Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Çözüldü Muşrik Kafirlerin Kabristanını Ziyaret Etmek Caiz mi?

hayalet Çevrimdışı

hayalet

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
bu belki de en sacma sorulardan birimi bilmiiyorum fakat sormak istiyorum yinede , bildiginiz uzre burda bulundugum yerde musluman mezarligi yok ,fakat yine de dusunmek adina buralara gitmek , gidilebilirmi dusunmek amacli ahireti unutmamak adina , kafam biraz karisik cunku orda gunahsiz cocuklarda var ve bu mezarlik 2 ye ayrilmis yani bir taraf hiristiyanlara ait , diger taraf hiristiyan olmayanlar ve bir arkadasin annesi orda , biliyoruzki islam dini kolaylik dini onun icin dedim ya belki de aptalca bi soru bilmiyorum ????
 
S Çevrimdışı

sibirya

Yeni Üye
İslam-TR Üyesi
bende yurtdisindayim ..ve bazen kabirleri ziyaret edince insan cok bir tuaf oluyor bunu tarif etmek bile cok zor ..dunyayi unutup biran cikacagim yolculugu dusunuyorum korkuyorum tabiki .olumun adi soguk nede olsa ..Allah gunahlarimizi af etsin Allahin huzuruna cikacak yuzumuz olur ins..Allah razi olsun konuyu acan ve aydinlatan arkadaslardan !!
 
Abdulmuizz Fida Çevrimdışı

Abdulmuizz Fida

فَاسْتَقِمْ كَمَا أُمِرْتَ
Admin
Muşrik Kafirlerin Kabristanını Ziyaret

Kabir ziyaretinde aslolan Muslumanların kabirlerinin ziyaret edilmesi , ölüm ve ahiratin tefekkur edilmesi ile birlikte, muslumanlara şirk içermeyen dualar edilmesi arzulanır.
Fakat bir muslumanın yakınlarından birisi kafir olarak ölmüş olması ihtimali de mevcuddur. Bu durumda kafir olan yakının kabride ziyaret edilebilmesi mumkundur. Bu durumda musluman, kabir başında ağlayabilir fakat kesinlikle dua edemez. Buna delil Rasulullah (s.a.v.)'in muşrik olarak ölen anne babasının kabrini ziyaret etmesi, ağlaması fakat dua etmekten men edildiğini söylemesi gösterilebilir.

Ebû Hurayra (r.anh)’dan yapılan bir rivayete göre Rasûlullah (sallAllahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurmaktadır:
Anneme mağfiret dilemem hususunda Rabb'imden izin istedim, izin vermedi. Kabrini ziyaret edeyim diye izin istedim, bana izin verdi
(Muslim, Cenâiz, 105, 106, 108; Tirmizî, Cenâiz, 60; Ebû Dâvûd, Cenâiz, 77; Nesâî, Cenâiz, 101; Ahmed b. Hanbel, Musned, II, 441; V, 356.)

Başka bir rivayette de şöyle denilmektedir:
Rasûlullah (sallAllahu aleyhi ve sellem) annesinin kabrini ziyaret etti. (Kabrin yanındayken) ağladı. Yanındakileri de ağlattı. Sonra şöyle buyurdu:

Anneme mağfiret dilemem hususunda Rabb'imden izin istedim, izin vermedi. Kabrini ziyaret edeyim diye izin istedim, bana izin verdi. Kabirleri ziyaret ediniz, çünkü onlar ölümü hatırlatır
(Ebû Dâvud, Cenâiz 77; İbn Mâce, Cenâiz 49)

İslam düşmanlarının bulunduğu kafirlerin kabri başında durulmaz, kabirleri ziyaret edilmez. Yakınların İslam düşmanı kafirlerden olması durumunda da, Cenaze namazları kılınmadığı gibi kabirleri de ziyaret edilmez.

- Ve onlardan biri ölürse asla namazını kılma ve kabrinin başına gidip durma. Çünkü onlar Allah'ı ve Rasulunü tanımadılar. Ve fâsık olarak can verdiler. (Tevbe 84)

Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, “Vedâ Haccı”nda Mina ile Muzdelife arasındaki Muhassir Vâdisi’ni geçerken sur’atlendiler.
Sahâbe-i kirâm: “–Yâ RasûlAllâh, ne hâl oldu, niçin sur’atlendiniz?” diye sorunca,
Fahr-i Kâinat -sallâllâhu aleyhi ve sellem- cevâben şöyle buyurdular: “–Bu mekânda Cenâb-ı Hak, Ebrehe ordularını kahretti. O kahır tecellîsinden bir hisse gelmemesi için sur’atlendim!” Nitekim hacda bu mekânda vakfe yapılmaz.
(Muslim, Hacc, 147; Nevevî, Şerhu Sahîhi Muslim, VIII, 190)

