Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Nazar, Korunma Yolları Ve Sihir Yapmak

E Çevrimdışı

Ebu Bekir

Üye
İslam-TR Üyesi
GÖZ DEĞMESİ (NAZAR)

Kur'an-ı Kerim'de Hz. Yusuf Aleyhisse lâm'ın kıssası anlatılırken Hz. Yakup Aleyhisse lâm'ın oğullarını Mısır'a gönderdiği vakit onların şehre girmeleri hakkında onlara şöyle tavsiyede bulunduğu zikredilm ektedir:

"(Yakup) dedi: Oğullarım! (Şehre) hepiniz bir kapıdan girmeyin.

Ayrı ayrı kapılardan girin (ki size nazar değmesin.) Yine de Allah'ın takdir ettiği bir şeyi ben sizden gideremem .

Hüküm ancak Allah'ındır.

Ben ona güvenip dayandım.

Tevekkül edenler de yalnız ona güvenip dayanmalıdırlar. (Yusuf, 12/67)

Hafız İbn-i Kesir, bu ayeti tefsir ederken Selef imamlarından naklettiğine göre, Hz. Yakup Aleyhisse lâm, küçük oğlu Bünyamin'i hazırlayıp ağabeyleri ile beraber Mısır'a göndereceği zaman Mısır'da şehre girerken hepsinin bir tek kapıdan değil, muhtelif kapılardan şehre girmeleri ni onlara emretmişti.

Hz. Yakup Aleyhisse lâm'ın böyle davranmasının sebebi şu idi: Çünkü Hz. Yakup Aleyhisse lâm, insanların, çocuklarına "nazar" etmelerin den korkuyord u. Zira onlar, çok güzel fizikî yapıya sahip idiler.

Yüce Allah (c.c.), kulu ve Resulü Hz. Muhammed (s.a.v.) Efendimiz e hitaben şöyle buyurmakt adır:

"Doğrusu inkâr edenler, Kur'an'ı duydukları vakit (sana olan düşmanlıklarından dolayı) neredeyse gözleri ile seni yere serecekle rdi!

Hâlâ da (senin için): Mutlaka o, delidir! Diyorlar.

Halbuki Kur'an, bütün âlemler için bir öğütten başka bir şey değildir." (Kalem, 68/51-52)

Bir kısım müfessirlerin beyanına göre, müşrikler, peygamber imiz tiz. Muhammed (s.a.v.) Efendimiz e olan kin ve hasedleri nden dolayı onu gözleri ile öldürmek istiyorla rdı. Yani, gözleri ile ona nazar ediyorlar ve onu kıskanıyorlardı.

Eğer Allah (c.c.)'ın koruması olmasaydı, ona fenalık yapacakla rdı.

Yüce Allah (c. c.), hasedcini n şerrinden kendisine sığınmamızı emretmekt edir:

"De ki: (Karanlığı yarıp sabahı ortaya çıkaran) sabahın Rabbine sığınırım.

Yarattığı şeylerin şerrinden,

(Karanlık çöktüğü zaman) bastıran gecenin şerrinden,

Sihir yapmak için düğümlere üfleyen büyücülerin şerrinden,

Ve kıskandığı zaman kıskanç kişinin hasedinde n (Allah'a sığınırım.)" (Felâk Suresi, 113/1-5)

Bu surenin son ayetinde, hased eden kimsenin hasedinde n Allah (c.c.)'a sığınılması açık bir şekilde emrolunma ktadır,

Hasedci, Cenab-ı Hakk'ın, kuluna verdiği nimeti çekemez ve o nimetin yok olmasını ister.

Bu, genel bir tutumdur.

Hasedcini n nazar etmesini ve daha başka musibetle ri içine alır.

Yukarıda zikroluna n ayetler, gözdeğmesinin hak ve gerçek olduğuna bir delildir.

Eğer gözdeğmesi (nazar) diye bir olay olmasaydı, onun şerrinden Cenab-ı Hakk'a sığınmaya da gerek olmazdı.

Yine onun hak ve gerçek olduğuna dair sünnetten de deliller vardır.

İnsanlardan pekçoğu gözdeğmesi ile ilgili olaylara daima şahit olmuşlardır ve şahit olmaya devam etmektedi rler.

Bazan bu gözdeğmesinin farkına varırlar ve onu bilirler.

Bazan da onu bilip anlayamaz lar.

İnsanların başlarına gelen tecrübeler, zikredile nlerden çok daha fazladır.

Nice ölen kimseler vardır ki, onların ölüm sebepleri bilinmez.

Nice sağlam, kişiler de vardır ki, hasta olup yatağa düşerler fakat hastalıklarının gerçek sebebini bilmezler .

Nazar (gözdeğmesi), toplumda vâki olan bir hususdur.

Bazı kimseleri n gözlerinde bir hâl vardır ki, konsantre olarak baktığı kişiye çeşitli zararlar verir.

Bir kısım âlimlere göre, insanların gözbebeklerinden ve parmak uçlarından görünmeyen ışınlar saçılmaktadır.

Gözdeğmesi gerçek olmakla beraber asıl sebebin ne olduğu bilinmeme ktedir.

Onu ancak Yüce Allah (c.c.) bilir.

Nasıl ki; mıknatıs, demiri kendine çeker. Fakat asıl çekme sebebini, onu yaratan Rabbimiz bilir. Nazar da öyledir.

İmam Kastalanî diyor ki: "Bir çanak içinde süt olsa ve hayız gören bir kadın, elini o sütün içine soksa, o süt özelliğini kaybeder ve bozulur.

Eğer temiz bir kadın, elini o sütün içine soksa, süte bir şey olmaz."

Sebebini bilmediğimiz diğer şeyler de buna kıyas olunmalıdır.

Gözü değen bazı kimseleri n anlattıklarına göre, bir şeye gıpta ile bakıp imrendikl eri zaman onların gözlerinden bir hararet çıkmaktadır.

Gözdeğmesi ile ilgili olarak pekçok hadis-i şerifler de vardır.

Resûlüllah (s.a.v.) Efendimiz nazar olayının, yaşanan bir gerçek olduğunu dile getirmiş ve şöyle buyurmuştur:

"Gözdeğmesi hak ve gerçektir." (Müslim. Abdullah b. Abbas (r.a.)'dan rivayet etmiştir.)

Hafız İbn-i Hacer diyor ki: "Yani, kem göz ile nazar edip gözdeğdirmek, toplumda var ve sabit olan bir şeydir."

