MÜSLÜMAN OLDUKLARINI İDDİÂ ETTİKLERİ HALDE FİİLLERİ VE SÖZLERİ İDDİÂLARINI YALANLAYAN İNSANLAR!
Soru, bilmediği bir konu hakkında bilgi edinmek ve edindiği bilgi ile amel etmek için sorulur. Sırf soru sormak için, amelsiz bilgi edinmek için soru sorulmaz. Böyle sorular sormak vebaldir.
Adam talak hakkında soru soruyor, karısını bir kaç defa boşadığını, durumunun ne olacağını soruyor. "Bir kaç defadan neyi kastettiğini, mesela kaç defa boşadığını" soruyorum, "beş altı defa olmuştur" diyor. Ben de; "bir müslümanın karısını üç defa boşama hakkının olduğunu, üçüncü defaki boşamadan sonra büyük ayrılığın başlayacağını, yani karısı ile o andan itibaren ayrılmaları gerektiğini, o kadın iddetini bitirdikten sonra başka bir erkekle normal bir evlilik yapmadıkça, ondan da ya bir geçimsizlik sebebi ile ayrılmadıkça veya o ikinci kocası ölmedikçe eski kocasına dönemeyeceğini" açıklıyorum, adam başlıyor ama, fakat demeye, "ben bunun böyle olduğunu bilmiyordum" demeye. "Hocam biz karımla birbirimizi seviyoruz, çocuklarımız var" demeye. "Kardeşim, bu Kur'an'ın kesin hükmüdür" dediğimde ne diyor biliyor musunuz? "Ben buna katılmıyorum" diyor. Aha kendisinin müslüman olduğunu iddia ettiği halde kesin, açık kafir olan birisi. "Kur'an'ın açık hükmü budur" denilmesine rağmen "ben buna katılmıyorum" diyen adam kafir olmazsa başka kim kafir olacak?
Müslüman anne babadan doğmuş, müslümanların içinde yaşayan, islamı öğrenme imkanı olan kimselerin hakkında kitap ve sünnette kesin bilgi ve emir olan şeyleri bilmemeleri mâzeret değildir. Evlenecek olan kişilerin nikah, nafaka ve talak gibi şeyleri öğrenmeleri de farzdır. Farzı ihmal etmeleri kendilerini sorumluluktan kurtarmaz.
Kadının babası ölmüş, kardeşleri demişler ki: "Mâdem bizler müslümanız, gelin mirası şerîata göre taksim edelim, Allah'ın kitabında ne buyrulmuşsa öyle yapalım." Kadın, erkeğe iki, kadına bir taksimini duyunca hemen karşı çıkmış ve "olmaz", demiş. "Ben de aynı ananın babanın çocuğuyum, hem bu ülkede kadın erkek eşitliği var" demiş. Sonra meseleyi bir iki hocaya sormuşlar, o hocalar da benim telefon numaramı vererek, "Niğde'de bu meseleyi en iyi bilen budur, buna sorun" demişler. Bir evde toplanıp telefonun sesini de açarak bana sormaya karar vermişler. Bilgisayarımda sorulan bir soruyu cevaplarken telefonum çaldı. Açtım, bir erkek; "Selamun aleyküm hocam" dedi. Ben de "aleyküm selam, buyurun" dedim. Karşımdaki erkek, "hocam, babamız öldü de mirası şeriata göre bölüşmek istiyoruz, bize yardım eder misiniz?" dedi. Ben de, "kaç kardeşsiniz?" diye sordum. Üç erkek, iki kız kardeşiz hocam" dedi. "Babanızın hanımı var mı?" dedim, "yok hocam, annem daha önce ölmüştü" dedi. "Peki babanızın anne ve babası veya bunlardan birisi hayatta mı? Eğer hayatta iseler bunlar da mirastan pay alırlar" dedim, "yok hocam, annesi babası çok çok önce öldüler" dedi. "Demekki babanızın mirasçıları olarak sadece siz çocukları varsınız, o zaman babanızın malını ikili birli bölüşeceksiniz. Malın tümünü sekiz hisseye böleceksiniz, bu sekiz hissenin iki hissesini bir erkek, iki hissesini bir diğer erkek, iki hissesini de bir diğer erkek alır, geri kalan iki hissenin bir hissesini bir kız, bir hissesini de diğer kız alır" dedim ve "Allah'ın Kur'an'daki hükmü budır", diyerek de ekledim. Orada bulunan kız kardeşlerden birisi bağırmaya başladı ve; "hocam bu adaletsizlik değil mi?" dedi. Düşünün, ben Kur'an'da Allah'ın hükmü budur" diyorum, o bana; "bu adâletsizlik değil mi?" diyerek Allah'ı adâletsizlik yapmakla itham ediyor. Ve bu insanlar beş vakit namazlarını kılan insanlarmış. Ben o bayana, "bacım siz müslüman mısınız?" diye sordum, "elhamdulillah, elbette müslümanım" dedi. Ben yine; "bacım bu nasıl bir müslümanlık ki, ben size, "Kur'an'da Allah'ın hükmü budur" dediğim halde siz, "bu adâletsizlik değil mi?" diyorsunuz. Müslüman Allah'ın emir ve yasaklarının hepsine de îtiraz etmeden teslim olan kimse olduğuna göre, sizin de Allah'ın hükümlerine teslim olmanız gerekmiyor mu?" dediğimde kadın yine yüksek sesle, "bu zulümdür, ben bunu kabul etmiyorum" dedi. Aha beş vakit namaz kılıp müslüman olduğunu iddia ettiği halde kâfir birisi daha.
