Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Muhammed Bin Abdülvahhab’in “dinin Asli Ve Kaidesi” Risalesinin Delil Alinmasi Ve Tekfirin Dinin Asl

B Çevrimdışı

BüyükBarbaros

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
MUHAMMED BİN ABDÜLVAHHAB’IN “DİNİN ASLI VE KAİDESİ”
RİSALESİNİN DELİL ALINMASI VE TEKFİRİN DİNİN ASLI KILINMASI MESELESİ

Muhammed bin Abdülvahhab (rahimehullah) şöyle demiştir: İslam dininin aslı ve kaidesi iki önemli hususu ihtiva etmektedir.

Birincisi: Tek olan, ortağı olmayan Allah’a (c.c.) ibadet edip insanları buna davet etmek, dostluğu velayeti bunun üzerine bina etmek, bunu terk edenleri de tekfir etmektir.

İkincisi: Allah’a ibadet hususunda şirkten sakındırmak ve bu hususta sert davranmak; düşmanlığı bundan dolayı yapıp, onu (yani şirki) işleyenleri tekfir etmektir.

1-Öncelikle altını çizerek belirtmek gerekir ki şeyhin bu sözleri “Dinin asılları” nın sınırları ile alakalı değildir.

Yoksa sizler dinin aslının sınırlarını; sadece ibadetin Allah tealaya yapılması ve Onun eşinin ve benzerinin olmaması, insanların buna teşvik edilmesi olarak mı sınırlıyorsunuz! Sizler bu konuda böylemi söylüyorsunuz?

Bu sözlerinizin de şu manaya geldiğini acaba biliyormusunuz: Muayyen bir kişiye İslam hükmü vermek, o kişinin Allahın emirlerini emretmesi ve yasaklarını insanlara ulaştırması, bununla birlikte insanları buna teşvik etmektir. Sizler bu konuda böylemi düşünüyorsunuz?

Yoksa sizler; dinin aslının sadece insanları Allah tealaya ibadet etmeleri konusunda şirkten uyarmanın ve bu konuda sert olmaktan ibaret olduğunu mu zannediyorsunuz?

O halde kelime-i tevhid sözünü söyleyerek: şehadet getiren, getirmiş olduğu şehadetin anlamını bilen, bu konuda yakıni bir inanca sahip olan, bu sözü sadık ve muhlis bir şekilde söyleyen, bu kelimenin kişinin üzerine yüklemiş olduğu sevgi hususundaki sorumlulukları kabul eden, bu kelimenin gereklerine boyun eğen/kabul eden, sadece Allah tealaya ibadet edip, şirk koşmayan kimse; Sizlere göre Allahın emirlerini emretmesi, yasaklarından insanları uyarması, buna teşvik etmesi ve bu konuda sert olmasa acaba bu kimseyi Müslüman kılmaz mı? Size göre bir kimse bunları yapmakla Müslüman olmaz mı! Yoksa bu kimse dinin aslı olan tevhidin cahili midir?

Şayet bu kimsenin İslamını kabul eder, Müslüman’dır derseniz; Muhammed bin Abdülvahhab’ın sözlerinin sadece dinin aslının sınırlarıyla alakalı olmadığını kabul etmiş olursunuz.

Şayet bu kimsenin İslamını kabul etmez, Müslüman değildir derseniz; Bizler de deriz ki: Acaba sizin bu anlayışınıza geçmişte veya şu günümüzde sahip olan bir başka kimse var mıdır?

Allah tealaya ibadet edip insanları buna davet etmek ve bu hususta sert davranmayı sizden önce her hangi bir kimse şart koşmuş mudur? “…Eğer doğru söyleyenler iseniz bundan önceki bir kitap yahut bir bilgi kalıntısı olsun getirin bana!” (Ahkaf, 4)

Ya da sizler; bizler naslar üzerinde istediğimiz tasarruf ederiz, istediğimiz manayı yükleriz, istediğimizi alır istediğimizi bırakırız, bizlere muhalefet edeni de tekfir ederiz, tekfiri ve bu hususta düşmanlık göstermeyi de dinin asıllarını bununla sınırlı tutarız ve Muhammed bin Abdülvahhab’ın diğer zikrettiklerini bir tarafa atarız, diyenlerden misiniz?

