Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Mevlana'nın 'Fihi Ma Fih'ine Dair Notlarım - 1

A Çevrimdışı

Abdullah el-Necdi

Yeni Üye
İslam-TR Üyesi
MEVLANA'NIN "FIHI MA FIH"INE DAIR NOTLARIM - 1

S. 14 - 15 'de yazilanlar icin (Iz Yayincilik) :

(Notuma sectigim baslik; SERIAT - HAKIKAT veya SURET'E VURGU)

Mevlana, namazin "ruhunun" asil namaz oldugunu, yoksa "seklinin" asil namaz olmadigini söylüyor. Bu baglamda, bir seyhten söz ederek, onun, istigrak (fena, cem, mahv, sekr) halinde iken namaza kalkmadigini, müridlerinden ikisinin de seyhe uyarak namaza durmadiklarini ve fakat bilahare, asil kibleye sirt cevirmis olanlarin namaza kalkanlar olup, iki müridin ise "asil kibleye" (ki o seyhtir) müteveccih bulunduklarinin a'yan oldugunu naklediyor.

Mevlana'nin burada, kul icin ulasilabilecek en yüksek makam olarak ortaya koydugu "istigrak", Ibn Kayyim'a göre (Medaric), ali bir hal degildir. Hatta temyizin sakit olmasi dolayisiyla emir ve nehyin (Seriat'in) ihlali durumunda, bir "eksikliktir".

Ben (el-Necdi) derim ki;

Sufiyye, batin ehli oldugunu söyler. "Suret kaydini asmak"tan ve manaya (ruha) ulasmaktan söz eder. "Sureti asmak" fikri, kimilerini ibahi yapmis. Bunlar, mükellefiyetin sakit oldugu vehmine kapilip mülhid olmuslar. "Sureti asma"yi böyle batil bir anlamda düsünmeyen sufiler ise, kendilerini bu ilhad ehlinden tefrik etmek icin, Seriat'a bagliliklarini (pergel örnegi) ve zahiri sartlara riayetin geregini vurgulamislar. Mevlana, böyle konusarak, kendisini, "sureti asma"yi "Seriat'tan siyrilmak" seklinde anlayanlara daha yakin bir yere yerlestiriyor. Ayni sey, Mesnevi'de, Allah'a tesbih ve tecsim üzere ama ask ile (ruh ve mana ile) övgüler dizen bir cahili Hz.Musa'nin azarlamasi, Allah'in da, bundan dolayi Hz.Musa'yi azarlamasi hikayesinde de var.

Yine derim ki;

Bu, "hali mi ilme takdim etmeli, yoksa ilmi mi hale takdim etmeli" meselesidir. Ilim; vahiydir. Hal ise; sufinin, ruh dünyasindaki durumu. Ilmin, hale takdiminin gerekliligi, Ibn Kayyim'in Medaric'inde teferruati ile islenmis. "Sureti asma"yi, "halin ilme takdimi" seklinde anlamak, Mevlana'nin bu sözlerinde oldugu gibi, müridler icin Allah'a isyan pahasina kula (seyhe) itaati iktiza eder. Bu tür sözler, müteseyyihlere dayanaktir. Sahte seyhler, bu tür sözlere dayanarak, müridlerinden Seriat'a mugayir eylemler talep edebilmekte. Oysa Allah'a isyan olan yerde kula itaat yoktur. Islam'in siari budur. Mevlana'nin sözünü ettigi seyhe tabi olup, namaza durmak yerine seyhlerine teveccüh eden iki mürid, Seriat'i terk etmis olduklari halde, Mevlana'ya göre hakikate isabet etmis oluyorlar.

Derim ki;

Bu konuda istikamet üzere olan, zahiri ve batini, sureti ve manayi "birlikte" gözetenlerin görüsüdür. Ibadet; manasini (ruhunu) yitirmis salt sekilden ibaret olmadigi gibi, suretten soyutlanmis kuru mana da degildir. Ibadet; sadece "Allah icin" (batini sart) olmasi gerektigi gibi, sadece "Allah'in belirledigi sekilde" de (zahiri sart) olmalidir.

Derim ki;

Sufiler, insanlarin, manayi yitirip, dini sadece sekle (surete) inhisar ettiklerini gördükleri icin, "mana"ya vurgu yapma ihtiyaci hissetmisler. Ben de (bu örnekte) "sufilerin" sekli yitirip, dini sadece manaya inhisar ettiklerini gördügüm icin, "surete" vurgu yapma ihtiyaci hissettim.
 
A Çevrimdışı

Abdullah el-Necdi

Yeni Üye
İslam-TR Üyesi
MEVLANA'NIN "FIHI MA FIH"INE DAIR NOTLARIM - 2

S. 45'de yazilanlar icin (Iz Yayincilik) :

(Notuma sectigim baslik; SERIAT - HAKIKAT)

Mevlana diyor ki;

"Isyan da, itaat de, ayni anlama gelir !"
"Isyan da, itaat de, itaat anlamina gelir !"
"Her ikisi de, hakikatte; kulluktur !"

