Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Çözüldü Namazda Zamm-ı Sureleri Sıraya Uymadan Okumak Caiz mi? Allah ve Rasulü Demek Caiz midir?

MuhacirSelman Çevrimdışı

MuhacirSelman

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
Selamın Aleykum..

Namazda Herhangi bir kıyamında namazı uzun tutmak için karışık sureler okunurmu mesala 1. kıyamda zilzal,tin ,felak,nas,ihlas sureleri gibi ikinci rekatın kıyamındada farklı sureler karışık okunabilir mi ?

Diğer Sorumda Allah ve Resulü demek caizmidir?

Birde merak ettiğim bir konu var islama göre kimler deli hükmüne girer ?
 
Abdulmuizz Fida Çevrimiçi

Abdulmuizz Fida

فَاسْتَقِمْ كَمَا أُمِرْتَ
Admin
Âleykum selam we rahmetullah;

Allah ve Rasulu demenin caiz olmamasıyla ilgili bir men yoktur. Bu Kur'an ve sunnette de bulunur. Fakat bu ifadeden Peygamber Muhammed (s.a.v)'i kastediyorsa , bu ifade yanlış olur. Demesi gerekenler; Allah'ın Rasulu (s.a.v.) , Rasulullah (s.a.v.) veya Allahrasulu (s.a.v.) dır.
Araya "ve" eklediği zaman iki ayrı sıfatı ayrı ayrı söylemiş olur ki, böyle olan ayet-i kerimeler de aşağıdaki gibi örnek mevcutları vardır.

"Kim Allah'a ve Rasulune itaat ederse ve Allah'dan korkup, O'ndan sakınırsa, işte kurtuluşa ve mutluluğa erenler bunlardır." (Nur, 51-52, Bakara 285)

(Ey Muhammed!) De ki: "Allah'a ve rasule itaat edin. Eğer yüz çevirirlerse (bilsinler ki) Allah (şubhesiz) kafirleri sevmez. (Al-i İmran 32)

Diğer sorunuzun cevabı ise ; yalnız başına kılınan namazlarda kişi dilediği kadar uzun süre okuyabilir. Bu namazın faziletini arttırır. Ancak cemaatle kılınan namazlarda, cemaatte yaşlı ve hastaları düşünerek imamın namazı uzun tutmaması gerekir.
Namazdaki kıraatin en azı Fatiha'dan sonra zamm-ı sure olarak 3 kısa ayet veya 1 uzun ayet olmak üzere tesbit edilmiş, daha çoğu için bir sınır getirilmemiştir.
"...Bundan böyle Kur'ân'dan size ne kolay gelirse okuyun...." (Muzzammil 20)

Sadece Hanefi Mezheb Muctehidlerine Göre Fatiha'dan Sonra Zamm-ı Sure tertibine Uymak Sunnettir (Diğer mezheb muctehidlerine göre tertibe uymak diye bir şey yoktur!) :

Namazda, Fatiha'dan sonraki zamm-ı surelerin kıraatinde Kur'an-ı Kerim'deki tertibe göre uyarak okumak sünnettir. Bunun mustehab olduğunu söyleyenler de vardır.

Misal olarak, birinci rekatta okuduğu sureden önce geleni ikinci rekatta okumak mekruhtur. Ayetler arasındaki tertibe böylece riayet gerekir. Bir rekatta birkaç ayet okurken, sıra ve tertibi atlamak, yani bir ayet okuduktan sonra bir ya da birkaç ayet atlayarak başka bir ayet okursa, bunda kerahet var diyenler olduğu gibi, bir sakınca yoktur, diyenler de var. Hüküm, tamamen sureler hakkındaki gibidir. (El-Muhit / Serahsi - Fetâvâ-yi Hindiyye.)

Bir kimse, birinci rekatta bir sure okursa, ikinci rekatte de ondan önce bulunan bir sure okusa, bu kimsenin sehiv secdesi yapması gerekmez. Muhyit'te de böyledir. (El Fetavayı Hindiyye, C.1, Sf: 425)

Bütün bu söylenenler farz namazlarla ilgilidir. Sünnet ve nafile namazlarda ise belirtilen tertibe riayete gerek yoktur. Nasıl kolayına gelirse öyle okur. Ancak farz namazdan belirtilen tertibe riâyet unutulur veya dil öylece kayıp takdim ve te'hir şeklinde kıraate başlarsa, bunu değiştirmesine gerek yoktur, başladığı gibi devam edip bitirir ve bundan dolayı yanılma secdesi de gerekmez. Çünkü böyle yapmakla sadece bir mustehab ya da sünnet terkedilmiş sayılır. (Ez-Zahîre / Taceddin.)