İmam el-Kurtubî de gözdeğmesinin sabit olduğunu zikredere k şöyle demiştir: "Bu durum, ulemanın ittifak ettiği bir hususdur. Ancak bid'at ehli olan bir taife bunu inkâr etmişlerdir.

Onların görüşlerine karşı hadis-i şeriflerden pekçok deliller vardır.

Yine bu olayları müşahede eden pekçok kimseler mevcuttur .

Nice yiğitler vardır ki, gözdeğmesi, onları mezara koymuştur.

Nice güçlü develer vardır ki, nazar, onları da tencereye koymuştur.

Bütün bunların hepsi Cenab-ı Hakk'ın dilemesi ile olmaktadır."

Yüce Allah (c.c.) şöyle buyurmakt adır:

"Onlar ise, Allah'ın izni olmaksızın kimseye bir zarar veremezle r." (Bkz. Bakara. 2/102.)

Aslı olmayan ve mesnedsiz bir şekilde inkâr yolunu seçerek şeriata ve akla muarız (karşı) olan kimseye iltifat olunmaz.

Allâme İbn-i Kayyım diyor ki: "Vahiyden (dinden) ve akıldan nasibi olmayan bir taife, gözdeğmesi işini geçersiz saymışlardır.

Onlara göre, bu nazar değme işi ancak bir evhamdan ibarettir . Onun aslı yoktur!

Bunlar akıl ve nakil bakımından insanların en cahilidir ler.

Hicap (utanma) bakımından da insanların en kabasıdırlar.

Sıfatlarıyla,

Fiilleriy le ve tesirleri yle onlar, ruh ve nefisleri bilmekten uzaktırlar.

Akıllı olan kimseler, her ne kadar göz-değmesinin sebebi ve tesiri hakkında ihtilâf etseler de nazar meselesin i inkâr etmezler."

Hafız el-Hattâbî de gözdeğmesi gerçeğine değinmiş ve şöyle demiştir: "Kem gözle nazar eden kimsenin hain bakışı, karşısındaki şahsa zarar verir."

GÖZ DEĞMESİNİN SEBEPLERİ

Bilmiş ol ki;

Gözdeğmesi (nazar) iki sebepten dolayı olur:

Biri, şiddetli düşmanlıktır. Diğeri de, bir şeyi beğenip onu güzel bulmasıdır.

Resulüllah (s.a.v.) Efendimiz şöyle buyurmakt adır:

"Gözdeğmesi hak ve gerçektir. Eğer kaderin önüne geçen bir şey olsaydı, nazar, onun önüne geçerdi." (Müslim, Abdullah b. Abbas (r.a.)'dan rivayet etmiştir.)

Bu hadis-i şerifte gözdeğmesinin tesirine ve isabet etmesinin sür'atine işaret ve te'kid vardır.

Hz. Peygamber (s.a.v.) Efendimiz yine şöyle buyurmuştur:

"Allah (c.c.)'ın kaza ve kaderinde n sonra benim ümmetimden ölenlerin çoğu gözdeğmesindendir." (El-Bezzâr. Câbir b. Abdullah (r.a.)'dan rivayet etmiştir.)

El-Elbânî bu hadis-i şerif için "Sahih" demiştir.

Hafız İbn-i Hacer de "Hasen" demiştir.

Bazı insanlar bu nazar olayını garip bulurlar.

Bazıları da dehşete kapılırlar. Bununla beraber olaylar onun varlığını tasdik etmektedi r.

Nice kimse vardır ki, Allah (c.c.) ona bolca mal ve nimet vermiştir de bir hasedcini n nefsi o nimetlere takılmıştır. Böylece o adamın malı bir felâkete ve zarara uğramıştır. Yahut bütün malı ve mülkü yokolup gitmiştir.

Yine nice insanlar ve özellikle de bazı kadınlar vardır ki, Allah (c.c.) onlara son derece fizikî güzellik vermiştir de bir hasedcini n nefsi o güzelliklere takılmıştır.

Böylece o güzele bir felâket.

Yahut bir hastalık,

Ya da benzeri bir musibet gelmiştir de uzman doktorlar onun tedavisin den âciz kalmışlardır.

NAZARDAN KORUNMA TEDBİRLERİ

Gözdeğmesi (nazar) illetine yakalanma dan önce korunmak için şu tedbirler alınmalıdır:

1) BİRİNCİ TEDBİR: Sabah ve akşam koruyucu dua, evrad ve zikirlere devam edilmelid ir.

Onları okuyan kimseyi Allah (c.c.) nazardan muhafaza buyurur.

Okunacak sure ve dualar çoktur.

Bazıları şunlardır:

Fatiha Suresi,

Ayetü'l-Kürsî,

Felâk Suresi,

Nâs Suresi,

Peygamber (s.a.v.) Efendimiz'in okuduğu muhtelif dualar.

Şimdi bunları açıklayalım:

a) Fatiha Suresi:

"Hamd, Âlemlerin Rabbi (olan) Allah'a mahsusdur .

O, Rahman ve Rahîm'dir.

Din gününün sahibidir .

Ancak sana kulluk ederiz ve yalnız senden yardım dileriz.

Bizi doğru yola hidayet et.

Kendileri ne nimet verdikler inin yoluna (ilet). Gazaba uğrayanların ve sapmışların yoluna değil." (Fatiha, 1/1-7)

b) Ayetü'l-Kürsî:

"Allah, kendinden başka hiçbir ilâh bulunmaya n (Allah)'dır.

O, Hayy ve Kayyûm'dur.

Onu ne bir uyku yakalar, ne de bir uyuklama.

Göklerde ve yerde bulunanla rın hepsi onundur.

Onun izni olmadan katında hiç kimse şefaat edemez.

O, (kullarının) yapmakta oldukları şeyleri ve önceden yaptıklarını bilir.

Onun dilemesi hariç, insanlar onun ilminden hiçbir şeyi tam olarak bilemezle r.

Onun kürsüsü, gökleri ve yeri içine alır.

Onları koruyup gözetmek, kendisine ağır gelmez.

O yücedir, büyüktür." (Bakara, 2/255)

c) Felâk Suresi:

"De ki: (Karanlığı yarıp sabahı ortaya çıkaran) sabahın Rabbine sığınırım.

Yarattığı şeylerin şerrinden,

(Karanlık çöktüğü zaman) bastıran gecenin şerrinden,

Sihir yapmak için düğümlere üfleyen büyücülerin şerrinden,

Ve kıskandığı zaman kıskanç kişinin hasedinde n (Allah'a sığınırım.)" (Felâk, 113/1-5)

d) Nâs suresi:

"De ki: İnsanlann Rabbine sığınırım. İnsanların melikine (mutlak sahibine).

