Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Çözüldü Maturidiliğe ve Eşariliğe Göre Şeriatla Yönetilmeyen Devlete İtaat Olur mu?

Hilafet Sancağı Çevrimdışı

Hilafet Sancağı

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
Uzun zamandır kafamı kurcalayan bir sorudur.Bazı insanlar ehli sünnete göre islami olmayan devlete bile itaat edilmesi gerektiğini söylüyorlar.Maturidi ve Eşariliğin bu konuda görüşleri nelerdir?ha birde islam devleti olmadan cihad yapılmaz diyorlar bu konuda ehli sünnet imamlarının görüşleri neler?gerçekten öğrenmek için soruyorum.
 
Abdulmuizz Fida Çevrimdışı

Abdulmuizz Fida

فَاسْتَقِمْ كَمَا أُمِرْتَ
Admin
Dar'ul Harbte yaşayan muslumanların, Eşari veya Maturidi diye ayırım yapılmasının bir farkı olmadan , tağuti devletlerin uyulması, itaat edilmesi gereken kuralları ve tam aksine uyup itaat edemeyeceği kuralları , kesinlikle kırmızı çizgileri olmak zorundadır.

'Muslumanların devleti, halife/imam'ı olmadan Cihad edilmez' düşüncesiyle yaptıkları tevil; bugün ummetin ırzına geçilip toprakları işgal altına alınırken, köle/cariye kalmaya razı bir anlayış, Cihad kendisine farz kılınınca ölüm baygınlığıyla boş gözlerle bakan yahudilerin ağzından çıokan sözlere benzemektedir!

Ehli sunnetin bu hastalıklı anlayışa cevabı ise şöyledir :

İMAM OLMADAN CİHAD OLMAZ” ŞÜPHESİNE CEVAP

Kimileri, “Müslümanların başında halife olmadan nasıl cihad ederiz?” şeklinde bir şüphe yaymaktadırlar. Halbuki bu, günümüzde cihaddan alıkoyan ve içlerinde hezimeti yaşayanlara şeytanın telkin ettiği bir şüphedir.
Allahu Teala şöyle buyurur: “Aldatmak için birbirlerine cazip sözler fısıldayan cin ve insan şeytanlarını her Rasule düşman yaptık. Bu şeytanlar ahirete iman etmeyenlerin kalplerinin o sözlere yönelmesi, ondan hoşnut olması ve kendilerinin işledikleri suçları işlemeleri için böyle yaparlar. Rabbin dileseydi bunu yapamazlardı, sen onları iftiraları ile başbaşa bırak.” (En’am/112-113)
Bununla beraber başkaları da iyi niyetle onların bu şüphesini yaymaktadırlar.


Müslümanların başında imamlarının bulunmadığı durumlarda, içlerinden birini kendilerine emir tayin etmeleri vaciptir. Bu Buhari’nin sözüdür. (Kitabu’l-Cihad, Müslümanların İmamı tarafından görevlendirilmediği halde, savaşta emir tayin edilen kişi babı, 6/180)
Ayrıca İbn-i Hacer, Tahavi, İbnu’l-Muneyyer, İbn-i Kudame ve İbn-i Teymiye de bu görüştedirler. Yukarıdaki dördüncü bölümde bunların görüşleri aktarılmıştı. Bu meselenin dayanağı, Mute Savaşı ile ilgili hadistir. Sahabe, tayin edilen emirleri öldürülünce, Rasulullah’tan Sallallahu Aleyhi ve Sellem uzakta olmaları nedeni ile başlarına Halid bin Velid’i Radıyallahu Anhu emir olarak tayin etmişlerdir. Rasulullah da Sallallahu Aleyhi ve Sellem onların yaptığını kabul etmiştir. Ancak bu hadisin delil olarak gösterilmesi konusunda da bir şüphe yayılmakta ve Mute Savaşı sırasında Müslümanların imamının bulunduğu, ancak Müslümanlardan uzakta olduğu, günümüzde ise imamın bulunmadığı öne sürülmektedir. Bu şüpheye de Allah’ın izni ile cevap vermeye çalışacağız.


