Müslüman Anneyim, Neden mi Evimdeyim?
MÜSLÜMAN ANNEYİM, NEDEN Mİ EVİMDEYİM?
Müslüman anneyim;
Hayat nizamı olarak İslam’ı benimseyen, Aydınlanmanın, Modernizmin, Rasyonelliğin tamamen ifsat ettiği zihin ve yaşam algılarımızda Müslümanca yaşamak için direnen ve direten.. Israr eden, inat eden, feryat eden..
Müslüman anneyim;
Model şahsiyetleri listesinin en başına; Rasulullah (s.a.v)’ın hanımlarını, mü’minlerin tertemiz, pak ve seçkin annelerini yerleştiren.. Ashabın güzide hanımlarını kendine yoldaş edinen.. “Ama”ların arkasına saklanmadan, mazeretler üretmeden, yorumlar devşirmeden, yeni yetme fikirler beyan etmeden.. Karınca kararınca, olabildiğince, gücü nispetinde onların peşine takılma umuduyla yalpalaya yalpalaya yürüyen..
Müslüman anneyim;
Namaz gözünün nuru, Kur’an kalbinin baharı, zikir dilinde şiir, ibadet azalarında zinet.. Her şeyden önce illa edep, hep edep.. Yani bir iffet.. Bir haya.. Gözlerine, ellerine, tüm bedenine..
Müslüman anneyim;
“Ey Peygamber Hanımları! Siz kadınlardan herhangi biri gibi değilsiniz” (Ahzab 32) nidasından yola çıkarak, Peygamber hanımlarının yolunu yol edinmeyen diğer kadınlardan “başka” ve “ayrı” olmayı şiar edinen..
Müslüman anneyim;
“Evlerinizde vakarla oturun. Önceki cahiliye dönemi kadınlarının açılıp saçıldığı gibi siz de açılıp saçılmayın..” (Ahzab 33) ayetiyle, Müslüman hanımın karargahının evi olduğuna iman eden..
Müslüman anneyim;
“Siz evlerinizde okunan Allah’ın ayetlerini ve hikmeti hatırlayın.”(Ahzab 34) diyen Yüce kitaba ittiba ederek “Ev, vahyin merkezidir, zikir ve hikmet evlere nazil olur” diyen.. “Ey Peygamberin ev halkı! Allah, sizden ancak günah kirini gidermek ve sizi tertemiz yapmak istiyor..” (Ahzab 33) ayetiyle günahtan arınıp temizlenmek için kendine her daim “Eve dön!” diyen..
Müslüman anneyim,
Modern endüstrinin, sanayileşmenin kadını bir iş aracı/iş makinesi olarak köleleştirdiği ve bu köleleşmeyi de onlara süsleyip cazip hale getirdiği böylesi bir zamanda “Evimiz Her şeyimiz” diyen..
Müslüman anneyim;
Müslüman kızların ve hanımların kalbine dışarıdan ithal olarak yerleştirilmiş diploma putuna, makam hırsına, mal sevdasına ve ona evden öte hayaller kurduran o kirlenmiş gönül dünyasına itiraz eden..
Müslüman anneyim;
Kadını fıtratından, hanımefendiliğinden, nezaketinden, anneliğinden kopararak ona “dışarıda” alanlar açan, “ekonomik gücü eline verme” yemiyle bizi bir bir evimizden söküp alan modern sistemlere karşı koyan..
Müslüman anneyim;
Kadınlar üzerinden dernek-vakıf projeleri üreten, “İslami davet” adı altında ev hanımlarına, randevu defteri kullanacak hale getirinceye kadar plan/proje yükleyen İslamî anlayışı reddeden..
Müslüman anneyim;
Kadının varlığını hiçe sayan, anneliğine değer biçmeyen, onu eve hapsederek gönlünü zindan eden, zihnini, algısını kirleten, onu gereksizleştiren, âtıllaştıran, itibarsızlaştıran ve şeytan kendisiyle oynasın diye onu başıboş bırakan, dizi takip eder hale getiren güya İslamcı zihniyeti her şeyden daha fazla reddeden..
Müslüman anneyim;
Ev demek; bizce öz demek, yurt demek, vatan demek..
Ev demek; mana demek, mecaz demek, simge demek, metafor demek..
Ev demek; garip kalmış hakikatimiz demek, anamız, aslımız, köklerimiz demek..
Ev demek; içimizdeki çocuk demek, ağlayan biçare yanlarımız demek..
Ev demek; gönül demek, bir Anne’nin yalınlığından geçip bir Ana’nın derinliğine inmek demek..