İnsanlann ilâhına (sığınırım.)

Sinsi vesveseci nin şerrinden.

İnsanlann kalplerin e şüphe ve tereddüt sokan.

Gerek cinlerden, gerek insanlard an." (Nâs, 114/1-6)

e) Peygamber imizin okuduğu muhtelif Dualar:

Nazara karşı şu duayı okumalıdır:

"Yarattığı şeylerin şerrinden Allah (c. c.)' in tam olan kelimeler ine sığınırım." (Ebu Davûd, Tıp, 19; Dârimî, İsti'zan, 48; Muvatta, İsti'zan, 34; Ahmed b. Hanbel, 4/430)

Yine şu duayı okumalıdır:

"Bütün şeytanlardan, zararlı hayvanlar dan,

Kem gözlerden Allah (c.c.)'ın tam olan kelimeler ine sığınırım.

Hiçbir iyinin ve kötünün yapamadığı ve Allah (c. c.) 'in yaratıp vücuda getirdiği bütün şerlerin şerrinden,

Gökten inenlerin ve göğe çıkanların şerrinden,

Yerde bitenleri n ve yerden çıkanların şerrinden,

Gecenin ve gündüzün fitneleri nin şerrinden,

İyilik için kapı çalan hariç, gece ve gündüz her kapı çalanın şerrinden Allah (c. c.) 'ın tam olan kelimeler ine sığınırım.

Ey Rahman (olan Allah'ım)" (Buharî, Kitabü'l-Enbiya, 10; Müslim, Kitabu'z-Zikr, 54, 55; Ebu Davud, Kitabu't-Tıb, 19; Kitabu'l-Edeb, 98; Tirmizî, Kitabu't-Tıb', 18; Kitabu'd-Deavât, 40; Ahmed b. Hahbel, 2/181, 290, 375, 448, 4/57.)

Yine şu ayeti okumalıdır:

"Doğrusu inkâr edenler, Kur'an'ı duydukları vakit (sana olan düşmanlıklarından dolayı) neredeyse gözleri ile seni yere serecekle rdi!

Hâlâ da (senin için) mutlaka o, delidir! Diyorlar.

Halbuki Kur'an, bütün âlemler için bir öğütten başka bir şey değildir." (Kalem, 68/51,52.)

İnsanların ahvâline bakan kimse, nazar konusunda onlarda bir umursamaz lık olduğunu görür. Oysa ki, bilhassa bebekleri n ve küçük çocukların şeriata uygun dualarla nazardan korunmala rı gerekir.

Resûlüllah (s.a.v.) Efendimiz, Hz. Hasan (r.a.) ve Hz. Hüseyin (r.a.)'ı şu dua ile koruyordu:

"Sizi, bütün şeytanlardan, Zararlı hayvanlar dan, Kem gözlerden, Allah (c.c.)'ın tam olan kelimeler ine sığındırırım." (Buharî, Abdullah b. Abbas (r.a.)'dan rivayet etmiştir.)

Resûlüllah (s.a.v.) Efendimiz, torunları olan Hz. Hasan (r.a.) ve Hz. Hüseyin (r.a.)'a hitaben yine şöyle derdi:

"Şüphesiz ki, sizin atanız (İbrahim Aleyhisse lâm) İsmail'i ve İshak'ı onlarla koruyordu ." (Buharî, İbn-i Abbas (r.a.)'dan rivayet etmiştir.)

2) İKİNCİ TEDBİR: Nazar değmesinden korunma yollarından biri de, korktuğu ve şüphelendiği kişilerin yanında güzelliklerini teşhir etmemelid ir.

Hafız el-Bağavî "Şerhü's-Sünne" eserinde anlattığına göre, Hz. Osman b. Affan (r.a.) çok güzel bir çocuk görmüştü.

Bunun üzerine, onu nazardan korumak için çocuğun velisine şöyle dedi: "Bu çocuğun çenesine siyah boya sürerek onun güzelliğini kamufle ediniz."

3) ÜÇÜNCÜ TEDBİR: Gözdeğmesinden korunma yollarından biri de, görüp beğendiği bir şey hakkında, gören kişinin bereketle dua etmesidir .

Bir kimse, kendi gözünün başkasına zarar vermesind en korkarsa, ona baktığı zaman şöyle demelidir:

"Allah (c.c.) onu sana mübarek etsin." (Benzer ifade ile Bkz. Ebu Davud. Nikâh, 36; Tirmizî, Nikâh, 7; İbn-i Mâce, Ezan, 2; Ahmed b. Hanbel, Müsned, 3/281.)

Veya şöyle demelidir:

"Ya Rabbi! Ona mübarek eyle." (Benzer ifade ile Bkz. Müslim, Zühd, 74; Ebu Davud, Vitir, 31; Nesaî, Zekât, 12; İbn-i Mâce, Zühd, 8; Ahmed b. Hanbel, müsned, 3/108, 188, 5/77.)

Yahut şöyle demelidir:

"Mâşâallah (Allah ne güzel yapmış) Allah'tan başka kuvvet (sahibi) yoktur." (Ebu Davud, Edeb, 101.)

Ya da buna benzer dualar etmelidir . O zaman Allah (c.c.)'ın izni ile zarar defolur gider.

Ebu Ümâme (r.a.)'dan rivayete göre, Âmir b. Rebîa, Sehl b. Huneyf e uğramıştı.

O sırada Sehl b. Huneyf banyo yapıyordu.

Âmir b. Rebîa dedi ki: "Bugünkü gibi parlak bir cild görmedim."

Bunun üzerine Sehl b. Huneyf in durumu değişti.

Çok geçmeden sar'a nöbetine tutuldu. Bayılıp yere düştü.

Gelip Peygamber (s.a.v.) Efendimiz'e haber verdiler.

Ona şöyle dediler: "Yâ Resûlallâh! Sehl' in imdadına yetiş. Onu sar'a iletti tuttu ve yere düştü."

Peygamber (s.a.v.) Efendimiz: "Kimin nazar etmesinde n şüphe ediyorsun uz?" Diye sordu.

Dediler ki: "Âmir b. Rebîa'dan şüphe ediyoruz."

Bunun üzerine Resûlüllah (s.a.v.) Efendimiz şöyle buyurdu:

"Sizden biriniz kardeşinden hoşuna giden bir şey gördüğü zaman onun mübarek olması için dua etsin." (Ebu Ümâme rivayet etmiştir.)

Daha sonra bir kap suya okudu ve Âmir'in o su ile abdest almasını emretti.