Mute Savaşı ile alakalı olan hadisin dışında, Ubade bin Samit Radıyallahu Anhu hadisi de bunun delillerindendir. Rivayet şöyledir:
“Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem bizi çağırdı, biz de kendisine bey’at ettik. Bizden söz aldığı şeyler arasında, sevinçte ve tasada, darlıkta ve bollukta kendisini dinleyip itaat etmemiz, kendisini şahsımıza tercih etmemiz ve işin ehline karşı çıkmamamız vardı. “Ancak açık bir küfür görmeniz ve buna dair elinizde Allah’tan bir delil bulunması hali mustesna” dedi.” (Buhari ; Muslim)
Halife veya Müslümanların emirinin küfre girip, Müslümanlar üzerindeki idarecilik hakkının sona ermesi durumunda, bu halife veya emire karşı çıkılması, ona karşı savaşılması ve görevden alınıp yerine adalet sahibi başka birinin tayin edilmesi vaciptir. İbn-i Hacer ve Nevevi’nin naklettiği gibi, böyle bir durumda alimlerin icması ile yeni bir imamın tayin edilmesi vacip olur. (Sahih-u Muslim Şerhi)


Müslümanların bir imamı yoktur diye kafir yöneticilere karşı çıkılmaz denebilir mi? Müslümanların başındaki imam kafir olduktan ve dolayısıylada karşı çıkıp indirilmesi vacip olduktan sonra hangi imamı bekleyeceğiz ki? Yoksa yitirilen imamı bekleyip Müslümanları küfür ve fesat fitnesiyle başbaşa mı bırakacağız? Bir Müslüman bunu söyleyebilir mi? Yukarıda aktarılan hadiste, kafir olması halinde imama karşı çıkmanın ve onu görevinden indirmeye çalışmanın vacip olduğu açıkça belirtilmektedir. Bu şüpheyi yayanlara şunu sormak gerekir: İmam’ın bulunmadığı böyle bir durumda Müslümanlar nasıl savaşacaklar? Bu sorunun şer’i cevabı ise, Mute Savaşı’nda sahabenin Radıyallahu Anhum yaptığı gibi Müslümanların kendi içlerinden birini emir tayin etmelerinin gerektiğidir.

Bu şüphe, şia akidesinin özünü oluşturmaktadır. “el-Akidetu’t-Tahaviyye” kitabında şöyle denir:
“Hac ve cihad, Müslümanların imamı ile beraber yapılır..” “el-Akidetu’t-Tahaviyye” kitabını şerheden der ki:
“Yazar, Rafızilere verilen cevaba işaret eder. Onlar, ‘Muhammed Sallallahu Aleyhi ve Sellem ailesinden imam ortaya çıkıncaya ve gökten biri “Ona tabi olunuz” diye sesleninceye kadar Allah yolunda cihad olmaz’, derler. Bu sözün batıl olduğunu delille izah etmeye bile gerek yoktur” (Şerhu’l-Akideti’t-Tahaviyye, 437, el-Mektebu’l-İslami, 1403)


Humeyni devrimiyle beraber Şiiler bu akidelerine muhalefet ettiler. Bu da hala kitaplarında yazılı olan bu görüşün ne kadar yanlış olduğunu açıkça gösterir. Tuhaf olan, bu şüphenin Ehl-i Sünnete mensup kimi kişiler tarafından da seslendirilmesidir. Oysa Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurur:
Kıyamet saatine kadar bu din ayakta olacak ve Müslümanlardan bir kesim onun için savaşacaktır.(Muslim)
Hadiste geçen, “len yebraha”, “La tezalu” lafızları, işin sürdüğünü gösteren fiiller değil midir? Bu lafızlar din için savaşın süreceğini belirtir. Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem, Müslümanların imamlarının bulunmadığı bir zamanın olacağını belirtmesine rağmen, din için savaşın devam edeceğini belirtmiştir. Allah yolunda cihad, imamın mevcut olmamasıyla bitmez. Aksine, Mute hadisinde belirtildiği gibi Müslümanlar başlarına birini emir tayin ederler. Hatta imamın bulunmaması, İslam ahkamını uygulayacak ve dini koruyacak birinin tayin edilmesi için cihad etmenin sebeplerindendir. Bu durumda her Müslümanın, Cabir bin Semura hadisinde belirtilen o muzaffer cemaate sarılması gerekir.


Bazıları, Müslümanların sadece günümüzde halifesiz kaldıklarını sanabilirler. Oysa bu doğru değildir. Çünkü Müslümanların halifesiz kaldıkları dönemler bundan önce de yaşanmıştır. Bu dönemlerin en meşhuru, hicri 656-659 yılları arasıdır. 656 senesinde Moğollar Abbasi Halifesi Mu’tasım’ı Bağdad’ta öldürmüşler ve 659’da Mısır’da yeniden ilk Abbasi halifesine bey’at edilmiştir. (İbn-i Kesir, el-Bidaye ve’n-Nihaye, 13/231)
O dönemde imamın bulunmamasına rağmen Müslümanlar bugüne kadar tarihin altın sayfası sayılan “Ayn Calut” savaşını hicri 658 yılında Moğollara karşı yapmışlardır. Bu olay, İzzeddin bin Abdusselam ve benzeri büyük alimlerin bulunduğu bir dönemde olmuştu. Bu alimlerden hiçbiri “İmam bulunmadığı halde nasıl savaşırız?” gibi bir şey söylememiştir. Aksine bu savaşta Müslümanların komutanı Seyfuddin Kutuz, yaşı küçük olduğu için hocasının oğlunu tahttan indirip Mısır’da kendi kendini emir ilan etmiş, kadılar ve alimler buna razı olmuşlar ve emir olarak Kutuz’a bey’at etmişlerdir. İbn-i Kesir Rahimehullah, Kutuz’un bu yaptıklarını Müslümanlara Allah’ın bir lütfu olarak değerlendirmektedir. Çünkü Allahu Teala, onunla Moğolların gücünü kırmıştır. (El-Bidaye ve’n-Nihaye, 13/216)
İbn-i Teymiye de Rahimehullah o dönemde Moğollara karşı savaşan bu grupları “Taifetu’l-Mansura”dan olarak niteler ve şöyle der:
“Şam, Mısır ve etrafında bulunan taife, bugün İslam için savaşanlar ve Rasulullah’ın Sallallahu Aleyhi ve Sellem meşhur hadislerinde sözünü ettiği Taifetu’l-Mansura’nın kapsamına girmeye en layık olanlardır.” (İbn-i Teymiye, Mecmuu’l-Fetava, 28/531)


Salih selefin hayatından aktarılan bu örnek, “İmam yoksa cihad olmaz” şüphesine bir cevap niteliğindedir. Ayrıca Mute Savaşı ve Ubade bin Samit hadisleri, imam dinden döndüğü takdirde değiştirilmesi ve yerine yenisinin getirilmesi gerektiğini belirtmektedir.

Bu tür şüpheler, Allah’ın sünnetinin gereği ortaya çıkmış ve hala da çıkan şeylerdir. Ve bu şüphe, mücahid bir taifenin Allah’ın emri ile ortaya çıkmasına kadar (ki bu taife ise İsa’nın Aleyhisselam inmesi ile çıkacak olan taifedir) tükenmeyecektir.
Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurur: “Ummetimden bir grup Allah’ın emrini yerine getirmeye devam edecektir. Onları yalnız bırakanlar veya kendilerine muhalefet edenler, Allah’ın emri gelinceye kadar onlara bir zarar veremezler ve onlar insanlara karşı muzaffer olacaklardır.” (Buhari, Muslim)


Allahu Teala şöyle buyurur: “Allah yolunda cihad ederler ve hiçbir kınayıcının kınamasından korkmazlar.” (Maide 54)

Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem, mücahidlerin galip geleceklerini, muhalif olan ve cihaddan alıkoymaya çalışanların ise onlara bir zarar veremeyeceklerini müjdelemiş, bu gibi işlerin safları netleştiren imtihanlardan başka bir şey olmadığını belirtmiştir.
Bu konu ile ilgili olarak buraya kadar söylediklerimizi şöyle özetleyebiliriz:


1- İçlerinden birini emir olarak tayin etmeden, Müslümanlardan üç veya daha fazla kişinin, bir işe girişmeleri helal olmaz. Çünkü büyük veya küçük, geçici veya kalıcı cemaat için emirin tayin edilmesi vaciptir. Cemaat içinde işlerin düzenlenmesi ve istenen sonucu vermesi için bu çok önemlidir. İşlerde kargaşanın önlenmesi ve kardeşler arasında ihtilafın önüne geçilmesi için de bu zorunludur. Bir hadiste şöyle geçmektedir: “İmam, kalkandır.”

2- Emirin tayin edilmesi, bu işten sorumlu olan birinci kişiye aittir. Bir topluluk herhangi bir işi yapmaya kalkışır ve aralarında önceden belirlenmiş bir emirleri de yoksa veya emire ulaşılamıyorsa, aralarından birini emir olarak tayin etmeleri gerekir. Sahabe Mute Savaşı’nda bunu yapmış ve Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem onların bu yaptıklarını onaylamıştır.

