Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Mevlana Ilyas Rahmetullahi Aleyh

K Çevrimdışı

KaBirOtesi

Üye
İslam-TR Üyesi
b_4529.jpg



oğunlaşan Tebliğ Faaliyetleri Mevlana İlyas, son haccından döndükten sonra Mevat ve Bastinizameddin'de tebliğ faaliyetlerini yoğunlaştırdı. Mevatlı köylüler, Delhi tacirleri ve medrese talebelerinden oluşturulan tebliğ grupları muhtelif şehirlere yöneldiler.

Kısa bir sürede bütün Hind yarımadası tebliğ çalışması ile tanışmıştı. Her taraftan kafileler halinde insanlar hareketin merkezi Delhi'nin Bastinizameddin Semtine tebliğ amelini öğrenmek için akın ediyorlardı. Böylece Fetih suresinin 29. ayetinde Ashab-ı Kiram hakkında bildirilen vasfın cüz'i bir sırrı gerçekleşmişti: "Öyle bir ekin ki filizini çıkarmış, sonra da onu kuvvetlendirmiş, derken kalınlaşmış da gövdesi üzerinde doğrulmuş. Öyle ki, ekicilerin hoşuna gider, kâfirleri de öfkelendirir."
Bu hızlı inkişafın kilometre taşlarından birisi, 1941 tarihinde Gurgano şehrinin Nuh kasabasında akdedilen Tebliğ içtimasıdır ki, 25 bin kişinin katılımıyla gerçekleşmişti. Büyük âlimlerin de iştirak ettiği bu üç günlük toplantı hakkında o zamanın fetva ehli âlimlerinden Müftü Kifayetullah Efendi şöyle diyecekti; "Otuz beş yıldan beri her türlü dini ve siyasi toplantılara katılıyorum. Ancak ben bugüne kadar, bu kadar büyük, bu kadar bereketli bir toplantı görmedim."
Mevlana İlyas kendisini de şaşırtan bu hızlı gelişme ve bereket karşısında Mevlana Zafer Ahmed Tehanevi'ye şöyle demekten kendini alamamıştır; "Ben kendi hakkımda istidractan* korkuyorum."
Mevlana İlyas'ın İki Arzusu
1-Mevlana İlyas bu hareketin sağlıklı büyümesi için âlimlerin kontrolünde gitmesi gerektiğini düşünüyordu. Bilinen bir gerçektir ki, bir İslami hareketin içinde dinin ruhunu kavramış âlimler ne kadar az ise, o hareket o kadar çok bidat ve hurafelerin bulaşmasına açıktır.
O, bir sohbetinde bu ihtiyaca şöyle işaret eder; "İlim ve zikir işine henüz bizim tebliğcilerimiz tam olarak sahip olamadılar. Bu beni çok düşündürüyor. Bunun yolu şudur; onları ilim ve zikir ehlinin yanına göndermek lazımdır. Onların gözetiminde tebliğ yapsınlar, onların ilim ve sohbetinden istifade etsinler."
Mevlana Zafer Ahmed Et Tehanevi, onun bu konudaki ızdırabını bize şöyle anlatır; "Bir defasında şöyle buyurdu; "Hocaefendi! Âlimler bu amele yönelmiyorlar, ne yapayım? Âh Allahım! Ben ne yapayım?" Ben; "Hepsi gelecekler, siz dua buyurunuz" deyince, "Ben dua bile edemiyorum. Sen dua ediver" dedi."
Mevlana Manzur Numani'nin naklettiğine göre bir keresinde sohbetini şu sözlerle noktalamıştı; "Keşke âlimler bu çalışmayı üstlenselerdi de, ondan sonra biz bu dünyadan gitseydik."
Cemaatini de keskin bir şekilde çoğu kez ikaz ediyordu; "Eğer siz bu gezip dolaşmalarınız, çalışıp çabalarınızla birlikte din ilmine ve Allah'ı zikretmeye tam olarak ihtimam göstermezseniz, yaptıklarınızın hepsi boşa gider. Hatta bu iki şeyden gafil olunursa, bu çalışma fitne ve dalalet için yeni kapı olacaktır."
Âlimlere hürmet ise her daim sohbetlerinin en baş mevzularından biri idi; "Avamdan bir Müslümana bile sebebsiz suizan beslemek insanı helake sürükler. Âlimlere itiraz ise ondan daha şiddetlidir."
2-Seyyidler Cemaatinin İşe Sahip Çıkması; Peygamber Efendimizin şanlı soyunun bu tebliğ işinde maya görevi alması ve onlarla bu amelin bereketlenmesi Mevlana İlyas'ın ehemmiyetle üzerinde durduğu bir husustu. Şöyle diyordu; "Tebliğ yapmaları için Seyyidlerin üzerinde çok çalışılması ve öyle olmaları için gayret edilmesi gerekir. Şu hadis böyle yapılmasını gerektirir; "size iki şey bıraktım; onlardan biri Allah'ın kitabı, diğeri ise zürriyetim olan Ehl-i Beytimdir." Bu zatların dinin yayılmasında geçmişte büyük emekleri geçmiştir. Gelecekte de onlardan ümidim büyüktür."
Bir başka sohbetinde ise şöyle demişti; "Eğer Seyyidler din çalışmasını yapmazlarsa, dinde beklenen seviyede terakki olmayacaktır. Eğer Seyyidler din çalışmasını bırakıp başka işler yaparlarsa, onlara gerçekten huzur nasip olmayacaktır. Ancak fıtri işlerini (tebliğ, davet) yapmakla kendilerine huzur ve sükûn nasip olacaktır."
Mevlana İlyas Efendi Ve Mevlana Eşref Ali Tehanevi
Muhammed İlyas Efendi, kibar ve nazik davranışları, ölçülü hareketleri ve tevazusu ile herkesin ve de özellikle âlimlerin sevgisini kazanırdı. Ebul Hasan en Nedvi, bir anı ile buna güzel bir ışık tutar; "Bir defasında Kandehle'de Şah Abdurrahim Raypuri, Mevlana Halil Ahmed Seharanpuri, Mevlana Eşref Ali Tehanevi gibi âlimler bir araya gelmişlerdi. Namaz vakti girince Mevlana İlyas'ı imamlık için öne geçirdiler. O mecliste ailenin büyük âlimlerinden Mevlana Bedr'ul Hasan Efendi de bulunuyordu. Latife olsun diye şöyle buyurdu; "Bu kadar büyük vagonların başına hafif bir lokomotif takıldı." Orada bulunanlardan biri "Lokomotif(hafif olsa da) çok güçlüdür" diye cevap verdi..