Müslüman olduğunu iddia ettiği halde menfaatına aykırı gördüğü yerlerde İslamın hükümlerinden bir çoğunu kabul etmeyen o kadar insan varki...
Özellikle boşanma meselesinde kadınların çoğu da küfre girmektedirler. Çünkü islama göre boşanmalarda kadın kocasının evinde üç hayız müddeti iddet bekler. Hayız görmüyorsa üç ay, hâmile ise çocuğunu doğuruncaya kadar iddet bekler. Bu iddet müddeti içinde kadının ev, yeme, içme ve giyinme gibi nafakasını kendisini boşayan koca karşılar. Bu süre doldu mu artık kadının hiç bir nafaka ve mal talep etme hakkı yoktur. Ancak kendi mallarını alarak babasının evine veya kendi evi varsa kendi evine gider. Şâyet kadın bunu kabul etmeyerek sürekli nafaka için mahkemeye müracaat ederse küfre girer. Çünkü o bu hareketi ile; "ey Allah! sen bana az vererek adâletsizlik yapıyorsun, halbuki bu sistem bana senden daha fazla vermektedir. Ben senin hükmünü değil, bu sistemin hükmünü kabul ediyorum" demiş olur. Ve bu boşanmalarda böyle küfre giren o kadar kadın var ki...
Tekrar edelim, müslüman, Allah ve rasûlünden gelen bütün emir ve yasaklara amasız, fakatsız îman eden kimse demektir. Allah'ın ve rasûlünün kesin olan bir hükmü belirtildiği yerde, ama, fakat demek îman olmaz. Öyleyse, müslüman olunması gerektiği gibi müslüman olalım. Selam ve duâ ile.
Soru, bilmediği bir konu hakkında bilgi edinmek ve edindiği bilgi ile amel etmek için sorulur. Sırf soru sormak için, amelsiz bilgi edinmek için soru sorulmaz. Böyle sorular sormak vebaldir.
Adam talak hakkında soru soruyor, karısını bir kaç defa boşadığını, durumunun ne olacağını soruyor. "Bir kaç defadan neyi kastettiğini, mesela kaç defa boşadığını" soruyorum, "beş altı defa olmuştur" diyor. Ben de; "bir müslümanın karısını üç defa boşama hakkının olduğunu, üçüncü defaki boşamadan sonra büyük ayrılığın başlayacağını, yani karısı ile o andan itibaren ayrılmaları gerektiğini, o kadın iddetini bitirdikten sonra başka bir erkekle normal bir evlilik yapmadıkça, ondan da ya bir geçimsizlik sebebi ile ayrılmadıkça veya o ikinci kocası ölmedikçe eski kocasına dönemeyeceğini" açıklıyorum, adam başlıyor ama, fakat demeye, "ben bunun böyle olduğunu bilmiyordum" demeye. "Hocam biz karımla birbirimizi seviyoruz, çocuklarımız var" demeye. "Kardeşim, bu Kur'an'ın kesin hükmüdür" dediğimde ne diyor biliyor musunuz? "Ben buna katılmıyorum" diyor. Aha kendisinin müslüman olduğunu iddia ettiği halde kesin, açık kafir olan birisi. "Kur'an'ın açık hükmü budur" denilmesine rağmen "ben buna katılmıyorum" diyen adam kafir olmazsa başka kim kafir olacak?
Müslüman anne babadan doğmuş, müslümanların içinde yaşayan, islamı öğrenme imkanı olan kimselerin hakkında kitap ve sünnette kesin bilgi ve emir olan şeyleri bilmemeleri mâzeret değildir. Evlenecek olan kişilerin nikah, nafaka ve talak gibi şeyleri öğrenmeleri de farzdır. Farzı ihmal etmeleri kendilerini sorumluluktan kurtarmaz.
