Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Laikliği Kabul Edenlerin Din Özgürlüğü Bir Aldatmacadır...

  • Konbuyu başlatan Ebu & Dücane
  • Başlangıç tarihi
E Çevrimdışı

Ebu & Dücane

Guest
Dünyanın her tarafını gezdim gördüm; herinanç ve kültür sahibiyle iş ve arkadaşlık yaptım; siyasi, askeri, din ve bilimadamlarıyla sohbetlerde bulundum ve sonunda Türkiye gibi riyakâr bir siyasete,inanışa ve topluluğa rastlamadım.

Din kurallarını seküler anlayışı çerçevesinde belirleyip yasak ve özgürlükleridikta eden bir rejimin sadece Türkiye’de var olduğu, “devrim ve laikyasalar” ilkesi gereği mutlak itaati mecbur kılarak halkı hegemonyası altınaalmasının doğru mu yoksa yanlış mı olduğu tartışması tamamen beyhudedir.

Laikliği ve din karşıtı devrimleri onamış bir milletin din hürriyetiyle ilgilihiçbir talebi olamaz. Hele laikliğe, Atatürk ilke ve inkılâplarına bağlıkalacağına yemin ederek devlet olan siyasilerin türban misali inanç ve ibadetözgürlüklerine ilişkin serzeniş ve girişimleri apaçık bir ikiyüzlülük vealdatmacadır.

Laikliğin vahyi reddeden bir sekülerizm olduğunu inkâr eden, Atatürk’ün birkurtarıcı olarak dine özgürlük ve millete egemenlik kazandırdığını savunanpolitikacıların güç ve makam uğruna dinlerini ve müminleri peşkeş çekereklaikliği ve Atatürkçülüğü meşrulaştırıp kökleştirmelerinin korkunç veparadoksal sıkıntısı yaşanmaktadır.

Vahye ya da türbana geçit vermeyen laik rejim bayraktarlarına karşı duyulantepki ve nefretin ulumaktan öte hiçbir haklılığı ve yaptırımı bulunmamaktadır.Hem laikliğe bağlılığını dile getirecek hem de vahyin kurallarına sadıkolduğunu iddia edeceksin. Diğer bir ifadeyle hem inkâr edecek hem de imanedeceksin!

Onlar, değiştirilmesinin teklifini dahiyasaklayan laik rejimin muhafızları iken, SEN KİMSİN?

Din lehine olabilecek herhangi bir düşünceyi dahi “laikliğe aykırı”gerekçesiyle en sert tepkilerle püskürten, yargılayan ve partileri kapattırabilenbir düzende, herhangi Müslüman bir politikacının “dine aykırı” söylemine hiçşahit olunmamıştır. Çünkü hepsi gizli veya aşikâr laik düzeninkoruyucularıdırlar…

Din adına fetva verilmesinin yasak olduğu laik bir düzende; resmi bir kurumolan Diyanet İşleri Başkanlığı’nın ne işe yaradığı çoğu kişinin zihninde birsorgu oluştursa da, laik egemenliğin İslam’i düzene karşı bir kalkan misyonuyürüttüğü, böylece laikliği meşrulaştıran bir güvence aracı olduğu, ancakrejimin dinle ilgili öngördüğü direktifler doğrultusunda varlığını sürdürdüğübilinmelidir. Dinle ilgili emirleri Allah, peygamber ve Kur’an’dan değildoğrudan laik devletten almakta, modernleşme hareketinde çok önemli adımlarattıklarını ifade ederek, peygamberin davranış ve yaşamını gericilikleyaftalamaktadırlar. Örneğin tartışılan türban ile ilgili bir fetvaya dahicesaret edememekte, apaçık bir hüküm olan başörtüsünü geleneksel dini birvecibe olarak algılandığı açıklamasıyla nasıl laik bir papalık kurumuolduklarını kanıtlamaktadırlar. “Laiklikartık oturdu” diyebilen Diyanet İşleri BaşkanıMüslüman olabilir mi?

Aslında hiçbiri savunduğu fikir ve inançta samimi olmayıp, her kesimbirbirinden korkmaktadır. Başta devlet olmak üzere laisizm yanlıları cami,ezan, namaz, oruç ve hac gibi İslam emirlerine olurluluk vererek müminleri zaptetmekte, Müslüman kimliklerde laikliği İslam’la özdeşleştirerek sığıntı da olsabürokrasi, meclis ve hükümette yer alabilmektedirler. Dolayısıyla ortada nelaiklik ne de İslam kalmakta, özün değil sözün egemen olduğu münafıklık yedidenyetmişe herkesi kuşatmaktadır.