Evet, ülkenin ileri gelen bütün âlimleriyle sıcak bir ilişkisi vardı. Ama bunların arasında Mevlana Eşref Ali Tehanevi'nin ayrı bir yeri bulunuyordu. Eşref Ali Tehanevi hazretleri ve Mevlana İlyas Efendi, Diyobend camiasında yetiştikleri ve aynı âlimden(Reşid Ahmed Ganguhi) feyiz aldıkları için, karşılıklı olarak birbirlerine büyük sevgi ve saygı beslerlerdi. Daha önce de belirttiğimiz gibi Mevlana İlyas'ın izdivacında düğün sohbetini Mevlana Tehanevi yapmıştı.
1920'li, 1930'lu yıllara gelindiğinde artık Mevlana Eşref Ali Hazretleri Hind alt kıtasında her alanda ve hususan Tasavvuf sahasında otoritesi herkesçe müsellem bir zat haline gelmişti.
Halen hayatta olan değerli Hadis âlimi Mustafa el Azami bir söyleşisinde buna şöyle değinir; "Aslında Eşref Ali Tehanevi (r.a) benim ilk zamanlarımda en büyük sufiydi."
Mevlana İlyas Efendi ise bu konuda şöyle demiştir; "Mevlana Eşref Ali Tehanevi hazretleri büyük iş yapmıştır. Gönlüm istiyor ki, ilim öğretme tarzı onun ki olsun, tebliğ tarzı benim ki olsun. Böylece onun ilim öğretme tarzı umumi hale gelecektir."
Mevlana İlyas, hazretin yeğeni ve talebesi büyük âlim Mevlana Zafer Ahmed Tehanevi'ye de şunları ifade etmiştir; "Mevlana Tehanevi hazretlerinin adamlarını çok takdir ediyorum. Çünkü onlar her yönden ona çok yakınlardır. İşte sen bundan dolayı benim sözlerimi çabuk anlıyorsun. Çünkü sen Mevlana Tehanevi'nin sözlerini çok yakın zamanda dinledin."
Ebul Hasan en Nedvi, Mevlana İlyas'ın hayatını anlattığı çalışmasında bu konuda şu bilgileri vermektedir; "Tane Baven'da da aynı şekilde oldu. Tebliğ Cemaatleri hem merkezde, hem de etraf köylerde çalışma yaptılar. Etraf köylerden gelenler Mevlana Eşref Ali Tehanevi'ye cemaatlerin hallerini, çalışma tarzlarını, usullerini, dolaşma ve ikametleri esnasında o muhitlerde meydana gelen bereketleri anlatıyorlardı.
Mevlana Eşref AliTehanevi(rahmetullahi aleyh) önceleri çok büyük bir şüphe içindeydi. Sekiz-on sene medreselerde ilim elde etmiş kimseler bile tebliği konusunda tam başarılı olamıyorlar, aksine pek çok yeni fitneler ortaya çıkıyordu. Öyleyse bu cahil Mevatlılar ilim ve eğitimden geçmeden böyle hassas çalışmayı nasıl yapacaklardı?
Hocaefendi'nin ihtiyatlı ve uzağı gören tabiatı, bu yolla yeni bir fitnenin meydana gelmesinden endişeliydi. Ancak Mevatlı cemaatlerin çalışmaları, onlar hakkında uzak ve yakın köylerden peş peşe gelen sağlam haber ve tasdikleri duyup, onlardaki bereketleri bizzat görünce rahatladı.
Nitekim bir defasında Mevlana İlyas kendisiyle çalışmanın tarzı hakkında konuşmak isteyince Tehanevi hazretleri; "Delillere ihtiyaç yoktur. Çünkü delil bir şeyin doğruluğunu ispat için getirilir. Ben bu amel hususunda mutmain oldum. Artık başka bir delile gerek yoktur. Maşallah, siz, yâsı âsa çevirdiniz" (ümitsizliği ümide döndürdünüz) buyurdu.
Mevlana Eşref Ali Tehanevi hazretlerin mutmain olmadığı bir şey de şuydu; ilim olmadan bu insanlar tebliğ görevini nasıl yapacaklardı? Ancak Mevlana Zafer Ahmed Efendi; "Bu tebliğciler kendilerine emredilenin dışında bir şey konuşmuyorlar ve başka bir şeye karışmıyorlar" deyince Hocaefendi'nin itimadı daha da arttı."
Son olarak Zafer Ahmed Tehanevi'nin naklettiği bir hatıra ile bu bahsi de kapatalım; "Birkaç gün önce Hakimül Ümmet Mevlana Eşref Ali Tehanevi hazretleri ahirete intikal etmişti.(1943) Onu seven ve kendisine biat etmiş olan müridlerinden bir zat Mevlana İlyas'ı ziyarete geldi. Ben kendisini tanıttım. Bunun üzerine şöyle buyurdu; "Hazret-i Tehanevi(kuddise sirruhu) gibi sevenleri ve bağlıları geniş olan büyük zatlar için umumi taziye yapılması gerekir.
Şu an gönlüm istiyor ki, Hazretin bütün müridlerine taziye için gidilsin. Onlara şu konu anlatılsın ki, Hazret-i Tehanevi(rahmetullahi aleyh) ile bağlılığı daha da artırmak, onun bereketlerinden istifade etmek, onun derecelerinin yükselmesine sebeb olacak çalışmalarda pay sahibi olmak ve onun ruhunun sevincini daha da artırmak için en kıymetli ve en sağlam yol şudur; Hazretin hak olan talimatları ve öğütleri üzerinde sebat etmeli ve onun talimatlarını mümkün olduğu kadar yaymaya çalışmalıdır.
Hazretin talimatlarıyla ne kadar amel edilirse, şu hadisin mucibince onun hasenat sermayesinde ve derecelerinde yükselme olacaktır; "Kim bir haseneye(iyiliğe) çağırsa, ona hem bu iyiliğin, hem de bu iyilikle amel yapanın ecri verilir."
Vefatı
Mevlana İlyas Efendi'nin büyük mücahedeler ve hastalıklarla geçen bereketli ömrü 13 Temmuz 1944 günü sabah namazından az evvel noktalandı. Ebul Hasan Nedvi ne güzel der; "Böylece, ömür boyu yorulan, belki de rahat bir uyku uyuyamayan yolcu, ilk konaklama yerine intikal ederek tatlı bir uykuya daldı."
Cenazesi her yerden akın eden büyük bir kalabalık tarafından, yeğeni Şeyhül Hadis Mevlana Zekeriyya Kandehlevi imametinde kılınan cenaze namazından sonra Banglavali Mescidi yakınına defne*dildi.
Sözü yine merhum Nedvi'ye bırakalım; "böylece dinin bu değerli emaneti toprağa verilmiş oldu. Yaydığı ışık ve nurlarıyla yeryüzünün yüz binlerce zerresini aydınlatan, uzak diyarlara dinin hararetini ulaştıran bu iman güneşi, henüz 13 Temmuz güneşi batmadan toprağa girerek gözlerden kayboldu."
