Muctehid İmam Ebu Amr Abdu'r-Rahman bin Amr el-Evzai'nin Îtikadi Görüşleri
اعْتِقَادُ أَبِي عَمْرٍو عَبْدِ الرَّحْمَنِ بْنِ عَمْرٍو الْأَوْزَاعِيِّ
315 - أَخْبَرَنَا الْحَسَنُ بْنُ عُثْمَانَ , قَالَ: أَخْبَرَنَا أَحْمَدُ بْنُ حَمْدَانَ , قَالَ: حَدَّثَنَا بِشْرُ بْنُ مُوسَى , قَالَ: حَدَّثَنَا مُعَاوِيَةُ بْنُ عَمْرٍو , قَالَ: حَدَّثَنَا أَبُو إِسْحَاقَ , قَالَ: سَأَلْتُ الْأَوْزَاعِيَّ فَقَالَ: " اصْبِرْ نَفْسَكَ عَلَى السُّنَّةِ , وَقِفْ حَيْثُ وَقَفَ الْقَوْمُ , وَقُلْ بِمَا قَالُوا , وَكُفَّ عَمَّا كَفُّوا عَنْهُ , وَاسْلُكْ سَبِيلَ سَلَفِكَ الصَّالِحِ , فَإِنَّهُ يَسَعُكَ مَا وَسِعَهُمْ , وَقَدْ كَانَ أَهْلُ الشَّامِ فِي غَفْلَةٍ مِنْ هَذِهِ الْبِدْعَةِ حَتَّى قَذَفَهَا إِلَيْهِمْ بَعْضُ أَهْلِ الْعِرَاقِ مِمَّنْ دَخَلَ فِي تِلْكَ الْبِدْعَةِ بَعْدَمَا رَدَّهَا عَلَيْهِمْ فُقَهَاؤُهُمْ وَعُلَمَاؤُهُمْ فَأُشْرِبَهَا قُلُوبُ طَوَائِفَ مِنْ أَهْلِ الشَّامِ وَاسْتَحَلَّتْهَا أَلْسِنَتُهُمْ , وَأَصَابَهُمْ مَا أَصَابَ غَيْرَهُمْ مِنَ الِاخْتِلَافِ فِيهِ , وَلَسْتُ بِآيِسٍ أَنْ يَرْفَعَ اللَّهُ شَرَّ هَذِهِ الْبِدْعَةِ إِلَى أَنْ يَصِيرُوا إِخْوَانًا إِلَى تَوَادٍّ بَعْدَ تَفَرُّقٍ فِي دِينِهِمْ وَتَبَاغُضٍ , وَلَوْ كَانَ هَذَا خَيْرًا مَا خُصِصْتُمْ بِهِ دُونَ أَسْلَافِكُمْ , فَإِنَّهُ لَمْ يُدَّخَرْ عَنْهُمْ خَيْرٌ خُبِّئَ لَكُمْ دُونَهُمْ لِفَضْلٍ عِنْدَكُمْ , وَهُمْ أَصْحَابُ نَبِيِّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ الَّذِينَ اخْتَارَهُمْ وَبَعْثَهُ فِيهِمْ , وَوَصَفَهُمْ بِمَا وَصَفَهُمْ بِهِ , فَقَالَ: {مُحَمَّدٌ رَسُولُ اللَّهِ وَالَّذِينَ مَعَهُ أَشِدَّاءُ عَلَى الْكُفَّارِ رُحَمَاءُ بَيْنَهُمْ تَرَاهُمْ رُكَّعًا سُجَّدًا يَبْتَغُونَ فَضْلًا مِنَ اللَّهِ وَرِضْوَانًا} [الفتح: 29] "
315 - أَخْبَرَنَا الْحَسَنُ بْنُ عُثْمَانَ , قَالَ: أَخْبَرَنَا أَحْمَدُ بْنُ حَمْدَانَ , قَالَ: حَدَّثَنَا بِشْرُ بْنُ مُوسَى , قَالَ: حَدَّثَنَا مُعَاوِيَةُ بْنُ عَمْرٍو , قَالَ: حَدَّثَنَا أَبُو إِسْحَاقَ , قَالَ: سَأَلْتُ الْأَوْزَاعِيَّ فَقَالَ: " اصْبِرْ نَفْسَكَ عَلَى السُّنَّةِ , وَقِفْ حَيْثُ وَقَفَ الْقَوْمُ , وَقُلْ بِمَا قَالُوا , وَكُفَّ عَمَّا كَفُّوا عَنْهُ , وَاسْلُكْ سَبِيلَ سَلَفِكَ الصَّالِحِ , فَإِنَّهُ يَسَعُكَ مَا وَسِعَهُمْ , وَقَدْ كَانَ أَهْلُ الشَّامِ فِي غَفْلَةٍ مِنْ هَذِهِ الْبِدْعَةِ حَتَّى قَذَفَهَا إِلَيْهِمْ بَعْضُ أَهْلِ الْعِرَاقِ مِمَّنْ دَخَلَ فِي تِلْكَ الْبِدْعَةِ بَعْدَمَا رَدَّهَا عَلَيْهِمْ فُقَهَاؤُهُمْ وَعُلَمَاؤُهُمْ فَأُشْرِبَهَا قُلُوبُ طَوَائِفَ مِنْ أَهْلِ الشَّامِ وَاسْتَحَلَّتْهَا أَلْسِنَتُهُمْ , وَأَصَابَهُمْ مَا أَصَابَ غَيْرَهُمْ مِنَ الِاخْتِلَافِ فِيهِ , وَلَسْتُ بِآيِسٍ أَنْ يَرْفَعَ اللَّهُ شَرَّ هَذِهِ الْبِدْعَةِ إِلَى أَنْ يَصِيرُوا إِخْوَانًا إِلَى تَوَادٍّ بَعْدَ تَفَرُّقٍ فِي دِينِهِمْ وَتَبَاغُضٍ , وَلَوْ كَانَ هَذَا خَيْرًا مَا خُصِصْتُمْ بِهِ دُونَ أَسْلَافِكُمْ , فَإِنَّهُ لَمْ يُدَّخَرْ عَنْهُمْ خَيْرٌ خُبِّئَ لَكُمْ دُونَهُمْ لِفَضْلٍ عِنْدَكُمْ , وَهُمْ أَصْحَابُ نَبِيِّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ الَّذِينَ اخْتَارَهُمْ وَبَعْثَهُ فِيهِمْ , وَوَصَفَهُمْ بِمَا وَصَفَهُمْ بِهِ , فَقَالَ: {مُحَمَّدٌ رَسُولُ اللَّهِ وَالَّذِينَ مَعَهُ أَشِدَّاءُ عَلَى الْكُفَّارِ رُحَمَاءُ بَيْنَهُمْ تَرَاهُمْ رُكَّعًا سُجَّدًا يَبْتَغُونَ فَضْلًا مِنَ اللَّهِ وَرِضْوَانًا} [الفتح: 29] "
Lalekâî dedi ki: Bize el-Hasen b. Osman haber verdi dedi ki: Bize Ahmed b. Hamdan haber verdi dedi ki: Bize Bişr b. Mûsâ anlattı dedi ki: Bize Muaviye b. Amr anlattı dedi ki: Bize Ebu İshak anlattı dedi ki: el-Evzaî'ye sordum. Bana şöyle dedi:
"Sen sünnet üzere sebat göster. Sünnet sahiplerinin durduğu yerlerde sen de dur. Onların dediklerini söyle. Onların hakkında konuşmadıkları konularda sen de konuşma. Senden önceki salih selefin yolunu izle. Çünkü onlara yeten sana da yeter.
Şam (Suriye) ahalisi bu bid'atten habersiz idiler. Nihayet bu bid'ati buraya getiren Iraklılardan bir kimse gelip bu bid'ati -Kur'ân'ın mahluk olduğu görüşünü- aralarına soktu. Halbuki Şam'ın fukahası ve alimleri bu görüşlerini reddedip çürütmüştü. Bununla birlikte Şam ahalisinden birtakım kimselerin kalblerinde bu bid'at yer etti. Bu bid'ati dillerine dolamak onlara tatlı geldi ve nihayet bu hususta başkaları ihtilafa düştüğü gibi onlar da bu ihtilafa düştüler.