Laiklik ve Kemalizm’e karşı dik duramayıp ekonomik veya siyasi kaygı güdenlerindinleri ve inançlarıyla ilgili dilenci misali herhangi bir hak iddiaları sözkonusu değildir. Aynı şekilde diyanet teşkilatına ve dinin bazı buyruklarınaizin veren rejimin de laiklik adına türbanı yahut başka bir ayeti yasaklamasımümkün değildir. Halk iradesi dışında zorla dayatılan düşünce ve yasalar biruzlaşma perspektifinde değerlendirilse de, neticede savaşsı bir ayrılığıgetireceği tartışılmazdır. Birbirini yok etmeye çalışan iki zıt anlayışdiktasal bir rejimle değil, ancak bireylerin özgürlükleriyle uzlaşı ve barışıdoğurur. Adil, tarafsız ve eşit hassasiyetle dengeyi sağlaması gereken devlet,laik ve Atatürkçü olduğunu vurgulayıp kendini meydana getiren diğerlerinedüşman kesilmesi kaosu ve savaşı tetikleyen bir ayırımcılıktır. Kimin laik yada Müslüman’ca yaşamasına devlet değil bireyler karar vermelidir. İnsaniyetsizliği, çatışmayı, tahammülsüzlüğü,bölünmeyi ve saldırganlığı teşvik eden rejimin ta kendisidir.

Gerek politikacılar gerekse toplumun rızasıyla laiklik ve Atatürkçülükanayasayla hükme bağlanmışken, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı AbdurrahmanYalçınkaya’nın laiklik uyarısı meşrudur. Başsavcının bildirisini TBMM’nivesayet altına alma, haddi aşma ve hakaret etme benzeri tepkiler, ancaktrajikomik gösteriden başka bir şey ifade etmemektedir. Laikliğe veAtatürkçülüğe yemin etmiş ve laik rejimin tüm kurallarını kabul etmiş birmeclis, hükümet ve halkın dinle ilgili özgürlük arayışları tabi ki laikliğeaykırıdır. Madem insan haklarına aykırı veantidemokratik olduğunu iddia ediyorlar; Türkiye’yi laik bir rejimle vekurtarıcı Atatürk ilkeleriyle yönetenler kendileri değil mi?

İstanbul Üniversitesinin eski rektörü Kemal Alemdaroğlu’nun; “Bu yasak kararı uygulanmaya başladığında hiç birsorun olmadı. Öğrenciler başlarını açmaya başladılar” açıklaması tüm gerçeği özetlemekte, yasağıbaşlatanlardan daha aşağılık yasağa teslim olup saçlarını açan ve açtıranlarınolduğu ortaya çıkmaktadır. Ölümüne ciddi bir deriniş sergilenseydi yasağındevam edemeyeceğini dolaylı olsa da Alamderoğlu itiraf etmektedir.

Dinler arası diyalog girişimiyle hak din İslam’ı Hıristiyanlık ve Yahudiliğepeşkeş çeken Müslümanların yüzkarası Fetullah Gülen, verdiği fetvalarlatürbanlı öğrencilerin ya saçını açtırarak ya da peruk taktırarak direnişikırdırıp din aleyhtarlarını cesaretlendirmiş, dolayısıyla Müslüman imajıtürbanı “adet bezine” dönüştürerek kutsallığını yitirtmiştir. Amaçları hakdüzen İslam değil para ve müstemlekesel bir iktidardır! Haklar ancakmücadelesel dik bir duruşla elde edilir. Bundan dolayı sürmekte olan türbanyasağının asıl sorumluları Fetullah Gülen, diyanet ve Müslüman maskelipolitikacılar olup, başsavcı Abdurrahman Yalçınkaya ve Kemal Alemdaroğlugibiler onların yanında masumdurlar. Para, saltanat, şöhret, itibar vedokunulmaz makamlar varken; neden rejime direnip de fırsatları tepelim vepeygamberlerin yaşadığı o meşakkatli yolları izleyerek rahatımızdan ve canımızdanolalım benliği aleniyken; neyin hesabını soruyor ve hakkını arıyorlar? ÖzellikleFetullah Gülen, tıpkı şeytanın ilmiyle sapıtması misali dinden çıkmış bir kâfirmidir?

