MELEKLERİN HZ. ÂDEM'E SECDE ETMELERİ MESELESİ
Bir kardeşimiz şöyle bir soru sormuş:
Selâmun aleyküm hocam. Aklıma bir soru takıldı. Allah'tan başkasına secde etmek câiz olmamasına rağmen Allah meleklere neden Âdem'e secde etmelerini emretti?
Cevap: Aleyküm selam. Değerli kardeşim, sorunuza cevap vermeden önce konu ile ilgili âyetleri bir görelim sonra da denilmesi gerekenleri demeye gayret edelim inşaallah.
وَاِذْ قُلْنَا لِلْمَلٰٓئِكَةِ اسْجُدُوا لِاٰدَمَ فَسَجَدُٓوا اِلَّٓا اِبْل۪يسَۜ اَبٰى وَاسْتَكْبَرَ وَكَانَ مِنَ الْكَافِر۪ينَ
"Meleklere, "Âdem’e secde edin" dediğimizde İblîs dışındakiler derhal secde ettiler; o direndi, büyüklendi ve kâfirlerden oldu." (Bakara; 34)
وَاِذْ قُلْنَا لِلْمَلٰٓئِكَةِ اسْجُدُوا لِاٰدَمَ فَسَجَدُٓوا اِلَّٓا اِبْل۪يسَۜ قَالَ ءَاَسْجُدُ لِمَنْ خَلَقْتَ ط۪ينًاۚ
"Hani, meleklere, "Âdem’e secde edin" demiştik. İblîs’in dışında hepsi secde ettiler. İblîs, "Ben, çamurdan yarattığın kimseye secde eder miyim!" dedi." (İsrâ; 61)
وَاِذْ قُلْنَا لِلْمَلٰٓئِكَةِ اسْجُدُوا لِاٰدَمَ فَسَجَدُٓوا اِلَّٓا اِبْل۪يسَۜ كَانَ مِنَ الْجِنِّ فَفَسَقَ عَنْ اَمْرِ رَبِّه۪ۜ اَفَتَتَّخِذُونَهُ وَذُرِّيَّتَهُٓ اَوْلِيَٓاءَ مِنْ دُون۪ي وَهُمْ لَكُمْ عَدُوٌّۜ بِئْسَ لِلظَّالِم۪ينَ بَدَلًا
"Hani biz meleklere, "Âdem’e secde edin" demiştik; İblîs’ten başka hepsi secde ettiler. O cinlerdendi, rabbinin emrinden dışarı çıktı. Şimdi siz, beni bırakıp da onu ve onu izleyenleri mi dost ediniyorsunuz? Oysa onlar sizin düşmanınızdır. Zalimler adına bu ne kötü bir tercih!" (Kehf; 50)
وَاِذْ قُلْنَا لِلْمَلٰٓئِكَةِ اسْجُدُوا لِاٰدَمَ فَسَجَدُٓوا اِلَّٓا اِبْل۪يسَۜ اَبٰى
"Meleklere "Âdem’e secde edin" dedik, onlar da secde ettiler, sadece İblîs direndi." (Tâ hâ; 116)
Görüldüğü gibi yukarda verdiğimiz âyetlerin hepsinde de Allah'ın meleklere Âdem aleyhisselama secde etmelerini emrettiği, Şeytan'dan başka bütün meleklerin hiçbir tereddüt göstermeden hemen Allah'ın emrine uyarak secde ettiklerini anlıyoruz. Fakat bu âyetlerin bâzısının öncesine baktığımızda, Allah Azze ve Celle'nin melekler ile Hz. Âdem'i imtihan ettiği, Hz. Âdem'in de meleklere (imtihan edilen hususta) üstün geldiği, bundan dolayı da Allah'ın meleklere Âdem'e secde etmelerini emrettiği vurgulanmaktadır.
Müfessirler meleklerin Âdem aleyhisselama secde etmeleri hakkında iki görüş ortaya koymuşlardır.