Namazın bir rekatında bir sure, diğer rekatında da arada iki veya daha ziyade bulunmak üzere aşağıya doğru başka bir sûre okunması mekruh değildir. Fakat arada bir surenin bulunması mekruhtur. Ancak terk edilen bu sure, önce okunan sureden en az üç ayet miktarı uzun bulunuyorsa mekruh olmaz.

Yine Hanefi mezheb muctehidlerince bir rekatta iki sureyi toplayarak okumakta kerahet yoktur. Ancak arada bir veya birkaç sure bırakılmış olursa mekruh olur. Bununla beraber farz namazlarda böyle iki surenin bir rekatta toplanmaması daha iyidir.

Âl-i İmran sûresini okumak isterken dili Bakara suresine kayıp bir ya da iki âyet okuduktan sonra bunu değiştirmek isterse kerahet işlemiş olur. Hatta bir iki kelime okuduktan sonra bile değiştirmenin mekruh olduğu görüşü ağırlık kazanmıştır. Fetva buna göredir. Kıraati bitirdikten sonra ruku'a gitmek isterken, henüz eğilmeden birkaç âyet daha okumak isterse, bunda bir sakınca yoktur. Ama eğildikten sonra dönüp ilave okuması mekruhdur. (Fetâvâ-yi Hindiyye - EI-Hulasa.)

Namazda bir rekâtta sadece Fatiha'yı veya hem onu hem de bir ya da iki âyeti okumakla yetinirse, kerahet işlemiş olur. Ne var ki zamm-ı sûrenin kasten terk edilmesi, vacibi terk olduğundan tahrîmen mekruh işlenmiş olur. Bir vâcibin kasden terkedilmesi sebebiyle tahrîmen mekruh olan bu namaz esas itibariyle sahih yani geçerli olup kişiden namaz borcunu düşürür ise de iade edilmesi yani yeniden kılınması vâcibdir. Unutularak terk edilirse, yanılma secdesi yapılır. (El-Muhit / Radıyuddin Serahsî.)

Nitekim bu konuda yapılan sahih rivayette, Ebû Katade diyor ki: "Rasulullah (s.a.v.) Efendimiz öğle ikindi ve sabah namazlarında ilk iki rekâtta hem Fatiha'yı, hem birer sûre okurdu. Öğle, ikindi ve yatsı'da son iki rekâtta sadece Fâtiha'yı okumakla yetinirdi. Çoğu kez okuduğu sûreleri işitebiliyorduk. Birinci rekâtta kıraati ikinciye nisbeti uzun tutardı." (Buharı - Muslim - Ebu Davud - Fıkhu's-Sunne; Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/270-273.)

Bütün fakihlerin ittifakı ile iki rekattaki surelerin tertibinin, Mushaf düzenine göre olması mendubdur. Surelerin ters çevrilmesi, yani aşağıdan yukarıya doğru okunması mekruhdur. Surelerin sonları ile ortalarının okunması mekruh değildir. Çünkü Ebu Sâid şöyle demiştir: "Namazda Fatiha ile kolayımıza gelen sure ve ayetleri okumakla emrolunduk"
Nafile namazlarda iki veya daha çok sureyi birleştirmek câizdir. Çünkü peygamber (s.a.v.) bir rekatta Bakara, Âl-i İmran ve Nisa surelerini okumuştur, farz namazlara gelince mustehab olan ilave etmeksizin Fatiha ile birlikte bir sure ile yetinmektir. Çünkü peygamber çoğu namazda böyle yapardı.
(Vehbe Zuhayli, İslam Fıkhı Ans. C.2, Sf: 25, 26)

İkinci rakatte okuyacağı sûrenin, birinci rekâtte okuduğu sûreden sonra tertib bakımından gelen bir sûre olması mustehabdır. Zira bu, Peygamber (a.s.) Efendimiz'den nakledilmiştir. O bakımdan İbn Mes'ûd'dan (r.anh) sûreleri menkûs (sondakini öne almak suretiyle) okuyan vermiş kimse hakkında ne düşündüğünü sorduklarında, o şu cevabı vermiştir:
"O adamın kalbi menkûstur."
Ama İmam Ahmed b. Hanbel böyle yapmakta bir sakınca olmadığını söylemiştir. (el-Muğnî, Kıraat: 1/495)


