Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Çözüldü Maliki Mezhebine Göre Gusul ve Abdest Farzları ve Önden Çıkan Yelin Hükmü?

  • Konbuyu başlatan dua istiyorum
  • Başlangıç tarihi
D Çevrimdışı

dua istiyorum

Guest
maliki ilmihali bulamadım 4 mezhep ilmihalinde de göremedim
1. maliki mezhebinde gusül ve abdest sırasında kılları hilallemek farz mıdır?
2. kılların altındaki deriyi delk farz mıdır ve mesh gerekir mi
3. malikide önden çıkan yel abdesti bozar mı? taharet perdesi kullanmanın hükmü nedir?
4. bir de bu çok önemli: maliki mezhebinde fatiha okurken dad harfi yerine dal veya zel okumak, sad harfi yerine sin okumak namazı bozar mı?
 
Abdulmuizz Fida Çevrimdışı

Abdulmuizz Fida

فَاسْتَقِمْ كَمَا أُمِرْتَ
Admin
Mâliki Mezhebine Göre Guslun Farzları

Mâlikîler: Guslün farzlarının 5 tane olduğunu söylemişlerdir:

1. Niyet:
Abdestte anlatılan hükümleriyle birlikte niyet, gusulde de farzdır. Gusle başladıktan sonra örfe göre aradan çok kısa bir zaman geçince de niyet edilirse, gecikmiş olunmasına rağmen sahîh olur.
Gusulde niyetin zamanı, vucûdun ilk yıkanmaya başlanması zamanıdır.
Şâfiîlerse niyetin farz olduğu hususunda Mâlikîlerle sözbirliği etmişlerdir. Ancak Şâfiîler niyeti, vücûdun ilk organının yıkanmaya başlanmasından sonraya ertelemek caiz değildir demişlerdir.

2. Vucûdun tümünü suyla kaplamak:
Ağız, burun, kulak deliği ve gözler vucûdun yıkanması gereken yerlerinden sayılmamıştır. Bunlara göre vucûdun dış kısmının tümünü yıkamak farzdır. İçi olan organların içini yıkamak farz değildir. Mazmaza ve istinşak gibi ağız ve burunun içini yıkamak farz değildir. Sadece sünnettir. Ama bunun yanında vücudda kırışıklıklar varsa aralarına su girsin diye bunları hareketlendirmek gerekir.

3. Muvalât: Buna çabuk davranmak da diyebiliriz. Gusul yapan kişinin hatırında kalması ve yapmaya da gücünün yetmesi halinde bir organındaki su kurumadan öbürünü yıkamaya geçmesidir.

Şafiî (r.h) kavl-i cedidine (daha sonraki görüşüne) göre, abdest uzuvları kurumayacak şekilde, uzuvları peşpeşe yıkamak, abdestin sahih olmasının şartı değildir. Bu aynı zamanda, Ebû Hanife (r.h)'nin de görüşüdür.
İmam Mâlik (r.h) ise, bunun şart olduğunu söylemiştir.

Şafii mezhebinin mufessirlerinden Fahraddin Razi: Bizim delilimiz şudur: Allah Teâlâ, bu uzuvları yıkamayı bize farz kılmıştır. Şubhe yok ki bunların farz oluşu, peşpeşe yapılmasının vacib oluşu ile, aralıklı ve bekleye bekleye yıkanmasının vacib oluşu arasında muşterektir. Cenâb-ı Hak, âyetin sonunda, bu kadar bir işin, tahareti tahakkuk ettirdiğine hükmederek, 'Fakat (Allah) sizi iyice temizlemeyi diler" buyurmuştur. Binâenaleyh, uzuvların peşpeşe yıkanması suretinde alınmamış olan abdestin de, temizliği gerçekleştirdiği ortaya çıkmış olur. İşte bu sebebden dolayı, böylesi bir abdest ile kılınan namazın caiz olduğunu söylüyoruz. Çünkü Peygamber (s.a.v.), "Namazın anahtarı, taharattir" ' buyurmuştur.