3- Müslümanların oluşturmaları gereken bu cemaat ve tayin etmeleri gereken emir hakkında, emirin ve emire itaat etmesi gereken üyelerin görevleri ile alakalı olarak ileride belirteceğimiz “Yönetim” ile ilgili şer’i hükümler geçerlidir.
Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurur: “Hepiniz çobansınız ve hepiniz idare ettiklerinizden sorumlusunuz.” (Buhari, Muslim)


İbn-i Teymiye Rahimehullah şöyle der: “Ulu’l-emr, işlerin idaresini elinde bulunduran yöneticilerdir. Halkı bunlar yönetirler. Güç ve iktidar sahipleri ile söz ve ilim sahipleri bu işte ortaktırlar. Bu nedenle Ulü’l-emrler; alimler ve yöneticiler olmak üzere iki sınıftan oluşur. Bunlar düzelirse, insanlar da düzelir. Bunlar bozulursa, insanlar da bozulurlar.
Ebu Bekir Radıyallahu Anhu, “Ne zamana kadar bu şekilde kalacağız?” diye soran el-Ahmusiyye’ye şöyle cevap vermiştir: “Yöneticileriniz sizin hakkınızda doğru olmaya devam ettikleri sürece.
Mal sahipleri ile ilim ve din ehli de bu yöneticiler kapsamındadır. Kimin, kendisine tabi olanları varsa, o kişi ulu’l-emr kesimindendir. Bunlardan her birinin Allah’ın Subhanehu ve Teala emrettiklerini emretmesi ve yasakladıklarını da yasaklaması gerekir. İtaat etmesi gereken herkesin, Allah’a itaat ettikleri sürece bu yöneticilere itaat etmesi gerekir. Allah’a isyan olan işlerde bu yöneticelere itaat edilmemelidir.” (İbn-i Teymiye, Mecmuu’l-Fetava, 28/170)


Abdulkadir Bin Abdulaziz ; EL-UMDE Fi İ’dadi’l-Udde , S. 78 - 82

https://www.islam-tr.org/konu/cihad-mumin-ile-munafigi-ayirt-eden-gercek-kitap.7202/
 
Hilafet Sancağı Çevrimdışı

Hilafet Sancağı

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
Öncelikle bu konuda beni bilgilendirdiğiniz için teşekkür ederim Allah razı olsun.Bazı insanlar tağutu sevdirmek için bunları söylüyor.İbni Abidin adında bir kişinin görüşlerini kanıt olarak sunuyorlar.İbni Abidin hakkında ne düşünüyorsunuz?

Şunlarıda delil olarak sunuyorlar;

İbni Âbidin hazretleri, (Sultan veya başka zalimler, ikrah ederek, zorlayarak, ölümle, hapis ile, işkence ile korkutarak emredince, belli günahları işlemek mubah, hatta farz olur. Emrini yapmamak günah olur) buyuruyor. Hadis-i şerifte, (Emirlerinize itaat ediniz) buyuruldu. Emir, en aşağınız olsa da, İslamiyet’e uygun olan emirlerine uymak vaciptir. Hiç kimsenin günah olan emrine itaat edilmez. Fakat, isyan etmek fesada sebep olursa, bu emrine de itaat olunur. Çünkü, büyük zarar işlememek için, küçük zarara katlanmanın caiz olacağı Eşbah’ta yazılıdır. Sultanın emrettiği mubah bir şeyi yapmak vacip olur. (Berika)

Abdülgani Nablusi hazretleri, (Sultanın, kendi aklı ile, arzusu ile verdiği emirlerine itaat etmek vacip olmaz. Fakat sultan zalim ise, eziyet ve işkence ediyorsa, onun Allahü teâlânın hükümlerine uymayan emir ve yasaklarına da uymak gerekir. Hele, itaat etmeyenleri öldürüyorsa, kendini tehlikeye atmak, kimseye caiz olmaz) buyurdu. (Hadika)
 
Abdulmuizz Fida Çevrimdışı

Abdulmuizz Fida

فَاسْتَقِمْ كَمَا أُمِرْتَ
Admin
Judoka53;209309' Alıntı:
Öncelikle bu konuda beni bilgilendirdiğiniz için teşekkür ederim Allah razı olsun.Bazı insanlar tağutu sevdirmek için bunları söylüyor.İbni Abidin adında bir kişinin görüşlerini kanıt olarak sunuyorlar.İbni Abidin hakkında ne düşünüyorsunuz?