Halefi
Mevlana İlyas'ın hastalığın son günlerinde âlimlerden oluşan bir istişare heyetinin kararıyla kendisinden sonra hareketin başına oğlu Mevlana Yusuf Kandehlevi geçti. Hayat'üs Sahabe adlı ünlü eserin müellifi olan bu zatta da babasının yüceliğinden bir pırıltı vardı. Kendisi hakkında değerli âlim Emin Saraç Hocaefendi bendenize şöyle demişti; "Yusuf Kandehlevi merhumla bir gün akşam ile yatsı arasında Harem-i Şerif'te oturduk. Hayran oldum kendisine, hayran oldum… Çocukluğumdan itibaren Elhamdülillah hoca meclislerine giden bir insanım. Benim babam da, dedem de hocaydı. Buraya 43'te geldiğimizden beri birçok Hocaefendilerin dersine gittim. Ama Yusuf Kandehlevi'nin meclisinde bulundum da, o kadar hayran oldum ki, o kadar olur… Derin, hâlis, mübarek, ilim, irfan, iffet sahibi... Yaşı da o sıralar 40 civarındaydı. Zaten bir süre sonra da vefat etti. O yazdığı Hayat-üs Sahabe kitabı da ne kadar güzel bir âlim olduğunu gösteriyor. O günlerde Hayat-üs Sahabe'nin birinci cildi yeni çıkmıştı. Kendi el yazısıyla onu bana hediye etmişti."
Mevlana Yusuf da babasına tam bir hayrül halef oldu. Onun zamanında hizmetler çok genişledi. Ce*mâat-i Teblîğ, yalnız Hindistan alt kıta*sında değil bazı Arap ülkeleriyle Avru*pa, Afrika, Amerika Birleşik Devletleri ve Ja*ponya'da da yayılarak dünyanın başlıca İslami hareketlerinden biri haline ge*ldi.
Eserleri
Kandehlevî'nin müstakil bir eseri bu*lunmamaktadır. Ancak dinî, ahlâkî ve iç*timaî konularla Cemâat-i Teblîğ hareke*tinin yapısına ve faaliyetlerine dair dü*şüncelerinin yer aldığı çok sayıdaki mek*tubunu Ebu'l-Hasan en-Nedvî bir araya getirerek "Mekâtîb-i Hazret-i Mevlâna Şâh Muhammed İlyâs" adıyla neşretmiştir.
Ay*rıca konuşmaları esnasında Muhammed Manzûr Nu'mânî'nin kaydettiği bazı söz*leri "Melfûzât-i Hazret-i Mevlânâ Mu*hammed İlyâs" adıyla yayınlanmış, bu eser Hayri Demirci bey tarafından Türkçeye de tercüme edilmiştir.
Hakkında Denilenlerden…
*Onda gördüğüm en hayret verici husus, onun iman, yakînini görünce, sahabenin imanını anlayabilmiş olmamdı. Peygamberlerin getirdiklerine bizlerin inandığından çok farklı inanıyordu. İslam'ın hakikatlerine bizim maddi şeylere inancımızdan daha köklü bir şekilde inanıyordu. Seyyid Süleyman Nedvi
*İslam müceddidlerin parlayan bir mücevheri, asrın ulemasının ve din büyüklerinin parlak bir incisi olan Mevlana İlyas.. Muhammed Zekeriyya Kandehlevi
* Bu sade Şeyh, batıya ait gürültülü sloganik üsluplardan ve propagandadan da bir şey bilmiyor… O davetini yaymak için, Allah (c.c)'a olan derin sevgisi ve onun rızasını kazanmak uğrundaki adanmışlığı için bunlardan hiçbir şeye hiçbir zaman ihtiyaç duymadı. Sesi, kalbinden diline akar ve kim dinlerse onun kalbine bir serinlik ve esenlik olarak düşer. Sanki o, doğruluk akımlarını sağa sola saçan ve onu her dinleyenin gönlünde "ahiret soğukluğu" sahillerinden başka hiçbir şekilde söndürülemeyeceği "iman sıcaklığı"'nın doğması için aşk ateşini parlattı.
Tek kişinin, bu insanların sinelerinde bu denli bir patlamayı gerçekleştirmeye güç yetirebilmesini sağlayan yegâne neden işte budur... Bu, sabah akşam yaldızlı propagandalar ve yankılı sloganları ile beşerin kulaklarını tahrip eden medya dünyasında isme ve kimliğe sahip büyük cemaat, görkemli hareket ve dev kuruluşların aciz kaldığı büyük, mübarek bir ameli eksiksizce tamamladı. Ebul ala el Mevdudi
*Onun Hz. Peygamber'in sîretine ve ashâb-ı kirâmın haberlerine çok düşkün olduğunu gördüm. Bunları talebe ve arkadaşlarıyla müzâkere ediyordu. Her gece içlerinden birisi bu hikâyeleri okuyor, o da diğerleriyle birlikte bunları istekli bir şekilde dinliyordu. Bunların yeniden gündeme getirilmesini, neşredilmesini ve müzâkerelerinin yapılmasını istiyordu. Ebul Hasan en Nedvi
*Hazretin bizzat kendisi bu asırda yaşayan Asr-ı Saadet hazinesine ait bir inciydi. Kitaplarda Selef-i Salihin den bazıları hakkındaöyle şeyler okuyoruz ki, maddiyata yenik düşmüş insanların tabiatları bunlara inanmakta zorlanmaktadır. Ancak Hazret'in hayatında bu gibi şeyleri gözlerimle görünce, Allah'a hamd olsun öyle rahatladım ve mutmain oldum ki, yüzlerce delil getirilse bu kadar mutmain olmazdım. Muhammed Manzur Numani
*Eğer biz Mevlana İlyas'ın hâlini birine anlatsak, mübalağa ettiğimizi sanacak, ama onu görenler bizim sözlerimizin eksik ve yetersiz kaldığını kabul edecektir. Gerçek şudur ki, büyük miktarda kelime yığınları şahsen inceleme ve gözle müşahedenin yerini tutamaz. Sözler ya haddi aşar veya geride kalır. Muhammed Manzur Numani
Tebliğ Cemaati hakkında âlim ve düşünürlerimizin kanaatlerinden bir nebze
· Pakistan'daki Tebliğ Cemaatine gelince, bildiğim kadarıyla bu cemaat İslamiyeti fiil ve ahvaliyle, Asr-ı Saadet tarzında yaşamayı esas tutan bir cemaattir. Bu cemaat, İslami hizmette kendi çapı ve kadrosu nispetinde başarılı olmuş ve olmaktadır. Bu başarılarının en önemli sebeplerinden biri de, hiç şüphesiz, şahsi menfaatleri terk ile siyasetten içtinap etmeleridir." Mehmed Kırkıncı Hocaefendi

