Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

MAKALE :Düşmanı'nın Gözünden Küresel CihaD ve Suriye Savaşı (okuyalım)

farkındayız Çevrimdışı

farkındayız

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
Güncelleme: 10:26, 15 Ağustos 2013 Perşembe



"Düşmanı'nın Gözünden Küresel CihaD ve Suriye Savaşı"

Fair Observer’da analist ve yardımcı editör olarak çalışan Nicholas Heras'ın kıdemli CIA analistlerinden Aaron Zelin’le Suriye savaşı ve cihatçı savaşçılar hakkında yaptığı mülakatı ilginize sunuyoruz.



incanews / Haber MerkeziKÜRESEL CİHAT VE SURİYE SAVAŞIFair Observer’da analist ve yardımcı editör olarak çalışan Nicholas Heras'ın kıdemli CIA analistlerinden Aaron Zelin’le Suriye savaşı ve cihaDçı savaşçılar hakkında yaptığı münazarayı ilginize sunuyoruz.Heras: Suriye savaşının hangi özellikleri orayı Selefi savaşçılar için cazip bir cihat sahası haline getirdi? Farz-ı kifaye olan cihat kavramı alimler tarafından nasıl benimsendi ve Suriye savaşına katılmak isteyen Sünni gençlere izah edildi?
Zelin: Suriye’nin cazip bir cihaD sahası olmasının bir çok sebebi var. Selefiler Alevi olduğu için Beşşar Esad rejimini Müslüman kabul etmiyorlar, Şii İslam tezlerinde bile Alevilik inançlarına aykırı görülüyor. Buna göre gayrimüslim bir güç İslam topraklarını işgal etmektedir, dolayısıyla Suriye rejimi meşru bir saldırı hedefidir. Ayrıca Peygamberin (sav) Suriye ve Biladüşsam’la* alakalı ahir zaman hadisleri İsa’nın (as) Şam’daki Ulu Cami’nin beyaz mınaresinden inerek Deccal ile savaşacağını ve bunun Hesap Günü’nün gelişini hızlandıracağını beyan etmektedir. Bu ahir zaman kehanetleri Horasan’dan** çıkacak siyah sancaklılarla alakalı hadislerle birleşince cihatçılar bu hadislerin 1980’lerde başlayan Afganistan cihadına atıf yaptığını düşünmektedirler. Bu işaretler bazı Selefilerin Kıyamet gününün gelişini hızlandırdıklarını düşünmelerini sağlamaktadır.

Birçok Selefi ise Suriye’ye fedakar düşüncelerle gitmektedir. Sünni kardeşlerinin Esad rejimi tarafından katledilmesini gördüklerinde Arap devletlerinin ve Batılıların Sünnilere yardım etmediğine inandıklarından kardeşlerine yardım etmek istemektedirler. Ancak militan Selefilerin yabancı oyuncuların Suriye muhalefetine yardım ettiğine inandıkları takdirde de cihada katılmaları muhtemeldir. Ayrıca bazıları cihat hareketine yaptığı baskılar sebebiyle Esad rejimine ders vermek istemektedirler, bilindiği gibi 10 yıldır Irak’taki cihat için Suriye bir lojistik üs olarak kullanılmıştı.

Suriye cihadı için en büyük motivasyonun Biladüşsam’ın nihai hedef olan İsrail’e geniş çaplı bir savaş başlatarak Kudüs ve Mescid’i Aksa’yı geri almak için bir atlama taşı olması muhtemeldir. Ayrıca Nusret Cephesi gibi militan gruplar savaş meydanında Esed rejimine karşı kudretlerini hayır işleri ve sosyal hizmetlerle birleştirerek halkla yakınlaşmayı ve onları kazanmayı başarmıştır. Bu sosyal cazibe cihatçıların akamete uğrayan Irak cihadı tecrübesinden edindikleri en önemli derstir.Şu ana kadar Yusuf el Kardavi de dahil olmak üzere çoğu nüfuzlu Sünni alim Suriye’de cihadın vacib olduğunu söylemiştir. Bu sebeple özellikle Ramazan’dan sonra Suriye’ye daha fazla savaşçının gelmesi beklenebilir. Sünni alimlerin Suriye’de cihada cevaz verme çabalarındaki artış Lübnan Hizbullahı, Irak Şii milisleri ve İran Devrim Muhafızlarının Esad tarafında savaşa dahil olup Kuşayr’ın ele geçirilmesinde aktif rol oynamaları ile alakalıdır. Bu şekilde artan mezhepçilik savaşın iki tarafını da kızıştıracaktır.

