Ehl-i îman bir birinin kardeşidir. Kardeşliğin ve İslâmın hukûkunu muhafaza için kardeş kardeşle karşılaştığı zaman, selâm ile tanışıklık vermelidir.
“Bir selâm ile selâmlandığınız zaman, artık (siz) ondan daha güzeli ile selâm verin veya aynı ile mukâbele edin! Şüphesiz ki Allah, her şeyin hesabını hakkıyla görendir.” (1)
Fıkhî olarak; selâm vermek bir mü’min için sünnet, selâm almak ise farz-ı kifâyedir.
‘Selâm’ kelimesi, ‘Seleme’ fiilinden mastar olup, her türlü kötülük ve belalardan, sıkıntı ve musibetlerden, ayıp ve fenalıktan uzak selâmette olmak mânâsınadır.
Tahıyye ise selâm manasına gelmekle birlikte ‘Hayye’ fiilindendir. Hayyekeallah demektir. Yani ömrünün uzun ve bereketli olması için duadır.
1. Selâm Allah’ın isimlerindendir. Bir mü’minin “Esselâmu Aleyküm” diyerek selâm vermesi “Allah’ın Selâm isminden gelen selâmet üzerinize olsun!” demektir.
2. Kur’ân-ı Kerîm’de “selâm” ın nasıl olacağı lafız olarak belirlenmiştir. Buna göre; bir Müslüman, diğerine
“Selâmûn Aleykûm” veya “Es-Selâmû Aleykûm” şeklinde selâm vermelidir. Her iki şekilde de selâm verilebilir ama Fahruddin-i Razî’nin dediği gibi lâmsız olarak:
“Selâmûn Aleykûm” demek daha efdâldir.
Çünkü meleklerin mü’minlere selâmı “Selâmûn Aleyküm” şeklindedir.(2)
SELÂM DUÂ HÜKMÜNDEDİR
Resûl-i Ekrem (sav):
“Siz iman etmedikçe Cennete giremezsiniz. Birbirinizi sevmedikçe de (tam) iman etmiş olmazsınız. Ben size bir şey göstereyim mi!.. Eğer bunu yaparsanız birbirinizi seversiniz. Aranızda selâmı ifşa ediniz (yayınız)” emrini vermiştir.
1_Bir Müslüman diğerine “Selâmûn Aleykûm” derse; selâmı alan mü’min kardeşi “Ve Aleykûm Selâm ve Rahmetûllahi” demelidir.
2_Eğer selâm veren mü’min kimse, “Selâmûn Aleykûm ve Rahmetûllah”
demişse, selâmı alan Müslümanın cevaben:
“Ve Aleykûm Selâm ve Rahmetûllâhi ve Berekâtühû” demesi daha iyi olur.
3_Selâm veren ‘rahmet’ ve ‘berekât’ lafızlarını kullanarak söylerse, alan kimsenin de aynı ile mukâbelede bulunması daha iyi olur. Resûl-i Ekrem (sav) Hz. Adem (as) ile melekler arasındaki selâmlaşmanın bu şekilde cereyan ettiğini haber vermiştir.(3)
4_Herhangi bir meclise girerken selâm verildiği gibi o meclisten ayrılırken de selâm verilmesi gerekir.
Çünkü Resûl-i Ekrem (sav): “Sizden biriniz, meclise geldiği zaman selâm verdiği gibi, ayrılırken de selâm versin” buyurmuştur.(4)
5_Karşılaşan iki kişiden; küçük olanın büyüğe, az olan topluluğun, çok olan topluluğa, yürüyenin oturana, araç üzerinde bulunanın yaya olana selâm vermesi gerekir. “Binekte olan yürüyene, yürüyen oturana, az çoğa selâm verir”(5)
6_Eğer Müslümanlarla, başka fikir ve dinden olan kimseler beraber oturuyorsa o meclise giren kimse:
“Ve’sselâmu alâ menittebe’al-hudâ”
(Selâm hidayete tabi olanların üzerine olsun) şeklinde selâm verebilir.
Buradaki takip edilen incelik şudur: Selâm duâ hükmündedir. Fukahâ: “Kâfire selâm verilemez, duâ edilemez” hükmünde ittifak etmiştir. Bu ittifakın sebebi; selîm akıl sahipleri indinde mâlûmdur. Kaldı ki Allah’a inanmayan bir kimseye; Allahü Teâlâ’nın selâmını vermek, onun açısından da uygun değildir.”
Peygamber efendimiz: “Ehl-i kitap size selâm verince onlara “ve aleyküm” diye cevap verin”(6)
7_Selâm veren kimseye; aynı mecliste oturduğu takdirde selâm alanlar, selâmı aldıktan sonra “merhaba!” denilebilir.
Resûl-i Ekrem (sav) misafirlerine iltifat niyetiyle “merhaba” demiştir. Rahabe fiilinden gelen bu söz; “genişlik ve rahatlığa kavuştun, serbest oldun, hoş geldin, huzur içinde oturabilirsin” mânâsınadır.
8_Selâm’a sadece işaretle mukâbele etmek yeterli değildir. Hatta işaretle mukâbele nehyedilmiştir. Tirmizî’nin bir rivâyetinde “Yahudi ve Hıristiyanlara benzemeyin, çünki Yahudilerin selâmı parmaklarla işarettir. Hıristiyanların selâmı da avuçlarla işarettir.” Fakat bu mutlak değildir. Daha çok hissî (dilsizlik), şer’i mahsuru olanlar işaretle selâm verebilirler.
9_Selâm’a -herhangi bir özür yoksa- anında karşılık vermek gerekir. Selâma cevâbı geriye bırakıp sonra cevap verirse bu öncekinin cevâbı sayılmaz. Hatta Ulemâ “Uzaktan ve mektupla gönderilen selâma da anında cevap vermek gerektir” der.
Resûlullah Efendimiz “Allah’a en makbul insan, karşılaşmada selâma önce davranandır.” (7)
10_ Mü’min kimse kendi evine de yabancı eve de girerken selâm vermelidir. “Evlere girdiğinizde nezdinizden olan mübârek ve hoş selâmla kendinizi selâmlayın” (8) Resûlullah Hz. Enes’e
“Ey Oğulcuğum, âilene girdiğin zaman selâm ver ki, selâmın, hem senin üzerine hem de âile halkına bereket olsun!”(9)
11_Çocuklara, -teklif ehli olmasalar da- alıştırmak maksadıyla selâm verilmelidir. Ama çocuğun selâmına mutlak bir büyük cevap vermelidir.
Kaynaklar:
1-Nisâ, 86
2-Müslim, Cennet 28, (2841)
3-Buharî, isti’zan 1
4-Tirmizî, isti’zan 15 (2707)
5-Müslim, Selâm 1
6-Müslim, selâm 6
7-Tirmizî, İstizan 6, (2695)
8-Nûr 61
9-Tirmizî, İsti’zan 10, (2699)