İTİRAZLAR-CEVAPLAR
2013 Ekim ayında “Müslüman Anneler” adında yeni bir projeyle eğitim yazılarımıza/paylaşımlarımıza başladık elhamdülillah..
“Müslüman Anneyim, Evimdeyim!”sloganı da hemen bu aşamada devreye girdi.. O günden bu yana kimileri merakla, iyi niyetle, öğrenmek için sorarken, kimileri de itiraz etmek, cedel etmek, tartışmak için sordular: “Neyin nesidir bu evimdeyim muhabbeti? Yani neden ev?” Diye.. Gücümüz yettiğince, söz ve kalem elverdiğince anlatmaya çalıştık bir şeyler ve bu anlatımlar bir yerde yeterli olmayınca bu yazı kaleme alındı.. İtirazlar ve cevaplar şöyle sıralanabilir:
-Ne yani? Kadın okuyamaz mı? Çalışamaz mı?
Okuyan, çalışan takipçilerimizden bu sloganımızı reddeden, buna itiraz sadedince bize mesaj atan o kadar az ki.. Ben en çok tepkiyi ev hanımlarından alıyorum..
Evinde olmayı “bir şey yapmamak, hiçbir işe yaramamak” olarak değerlendiren, sabah evinden bir hengameyle kendisini dışarı atarak; falan vakfın kahvaltı organizesi, öğlen kermeste satışlar, ikindi dernek toplantıları, akşam ve sonrasında bir-iki seminer, konferans, sempozyum programıyla kendisini olabildiğince evden koparmaya gayret eden sadece adı “ev hanımı” olan bayanlar..
“Çocuklarınız kaç yaşında? Siz dışarıdayken onlar ne yapıyor?” diye sorduğumda; öylesine doğal bir şeyden bahsediyormuş gibi “İlkokula gidiyorlar, artık kendilerini idare ediyorlar canım. Sabahtan yemeklerini yapıp çıkıyorum” vs. diye anlatmaya başlıyorlar.. “Eşinizle en son ne zaman doyasıya, gönülden muhabbet edip dertleşebildiniz?” diye sorduğumda; bir iki kem-kümden sonra “Biz sık sık konuşuruz hayatım, öyle düşündüğün gibi değil yani. Ama erkeklerle dertleşilmez, orası ayrı bir konu” diyorlar.. Daha da ileri gidip “Eşinizi hiç özlüyor musunuz?” diye sorduğumda; “E birkaç haftalığına yurt dışına çıksa kim özlemez ki?” diyorlar..
Vakıfta/dernekte öğrencilerine gönüllerini alabildiğince açan; “Canım, hayatım, bitanem” sözlerini dilinden düşürmeyen, iki saat önce ayrıldığı arkadaşını özleyerek akşam onunla tekrar bir telefon konuşması, mesaj muhabbeti gerçekleştiren ve günün üzerinden geçen, yarını planlayan ev hanımları..
Eşiyle konuşurken burnundan solur gibi konuşanlar, bir tek güzel hitabı ağızlarına yakıştıramayanlar, çocuklarının gözlerine birkaç dakikadan fazla odaklanamayanlar, onlarla muhabbet etmeyi geçin laf anlatmayı bile kendilerine zaman kaybı, bir zül olarak algılayanlar..
İsmi ev hanımı olmakla ev hanımlığı yapılmaz..
Biz her şeyden önce ev hanımlarına; “Eve dönün” diyoruz.. Eve dönün, kendinize gelin, yeniden ev’lenin, çocuklarınızı kucağınıza aldığınız o ilk günlere yeniden dönün.. Yeniden sevgiye, aşka, muhabbete, sabra, tahammüle, kucak açmaya, gönlü ana’lar kadar yüceltmeye dönün..
Bir evi ev yapan annedir..
Sabahın ilk vakitlerinde mutfaktan gelen çatal bıçak seslerinin coşkusu, o coşkuya eşlik eden muhabbet, o evde gönlünün kapılarını sonuna kadar açmış bir annenin varlığına delildir..
Şimdi ise kahvaltı yapılmayan evlerin baş mimarı; ev hanımları.. Bahane de hazır; “Sabah erken canları istemiyor..” Sen sabah namazıyla evi canlandırsan, o yumuşak, tatlı seslenmelerinle eşini, çocuklarını namaza kaldırsan, bir yandan mis gibi çayın kokusu, ekmeğin kokusu sarsa evin her yanını, sabaha kadar çocuklarını özlemenin vermiş olduğu annelikle sarılsan bir bir, merak etme o evde 7’de değil, 5’te bile bal gibi kahvaltı olur, muhabbet olur..