1. "Âdem'e yapılan secde aslında Allah'a yapılmıştı. Âdem onlar için âdetâ bir kıble olmuştu. Tıbkı bizim Allah'a secde ederken Kâbe'ye doğru dönüp secde etmemiz gibi", derler.
2. "Meleklerin Hz. Âdem'e yaptıkları secde bir tapınma ve ibâdet secdesi değildi. Saygı ve tâzim secdesi idi", derler.
Yukardaki görüşlerden birinci görüşü ele aldığımızda bunun pek doğru bir görüş olmadığını anlamamız zor değildir. Çünkü eğer yapılan secde Allah'a olsa idi o zaman Allahu Teâlâ meleklere, "Âdem'e secde edin" demezdi de, "Âdem'in huzurunda bana secde edin" derdi. Halbuki Âyetlerde açıkça "Âdem'e secde edin" buyrulmaktadır. Nitekim Allah Subhânehu ve Teâlâ bizlere de, "bana secde edin" demiştir. "Kâbe'ye secde edin" dememiştir. Ayrıca, eğer başka bir âyet veya hadis olmasa idi bu âyetin böyle de te'vîl edilebileceğini söyleyebilirdik. Fakat biraz sonra da vereceğimiz gibi bundan başka âyet ve hadis de vardır.
Buna göre ikinci görüş, yâni Hz. Âdem'e yapılan secdenin bir saygı ve tâzim secdesi olduğu görüşü doğru olan görüştür. Nitekim bu konuda Yusuf sûresinde şöyle denilmektedir:
وَرَفَعَ اَبَوَيْهِ عَلَى الْعَرْشِ وَخَرُّوا لَهُ سُجَّداًۚ وَقَالَ يَٓا اَبَتِ هٰذَا تَأْو۪يلُ رُءْيَايَ مِنْ قَبْلُۘ قَدْ جَعَلَهَا رَبّ۪ي حَقاًّۜ وَقَدْ اَحْسَنَ ب۪ٓي اِذْ اَخْرَجَن۪ي مِنَ السِّجْنِ وَجَٓاءَ بِكُمْ مِنَ الْبَدْوِ مِنْ بَعْدِ اَنْ نَزَغَ الشَّيْطَانُ بَيْن۪ي وَبَيْنَ اِخْوَت۪يۜ اِنَّ رَبّ۪ي لَط۪يفٌ لِمَا يَشَٓاءُۜ اِنَّهُ هُوَ الْعَل۪يمُ الْحَك۪يمُ
"Anne babasını makamına çıkardı. Hepsi onun huzurunda secdeye kapandılar; Yûsuf dedi ki: "Babacığım! İşte daha önce gördüğüm rüyanın mânası buymuş; rabbim onu gerçekleştirdi. Doğrusu rabbim bana lutuflarda bulundu: Beni zindandan çıkardı, sizi çölden (çıkarıp buraya) getirdi, üstelik şeytan benimle kardeşlerimin arasını bozduktan sonra! Şüphesiz rabbim dilediğine çok lutufkârdır. Kuşkusuz O çok iyi bilendir, hikmet sahibidir." (Yusuf; 100)
Âyette Yusuf aleyhisselâmın babasına; "Babacığım! İşte daha önce gördüğüm rüyanın mânası buymuş; rabbim onu gerçekleştirdi." Demesinin sebebi, daha çocukken gördüğü ve babasına anlattığı bir rüyaya göndermedir. Bu konuda da Yusuf sûresinin dördüncü âyetinde şunu görüyoruz:
اِذْ قَالَ يُوسُفُ لِاَب۪يهِ يَٓا اَبَتِ اِنّ۪ي رَاَيْتُ اَحَدَ عَشَرَ كَوْكَباً وَالشَّمْسَ وَالْقَمَرَ رَاَيْتُهُمْ ل۪ي سَاجِد۪ينَ
"Bir gün Yûsuf babasına demişti ki: "Babacığım! Ben rüyamda on bir yıldızla güneşi ve ayı bana secde ederken gördüm."
