Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Mervan el-Hadid'i

İZZETLİ Çevrimdışı

İZZETLİ

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
hikayeyi nette buldum gerçek mi değil mi bilmiyorum ama içereik olarak ibretlik olduğu için paylaşmak istedim

Baas partililer ve Nusayriler İslâm'a yaptıkları saldırılarla övünmektedirler. Hama şehrinde şöyle bir olay olur: Sınıfta hocanın birisi İslâm'a hakaretler içe...ren bir konuşma yapar. Bunun üzerine öğrencilerden bir tanesi kalkar ve hocaya vurur. Peşi sıra tüm öğrenciler kalkarak hocayı döve döve öldürürler. Sonra polis gelir ve hocaya ilk tokatı atan o genci öldürür. Daha sonra olay yerine gelen Şeyh Mervan, öldürülen müslüman genç dolayısıyla polise kısas hükmünün uygulanmasını talep eder. Öğrenciler de tek tek "öldürülen genç, müslümandı, öğretmen ise kâfirdi. Dolayısıyla öğretmenin kanı hederdir. Müslüman gencin ise kanı alınmalıdır, yani karşılığında öldüren polise kısas uygulanmalıdır," derler. Devlet ise bu talebi reddeder. Bu talebin reddedilmesi üzerine Şeyh Mervan etrafındaki özel eğittiği gençlerle birlikte Sultan Mescidinde toplanırlar. Toplanan bu gençlerin her birinde bomba ve tabanca vardır -ki bunlardan bazıları lise talebesidir- tekbir getirmekte ve devlet aleyhinde konuşmalar yapmaktadırlar. Bu esnada Sultan Mescidi'nin etrafı tanklarla çevrilir ve Mescid içindeki müslümanlarla birlikte yerle bir edilir. Allah'a yemin ederek söylüyorum ki daha sonra görüştüğüm Hamalı güvenilir müslümanlar bana şunu söyledi: -Allah hakkı en iyi bilendir- "Bizler günler sonra şehid edilen gençlerin üzerinden yıkıntıları kaldırmak için mescidin oraya gittiğimizde toprağın altından teşbih ve tekbir sesleri işitiyorduk." Mescidin bombalanması olayında -Allah'ın hikmeti- Şeyh Mervan, bazı talebeleri ile birlikte sağ olarak yakalandı ve mahkemeye çıkarıldı. Baas partililer adalet(!)li olduklarını göstermek için Şeyh'in mahkemesini yerli yabancı tüm basın mensuplarına açık olarak yapıyorlardı. Mahkeme heyeti Suriye savunma bakanı Mustafa Talaş ve bölgeyi elinde bulunduran en kuvvetli şahsiyet olan Salah Cedid'ten oluşuyordu. Mahkeme heyetinin ilk sorusu: "Neden silah taşıdınız ve devlete karşı niçin azgınlaştınız?.." olur. Şeyh Mervan şöyle cevap verir: "Orada Adı Salah Cedid olan Nusayri bir köpekle birlikte kendisini ehli sünnete nisbet eden ikinci bir köpek Mustafa Talaş vardı. (O anki mahkeme heyeti bu ikisinden oluşuyordu ve üstad Mervan bunu yüzlerine karşı söylüyordu) Bu iki köpek, bölgede İslâm'ı ve müslümanları yok etmek istiyordu. Bizler hayatta olduğumuz sürece İslâm'ın yok edilmesine müsaade edemeyiz." Bu ifadeleri duyan mahkemedeki devrim muhafızları üstadın üzerine saldırırlar. Polisler ise Şeyhin mahkemede yabancı basın mensuplarının da bulunduğu bir ortamda öldürülmesini önlemek ve dünya basınına Suriye mahkemesinde polis katliamı diye yansımasını engellemek amacıyla, üstadı devrim muhafızlarından korurlar. Mahkeme heyeti üstada:
- "Sen uşaksın" der. Üstad da;
- "Ben Allah'ın uşağıyım. Gerçek uşaklarsa siz ve sizin Abdunnasır'dan yetmiş sekiz bin cüneyh çalan parti lideriniz Michel Aflektir." Mahkeme heyeti;
- "Siz Muhammed el-Hamid'in (Hama müftüsü) sizinle birlikte olduğunu söylüyorsunuz. O ise sizlerden nefret etmekte." Üstad onların bu sözüne yüce Allah'ın şu âyetiyle cevab verir:
"Eğer yüz çevirirlerse de ki: Allah bana yeter. O'ndan başka ilah yoktur. O'na güvenip dayandım. O, büyük arşın Rabbidir." (Tevbe, 129)
Mahkeme heyeti çok güçlüydü. Duruşma sonunda, kendisiyle birlikte yargılanan gençlerin bir bölümüne beraat, diğer bölümüne de üstadla birlikte idam kararı verdi. Haklarında idam kararı verilen gençler ve üstad gülümsüyor, birbirlerini tebrik ediyorlardı. Haklarında beraat kararı çıkan gençler ise ağlıyordu. Yabancı basın mensupları, haklarında ölüm kararı verilenlerin sevinip gülmesine, beraat kararı çıkanlarınsa ağlamalarına hayret etmişlerdi. Bu hallerinin neden olduğunu sorduklarında ise onlara verilen cevap: "Bizlere Cennet bağışlandı. Bunun için birbirimizi tebrik ediyor ve seviniyoruz. Ağlayanlar ise bundan mahrum edildikleri için ağlamaktadırlar" olmuştu. Haklarında idam kararı verilen üstad ve talebeleri infazı beklemek üzere cezaevlerine götürüldü. Üstad Mervan idamını beklediği cezaevi günlerini bana şöyle anlatıyor: "Hayatımda yaşadığım en lezzetli, kalbimin ve nefsimin en rahat olduğu günler cezaevinde gençlerle beraber idamımı bekleyerek geçirdiğim günlerdir." Üstad Mervan'ın idamını beklerken yazdığı şu kelimeler hâlâ İslâm gençliği tarafından tekrarlanmaktadır:
"O can ki yarın doğacak. Sözleştiği vakitte Allah ile buluşacak." Onlar zindanda idamlarının infazını beklerken, Hama müftüsü Şeyh Muhammed el-Hamid, Hamalı olan Cumhurbaşkanı Emin el-Hâfız'ın yanına gider ve ona; "Üsdat Mervan el-Hadid'e ne yapmayı düşünüyorsunuz?" der. Cumhurbaşkanı Emin el-Hafız'da; "Onun idamına hükmettik" diye cevap verir. Bunun üzerine Muhammed el-Hamid; "Sen bunu akıllıca düşünerek mi söylüyorsun? Mervan el-Hadid'i idam ettiğiniz takdirde Hama'nın susacağını mı zannediyorsunuz? Onu idam ederseniz, Hama'da üstesinden gelemeyeceğiniz ölçüde sorunlar başlar" der. Bunu dinleyen Cumhuriyet reisi: "Peki senin görüşün nedir?" diye sorar. Müftü Muhammed el-Hamid; "Benim görüşüm onu çıkartmanız ve affetmenizdir" der. Bunu duyan Cumhurbaşkanı el-Hafız da; "Bizzat siz gidin ve onu çıkartın" der. Daha sonra üstad Mervan olayı bana şöyle anlatmakta: "Şeyh Muhammed el-Hamid geldi ve: "Haydi evlatlarım çıkın" dedi. Muhammed el-Hamid, hepsinin hocası ve sevip saydıkları birisidir. Bizlerde; "Nereye?" dedik. O da: "Devlet sizleri affetti" dedi. Bunu işitince bizler; "Allah seni affetsin. Bizi Cennetten mahrum ettin..." dedik. Zindandan çıkan üstad Mervan gerçekten rahat nedir bilmezdi. O adeta patlamaya hazır bir bombaydı, kükremeye hazırdı.
 