Gelelim okul kadınlarına, iş kadınlarına..
Üzerine basa basa söylemek istiyorum; maddi imkânsızlıklarından dolayı çalışmak durumunda kalan kardeşlerimiz başımızın tacıdır, onlara ufacık da olsa bir eleştiri yapmak düpedüz körlüktür, ahmaklıktır.
Fakat “maddi imkansızlıklar” derken sözünü ettiğimiz, daha lüks bir yaşam ideali değildir, asla da olmamalıdır.. Bir evin hanıma, bir eşin hayat arkadaşına, çocukların anneye olan ihtiyaçları, onlara daha lüks bir ev, daha konforlu bir araba, paralı bir okul, refah bir gelecek sağlamakla asla karşılanamaz..
Bizden diploma bekleyenler, bizi “Aman kocana muhtaç olma, dünyanın kırk türlü hali var” nasihatleriyle büyütenler, çalışmadığımız takdirde bize kendimizi değersiz hissettirenler, kodlarıyla oynanmış, geçmişten ve köklerinden kopmuş, modernitenin aldattığı zavallı kimselerdir..
Yapmamız gereken, örnek eş/anne modellerini çoğaltarak, kendi değerimizi kendi yanımızdan biçerek, bu yanlış algıya karşı koymaktır.
Evinde arkasından ağlayan ve işe gitmemesi için eteklerine yapışıp kendisine yalvaran çocuklar bırakmak, boşluğunu/yokluğunu telafi etmek için ayrıca zahmetlere katlanmak her vicdan sahibi annenin içini kanatır..
İş hayatı kadını anne olarak değil kadın olarak görmek isteyen bir sistem üzerine kurulu..
Bundan dolayı hamile bayanlar iş başvurusunda çoğu kez reddedilir.. Patronların kadının doğum iznine, emzirme iznine tahammülleri yoktur.. Altı aylık bebeklerini evde bırakarak ağlaya ağlaya işe giden kadınların sayısı hiç de az değildir.. İş aralıklarında çocuklarını arayan, onların gönüllerini almaya çalışan, akşam eve yorgun-argın dönmesine rağmen çocuğuna yetmek için çabalayan ve fakat yıpranan sinir sistemi, tükenmek üzere olan sabrı ve tahammülü buna müsaade etmediği için kendi kendine pişmanlıklar yaşayan, gözyaşları döken, kendisini sürekli yetersiz hisseden anneler..
İş sektörü bunları görmekten hoşlanmaz..
O ister ki, kadına anneliğini hatırlatan şeyler olmasa da, kadından çok daha fazla faydalansa.. Bir yandan annelik iç güdüsü kadını rahat bırakmazken, bir yandan iş sektörü onu dışarıya bağlamak için türlü türlü şeyler çıkarmak zorundadır.. Çünkü o da bilir ki, asıl olan anneliktir ve bu duygu ancak çok çabalarla köreltilebilir..
O halde kar/zarar hesaplarını iyi yapmalı..
Heva hevesimizin oyununa gelmemeli.. "El-alem ne der?" tuzağına düşmemeli..
Elde etmek için onca şeyden vazgeçtiğimiz şeyler, terk ettiklerimizden daha mı değerli?
(Asgari ücretle çalışıp da çocuğuna bakıcı tutan, maaşının yarısından fazlasını bakıcıya, kalanını da iş hayatının kendisinden istediği giyim-kuşama, artanını da yokluğunu telafi etmek için çocuğuna aldığı hediyelere harcayan hanımları burada gündem bile etmiyorum.)
-Çalışma şartları uygun olursa, bir kadın maddi sebepleri olmadığı halde çalışamaz mı?
Evet çalışabilir, fakat buradaki şartların epey bi açılması gerekir..
1-Çocukları dört yaşından büyük olacak (Çünkü 0-4 yaş arası bu altın çağdaki anne ve çocuk iletişimi, asla hiçbir şey sebebiyle ihmal edilmemeli. )
2-Mesaisi 3-5 saati geçmeyecek.
3-Çocuğu kendisiyle gelmek istediği takdirde onu yanına getirebilme olanağı olacak.
4-Çocuğu kendisiyle gelmek istemediğinde onu evde emanet edebileceği güvenilir yakınları (baba, babaanne, anneanne gibi) olacak.
5-Çalıştığı saatler boyunca çocuğunu bilgisayarın, TV’nin başına bırakmayacak, onun dini ve ahlaki kimliğini zedeleyecek bir bağımlılığa müsaade etmeyecek.