Yine Tebuk Seferi’nde ashâb-ı kirâm, Semûd kavminin helâk olduğu yerden geçerken Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-:
“–Bu taştan oymalı evlere hüzünle girin! Buradan bir şey de almayın! Çünkü burada azgın bir kavme azâb-ı ilâhî geldi…” buyurmuşlardı.
Sahâbe: “–Yâ RasûlAllâh, kırbalarımızı su ile doldurduk. Hattâ bu su ile hamur yaptık!” dediler.
Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem : “–Sularınızı boşaltın, hamurlarınızı da dökün!” buyurdular.
(Buhârî, Enbiyâ, 17)

İlâhî kahrın tecellî ettiği beldelerde, isyân ve günah yüklü mekânlarda mânen devâm eden o kahrın in’ikâsına mâruz kalmamak için oralarda bulunmamak, zarûreten geçmek gerektiğinde ise sur’atle geçmek îcâb eder.

***********

957- عَن ابْنِ عُمَر رَضِيَ اللَّه عَنْهُمَا أَنَّ رسُولَ اللَّهِ صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم قَالَ لأصْحَابِهِ يَعْني لمَّا وَصلُوا الحِجْرَ : دِيَارَ ثمُودَ : « لا تَدْخُلُوا عَلى هَؤُلاءِ المُعَذَّبِينَ إِلاَّ أَنْ تَكُونُوا بَاكِينَ ، فَإِنْ لمْ تَكُونُوا باكِين ، فَلا تَدْخُلُوا عَلَيْهِمْ ، لا يُصِيبُكُمْ مَا أَصَابَهُمْ » متفقٌ عليه .
وفي رواية قال : لمَّا مَرَّ رَسُولُ اللَّهِ صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم بِالحِجْرِ قال : « لا تَدْخُلُوا مَسَاكِنَ الَّذِينَ ظَلَمُوا أَنْفُسَهُمْ أَنْ يُصِيبكُمْ مَا أَصَابَهُمْ إِلاَّ أَنْ تَكُونُوا بَاكِينَ » ثُمَّ قَنَّع رَسُولُ اللَّهِ صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم رَأْسَهُ وَأَسْرَعَ السَّيْرَ حَتى أَجَازَ الوَادي

957. İbni Ömer radıyallahu anhumâ’dan rivayet edildiğine göre, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, Semûd kavminin ülkesi Hicr denilen yere varınca ashâbına şöyle hitâb etti:
- Azâba uğratılmış olan şu milletin yurduna ancak ağlayarak girin. Ağlayamıyorsanız girmeyin ki, onların başına gelen sizin de başınıza gelmesin.
(Buhârî, Salât 53, Enbiya 17, Tefsîru sûre (15), 2, Meğâzî 80; Muslim, Zuhd 38-39)

Başka bir rivayette Hicr’e vardığı zaman Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in şöyle buyurduğu bildirilmektedir:
- Kendilerine zulmedenlerin yurduna ağlayarak girin. Yoksa onların başına gelenler sizin de başınıza gelebilir.
Sonra Rasûlullah
sallallahu aleyhi ve sellem başını örttü; o vadiyi geçinceye kadar süratle yürüdü.
(Buhârî, Enbiyâ 17, Tefsîru sûre (15), 2; Muslim, Zuhd 39)