4. Vucûdun tümünü suyla ovmak:
Suyu vücûda dökme esnasında ovmak şart değildir. Su vücûda dökülüb yere damladıktan sonra da bu ovma yapılabilir. Yeterki vücûda dökülen su kurumamış olsun. Ovmanın özellikle elle yapılması da şart değildir. Vucûdunun bir kısmını kolu ile veya ayaklarından birini diğerinin üstüne koyarak da ovarsa yeterli olur. Mendil, havlu ve benzeri şeylerle ovmak da mûtemed olan görüşe göre yeterlidir. Meselâ havlunun bir ucunu sağ eline, diğer ucunu sol eline alır ve böylece sırtını ve vücudunun diğer taraflarını ovarsa, eliyle ovmaya gücü yetse bile yine de yeterli olur. Yeter ki vücuddaki su, daha önce kurumuş olmasın. Mûtemed olan görüş budur. Yine bunun gibi eline bir kese alıp vucûdunu böylece ovarsa tartışmasız olarak guslü sahih olur. Zîrâ bu, elle ovmadır. Kendi eliyle veya bir bez parçasıyla vucûdunun tümünü veya bir kısmını ovmaktan âciz olan bir kişiden ovma yükümlülüğü düşer. Böyle birinin, vücûdunu başkasına ovdurması gerekmez.

5. Saçları hilâllemek:
Sık olan sakal tüylerini hilâlleme hakkında ihtilâf vardır. Bazıları bunun farz olduğunu, bazilarıysa mendub olduğunu ileri sürmüşlerdir.
Vucuddaki tüy ve saçlara gelince, bunları sık olsun seyrek olsun hilâllemek ittifakla farzdır.
Kadında olsun, erkekte olsun kaş, kirpik, koltuk altı ve kasık tüyleri de hilâllenmesi farz olan tüylerdendir.
Saçlar örülü olursa bunlar ya iple, veya ipsiz olarak örülmüştür. Eğer iple örülmüşse ve bu iplerin sayısı üç telden fazlaysa veya üç telse gusül esnasında bu örgünün çözülmesi gerekir. Ama bu ipler üç telden az ise ve sık olarak da örülmemiş-se çözülmeleri vâcib olmaz. Ama sık olarak örülmüşse ve su da saçların dibindeki deriye ulaşmıyorsa, ipli olsun ipsiz olsun, örgünün çözülmesi vâcib olur.

Özetleyecek olursak deriz ki:
Örgü üç veya daha fazla sayıda iple örülmüş ise tartışmasız olarak gusul esnasında çözülmesi gerekli olur. Çünkü böyle bir örgü, suyun deriye ulaşmasına engel olur. Örgü sık olduktan sonra ipli olsun ipsiz olsun, yine çözülmesi gerekir. Ama gevşek örülmüşse çözülmesi gerekmez. Yalnız süslenen gelinin durumu istisna edilmiştir. Onun örülen saçları, başına sürülen kokularla parfümler ve diğer süs malzemeleri telef olmasın diye gusül esnasında başını yıkamayıp sadece vücudunu yıkamakla yetinir. Bu süslere zarar vermeyecek şekilde başını mesheder. Eğer vücudunun her tarafına güzel kokular sürünmüş ise ve yıkandığı takdirde bunların telef olmasından korkuyorsa ve gusletmesi de gerekiyorsa bu vecibe kendisinden sakıt olur. Ve teyemmum eder. Dar ve geniş yüzüğün hükmü abdest bahsinde anlatılmıştı. Burada da aynı hükümler geçerlidir. Yüzük eğer darsa, fakat kullanılması mubah olan bir yüzükse ve su da altına geçmiyorsa sadece yüzüğü yıkamakla yetinilir. Çıkarmak gerekli değildir.