6-İslam’a uygun kıyafeti sorun olmayacak. Kendisine direkt veya dolaylı yoldan müşterinin gözünü/gönlünü doldurmak (şık giyinmek, bakımlı, makyajlı olmak) gibi iğrenç bir teklifte bulunulmayacak.
7-İş ortamında erkeklerle bir arada bulunma zorunluluğu olmayacak, bayanlarla birlikte çalışacak.
8-İnsanların istismarına uygun işler yapmayacak, ağırlığı, vakarı, ciddiyeti olan, hanımefendiliğini zedelemeyecek işler yapacak.
9-Kadının hayasını, iffetini azaltacak, laubali olmasını isteyecek, kaba-katı olmasını gerektirecek, nezakete müsaade etmeyecek işler yapmayacak.
10-Eve iş getirmeyecek, işi; eşi ve çocuklarıyla iletişimine engel olmayacak.
İhtiyacı olmadığı için zevkine çalıştığını iddia eden hanımlar bu genel şartlara dikkat etmeli.. O takdirde elbette çalışabilir..
Bu şartların hepsi vakıf, dernek, ders, kurs, eğitim ve gönüllülük faaliyetleri yapan ev hanımları için de aynı şekilde geçerli..
-Bir hanım, pikniğe, gezmeye, alışverişe, arkadaşlarıyla muhabbete gidemez mi?
İslami hassasiyetlerine, ahlaki kurallarına halel getirmediği sürece elbette gidebilir.. Ki iki adım evlerde yaşayan modern dönemin anneleri olarak çocuklarımızı mutlaka dışarıya çıkarmak, onları toprakla, doğayla temas ettirmek zorundayız..
-“Çalışan hanım, annelik yapamıyor” mu demek istiyorsunuz?
Hayır. Tam aksine evden kopan hanım, (ister ev hanımı olsun, ister iş kadını, ister okuyan) annelik yapmakta başarısız ve yetersiz kalıyor, diyoruz..
-Birileri mutlaka çalışmalı. Siz erkek doktora muayene olmak ister misiniz?
Evet, İslami duyarlılığı olmayan o kadar çok bayan var ki, bunlar her olanakta çalışıyorlar ve biz ne dersek diyelim onların temel refleksleri İslami olmadığı için çalışmaya devam edecekler. Elbette biz özel hastalıklarımızı, işlerimizi bayanlarla halletmek isteriz ve söz konusu bayanları da her sektörde fazlasıyla buluyoruz.
Bizler en azından İslami duyarlılığı olan bayanların evlerini, yuvalarını kurtarmalarından yanayız..
-“Çalışan hanım, iyi Müslüman değil” demek istiyorsunuz, öyle mi? Siz kendinizin dışındakileri Müslüman saymayan radikal/tekfirci bir anlayışa sahipsiniz!
Bir tarafta önüne gelen herkesi tekfir eden, Allah’a karşı sorumluluğunu hiçe sayan, “Helal-haramı, kafir-mü’mini” işine geldiğince kullanan bir kesim var.. Alim olmadıkları, müçtehit olmadıkları halde insanlar hakkında küfürle hüküm veren.. Biz bu kesime “tekfirci” diyor ve şerlerinden Allah’a sığınıyoruz.. Bizim onlarla hiçbir şekilde ne gönül ne de inanç, anlayış birliğimiz yoktur..
Diğer yanda ise dinine karşı biraz titizlenen, hassasiyet gören, kendisini uyaran birini görse hemen “tekfirci” damgasını yapıştıran başka bir kesim..
Subhanallah! Tekfirci olmak bu kadar basit ve kolay bir mevzu değil.. Tekfircilik çok ciddi bir inanç sapması ve karakter problemidir.. Tekfircilik nasıl bir sorunsa, bu hareketi tanımamak, temel reflekslerini bilmemek, karşılaştığı kendince biraz farklı kişileri “tekfirci” diye damgalamak da bir başka sorundur..
-Tamam, çalışmayalım, orada burada koşuşturmayalım da evde ne yapalım? Yapacak bir şey yok ki!
Önce evimizi sevelim, sahiplenelim, evimize gönlümüzü, gönlümüze evimizi açalım..
Sonra.. Sonrası da başka bir yazıya kalsın inşallah.. Ama şunu belirtmeden geçmeyelim; “Evine gönlünü açan bir hanım, kendisine bir ömür boyu sıkılmayacak kadar meşgale bulur..”
Selametle kalın..
