Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Nafileler ve Cemaat

I Çevrimdışı

islami bilgiler

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
بســـم الله الرحمن الرحيم


Nafileler ve Cemaat


Daha açık söylemek gerekirse her hangi bir nafile namazı kılmak, Kur'an okumak veya Allah'ı zikretmek gibi ibadetler için cemaat halinde bir araya gelmek, ara sıra olduğu takdirde çok iyi bir şeydir.

Nitekim elimizde Peygamber Efendimiz (salât ve selâm üzerine olsun):

“Zaman zaman cemaatle nafile namaz kıldığını”,

“Aralarına katıldığı sahabiler i Kur'an okuyan bir arkadaşlarını dinlerken bulunca, kendisini n oturup onlarla birlikte okunan Kur'an ayetlerin i dinlediği” ile ilgili güvenilir belgeler (hadisler ve sahabî rivayetle ri) vardır.

Yine:

“sahabiler in bir araya gelince aralarından birinden Kur'an okumasını istedikle rini ve hep birlikte okunan Kur'an'ı dinledikl erini” ve Peygamber imizin:

“Biraraya toplanara k Allah'ın Kitabı (Kur'an) ile Rasûlullah'ın sözlerini inceleyen” veya:

“Allah'ın adını zikreden” guruplard an övgü ile bahsettiği de kesindir.

Aşağıdaki hadis bu övgülerin iyi bilinen bir örneğidir:

“Her hangi bir gurup, Allah'ın evlerinde n birinde (Her hangi bir cami veya mescidde) toplanır da aralarında Allah'ın Kitabını okur ve müzakere ederse mutlaka kendileri ni Allah'ın rahmeti çepeçevre kuşatır, kalblerin e huzur (sekinet) iner, melekler etraflarını sarar ve Allah onlardan yanındakilere (meleklere) övgü ile bahseder”

(Müslim, Ebu Hüreyre'den uzunca naklettiği bu hadisi müellif bazı değişikliklerle burada zikretmiştir. Bkz. Müslim, Zikir, kitabı, zikir ve Kur'an okumak üzere bir araya gelmenin fazileti, babı; c. 4, s. 2074 H. No: 2699; Benzeri bir diğer hadisi kısa olarak gene Müslim Ebu Said El-Hudri'den nakletmiştir: c. 4, s. 3074, H. No: 2700.)

Bunun yanında “Yer yüzünde zikretmek üzere düzenlenmiş toplantıların yerlerini araştırmakla görevlendirilen ve Allah'ı zikreden bir guruba rastlayınca onlara Geliniz, bütün dedikleri nizi yerine getirelim diye seslenen” melekle ilgili uzunca hadis bu örneklerden biridir.

Yalnız şeriatın emrettiği cemaatli ibadetler dışında haftadan haftaya, aydan aya ve yıldan yıla tekrarlan an cemaatli toplantılar düzenlemeye gelince, bu davranış beş vakit namaz, cuma namazı ve bayram namazlarını kılmak üzere bir araya gelen cemaatler e benzer ki, böyle bir şey sonradan ortaya çıkarılmış bir bid'attır.

Bu yüzden şeriatımız “sünnet” olan cemaatli toplantılar ile “adet haline getirilmiş” cemaatli toplantıları biri birinden ayırmıştır. Gerek Ahmed-i Hanbelî ve gerekse diğer mezhep imamları nass'a dayanan bu ayırımı önemle vurgulamışlardır.

Nitekim Ebu Bekir Hilâl “Kitab-ul Edeb” adlı eserinde İshak b. Mansur Kevsec'in, Ahmed İbn Hanbelî'ye:

“Bir gurup müslümanın bir araya gelerek hep birlikte el kaldırıp Allah'a dua etmeleri sence mekruh mudur?” diye sorduğunu ve İmam'dan:

“Sık sık olmamak ve önceden kararlaştırıp toplanmış olmamak şartı ile kardeşlerinin böyle yapmalarını mekruh görmüyorum” şeklinde cevap aldığını belirtmek tedir.