Heras: Yusuf el Kardavi gibi Suriye cihadının ateşli savunucusu olan Sünni alimlerin dikkatlerini Mısır’a çevirip Mısır ordusu ve geçiş hükümetine cihat ilan etmesi ihtimali var mıdır? Mısır Suriye’den daha da önemli bir cihat sahası haline gelebilir mi?

Zelin: Hayır, bu iki durum tamamen farklıdır. Önde gelen Mısırlı alimlerin cihad çağrısı yaptığına şahit olmadım. Bu uç unsurların çağrı yaptığı bir mefhum olmaya devam edecektir. Şu aşamada Nil Vadisi’den cihatçıların cihat ilan ettiğini görmüyoruz, hatta Sina’daki cihatçılar bile devlete karşı şiddet eylemleri yapsalar da doğrudan cihad ilanında bulunmadılar. Ancak Sina’daki cihatçılar tek düşmanları ve hedeflerinin İsrail olduğunu vurguluyorlar. Suriye en azından yakın ve orta vadede en önemli cihat sahası olmaya devam edecektir.

Heras: Günümüzde Suriye’deki Selefi grupları incelemek için oldukça çaba sarf edilmektedir. Bunlardan El Kaide bağlantılı Nusret Cephesi ve Irak Şam İslam Devleti (ISIS) ile Ahrar’us Şam gibi bazı gruplar en güçlü ve popüler Eset karşıtı hareketler arasında sayılmaktadır. Şu anda birbirlerine tamamen güvenmedikleri söylense de gelecekte bu grupların daha yakınlaşarak ilişkilerini iyileştirmeleri ve birleşerek bir İslam devleti kurmaları ihtimali var mıdır?

Zelin: Aslında bu gruplar arasında pek problem yoktur. Medya ve muhalefet kaynakları onları bölünmüş gösteriyor, ancak bu söylem yanlıştır ve itibarlarını sarsmak için yapılan bir propaganda çabasıdır. Gerçekte ise Nusret Cephesi ve Ahrar’us Şam 2012’nin ortalarından beri çok sayıda ortak operasyon yapmıştır. Daha da fazlası ISIS ile Nusret Cephesi liderleri arasında gerginlik var idiyse de pratikte sahada bu iki grubun mensupları arasında anlaşmazlık olduğu nadirdir. Aksine Nusret Cephesi ile ISIS arasında Esad rejimi, Hizbullah ve diğer müttefiklerine karşı cihad meydanında kimin daha başarılı olacağı konusunda çoşkulu bir rekabet vardır.

Ayrıca geçtiğimiz günlerde Ramazan münasebetiyle Halep’te düzenlenen kutlamalarda Nusra ve ISIS mensupları arasında dostça bir halat çekme yarışı yapıldı. Ahrar’us Şam’ın ISIS’ın Irak’taki mirası dolayısıyla bazı endişeler taşıma ihtimali vardır. ISIS resmi olarak Suriye’de varlığını ilan edince Ahrar’us Şam ve mensup olduğu şemsiye grup Suriye İslami Cephesi (SİC) bu aşamada bir İslam devleti kurulmasını uygun görmediklerini belirtmiş ve özellikle Suriye’deki gruplarla danışılmadan bu kararın alınmasını kınamıştı. Bununla birlikte, İslam devletinin ne anlama geldiği hakkında farklı yorumlara sahip olmalarına rağmen her üç grup da öyle veya böyle bir İslam devleti istemektedir. Yorum farkları ise özellikle Ahrar’ın vizyonu ile Nusra/ISIS'ın İslam devleti konsepti arasındadır.

Aynı şekilde Esed rejimi düştüğü takdirde ve isyandaki İslamcı unsurlar Özgür Suriye Ordusu’ndaki seküler/milliyetçi unsurları yenmeyi/dağıtmayı başardığı takdirde Suriye bağlamında İslam devletinin ne anlama geldiği konusunda bir tartışma olması muhtemeldir. Bu yorum farklarının gruplar arasında çatışmaya yol açıp açmayacağı, yahut grupların bir fikir birliğine varıp varmayacağını kestirmek için henüz erkendir. Suriye’nin şu anki durumunda o aşamaya varmak için önce gerçekleşmesi gereken çok fazla değişken vardır.