Ummu Aişe
http://muslumananneler.blogspot.com.tr/?m=1
MÜSLÜMAN ANNEYİM, NEDEN Mİ EVİMDEYİM?
Müslüman anneyim;
Hayat nizamı olarak İslam’ı benimseyen, Aydınlanmanın, Modernizmin, Rasyonelliğin tamamen ifsat ettiği zihin ve yaşam algılarımızda Müslümanca yaşamak için direnen ve direten.. Israr eden, inat eden, feryat eden..
Müslüman anneyim;
Model şahsiyetleri listesinin en başına; Rasulullah (s.a.v)’ın hanımlarını, mü’minlerin tertemiz, pak ve seçkin annelerini yerleştiren.. Ashabın güzide hanımlarını kendine yoldaş edinen.. “Ama”ların arkasına saklanmadan, mazeretler üretmeden, yorumlar devşirmeden, yeni yetme fikirler beyan etmeden.. Karınca kararınca, olabildiğince, gücü nispetinde onların peşine takılma umuduyla yalpalaya yalpalaya yürüyen..
Müslüman anneyim;
Namaz gözünün nuru, Kur’an kalbinin baharı, zikir dilinde şiir, ibadet azalarında zinet.. Her şeyden önce illa edep, hep edep.. Yani bir iffet.. Bir haya.. Gözlerine, ellerine, tüm bedenine..
Müslüman anneyim;
“Ey Peygamber Hanımları! Siz kadınlardan herhangi biri gibi değilsiniz” (Ahzab 32) nidasından yola çıkarak, Peygamber hanımlarının yolunu yol edinmeyen diğer kadınlardan “başka” ve “ayrı” olmayı şiar edinen..
Müslüman anneyim;
“Evlerinizde vakarla oturun. Önceki cahiliye dönemi kadınlarının açılıp saçıldığı gibi siz de açılıp saçılmayın..” (Ahzab 33) ayetiyle, Müslüman hanımın karargahının evi olduğuna iman eden..
Müslüman anneyim;
“Siz evlerinizde okunan Allah’ın ayetlerini ve hikmeti hatırlayın.”(Ahzab 34) diyen Yüce kitaba ittiba ederek “Ev, vahyin merkezidir, zikir ve hikmet evlere nazil olur” diyen.. “Ey Peygamberin ev halkı! Allah, sizden ancak günah kirini gidermek ve sizi tertemiz yapmak istiyor..” (Ahzab 33) ayetiyle günahtan arınıp temizlenmek için kendine her daim “Eve dön!” diyen..
Müslüman anneyim,
Modern endüstrinin, sanayileşmenin kadını bir iş aracı/iş makinesi olarak köleleştirdiği ve bu köleleşmeyi de onlara süsleyip cazip hale getirdiği böylesi bir zamanda “Evimiz Her şeyimiz” diyen..
Müslüman anneyim;
Müslüman kızların ve hanımların kalbine dışarıdan ithal olarak yerleştirilmiş diploma putuna, makam hırsına, mal sevdasına ve ona evden öte hayaller kurduran o kirlenmiş gönül dünyasına itiraz eden..
Müslüman anneyim;
Kadını fıtratından, hanımefendiliğinden, nezaketinden, anneliğinden kopararak ona “dışarıda” alanlar açan, “ekonomik gücü eline verme” yemiyle bizi bir bir evimizden söküp alan modern sistemlere karşı koyan..
Müslüman anneyim;
Kadınlar üzerinden dernek-vakıf projeleri üreten, “İslami davet” adı altında ev hanımlarına, randevu defteri kullanacak hale getirinceye kadar plan/proje yükleyen İslamî anlayışı reddeden..
Müslüman anneyim;
Kadının varlığını hiçe sayan, anneliğine değer biçmeyen, onu eve hapsederek gönlünü zindan eden, zihnini, algısını kirleten, onu gereksizleştiren, âtıllaştıran, itibarsızlaştıran ve şeytan kendisiyle oynasın diye onu başıboş bırakan, dizi takip eder hale getiren güya İslamcı zihniyeti her şeyden daha fazla reddeden..
Müslüman anneyim;
Ev demek; bizce öz demek, yurt demek, vatan demek..
Ev demek; mana demek, mecaz demek, simge demek, metafor demek..
Ev demek; garip kalmış hakikatimiz demek, anamız, aslımız, köklerimiz demek..
Ev demek; içimizdeki çocuk demek, ağlayan biçare yanlarımız demek..
Ev demek; gönül demek, bir Anne’nin yalınlığından geçip bir Ana’nın derinliğine inmek demek..