İshak b. Rahiveyh de bir yazısında bu cevapla ilgili olarak:

“İmam-ı Ahmed de bu konuda aynı görüştedir. Onun -sık sık olmamak şartı ile- şeklindeki sözü bu toplantıların adet haline getirilec ek şekilde sık sık düzenlenmemesi gerektiği anlamındadır” demektedi r.

Bu arada Muruzî de bir eserinde Ahmed İbn Hanbelî'ye:

“Geceleri bir yerde toplanara k sabaha kadar Kur'an okuyan ve dua eden gurupların bu davranışları hakkında ne dersin?” diye sorduğunu ve İmam'ın da bu soruya:

“Umarım ki bunun bir sakıncası yoktur.” şeklinde cevap verdiğini anlatmakt adır. Ebu Sırrî Harbî'de diyor ki:

“Ebu Abdullah (Hanbeli) dedi ki:

Müslümanların bir yerde toplanıp namaz kılmalarından ve tıpkı vaktiyle Ensar (Medine) müslümanlarının yapmış oldukları gibi, Allah'ın (c.c.) kendileri ne bağışlamış olduğu nimetleri anmalarından daha iyi bir hareket düşünülebilir mi?”

İmam-ı Hanbelî bu sözleri ile Muhammed b. Sirin'den bizzat kendisini n nakletmiş olduğu şu olaya işaret etmek istiyor: Muhammed b. Sirin diyor ki:

“Edindiğim bilgilere göre Medinelil er, Peygamber imizin şehirlerine girişinden önce bir araya gelerek aralarında Bir gün kararlaştırsak da o gün biraraya gelerek Allah'ın bize bağışlamış olduğu bu önemli nimeti (Peygamber imizin Medine'ye gelecek oluşunu) ansak” diye konuştular.

Bu sırada aralarından biri:

“cumartesi toplanalım” diye teklif etti. Öbürleri bu teklife:

“Hayır, o yahudiler in günüdür, onlara özenmemeliyiz” diye karşı çıktılar. Başka birisi:

“Peki, pazar günü bir araya gelelim” deyince buna da:

“Hayır, hristiyan ların toplantı gününde toplanmamız doğru olmaz” diye karşı çıkıldı. Bir başkası:

“O halde araplık gününü toplantı günü olarak kararlaştıralım” teklifini getirdi.

Araplar o zamanlar cuma gününe araplık (arube) günü diyorlardı. Bu teklifin kabul edilmesi üzerine Medinelil er bir cuma günü Ebu Umame Esad b. Zürare'nin evinde toplandılar, o toplantı dolayısı ile bir koyun kesilerek misafirle r ağırlandı.”

Bu konuda Ebu Umeyye Muhammed b. İbrahim b. Müslim Tarsusî'de şöyle diyor:

“Bir defasında Ahmed İbn Hanbel'e bir araya toplanıp yanık sesli bir arkadaşlarından Kur'an dinleyere k ağlayan ve bu arada belki de lâmbayı söndürüp karanlıkta oturan kimseler hakkında görüşünün ne olduğunu sordum. Bana:

“Eğer Kur'an'ı, Ebu Musa imlâsı ile okuyorlar sa bunun hiç bir sakıncası yoktur” şeklinde cevap verdi.

Öte yandan Ebu Bekir Hilâl'in bildirdiğine göre Evzaî bir defasında bir araya toplanıp arkadaşlarından birinin anlattığı dini hikâyeleri dinleyen gurup hakkında ne düşündüğünü sordu îmam kendisine:

“Bu toplantı günlerinden sonra bir gün (ara sıra) olduğu takdirde sakıncası yoktur” diye karşılık vermiştir.