· Belki diyeceksiniz:
"-Hocam siz çok dolaşıyorsunuz ama, belki sizin de gitmediğiniz yerler var..."
-Benim gitmediğim yerler var, benden önce gitmiş kardeşlerim var; Sibirya'da, Amerika'da, Kanada'da müslümanlar var... Hattâ Hindistan'dan, Pakistan'dan Cemaatüt-Tebliğ denilen cemiyete mensup kardeşlerimizi, hangi uzak ülkeye gittiysem, bizden önce oralara gitmiş ve İslâm'ı anlatan güzel çalışmalar yapar vaziyette görüyorum, seviniyorum, memnun oluyorum. Çünkü onların da hocaları, kökenleri bizim büyüklerimiz, bizim şeyhlerimizin dervişi olan yakınımız, manevî kardeşlerimiz, onun için seviniyorum. Prof. Dr. M. Esad Coşan Hocaefendi
· Tebliğ Cemaati'nin faaliyetleri Hz. Peygamber'in ve ashâb-ı kirâmının yaşantılarını anlatmak suretiyle İslâm dinini tebliğ etmekten ibaretti. Ali Arslan Hocaefendi
· Şu bir gerçektir ki, İslam âleminin en geniş, en etkili ve faydalı davet çalışması merkezi Delhi şehrinin Nizamüddin semtinde bulunan Tebliğ cemaatinin davetidir. Bunu hiçbir abartı yapmadan ve kimseye yaranmaya çalışmadan söylüyorum. Bu davetin çalışma ve tesir sahası sadece Hind diyarı ve Asya kıtası değildir. Bütün kıtalar, İslam memleketleri ve gayr-i müslim ülkelerdir. Ebul Hasan en-Nedvi