Ben (el-Necdi) diyorum ki;

Bu, Ibn Teymiyye'nin, "kevni iradenin hakikati - tesri iradenin hakikati" seklinde ele aldigi konu (yaratmak da, emretmek de, Allah'a aittir). Bunlarin (rububiyyetin ve uluhiyyetin (Mevlana'da, rububiyetin)) müsahadesi konusu.

Allah'in kevni iradesine taalluk eden herseye (ki ona, hersey taalluk eder) Mevlana'ya uyarak "kulluk" da desek, insan sözkonusu oldugunda, onun, Seriat cercevesinde bir kulluk ve ibadetinden, ancak Allah'in tesri iradesine (uluhiyyete) teslimiyeti halinde söz edilebilir. Vahiy, kevni hakikatin (rububiyyetin) icindeki insanin gündemine, tesri hakikati (Seriat'i) inzal etmistir. Tesri irade, insanin durusunu (ki buna "kulluk ve ibadet" gibi kavramlari tanimlama da dahildir) belirleme noktasinda, kevni iradeye mukaddemdir. Hatta sorumluluk, sadece tesri irade dolayisi ile terettüb eder. Bir baska tabir ile; insan, kevni hakikate degil, tesri hakikate göre kendini insa etmekle sorumludur. Hal böyle iken, sufilerin yaptigi gibi, rububiyyetin müsahadesi neticesinde ser'i kavramlarin iclerini Seriat'a aykiri anlamlarla doldurmak, ilahi gündemi askiya almak demek olur. Ki buna göre masiyetin her türü de, "kulluk ve ibadet" sayiliyor. Bu kabulün bizi götürecegi yer; küfre rizadir. Degil mi ki kulluk ve ibadet ediliyor, niye razi olmayayim ? Bu kabulün mantiksal sonucu, budur. Ahiret ahvaline, günah ve küfrün akibetine, Allah'in vaad ve vaidine iliskin itikad noktasinda doguracagi sorunlar, ayri bir mesele. Mevlana, kevni iradenin (rububiyetin) tecellisi ile cereyan eden her hadiseye (isterse küfür ve sirk olsun) "hakiki kulluk" diyor. Buna ragmen, baska yerlerde, Seriat'a uymanin zorunlulugunu da ifade ediyor ise (bunu süphesiz yapiyor), bu, ne anlama gelir ?

Ben derim ki;

Sufiler, Seriat'a aykiri olan "kesf"lerine; "hakikat" adini verirler. Hakikatin, Seriat'in disinda ve (öyle görünse bile) ona zid olmadigini söylerler. Mevlana'nin "Seriat'ta isyan dahi sayilsa, masiyet, hakikatte itaattir" demesi, ak ile kara gibi, uzlasi imkani tasimayan te'vili lakabil bir zidliktir. Bu (ve bu gibi örnekler icin) "Seriat'in disinda degildir" deme imkani yoktur. Eger "Seriat'in disinda bir hakikat olmaz" sözü gecerli ise, Mevlana'nin dedigi gibi masiyetin itaat ve kulluk olmasi, hakikat degildir. Eger bu hakikat ise, "Seriat'in disinda hakikat olmaz" sözü, havada kalir (demagoji olur). Hakikat bir ise, ya odur veya bu. Her ikisi olamaz (felsefe-din iliskisindeki "Cifte Gerceklik" sorunu). Hem itaatin, hem de isyanin, hakikatte kulluk oldugunu söyleyen Mevlana, masiyet ehlinin ahirette (Seriat'in bildirdigi üzere) azab görecegine (meger ki Allah, lutfu ile muamele ede) itikad ediyor ise, getirisi ates ve azab olan birseye, nasil "kulluk", hem de "hakiki kulluk" der ? O taktirde bu, hicbir gecerliligi olmayan bir kulluk, hakikati olmayan bir hakikat olur. Yok eger masiyet ehlinin, hakikatte kulluk ettikleri icin (!) azab görmeyecegine kani ise, Seriat'tan siyrilmis demektir.

Derim ki;

Sufilerdeki bu tür sapmalarin temel nedeni, epistemolojiktir ("bilginin kaynagi" meselesi ile alakalidir). Seriat ve onun bildirdigi hakikatler, vahyi bilgiye dayanir. Buna karsin filozof, "akil" ile gercege ulasmak ister. Vahyi bilgi, onun icin öncelikli degildir. Akil ile nakil catisirsa, akli esas alir ve nakli ona uydurur. Sufi ise, hakikate, "kesf, ilham ve rüya" ile muttali olmayi umar. Onun da karsi karsiya bulundugu sorun; hali (kesfi) ile ilim (vahiy) catisirsa, hangisine tabi olacagidir. Ki cogu kez, bu örnekte Mevlana'da da oldugu gibi, sufiler, bu sorundan "biri Seriat'tir digeri hakikat, biri haktir digeri hakkü'l-hakikat" demek gibi demagojik yöntemlerle siyrilmaya calisir. Hakikatte ise bununla kendisinden siyrildiklari sey; Seriat'tir.
 
Üst Ana Sayfa Alt