Âmir de o su ile abdest aldı.

Ayrıca yüzünü yıkamasını, Kollarını dirsekler e kadar yıkamasını, Dizlerini yıkamasını, Eteğinin iç kısmını yıkamasını,

Ve yine üzerine su dökmesini emretti.

Zührî diyor ki: "Resûlüllah (s.a.v.) Efendimiz ayrıca ona, kabı ters çevirmesini emretti."

Hadis-i şerifte gözdeğmesinin ilacı beyan olunmuştur. Buna göre, nazar eden kimsenin abdest azalarını yıkadığı ve bilhassa cildine temas eden iç çamaşırlarını yıkadığı su alınır ve nazar olunan kimsenin arkasından dökülür.

Bir hadis-i şerifte Resûlüllah (s.a.v.) Efendimiz şöyle buyurmuştur:

"Sizden yıkamanız istenirse, yıkayınız." (Müslim rivayet etmiştir.)

Yani, bir şahıs gelip de sizden birinizin abdest ve gusül suyundan elbisenin bir kısmına sürmek isterse, bunu yapsın. Bundan dolayı ona kızmasın, demektir.

Kendi nefsinden, başkasına nazar değmiş olmasından şüphelenen ve endişe duyan kimsenin yapması gereken şey, Allah (c.c.)'dan korkması ve gözdeğmesine sebep olabilece k şeylerden sakınmasıdır.

Bunun için Allah (c.c.)'ı çokça zikretmey e devam etmelidir .

İnsanlardan hoşa giden bir şey gördüğü zaman Allah (c.c.)'dan, onu mübarek kılmasını dilemelid ir.

Yüce Allah (c.c.)'ın, insanlara vermiş olduğu nimetlere kesin olarak hased etmemelid ir. Çünkü, eğer onlara hased ederse, sanki Rabbine karşı itirazda bulunmuş gibi olur.

İşte bu da apaçık bir hüsrandır.

NAZAR DEĞMESİNDEN SONRA

Yukarıda, nazar değmemesi için alınacak tedbirler ve korunma çareleri açıklanmıştı.

Nazar değdikten sonra da şeriata uygun çareler vardır.

Kur'an-ı Kerim'de ve hadis-i şeriflerde bu hususa işaret eden deliller bulunmakt adır.

Yine şu sure ve ayetler dua maksadıyla okunmalıdır.

a) Fatiha Suresi,

b) Ayetü'l-Kürsî,

c) Felâk Suresi,

d) Nâs Suresi,

e) Ayrıca Cebrail Aleyhisse lâm'ın, Resûlüllah (s.a.v.) Efendimiz'e okuduğu ve öğrettiği şu dua okunmalıdır:

"Allah (c. c.) 'in ismi ile sana rukye ederim (okuyup üflerim).

Sana eziyet veren her şeyin şerrinden,

Her nefsin yahut hased edenin kem gözünün şerrinden Allah (c.c.) sana şifa versin.

Allah (c.c.)'in ismi ile sana rukye ederim" (Buharî, Kitabu't-Tıb, 38; Müslim, Kitabu's-Selam, 40; Ebu Davud, Kitabu't-Tıb. 19; Tirmizî, Kitabu'l-Cenâiz, 4; İbn-i Mâce. Kitabu't-Tıb, 36. 37; Ahmed b. Hanbel, Müsned. 6/332.)

Yine Resûlüllah (s. a.v.) Efendimiz' in bir hastalığı olduğu zaman Cebrail Aleyhisse lâm gelir ve şu duayı okurdu:

"Allah (c.c.) 'in ismi ile sana rukye ederim (okuyup üflerim). Allah (c.c.) bütün hastalıklardan sana şifa versin.

Hased ettiği zaman hased edenin şerrinden ve bütün kem gözlülerin şerrinden (seni korusun.)" (Müslim, Hz. Âişe (r.a.)'dan rivayet .etmiştir.)

Bazı İslâm büyüklerinden nakledilm iştir ki; gözden sakınmanın şartı, iyilikler i, güzellikleri, zînetleri gizlemekt ir. Bir kimsenin kendisini, ailesini veya çocuğunu süsleyip el âleme teşhir etmesi uygun değildir.

Allâme İbnu'l-Kayyım diyor ki: "Kim bu duaları okuyup tecrübe ederse, faydasının derecesin i ve ona ne kadar çok ihtiyaç bulunduğunu anlar. Bu dualar, nazar edenin tesirine mâni olur. Onu okuyan kimsenin imanının kuvvet derecesin e göre nazarın etkisini giderir. Çünkü bu dualar silahdır. Silah ise, kullanana göre etkili olur."

Kimi, tam merkezden vurur. Kimi de, ıskalar!

Abdullah es-Sâcî (r.a.)'ın anlattığına göre, kendisini n çok güzel bir devesi vardı.

Birgün devesine binerek yol arkadaşları ile beraber sefere çıktı. Yolculard an biri vardı ki, gözü değerdi. Bu durumu bilenler Abdullah'ı uyardılar. Devesini o adamın gözünden sakınmasını söylediler. Abdullah o adamın, devesine bir zarar veremeyec eğini söyleyip pek aldırmadı. Abdullah'ın sözlerini ve davranışını da o adama anlattılar. Adam, kendisini ispat etmek için Abdullah'ı kollamaya başladı. Bir mola sırasında Abdullah oradan ayrılınca, adam hemen gelerek deveye nazar etti. Biraz sonra deve hastalanıp yere düştü. O sırada Abdullah da çıkageldi. Deveyi o vaziyette görünce neler olduğunu sordu.

Dediler ki: "Sen gidince hemen o adam gelip deveye nazar etti.

Hayvana bakınca o da bu hâle geldi."

Bunun üzerine Abdullah: "O adamı bana gösterin" dedi.

Onlar da gösterdiler. Abdullah, adamın yanına varıp karşısında durdu.

Sonra şu duayı okudu:

"Allah (c.c.)'ın ismiyle hapsedeni n hapsinden, Kuru taşın (şerrinden), Yakıcı kıvılcımın (şerrinden Allah 'c.c.)'a sığınırım).

Nazar edenin gözdeğmesi, kendi aleyhine dönsün ve en sevdiği kişinin üzerine dönsün.

Gözünü çevirip de (sema' ya) bak! Bir bozukluk görüyor musun? Sonra gözünü iki kez çevir de yine bak. Göz hor, Hakir, Bitkin ve ümidini kesmiş olarak tekrar sana döner." (Bu duanın son kısmı, Mülk Suresi'nin 3. ce 4. ayetlerid ir. Bkz. Mülk, 67/3-4..)

