"İbn-i Teymiye Rahimehullah özetle şöyle der: “Kim küfür olan bir sözü söyler veya küfür olan bir ameli işlerse, kafir olmayı kastetmemiş olsa bile, bu fiili sebebi ile tekfir edilir. Çünkü, Allahu Teala dilemedikleri dışında kimse küfrü kastetmez.” (Es-Sarimu’l-Meslul, 177-178, 370)
Görüldüğü gibi küfrün sebebleri olarak sadece söz ve fiil belirtilmiştir. Çünkü dünya ahkamı için geçerli olan sebepler zahiri olanlardır. Kalbte gizli olan durumlar ise belirtilmemiştir. Çünkü dünya ahkamıyla bunların ilgisi yoktur.
İbn-i Teymiye Rahimehullah “Kafir olmayı kastetmemiş olsa bile” demektedir. Çünkü şari’, sebebler ile musebbebi (küfür) birbirinden ayırmamıştır. Sebebler mevcut olup şartlar bulunduğu ve engeller de ortadan kalktığı zaman, sebebleri işleyen kişiye hüküm uygulanır. Sebebi işleyen kişi, musebbebi kastetmiş olsun veya olmasın farketmez. Hatta sebeb işlenip, şartlar meydana gelse ve engeller de ortadan kalkmış olsa, kişi küfrü istemese bile bu onu kurtarmaz.
(Abdulvahhab Hallaf, Usulu’l-Fıkh, 118.
Eşini ric’i talak ile boşamasına rağmen, boşama anında “ric’at istemiyorum” demesini örnek vermişlerdir. Yine mubah veya mubah olmayan bir iş için Ramadan’da yolculuk yapan kişinin yolculukta oruç tutmamasının mubah olmasını örnek verirler.)
Mukellefin, sebeb ile musebbebi birbirinden ayırmaya hakkı yoktur.
Buna göre, söz veya fiil olarak açık küfür sebebi olan şeylerden birini mukellefin işlemesi ve şartların bulunup engellerin ortadan kalkması ile kişi kafir olur. Bunlarla kafir olmayı ve dinden çıkmayı kastetmediğini iddia etse bile sonuç budur. Çünkü Hristiyanlar da dahil olmak üzere, kimse küfrü kastetmez. Kendilerine ‘İsa, Allah’ın oğludur’ derken bu sözünüzle kafir olmayı mı kastediyorsunuz?” diye bir soru sorulsa, “Hayır” der ve bunu reddederler."
(Şeyh Muhammed Asıl el Makdisi rahimehullah , Tekfirde Aşırılıktan Sakındıran 30 risale, Tekfirin Sebebleri başlığı)