Görüldüğü gibi, İmam-ı Ahmed dua yapmak amacı ile düzenlenecek toplantıları “Adet haline getirilme mek” kaydı ile sınırlıyor. İmam-ı Ahmed Peygamber ile ilgili eser ve tarihî kalıntıların bulunduğu yerleri gezip görme konusunda da ölçülü davranılmasını istemekte dir.

Nitekim Sindî-i Havatimî diyor ki:

“Bir defasında Ahmed İbn Hanbelî'ye önemli tarihi yerleri ve kalıntıları ziyaret eden ve bu amaçla sayehate çıkan kimseler hakkında ne düşündüğünü sorduk. Bize şu cevabı verdi;

“Sahabiler den İbn-i Umm-i Mektüm'un, Peygamber Efendimiz'den evinde namaz kılmasını rica ettiğini ve bunu evinin dua edilecek seçkin bir yer olması için istediğini, ayrıca İbn-i Ömer'in, Peygamber imizin hatıralarını taşıyan yerleri, gezip ziyaret ettiğini göz önüne alınca, eski eser bulundura n hatıralı yerleri ziyaret etmenin sakıncalı olmadığı sonucuna varırız. Ancak halk bu konuda ölçüyü kaçırıyor ve bu tip ziyaretle re çok ilgi gösteriyor.”

Aynı belge, İbn-i Kasım tarafından da şu sözlerle anlatılıyor:

“Bir gün İmam-ı Ahmed'e gerek Medine'de ve gerekse başka yerlerde bulunan ziyaret yerlerini n gezip görülmesi ve bu amaçla yolculuğa çıkılması hakkındaki görüşünü sordular. İmam bu soruya şu karşılığı verdi;

“İbn-i Umm-ı Mektüm'un, Peygamber imizden evinde namaz kılarak orayı dua edilecek bir yere dönüştürmesini istediğine ve İbn-i Ömer'in, Peygamber imizin yaşadığı ve gezdiği yerleri titiz bir şekilde ziyaret ettiğine, hatta bir yerde su (işediğini) döktüğünü görenlerin neden böyle yaptığını sormaları üzerine vaktiyle aynı yere Rasûlüllah'ın su (işediğini) döktüğünü gördüğü için öyle yaptığını söylediğine bakacak olursak bu ziyaretle rin sakıncası olmadığı sonucuna varırız.”

İmam, bu sözleri ile bu tip ziyaretle rin serbest olduğunu belirttik ten sonra “Ancak halk bu konuda ölçüyü kaçırıyor ve bu tip ziyaretle re aşırı bir ilgi gösteriyor” diyerek, bu aşırı ilgiye Hz. Hüseyin'in kabrini ve halkın bu mezar başında yaptıkları hareketle ri örnek gösterdi.”

(İbn-i Kasım; Asıl adı Ahmed b. El-Kasım olan bu şahıs Ebi Ubeyd El-Kasım b. Selam'ın dostudur,İmam Ahmed ondan bir çok fıkhi mesele nakletmiş. Bkz. Tabakat El-Hanabile, c. 1, s. 55, 56, biy. No: 48.)

İmam-ı Ahmed'in ve başka alimlerin mekruh gördükleri bu “adet haline getirilmiş” toplantıları, sahabiler den İbn-i Mesud'un da aynı şekilde değerlendirdiğini şu olaydan öğreniyoruz.

Bildirild iğine göre bir ara, İbn-i Mesud'un dostları kararlaştırdıkları bir yerde toplanıp zikretmey i adet edinmişlerdi. Bunu öğrenen İbn-i Mesud bir defasında toplantı halinde üzerlerine vararak kendileri ni:

“Ey dostlarım, siz Muhammed'inkinden daha doğru bir yolda mısınız, yoksa sapık bir yola mı düştünüz?” diye paylamıştır. (Darımi Sünen, görüşe bağlanmanın keraheti, c. 1, s. 681. Haberin sözleri şöyle: “Canımı elinde tutana yemin olsun ki, kuşkusuz siz Muhammed'in milletini ilettiği doğru yolda mısınız, yoksa kapı mı aralıyorsunuz?.)