Şunlarıda delil olarak sunuyorlar;

İbni Âbidin hazretleri, (Sultan veya başka zalimler, ikrah ederek, zorlayarak, ölümle, hapis ile, işkence ile korkutarak emredince, belli günahları işlemek mubah, hatta farz olur. Emrini yapmamak günah olur) buyuruyor. Hadis-i şerifte, (Emirlerinize itaat ediniz) buyuruldu. Emir, en aşağınız olsa da, İslamiyet’e uygun olan emirlerine uymak vaciptir. Hiç kimsenin günah olan emrine itaat edilmez. Fakat, isyan etmek fesada sebep olursa, bu emrine de itaat olunur. Çünkü, büyük zarar işlememek için, küçük zarara katlanmanın caiz olacağı Eşbah’ta yazılıdır. Sultanın emrettiği mubah bir şeyi yapmak vacip olur. (Berika)

Abdülgani Nablusi hazretleri, (Sultanın, kendi aklı ile, arzusu ile verdiği emirlerine itaat etmek vacip olmaz. Fakat sultan zalim ise, eziyet ve işkence ediyorsa, onun Allahü teâlânın hükümlerine uymayan emir ve yasaklarına da uymak gerekir. Hele, itaat etmeyenleri öldürüyorsa, kendini tehlikeye atmak, kimseye caiz olmaz) buyurdu. (Hadika)

Yukarıdaki İbn Abidin'den nakledilen yazı isabetli bir yazıdır. Sanırım siz meseleleri karıştırıyorsunuz. Çünkü yazıda da dendiği gibi darulharbin kafir emiri!/kralı muslumanı korkutup (ölüm, işkence tehditi) bir emir buyuruyorsa muslumanın bu emiri yapmasında durumuna göre bir beis olmayabilir. Çünkü tekfirin engellerindeki ikrah/zorlama babına girerer ve sorumluluk yoktur. Ölüm tehlikesinin olmadığı durumlarda itaat edilmez, itaat ma'ruftadır.
Ammar b. yasir'in (r.anh) vakıası da buna delildir. Ayrıca şu hadiseyi size misal verebilirim :



Bir başka olay Abdullah bin Huzafe el sehmi olayıdır.
Rumlar bunu esir alıp krallarına getirdiklerinde “bu Muhammed’in sahabilerinden en değerli birileri, buna gerekenleri yapalım bu hırıstiyan olursa bir çoğu hırıstiyanlığı kabul eder” diye telkinlerde bulunmuşlar.


Kral da Abdullaha: “Ben sana elimde bulunan iktidara ortak edeceğim , otorite sahibi kılacağım gel hırıstiyan ol” diye teklifte bulunmuş .
Abdullah: “
sen bütün elinde bulunanları , hatta Arapların elinde bulunanları bana verecek olsan Muhammed’in dininden bir göz açıp kapayıncaya kadar bir zaman için dahi vazgeçmem“ cevabını vermiş.
Kral: ”
O halde seni öldüreceğim” demiş .
Abdullah: ”
Bildiğini yapmakta serbestsin” cevabını vermiş.
Kral: “
Abdullah’ın bir yerden aşağı asılmasını, okçular tarafından ellerine, ayaklarına okların yağdırılmasını ve burada Abdullah’ın hırıstiyanlığı kabul etmek zorunda kalacağınısöylemiş.
Bu işlemler Abdullah’a yapılırken , Abdullah diretmiş evet dememiştir.
Sonra indirilmesini, yakmış olduğu ateşte suyun kaynatılmasını, Müslümanlardan 2 esirin getirilip onun içine atılarak kebab edilmesini emretmiş. Abdullah burada da hırıstiyanlığı kabul etmeyi reddetmiş hırıstiyan olmamıştır.
Sonra Abdullah’ın da aynı suyun içine atılarak yakılmasını emretmiş. Abdullah ağlayınca kral bundan ümitvar olmuş. Artık dininden döneceğini zannetmiş , getirin onu buraya deyip tekrar hırıstiyan olmasını teklif etmiş, Abdullah ağlamış.
Kral : “
sen niye ağlıyorsun?” deyince
Abdullah: “Kendi içimden dedim ki “
Şu an kaderin gereği buraya atılıyorsun, ve ben arzuluyordum ki başımdaki bulunan saçların adetince cesedimde başlarım olsun, her biri Allah yolunda şehid olsun. Şu an birden ölüp gidiyorum buna ağlıyorum.”
Kral: ”
Ne dersin benim başımı öp seni serbest bırakayım?” demiş
Abdullah: ”
Diğer bütün Müslüman esirleri de serbest bırakacak mısın?” diye sorunca
Kral: ”
Evet diğer bütün Müslüman esirleri de serbest bırakacağım
Abdullah diyor ki: içimden dedim ki “bu Allah’ın düşmanlarından biri , başını öpeyim beni serbest bıraksın , diğer Müslümanları da serbest bıraksın, ondan sonra benim bunu göreceğim yok, umurumda değil ne olursa olsun.”
Yaklaştı bana, öptüm başını. Esirleri verdi bana. Onlarla Ömer’in Huzuruna vardım, Ömer’e durumu anlattım.
Ömer dedi ki :”
Her müslümanın Abdullah bin Huzafe’nin başını öpmesi icab eder. İlk Onun başını öpmeye de ben başlıyorum” dedi ve öptü.


