buradaki yazılan hadisleri günümüzdeki yöneticelere delil olarak getiriyorlar.aşagıda delil olmadığını anlatmış
Müslüman yöneticiler ile ilgili söylenen hadislerin kapsamına, bu mürted yöneticilerin de dahil edilmesi, bazılarının düştüğü çok tehlikeli bir hatadır. Bu hadislerden bazıları şunlardır: İbn-i Abbas’tan (radıyallahu anhuma) merfu olarak rivayet edilen şu hadis: “Kim emirinden hoşuna gitmeyen bir şey görürse sabretsin. Çünkü itaatin dışı
na bir karış çıkıp da ölen kişi cahiliyye ölümü ile ölür.”[51] Ve yine Avf bin Malik el-Eşcai’den rivayet edilen şu hadis: “Rasulullah’ın (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle dediğini işittim: “Yöneticilerin en iyileri; sevdikleriniz ve sizi sevenler, arkalarında namaz kıldıklarınız ve sizin arkanızda namaz kılanlardır. En kötü yöneticileriniz ise; sevmedikleriniz ve sizi sevmeyenler, lanet ettikleriniz ve size lanet edenlerdir.” Bunun üzerine; “Ey Allah’ın Rasulü (sallallahu aleyhi ve sellem), o durumda kendilerine karşı çıkmamız gerekmez mi?” dedim. Allah Rasulü (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: “Size namazı kıldırdıkları sürece hayır. Başına getirilen yöneticinin Allah’ın yasaklarından birini işlediğini gören kimse, günah işlediği sürece ondan nefret etsin, ama itaatin dışına çıkmasın.”[52] Başka bir rivayette ise, “Namaz kıldıkları sürece hayır” dedi” şeklinde geçmektedir.
Bu hadisler konusunda, hak ile batılın birbirine karıştırıldığını iki yönden anlamaktayız:
Birincisi: Bu hadisler, kafir yöneticiler ile ilgili değil, Müslüman yöneticiler ile ilgilidir. Dolayısıyla mürted yöneticiler için bu hadisler delil olarak gösterilemez. Şöyle ki:
1) Çünkü bu mürted yöneticiler, şer’i ilim, adalet ve buna benzer imamet için gerekli diğer şartları taşımamaktadırlar.[53]
2) Onlar için geçerli olan bey’at sağlanmamıştır. Bey’at ancak Kur’an ve Sünnet’in hükmüne göre yerine getirildiği zaman gerçekleşmiş olur. Buhari, İbn-i Ömer’in, Abdulmelik bin Mervan’a mektup yazarak bey’atını bildirirken şöyle dediğini rivayet eder: “Gücüm yettiği yerlerde Kitap ve Sünnet’e uygun olarak sana itaat etmeyi kabul ediyorum.”[54] İbn-i Hacer (rahimehullah) şöyle der: “İmama bey’at etmede asıl olan, hak ile amel etmesi, hadleri uygulaması, emr-i bi’l-ma’ruf ve nehyi ani’l-münkeri yerine getirmesi şartı ile ona bey’at etmektir.”[55] Bu mürted yöneciler ise, iktidara geldiklerinde anayasalarını, beşeri kanunları, demokrasi veya sosyalizm gibi küfür olan sistemleri uygulayacaklarına dair yemin etmektedirler.
3) Bu mürted yöneticiler, Maverdi’nin, imamın yerine getirmesinin şart olduğunu belirttiği gibi, dini, kesin temelleri üzerinde koruma görevini de ihlal etmektedirler.[56] Dinin korunması ve yerine getirilmesi gereken temellerinden bazıları had cezalarının uygulanması ve Allah yolunda cihad emrinin yerine getirilmesidir. Bu amellerin yerine getirilip getirilmediği düşünüldüğünde, bu mürted yöneticiler dini korumakta mıdırlar yoksa öldürmekte midirler?
Bütün bunlar göstermektedir ki bu yöneticiler, ne taşımaları gereken şartlar, ne sağlanması gereken bey’at akdi ve ne de yerine getirmeleri gereken görevleri bakımından Müslüman yöneticiler kapsamına girmektedirler. Dolayısıyla yukarıdaki hadislerin ve o hadislere benzeyen Müslüman yöneticiler ile ilgili olan diğer hadislerin kapsamına, bu yöneticilerin de sokulmaya çalışılması büyük bir hata ve hak ile batılı birbirine karıştırmaktan başka bir şey değildir.
