Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Müşrik Kelimesinin Istılah Manâsıyla Kullanılması

mehmed cihad Çevrimdışı

mehmed cihad

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
Soru:


Çıkarmış olduğunuz "Tercüman’ul Kur'an" isimli derginin Mart 1962 sayısındaki "Resâil ve Mesâil " köşesini inceledim. Makalenizin son satırlarına katılmadığımı burada bildirmek istiyorum. Bu yüzden ihtilafların kaldırılması ve hakkın ortaya konulması amacıyla aşağıdaki satırları karalıyorum.


Kitap ve Sünnet'in kesin açıklamalarından gayb ilmi ile "hâzır ve nazır" olmanın Allah Teâlâ'ya has bir sıfat olduğu ortaya çıkmaktadır. Bundan dolayı, bu mahsus sıfatların Hz. Muhammed Mustafa'da (s.a) veya başka bir peygamber ya da velîde var olduğunu kabul eden bir müslüman Kitap ve Sünnetin kesin kararı dolayısıyla şirke bulaşmış addedilir ve söz konusu kişi için "müşrik" kelimesinin kullanılmaması Kur'an ve Sünnet'e sırt çevirmekle eş anlamlı olur. Böyle bir inanca sahip kimsenin Peygamberimiz zamanındaki Arap müşriklerine benzetilmesi haksızlık ve aşırı gitme değil, adaletin ta kendisi ve gereğidir.


Bu mahsus sıfatların Allah'tan başkasına atfedilmesinin şirk olduğunu kabul ediyorsunuz, ama bu fiili işleyen müslümanlara "müşrik" lafzının kullanılmasını haksızlık olarak niteliyorsunuz. Neden bu gibi tenakuzlara düşüyorsunuz?


Siz, herhangi bir müslümanı müşrik olarak nitelememenize iki neden gösteriyorsunuz: Birinci olarak; onların tevilde hata yaptıklarını öne sürüyorsunuz. İkinci olaraksa onların bile bile şirke bulaşmadıklarını iddia ediyorsunuz. Ben sizin bu iki görüşünüzü de doğru bulmuyorum.


Cevap:


Kur'an-ı Kerimi okuyup araştırdığım kadarıyla bu konuda şunu diyebilirim: Şirke bulaşan veya akide ve amelinde şirk izleri bulunan her kim olursa (müslümanlardan) ona ne ıstılah manâsıyla "müşrik" diye hitab edilebilir ve ne de müşriklere yapılan muamele ona da yapılabilir. Böyle bir hitap ve davranışa ancak tevhid inancını temel inanç olarak kabul etmeyen, vahiy, nübüvvet ve Allah'ın Kitabı'nı daha baştan dinin kaynağı olarak kabul etmeyen ve asıl dinleri şirke dayalı kimseler müstehaktır.


Buna delil olarak şu ayetleri gösterebiliriz. Kur'an-ı Kerim'de Allah Teâlâ yahudi ve hristiyanların şirke düşüşlerini şöyle anlatıyor:


"Andolsun, "Allah, ancak Meryem oğlu Mesih'tir." diyenler elbette kâfir olmuşlardır.” (Mâide: 5/72.)


"Allah, üçün üçüncüsüdür" diyenler elbette kâfir olmuşlardır" (Maide: 5/73)


Ancak, bütün bunlara rağmen yahudi ve hristiyanlar için Kur'an-ı Kerim'de müşrik lafzı kullanılmayıp başka bir ıstılah, "ehl-i kitap " ıstılahı kullanılmıştır. Dahası, onlarla müşrikler arasında sadece telaffuzdan doğan bir farkla yetinilmemiş, müslümanların onlarla olan ilişkileri, müşriklerle olan ilişkilerinden ayrı ele alınmıştır. Eğer yahudi ve hristiyanlar gerçekten de müşrik olarak görülse idi:


"Allah'a ortak koşan kadınlarla, onlar inanıncaya kadar evlenmeyin.” (Bakara: 2/221) ayetine göre onların kadınlarıyla evlenmek kendiliğinden haram olurdu. Ancak, Allah Teâlâ Kitap Ehlinin kadınlarıyla evlenme hükmünü müşrik kadınlardan tamamen ayrı tutmuş ve müslümanların onlarla evlenmesine cevaz vermiştir. Aynı şekilde ehl-i kitabın kestiklerinin hükmü de müşriklerinkinden tamamen farklıdır. Böyle bir ayrılığın sebebi şundan başka ne olabilir ki: Onlar şirke bulaşmalarına rağmen tevhidi asıl din olarak görmekte, Nübüvvet'i ve Kitabı dinin kaynağı olarak kabul etmektedirler. Bundan dolayı onlara şöyle bir çağrıda bulunulmuştur:


"Yahudiler! "Uzeyr Allah'ın oğludur" dediler, Hristiyan-lar da: "Mesih Allah'ın oğludur " dediler. (Tevbe: 9/30)


"De ki, "Ey Kitap Ehli, aramızda ortaklaşa (ölçü ve adil dengeyi sağlayacak) bir kelimeye gelin: (O da): “Allah'tan başkasına kulluk etmememiz, hiç bir şeyi O'na ortak koşmamamız ve Allah'ı bırakıp bir kısmımız bir kısmımızı rab edinmememizdir.” (Al-i İmrân: 3/64)


"Deyin ki, "Bize indirilene de size indirilene de inandık. Bizim tanrımız da sizin tanrınız da birdir.” (Ankebût: 29/46)


Bunun aksine Allah Teâlâ "müşrik" ıstılahını şirki asıl din olarak benimsemiş kimseler için kullanmıştır. Onlar Peygamber Efendimize (s.a) şöyle itiraz ediyorlardı:


"Tanrıları tek bir tanrı mı yapıyor? Doğrusu bu şaşılacak bir şeydir dediler" (Sâd: 38/5)


Onlar dinin akide ve amellerinin de vahiy ve risaletten alınması gerektiğini kabul etmiyorlardı:


“Onlara "Allah'ın indirdiğine uyun" denilince "hayır biz baba ve dedelerimizin üzerinde bulundukları şeye uyarız" derler.” (Bakara: 2/170)


Allah Teâlâ bu gibi kimseler için "müşrik" kelimesini kullanmakla iktifa etmemiş, iman ehlinin onlarla olan ilişkilerini ehl-i kitap'tan farklı tutmuştur.


Bu gerçekler gözümün önünde olduğu için, kelime-i tevhid'e inanan kimselere "müşrik" denilmesini ve müşriklere yaraşır cinsten muameleye tabi tutulmasını katiyetle caiz görmüyorum. Kitabullah'ı delil ve hüccet olarak kabul eden, dinin gereklerini inkar etmeyen, şirki asıl din olarak benimsemek surda dursun, kendisine şirk nisbet edilmesini en kötü küfür olarak gören, ancak, tevil ve yorumlama hatası dolayısıyla herhangi bir müşrikçe inanç ve davranış içerisine düşen kimselere "müşrik" denilmesini ve müşriklere yaraşır bir cinsten muameleye tabi tutulmasını katiyetle caiz görmüyorum. Söz konusu kimseler, şirki şirk bilerek böyle bir duruma düşmekten öte, bu inanç ve davranışlarının tevhid inancı ile bir çatışma içerisinde bulunmadığı yanılgısı içerisine düşmüşlerdir. Bu yüzden bizim, bu gibi kimselere kötü lakaplar takacak yerde; hikmet, güzel öğüt ve delillerle onların bu yanılgısını izale etme yolunda çaba sarfetmemiz lazımdır.


Şimdi siz kendiniz düşünün: Bu gibi kimselerle münakaşa ederken, onların inanç ya da davranışlarının tevhid inananın hilafına olduğunu ispatlamak için Kur'an ve Hadis'ten deliller getirirken onların Kur'an ve Hadis'i delil ve hüccet olarak kabul ettiklerinden hareket etmiyor musunuz? Acaba siz bu delilleri herhangi bir hindu, sih ya da hristiyana karşı da kullanıyor musunuz? Yine siz söz konusu kimselere; "bakınız, şöyle bir inanç taşımak şirktir, bundan kaçınmak lazımdır" derken, onların şirki büyük günah olarak gördükleri düşüncesini taşımıyor musunuz? Eğer böyle bir şey söz konusu olmasaydı sizin onları şirkten sakındırma kaygısına düşmenize ne gerek vardı ki ?




(Mevdudi (rh.a), Fetvalar c.2 s.126; Tercüman 'ul Kur 'an, Mart, 1963)
 
Üst Ana Sayfa Alt