Abdullah es-Sâcî bu duayı okuyunca gözdeğmesi kalktı.

Allah (c.c.)'ın izni ile devesi iyileşti.

PEYGAMBERİMİZİN (s.a.v.) RUKYELERİ

Buharî'nin rivayetin e göre, birgün Abdülaziz (r.a.), Hz. Sabit (r.a.) ile beraber Enes b. Mâlik (r.a.)'ın ziyaretin e gitmişlerdi.

Hz. Sabit (r.a.): "Ya Ebâ Hamza! Biraz rahatsızım" dedi.

Hz. Enes b. Mâlik (r.a.): "Senin üzerine Resûlüllah (s.a.v.) Efendimiz'in rukyesini okuyayım mı?" diye sordu.

Hz. Sabit (r;a.): "Oku" dedi.

Hz. Enes b. Mâlik şu rukyeyi okudu:

"Ey insanların Rabbi! Zarar ve fitneyi gider. Şifa ihsan et. Şifa verici sensin. Senden başka şifa verecek olan hiçbir kimse yoktur. Öyle bir şifa ver ki, hastalıktan eser kalmasın." (Buharî, Abdülaziz (r.a.)'dan rivayet etmiştir.)

Yine Resûlüllah (s.a.v.) Efendimiz hasta olan bazı ashabını eliyle sığayıp şöyle dua yapardı:

"Allah'ım! Ey insanların Rabbi! Zarar ve fitneyi gider. Ona şifa ver. Şifa verici sensin. Senin şifandan başka şifa yoktur. Öyle bir şifa ver ki, hastalıktan eser kalmasın." (Buharî. Hz. Âişe (r.a.)'dan rivayet etmiştir.)

Resûlüllah (s.a.v.) Efendimiz yine şöyle buyurmuştur:

"Ey insanların Rabbi! Zarar ve fitneyi silip gider. Şifa, senin (kudret) elindedir . Senden başka ona (yol) açıcı yoktur." (Buharî, Hz. Âişe (r.a.)'dan rivayet etmiştir.)

UYARILAR

1) BİRİNCİ UYARI: Gözdeğmesi (nazar) bazan insanlard an olur. Bazan da cinlerden olur.

Mü'minlerin annesi Ümmü Seleme (r.a.)' dan rivayete göre, Resûlüllah (s.a.v.) Efendimiz, evinde bir kız görmüştü.

Kızın yüzünde bir değişme farketti ve şöyle buyurdu:

"Ona rukye yapınız (okuyup üfleyiniz). Çünkü onda gözdeğmesi (nazar) vardır." (Buharî ve Müslim, Ümmü Seleme (r.a.)'dan rivayet etmişlerdir.)

Hafız el-Bağavî diyor ki: "Resûlüllah (s.a.v.) Efendimiz nazar değmesine işaret ederken cinlerden nazar değmiş olacağını kasdetmiştir."

Deniliyor ki: "Cinlerin nazar etmesi, mızrak ucundan daha tesirlidi r."

Şüphe yok ki, insan kirli elbiseler ini değişmek için çıkardığı vakit, Yahut tuvalet ihtiyacını gidermek için, Ya da bir başka sebeple avret yerini açtığı vakit cinlerin nazarından korunmak için dua etmelidir .

Bu da Cenab-ı Hakk'ın ismini zikretmek le olur.

Resûlüllah (s.a.v.) Efendimiz şöyle buyurmuştur:

"Onlardan (insanlard an) biri helaya girdiği zaman, başka bir rivayette, elbisesin i çıkarıp bir yere koyduğu zaman bismillah demesi, cinlerin gözleri ile Ademoğlunun avret mahallini n arasında bir perdedir." (Tirmizî. Sünen'inde ve Ahmed b. Hanbel de Müsned'inde rivayet etmişlerdir.)

2) İKİNCİ UYARI: Cenab-ı Hakk'ın ihsan ettiği sağlığı, Güzelliği, Nâli olduğu nimetler ve sair sebeplerl e gözdeğmesine hazır olan kimse, daima tedbirli olmalı ve kendisini teşhir etmemelid ir.

Özellikle kadınlar kendi güzelliklerini ve bilhassa kız çocuklarının güzelliklerini aşırı derecede teşhir etmemelid irler. Çünkü bunun sonucunda birçok üzücü olaylara şahit olunmakta dır.

Bu konuda şâir diyor ki:

Kemâl sahibi sevilir,

Olgunluk başta bir taçdır.

Fakat yeri gelince onu

Nazardan koruyan ayba muhtaçtır.

Resûlüllah (s.a.v.) Efendimiz Esma binti Umeys (r.a.)'a hitaben şöyle buyurmuştur:

"Bana ne oluyor ki, kardeşoğullarının cisimleri ni zayıf görüyorum! Yardıma muhtaç duruma gelmişler." (Müslim, Câbir b. Abdullah (r.a.)'dan rivayet etmiştir.)

Bunlar Hz. Cafer b. Ebu Tâlib'in çocukları idiler.

Esma dedi ki: "Onların bir hastalıkları yok. Fakat onlara nazar değdi."

Bunun üzerine Resûlüllah (s.a.v.) Efendimiz şöyle buyurdu:

"(O halde) sen onlara rukye yap. (okuyup üfle.)" (Ahmed b. Hanbel. Müsned, 3/333.)

3) ÜÇÜNCÜ UYARI: İnsanlardan bazıları rukye tedavisi (okuyup üfleme) talep ettikleri zaman okuyan kişinin inancının sağlam olup olmadığını, Maksadını, İlmini araştırmıyorlar.

Bu sebeple de sahtekârlara, Büyücülere ve kötü maksadlı olanlara yöneliyorlar.

O bozguncul ar, yapıcı olmaktan çok yıkıcıdırlar.

Hatta onların içinde niceleri vardır ki, haram olan şeyleri, Yahut bid'atları, Ya da şirk olan şeyleri insanlara emrederle r. Böyle kimseleri n şerlerinden muhafaza etmesini Yüce Allah (c.c.)'dan dileriz.

Rukye (okuyup üfleme) talep eden kimseye gereken şey, dikkatli olması ve işini sağlam yapmasıdır. Yani, ya kendisi okumalı, Yahut da buna ehil olan imanlı ve ihlâslı kimseleri bulmalıdırlar.

Şunu da iyi bilmelidi r ki; Eğer şeriatın uygun gördüğü şartlar uygun olmazsa, rukye yapmak caiz olmaz.