(Bu olay Hakim’in Mustedrek’inde, Hayatu’s sahabede, el-İsabe fi Temyizi's-Sahabe, Kenzul Ummal isimli hadis kitabında , Beyhaki’nin Suneninde, İbn Asakir’de zikredilmektedir.)

Evet alimler bu olaylara dayanılarak bir insan ikrah karşısında diretirse şehid olur amma diretmeyip zorlama olursa, dininden döndüğünü söyleyerek canını kurtarırsa kafir olmaz kanaatine varmışlardır.
Ancak ikrahın mahiyeti hususunda sahabilerden çeşitli görüşler zikredilmiştir.


Hz. Ömer diyor ki : “Kişi eğer aç bırakılırsa veya tehdit edilip korkutulursa yahut hapsedilirse artık kendisi bakımından emniyet içinde olmaz ikrah içindedir.”

Huzeyfe’tu-l Yeman diyor ki: ”Kamçılarla dövmenin insanı baştan çıkarması kılıçtan daha beterdir. Görmezmisiniz kişiyi kamçılayarak idam sehpasına çıkarır orda idam ederler.”

Abdullah bin Mesud (r.anh) diyor ki: “ Bir yöneticinin huzurunda bana vurulan 2 kamçı dahi benim bazı sözleri söylememi mubah kılar”. Bu husustaki en az işkenceyle bir çok sözün söyleneceğini ifade eden görüştür.
(Musannef ibni ebi Şeybe’de geçiyor , tefsir-i Kurtubi’de geçiyor)

Altmış kusur yıl kadılık yapan Şureyh diyor ki :
Bir adamı hapsedersen veya elini kolunu bağlarsan yahut başka tehditlerde bulunursan bu onun için zorlamadır.”


Buhari diyor ki: “Takiyye kıyamete kadar caizdir”.

Diğer sahabelerden görüşlerin tümünü aldığımızda İkrah ; aç bırakma, tehdit etme, elini kolunu bağlama, hapsetmelerle tahakkuk edeceği zikredilmiştir. Ancak kişinin küfür sözü veya işini yapaması için miktarlarının ne olacağı mezhebler arasında farklılık arzetmektedir.

Hanefilere göre; “bir insanın küfür sözünü veya işini yapabilmesi için, hayat tehlikesi veya organının koparılması tehlikesine kesin kanaatini getirmesi şarttır. Ayrıca ebu Hanife’ye göre, bu tehditi yapanın devlet otoritesi olması şarttır. Korsanların, eşkiyaların tehditi yeterli değildir.
Hanefi mezhebinden iki alim İmam Muhammed ve İmam Yusuf’a göre “tehditi gerçekleştirebilecek herkesin tehditi yeterlidir.”


İkrahın derecesi hususunda en geniş yer veren İmam Şafii’nin mezhebidir. Hapsedilmede ikrahtır, dövmede ikrahtır , hatta şahsiyetli kişileri az dövülmesi bile ikrahtır. Akrabalarından birini öldürmeyle tehditte ikrahtır. Velev ki üst tarafı veya alt tarafı olsun, şeklinde ikrahın çeşitli şekillerde olacağı , kişiden kişiye , sebebten sebebe fark edeceği arz edilmiştir. Ama bu mezhebe göre de tehdit eden tehditini yerine getirebilecek güçte olmalı, tehdit edilende buna kesin kanaatini getirmelidir. Sadece zanlar yeterli değildir.