Evet, bu âyete göre Yusuf aleyhisselâm çocukken rüyâsında on bir yıldızın, güneşin ve ayın kendisine secde ettiğini görüyor. Gördüğü rüyadan otuz küsür sene sonra, anne ve babası ile kardeşlerinin Filistin'den Mısır'a göçerek yanına geldiklerinde kendisi huzûrunda hepsinin de secdeye kapanması üzerine yukardaki sözü söylüyor. Rüyâdaki on bir yıldızdan maksat Yusuf aleyhisselâmın on bir kardeşi, güneş babası, ay da annesi olmuş oluyor.
Bu âyette konumuzla ilgili bizi ilgilendiren mesele şudur: Görüldüğü gibi Allah onlara "Yusuf'a secde edin" demediği halde, onlar Yusuf aleyhisselâmın huzuruna vardıklarında birden onun huzurunda secdeye kapanıyorlar. Bu da gösteriyor ki, onların örflerinde büyük gördükleri, saygı duydukları bir kimsenin huzuruna vardıklarında onu selamlama ve ona saygı için secde ediyorlardı. Bu secde de bir tapınma secdesi değil bir saygı secdesi olmuş oluyordu. Bu konuda Abdullah İbnu Ebi Evfa radıyallahu anhın rivâyet ettiği şu hadis de en büyük delillerden birisidir:
"Hz. Muaz Şam'dan dönünce Resulullah aleyhissalatu vesselam'a secde etmişti. Aleyhissalatu vesselam hayretle:
"Ey Muaz! Bu da ne?" dedi. O da şöyle dedi:
"Şam'a gitmiştim, onların reislerine ve patriklerine secde ettiklerine rastladım. İçimden, aynı şeyi size yapmak arzusu geçti."
Aleyhissalatu vesselam, bunun üzerine:
"Bunu yapmayın! Zira, şayet ben bir kimseye Allah'tan başkasına secde etmeyi emretseydim, kadına kocasına secde etmesini emrederdim. Muhammed'in nefsi elinde olan Zat-ı Zülcelal'e yemin ederim ki, bir kadın, kocasının hakkını eda etmedikçe Rabbinin hakkını da eda edemez. Kadın (deve sırtındaki) semere binmiş iken kocası nefsini talep edecek olsa, kadın bu isteğe mani olamaz." (Kütüb-ü Sitte; Hadis No: 6230)
Bu hadisten de anlıyoruz ki, Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem efendimizin zamanındaki hristiyanlarda bile büyüklerine saygı ve selamlama anlamında secde etmek örf olarak vardı ve bu câizdi.
Bütün bu açıklamalardan sonra şöyle bir soru sorulabilir:
Peki, bizde bir insanın başka bir insana secde etmesi haram hattâ küfür olmasına rağmen neden onlarda bu câizdi? Veya başka bir sorum şekli ile, onlarda insanlara saygı anlamında secde etmek câiz iken bizde neden câiz değildir?
Bilinsin ki, Hz. Âdem'den peygamber efendimize gelinceye kadar bütün peygamberlerin tebliğ ettikleri din îtikâdî yönden tek bir dindir ve o da islamdır. Hiçbir peygamberin tebliğ ettiği dinin îman esaslarında ne bir eksik ne bir fazla, farklılık yoktur. Yâni bizim îmanın altı esası dediğimiz şeyler hepsinde de aynıdır. Fakat şeriatları farklıdır. Yâni haram helal hususları, ibâdet ile ilgili hususlar farklıdır. Nitekim Allah Rasûlünden önceki peygamberlerin şeriatında mü'min bir erkeğin kâfir ve müşrik bir bir kadınla, mü'mine bir kadının da kâfir veya müşrik bir erkekle evlenmesi câiz ve helalken bu Allah rasûlünün şeriatında haram kılınmıştır. Bizzat Kur'an-ı Hakîm bize, Hz. Nuh ile Hz. Lût'un karılarının kâfir ve müşrik olduklarını, Firavun gibi bir kâfirin karısı Asiye'nin de mü'mine olduğunu beyân etmektedir. Hattâ peygamber efendimizin Mekke döneminde de bu câiz idi. Ne zaman ki Medine'de Bakara sûresindeki;
"İman etmedikleri sürece Allah’a ortak koşan kadınlarla evlenmeyin. Şundan emin olun ki imanlı bir câriye, sizin hoşunuza gitse de müşrik bir hür kadından iyidir. İman etmedikleri sürece Allah’a ortak koşan erkeklerle de kadınlarınızı evlendirmeyin. Şundan da emin olun ki imanlı bir köle, sizin hoşunuza gitse bile müşrik bir hür kişiden daha iyidir. Onlar insanları ateşe çağırırlar, Allah ise izni ile cennete ve bağışlanmaya çağırır, gerektikçe hatırlasınlar diye insanlara âyetlerini açıklar." (Bakara; 221) âyeti indi, ondan sonra Müslümanların kâfir veya müşriklerle evlenmeleri yasak kılındı. Bu âyet indiğinde Medîne'deki muhâcirlerin Mekke'de kalan eşlerinden bâzıları müşrikti. Bu âyet inince hepsi de Mekke'ye haber göndererek müşrik olan eşlerini boşadılar.