İslâm şeriatına uygun olan şartlar şunlardır:

a) Okunan şeyler, Kur'an-ı Kerim ayetleri ya da Resûlüllah (s.a.v.) Efendimiz'in okuyup tavsiye buyurduğu dualar olmalıdır.

b) Ayet ve hadisler orijinal metni ile ve mânâsı bilinerek okunmalıdır.

c) Okuyanın şunu da çok iyi bilmesi gerekir ki, rukye'nin kendisi hiçbir tesir icra etmez.

Her şey Allah (c.c.)'ın takdiri ile olur.

Şifayı verecek olan da bizzat Allah (c.c.)'ın kendisidi r. O, bir şeyi sebep kılmıştır.

d) Aslı esası olmayan vehimlerd en ve vesvesele rden kaçınarak,

Vesile olacak fiili işleyerek sonucu Allah (c.c.)'a bırakmalı ve samimiyet le Cenab-ı Hakk'a tevekkül etmelidir .

Hz. Yusuf Aleyhisse lâm'ın kıssasını anlatan şu ayetin mânâsını derin derin düşünmeliyiz:

"Ayrı ayrı kapılardan (şehre) girin (ki size nazar değmesin.) Yine de Allah'ın takdir ettiği bir şeyi ben sizden gideremem . Hüküm ancak Allah'ındır. Ben ona güvenip dayandım. Tevekkül edenler de yalnız ona güvenip dayanmalıdırlar." (Bkz. Yusuf, 12/67.)

e) Bilmelidi r ki, gözdeğmesinden (nazardan) korunmak ve onu tedavi etmek, ancak Allah (c.c.)'dan ve onun Resûlü'nden gelen şeylerin doğruluğuna inanmakla mümkün olur.

Eğer bu konuda şüphe ve tereddütleri olursa, ilacın tesiri de azalır.

SİHİR YAPMAK

Yüce Allah (c.c.) şöyle buyurmakt adır:

"Süleyman'ın saltanatı aleyhine, şeytanların telkinler ine (sihre) uydular. Süleyman sihir yapıp kâfir olmadı. Fakat şeytanlar kâfir oldular. Onlar, insanlara sihir öğretiyorlar. Bâbil'de Hârût ile Mârût adlı iki meleğe indirilen şeyleri öğretiyorlardı.

Halbuki o iki melek: Biz Allah tarafından denenmek için indirildi k. Sakın sihir yapıp kâfir olmayın, demeden kimseye bir şey öğretmezlerdi.

İşte insanlar, karı ile kocanın arasını açacak şeyleri onlardan öğreniyorlardı.

Öğrenenler ise, Allah'ın izni olmaksızın kimseye zarar veremezle rdi.

Ancak kendileri ne zararı olacak, faydasız şeyler öğreniyorlardı.

Şüphesiz bu bilgiyi edinene âhirette bir nasip yoktur.

Bir de canlarına karşılık elde ettikleri o şeyin ne kötü bir şey olduğunu bir bilselerd i!" (Bakara, 2/102.)

Değerli kardeşim!

Bu ayet, sihir yapmanın haram oluşuna ve ondan kaçınmanın gereğine işaret etmektedi r. Sihir, sihirbazl arın düğümler, Üfleme, İlaç ve benzeri şeylerle bir takım duyguları cinlerden ve şeytanlardan algılamaları ve onları hastalık, Ölüm, Karı-koca arasını ayırmak ve benzerler i gibi kötü amellerin e alet etmelerid ir.

Kişiyi sevdiğinden ayırmak, Yine kişiye, sevmediği şeyi şeytanî yollarla sevdirmek de sihir kavramı içine girmekted ir. Sihir çeşitleri çoktur. Ancak, bunlar aslında iki kısma ayrılırlar:

1) Birincisi: Düğümlerle, üflemeyle ve zararlı ilaçlarla yapılan sihirdir.

Yahudi sihirbaz Lebîd b. el-A'sam'ın Peygamber (s.a.v.) Efendimiz'e yaptığı sihir gibi.

İmam Vâkıdî'nin rivayetin e göre, hicretin yedinci yılı Muharrem ayında Yahudiler in ileri gelenleri toplanara k Lebîd b. el-A'sam isimli sihir yapan bir mel'una gittiler. Ona para verdiler.

Resûlüllah (s.a.v.) Efendimiz'e sihir yaptırdılar.

Bir ipe düğüm yaparak yumak şekline soktular.

Medine'de Zarvan kuyusuna attılar.

Bu sihir, Resûlüllah (s.a.v.) Efendimiz'e tesir etti.

İbn-i Hacer el-Askâlânî'nin anlattığına göre, Resûlüllah (s.a.v.) Efendimiz birkaç kişi ile beraber o kuyuya gitti.

Kuyuda onbir düğümlü bir yumak buldular. Dışarı çıkardılar.

O anda Cebrail Aleyhisse lâm geldi. Felâk ve Nâs surelerin i getirdi. Her ayeti okudukça bir düğüm çözdüler.

Allah (c.c.)'ın izni ile Resûlüllah (s.a.v.) Efendimiz şifa buldu.

2) İkincisi: Karıştırma, bozma ve hayal gösterme şeklinde yapılan sihirdir.

Firavunun sihirbazl arının yaptıkları sihir gibi.

Yüce Allah (c.c.) buyuruyor:

"(Musa) dedi: Bilâkis siz atın. Bir de ne görsün! Onların ipleri ve değnekleri, sihirleri yüzünden kendisine gerçekten koşuyormuş hayalini verdi." (Tâhâ, 20/66.)

Yine şöyle buyuruyor:

"(Musa) dedi: Siz atın. Ne zaman ki onlar (sihirbazl ar iplerini) attılar. İnsanların gözlerini sihirledi ler. Onları ürküttüler. Büyük bir sihir yaptılar." (A'raf, 7/116.)

Hz. Âişe (r.a.)'dan rivayete göre, yine Resûlüllah (s.a.v.) Efendimiz'e sihir yapılmıştır.

Yapmadığı şeyleri yapmış gibi kendisine tahayyül olunurdu.

Başka bir rivayete göre, kendisi hanımlarının yanına gelip beraber olduğunu zannediyo rdu. Oysa ki, onların yanına gitmemişti.

Ona yapılan sihir, Cenab-ı Hakk'ın bir hikmeti ve lütfü olarak peygamber lik görevinin tebliğine tesir etmiyordu . Çünkü Peygamber (s.a.v.) Efendimiz'de "ismet" sıfatı vardır.