Mâliki Mezhebine Göre Abdestin Farzları

1. Niyet: Bununla ilgili bazı hususiyetler vardır ki onları şöylece sıralayabiliriz:

Tanımı ve keyfiyeti: Bir işi irâde edip yapmaya yönelmektir. Bir kişi, bir işi yapmaya yönelib kasdettiğinde ona, “bu işe niyet etti” derler. Niyetin abdestteki keyfiyetine gelince, kişinin, abdestsizliğin mâni olduğu bir işin önündeki engeli kaldırmak istemesi veya hades hâlini ortadan kaldırmayı istemesi veyahut da bir farzı edâ etmeye yönelmesidir. Açıkça bilinen bir husustur ki niyetin yeri kalbdir. Bir kişi, anlatılan keyfiyetlerden biriyle abdest almaya yönelirse niyet etmiş olur. Diliyle söylemesi şart değildir. Niyeti, abdestin sonuna kadar kalbte tutmak da şart değildir. Abdest alırken niyet ettikten sonra sonuna kadar niyeti kalbde tutmayıb aklı başka tarafa dalacak olan kimsenin abdesti bâtıl olmaz.

Niyetin vaktine gelince; niyet, abdestin başlangıcında yapılmalıdır. Abdest alan kişi bazı organları niyetsiz olarak yıkarsa abdesti bâtıl olur. Ama niyeti abdeste başlamadan (örfe göre) kısa bir zaman önce yapacak olursa bu niyet geçerli olur. Meselâ abdest almak için bir yere oturub niyet ederse sonra da hizmetçi, ibriği getirib eline su dökerse ve yeniden niyet etmezse bu abdesti sahîh olur. Çünkü niyet ile abdest arasına uzun bir zaman fasılası girmemiştir.
Niyetin şartlarına gelince bunlar, üç tanedir:
a. Müslüman olmak,
b. Mumeyyiz olmak
c. Kesin karar vermek.

Meselâ “gayr-ı muslim” biri, bir ibâdet yapmaya niyet edecek olursa bu niyeti sahîh olmaz. Dinî yükümlülüklerin derecelerini bİribirinden ayırd edemeyen, İslâmiyet'in ne demek olduğunu bilemeyen çocukların ve delilerin niyetleri de sahîh olmaz. Mumeyyiz çocuğun niyeti sahihtir. Abdest alacak kişi, niyetinde tereddüt edecek olursa abdesti sahîh olmaz. Söz gelimi kendi kendine: “Eğer abdestini bozulmuş ise abdest almaya niyet ettim” dese, bu niyet sahîh olmaz. Zîrâ niyet ederken kesin karar vermek gereklidir.

Niyeti ibtal edici şeylere gelince bu, abdest esnasında niyeti inkâr etmektir. Meselâ abdesti ibtal etmeye ve abdesti tamamlamamaya niyet ederse abdesti ibtal edilmiş olur. Ama abdesti tamamladıktan sonra böyle bir niyette bulunacak olursa abdesti sahîh olduğundan dolayı, başka şeylerle bozulmadığı takdirde bu niyetle bozulmaz.

2. Yüzü yıkamak: Yüzün uzunlamasına ve genişlemesine sınırı, Hanefîlerin anlattıkları gibidir. Ancak Mâlikîler demişlerdir ki: Kulak köklerinin üzerinde bulunup başa bitişik olan beyaz kısmın yıkanması değil de meshedilmesi vâcibtir. Zîrâ bu kısım, yüze değil de başa tâbidir. Yine bunun gibi şakaklardaki saçlar da başa tâbidir. Fakat Hanefîler derler ki: Şakaklardaki saçlar yüze tâbidir. Yıkanması farzdır.

3. Dirseklerle beraber elleri yıkamak: Hanefîlerde olduğu gibi bunlarda da parmak uçlarındaki kırışıklıkların arasını ve parmak uçlarını örtecek kadar uzanan tırnakların altını yıkamak vâcibtir. Bunlar derler ki: Aşırı miktarda çok olmadıkça tırnak altındaki pislikler afvolunan pisliklerdendir.