İTİRAZLAR-CEVAPLAR
2013 Ekim ayında “Müslüman Anneler” adında yeni bir projeyle eğitim yazılarımıza/paylaşımlarımıza başladık elhamdülillah..
“Müslüman Anneyim, Evimdeyim!”sloganı da hemen bu aşamada devreye girdi.. O günden bu yana kimileri merakla, iyi niyetle, öğrenmek için sorarken, kimileri de itiraz etmek, cedel etmek, tartışmak için sordular: “Neyin nesidir bu evimdeyim muhabbeti? Yani neden ev?” Diye.. Gücümüz yettiğince, söz ve kalem elverdiğince anlatmaya çalıştık bir şeyler ve bu anlatımlar bir yerde yeterli olmayınca bu yazı kaleme alındı.. İtirazlar ve cevaplar şöyle sıralanabilir:
-Ne yani? Kadın okuyamaz mı? Çalışamaz mı?
Okuyan, çalışan takipçilerimizden bu sloganımızı reddeden, buna itiraz sadedince bize mesaj atan o kadar az ki.. Ben en çok tepkiyi ev hanımlarından alıyorum..
Evinde olmayı “bir şey yapmamak, hiçbir işe yaramamak” olarak değerlendiren, sabah evinden bir hengameyle kendisini dışarı atarak; falan vakfın kahvaltı organizesi, öğlen kermeste satışlar, ikindi dernek toplantıları, akşam ve sonrasında bir-iki seminer, konferans, sempozyum programıyla kendisini olabildiğince evden koparmaya gayret eden sadece adı “ev hanımı” olan bayanlar..
“Çocuklarınız kaç yaşında? Siz dışarıdayken onlar ne yapıyor?” diye sorduğumda; öylesine doğal bir şeyden bahsediyormuş gibi “İlkokula gidiyorlar, artık kendilerini idare ediyorlar canım. Sabahtan yemeklerini yapıp çıkıyorum” vs. diye anlatmaya başlıyorlar.. “Eşinizle en son ne zaman doyasıya, gönülden muhabbet edip dertleşebildiniz?” diye sorduğumda; bir iki kem-kümden sonra “Biz sık sık konuşuruz hayatım, öyle düşündüğün gibi değil yani. Ama erkeklerle dertleşilmez, orası ayrı bir konu” diyorlar.. Daha da ileri gidip “Eşinizi hiç özlüyor musunuz?” diye sorduğumda; “E birkaç haftalığına yurt dışına çıksa kim özlemez ki?” diyorlar..
Vakıfta/dernekte öğrencilerine gönüllerini alabildiğince açan; “Canım, hayatım, bitanem” sözlerini dilinden düşürmeyen, iki saat önce ayrıldığı arkadaşını özleyerek akşam onunla tekrar bir telefon konuşması, mesaj muhabbeti gerçekleştiren ve günün üzerinden geçen, yarını planlayan ev hanımları..
Eşiyle konuşurken burnundan solur gibi konuşanlar, bir tek güzel hitabı ağızlarına yakıştıramayanlar, çocuklarının gözlerine birkaç dakikadan fazla odaklanamayanlar, onlarla muhabbet etmeyi geçin laf anlatmayı bile kendilerine zaman kaybı, bir zül olarak algılayanlar..
İsmi ev hanımı olmakla ev hanımlığı yapılmaz..
Biz her şeyden önce ev hanımlarına; “Eve dönün” diyoruz.. Eve dönün, kendinize gelin, yeniden ev’lenin, çocuklarınızı kucağınıza aldığınız o ilk günlere yeniden dönün.. Yeniden sevgiye, aşka, muhabbete, sabra, tahammüle, kucak açmaya, gönlü ana’lar kadar yüceltmeye dönün..
Bir evi ev yapan annedir..
Sabahın ilk vakitlerinde mutfaktan gelen çatal bıçak seslerinin coşkusu, o coşkuya eşlik eden muhabbet, o evde gönlünün kapılarını sonuna kadar açmış bir annenin varlığına delildir..
Şimdi ise kahvaltı yapılmayan evlerin baş mimarı; ev hanımları.. Bahane de hazır; “Sabah erken canları istemiyor..” Sen sabah namazıyla evi canlandırsan, o yumuşak, tatlı seslenmelerinle eşini, çocuklarını namaza kaldırsan, bir yandan mis gibi çayın kokusu, ekmeğin kokusu sarsa evin her yanını, sabaha kadar çocuklarını özlemenin vermiş olduğu annelikle sarılsan bir bir, merak etme o evde 7’de değil, 5’te bile bal gibi kahvaltı olur, muhabbet olur..