eL_Muhacir Çevrimdışı

eL_Muhacir

İlimsiz Mucâhid, kâtil; Cihâdsız âlim, belâm olur
Frm. Yöneticisi
Şeyh Abdullah Azzam (r.a) tevbe suresinin gölgesinde cihad adlı eserde geçiyor ALLAHu alem
 
hebbit kerrih Çevrimdışı

hebbit kerrih

İyi Bilinen Üye
Site Emektarı
Hamd, sonsuz güç ve kudret sahibi, kendisine iman edip teslim olanları aziz ve bahtiyar kılan güzel isim ve sıfatların sahibi olan Allah'a mahsustur.
Selâmların en güzel ve temiz olanı, insanlar arasından seçilmiş, bütün güzel ve övülen hasletleri kendisinde bir araya getiren efendimiz Hz. Muhammed (sallallahu aleyhi ve sellem)'in üzerine, temiz ailesine ve kıyamete kadar onun getirdiği dava için kan ve ter döken bütün muvahhidlerin üzerine olsun. Ömrünün elli iki senesini peygamber şehri olan medine-i münevverede geçiren Ali Ulvi Kurucu şöyle der: "Büyüklerin tarihi hayatları okunurken, ulvi menkıbeler söylenip, aziz hatıraları anılırken; insan, başka bir aleme girdiğini hissediyor. Gönlünü, tertemiz sevgi hislerinin ateşi yakıyor ve ilahi feyzi sarıyor. Tarih öyle büyük insanlara şahitlik etmiş ki, birçok büyükler, onlara nisbetle küçük kalır.
"Tarihe şeref veren erler anılırken
Yükselmede ruh en geniş âlemlere, yerden…
Bin rayihanın feyzi sarar ruhu derinden,
Geçmiş gibi cennetteki gül bahçelerinden…
Hayatını okuyacağımız Üstad Mervan Hadid'de tarihe şan ve şeref veren insanlardan bir tanesidir. Biz bu şekilde hüsnü zan ediyoruz. Allah'a karşı kimseyi temize çıkaramayız.

Doğumu, Yetişmesi ve Tahsili
Mervan Hadid, Miladi takvime göre 1934 yılında Suriye'nin Hama şehrinde dünya'ya geldi. Anne ve babası dinlerine bağlı muhafazakâr Müslümanlardı. Babası; Hacı Halid, Hama'nın ticaret merkezlerinin birinde tacirlik yapardı. Annesi Raife ise cömertlik ve yardımseverliği ile meşhur olmuş bir ev hanımıydı. Annesi yardıma muhtaç birini gördüğünde veya duyduğunda üzerindeki elbiseyi dahi çıkarıp verebilecek kadar cömert bir kadındı. Mervan Hadid Hama'da soylu olan bir ailenin çocuğu olarak büyüdü. Beş nüfuslu bir ailenin dördüncü çocuğuydu. Mervan Hadid; Siyonistlerin İslam ümmetinin arasına sömürü tohumlarını serptikleri çok tehlikeli bir zaman diliminde büyüdü. İlk olarak Hama şehrinde bulunan okullarda ilkokul, ortaokul ve lise eğitimini aldı. 1955 yılında bu okullardan mezun olup, 1956 yılında Mısır'ın Ayn'uş-Şems Üniversitesinin Ziraat fakültesine kaydını yaptırdı. Mısır istihbaratının birçok defa kendisini yakalayıp hapsetmelerinden dolayı bu üniversiteden 1964 yılında ancak mezun olabildi. 1965 yılında Dımaşk Üniversitesine kaydını yapıp 1970 yılında bu Üniversite'den lisans diplomasını aldı. Mervan Hadid, daha önce okuduğu liselerdeki sosyalist partisinin mali sorumlusuydu. Ancak daha sonraları sosyalizmi bırakıp "İhvanu-l Müslimin" cemaatine katılır. Bu geçiş sürecini kendisi şöyle anlatır: Ben çevremden ve kardeşlerimden bazılarının sosyalist olmaları sebebiyle Sosyalizmden etkilenerek sosyalist olmuştum. Bir gün sosyalist olan abim yanıma girerek: "Bugün arap milleti için çok tehlikeli olan adam öldürüldü" dedi. Daha sonra ağıza alınmayacak sözler ve küfürler sarf etti. Bende bu adam kimdir? Diye sordum. Dedi ki; bu adam Mısırdaki'' İhvanü'l-Müslimin'' cemaatinin kurucusu olan Hasan el-Benna'dır. Bu olay bende bir beyin fırtınası gerçekleştirdi. Arap milleti için bu kadar tehlikeli olan bu adam kimdir, fikirleri nelerdir ve ne yapmış ki arap milleti için bu kadar tehlikeli sayılıyor diye "kendi nefsime sormaya başladım." O günden sonra bu adamın kim olduğunu, fikirlerinin ne olduğu hususunda araştırma yapacağıma kesin bir şekilde karar verdim. Onu tanıyanlardan bana onu anlatmalarını ve elime geçen onun bütün kitap ve risalelerini okudum. Daha sonra Allah'ın bana çok büyük bir lütfu olarak karanlıklardan aydınlığa, sapıklıktan hidayete ve batılın askeri olmaktan kurtulup hak yolunun askeri oldum. Mervan Hadid Suriye'nin Hama şehrindeki "İhvanü'l-Müslimin'in" çalışmalarına katıldı. Çok ciddi ve kararlı bir şekilde burada çalışmalarda bulundu. Bununla birlikte Mervan Hadid dünyayı kalben terk ederek Hama'da bulunan "Nuriye" mescidinde Allah ile baş başa kalmak için çokça zaman geçiriyordu. Burada ümmetin kurtuluşu için Allah azze ve celle'ye çokça dua edip kendisini namaza vermişti. Namazlarında ağlayıp, rüku ve secdelerini çokça uzatırdı.
Allah sana rahmet etsin ey Mervan Hadid!