İkincisi: Bir varsayım olarak yukarıdaki hadislerin bunları da kapsadığını hesap etsek bile, bu hadisler Ubade bin Samit’in şu hadisi ile kayıtlıdır: “Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) bizi çağırdı, biz de kendisine bey’at ettik. Bizden söz aldığı şeyler arasında, sevinçte ve tasada, darlıkta ve bollukta kendisini dinleyip itaat etmemiz, kendisini şahsımıza tercih etmemiz ve işin ehline karşı çıkmamamız vardı. “Ancak açık bir küfür görmeniz ve buna dair elinizde Allah’tan bir delil bulunması hali müstesna” dedi.”[57] Bu hadiste “Ancak bir delile dayanarak bir işin açık bir küfür olduğunu görmemiz müstesna” diye geçmektedir. Yönetici, Allah’ın indirmediği şeylerle hükmetmek gibi, ne zaman açık bir küfür işlerse ona itaat hakkı düşer, velayet hükmü kalmaz ve onun yönetimden indirilmesi için kendisine karşı çıkmak Müslümanlar üzerine vacip hale gelir. Kadı Iyad, Ubade bin Samit hadisini açıklarken şöyle der: “Alimler kafir bir kişinin Müslümanlara imam olamayacağında icma etmişlerdir. Sonradan kafir olursa bu görevden indirilir. Kafir olursa veya dinini değiştirirse veya bid’at işlerse, artık ulü’l-emr olmaktan çıkar, ona itaat edilmez. Ona karşı ayaklanılması, bulunmuş olduğu görevden indirilmesi ve mümkün ise, onun yerine adaletli bir imam tayin edilmesi Müslümanlar üzerine vacip olur.”[58]
Bütün bunlar göstermektedir ki, sözkonusu hadislerin, bu mürted tağutlar hakkında kullanılması mümkün değildir. Bu şekilde hak ile batılı karıştırmanın ne kadar tehlikeli olduğu ve bunun, bu tağutlara karşı Müslümanları cihad etmekten alıkoymaya yol açtığı görülmektedir.
[51] Müttefekun Aleyhi
[52] Müslim
[53] İmametin şartları için bakınız: Maverdi, el-Ahkamu’s-Sultaniyye, 6
[54] Hadis no: 7272
[55] Fethu’l-Bari, 13/203
[56] Maverdi, el-Ahkamu’s-Sultaniyye, 15-16
[57] Müttefekun Aleyhi
[58] Sahihu Müslim Şerhi, Nevevi, Kitabu’l-İmara, 12/229
Müslüman yöneticiler ile ilgili söylenen hadislerin kapsamına, bu mürted yöneticilerin de dahil edilmesi, bazılarının düştüğü çok tehlikeli bir hatadır. Bu hadislerden bazıları şunlardır: İbn-i Abbas’tan (radıyallahu anhuma) merfu olarak rivayet edilen şu hadis: “Kim emirinden hoşuna gitmeyen bir şey görürse sabretsin. Çünkü itaatin dışı
na bir karış çıkıp da ölen kişi cahiliyye ölümü ile ölür.”[51] Ve yine Avf bin Malik el-Eşcai’den rivayet edilen şu hadis: “Rasulullah’ın (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle dediğini işittim: “Yöneticilerin en iyileri; sevdikleriniz ve sizi sevenler, arkalarında namaz kıldıklarınız ve sizin arkanızda namaz kılanlardır. En kötü yöneticileriniz ise; sevmedikleriniz ve sizi sevmeyenler, lanet ettikleriniz ve size lanet edenlerdir.” Bunun üzerine; “Ey Allah’ın Rasulü (sallallahu aleyhi ve sellem), o durumda kendilerine karşı çıkmamız gerekmez mi?” dedim. Allah Rasulü (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: “Size namazı kıldırdıkları sürece hayır. Başına getirilen yöneticinin Allah’ın yasaklarından birini işlediğini gören kimse, günah işlediği sürece ondan nefret etsin, ama itaatin dışına çıkmasın.”[52] Başka bir rivayette ise, “Namaz kıldıkları sürece hayır” dedi” şeklinde geçmektedir.