Eğer bu bir hayır olsaydı sizin selefleriniz dururken bu özel olarak size tahsis edilmezdi. Çünkü sahip olduğunuz bir üstünlük dolayısıyla onlar dışarıda tutularak özellikle size herhangi bir hayır verilmedi. Çünkü onlar Yüce Allah'ın kendilerini seçtiği peygamberinin ashabıdır. Peygamberini onların arasından seçip gönderdi ve onları belli niteliklerle nitelendirerek şöyle buyurdu:
"Muhammed Allah'ın Rasûlüdür. Onunla birlikte olanlar kâfirlere karşı sert ve katı, kendi aralarında merhametlidirler. Sen onları rükû' ediciler ve secde ediciler, Allah'tan bir lütuf ve rıza isteyenler olarak görürsün." (Feth, 48/29)
(İmam el-Lalaka'i, Şerhu Usuli el-İ'tikad Ehli's-Sünnet ve'l-Cemaat, 1/175 no: 315)
Ebu İshak el-Fezari anlatıyor: Evzai dedi ki: "Sünneti kendine daima yol edin. Cemaatın durduğu yerde dur. Onların söylediğini söyle, onların elini çektiği şeyden sen de uzak dur. Senden önceki iyi adamların yolunda yürü. Onlara yeten sana da yeter! İman ancak söz ile beraber dosdoğru olur. Söz ise amel ile doğruluk kazanır. Ne iman, ne söz, ne de amel; sünnete uyulmadan doğru olmaz. Bizim selefimiz imanı amelden, ameli de imandan ayrı tutmazlardı. İman; hepsini toplayan bir isimdir. Kim diliyle tasdik eder, kalbiyle inanır ve ameliyle inancını kanıtlarsa, kopması imkansız olan sağlam bir kulpa sarılmıştır. Her kim de diliyle söyler ama kalbiyle tasdik etmez ve ameliyle kanıtlamazsa onun imanı geçerli (makbul) değildir. O ahirette kaybedenlerdendir." (Ebu Nu'aym, Hilyetu'l-Evliya)
Ebu İshak el-Fizari, Evzai'den naklediyor: "Beş nitelik vardır ki, Muhammed (sallallahu aleyhi ve sellem)'in ashabı ve onları takip edenler (tabiin) devamlı bu nitelikleri taşımışlardır: Cemaata sarılmak, sünnete uymak, mescidleri imar etmek, Kur'an okumak, Allah yolunda savaşmak." (Ebu Nu'aym, Hilyetu'l-Evliya)
İmam el-Evzai derki: Her kim Ebu Bekir (radiyallahu anh)'a söverse; dinden irtidad etmiştir ve kanı(nı dökmek) helaldir. (İbni Batta, Şerhu'l-İbanatu's-Suğra)
Evzai şöyle demiştir: Selefin eserlerine sarıl, insanlar seni yadırgasalar da böyle yap. Süslü püslü de olsa başkalarının sözünden uzak dur. Çünkü iş açığa çıktığında sen doğru yolda kalmış olursun. (İbni Kesir, el-Bidaye ve'n-Nihaye, cilt 10, Hicretin Yüzelliyedinci Senesi, İmam Evzai'nin Biyografisi) Yine şöyle demiştir: "İnsanlar seni terk ederse de sen, selefin hal ve haberlerine sarıl. Sana karşı yaldızlı sözlerle konuşsalar da kendi görüşüne göre ahkam kesenlerden sakın!.." (İbni Kayyım el-Cevziyye, İ'lamu'l-Muvakkiin an Rabbi'l-Alemin, 1/75) demektedir. Zehebi, der ki: Bu imamın sözleri arasında şu da vardır: İnsanlar seni reddedecek dahi olsa geçmiş olanların rivayetlerine sarılmaya bak. Diğer adamların görüşlerinden onları sözleriyle yaldızlasalar dahi- uzak kal! (Zehebi, el-Uluv li'l-Aliyyi'l-Azim; el-Acurri, eş-Şeri'a, 102)
Yine şöyle demiştir: Sünnet üzere olmaya sabret, alimin durduğu yerde sen de dur, onların dediklerini sen de söyle, onların uzak durduğu şeyden sen de uzak dur, onların yetindikleri şeyle sen de yetin. (İbni Kesir, el-Bidaye ve'n-Nihaye, cilt 10, Hicretin Yüzelliyedinci Senesi, İmam Evzai'nin Biyografisi)
Evzai şöyle demiştir: Ali (radiyallahu anh) ile Osman (radiyallahu anh)'ın sevgisi ancak mü'min kişinin kalbinde bir araya gelir. Cenab-ı Allah, bir kavim için şer murad ederse onlara, tartışma ve mücadele kapısını açar. İlim ve amel kapısını onlara kapar. (İbni Kesir, el-Bidaye ve'n-Nihaye, cilt 10, Hicretin Yüzelliyedinci Senesi, İmam Evzai'nin Biyografisi)