İmam Ahmed b. Hanbel’in mezhebine göre de dövme , boğazını sıkma, suya sokma benzeri işkenceler ikrah olabilir fakat yeter ki bunlardan bir kısmı fiilen uygulanmış olsun. Sadece laf ile tehdit, sahih görüşe göre ikrah sayılmaz. Tehdit edilenlerden bir kısmı fiilen tehdit edilene uygulanmış olması lazım. Ammar b. Yasir olayı bunun böyle olduğunu göstermektedir.

İmam Malik’e göre bir farklılık , ikrah edilen kimse neye mal olursa olsun küfür sözü veya işini yaparken, ondan istenilenin aynısı değil değiştirerek karşıdakileri aldatıp başka bir şey yapması gerekir. Yani sözlerinde tevriye, (bir şeyi söyleyip başka birşeyi kastetme) veya tahrif ederek konuşma, işlerinde onların istediğine ters bir şekilde, secde ederken kafasını yan çevirme veya yere yatma vb. şeylerle ikrahın ondan istenilen maddesini aynen uygulamaması lazım, yoksa dinden çıkar diyorlar.

Verilen delillerden de anlıyoruz ki , sadece mal yalnız ikrah olmuyor. “Senin fabrikanı yakarım” tehditi ikrah olmuyor. İmam Şafii’ye göre eğer tahammül edilemeyecek bir mal ise tehdit olabilir diğerlerinde malla tehdit ikraha girmemektedir.




****************



Kutub-i Sitte 4269 - Ali İbnu Ebi Talib radıyallahu anh anlatıyor: "Rasûlullah aleyhissalâtu vesselâm bir seriyye gönderdi ve birliğin başına Ensar'dan bir zat koydu ve askerlere komutanlarına itaat etmelerini emretti. (Sefer esnasında komutan, bir meseleden) öfkelenip:
"Rasulullah aleyhissalâtu vesselâm bana itaat etmenizi emretmedi mi?" dedi.

Hepsi de: "Evet emretti!" dediler.
"Öyleyse, dedi, derhal bana odun toplayın!"
Hemen otun toplanmıştı.
Bu sefer: "Ateş atın!" emretti.

Ashab (odun yığınına) ateş attı.
Komutan: "İçine girin!" emretti.

Girmek üzere ilerlediler. Ancak birbirlerinden tutup: "Biz, ateşten kaçarak Rasulullah aleyhissalâtu vesselâm'a geldik (şimdi ateşe girmemiz olur mu?)" diyerek girmediler. Öyle durdular.
Ateş söndü. Komutanın da öfkesi geçti, Bu vak'a Rasulullah aleyhissalâtu vesselâm'a intikal edince:
"Eğer girselerdi, Kıyamet gününe kadar bir daha ondan çıkamazlardı! Allah'a isyanda (kula) itaat yok! İtaat ma'ruftadır!" buyurdular."

(Buhari, Megazi, 59, Ahkam, 4, Haberu'l-Vahid 1; Muslim, İmaret 40, (1840); Ebu Davud, Cihad 96, (2625); Nesai, bey'at 34, (7, 159).
 
Hilafet Sancağı Çevrimdışı

Hilafet Sancağı

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
Anladım bide bunları söyleyen kişi(memurlar forumunun editörü) islamla yönetmeyen yöneticiye sadece öğüt verilir ayaklanmak caiz değildir diyor.Ve Şeyh Usame Bin Laden'e terörist diyor.Ve bunu açıkça söylüyor.İbni Teymiyye'yi ehli sünnet olarak kabul etmiyor acımasızca mezhepsiz diyerek kötülüyor.
 
A Çevrimdışı

abdullah ebu muslim

Üye
İslam-TR Üyesi
Anladım bide bunları söyleyen kişi(memurlar forumunun editörü) islamla yönetmeyen yöneticiye sadece öğüt verilir ayaklanmak caiz değildir diyor.Ve Şeyh Usame Bin Laden'e terörist diyor.Ve bunu açıkça söylüyor.İbni Teymiyye'yi ehli sünnet olarak kabul etmiyor acımasızca mezhepsiz diyerek kötülüyor.


mücahide "terörist" demek kolay, tağuta "zalim" demesi zorsa ve adamda da münafıklık varsa böyle demesi gayet normal.
müslüman olmak, bedel ödemeyi gerektirir. biz korkağız, diyemiyorlar da "emire karşı çıkmak caiz değildir" diyorlar.