İzahat
Hicr vadisi, Sâlih aleyhisselâm’ın milleti olan Semûd’un oturduğu yerdir. Peygamber hicrî 9. yılın sonlarında Tebuk Gazvesi’ne giderken bu vadiden geçmek zorunda kalmıştı. Peygamber’in hadisimizdeki ikazına ilâve olarak müslüman askerlere bu yöre hakkında verdiği daha başka bilgi ve tâlimatlar da bulunmaktadır. Meselâ, oradaki kuyunun suyundan içilmemesi, abdest alınmaması, onunla hamur yoğurulmaması, yoğurulmuşsa o hamurların develere yedirilmesi bu tâlimatlar arasında yer almaktadır (Buhârî, Enbiya 17).
Hatta yine o civarda bulundukları bir gece Rasul-u Ekram Efendimiz,
Bu gece pek şiddetli bir fırtına çıkacak. Herkes devesini sıkı bağlasın ve bulunduğu yerde otursun, ayağa kalkmasın” buyurmuştur (Buhârî, Zekât 54; Muslim, Fedâil 11)
Gerçekten o gece çok şiddetli bir kasırga çıkmış; abdest almak için ayağa kalkan birini kasırga yere çarpmış, devesini aramaya giden bir başkasını da Tay dağına fırlatıb atmıştır.
Tebuk Seferine ve özellikle Hicr bölgesine ait olaylar hakkında bilgiler veren hadisimiz, geçmişten ibret almak için o geçmişe ait olayların hatırlanması ve belli bazı noktalara dikkat edilmesi hatta özel bazı tavırların sergilenmesi gerektiğine işaret etmektedir. Yaptıkları haksızlık ve itaatsizlik sebebiyle Allah’ın azabına uğramış milletlerin yurtları ve izleri
“sabıkalı” yerler ve izler olarak, sonrakiler tarafından ibret alınacak hâtıralardır. İbret almayı gerektirecek bir davranış olarak, hadisimizde ağlamanın tavsiye edildiğini görüyoruz. Ağlamak, daha önce felâkete uğramış olanların kalıntılarını izlerken duygulu, kaygılı, kuşkulu olmayı ve böylece onların halini daha iyi düşünüp daha derinden etkilenmeyi sağlar. Böyle bir halet-i ruhiye içinde olmamak, oralardan sadece gelip geçmek, tarihten ders almamak gibi ağır sonuçları olan bir hatanın işlenmesi anlamına gelir. Yoksa oradan geçen herkesin hemen oracıkta aynen öncekiler gibi helâk edileceği anlamına gelmez. Efendimiz’in, Oralara ağlayarak girin ki, onların başına gelenler sizin de başınıza gelmesin buyurması, buralarda cereyan eden olayları sonuçlarıyla birlikte iyi düşünün, anlayın ve onların hallerinden ibret alıp yaşayışınızı düzeltiniz ki, böylesi felâketler sizin başınıza da gelmesin, demektir. Hadisimizdeki azaba uğramışlar (muazzebîn) ifadesi, ikinci rivayette kendilerine zulmetmiş olanlar (zalemû enfusehum) şeklinde açıklanmıştır. Bu, aynı zamanda azaba uğratılma sebebinin “zulum” olduğunu ortaya koyan bir açıklamadır. Geçmiş olaylardan ibret almamak gaflettir yani bir çeşit zulumdur.
Ayrıca acı olaylara sahne olmuş yer ve çevreler, ister istemez insan psikolojisine etki eder. Bu etki belki de radyasyon kirlenmesi gibi, uzun süre devam eder. Peygamber’in, başını örterek o yöreyi süratle geçmesi, işin ciddiyetini çevresindekilere ve daha sonrakilere fiilen göstermek, böylece onları unutamayacakları şekilde eğitmek içindir. Efendimiz’in bu hareketi, Allah’a ve Peygamber’ine itaatsizlik edenlerden kaçmak, uzak durmak anlamında yorumlanabilir. Çünkü Sâlih
aleyhisselâm’ın milleti itaatsizlik etmiş, mûcize deveyi kesmiş ve pek çok maddî imkânlarına ve güçlerine rağmen helâk olmuşlardı.

Günümüzde de zâlimlerin kabir veya kabristanlarından geçmek zorunda kalınırsa, hadisimizde emredildiği şekilde davranmak, oralarda fazla eğlenmemek, kendi doğrularımız istikametinde yaşamaya devam etmek gerekir.

Nevevî merhumun, hasta ziyareti bölümünü, ölümlerinden sonra bile zalimlerin yaşayanlara etki edebileceklerini gösteren bu hadîs-i şerîf ile bitirmesi, kötü bir ölüm ile karşılaşmamak için dikkatli yaşamak gerektiğine işaret etmek istemesinin bir sonucu olsa gerektir.

Hadisten Öğrendiklerimiz

1. Bilinçli ve uyanık bir hayat yaşamak gerekir.
2. Geçmişten ibret almasını bilmeyenler, kendi hayatlarını tehlikeye atarlar.
3. Ölüm ve kabir insanın ibret alması ve hayatına çeki düzen vermesi için dikkate alınacak iki gerçektir.
4. Zalimler hayatlarında olduğu gibi, ölümlerinden sonra da kendilerinden sakınılacak kimselerdir.

5. Zalimlerin hâtıra ve kalıntılarında felâket izleri ve tehlikeleri bulunur.
 
Üst Ana Sayfa Alt