4. Başın tümünü meshetmek; Başın sının, ön tarafta alnın saç bitim noktasından başlayıp geriye doğru giderek ense kökünde sona erer. Şakaklardaki tüylerle kulak köklerinin.üst kısmındaki tüysüz beyaz yer de baştan sayılır. Az olsun çok olsun uzamış olan saçların tümünü meshetmek vâcibtir. Bir kişi, saçlarını örmüş ise ve bu örgüsünü üç iple örmüş ise başını meshederken bunları çözmesi vâcibtir. Ama iki veya daha az sayıda iple örmüş ve örgüsü de sık ise meshederken çözmesi vâcib olur. Sık değilse önemi yoktur. Örgüsünü ipsiz olarak örmüş ise bu, ister sık ister gevşek olsun çözülmediği takdirde abdeste zararı olmaz. Başın meshi esnasında örgünün çözülmesi, bunun iple örülmüş olması şartına bağlıdır. İple örme, bazı köylülerde görülen bir âdettir. Şehir toplumunda yerleşmiş olan gelenek gereği saçları arkada örgüsüz olarak toparlamak veya ipsiz olarak örmek meshe zarar vermez.

5. Ayakları mafsal yumru kemikleriyle birlikte yıkamak: Bunlar, bacağın alt kısmında ve ayakların üst tarafında bulunan çıkıntılı iki kemiktirler. Ayakların tabanındaki çatlakları yıkamak da vâcibtir. Bu hüküm, Hanefî mezhebinde de vardır. Ayakların yıkanması, farz olan kısmının tümü kesilmiş olursa Hanefî mezhebinde de olduğu gibi yıkama yükümlülüğü düşer.

6. Muvâlât: Buna çabuk davranma da denebilir. Bunu şöyle de tanımlayabiliriz: Abdest almakta olan bir şahıs, bir organ kurumadan diğerini yıkamaya geçmelidir.
Zaman, mekân ve mizaç normal olduğu takdirde bir organın kurumasını beklemeksizin bir sonraki organı yıkamaya başlamalıdır. Zamanın normal olmasından kasıt, suyun alışılmamış şekilde kurumasına sebebiyet vermeyecek bir mevsimde bulunulmamasıdır. Mekânın normal olmasından kasıt, suyu kurutacak derecede sıcak veya donduracak derecede soğuk bir yerde bulunulmamasıdir. Mizacın normal olmasından kasıt ise, kişinin yaratılışında suyun çabucak kurumasına yol açacak bir hararetin bulunmamasıdır.

Abdestin organları, bu organlar ister yıkananlar olsunlar (yüz, el ve ayak gibi), ister meshedilenler olsunlar (baş gibi) bunların biri kurumadan diğerine geçilmesi gerekir. Meselâ baş meshedildikten sonra hemence ayakların yıkanmasına geçilmelidir. Başın kurumasıyla diğer organların kurumasının süresi aynı olarak kabul edilmektedir.
Muvâlâtın farz olmasının iki şartı vardır:

a. Muvâlâtın, abdest alanın hatırında olması lâzımdır. Ama unutur da ellerini yıkarsa, sonra da yüzünü yıkarsa bu sahîh olur. Ama bunu abdesti tamamlama esnasında hatırlayacak olursa niyetini yeniden yapması gerekir. Çünkü önceki niyeti, unutmaktan ötürü batıl olmuş olur.
b. Muvâlattan âciz olması, ama bunda da aşırılığa gidilmemesi:
Meselâ abdest için suyunu yanına indirir ve bu suyun abdeste yeteceğine kanaat getirir de abdestini alırken diyelim ki yüzünü ve ellerini yıkadıktan sonra su. tükenir, abdesti tamamlamak için yeni suya ihtiyâç doğarsa, su gelinceye dek, yıkamış olduğu organlar kurursa bu durumda muvâlât, farz olmaktan çıkar. Yeni gelen suyla da abdestin geri kalan kısmını tamamlar. Yani başını meshedib ayaklarını yıkarsa aradan uzun bir zaman geçmiş olsa bile abdesti tamamlanmış olur.