Mısır'da Tahsilini Bitirip Beldesine Dönüşü
Mervan Hadid; Mısır da bulunan Aynüş-Şems Üniversitesi Ziraat Fakültesi'ni 1964'de bitirip, Lisans diplomasını aldıktan sonra memleketi olan Suriye'ye döndü. Mervan Hadid memleketiyle alakalı olan haberleri takip edip, her yaz memleketini ziyarete giderdi. Özelliklede 1963 yılında (Sosyalist Parti) İnkılâp yapıp başa geldiğinde, gelişen olayları yakından takip edip, bu olaylarla yakından ilgilenirdi. 1964'de memleketine döndüğünde camii ve mescitlerde verdiği sohbetlerinde talebe ve halkı bu dinsiz olan sosyalist parti hakkında uyarırdı. Bu Baas partisinin (Şu anda Katil ve Zalim Esad'ın başkanlığını yaptığı parti) gizli eller tarafından satın alındığını ve şayet bunlar tam olarak otoritelerini kuracak olurlarsa masum kadınların namuslarının çiğneneceğini beyan ediyordu. Ve gerçekten de aradan fazla zaman geçmeden bu zalim ve kafir olan Baas partisi İslam'a ve Müslümanlara karşı topyekun bir savaş başlattı. Ve hala bu savaş devam etmektedir. Mervan Hadid ve dinlerine tam bir şekilde bağlı olan imanlı gençlerin, bu dinsiz ve imansız olan Baas partisi ile bir gün muhakkak surette karşı karşıya gelmeleri kaçınılmazdı. Hama şehrinde şöyle bir olay olur: Sınıfta hocanın birisi İslam'a hakaretler içeren bir konuşma yapar. Bunun üzerine öğrencilerden biri kalkar ve hocaya birkaç tane yumruk vurur. Peşi sıra tüm öğrenciler kalkarak hocayı döve döve öldürürler. Sonra polis gelir ve hocaya ilk tokatı atan o öğrenciyi öldürür. Daha sonra olay yerine gelen Şeyh Mervan, öldürülen Müslüman genç dolayısıyla polise kısas hükmünün uygulanmasını talep eder. Öğrenciler de tek tek öldürülen genç, Müslümandı, öğretmen ise kâfirdi. Dolayısıyla öğretmenin kanı hederdir. Müslüman gencin ise kanı alınmalıdır, yani karşılığında öldürülen polise kısas uygulanmalıdır "derler. Kâfir devlet ise bu talebi reddeder. Bu talebin reddedilmesi üzerine Şeyh Mervan etrafındaki özel eğittiği gençlerle birlikte Sultan Mescidi'nde toplanır. Toplanan bu gençlerin her birinde bomba ve tabanca vardır (-ki bunların bazıları lise talebesidir.) Tekbir getirmekle ve kâfir devlet aleyhinde konuşmalar yapmaktadırlar. Bu esnada Sultan Mescidi'nin etrafı tanklarla çevrilir ve mescid, içindeki Müslümanlarla birlikte yerle bir edilir. Allah'a yemin ederek söylüyorum ki (yemin eden Abdullah Azzam) daha sonra görüştüğüm Hama'lı güvenilir Müslümanlar bana şunu söyledi: "Bizler günler sonra şehit edilen gençlerin üzerinden yıkıntıları kaldırmak için mescidin oraya gittiğimizde toprağın altından tesbih ve tekbir sesleri işitiyorduk."