· Biz Hindistan ve Pakistan'da İslam'ın mesajını tebliğ eden bir cemaat bulduk. Onlar zamanlarının ve mallarının onda birlerini bu işe tahsis ediyorlar; sanki bu ölçü zekâtlarının ölçüsüymüş gibi. Bu kimseler, Allah'ın emir ve yasaklarını yerine getiren kimseler. Onlar, Allah'ın mesajını tebliğde hiçbir ihmalkârlık göstermiyorlardı. Prof. Dr. Muhammed Ebu Zehra

· Allahu Teâlâ kendi lütuf ve ihsanı ile Delhi'nin Nizamüddin semtinde oturan amcam Mevlana Muhammed İlyas Kandehlevi rahmetullahi aleyh'e tebliğ hususunda özel bir kabiliyet ve duygu nasip etmiştir. Onun Hindistan'ı aşıp Hicaz' a kadar ulaşan hararetli çalışmalarını ayrıca tanıtmaya ihtiyaç kalmamıştır. Onun çalışmasının meyvelerinden genel olarak Hindistan'ın içi ve dışı, özellikle Mevat bölgesinin ne kadar faydalanmakta olduğu bilenlerden saklı değildir. Onun tebliğ usullerinin tamamı son derece kuvvetli, sağlam ve sarsılmazdır." Muhammed Zekeriyya Kandehlevi