Heras: Yabancı cihatçılar (muhacirler) Suriye’de savaşan Selefi gruplar için ne kadar önemlidir? Bu muhacirlerin çoğu Orta Doğu ve dünyanın hangi bölgelerinden geliyorlar? Suriye’deki savaşçı gruplara ne kadar uyum sağlayabiliyorlar?

Zelin: Muhalif saflarında savaşan yabancı ülke vatandaşları isyancıların 5-10%’unu oluşturmaktadır. Bazıları Irak, Afganistan, Yemen ve başka yerlerde savaş tecrübesine sahiptir, bazıları için ise ilk cihattır. Savaşın başlarında çoğu muhacir ÖSO’ya katıldı ancak bu henüz cihat grupları kuruluşlarını açıklamadan önceydi. O esnada Suriye’ye gelen az sayıda yabancı savaşçı vardı. Bu durum Nusret Cephesi Ocak 2012’de varlığını ilan ettiğinde değişmeye başladı. Takip eden bahar ve yaz aylarında çok sayıda yabancı Suriye’de savaşa katıldı.

2012’den beri Suriye’ye cihat için düzenli bir savaşçı akışı vardır ve katılımlarda bir yavaşlama işareti görülmemektedir. Çoğu muhacir savaşçı El Kaide bağlantılı Nusret Cephesi ve ISIS bünyesindedir. Yabancılar Ahrar’us Şam İslami Hareketi ve Sukur el Şam gibi diğer Selefi gruplarda da görülmüştür ancak Nusra ve ISIS’dan farklı olarak bu grupların saflarındaki muhacirlerin sayısı çok daha azdır. Ayrıca Nusra ve ISIS’da çok sayıda muhacir olsa da mensuplarının büyük çoğunluğu halen Suriyeli'lerden oluşmaktadır.

Muhacir savaşçıların çoğunluğu Arap dünyasından gelmiştir, yani Suudi Arabistan, Mısır, Libya, Tunus, Irak, Ürdün, Lübnan ve diğerleri. Avrupa’dan da çoğunlukla İngiltere, Fransa ve Belçika’dan çok sayıda Selefi savaşçı gelmiştir. Arap olmayan Afrika, Kafkaslar, Güney Asya ve Kuzey Amerika’dan da katılımlar vardır ancak sayıca daha azdırlar. Suriye muhalefetindeki yabancı savaşçılar bağlı oldukları gruplara tamamen uyum sağlamaktadırlar çünkü bu gruplar bütün Müslümanların eşit ve aynı olduğu fikrinde olduklarından Suriyeli - yabancı şeklinde bir ayrım yapmamaktadırlar. Aynı şekilde muhacirler tamamen kabul görmektedirler.

Heras: Suriye devriminin başarısız olması ve silahlı muhalefetin yenilmesi durumunda Suriye’de cihad eden Selefi grupların tepkisi nasıl olabilir? Bu kurumlar “teslim olmama - geri çekilmeme” stratejisine mi sahiptirler?

Zelin: Selefiler savaşmayı bırakmazlar, hepsi öldürülmedikçe devrimi kaybedilmiş görmeyeceklerdir. Birinci öncelikleri Esad rejimini mağlup etmektir. Bundan daha az olan herşey başarısızlık kabul edilecektir ve vazgeçeceklerine dair bir emare de göremiyorum, özellikle de El Kaide ile aynı çizgideki Nusret Cephesi ve ISIS gibi gruplar. Diğer sahalarda gördüğümüz gibi, Merkezi El Kaide 2001 Afganistan işgali sonrası yenilmişken düşük bir profil çizerek 2004-2005’te yeniden toparlandı. Merkezi El Kaide’nin 2008-2012 arasındaki drone saldırılarında yıpranmasından dolayı günümüzde tekrardan bu aşamada olduğu söylenebilir.

Benzer şekilde bu durumu Irak el Kaidesi’nde (nami diğer ISIS'da görüyoruz. Sünni Uyanışı (Şehva) ve 2006-2009 yılları arasındaki Amerikan askeri yığınağı stratejisi sonrasında yenilmişlerdi, ancak o zamandan beri kendilerini toparladılar ve şu an her zamankinden daha güçlüler, özellikle de geçtiğimiz günlerdeki hapishane firarları ve Suriye cihadının canlandırıcı etkisi güçlerini artırdı. Ayrıca Yemen ordusu güney şehirlerini temizledikten sonra Yemen El Kaidesi’nin, Fransız müdahalesi sonrasında Kuzey Mali, Kuzey Nijerya ve Güney Libya’da Mağrıb El Kaidesi’nin uygun zamanı bekleme stratejisi izlediğini görüyoruz.