İmam Evzai şöyle der: "İlim, Muhammed (sallallahu aleyhi ve sellem)'in ashabından gelen şeylerdir. Bundan başkası ilim değildir." (İbn Abdilberr, Camiu Beyani'l-İlm, 2/36; İbni Kesir, el-Bidaye ve'n-Nihaye, cilt 10, Hicretin Yüzelliyedinci Senesi, İmam Evzai'nin Biyografisi)
İmam el-Evzai şöyle der: Bid'at çıktığında ilim ehli onu inkar etmezse gün gelir bu bid'at Sünnet diye bilinir. (Hatib el-Bağdadi, Şerefu Ashabi'l-Hadis)
İmam Evzai imanın artıp eksildiğini söyler: Ukbe bin Alkame şöyle der: Evzai'ye, iman hakkında sordum: Artar mı? Dedi ki: Evet, dağlar gibi olana değin (artar)!. Dedim ki: Eksilir mi? Dedi ki: Evet, ondan hiçbir şey kalmayıncaya değin (eksilir)! (el-Lalika'i, Şerh Usul el-İ'tikad Ehlu's-Sünne, 5/959, #1740)
"İman sözle; iman ve söz, ancak amelle; iman, söz ve amel de, ancak Sünnet'e uymak amacıyla yapılmışsa gerçekleşmiş olur." (İbni Zeyd el-Hanbeli, Mehasinu'l-Mesai fi Menakıbı'l-İmam Ebi Amr el-Evzai, 68)
Evzai şöyle de demiştir: "İman, söz ve ameldir; artar, eksilir veya dil ile ikrar kalp ile tasdik, azalarla ameldir, hayır işlemekle artar; işlememek veya yasaklanmış şeyleri yapmakla eksilir." (Ebu Ubeyd Kasım bin Sellam el-Herevi, Kitabu'lİman, 72-74)
Abdu'r-Rezzak es-Sanani derki: Aralarında; Ma'mer, el-Evzai, es-Sevri, el-Velid ibni Muhammed el-Kureyşi, Yezid ibni es-Saib, Hammad ibni Seleme, Hammad ibni Zeyd, Süfyan ibni Uyeyne, Şu'ayb ibni Harb, Veki ibni Cerrah, Malik ibni Enes, İbni Ebi Leyla, İsmail ibni Ayyaş, el-Velid ibni Müslim ve onlardan başka ismini saymadığım 70 civarında şeyhle tanıştım hepsi şöyle diyordu: İman; söz ve ameldir, artar ve eksilir. (el-Lalika'i, Şerh Usul el-İ'tikad Ehlu's-Sünne, 5/958, #1737)
İbni Receb derki: Ehli Hadis'den meşhur imamlar derki: İman; söz, amel ve niyyettir, ve amellerin hepsi imana dahildir. Şafii buna sahabe ve tabiinin icmaını hikaye etti. Selef, amelleri imandan çıkarana şiddetli itiraz ettiler. İtiraz edenlerden ve sonradan çıkarılmış sözdür diyenlerden: Sa'id bin Cübeyr, Meymun bin Mihran, Katade, Eyyup es-Sahtiyani, İbrahim en-Nehai, Zühri, Yahya bin ebi Kesir ve başkaları. Sevri dedi ki: Bu sonradan ortaya çıkarılmış bir görüştür. Evzai dedi ki: Selef iman ile ameli ayırmıyordu. Ömer bin Abdu'l-Aziz şehir ahalisine şöyle yazdı: İman: Farzlar ve hükümlerdir, kim onları tamamlarsa imanı tamamlamıştır, kim tamamlamamışsa, imanı tamamlamamıştır. (İbni Receb, Cami el-Ulum ve'l-Hikem)
İmam Evzai'ye birisi mektup yazarak veya ilim meclisine katılarak imanda istisna konusunda "sen gerçek mümin misin?"şeklinde soru sorduğunda, o, böyle bir soru sormanın bid'at, bu konuda konuşmanın ise öncekilerin(selef) herhangi bir açıklama yapmaması ve dinen de böyle bir şeyle sorumlu tutulmamamız dolayısıyla boş bir tartışma olduğu şeklinde cevap verir ve şöyle der:
"Böyle bir soru sormak bid'at, bu konuda konuşmak ise, bizden öncekilerin herhangi bir açıklama yapmaması ve dinen de böyle birşeyle sorumlu tutulmamamız sebebiyle boş bir tartışmadır. Sen gerçekten mü'min misin? sorusuna gelince, eğer ben iman üzereysem, gerçekten mü'minim, şeklinde kendim için şahitlikte bulunmayı terketmem bana hiçbir zarar vermez. Aynı şekilde eğer iman üzere değilsem, gerçekten mü'minim demem de bana fayda vermez. Bu konuda Sünnet ne diyorsa onu yap. Dinde ince eleyip sık dokumaya çalışma, çünkü ilimdeki derinleşmeden farklıdır. İlimde derinleşenler bile, ilimde yetersiz kaldığı yerde: Rabbimiz katından inen herşeye iman ettik dediler."
