaygın ve meşhurdur. Binâenaleyh, Allah'ın kelamını bu manaya almak gerekir.

Kurbanın Delilleri

Bu sabit olduğuna göre şimdi biz diyoruz ki:
Hanefi'ler, kurban kesmenin vacib olduğu hususunda şu şekilde istidlalde bulunmuşlardır:
"Allah Teâlâ, "Muhammed'e, kurban kesmesini emretmiştir. Öyleyse, onun bu işi mutlaka yapması gerekir. Zira, kendisine vacib olan şeyi yapmaması caiz değildir. Peygamber, bu işi yapınca da, Cenâb-ı Hakk'ın "Ona uyunuz..." (A'râf, 158) emri ile, "Bana uyun ki Allah da sizi sevsin..."(Âl-i imran, 31) ayetlerinden dolayı bize de vacibdir."

Şafiî uleması ise, şöyle demektedirler:
"Ona uyun" emir ifadesi, Peygamber (s.a.v.)'in şu hadisiyle tahsis edilmiş bir emirdir:
"Şu üç şey, yani kuşluk namazı, kurban kesmek ve vitir namazı, size değil, bana farz kılınmıştır..."
(Bu hadisi Hakim ve Ahmed İbni Abbas'tan tahric etmiştir.
Zehebi, Hakim sukût etti, demiştir. Hadis munker ve garibtir. Nasbu'r-Râye, II, 115)




İlgili Konu:
Kur'an ve Sünnete Göre : Kurban Nasıl Kesilir ?

https://www.islam-tr.org/konu/kuran-ve-sunnete-gore-kurban-nasil-kesilir.11852/
 
Üst Ana Sayfa Alt