Bütün bunlarda anahtar El Kaide’nin kayıplarını sınırlandırması ve kendini yenilemek için çaba sarf etmesiydi. Gerekli olduğu takdirde Nusret Cephesi ve ISIS'ın da Suriye’de aynı şekilde davranması muhtemeldir. Şu anda Suriye’de oldukça güçlü olduklarından bu konuda endişelenmelerine gerek olmayabilir ancak savaşın gelgitlerinden dolayı kesinlikle bu ihtimal vardır. Suriye’de insanların Nusret Cephesi hakkında fikirlerinin değişmesi ihtimali de gözardı edilmemelidir. Aaron Zelin, Washington Institute

* Biladüşsam: Günümüz Suriyesi, Ürdün, Lübnan, Filistin/İsrail ve Irak’ın batısını kapsamaktadır.
** Horasan : Tarihsel olarak İranın doğusu, Orta Asya ve Afganistan.

Bu analiz Özdemir Toprak tarafından incanews.com için tercümme edilmiştir.



"Düşmanı'nın Gözünden Küresel Cihat ve Suriye Savaşı" | STRATEJİ-ANALİZ | incanews



İyi analiz.
 
farkındayız Çevrimdışı

farkındayız

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
Washington Post Obama'yı katliamın suç ortağı ilan etti


Ekli dosyayı görüntüle 5580

Share on facebookShare on twitterShare on emailShare on printMore Sharing Services

</body>



A+ |Normal |A-

Son güncelleme: 15 Ağustos 2013 Perşembe 13:01

Washington Post, ABD yönetiminin Mısır darbe hükümetine gerekli yaptırımları uygulamadığını belirterek Obama'nın da katliamın suç ortağı olduğunu yazdı

Küre Medya / Haber Merkezi
ABD'nin saygın gazetelerinden The Washington Post, Obama yönetimini, Mısır'da darbe karşıtlarına yönelik katliamda "suç ortağı" olmakla eleştirdi.

Gazetenin başyazısında, "Mısır'daki 3 Temmuz darbesi öncesinde Obama yönetiminin, ordunun seçilmiş bir hükümeti görevden uzaklaştırmada "belirleyici rol" oynadığı herhangi bir ülkeye yardımların kesilmesini gerektiren ABD yasasına işaret ederek, Mısır ordusunu Muhammed Mursi iktidarını devirmemesi yönünde özel olarak uyardığı" belirtildi.

Gazete, "buna rağmen generallerin ABD'nin uyarılarını görmezden geldiğinde, Beyaz Saray'ın yasayı hiçe saymayı seçtiğini" kaydederek, "uzayan ve utanç verici bir gecikmeden sonra, ABD Dışişleri Bakanlığı bir darbenin gerçekleşip gerçekleşmediğine dair bir karar vermemeyi seçtiğini duyurdu ve Dışişleri Bakanı John Kerry, Mısır ordusunun 'demokrasiyi yeniden inşa etmekte olduğunu' ilan etti" ifadesini kullandı.

Yazıda, "Bu kararlar yüzünden Obama yönetimi, Kahire'deki iki meydanda kamp kuran on binlerce protestocuya karşı fiili (de facto) rejim tarafından girişilen yeni ve korkunç kanlı baskında suç ortağı" değerlendirmesinde bulunuldu.

Mısır'da aralarında kadın ve çocukların de olduğu yüzlerce kişinin hayatını kaybettiği, kaosun patlak verdiği, öfkeli grupların güvenlik güçlerince büyük oranda korumasız bırakılan Hıristiyan kiliselerine baskınlar düzenlediği belirtilen yazıda, ordunun olağanüstü hal ilan ederek, Mısır'ı 2011 devriminden önce varolan otokratik statükoya aslen geri döndürdüğü kaydedildi.

Yazıda, Obama yönetiminin, daha önce orduyu göstericilere karşı güç kullanmama ve Mursi ile diğer siyasi tutukluları salıvermeye çağırması gibi, dünkü son baskına da beklendiği gibi tepki gösterdiğine işaret edilerek, şöyle devam edildi:

"Ordunun bu çağrılara aldırış etmemesi mantıklı ve öngörülebilirdi. Washington zaten uyarılarının inandırıcı olmadığını göstermişti. Gerçekten de, polis dün hala Kahire caddelerinde silahsız sivillere ateş açarken, bir Beyaz Saray sözcüsü gazetecilere, ABD yönetiminin, (Mısır'da) darbe olup olmadığına dair bir yargıda bulunmama kararını yineliyordu.