· Bu apaçık sonuç, görkemli manzara, olması neredeyse imkânsız olan ama çok kısa bir süre zarfında gerçekleşen başarı: İhlâs sahibi, tek bir mümin insanın sergilediği gayretin meyvesinden başka bir şey değildir... Bu başarıda ne bir yönetim, ne çok yüklü ekonomiye sahip bir kuruluş, dernek ne de banka yönetim sandıkları yoktu! Hatta bu hareketin ne bir ismi, ne lideri, ne başkanı, ne de bir bakanı vardı… Ne bir gazeteye, ne de bir dergiye sahiplerdi. Onları başkalarından ayıracak bir şiarları ve bayrakları da yoktu. Kendisine tabi olanlara kazandıracağı özel bir durum da söz konusu değildi. Diğer hareket ve cemaatlerde bulma ihtimalin olan herhangi bir belirgin özellikte yok. Hatta seslerini insanlara duyuracak; istedikleri şeye onları çağıracak medyatik sloganları bile yok. Onlarda olan tek şey: Mescidin bir kenarında oturan ve insanları Allah (c.c)'a çağıran sade bir Şeyhten ibaret. Suskunluk, sadelik ve ihlâs; bunlar dışında başka hiçbir şey yok. Ebul ala el Mevdudi
· Mevlana İlyas'ın daveti çok derin ve dinin usullerine uygun bir davettir. Sadece cezbe halinin galip gelmesinden dolayı değildir. Aksine onun daveti, Allahu Teâlâ'nın özel yardımı ve tevfikiyle, dinin usulleri içinde çok derin düşünme ve araştırma, Kur'an ve hadisler üzerinde geniş mütalaa ve tefekkür, dinin mizaç ve tabiatını iyi tanıma, sahabe-i kiram ve asr-ı saadetin hayat tarzını genişlemesine ve derinlemesine kuşatan bir ilim üzerine kurulmuştur. Onun daveti birkaç dağınık ve birbirinden kopuk parçaların adı değildir. Hazretin zihninde bu davetin tertipli ve nizamlı bir planı vardır. Muhammed Manzur Numani