Bu hadisler konusunda, hak ile batılın birbirine karıştırıldığını iki yönden anlamaktayız:
Birincisi: Bu hadisler, kafir yöneticiler ile ilgili değil, Müslüman yöneticiler ile ilgilidir. Dolayısıyla mürted yöneticiler için bu hadisler delil olarak gösterilemez. Şöyle ki:
1) Çünkü bu mürted yöneticiler, şer’i ilim, adalet ve buna benzer imamet için gerekli diğer şartları taşımamaktadırlar.[53]
2) Onlar için geçerli olan bey’at sağlanmamıştır. Bey’at ancak Kur’an ve Sünnet’in hükmüne göre yerine getirildiği zaman gerçekleşmiş olur. Buhari, İbn-i Ömer’in, Abdulmelik bin Mervan’a mektup yazarak bey’atını bildirirken şöyle dediğini rivayet eder: “Gücüm yettiği yerlerde Kitap ve Sünnet’e uygun olarak sana itaat etmeyi kabul ediyorum.”[54] İbn-i Hacer (rahimehullah) şöyle der: “İmama bey’at etmede asıl olan, hak ile amel etmesi, hadleri uygulaması, emr-i bi’l-ma’ruf ve nehyi ani’l-münkeri yerine getirmesi şartı ile ona bey’at etmektir.”[55] Bu mürted yöneciler ise, iktidara geldiklerinde anayasalarını, beşeri kanunları, demokrasi veya sosyalizm gibi küfür olan sistemleri uygulayacaklarına dair yemin etmektedirler.
3) Bu mürted yöneticiler, Maverdi’nin, imamın yerine getirmesinin şart olduğunu belirttiği gibi, dini, kesin temelleri üzerinde koruma görevini de ihlal etmektedirler.[56] Dinin korunması ve yerine getirilmesi gereken temellerinden bazıları had cezalarının uygulanması ve Allah yolunda cihad emrinin yerine getirilmesidir. Bu amellerin yerine getirilip getirilmediği düşünüldüğünde, bu mürted yöneticiler dini korumakta mıdırlar yoksa öldürmekte midirler?
Bütün bunlar göstermektedir ki bu yöneticiler, ne taşımaları gereken şartlar, ne sağlanması gereken bey’at akdi ve ne de yerine getirmeleri gereken görevleri bakımından Müslüman yöneticiler kapsamına girmektedirler. Dolayısıyla yukarıdaki hadislerin ve o hadislere benzeyen Müslüman yöneticiler ile ilgili olan diğer hadislerin kapsamına, bu yöneticilerin de sokulmaya çalışılması büyük bir hata ve hak ile batılı birbirine karıştırmaktan başka bir şey değildir.
İkincisi: Bir varsayım olarak yukarıdaki hadislerin bunları da kapsadığını hesap etsek bile, bu hadisler Ubade bin Samit’in şu hadisi ile kayıtlıdır: “Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) bizi çağırdı, biz de kendisine bey’at ettik. Bizden söz aldığı şeyler arasında, sevinçte ve tasada, darlıkta ve bollukta kendisini dinleyip itaat etmemiz, kendisini şahsımıza tercih etmemiz ve işin ehline karşı çıkmamamız vardı. “Ancak açık bir küfür görmeniz ve buna dair elinizde Allah’tan bir delil bulunması hali müstesna” dedi.”[57] Bu hadiste “Ancak bir delile dayanarak bir işin açık bir küfür olduğunu görmemiz müstesna” diye geçmektedir. Yönetici, Allah’ın indirmediği şeylerle hükmetmek gibi, ne zaman açık bir küfür işlerse ona itaat hakkı düşer, velayet hükmü kalmaz ve onun yönetimden indirilmesi için kendisine karşı çıkmak Müslümanlar üzerine vacip hale gelir. Kadı Iyad, Ubade bin Samit hadisini açıklarken şöyle der: “Alimler kafir bir kişinin Müslümanlara imam olamayacağında icma etmişlerdir. Sonradan kafir olursa bu görevden indirilir. Kafir olursa veya dinini değiştirirse veya bid’at işlerse, artık ulü’l-emr olmaktan çıkar, ona itaat edilmez. Ona karşı ayaklanılması, bulunmuş olduğu görevden indirilmesi ve mümkün ise, onun yerine adaletli bir imam tayin edilmesi Müslümanlar üzerine vacip olur.”[58]
Bütün bunlar göstermektedir ki, sözkonusu hadislerin, bu mürted tağutlar hakkında kullanılması mümkün değildir. Bu şekilde hak ile batılı karıştırmanın ne kadar tehlikeli olduğu ve bunun, bu tağutlara karşı Müslümanları cihad etmekten alıkoymaya yol açtığı görülmektedir.
[51] Müttefekun Aleyhi
[52] Müslim
[53] İmametin şartları için bakınız: Maverdi, el-Ahkamu’s-Sultaniyye, 6
[54] Hadis no: 7272
[55] Fethu’l-Bari, 13/203
[56] Maverdi, el-Ahkamu’s-Sultaniyye, 15-16
[57] Müttefekun Aleyhi
[58] Sahihu Müslim Şerhi, Nevevi, Kitabu’l-İmara, 12/229