İnsan haklarının büyük çapta ihlaline karşı katı bir duruş sergilemeyi reddetmesi, ABD açısından kendi kendini baltalayıcı olduğu kadar vicdansızca da. ABD'nin Mısır ordusuna devam eden desteği, ülkenin, yeniden inşa edilmiş bir demokrasi yerine, yeni bir diktatörlüğe sürüklenmesine katkı sağlıyor. Darbe lideri General Abdulfettah es-Sisi, kendisini giderek artan şekilde, Cemal Abdülnasır gibi eski diktatörler tarzında bir ulusal kurtarıcı olarak biçimlendiriyor. Dünkü kanlı saldırı, (Sisi'nin), Sayın Mursi'nin Müslüman Kardeşler Teşkilatı ile uzlaşı çağrısında bulunan, geçici hükümetteki sivil ılımlıları bastırmasını temsil ediyor. Gereğine uygun olarak, (bu ılımlıların) lideri, Cumhurbaşkanı Yardımcısı Muhammed El Baradey istifa etti."

Gazetedeki yazıda, birden fazla seçimi kazanan ve hala milyonlarca Mısırlı tarafından desteklenen Müslüman Kardeşler'e yönelik saldırıyı, demokrasiye inandırıcı bir geçişin takip edebileceğini hayal etmenin zor olduğu belirtilerek, bunun Mısır'ı daha fazla şiddete sürüklemesinin daha muhtemel olduğu görüşü dile getirildi.

Dış güçlerin de olayların trajik akışını artık değiştiremeyebileceği kaydedilen açıklamada, "Ancak ABD, 40 yıldır yakın müttefiki olan bir ülkeyi etkileme yolunda biraz şansa sahip olmayı diliyorsa, orduya karşı politikasını derhal değiştirmelidir. Bu, tüm yardımlar ve işbirliğinin tamamen askıya alınması ve bununla birlikte, ilişkilerin, generallerin baskı kampanyasına son verdikleri ve demokrasiyi yeniden inşa etme yolunda somut adımlar attıkları takdirde ve zamanda yeniden başlatılacağı mesajının verilmesi anlamına gelmektedir" ifadeleri kullanıldı.

AA

Washington Post Obama'yı katliamın suç ortağı ilan etti, Dünya, Küre Medya
 
farkındayız Çevrimdışı

farkındayız

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
'Bundan sonra bir Müslüman sandığa güvenebilir mi?'İngiliz Independent gazetesinin deneyimli Ortadoğu muhabiri Robert Fisk, Mısır'da yaşananların ülkede iyileşmesi yıllar alacak bölünme yarattığını yazdı.

15 Ağustos 2013 Perşembe - 16:47

İngiliz Independent gazetesinin deneyimli Ortadoğu muhabiri Robert Fisk, Mısır'da yaşananların ülkede iyileşmesi yıllar alacak bölünme yarattığını yazdı.

"Kahire katliamı: Bugünden sonra herhangi bir Müslüman seçim sandığına yeniden güvenebilir mi?" başlıklı yazısında Fisk, Mısır'da yaşananların trajik bir dönüm noktası olduğunu ve ülkenin yaralarını sarmasının yıllar alacağını belirtti.

Mısır'ın ulusal birliğinin, dün Müslüman Kardeşler'i bastırmaya yönelik yapılan katliam sonucu bozulduğunu vurgulayan Fisk, "Milyonlarca Mısırlı için demokrasi yolunun yıkıldığını ve dinine dayalı bir devlet isteyen bir Müslümanın bir daha seçim sandığına güvenmeyeceğini" kaydetti.

Cezayir hatırlatması

"Yaşananların sadece Batı'nın yansıtmaya çalıştığı gibi Müslüman Kardeşler'le ordunun karşı karşıya gelmesi olmadığını" vurgulayan Robert Fisk, şunları kaydetti:

"Dünkü şiddet Mısır toplumu içinde, iyileşmesi yıllar alacak acımasız bir bölünme yarattı. Solcular, laikler ve Hristiyanlarla Sünni köylüler arasında, halkla polis arasında, Müslüman Kardeşler'le ordu arasında bir bölünme. Muhammed El Baradey'in istifa etmesinin nedeni buydu. Kiliselerin yakılması bu korkunç işin kaçınılmaz sonucuydu.