ŞEYH MERVANIN MAHKEMEDEKİ TAVRI
Mescidin bombalanması olayında -Allah'ın hikmeti- Şeyh Mervan, bazı talebeleri ile birlikte sağ olarak yakalandı ve mahkemeye çıkartıldı. Baas partisi adaletli (!) olduklarını göstermek için Şeyh'in mahkemesini yerli yabancı tüm basın medyalarına açık olarak yapıyordu. Mahkeme heyeti Suriye Savunma Bakanı Mustafa Talas ve bölgeyi elinde bulunduran en kuvvetli şahsiyet olan Salah Cedid'den oluşuyordu. Mahkeme heyetinin ilk sorusu, "Neden silah taşıdınız ve devlete karşı başkaldırdınız ?" olur. Şeyh Mervan şöyle cevap verir: "Orada adı Salah Cedid olan Nusayri bir köpekle birlikte kendisini ehl-i sünnete nisbet eden ikinci bir köpek Mustafa Talas vardı. (O anki mahkeme heyeti bu ikisinden oluşuyordu ve üstad Mervan bunları yüzlerine karşı söylüyordu) bu iki köpek, bölgede İslam'ı yok etmek istiyordu. Bizler hayatta olduğumuz sürece İslam'ın yok edilmesine müsaade etmeyiz. "Bu ifadeleri duyan Mahkemedeki devrim Muhafızları Üstadın üzerine saldırırlar. Polisler ise Şeyh'in Mahkemede yabancı basın mensuplarının da bulunduğu bir ortamda öldürülmesini önlemek ve dünya basınına Suriye Mahkemesinde polis katliamı diye yansımasını engellemek amacıyla üstadı devrim muhafızlarından korurlar. Mahkeme heyeti Üstada "Sen Uşaksın" der. Üstat da "Ben Allah'ın Uşağıyım. Gerçek uşaklarsa siz ve sizin Abdunnasır'dan yetmiş sekiz bin cüneyh çalan parti lideriniz Michel Aflek'tir."der

HAYATIMDAKİ EN LEZZETLİ ANLARIM
Mahkeme heyeti çok güçlüydü. Duruşma salonunda, kendisiyle birlikte yargılanan gençlerin bir bölümüne beraat, diğer bölümüne de üstadla beraber idam kararı verildi. Haklarında idam kararı verilen gençler ve üstad gülümsüyor, birbirlerini tebrik ediyorlardı. Haklarında beraat kararı çıkan gençler ise ağlıyordu. Yabancı basın mensupları, haklarında ölüm kararı verilenlerin sevinip gülmesine, beraat kararı çıkanların ise ağlamalarına hayret etmişlerdi. Bu hallerinin neden böyle olduğunu sorduklarında ise onlara verilen cevap "Bizlere cennet bağışlandı. Ağlayanlar ise bundan mahrum edildikleri için ağlamaktalar." olmuştu. Haklarında idam kararı verilen üstad ve talebeleri, infazı beklemek üzere cezaevlerine götürüldü. Üstad Mervan idamını beklediği cezaevi günlerini bana şöyle anlatıyor (Olayın kendisine anlatıldığı kişi Abdullah Azzam): " Hayatımda yaşadığım en lezzetli, kalbimin ve nefsimin en rahat olduğu günler gençlerle beraber idamımı bekleyerek geçirdiğim günlerdir." Üstad Mervan'ın idamını beklerken yazdığı şu kelimeler hala İslam gençliği tarafından tekrarlanmaktadır: " O can ki yarın doğacak, Sözleştiği vakitte Allah ile buluşacak."
Sevgili Kardeşlerim! Bu kelimeleri ancak idamı, Allah'a kavuşmak için bir köprü gören bir insan söyleyebilir. İdamı fani olan bir dünyadan baki olan bir dünyaya yolculuk edip, orada sevdiklerine kavuşmak için bir bilet gören kimse… Bunu ancak davasına gönülden bağlanan ve bu uğurda her şeyini feda edebilecek kadar fedakâr insanlar yapabilir. Bu dava ancak böyle yiğit olan insanların omuzlarında yükselebilir. Bu yolda ancak başını koyanlar yürüyebilir. Korkak ve bencil insanlar bu yolda yürüyemezler… Çünkü yol çok meşakkatli ve dikenlerle dolu bir yoldur… Rabbim bizleri de bu yolun yolcularından eylesin…