Aşırılığa kaçmamaya gelince diyelim ki: Abdest suyunu yanına indirdiğinde bu suyun abdest için yeterli olacağından şubheye düşer, yine de abdest almaya başladıktan sonra tamamlayamadan su tükenirse ikinci bir su gelinceye kadar da aradan epeyi zaman geçerse bu durumda önceden yıkamış olduğu veya meshettiği organların hükmü geçersiz olur. Abdeste yeniden başlar. Ama aradan kısa bir zaman geçerse abdestin geri kalan kısmını tamamlamakla yetinir.

7. Delk - Organları ovmak: Yıkanan organların üzerinde eli gezdirmeye ovmak denir. Ki bu, saçların ve parmakların arasını hilâllemek gibi farzdır.







C 3- Abdestliyken Önden Yel Çıkarsa :

Ebû Hanîfe (rahimehullah) önden çıkan yelin abdesti bozmadığı görüşündedir. Çünkü, nadiren vukû bulan bir hâdisedir ki, hadîs-i serifin ifâde ettiği manânın kapsamına girmez. Hanefî âlimlerinden İbn Humâm ise, erkeğin önünden çıkan yel aslında yel olmayıp bir seğrime olduğu için abdesti bozmaz, diyor. (Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 1/38-40)

Şafiî mezhebine göre kadın ve erkeğin önünden çıkan yel abdesti bozar. Çünkü, Peygamber (s.a.v.) ön ve arkadan çıkan her şeyin abdesti bozduğunu bildirmiştir.

Hanefî mezhebine göre ise, kadın veya erkeğin önünden çıkan yel abdesti bozmaz. Çünkü, bu aslında yel değil bir seğrimeden ibarettir. Ancak, önden yelin çıkması abdesti bozmazsa da yeniden abdest almak mustehabdır.
İmam Muhammed (rahimehullah) ise, bu mevzuda İmam Şafiî (rahimehullah)'nin görüşündedir. Yâni abdesti bozar.

İmam Malik'in namaz dışında abdestinde şubhe eden kimsenin abdesti bozulursa da namaz içinde abdestinden şubheye düşen kimsenin abdestinin bozulmayacağı hususundaki görüşünü desteklemektedir.

imam Malik'in bu mevzudaki görüşü ve delillerini münâkaşası için 176. hadîsin izahına müracaat edilmelidir. Arkadan çıkan yelin abdesti bozduğu görüşünde icma' vardır.

Önden çıkan yel İbnu'l-Mubârak, İmam Şafiî, İshak, İmam Ahmed ve Hanefî âlimlerinden İmam Muhammed'e göre abdesti bozarsa da, Hanefî' mezhebinde bozmaz. Maliki Mezhebinde de önden çıkan yel abdesti bozmaz.

C 4- Namazdaki Kur'an-ın Kıraatinin ameli mezheblerle bir ilişkisi yoktur. Kıraat esnasındaki hatanın namazı bozub bozmaması; Namaz içerisindeki Kur'an kıraatı esnasında mânayı bozub bozmamasıyla alâkası vardır.

İki harf arasında mahreç birliği veya yakınlığı olmadığı halde umumî belva bulunup, bunların aralarını ayırmak güç olsa, bunlardan birinin yerine diğerinin telaffuz edilmesi, bir çok fakihe göre namazı bozmaz. “Dat” yerine “dâl”, “zâl” veya ”zı” harfinin okunması ve “zâl” yerine d e “ze” veya “zı” harfinin telaffuz edilmesi gibi. “Sâd” ile ”sin”, “tâ” ile “te” harfleri de böyledir.

Meselâ;(ولا الضالين) Ve lâ’d-dâllîn” yerine “ (ولا الظالين) Velâ’z-zâllin”, yani “dât” yerine “zı” veya “zâl” okunması namazı bozmaz. Bununla birlikte bu konuda başka görüşler de vardır. Bu harfleri ayırmaya gücü yetecek olan kimsenin bu değişikliğe fırsat vermemesi gerekir. Kasden bu şekilde okuma ise namazı bozar.
 
Üst Ana Sayfa Alt