Yine bu husustaki diğer bir hikmet de şudur ki; insanlar, Peygamber imiz'in de kendileri gibi bir insan olduğunu ve onların başına gelen şeylerin onun da başına gelebilec eği gerçeğini anlasınlar ve onun çaresini bilsinler . Çünkü Allah (c.c.) hiçbir dert vermemiştir ki, dermanını da vermemiş olsun.

Her derdin ve hastalığın mutlaka bir çaresi vardır.

Değerli kardeşim!

Şüphesiz ki, sihiri öğrenmek ve onu başkasına öğretmek, büyük günahlardandır.

Sihirle meşgul olmak, insanı küfre götürür. Allah (c.c.) muhafaza buyursun.

Sihir yapmak, dinimizde şiddetle yasaklanmıştır.

İmam Nevevî diyor ki: "Sihir yapmak büyük günahlardandır. Eğer içinde küfrü gerektire n sözler bulunursa, onu yapan kimse kâfir olur. Eğer içinde küfre götüren bir söz ve fiil olmazsa, o zaman kâfir olmaz. Fakat harama girmiş ve günah-ı kebâir işlemiş olur."

Cinlerden ve şeytanlardan yardım istemekle ve onlara boyun eğmekle kişi dinden çıkar ve kâfir olur.

Bu sebepten dolayı sihir, diğer bütün peygamber lerin şeriatlarında da haram kılınmıştır.

Sihir yapanlar daima zarara uğrarlar ve hiçbir zaman kurtuluşa eremezler .

Yüce Allah (c.c.) şöyle buyurmakt adır:

"Büyücü nerede olsa felah bulmaz." (Tâhâ, 20/69.)

Hakk Teâlâ Hazretler i, sihir ile uğraşan kimsenin akıbetini, âhirette onun hiçbir nasibi olmadığını ve büyük bir hüsrana uğrayacağını Kur'an-ı Kerim'de haber vermiştir:

"Onun için âhirette hiçbir nasip yoktur." (Bkz. Bakara, 2/102.)

Yine şöyle buyurmuştur:

"Eğer onlar iman etselerdi ve (kötülüklerden) sakınsalardı, Allah'ın sevabı onlar için daha hayırlı olurdu. Şayet (bunu) bir bilselerd i!" (Bakara, 2/103.)

Bu ayetler delâlet etmektedi r ki; sihir yapmak, iman ve takva'nın zıddı olan bir şeydir.

İşte bu sebepten dolayı Resûlüllah (s.a.v.) Efendimiz, sihir yapmaktan, Sihir yaptırmaktan, Sihir yapılmasına razı olmaktan bizleri şiddetle sakındırmıştır.

Helak edici şeyler arasında sihir yapmayı da zikretmiş ve şöyle buyurmuştur:

"Yedi helak edici şeyden sakınınız! Dediler ki: Nedir onlar?

Buyurdu ki: Şirk koşmaktır, Sihir yapmaktır, Adam öldürmektir..." (Buharî ve Müslim, Ebu Hüreyre (r.a.)'dan rivayet etmişlerdir.)

Resûlüllah (s.a.v.) Efendimiz, helak edici şeyleri sayarken en başta "Şirk"i saymıştır. Çünkü o, günahların en büyüğüdür ve çok büyük bir zulümdür.

Hz. Lokman Aleyhisse lâm da oğluna öğüt verirken Allah (c.c.)'a şirk koşmamasını söylemiş ve Şirk' in, büyük bir zulüm olduğunu ifade etmiştir.

Yüce Allah (c.c.) Hz. Lokman'ın, oğluna öğütlerini bize haber vermiş ve şöyle buyurmuştur:

"Bir vakit Lokman, oğluna öğüt vererek şöyle demişti:

Oğulcağızım! Allah'a şirk koşma. Çünkü Allah'a şirk koşmak elbette büyük bir zulümdür." (Lokman, 31/13.)

Şirk'ten sonra ikinci büyük günah ise, "sihir" yapmaktır. Sihir de netice olarak sahibini şirke ve küfre sevkeder.

Sihir, kişinin dünya ve âhiret saadetini yıkar. Onu hayvan seviyesin e indirir. Hatta daha da aşağı dereceler e düşürür.

Hz. Cündeb (r.a.) diyor ki: "Sihir yapanın cezası, kılıçla boynunun vurulmasıdır."

Hafız İbn-i Kesir'in anlattığına göre, Velid b. Ukbe'nin yanında bir sihirbaz vardı. Sihirbaz, onun huzurunda her türlü numaraları yapardı. Hatta öyle şeyler yapardı ki, meselâ adamın kafasını vurur, sonra da yine onu eski haline getirirdi .

Onu görenler de: "Sübhânellâh! Ölüyü diriltiyo r!" derlerdi.

Birgün muhacirle rden sâlih bir zât, o sihirbazın numarasını görmüştü.

Ertesi gün kılıcını yanına alarak yine o sihirbazın çeşitli numaralar la gösteri yaptığı yere geldi. Kalabalık toplanmıştı.

Dikkatle sihirbaza bakıyorlardı. Sihirbaz, tam numarasını gösterip bir adamın kafasını keseceği sırada o zât, kılıcını çekip bir anda öne fırladı. Sihirbazın boynunu vurdu. Herkesin şaşkın bakışları arasında şöyle dedi: "Bu sahtekâr adam, öldürdüğü kişiyi diriltiyo rmuş! Eğer bu adamın, ölüyü dirilttiği iddiası doğru ise, o halde şimdi kendisini diriltsin!" Daha sonra da şu ayeti okudu:

"Onların kalpleri hep oyun ve eğlencede. O zâlimler aralarında gizli fısıltı ile şöyle konuştular: Bu sizin gibi bir insandan başka bir şey mi ki! Artık göz göre göre sihire mi kapılıyorsunuz?" (Enbiya. 21/3.)

Bu olayı el-Beyhakî de sahih bir senedle rivayet etmiştir.

Buhari ve Müslim'in rivayetle rine göre, Bicale b. Abde (r.a.) şöyle demiştir: "Hz. Ömer (r.a.) ölümünden bir yıl önce kadın ve erkek bütün sihir yapanların öldürülmeleri için yazı göndermişti. Bunun üzerine biz de sihir yapan üç kişiyi öldürdük."

Beyhakî'nin rivayetin e göre, mü'minlerin annesi Hz. Hafsa (r.a.) da kendisine sihir yapan bir cariyenin öldürülmesini emretmişti de o kadın öldürülmüştü.

Bazı âlimlere göre, sihir yapan kimsenin tevbe etmesi, onun öldürülmesine mâni değildir.