HAKİKİ İMANA EREN KİMSE DÜNYAYA MEYDAN OKUYABİLİR
Üstad Mervan ve arkadaşları zindanda idamlarının infazlarını beklerken, Hama müftüsü Şeyh Muhammed El-Hamid, Hamalı olan Cumhurbaşkanı Emin el-Hafız'ın yanına giderek "Üstad Mervan El-Hadid'e ne yapmayı düşünüyorsunuz?" der. Cumhurbaşkanı Emin el-Hafız'da "Onun idamına hükmettik" diye cevap verir. Bunun üzerine Muhammed el-Hamid, "Sen bunu akıllıca düşünerek mi söylüyorsun? Mervan el-Hadid'i idam ettiğiniz takdirde Hama'nın susacağını mı zannediyorsunuz? Onu idam ederseniz Hama'da üstesinden gelemeyeceğiniz ölçüde sorunlar başlar" der. Bunu dinleyen Cumhurbaşkanı "Peki, senin görüşün nedir?" diye sorar. Müftü Muhammed El-Hamid, "Benim görüşüm onu çıkartmanız ve affetmenizdir" der. Bunu duyan Cumhurbaşkanı el-Hafız'da "bizzat siz gidin ve onu çıkartın" der. 1973'de Suriye hükümeti yeni bir anayasa hazırlar ve bu anayasadan "Suriye İslam Devleti'dir" maddesini çıkartır. Eski anayasanın birinci maddesi olan bu madde silinince İslam âlimleri ve hatipler ayaklanırlar. Bunlardan biride üstad Mervan El-Hadid'tir. Cuma hutbesine; "Kim mescitte ölmek üzere biat edecek?" diyerek başlar. Üstadın bu şekilde başladığı hutbesini duyan insanlar camiden bir bir sıvışmaya başlarlar. Zira üstadın hutbesini dinlemek çok tehlikelidir. Üstad Mervan bu hutbesinden sonra gizlenir. Şam'a giderek orada bir daire kiralar ve gizlice silah toplamaya başlar. –Allahu Ekber- bitkinlik nedir tanımaz. Allah'ın dini için mücadelede gevşeklik göstermez. Korku nedir bilmez. Bir gün istihbarat, Üstadın gizlendiği yeri keşfetti ve oturduğu bina'nın etrafı sarıldı. Sabah namazını yeni kılmışlardı. Evde Üstad Mervan ile birlikte iki öğrencisi ve yeni nikahladığı eşi bulunmaktaydı. Üstad Mervan yeni evlenmişti. Gerdek gecesi, eşine "İçimde birkaç güne kadar bu dünyayı terk edeceğim hissi var. Bu nedenle yatağına gelmek istemiyorum. Bakire kalman senin için daha hayırlıdır" demişti. Üstadın yaşı 30 ile 40 arasındaydı. Belki de daha fazlaydı. Kendisi 20 yaşından beri sorunlardan sıyrılamamış, Mahkeme ve Zindanlar peşini bırakmamıştı. Bu nedenle nişanlanmaya ya da evlenmeye fırsat bulamamıştı. Arabalar üstadın bulunduğu binayı kuşatmıştır. Polisler hoparlörle binadakilere seslenerek dışarı çıkmalarını, içeride yakalamak istedikleri Iraklı bir casusun olduğunu" anons ederler. O sıralar Suriye ile Irak'ın arasında ihtilaf ve siyasi çekişme vardı. Üstad Mervan'da yanında bulunan bir mikrofonla dışarıdakilere, "İstihbarat adamları ve polisler! 15 dakika içerisinde burayı terk etmeniz konusunda sizleri uyarıyoruz. Aksi takdirde 15 dakika sonra sizinle savaşırız" diye seslenir. Gerçekten üstad 15 dakika sabretti. 