Yine, mesela yâhudîlerde iç yağı haramken bizim şerîatımızda helal kılınmıştır. Aynı şekilde, Hz. Yakub'dan Hz. Mûsâ'ya gelinceye kadar yâhudîlerde deve eti ile deve sütü haramken sonraları helal kılınmıştır.
Bütün bu açıklamalarımızdan çıkan sonuç şudur: Allah Azze ve Celle'nin meleklere Âdem için secde etmelerini emretmesi veya insanların Hz. Peygamberimize gelinceye kadar birbirlerine secde etmeleri bir ibâdet, tapınma secdesi değildi. Bir selamlama ve saygı secdesi idi ve o zamanlar câizdi. Fakat bizim şeriatımızda bu yasaklanmıştır. Buna göre hiçbir kimse bir başkasına saygı ve selamlama anlamında da olsa secde edemez.
Selam ve duâ ile. Necati Koçkesen.
Bir kardeşimiz şöyle bir soru sormuş:
Selâmun aleyküm hocam. Aklıma bir soru takıldı. Allah'tan başkasına secde etmek câiz olmamasına rağmen Allah meleklere neden Âdem'e secde etmelerini emretti?
Cevap: Aleyküm selam. Değerli kardeşim, sorunuza cevap vermeden önce konu ile ilgili âyetleri bir görelim sonra da denilmesi gerekenleri demeye gayret edelim inşaallah.
وَاِذْ قُلْنَا لِلْمَلٰٓئِكَةِ اسْجُدُوا لِاٰدَمَ فَسَجَدُٓوا اِلَّٓا اِبْل۪يسَۜ اَبٰى وَاسْتَكْبَرَ وَكَانَ مِنَ الْكَافِر۪ينَ
"Meleklere, "Âdem’e secde edin" dediğimizde İblîs dışındakiler derhal secde ettiler; o direndi, büyüklendi ve kâfirlerden oldu." (Bakara; 34)
وَاِذْ قُلْنَا لِلْمَلٰٓئِكَةِ اسْجُدُوا لِاٰدَمَ فَسَجَدُٓوا اِلَّٓا اِبْل۪يسَۜ قَالَ ءَاَسْجُدُ لِمَنْ خَلَقْتَ ط۪ينًاۚ
"Hani, meleklere, "Âdem’e secde edin" demiştik. İblîs’in dışında hepsi secde ettiler. İblîs, "Ben, çamurdan yarattığın kimseye secde eder miyim!" dedi." (İsrâ; 61)
وَاِذْ قُلْنَا لِلْمَلٰٓئِكَةِ اسْجُدُوا لِاٰدَمَ فَسَجَدُٓوا اِلَّٓا اِبْل۪يسَۜ كَانَ مِنَ الْجِنِّ فَفَسَقَ عَنْ اَمْرِ رَبِّه۪ۜ اَفَتَتَّخِذُونَهُ وَذُرِّيَّتَهُٓ اَوْلِيَٓاءَ مِنْ دُون۪ي وَهُمْ لَكُمْ عَدُوٌّۜ بِئْسَ لِلظَّالِم۪ينَ بَدَلًا