(Ahmed ibni Hanbel, Kitabu'l-İman; Acurri, Şeria, 142)
Muhammed bin Yusuf el-Feryabi, Evzai'den aktarıyor: "Abdullah bin Ali bana sordu:
Hilafet, Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)'in bize olan vasiyeti değil miydi? Ali (radiyallahu anh) Sıffin'de bunun için savaşmadı mı? Ben de: Eğer Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)'in bir vasiyyeti olsaydı, Ali (radiyallahu anh) iki hakeme boyun eğmez, onların hükmünü kabul etmezdi! dedim. Abdullah başını eğdi. (Ebu Nu'aym, Hilyetu'l-Evliya, 6/135)
İmam Evzai'nin sıfatlar hususundaki yaklaşımı, sıfatlarla ilgili ayetleri ve hadisleri tevil ve teşbih etmeksizin olduğu gibi kabul eden selefin görüşüyle örtüşmektedir. İmam Evzai, Allah (celle celaluhu)'nun kitabında zikretmediği, Rasulullah (sallalahu aleyhi ve sellem)'in hadislerinde belirtmediği ayrıntılara girmeksizin iman ve tasdik etmenin gerekliliğine, bu konudaki müteşabih ayetleri tevil etmenin faydasının olmadığına, insan aklının yüce zatın hakikatini idrakten aciz olduğuna bundan dolayı nassları zahirine bağlı kalarak, tevilsiz ve tartışmasız kabul etmek gerektiğine inanıyordu.
Sıfatlar hakkında kendine sorulduğunda selefin takip ettiği çizgiyi takip ederek şöyle demiştir: "Onları nasslarda sabit olduğu/geldiği gibi kabul ediniz. Çünkü Allahu Teala, "...hiçbir şey ona benzemez. O, herşeyi hakkıyla işiten ve görendir!.." (Şu'ra 42/11) buyurmuştur" diyerek cevap vermiştir. (Zehebi, Siyer, 7/121; Zehebi, el-Uluv li'l-Aliyyi'l-Azim, #123; Tezkire, 1/179-180; İbni Teymiyye, Mecmua el-Fetava, 5/39)
Yine İmam Evzai, Allah'ın arşa istivası ve sıfatları konusunda sünnette gelene olduğu gibi iman ettiklerini belirtmiştir. (Zehebi, Tezkire, 1/180; İbni Teymiyye, Mecmua el-Fetava, 5/39)
Ebu Abdullah el-Hakim, Evzai'den şöyle dediğini rivayet etmektedir: Bizler şöyle derdik: Şüphesiz Aziz ve Celil olan Allah, arşının üstündedir. Biz, Sünnet'de O'nun sıfatlarına dair gelmiş buyruklara da iman ederiz. (Beyhaki, el-Esma ve's-Sıfat, 408; İni Teymiyye, el-Akidetu'l-Hameviyye, 431; İbni Teymiyye, Mecmuatu'r-Resail el-Kubra; İbni Kayyım, İctimau'l-Cuyuşi'l-İslamiyye, 43; Zehebi, el-Uluv li'l-Aliyyi'l-Azim, #121)
Ebu İshak es-Salebi rivayetle dedi ki: Evzai'ye Yüce Allah'ın: Sonra arşa istiva etti buyruğu hakkında soru sorulunca şu cevabı Verdi: O, kendi nitelendirdiği gibi arşı üzerindedir. (Zehebi, el-Uluv li'l-Aliyyi'l-Azim, #122)