****

Namazda okunan âyet ve sûrelerin, gerek bir rekât içinde gerekse ikinci rekâtla birlikte düşünüldüğünde, Mushaf’taki sıraya göre okunması sünnete uygundur. Bir sûreyi veya âyeti okuduktan sonra, ardından önceki bir sûreyi veya âyeti okumak mekruhtur. Fakat bu, namazı geçersiz kılacak bir durum değildir. Burada söz konusu olan tertib, esasında namazın değil tilavetin bir vacibidir (İbn Âbidîn, Reddu’l-muhtâr, II, 148, 269)
Tertibe riayetin vacib olduğu görüşü, sûre ve âyetlerin sırasının insanlar tarafından değil de, Peygamber (s.a.v.) tarafından (tevkîfen) belirlendiği kabulüne dayanmaktadır. Ancak, sûrelerin içlerindeki âyetlerin tertibinin tevkîfî olduğunda İslam âlimleri arasında ittifak bulunmakla birlikte, sûreler arasındaki tertibin tevkîfî olduğu konusunda ittifak yoktur. Bu sebeble namazda, sûrelerin sıraya göre okunması hakkında farklı görüşler ortaya atılmıştır.
Hanefî mezhebinde, hem âyetler hem de sûreler arasında tertibe riayet edip sırayı takib ederek okumak gerekli görülmüştür. Peygamberin (s.a.v.) bir gece namazında sıraya riayet etmeden, önce Nisâ süresini sonra Âl-i İmrân süresini okuması gibi olayların ise, henüz sûreler arasında tertip gerçekleşmeden önceki bir zamanda meydana geldiği belirtilmektedir. (Nevevî, Şerhu Müslim, VI, 62)
Namazdaki okuma esnasında ilerideki bir yere geçerken, aradaki tek bir sûre veya âyetin atlanması da mekruh kabul edilmiştir. Fakat bu, bir öncekinden daha hafif derecede bir mekruhtur. Sonraki rekâtta ileriden okunacaksa, uygun olan, en az iki âyet veya iki sûre atlayarak okumaktır.
Âlimlerden bazıları, sıraya riayet etmemenin sadece farzlarda mekruh olduğunu, nafile namazlarda mekruh olmayacağını söylemişlerdir. (İbn Âbidîn, Reddü’l-muhtâr, II, 148, 269) Aksi görüşte olanlar ise şunu delil getirmektedirler:
Peygamber (s.a.v.), Bilâl’in (r.anh), nafile bir namaz olan teheccüdü kılarken bir sûreden diğerine atladığını duyduğunda, ona, “Sûreleri olduğu gibi oku(İbn Ebî Şeybe, el-Musannef, III, 629) buyurmuştur.
Sonuç olarak, namazda sûre ve âyetlerin tertibine riayet edilmemesi mekruhtur. Fakat bu, namazı bozacak ve tekrar kılmayı gerektirecek boyutta bir eksiklik değildir.


İslama Göre Delilik = Akıl Hastalığı

Düşünme, anlama, idrak etme; karar verme ve tedbir alma yeteneklerindeki eksikliktir.
İslam'da kişinin yaptığından sorumlu tutulması, akıllı olmasına bağlanmıştır. Çünkü emir ve yasakların muhatabı akıl sahibi kişilerdir.
Kur'an-ı Kerîm'de akıldan söz eden pek çok ayet vardır. Mesela:
"Ey akıl sahibleri, kısasta sizin için hayat vardır, böylece korunursunuz" (Bakara, 179)

"Siz kitabı okuduğunuz halde, insanlara iyiliği emredip kendinizi unutuyor musunuz? Aklınızı kullanmıyor musunuz?" (Bakara, 44)

"Ey kitab ehli, neden İbrahim hakkında tartışıyorsunuz? Oysa Tevrat'da, İncil de ondan sonra indirilmiştir. Düşünmüyor musunuz?" (Âl-i İmrân, 65)

Akıl ve temyiz kabiliyeti arızalanınca, kişinin dini yükümlülükleri kalkar. Dikkat edilecek husus, tasarruf sırasında, iyi ile kötüyü ayırdetme kabiliyetinin mevcud olup olmadığıdır. Çünkü bazı akıl hastalıkları temyiz kudretini devamlı surette kaldırırken, bazı hastalıkların temyiz gücünü kaldırması sürekli değildir. Hasta aklı başında iken yaptığı iş ve tasarruflardan sorumludur.
Mesela, sar'alıların iki sar'a nöbeti arasındaki zamanda aklı başındadır. Yahut uykuda gezenler, diğer zamanlarda temyiz kudretine sahibtirler.

Akıl hastalığı yirmi dört saatten fazla sürerse namaz; Ramadan ayı süresinde devam ederse oruç; bir yıl geçerse hac ibadetlerinden sorumluluk kalkar. İyileşince bunları kaza etmek gerekmez. Zengin olarak bir yıl geçince de o yılın zekatı düşer.
Ancak Hanefiler dışındaki fakihlere göre ise zekat, malî bir vergi sayılır ve velîsi bunu akıl hastasının malından verir (el-Kasânî, Bedayetu's-Sanayi', V/155).

Akıl hastaları mal telefinden şahsen değilse de malen sorumludurlar. Meydana getirdikleri zarar, mallarından tazmin edilir. Suç işlemeleri halinde bedenî ceza uygulanmaz.