"ALLAH adına yalan uydurandan daha zalim kim olabilir?"
 
Abdulmuizz Fida Çevrimdışı

Abdulmuizz Fida

فَاسْتَقِمْ كَمَا أُمِرْتَ
Admin
Anladım bide bunları söyleyen kişi(memurlar forumunun editörü) islamla yönetmeyen yöneticiye sadece öğüt verilir ayaklanmak caiz değildir diyor.Ve Şeyh Usame Bin Laden'e terörist diyor.Ve bunu açıkça söylüyor.İbni Teymiyye'yi ehli sünnet olarak kabul etmiyor acımasızca mezhepsiz diyerek kötülüyor.

Bu sapıklar Rasulullah (s.a.v.) in kendi küfür devletini feth etmesini hatalı da görürler bu zihniyetle!
Fitne yeryüzünde nerede varsa, velev ki muslumanın yaşadığı devlette olsun, fitneyi kaldırıncaya kadar zaman ve mekana göre her türlü mucadele etmek farz-ı ayndır. Musa (a.s.)'ın Firavuna kıyamı da bu şekildedir!
Bahsettiğin site yetkilisinin Şeyhul islam İbn teymiyye'ye , Usame bin ladene saldırması, kendisinin sapıklığındandır. O kadar çok ipini koparan, hırlayan var ki; Her havlayana etrafımda taş bulamıyorum!
 
Hilafet Sancağı Çevrimdışı

Hilafet Sancağı

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
ve aynı editör tarafından bugün itibariyle o siteden uzaklaştırıldım sebebi ataput karşıtı yazılarımdan dolayı bir de islamda particilik yoktur dememden dolayı.
 
İZZETLİ Çevrimdışı

İZZETLİ

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
ahiler korkaklıkla tedbir karıştırılıyor diyordu hocalardan biri şöyleki eğer biri korkulu durumlarda yaptığı amelden dönmeyip önlemler alıyorsa bu insan korkak değil tedbirli biri yok eğer yaptığı amelden geri dönüyorsa bu kişi korkaktır diyordu Allah cc ondan razı olsun
 
A Çevrimdışı

Ahmet.Kaymar

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
Abdulmuizz Fida kardeşimizden daha fazla şey biliyor değiliz. Fakat sadece soru soran kardeşimizin sorusunun cevabına ilave yapmak isterim:

Maturidi ya da Eş'ari uleması arasında mürted ya da aslî kafir konumundaki kral ya da yöneticiye itaat şöyle dursun, onu azletmenin tüm Müslümanların üzerine vacip (farz-ı ayn) olduğunda icma vardır.

İmam Nevevi, "Şerhu Sahihi'l Müslim"de Şafii-Eş'ari alimi olan Kadı Iyad'dan bu konuda icma nakleder. (Bkz. Şerhu Sahihi'l Müslim, Emirlik Kitabı'nın "Masiyet Olan İşlerin Dışında Hükümdara İtaat Etmenin Vacip Oluşu Babı"nda zikreder. Birinci Baskı, H. 1349 (miladi 1930): 12/229)

Hafız İbn-i Hacer, "Fethu'l Bari Şerhu Sahihi'l Buhari"de bu konuda icma olduğunu önceki "Sahih-i Buhari" şarihlerinden nakleder. İbn-i Hacer Şafii-Eş'ari alimidir. (Bkz. Fethu'l Bari Ahkam Kitabı'nın "İmamın Allah'a Masiyet Olmayan Emirlerini Dinlemek be İtaat Etme Babı"nda bunu zikreder. Daru'l Mârife baskısı, Notlandıran: Abdulaziz b. Baz, Tahkik ve Tashih: Muhammed Fuad Abdulbâki ve Muhibbiddin el-Hatib, ts: 13/123 vs.)

Ayrıntılı cevaplar için bkz. Şeyh Dr. Abdulkâdir b. Abdulaziz, el-Umde fi İ'dedi'l Udde, Şehadet Yay, Konya-2010: s. 78-83, 127-130, 440 vs.
 
Üst Ana Sayfa Alt