· Tebliğ cemaati, dini cemaatler içerisinde hâlis bir cemaattir. Tebliğ cemaatinin bazı düsturları Risale-i Nur cemaatinin düsturlarına benziyor. Meselâ birisi siyasete girmemek, ikincisi İslam Âleminde ihtilâflı konuları açmamak ve konuşmamak, üçüncüsü de iktisat ve istiğna. Onların müderris ve allamelerinden kâmil bir zat hediye de kabul etmiyormuş. Bir gün talebelerine ders veriyorken, yaşlı aç bir ihtiyar dersten sonra kalkmak istemiş, yere yığılmış. Açlıktan içi geçmiş. Sonra kendini topluyor, fakat konuşmaya mecali yok. Hemen talebelerinden birisi "Hocam bu ihtiyar aç" diyor. O talebe zengin biri imiş, hemen kalkıyor, çıkıyor, bir sini yemek hazırlıyor. Ders bitmiş hoca ihtiyarla beraber dergâhına çekilmiş. Kapıyı çalıyor, siniyi getirip hocasının önüne koyuyor. "Hocam buyur" diyor. Hemen geri çıkıyor, Hoca diyor ki "Biz senin bu getirdiğin yemeği yemeyiz." "Niçin hocam" diyor. "Evladım sen buradan kalkıp gidince yemek getireceğini nefsim hissetti. İçime doğdu. Nefsimizin bir payı karıştı evladım, al yemeği götür." Çocuk tepsiyi alıp "Başüstüne üstadım" diyor. Tepsiyi alıp geri çıkıyor. Çocuk zeki; bir dakika sonra tekrar kapıyı çalıyor, içeriye giriyor, "Hocam buyurun" diyor. "Şimdi getir, yiyeceğiz." Çünkü çocuk yemek sinisiyle gidince anladı ki, bu yemek elden gitti. Bir dakika sonra yemek gelince "Tamam" diyor. "Bu fıtri oldu" diyor. Prof. Dr. Şener Dilek

· Yirminci asırda Hindistan'da Mevlana İlyas isminde bir İslam büyüğü zuhur etti, "Tebliğ Cemaati" adında bir hareket kurdu. İslam'ın yaşanması için can u gönülden hizmet etti. Mevlana İlyas medreseden ve tarikattan icazetliydi. Yani hem Şeriat, hem Tarikat kanadına sahipti. Son derece ihlâslıydı, dünyaya sırt çevirmişti, hediye kabul etmezdi, Allah ona başarı verdi. Tebliğ Cemaati şu anda dünyanın nice ülkesinde iman, Kur'an, İslam, Şeriat, ahlâk hizmetleri vermektedir. Bir hatıramı nakletmeme müsaade buyurunuz: Bundan beş yıl kadar önce otomobille Makedonya'nın Resne şehrinden geçiyoruz. Şu meşhur Resneli Niyazi'nin şehri... Bir caminin önünde durduk, namaz kılınacak kısma uzun bir merdivenle çıkılıyor. Oradaki bir gence sorduk, "Türkçe biliyor musunuz?" "Ben Türküm" dedi. Caminin anahtarı ondaymış, çıktık namazımızı kıldık. Temiz yüzlü kibar genci orada bir lokantada yemeğe davet ettik. Sohbetimiz esnasında sordum "Bu camide namaz kılan cemaat var mı?", "Eskiden yoktu, imam ezan okur, tek başına kendisi namaz kılardı. Sonra Pakistan'dan bir grup Müslüman şehrimizde birkaç gün kaldı. Onlarla tanıştık, Müslüman gençlerle sohbet ettiler, şimdi camimizin gençlerden oluşan otuz cemaati var..." dedi. Tahmin edeceğiniz gibi Resne'den, Mevlana İlyas Hazretlerinin cemaatine mensup bir grup geçmişti. Mehmed Şevket Eygi

· "Hülasa, onların on gün gezilerine katılmama dair tekliflerini kabul ettim, onları kırmadım. Bir araba getirdiler. Araba parasını geziye gidecek cemaate taksim ettiler. Herkes kesesinden harcardı. Usul, adetleri böyle idi.