"Hani biz meleklere, "Âdem’e secde edin" demiştik; İblîs’ten başka hepsi secde ettiler. O cinlerdendi, rabbinin emrinden dışarı çıktı. Şimdi siz, beni bırakıp da onu ve onu izleyenleri mi dost ediniyorsunuz? Oysa onlar sizin düşmanınızdır. Zalimler adına bu ne kötü bir tercih!" (Kehf; 50)
وَاِذْ قُلْنَا لِلْمَلٰٓئِكَةِ اسْجُدُوا لِاٰدَمَ فَسَجَدُٓوا اِلَّٓا اِبْل۪يسَۜ اَبٰى
"Meleklere "Âdem’e secde edin" dedik, onlar da secde ettiler, sadece İblîs direndi." (Tâ hâ; 116)
Görüldüğü gibi yukarda verdiğimiz âyetlerin hepsinde de Allah'ın meleklere Âdem aleyhisselama secde etmelerini emrettiği, Şeytan'dan başka bütün meleklerin hiçbir tereddüt göstermeden hemen Allah'ın emrine uyarak secde ettiklerini anlıyoruz. Fakat bu âyetlerin bâzısının öncesine baktığımızda, Allah Azze ve Celle'nin melekler ile Hz. Âdem'i imtihan ettiği, Hz. Âdem'in de meleklere (imtihan edilen hususta) üstün geldiği, bundan dolayı da Allah'ın meleklere Âdem'e secde etmelerini emrettiği vurgulanmaktadır.
Müfessirler meleklerin Âdem aleyhisselama secde etmeleri hakkında iki görüş ortaya koymuşlardır.
1. "Âdem'e yapılan secde aslında Allah'a yapılmıştı. Âdem onlar için âdetâ bir kıble olmuştu. Tıbkı bizim Allah'a secde ederken Kâbe'ye doğru dönüp secde etmemiz gibi", derler.
2. "Meleklerin Hz. Âdem'e yaptıkları secde bir tapınma ve ibâdet secdesi değildi. Saygı ve tâzim secdesi idi", derler.
Yukardaki görüşlerden birinci görüşü ele aldığımızda bunun pek doğru bir görüş olmadığını anlamamız zor değildir. Çünkü eğer yapılan secde Allah'a olsa idi o zaman Allahu Teâlâ meleklere, "Âdem'e secde edin" demezdi de, "Âdem'in huzurunda bana secde edin" derdi. Halbuki Âyetlerde açıkça "Âdem'e secde edin" buyrulmaktadır. Nitekim Allah Subhânehu ve Teâlâ bizlere de, "bana secde edin" demiştir. "Kâbe'ye secde edin" dememiştir. Ayrıca, eğer başka bir âyet veya hadis olmasa idi bu âyetin böyle de te'vîl edilebileceğini söyleyebilirdik. Fakat biraz sonra da vereceğimiz gibi bundan başka âyet ve hadis de vardır.