Onun tevbesi, kendisi ile Allah (c.c.) arasındadır.

Ancak, halk arasında sihir yaptığı kesinleşirse, verdiği zararın çok büyük boyutlard a olması sebebiyle toplumu onun şerrinden korumak için katli gerekir.

Büyücünün sözlerine inanmak, Onları dinlemek, Anlattıkları şeyleri tasdik etmek, dine aykırı bir davranıştır. Peygamber imiz'e nazil olan Kur'an'ı inkâr etmek gibi addolunur .

Sihir yapan kimseyi tasdik eden bir kişi peygamber i yalanlamış olur.

Resûlüllah (s.a.v.) Efendimiz bu hususu dile getirmiş ve şöyle buyurmuştur:

"Kime bir müneccim yahut bir kâhin gelirse ve o da onun söylediklerini tasdik ederse, şüphesiz ki o kimse, Hz. Muhammed (s.a.v.) üzerine indirilen leri inkâr etmiş olur." (Benzer ifade ile Bkz. Müslim, Selâm. 135; Ahmed b. Hanbel, Müsned, 2/429, 4/68, 5/38.)

Değerli kardeşim!

İnsan bazan bir hastalığla yakalanır ve şifa bulmak umudu ile her türlü tedavi çarelerine başvurur.

Tıbbî çarelere başvurduğu gibi başka şeylerden de medet umar ve böylece sahtekârların eline düşebilir! Onların itikadlarının bozuk olup olmadığına, Gerçek ilim sahibi olup olmadığına ve bid'at ehli olup olmadığına dikkat etmezse, kendi imanını da tehlikeye sokar.

Sihir ile meşgul olan kimseler, kendileri ne müracaat edenlerde n bazan çok acaib şeyler isterler. Mesela; Kur'an-ı Kerim'i necasetin (pisliğin) içine koymasını, Ya da kurban kesmesini fakat onu keserken besmele çekmemesini isterler. Bazan kendileri ne müracaat eden kimselerd en çamaşır isterler. Bazan hastaların, insanlard an uzaklaşmalarını öğütlerler. Bazılarının karanlıkta oturmalarını tenbih ederler. Bazılarının suya el sürmemelerini isterler. Bazan da onlara anlamsız şeyler verirler.

Meselâ; kare içinde yazılı harfler, Rakamlar, Ne olduğu belli olmayan birtakım tılsımlar verirler. Bazıları, karı ile koca arasında bir sevgi oluşturabileceklerini, Ya da onların aralarını ayırabileceklerini iddia ederler.

Bazan da anlaşılmaz şeyler mırıldanarak çeşitli düğümler yaparlar.

Değerli kardeşim!

Bir müslümanın böyle kişilere gitmesi, Onlardan medet umması, Onların sözlerini tasdik etmesi, Ya da onların verdikler i ilaçları kullanması asla caiz değildir.

Sihire maruz kalan bir kimsenin, o sihiri bozmak maksadıyla başka bir büyücüye gitmesi de yine haram olan bir iştir.

Sihirden korunmak maksadıyla bile olsa, sihir öğrenmek de yine bütün peygamber lerin şeriatlarında yasaklanmıştır.

Tefsir kitaplarında açıklandığı üzere insanlara akıl, ilim, irade ve sorumlulu k verilmiştir. Meleklere irade verilmediği için sorumlulu k da verilmemiştir.

İnsanların, Cenab-ı Hakk'a karşı suç işleyip günaha girmeleri, melekleri n çok tuhafına gidiyordu: "İnsan nasıl olur da Allah (c.c.)'ın emrine karşı gelebilir!" diyorlardı.

Taraf-ı ilâhî'den onlara denildi ki: "İnsanlarda nefis ve irade olduğu için iyi veya kötü bir şeyi seçebilirler. Sizde nefis ve irade olmadığı için iyi ve kötü arasında seçim yapma durumunuz yoktur. Siz sadece verilen görevleri yaparsınız, isyan etmesiniz ."

Melekler dediler ki: "Eğer bize de nefis ve irade verilmiş olsaydı, biz yine de Allah (c.c.)'ın emirlerin e karşı gelip günaha girmezdik ."

Bunun üzerine Allah (c.c.) onlar arasında Hârût ve Mârût isimli iki meleğe imtihan için nefis ve irade verdi.

Onları Bâbil'e indirdi.

Hârût ve Mârût, insanları büyücülerin şerlerinden korumak için onlara sihir öğretmeye başladılar.

Fakat maksadları ve niyetleri iyi olsa bile sihir öğretmek yasak olduğu için bu yaptıklarından dolayı suç işleyip günaha girdiler ve cezalandırılmayı hak ettiler.

Yüce Allah (c.c.) buyuruyor:

Bâbil'de Hârût ve Mârût (isimli) iki meleğe indirilen şeyleri (öğretiyorlardı). Halbuki o iki melek: Biz ancak (Allah tarafından) denenmek (için gönderildik). Sakın (sihir yapıp) kâfir olma(yın), demeden kimseye bir şey öğretmezlerdi." (Bkz. Bakara, 2/102.)

Allah (c.c.) onları dünya azabı ile âhiret azabı arasında muhayyer bıraktı. Onlar da âhiret azabının şiddetini bildikler i için dünya azabını tercih ettiler.

Onların dünya cezaları, Bâbil kuyusunda kıyamete kadar saçlarından asılma cezası oldu.

Müslümana gereken şey, şeriata uygun olan dualarla ve zikirlerl e kendisini sihirden korumaktır.

Yunus Suresi (10/76-81)'nde,

A'raf Suresi (7/109-126)'nde,

Tâhâ Suresi (20/57-73)'nde vârid olan sihir ile ilgili ayetler bir suya okunur ve sihir yapılan kimsenin başına serpilir.
 
E Çevrimdışı

eslem berire

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
İmam Nevevî diyor ki: "Sihir yapmak büyük günahlardandır. Eğer içinde küfrü gerektire n sözler bulunursa, onu yapan kimse kâfir olur. Eğer içinde küfre götüren bir söz ve fiil olmazsa, o zaman kâfir olmaz. Fakatharama girmiş ve günah-ı kebâir işlemişolur.".........!
Nasıl olurda sıhır yapan ıcınde kufur sòz fııl olmassa küfre düsurmez..! Gunah olan sıhır hangısı..??
Üstekı ayette küfre sokmadan seytan sıhır ögretmezdı....
Bu celıskıyı nasıl acıklayacaksınız ..?
SIHRIN ta kendısı kufur degılmıdır ?
 
Üst Ana Sayfa Alt