Cezayir'de 1992'de, Kahire'de 2013'te Müslümanlar adil ve demokratik bir şekilde seçilerek iktidara geldi ve sonra iktidardan çekilip alındılar. Müslüman Kardeşler'in ne kadar hata yaptığının önemi yok. Demokratik şekilde seçilmiş Muhammed Mursi ordu tarafından devrildi. Bu bir darbeydi ve John McCain bu kelimeyi kullanmakta haklıydı."

"Dün Mısır'da bir şey öldü"

Mısır'ın geleceğinin belirsizliğine yazısında değinen Fisk, "Mısır'ın başka bir Suriye olmayacağını, Mısır'ın tarihinde ayrıca mezhepsel sıkıntıların bulunmadığını" vurguladı.

Fisk, "Ama evet, dün Mısır'da bir şey öldü. Süresi dolan şey, Mısır'ın Arap ulusunun ebedi annesi olduğu düşüncesiydi. O ulusal ülküde Mısır tüm insanlarını çocukları olarak görüyordu. Polis ve hükümet yanlılarının yanında Müslüman Kardeşler mağdurları da Mısır'ın çocuklarıydı. Onlar halkın düşmanlarına, teröristlere dönüştüler. Bu, Mısır'ın yeni mirası" ifadesini kullandı.

Bu arada, Fisk'in yazdığı Independent gazetesi bugün "Mısır'ın Utanç Günü" manşetiyle çıktı. Mısır'da darbe karşıtlarına yönelik katliam bugün birçok İngiliz gazetesinin ilk sayfasında fotoğraflarla yer aldı. Guardian "Mısır'ın kanlı askeri baskısı", Times gazetesi "Mısır'ın katliam gününde yüzlerce kişi öldü", Daily Telegraph gazetesi ise "Mısır iç savaşın eşiğinde" gibi başlıklar kullandı. Gazetelerin birçoğu İngiliz Sky haber kanalı kameramanı Michael Deane'nin dün Mısır'da vurularak öldürülmesine de geniş yer verdi. (AA)

'Bundan sonra bir Müslüman sandığa güvenebilir mi?' | Timetürk Haber
 
farkındayız Çevrimdışı

farkındayız

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
Güncelleme: 10:06, 17 Ağustos 2013 Cumartesi



Batı’nın ilkeleri nereye gitti?İngiliz milletvekili Douglas Carswell, Mısır’da darbe karşıtlarına yönelik düzenlenen katliama sessiz kalan Batı dünyasını sert bir dille eleştirdi.

The Telegraph gazetesine “İlkelerimiz nereye gitti” başlıklı bir makale yazan Carswell, Arap dünyasının kültürel başkenti olarak tanımladığı Kahire’den gelen haberleri yalnızca Mısır için değil, Ortadoğu ve Batılı siyasetçiler için de bir felaket olarak niteledi.Kahire’de hükümete bağlı güçlerin silahsız göstericileri öldürdüğüne dikkati çeken Carswell, “Bizler, buradan Mısır’daki olaylara yön veremeyiz. Ama en azından doğru tepkiyi verdiğimizden emin olarak süreci bir dereceye kadar etkileyebiliriz. Şimdiye kadar Washington, Londra ve Brüksel’deki siyasetçiler, hatalı davrandılar. Batılı diplomatlar ile bakanların Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi’nin ordu tarafından devrilmesini kınamama kararı, Mısır’da her bir kan dökülüşünde daha da acayip görünmektedir” ifadelerini kullandı.Batılı hükümetlerin Mursi’nin devrilmesi ile ilgili kaçamak açıklamalar yaparak, ABD Dışişleri Bakanlığı’nın ise darbe sözcüğünü bile kullanmaktan kaçınarak Müslüman Kardeşliği senaryosunu geçerli kıldıklarına işaret eden Carswell, “Kahire’deki generallerle ne kadar çok dostluk kurarsak, Mursi gibilerin dünya görüşünü o kadar meşru kılarız” dedi.Carswell, sözlerine şöyle devam etti:“Londra ve Washington’daki ilkeli darbe karşıtları hani nerede? Mısır’ın demokratik seçimle işbaşına gelen cumhurbaşkanına yapılan muameleye yönelik kınama nerede? Bu sabah işlenen cinayetlere yönelik yüksek sesli ve sert kınama nerede? Dış politikayı kariyer diplomatlarının eline bırakırsak işte böyle olur. Kaçamak açıklamalar ve akıntının götürdüğü yere gitme. Bu tutumun ne bize ne de Mısır’a bir faydası dokunur.”İlk kez 2005′te milletvekili seçilen Carswell, 2010′daki seçimlerde oy oranını artırarak parlamentodaki yerini korumuştu. İnternetin dünyayı çok daha yaşanası bir yer yaptığını savunan Carswell’in “The End of Politics” ve “the Birth of iDemocracy” adlı kitapları bulunuyor.