“Ey iman edenler! Kendilerine kitapverilenlerden herhangi bir gruba uyarsanız, imanınızdan sonra sizi döndürüpkâfir yaparlar.” Al’i İmran 100

Önce kendinize bakın da ondan sonra başkalarını suçlayın…

Şeriata laiklerden daha insafsız ve celalle saldıran Müslüman kimliklimateryalistler, saltanat koltukları ve harami kazançları altlarından kayarkorkusuyla rejime dost görünebilmek maksadıyla vahye iman etmişlere vurdukçavururlar.

Örneğin muhafazakâr olarak bilinen Yeni Şafak Gazetesinin daha etkili veinandırıcı olabilme hasebiyle Cumhuriyet Gazetesinin bile yapmayı onurunayediremeyeceği bir iftiraya kalkışarak, dünyanın birçok yerinden ödül törenimaksadıyla gelen saygın İslam âlimlerini Cübbeli Ahmet Hoca üzerinden provokeetmeleri, münafıkların ne denli daha tehlikeli olduklarını ortaya koymaktadır.Sözde siyaset dünyasının türban sorununu tarihe gömmek üzere seferber olduğupropagandasıyla “Karagöz-Hacivat” oyununu referans göstererek, halkla âlimlerinbuluşmalarını engelleme komplosunun senaristi gizli bir mason teşkilatı olanBildenberg’ci binbir surat Fehmi Koru, teşvikkâr da Ak Parti olduğu kuvvetlemuhtemeldir. Unutulmamalıdır ki 28 Şubat darbesi, cübbeli ve sarıklı alimlereverilen iftar yemeğinden yapılmış, dolayısıyla Ak Parti ve malum gazeteler halabu paranoyadan sıyrılamamışlardır.

Hıristiyan, Yahudi ve mason dostlarını memnun edebilmek için papa, rahip vehahamlara kırmızı halılar serer, U2 rock grubunu Dolmabahçe de ağırlayarakboğaz köprüsünü kapattırıp emirlerine amade eder, şerefli atalarımızı soykırımyapmakla aşağılayan tecavüzcü zalim Ermenilerin iddialarına meşruiyetkazandırabilmek için İdare Mahkemesinin yasak kararına rağmen İstanbul’datoplantılar düzenlerler; ama sıra dünya Müslümanlarının “İnsanlığa HizmetSempozyumu” adı altındaki ödül verme törenine gelince, düşmanlardan daha çokdüşman kesilirler. Acaba o ödül Mahmut Hoca’ya değil de Fetullah Gülen’everilseydi başta Bülent Arınç olmak üzere cumhurbaşkanı, başbakan, tüm hükümetüyeleri ve diyalogcu masonlar orada bulunmazlar mıydı? ABD’nin düşman ilanettiği İslam âlimlerine müttefiki Başbakan Erdoğan nasıl dost olabilir?

Birkaç velinin kızlarını türbanla ilköğretim okuluna göndermesi, 10-12 yaşlarıarasındaki sokak defilelerine bikinilerle çıkan kız çocuklarından daha büyükyankı yapabilmesi, çocuk pornosu gibi bir sapıklıkta neden dünya birinciliğine ulaştığımızaaçık bir delildir. Yeni Şafak ve Zaman gazeteleri gibi münafıkların ilköğretimokuluna gönderilen türbanlı öğrencilerin güya türban çözümüne darbe olaraknitelendirilmeleri, laik oligarşiye gösterdikleri yaltakçılık değil de nedir?

Münafıklar tarihe gömülmeden ne türbansorunu çözülür ne din özüne kavuşabilir ne de sömürü sona erer…

Aslında saç örtüsü türbanın, sokaklarında kamu alanı sayılarak yasaklanmasınıve hak etmeyen işbirlikçi sürüngenlere nefes dahi aldırılmamasından yanayım.

“Allah ve Resulü bir işe hüküm verdiğizaman, inanmış bir erkek ve kadına o işi kendi isteklerine göre seçme hakkıyoktur. Her kim Allah ve Resulüne karşı gelirse, apaçık bir sapıklığa düşmüşolur.” Ahzab. 36

Son derece açık ayet hükmüne göre; Allah’ın bugünü ya da geleceği bilmekten aciz görerek İslam’ı modernleştirmekle övünen laik papa Ali Bardakoğlu ile dinler arası diyalogun bayraktarı Fetullah Gülen sapık olmuyorlar mı?

Mehmet Ali Şadoğlu
 
Üst Ana Sayfa Alt