Gelelim okul kadınlarına, iş kadınlarına..
Üzerine basa basa söylemek istiyorum; maddi imkânsızlıklarından dolayı çalışmak durumunda kalan kardeşlerimiz başımızın tacıdır, onlara ufacık da olsa bir eleştiri yapmak düpedüz körlüktür, ahmaklıktır.
Fakat “maddi imkansızlıklar” derken sözünü ettiğimiz, daha lüks bir yaşam ideali değildir, asla da olmamalıdır.. Bir evin hanıma, bir eşin hayat arkadaşına, çocukların anneye olan ihtiyaçları, onlara daha lüks bir ev, daha konforlu bir araba, paralı bir okul, refah bir gelecek sağlamakla asla karşılanamaz..
Bizden diploma bekleyenler, bizi “Aman kocana muhtaç olma, dünyanın kırk türlü hali var” nasihatleriyle büyütenler, çalışmadığımız takdirde bize kendimizi değersiz hissettirenler, kodlarıyla oynanmış, geçmişten ve köklerinden kopmuş, modernitenin aldattığı zavallı kimselerdir..
Yapmamız gereken, örnek eş/anne modellerini çoğaltarak, kendi değerimizi kendi yanımızdan biçerek, bu yanlış algıya karşı koymaktır.
Evinde arkasından ağlayan ve işe gitmemesi için eteklerine yapışıp kendisine yalvaran çocuklar bırakmak, boşluğunu/yokluğunu telafi etmek için ayrıca zahmetlere katlanmak her vicdan sahibi annenin içini kanatır..
İş hayatı kadını anne olarak değil kadın olarak görmek isteyen bir sistem üzerine kurulu..
Bundan dolayı hamile bayanlar iş başvurusunda çoğu kez reddedilir.. Patronların kadının doğum iznine, emzirme iznine tahammülleri yoktur.. Altı aylık bebeklerini evde bırakarak ağlaya ağlaya işe giden kadınların sayısı hiç de az değildir.. İş aralıklarında çocuklarını arayan, onların gönüllerini almaya çalışan, akşam eve yorgun-argın dönmesine rağmen çocuğuna yetmek için çabalayan ve fakat yıpranan sinir sistemi, tükenmek üzere olan sabrı ve tahammülü buna müsaade etmediği için kendi kendine pişmanlıklar yaşayan, gözyaşları döken, kendisini sürekli yetersiz hisseden anneler..
İş sektörü bunları görmekten hoşlanmaz..
O ister ki, kadına anneliğini hatırlatan şeyler olmasa da, kadından çok daha fazla faydalansa.. Bir yandan annelik iç güdüsü kadını rahat bırakmazken, bir yandan iş sektörü onu dışarıya bağlamak için türlü türlü şeyler çıkarmak zorundadır.. Çünkü o da bilir ki, asıl olan anneliktir ve bu duygu ancak çok çabalarla köreltilebilir..
O halde kar/zarar hesaplarını iyi yapmalı..
Heva hevesimizin oyununa gelmemeli.. "El-alem ne der?" tuzağına düşmemeli..
Elde etmek için onca şeyden vazgeçtiğimiz şeyler, terk ettiklerimizden daha mı değerli?
(Asgari ücretle çalışıp da çocuğuna bakıcı tutan, maaşının yarısından fazlasını bakıcıya, kalanını da iş hayatının kendisinden istediği giyim-kuşama, artanını da yokluğunu telafi etmek için çocuğuna aldığı hediyelere harcayan hanımları burada gündem bile etmiyorum.)
-Çalışma şartları uygun olursa, bir kadın maddi sebepleri olmadığı halde çalışamaz mı?
Evet çalışabilir, fakat buradaki şartların epey bi açılması gerekir..
1-Çocukları dört yaşından büyük olacak (Çünkü 0-4 yaş arası bu altın çağdaki anne ve çocuk iletişimi, asla hiçbir şey sebebiyle ihmal edilmemeli. )
2-Mesaisi 3-5 saati geçmeyecek.
3-Çocuğu kendisiyle gelmek istediği takdirde onu yanına getirebilme olanağı olacak.
4-Çocuğu kendisiyle gelmek istemediğinde onu evde emanet edebileceği güvenilir yakınları (baba, babaanne, anneanne gibi) olacak.
5-Çalıştığı saatler boyunca çocuğunu bilgisayarın, TV’nin başına bırakmayacak, onun dini ve ahlaki kimliğini zedeleyecek bir bağımlılığa müsaade etmeyecek.