Batı’nın ilkeleri nereye gitti? | AVRUPA | incanews
 
M Çevrimdışı

Mervan Hadid

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
Güncel.. "Düşmanı'nın Gözünden Küresel Cihad ve Suriye Savaşı" analizini okumayan arkadaşların okumasını tavsiye ediyorum
 
farkındayız Çevrimdışı

farkındayız

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
Bi daha okudum. Ilk yazida ozellikle cok yerinde Tesbitler var.
Cogu musluman goremiyor. Elin gavuru gormus
 
farkındayız Çevrimdışı

farkındayız

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
Michael Scheuer



Güncelleme: 16:21, 25 Ağustos 2013 Pazar


Mısır’daki İslamcılar için savaş tek seçenek haline getirildi




Mısır Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi ve Müslüman Kardeşler bir yıl önce uluslararası camianın serbest ve adil dediği bir seçimle gelmişti. Müslüman Kardeşler ve Mısır Selefileri oyların yüzde 65’ni aldılar. Mısır ordusu ise Cuma günü siyaset meydanına müdahale etti ve Mursi’yi devirip tutukladı.
Niçin? Çünkü 2012 seçimlerini hakkıyla ve zavallıca İslamcılara kaptıranlar Mursi’yi mağlup etmek için bir sonraki seçimlere kadar beklemeyi önemsemiyorlar. Bazı müslümanların demokrasiye ehil olmadığını ileri süren Batıdakiler ise haklı olduklarını ispatladılar ama övdükleri ve destekledikleri sözde demokrasi yanlısı Mısırlıların davranışlarıyla. Mısırlı İslamcılar ise siyasi oyunu kurallarına göre oynadılar ve kaybettiler; askeri dikta yerinde kalırsa, çatışma başlıca seçenek olacak.

Mısır’da bir sonraki safha nedir? Darbe sonrası sessizlik sürecinden sonra en muhtemel cevabın şiddetin öngörülür gelecekte tırmanması olduğunu düşünüyorum. Müslüman Kardeşler ve Selefiler meşru bir şekilde ve ezici bir yüzdeyle kazandıkları iktidarı ellerinde tutamazlarsa, kalaşnikoflara sarılmanın vakti geldi diye hükmedeceklerdir ki haksız sayılmazlar. Batı hakimiyetindeki uluslararası camianın Mursi’nin devrilmesini isteksizce eleştirmesi, öte yandan Mısır ordusunun kısa sürede seçimlere gidileceği sözünü yüksek sesle alkışlaması, onları buna teşvik edecektir.

Mısır’da gittikçe rağbet gören ve bin Ladin benzeri Selefi hareketi, Batı tarzı seçimlerden hiç memnun olmadı; Batının Şeriat’a müsamaha göstereceğine de inanmıyorlar. Buna rağmen dini endişelerini ikinci plana atıp 2012 seçimlerine katıldılar. Batıyı şok edip dehşete düşürürcesine, Müslüman Kardeşlerin yarasına melhem oldular.

Selefiler biliyorlar ki gelecekteki tüm seçimler kendilerine ve Müslüman Kardeşlere hile yapılarak geçecek. (Mısır’daki darbe, dünyadaki İslamcılar tarafından da benzer şekilde okunacaktır) Selefiler Mursi’ye ve çalışma arkadaşlarına “size söylemiştik” diyecek ve silaha yöneleceklerdir; Doğu Libya, Arap Baharı’nın uğradığı Afrika; Irak, Afganistan ve Somali’deki selefi savaşçıları karşılamak için de Mısır sınırlarına yöneleceklerdir. Hepsine de silah ve para yardımı yapılacak; Arap Yarımadası’ndaki Sünni devletlerden gönüllü mücahitlerle destekleneceklerdir.