Bir şehre gittik. Orada bir camiye indik. Adetleri gereği, gittikleri yerde o yerlilerin ileri gelenleri ile istişare ederlerdi. İmamdan camide kalmak için müsaade alırlardı. Bir müddet sonra başka bir camiye nakil olurlardı. Cemaatlerine muvakkaten iştirak ettiğimden dolayı merkezden bana bir yatak vermişlerdi. Bu yatağımı gezi cemaatinin reisi bizzat kendisi taşıyordu. Onların tevazu ve hizmetlerinden dolayı gözlerim yaşarıyordu. Bir camiden bir camiye bir şehirden şehire gittiklerinde dualar yaparlardı. Halkı camiye davet ettikleri zaman en az üç kişilik bir grup giderdi. Bunlardan birisi emir, birisi tercüman, diğeri de teklif eden oluyordu.

Davetin keyfiyeti şöyle idi: Yolda kalben zikrederek, tesbihat yaparak giderlerdi. Vardıkları evin kapısını aralıklı üç defa çalarlardı. Kapıyı açan kadın olduğu takdirde onu görmemek için kapıya arkalarını dönerlerdi. Eğer kapıya gelen erkek ise camiye gelmesini teklif ederlerdi. Kadın ise kocasının gelmesini isterlerdi. Bu tebliği yapan da kendilerinden olmayan daha uzak memleketlerden gelen, başka lisanla konuşan kişiler olurdu. Der ki: "Ben falan yerden geldim. La ilahe illallah Muhammedün Rasulullah. Elhamdülillah hepimiz Müslümanız, kardeşiz. Falan camide falan namazdan sonra sohbetimiz olacak. Siz kardeşimizin de orada bulunmasını arzu ediyoruz."

Talimata göre kimse konuşanın yüzüne bakmaz. Sadece tercüman onunla muhatap olurdu. Ta ki heyecanlanmasın. Utanmasın! Eğer davet edilen namazlı, abdestli biri ise zaten davete icabet ediyordu. Onunla birisi camiye kadar gidiyordu. Camide birisi onu kapıda karşılıyordu. Eğer târikussalat ise de "çamaşırımı değiştirir, gelirim" derdi. Davet için gezenlere yerli halktan biri rehberlik yapardı. Bu rehber grubu evlere götürürdü. Körü körüne gitmiyorlardı. Dolaşma bitince emir olan kişi arkada, diğerleri önde yürümek üzere kaldıkları camiye dönerlerdi. Sağa sola geçişler Emir'in talimatı ile oluyordu. Dönüşte sağa, sola, etrafa bakmak yoktu. Camiye kadar istiğfar ederlerdi. Belki nazar ettik, belki gaflet yaptık, belki bir kusur işledik diye!

Eğer oralarda büyük âlimler varsa onların da ziyaretine giderlerdi. Âlimleri edeben camiye teklif etmezlerdi. Fakat o âlimler durumu anlar, bilirlerdi. Âlimlere giderken bir hediye de götürüyorlardı." Muhammed Emin Er Hocaefendi
Dipnot
İstidrac; Fasık ve facir kimselerin eliyle ortaya konan ve onlar için Allah'ın bir mekri, başkaları için de bir imtihan vesilesi olan, iman ve salih amele iktiran etmeyen harika bir hal, söz ve tavır..(Ölümsüzlük İksiri-s:118)
Kaynaklar
1-Mevlana Muhammed İlyas Kandehlevi- Ebul Hasan Nedvi-terc: Hayri Demirci-Gülistan Neşriyat-İst. 2010
2-Melfuzat-Muhammed Manzûr Nu'mâni- terc: Hayri Demirci-Gülistan Neşriyat-İst. 2010

3- Fezail-i Amâl -Muhammed Zekeriyya Kandehlevi-terc: Hayri Demirci-Gülistan Neşriyat-İst.2009

4- Müntehab Ehadis-Muhammed Yusuf Kandehlevi-terc: Hayri Demirci-Gülistan Neşriyat-İst.2009
5- Fezail-i Sadakat -Muhammed Zekeriyya Kandehlevi-terc: Hayri Demirci-Gülistan Neşriyat-İst.
6-Hayat'üs Sahabe- Muhammed Yusuf Kandehlevi-terc: Ali Arslan-Akçağ
 

Benzer konular

Üst Ana Sayfa Alt