 
S Çevrimdışı

soru işareti

Üyeliği İptal Edildi
Banned
"Allah ve elçisi" ifadesinden, Allah ve elçisinin ortaklığını anlayanlar olduğunu düşünüyorum.
Allah'a uymak ile elçiye uymak farklı şeylerdir. Putları aracı edinip Allah'a ulaşmaya çalışan kişi de "kendince" Allah'a uyuyordu. Nitekim Kur'an'da, müşriklerin yaptıkları kötü işlerin Allah'ın emri olduğunu söyledikleri belirtilir.
Onların Allah ile ilgili hiçbir sorunları yoktu. Yaratıcı olarak Allah'ı kabul ediyor ve O'nu hoşnut edecek şeyler yapmaya çalışıyorlardı. Onların tüm sorunları Allah'ın elçisiydi. Onlar Allah'a o kadar bağlıydılar ki elçilerin Allah'a iftira ettiklerini düşünüp elçilere karşı çıkmaktaydılar. Bu bugün de böyledir. Birçok ateist Allah'a inanıyor ancak din kendilerine hoş gelmediği, ağır geldiği için "Allah böyle şeyler emretmez" "Muhammed uydurmuştur" diyenler ve hatta din kurallarını beğenmeyip, bu din kuralları "Allah'a hakarettir" diyen ateistler vardır. Demek o ki birçok kişi aramızdaki ortak kelime olan Allah'a inanıyor, kendince de iyilik yapıp kötülükten men ederek ona itaat ediyor ancak elçilere uymayı kabul etmiyor. Durum böyle olunca Allah'a kendince de olsa birçok kişi uyuyor. Elçiye uymak ise Kur'an'dan geçiyor. Elçiye uymak Allah'a uymak ile aynı şey olduğuna göre sadece elçi de diyebiliriz. "Allah'a uy" diyeceksiniz, müşriğin biri de çıkıp "ben zaten Allah'a inanıyorum ama Elçiye/Muhammed'e/Kur'an'a inanmıyorum" diyecek. Sonra bir de "elçiye/Muhammed'e/Kur'an'a uy" demek durumunda kalacaksınız. Bu yüzden doğrudan "Elçiye/Muhammed'e/Kur'an'a" demek daha kestirme bir yoldur.
 
İZZETLİ Çevrimdışı

İZZETLİ

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
"Allah ve elçisi" ifadesinden, Allah ve elçisinin ortaklığını anlayanlar olduğunu düşünüyorum.
Allah'a uymak ile elçiye uymak farklı şeylerdir. Putları aracı edinip Allah'a ulaşmaya çalışan kişi de "kendince" Allah'a uyuyordu. Nitekim Kur'an'da, müşriklerin yaptıkları kötü işlerin Allah'ın emri olduğunu söyledikleri belirtilir.
Onların Allah ile ilgili hiçbir sorunları yoktu. Yaratıcı olarak Allah'ı kabul ediyor ve O'nu hoşnut edecek şeyler yapmaya çalışıyorlardı. Onların tüm sorunları Allah'ın elçisiydi. Onlar Allah'a o kadar bağlıydılar ki elçilerin Allah'a iftira ettiklerini düşünüp elçilere karşı çıkmaktaydılar. Bu bugün de böyledir. Birçok ateist Allah'a inanıyor ancak din kendilerine hoş gelmediği, ağır geldiği için "Allah böyle şeyler emretmez" "Muhammed uydurmuştur" diyenler ve hatta din kurallarını beğenmeyip, bu din kuralları "Allah'a hakarettir" diyen ateistler vardır. Demek o ki birçok kişi aramızdaki ortak kelime olan Allah'a inanıyor, kendince de iyilik yapıp kötülükten men ederek ona itaat ediyor ancak elçilere uymayı kabul etmiyor. Durum böyle olunca Allah'a kendince de olsa birçok kişi uyuyor. Elçiye uymak ise Kur'an'dan geçiyor. Elçiye uymak Allah'a uymak ile aynı şey olduğuna göre sadece elçi de diyebiliriz. "Allah'a uy" diyeceksiniz, müşriğin biri de çıkıp "ben zaten Allah'a inanıyorum ama Elçiye/Muhammed'e/Kur'an'a inanmıyorum" diyecek. Sonra bir de "elçiye/Muhammed'e/Kur'an'a uy" demek durumunda kalacaksınız. Bu yüzden doğrudan "Elçiye/Muhammed'e/Kur'an'a" demek daha kestirme bir yoldur.

ahi Allah cc inananlar ateist konumunda olmasa gerek
 
S Çevrimdışı

soru işareti

Üyeliği İptal Edildi
Banned
Ateist diyerek, yaratıcıya inanmayan tesadüfçüleri kastetmiyorum. Yaratana inanıp elçiliğe/elçilere inanmayan dinsizleri kastediyorum.
 
Üst Ana Sayfa Alt