2-Ayrıca bu risaleyi şerh eden bu konuda tartışmaları sonlandırmış ve bu meselelerin tevhidin tamamlayanları olduğunu, dinin aslı olmadığını beyan etmiştir. Bu risaleyi şerh eden şöyle demektedir: Allah teala birçok ayeti kerimesin de şirk ehlini küfür ile nişane etmiştir. O halde küfür ehlinin tekfir edilmesi ihlâs kelimesi olan “La İlahe İllallah” gereğidir. Bu kelimenin anlamı ancak Allah tealaya ibadette şirk koşanların tekfir edilmesiyle tamamlanır.

Hadiste buyrulduğu gibi: Rasulullah (s.a.v.) : “Herkim Allah’tan başka hak üzere bir ilah olmadığını kabul eder ve Allah’ın dışında kendisine ibadet edilen her şeyi inkâr ederse, artık onun kanı ve malı (diğer Müslümanlara) haram olmuştur.” (Müslim )

“…Allah’ın dışında kendisine ibadet edilen her şeyi inkâr ederse…” Bu cümle olumsuzluğun tekidi için zikredilmiştir yani Allah’ın dışında kendisine ibadet edilen her şeyin mutlaka inkâr edilmesinin gerekliliğini vurgulamak için zikredilmiştir. Dolayısıyla kimin bu konuda bir şüphesi varsa ya da tereddüt içerisindeyse kanı ve malı masum değildir, haram değildir. Bu sözler de; bu meselelerin tevhidin tamamlayanları olduğunu göstermektedir.

3- Aynı şekilde bu görüş sahipleri batıl bir kaide üzerine görüşlerini bina etmişlerdir. Bu ise birlikte zikredilen şeylerin hükümlerinin aynı eşit hüküm kılınmasıdır. Bu ise delil alma yollarının en zayıfıdır. Çünkü Allah teala bazı şeyleri birlikte zireder bununla birlikte zikretmiş olduklarının bir kısmı küfür diğer bir kısmı ise isyankârlıktır. Örneğin şu ayette olduğu gibi: “De ki: “Rabbim ancak, açık ve gizli çirkin işleri, günahı, haksız saldırıyı, hakkında hiçbir delil indirmediği herhangi bir şeyi Allah’a ortak koşmanızı ve Allah’a karşı bilmediğiniz şeyleri söylemenizi haram kılmıştır.” (Araf, 33)

Ayette görüldüğü gibi Allah Teâlâ şirki, açık ve gizli çirkin işleri, günahı, haksız saldırıyı birlikte zikretmiştir. O halde sizlerin iddiasına göre bu meselelerin hepsinin hükmü bir olması gerekir. Aksi takdirde sizin delil almış olduğunuz husus batıl olmuş olur. Bu bahsetmiş olduğumuz durum sadece Allah tealanın sözleri üzerinde araştırılması ve dikkat edilmesi gereken bir husus değildir aynı şekilde âlimlerin sözlerinde de aynı dikkat gösterilmeli ve sözlerin aynı hükümde olmadığına iyice özen gösterilmelidir. Âlimler, Allah Teâlâ gibide değildir. Âlimlerin sözleri, insan olmaları hasebiyle hata ve kusurdan hali değildir. Rab Teâlâ ise kemal sahibidir, eksik ve kusurlardan münezzehtir…

4-Âlimlerin sözleri ise aslen delil değil, bilakis delillendirilmeye muhtaçtır. Bu husus asla unutulmamalıdır. Dolayısıyla herhangi bir alimin sözü delillerle desteklenmemiş, delillendirilmemiş ise, o alimin sözü kabul edilmez. İşte Muhammed bin Abdülvahhab’ın (rahimehullah) sözüde bu minvaldedir.

Şeyh sözünde şöyle demişir: ”Allahın dışında kendilerine ibadet edilen tağutlardan beri olunmadıkça, tekfir edilmedikçe İslam dini sahih olmaz.” Rabbimizin de buyurduğu gibi: “…Artık doğruluk ile eğrilik bir birinden ayrılmıştır. O halde kim tâğutu reddedip, Allah’a inanırsa, kopmayan sağlam kulpa yapışmıştır. Allah işitir ve bilir.” (Bakara, 256)

Dolayısıyla şeyh, burada zikretmiş olduğumuz sözün delalet etmiş olduğunun zıttına başka birçok yerde söz söylemiştir.(1)

1-(Burada yazarın kastetmiş olduğu: Şeyh Muhammed bin Abdülvahhab’ın (r.a) buradaki sözü: Küfürlerinde ve tağutluklarında hiç şüphe ve ihtimal olmayan kimseler hakkında söylemiş olmasıdır. Tartışılan mevzu ise; kendini İslama nisbet eden, küfrü tartışılan kimselerdir. Çev.)
 
Üst Ana Sayfa Alt