Buna göre ikinci görüş, yâni Hz. Âdem'e yapılan secdenin bir saygı ve tâzim secdesi olduğu görüşü doğru olan görüştür. Nitekim bu konuda Yusuf sûresinde şöyle denilmektedir:
وَرَفَعَ اَبَوَيْهِ عَلَى الْعَرْشِ وَخَرُّوا لَهُ سُجَّداًۚ وَقَالَ يَٓا اَبَتِ هٰذَا تَأْو۪يلُ رُءْيَايَ مِنْ قَبْلُۘ قَدْ جَعَلَهَا رَبّ۪ي حَقاًّۜ وَقَدْ اَحْسَنَ ب۪ٓي اِذْ اَخْرَجَن۪ي مِنَ السِّجْنِ وَجَٓاءَ بِكُمْ مِنَ الْبَدْوِ مِنْ بَعْدِ اَنْ نَزَغَ الشَّيْطَانُ بَيْن۪ي وَبَيْنَ اِخْوَت۪يۜ اِنَّ رَبّ۪ي لَط۪يفٌ لِمَا يَشَٓاءُۜ اِنَّهُ هُوَ الْعَل۪يمُ الْحَك۪يمُ
"Anne babasını makamına çıkardı. Hepsi onun huzurunda secdeye kapandılar; Yûsuf dedi ki: "Babacığım! İşte daha önce gördüğüm rüyanın mânası buymuş; rabbim onu gerçekleştirdi. Doğrusu rabbim bana lutuflarda bulundu: Beni zindandan çıkardı, sizi çölden (çıkarıp buraya) getirdi, üstelik şeytan benimle kardeşlerimin arasını bozduktan sonra! Şüphesiz rabbim dilediğine çok lutufkârdır. Kuşkusuz O çok iyi bilendir, hikmet sahibidir." (Yusuf; 100)
Âyette Yusuf aleyhisselâmın babasına; "Babacığım! İşte daha önce gördüğüm rüyanın mânası buymuş; rabbim onu gerçekleştirdi." Demesinin sebebi, daha çocukken gördüğü ve babasına anlattığı bir rüyaya göndermedir. Bu konuda da Yusuf sûresinin dördüncü âyetinde şunu görüyoruz:
اِذْ قَالَ يُوسُفُ لِاَب۪يهِ يَٓا اَبَتِ اِنّ۪ي رَاَيْتُ اَحَدَ عَشَرَ كَوْكَباً وَالشَّمْسَ وَالْقَمَرَ رَاَيْتُهُمْ ل۪ي سَاجِد۪ينَ
"Bir gün Yûsuf babasına demişti ki: "Babacığım! Ben rüyamda on bir yıldızla güneşi ve ayı bana secde ederken gördüm."
Evet, bu âyete göre Yusuf aleyhisselâm çocukken rüyâsında on bir yıldızın, güneşin ve ayın kendisine secde ettiğini görüyor. Gördüğü rüyadan otuz küsür sene sonra, anne ve babası ile kardeşlerinin Filistin'den Mısır'a göçerek yanına geldiklerinde kendisi huzûrunda hepsinin de secdeye kapanması üzerine yukardaki sözü söylüyor. Rüyâdaki on bir yıldızdan maksat Yusuf aleyhisselâmın on bir kardeşi, güneş babası, ay da annesi olmuş oluyor.
Bu âyette konumuzla ilgili bizi ilgilendiren mesele şudur: Görüldüğü gibi Allah onlara "Yusuf'a secde edin" demediği halde, onlar Yusuf aleyhisselâmın huzuruna vardıklarında birden onun huzurunda secdeye kapanıyorlar. Bu da gösteriyor ki, onların örflerinde büyük gördükleri, saygı duydukları bir kimsenin huzuruna vardıklarında onu selamlama ve ona saygı için secde ediyorlardı. Bu secde de bir tapınma secdesi değil bir saygı secdesi olmuş oluyordu. Bu konuda Abdullah İbnu Ebi Evfa radıyallahu anhın rivâyet ettiği şu hadis de en büyük delillerden birisidir:
"Hz. Muaz Şam'dan dönünce Resulullah aleyhissalatu vesselam'a secde etmişti. Aleyhissalatu vesselam hayretle:
"Ey Muaz! Bu da ne?" dedi. O da şöyle dedi:
"Şam'a gitmiştim, onların reislerine ve patriklerine secde ettiklerine rastladım. İçimden, aynı şeyi size yapmak arzusu geçti."