Bu konuda göz önünde tutulması gereken prensip şudur:

Periyodik vakitlere bağlı olarak tekrarlanıp, sünnet ve dönüşüm (mevsim) niteliği kazanmış meşru ibadetler in, kullar için yeterli olacak kadarını bizzat Allah belirleyi p ortaya koymuştur (meşru kılmıştır). Buna göre bunların dışında bir takım cemaatli toplantılar ortaya konup adet haline getirilin ce bu durum Allah'ın belirleyi p ortaya koyduğu cemaatli ibadetler e özenmek olur. Bu tutumun ne gibi yıkım ve bozulmala ra yol açacağını daha önce kısmen açıklamaya çalışmıştık.

Yalnız kişilerin tek başlarına yapacakla rı aynı nitelikte ki nafile ibadetler i ile, bazı gurupların bu amaçlarla arasıra düzenleyecekleri toplantılar bu hükmün dışındadır. Bu temel ilkeyi göz önünde tuttukları için sahabiler, Ramazan orucuna benzer, gerekçesi ile tek başına Recep ayının tümünde oruç tutmayı mekruh saydılar.

Yine aynı endişeden hareket eden Hz. Ömer, altında “Rıdvan” biatinin gerçekleştiği sanılan ve bu yüzden müslümanlar arasında adeta tabulaştırılarak sanki Mescid-i Haram (Kabe) ve Mescid-i Nebevi (Peygamber imizin Medine'deki Mescidi) imiş gibi yanıbaşında namaz kılınmaya başlanan bir ağacı kestirmiş ve yine vaktiyle Peygamber imizin namaz kıldığı bir yeri müslümanların genel bir itikâf yeri edindikle rini görünce, böyle yapanları “Peygamber imizin hatıralarını barındıran yerleri mescid mi edinmek istiyorsu nuz?” diyerek azarlamıştır.

Tıpkı bunun gibi gerek tek başına ve gerekse cuma namazlarına, bayram namazlarına ve beş vakit namazlara benzeyece k şekilde, periyodik olarak tekrarlan mamak şartı ile rastgele bir araya gelmiş cemaatler halinde nafile namazlar kılmak, şeriata uygundur. Tek tek ve topluluk halinde nafile olarak Kur'an okumak, zikretmek ve dua etmek de böyledir. Nafile olarak bazı ziyaret yerlerini gezip görmek de hep bu ana kuralın kapsamına girer. Bütün bu ibadet ve hareketle rde, gerek az sayıda ve gösterişsiz olan ile sık sık ve gösterişli olan arasında ve gerekse adet haline getirilen ile adet haline getirilme yen arasında fark gözetilir.

Bu arada türü bakımından şeriata uygun olan, fakat sanki bir farzmış gibi devamlı bir adet haline getirilme si bid'at olan ve müstahab veya mekruh sayılması adaklık hükümleri ile uygulama şartnamesine bağlı olan vasiyet ve vakıf gibi ibadetler aynı kategoriy e girer.

Nitekim, sadece ibadet niteliği taşıyan konular adak konusu olabilir ve sırf bu tip adakların yerine getirilme si gerekli olur. Yine bu gerekçe ile gerek mezhebimi zin ve gerekse diğer alimlerin ezici çoğunluğunun (cumhurun) ortak görüşüne göre, vakıf yaparken koşulabilecek olan uygulama şartlarının, “Birr (iyilik)” ve “maruf (şeriata uygunluk)” kavramları ile bağdaşır şartlar olmaları gerekli görülmüştür. İnşaallah bu konuya ilerde ayrıca değineceğiz.

Ele aldığımız bu meseleler, burada yapabildiğimizden daha geniş biçimde açıklama ister. Ancak sözlerimizin burası daha fazlasını kaldırmaz. Çünkü biz burada sadece sonradan uydurulmuş anma günlerinin durumunu vurgulama k istedik.