15 dakika sonra ise bomba ve otomatik silahlarla binadan ateş etmeye başladı. Polisler durumu merkez'e bildirdiler ve evin etrafında hemen hemen 1000'e yakın polis ve istihbarat mensubu toplandı. Üstadın bulunduğu dairede ise kendisi, öğrencisi ve henüz zifafa girmediği nikâhlısı vardı. Polisler binayı uçak ve helikopterlerle havadan da kontrol altına almışlardı. Polisler binaya girip TNT yerleştirmek istediler. Fakat kim binaya girmeye cesaret edebilecek? İki kişiye karşı bin kişi! Ve ayrıca uçak ve helikopterler ile gözetlenmekte. Öğle vakti olduğunda üstadın cephanesi tükenir. Öğleden ikindi vaktine kadar hiç kimse üstadın dairesine saldıramaz. İkindi sonrası dairesine saldırılır. Üstadın cephanesi çoktan tükenmiş ve kolundan yaralanmıştır. Üstad başı dik bir vaziyette binadan iner. Yanındakilerle birlikte tutuklanır. Olayın haberi Hafız Esad'a ulaştığında adeta çıldırır. Bin kişilik kuşatmada polisler çok kayıp vermişlerdir. Üstad ise sadece kolundan yaralanmış olarak başı dik olarak dışarı çıkmıştır. Hafız Esad der ki: "Mervan'la bizzat ben görüşmek istiyorum." Daha sonra üstadın yanına gelir. Ona, "Ey Mervan! Geçmişte olanları unutup birlikte yeni bir sayfa açalım. Allah geçmişte olanları affetsin. Seni bir şartla hiçbir şeyden dolayı hesaba çekmeyiz. "Silahlı mücadeleyi bırakacaksın, tek şartımız bu" der. Kafir Esad'ın teklifine üstad şöyle cevap verir: "Bende bir şartla sizinle anlaşabilirim. O da Suriye'de İslam Devleti'nin kurulmasında bana yardım edeceksiniz." Bu net tavrı işiten Esad; olduğu gibi geri döner ve mahkeme safhası başlar… Son olarak Üstad Mervan hapishanede vefat etti. Bilemiyoruz eceliyle mi? Yoksa suikast sonucu mu öldü? Vefat ettiğinde ailesine Üstad'ın cenazesini gelip almaları için haber saldılar. Onlarda cezaevi idaresinden, "Mervan'ı siz öldürdünüz" dediler. "Hayır" cevabı verildi. Üstad Şam'da bir mezarlığa defnolundu. Defnolunduktan sonra mezarının etrafında yaklaşık ikiyüz kişilik askeri birlik bekliyordu. Hükümet, cesedin alınmasından ve gösteri yapılmasından korkmuştu. Allah Mervan Hadid ‘e ve İslam uğrunda canlarını seve seve veren diğer bütün şehitlere rahmetiyle muamele etsin. Bizlere de onların yüklenmiş oldukları bu misyonu sürdürmeyi nasip etsin. Ey bütün ve güzel sıfatların sahibi olan Allah'ım! Bizler dünyada iken o güzel insanlarla bir araya gelemedik. Bizleri Firdevs cennetlerinde bir araya getir. ALLAHUMME AMİN…
Kaynak: Cihad Dersleri, Abdullah Azzam s,27-32.

yazdığı şiirin neşid'i.
 

Benzer konular

Üst Ana Sayfa Alt