Müslüman Kardeşler ise imkansız bir durum içinde. Yalnızca savaş seçeneği var. Mursi ve ileri gelenleri ordunun darbesini ve İslamcıların kazandığı 2012 seçiminin kaybedenlerini ödüllendirmeyi kabul ederlerse bir tür gayri yasal ve geçici rejim oluşturabilirler ama siyasi ve dini itibarları pahasına olur bu.
İlave olarak, tüm çıplaklığıyla yoz ve gayri demokratik bir uzlaşma, İhvan mensuplarının geniş bir kesimini – özellikle genç erkekleri ki bazıları Mısır ordusundadır – Selefilerin kollarına itecektir. Eğer bu gerçekleşirse, Mısır’da ordunun bir kesimi İslamcılarla diğer kesimi ise sözde demokrasi yanlısı güçlerle aynı safta yer alacak ve iç savaş yaşanacaktır. Mısır İslamcıları bu senaryoya göre kazanacaklardır ama Suriye’de olduğu gibi biraz zaman alabilir.
Mısır’da savaş çıkması ve mücahitlerin Batıya karşı savaşlarını genişletme ihtimali karşısında Amerikalıları kaygılandırması gereken, Obama yönetiminin - Cumhuriyetçi ve Demokrat senatörler, İngiltere ve İsrail’le aynı çizgide yer alarak - Mısır’daki demokrasi karşıtı muhalefetin liderlerine Kahire caddelerini dolduran ve sonunda Mısır ordusunun en demokratik aracı yani askeri darbeyi kullanmasını teşvik eden demokrasi katili kuvvetleri örgütlemeleri, eğitmeleri ve finanse etmeleri için Amerikan istihbaratını kullanarak onlara yardım edip etmediğidir.

Eski Dışişleri Bakanı Hillary Clinton ve onun diplomatik yardakçılarının İslamcıları devirmek amacıyla laik, demokrasi yanlısı bir hareket oluşturmak için sivil toplum kuruluşu benzeri Batılı örgütlerin Mısır’daki faaliyetlerine para akıttıklarını hatırlayacaktır. Mursi ve kabinesi Mısır egemenliğinin bu şekilde ihlal edildiğini tespit ettiğinde – Putin de aynı Amerikan tehdidini gördüğünde öyle yapmıştı – Clinton’ın ajanlarını hapse attı ve sonra ülkeden çıkardı.
Her şey bu noktada bitti mi? Obama, Senato’daki partiler üstü İsrailciler, İngilizler ve İsrailliler yeterince akıllı olsaydılar burada dururlardı. Ancak son on yıla bakınca, vites yükseltip, açık sivil toplum benzeri müdahalecilikten istihbarat örgütlerinin yürüttüğü örtülü operasyonlara geçmiş olabilirler.

Batı medyası Mursi’nin gönderilişini alkışlarken – bunu en çirkin ve pervasız şekilde BBC yapmaktadır – zahmet edip Mısır’ın göz alıcı derecede çok parçalı (Mursi’nin kazandığı 2012 seçimlerinde 17 beceriksiz cumhurbaşkan adayı çıkarmışlardı) demokrasi yanlısı hareketin oniki ayda nasıl olup da daha iyi örgütlendiğini, daha fazla paraya sahip olduğunu, daha sıkı birlik olduğunu ve lojistik olarak daha etkili hale geldiğini soran gazeteciye rastlamadım. Sadece bir tahmin ama Obama, Cameron, Netanyahu, McCain, Lieberman, Schumer, ve Graham’ın Mısır ordusundaki eski dostlarını ve Mısır’ın 2012 serbest ve adil seçimlerini geçersiz kılarak demokrasiye asla ehil olmadıklarını ispatlayan Mısırlıları kullanarak örtülü bir program tertiplemekte işbirliği yaptıkları iddiasına para yatırırım.

Şayet durum buysa, demokratik süreçlere karşı hoşgörüsüz genç Mısırlılar ile müslümanların, onların küstah müdahaleciliğinden nefret ettiğini anlamazlıktan gelen Batılı ve İsrailli liderler, el Kaide lideri Zevahiri’nin 2005 yılında dillendirdiği İslam’ı yalnızca cihadın savunabileceği ve Şeriat’ı yine yalnızca cihadın tesis edebileceği öngörüsünü milyonlarca müslüman daha gerçek olarak kabul etmektedir. Bir de Selefilerin başı çektiği Batıya karşı savaşın yoğunlaştığını görmek zorunda kalacağız ki ABD hem sınır içinde hem sınır dışında yürütmek durumunda kalacaktır.
Yazar hakkında: Eski CIA çalışanı(Usame Bin Ladin'i yakalama timinin eski başkanı)

incanews
 
Üst Ana Sayfa Alt