Bu anma günleri ve toplantılarda yapılan ve türleri bakımından şeriatte yasak olan hareketle re gelince, onları söz konusu etmeye gerek yoktur. Çünkü onlar zaten konumuzun dışında kalırlar. Mescidler de yüksek ses çıkarmak, kadınlı-erkekli karma cemaatler halinde toplanmak, kandiller ini ve lâmbaları gereğinden çok yakmak, namaz kılanları veya başkalarını gerek sözle ve gerekse hareketle rle rahatsız etmek gibi. Bu tip hareketle rin çirkinliği her müslüman için açıktır. Bunlar mescidler de işlenmesi ve söylenmesi haram olan davranış ve sözlerin kapsamına girerler. Mescidler de işlenmeleri veya söylenmeleri haram olan davranış ve sözler ya küfür veya ayıp sözler gibi hem mescidde ve hem de mescid dışında haramdır veya alış-veriş yapmak, şarkı söylemek, hadd cezası uygulamak gibi sırf mescidler de işlenmeleri veya söylenmeleri yasaklanmış davranış ve sözlerdir.

Fakat aralarında bazı arkadaşlarımızın da bulunduğu bir kısım son dönem (muteahhir in) alimleri, Şaban ayının on beşinci gecesini “Binli Namaz (salât-ı Elfiyye)” dedikleri nafile namazı ile ihya etmenin müstahab olduğu görüşündedirler. Galiba o gün oruç tutmayı da müstahab sayıyorlar. Bu görüşü savunurke n özel dayanakla rı, Peygamber imize mal edilen, yukarda sözünü ettiğimiz bu konudaki hadistir. Bu arada bu gecenin faziletli olduğu ve ibadetle geçirilmesinin iyi olacağı ile ilgili rivayetle rle halk arasında yaygın oluşundan kaynaklan an ve benzeri ibadetler e müstahablık niteliği kazandıran bazı genel karakterl i delillere de dayanmış olabilirl er.

Bir defa şu “Binli Namaz” la ilgili olduğu söylenen sözde hadis, hadis alimlerin in görüş birliği ile asılsız bir uydurmadır.

Fakat bu namazın müstahab olduğuna dayanak olacak genel karakterl i bazı delilleri n var olduğu görüşü haklıdır.

Ama belirli bir amel, ya özel bir sebebe bağlı olarak veya taşıdığı genel bir nitelik yüzünden müstahab sayılabilir.

Hemen belirteli m ki, bu genel nitelik, sözü geçen amelin özel bir müstahab sayılmasını gerektirm ez.

Buna rağmen bu ameli böylesine genel bir gerekçeye dayanarak müstahab sayanlar onu Kuşluk ve Teravih namazı gibi özel nafile namazların arasında sayıyorlar ki, bu doğru bir tasnif değildir. Böyle olduğu içindir ki, belli-başlı mezheb imamlarının -ilk kuşaktan olsun, yenilerde n olsun- hiç biri bu namazı bu kategoriy e almış değildir.

Yalnız bu konu ile ilgili olarak onlara ait bildiğimiz yegane tavır, aslında özellik taşımayan bir harekete veya yere, inanç veya tutum yolu ile özellik tanımayı mekruh görmüş olduklarıdır. Tıpkı Peygamber Efendimiz in (salât ve selâm üzerine olsun) sırf cuma günü nafile oruç tutmayı, Şaban ayının başından sonuna kadar ara vermeksiz in oruç tutmayı ve yine sırf cuma gecesini ibadetle geçirmeyi mekruh saymış olması başka bir deyimle bu namazı özel bir müstahab saymak, Ramazan ayının on gecesi veya akşam ile yatsı arası için özel bir nafile namazı ortaya çıkarmaya benzer.

 
Üst Ana Sayfa Alt