6-İslam’a uygun kıyafeti sorun olmayacak. Kendisine direkt veya dolaylı yoldan müşterinin gözünü/gönlünü doldurmak (şık giyinmek, bakımlı, makyajlı olmak) gibi iğrenç bir teklifte bulunulmayacak.
7-İş ortamında erkeklerle bir arada bulunma zorunluluğu olmayacak, bayanlarla birlikte çalışacak.
8-İnsanların istismarına uygun işler yapmayacak, ağırlığı, vakarı, ciddiyeti olan, hanımefendiliğini zedelemeyecek işler yapacak.
9-Kadının hayasını, iffetini azaltacak, laubali olmasını isteyecek, kaba-katı olmasını gerektirecek, nezakete müsaade etmeyecek işler yapmayacak.
10-Eve iş getirmeyecek, işi; eşi ve çocuklarıyla iletişimine engel olmayacak.
İhtiyacı olmadığı için zevkine çalıştığını iddia eden hanımlar bu genel şartlara dikkat etmeli.. O takdirde elbette çalışabilir..
Bu şartların hepsi vakıf, dernek, ders, kurs, eğitim ve gönüllülük faaliyetleri yapan ev hanımları için de aynı şekilde geçerli..
-Bir hanım, pikniğe, gezmeye, alışverişe, arkadaşlarıyla muhabbete gidemez mi?
İslami hassasiyetlerine, ahlaki kurallarına halel getirmediği sürece elbette gidebilir.. Ki iki adım evlerde yaşayan modern dönemin anneleri olarak çocuklarımızı mutlaka dışarıya çıkarmak, onları toprakla, doğayla temas ettirmek zorundayız..
-“Çalışan hanım, annelik yapamıyor” mu demek istiyorsunuz?
Hayır. Tam aksine evden kopan hanım, (ister ev hanımı olsun, ister iş kadını, ister okuyan) annelik yapmakta başarısız ve yetersiz kalıyor, diyoruz..
-Birileri mutlaka çalışmalı. Siz erkek doktora muayene olmak ister misiniz?
Evet, İslami duyarlılığı olmayan o kadar çok bayan var ki, bunlar her olanakta çalışıyorlar ve biz ne dersek diyelim onların temel refleksleri İslami olmadığı için çalışmaya devam edecekler. Elbette biz özel hastalıklarımızı, işlerimizi bayanlarla halletmek isteriz ve söz konusu bayanları da her sektörde fazlasıyla buluyoruz.
Bizler en azından İslami duyarlılığı olan bayanların evlerini, yuvalarını kurtarmalarından yanayız..
-“Çalışan hanım, iyi Müslüman değil” demek istiyorsunuz, öyle mi? Siz kendinizin dışındakileri Müslüman saymayan radikal/tekfirci bir anlayışa sahipsiniz!
Bir tarafta önüne gelen herkesi tekfir eden, Allah’a karşı sorumluluğunu hiçe sayan, “Helal-haramı, kafir-mü’mini” işine geldiğince kullanan bir kesim var.. Alim olmadıkları, müçtehit olmadıkları halde insanlar hakkında küfürle hüküm veren.. Biz bu kesime “tekfirci” diyor ve şerlerinden Allah’a sığınıyoruz.. Bizim onlarla hiçbir şekilde ne gönül ne de inanç, anlayış birliğimiz yoktur..
Diğer yanda ise dinine karşı biraz titizlenen, hassasiyet gören, kendisini uyaran birini görse hemen “tekfirci” damgasını yapıştıran başka bir kesim..
Subhanallah! Tekfirci olmak bu kadar basit ve kolay bir mevzu değil.. Tekfircilik çok ciddi bir inanç sapması ve karakter problemidir.. Tekfircilik nasıl bir sorunsa, bu hareketi tanımamak, temel reflekslerini bilmemek, karşılaştığı kendince biraz farklı kişileri “tekfirci” diye damgalamak da bir başka sorundur..
-Tamam, çalışmayalım, orada burada koşuşturmayalım da evde ne yapalım? Yapacak bir şey yok ki!
Önce evimizi sevelim, sahiplenelim, evimize gönlümüzü, gönlümüze evimizi açalım..
Sonra.. Sonrası da başka bir yazıya kalsın inşallah.. Ama şunu belirtmeden geçmeyelim; “Evine gönlünü açan bir hanım, kendisine bir ömür boyu sıkılmayacak kadar meşgale bulur..”
Selametle kalın..
Ummu Aişe
http://muslumananneler.blogspot.com.tr/?m=1