Kadının babası ölmüş, kardeşleri demişler ki: "Mâdem bizler müslümanız, gelin mirası şerîata göre taksim edelim, Allah'ın kitabında ne buyrulmuşsa öyle yapalım." Kadın, erkeğe iki, kadına bir taksimini duyunca hemen karşı çıkmış ve "olmaz", demiş. "Ben de aynı ananın babanın çocuğuyum, hem bu ülkede kadın erkek eşitliği var" demiş. Sonra meseleyi bir iki hocaya sormuşlar, o hocalar da benim telefon numaramı vererek, "Niğde'de bu meseleyi en iyi bilen budur, buna sorun" demişler. Bir evde toplanıp telefonun sesini de açarak bana sormaya karar vermişler. Bilgisayarımda sorulan bir soruyu cevaplarken telefonum çaldı. Açtım, bir erkek; "Selamun aleyküm hocam" dedi. Ben de "aleyküm selam, buyurun" dedim. Karşımdaki erkek, "hocam, babamız öldü de mirası şeriata göre bölüşmek istiyoruz, bize yardım eder misiniz?" dedi. Ben de, "kaç kardeşsiniz?" diye sordum. Üç erkek, iki kız kardeşiz hocam" dedi. "Babanızın hanımı var mı?" dedim, "yok hocam, annem daha önce ölmüştü" dedi. "Peki babanızın anne ve babası veya bunlardan birisi hayatta mı? Eğer hayatta iseler bunlar da mirastan pay alırlar" dedim, "yok hocam, annesi babası çok çok önce öldüler" dedi. "Demekki babanızın mirasçıları olarak sadece siz çocukları varsınız, o zaman babanızın malını ikili birli bölüşeceksiniz. Malın tümünü sekiz hisseye böleceksiniz, bu sekiz hissenin iki hissesini bir erkek, iki hissesini bir diğer erkek, iki hissesini de bir diğer erkek alır, geri kalan iki hissenin bir hissesini bir kız, bir hissesini de diğer kız alır" dedim ve "Allah'ın Kur'an'daki hükmü budır", diyerek de ekledim. Orada bulunan kız kardeşlerden birisi bağırmaya başladı ve; "hocam bu adaletsizlik değil mi?" dedi. Düşünün, ben Kur'an'da Allah'ın hükmü budur" diyorum, o bana; "bu adâletsizlik değil mi?" diyerek Allah'ı adâletsizlik yapmakla itham ediyor. Ve bu insanlar beş vakit namazlarını kılan insanlarmış. Ben o bayana, "bacım siz müslüman mısınız?" diye sordum, "elhamdulillah, elbette müslümanım" dedi. Ben yine; "bacım bu nasıl bir müslümanlık ki, ben size, "Kur'an'da Allah'ın hükmü budur" dediğim halde siz, "bu adâletsizlik değil mi?" diyorsunuz. Müslüman Allah'ın emir ve yasaklarının hepsine de îtiraz etmeden teslim olan kimse olduğuna göre, sizin de Allah'ın hükümlerine teslim olmanız gerekmiyor mu?" dediğimde kadın yine yüksek sesle, "bu zulümdür, ben bunu kabul etmiyorum" dedi. Aha beş vakit namaz kılıp müslüman olduğunu iddia ettiği halde kâfir birisi daha.
Müslüman olduğunu iddia ettiği halde menfaatına aykırı gördüğü yerlerde İslamın hükümlerinden bir çoğunu kabul etmeyen o kadar insan varki...
Özellikle boşanma meselesinde kadınların çoğu da küfre girmektedirler. Çünkü islama göre boşanmalarda kadın kocasının evinde üç hayız müddeti iddet bekler. Hayız görmüyorsa üç ay, hâmile ise çocuğunu doğuruncaya kadar iddet bekler. Bu iddet müddeti içinde kadının ev, yeme, içme ve giyinme gibi nafakasını kendisini boşayan koca karşılar. Bu süre doldu mu artık kadının hiç bir nafaka ve mal talep etme hakkı yoktur. Ancak kendi mallarını alarak babasının evine veya kendi evi varsa kendi evine gider. Şâyet kadın bunu kabul etmeyerek sürekli nafaka için mahkemeye müracaat ederse küfre girer. Çünkü o bu hareketi ile; "ey Allah! sen bana az vererek adâletsizlik yapıyorsun, halbuki bu sistem bana senden daha fazla vermektedir. Ben senin hükmünü değil, bu sistemin hükmünü kabul ediyorum" demiş olur. Ve bu boşanmalarda böyle küfre giren o kadar kadın var ki...
Tekrar edelim, müslüman, Allah ve rasûlünden gelen bütün emir ve yasaklara amasız, fakatsız îman eden kimse demektir. Allah'ın ve rasûlünün kesin olan bir hükmü belirtildiği yerde, ama, fakat demek îman olmaz. Öyleyse, müslüman olunması gerektiği gibi müslüman olalım. Selam ve duâ ile.