Aleyhissalatu vesselam, bunun üzerine:
"Bunu yapmayın! Zira, şayet ben bir kimseye Allah'tan başkasına secde etmeyi emretseydim, kadına kocasına secde etmesini emrederdim. Muhammed'in nefsi elinde olan Zat-ı Zülcelal'e yemin ederim ki, bir kadın, kocasının hakkını eda etmedikçe Rabbinin hakkını da eda edemez. Kadın (deve sırtındaki) semere binmiş iken kocası nefsini talep edecek olsa, kadın bu isteğe mani olamaz." (Kütüb-ü Sitte; Hadis No: 6230)
Bu hadisten de anlıyoruz ki, Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem efendimizin zamanındaki hristiyanlarda bile büyüklerine saygı ve selamlama anlamında secde etmek örf olarak vardı ve bu câizdi.
Bütün bu açıklamalardan sonra şöyle bir soru sorulabilir:
Peki, bizde bir insanın başka bir insana secde etmesi haram hattâ küfür olmasına rağmen neden onlarda bu câizdi? Veya başka bir sorum şekli ile, onlarda insanlara saygı anlamında secde etmek câiz iken bizde neden câiz değildir?
Bilinsin ki, Hz. Âdem'den peygamber efendimize gelinceye kadar bütün peygamberlerin tebliğ ettikleri din îtikâdî yönden tek bir dindir ve o da islamdır. Hiçbir peygamberin tebliğ ettiği dinin îman esaslarında ne bir eksik ne bir fazla, farklılık yoktur. Yâni bizim îmanın altı esası dediğimiz şeyler hepsinde de aynıdır. Fakat şeriatları farklıdır. Yâni haram helal hususları, ibâdet ile ilgili hususlar farklıdır. Nitekim Allah Rasûlünden önceki peygamberlerin şeriatında mü'min bir erkeğin kâfir ve müşrik bir bir kadınla, mü'mine bir kadının da kâfir veya müşrik bir erkekle evlenmesi câiz ve helalken bu Allah rasûlünün şeriatında haram kılınmıştır. Bizzat Kur'an-ı Hakîm bize, Hz. Nuh ile Hz. Lût'un karılarının kâfir ve müşrik olduklarını, Firavun gibi bir kâfirin karısı Asiye'nin de mü'mine olduğunu beyân etmektedir. Hattâ peygamber efendimizin Mekke döneminde de bu câiz idi. Ne zaman ki Medine'de Bakara sûresindeki;
"İman etmedikleri sürece Allah’a ortak koşan kadınlarla evlenmeyin. Şundan emin olun ki imanlı bir câriye, sizin hoşunuza gitse de müşrik bir hür kadından iyidir. İman etmedikleri sürece Allah’a ortak koşan erkeklerle de kadınlarınızı evlendirmeyin. Şundan da emin olun ki imanlı bir köle, sizin hoşunuza gitse bile müşrik bir hür kişiden daha iyidir. Onlar insanları ateşe çağırırlar, Allah ise izni ile cennete ve bağışlanmaya çağırır, gerektikçe hatırlasınlar diye insanlara âyetlerini açıklar." (Bakara; 221) âyeti indi, ondan sonra Müslümanların kâfir veya müşriklerle evlenmeleri yasak kılındı. Bu âyet indiğinde Medîne'deki muhâcirlerin Mekke'de kalan eşlerinden bâzıları müşrikti. Bu âyet inince hepsi de Mekke'ye haber göndererek müşrik olan eşlerini boşadılar.
Yine, mesela yâhudîlerde iç yağı haramken bizim şerîatımızda helal kılınmıştır. Aynı şekilde, Hz. Yakub'dan Hz. Mûsâ'ya gelinceye kadar yâhudîlerde deve eti ile deve sütü haramken sonraları helal kılınmıştır.
Bütün bu açıklamalarımızdan çıkan sonuç şudur: Allah Azze ve Celle'nin meleklere Âdem için secde etmelerini emretmesi veya insanların Hz. Peygamberimize gelinceye kadar birbirlerine secde etmeleri bir ibâdet, tapınma secdesi değildi. Bir selamlama ve saygı secdesi idi ve o zamanlar câizdi. Fakat bizim şeriatımızda bu yasaklanmıştır. Buna göre hiçbir kimse bir başkasına saygı ve selamlama anlamında da olsa secde edemez.
Selam ve duâ ile. Necati Koçkesen.