Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Necd Ulemasının Osmanlı hakkındaki sözleri (Durer es-Seniyye'den alıntılarla)

H Çevrimdışı

hasan b

Üye
İslam-TR Üyesi
Suud bin Abdu’l-Aziz (H1229)

Suud bin Abdu’l-Aziz Osmanlı Devletine bağlı olan Bağdad valisine gönderdiği mektupta şunları söylemektedir:

"Sizin, imamlarınızın ve sultanlarınızın durumu; sizin batılınıza ve (Müslüman olduğunuza dair) iddianızda yalanınıza şehadet etmektedir. Hücre-i Şerife’yi açtığımızda 22 yılında, sizin sultanınız Selim’den, kuzeninin Rasulullah (sallallahi aleyhi vesellem)’e yazılmış bir mektupta Rasulullah (sallallahi aleyhi vesellem)’den yardım istemekte ve düşmanlarına karşı galip gelmek için dua etmektedir. Sizin batıl üzere olduğunuza şehadet edecek yeterince alçaklık, rezillik ve düşüklük içermektedir. Şöyle başlıyordu: Sizin önemsiz kulunuz Sultan Selim. Devamla: Ey Allah’ın Rasulu! Üstesinden gelemediğimiz zorluk ve güçlük çekiyoruz. Haçın kulları Rahman’ın kullarına üstün geliyor. Senden bize zafer nasip etmeni ve onlara karşı bize yardım etmeni diliyoruz. Ve bu manada birçok genel ifade kullanmaktadır. Şu kocaman şirke, bir olan ve herşeyi bilen Allah’a karşı işlenen (büyük) küfre bakın! Müşrikler putları Uzza ve Lat’dan dahi bunu istememişlerdir. Onlara zorluk ve musibet isabet ettiğinde onlar sadece her şeyin yaratıcısına dua ederlerdi." (Durer es-Seniyye, 1/160)

"Küfrün ve şirkin sembolleri, işte sizin aranızda varolan şey budur. Mezarlar üzerine kubbeler inşa etmek, üzerlerine mumlar yakmak, üzerlerine perdeler asmak, Allah ve Rasulu tarafından caiz görülmeyen biçimde mezar ziyaretlerinde bulunmak, oralarda her yıl kutlamalar yapmak, oralarda yatanlardan ihtiyaçları karşılamalarını, zorlukları gidermelerini ve dilekleri karşılamalarını istemek; bütün bunlar ile birlikte Allah’ın yerine getirilmesini emrettigi dinin zorunlu yükümlülüklerini -5 vakit namaz ve bundan başka yükümlülükleri- terk gibi. Namaz kılmak isteyen tek kılıyor yahut namazı terk eden kişi kınanmıyor. Zekatda da durum bunun gibidir. Bu husus çok yaygınlaştı ve herkesçe bilinir bir husus oldu, (ve bu haber) Şam, Irak, Mısır ve diğer beldelerde birçoklarının kulaklarını doldurdu." (Durer es-Seniyye, 1/382)

Irak Valisi ona: "Bizler hakikatte Müslümanlarız, ve bu bizim dört mezhebden, dinin ve ümmetin müctehidlerinden bütün imamlarımızın üzerinde ittifak ettikleri husustur." dediğinde o şöyle karşılık vermiştir: Bizler Allah’ın kelamından Rasulullah (sallallahi aleyhi vesellem)’in sözlerinden ve dört imamın takipçisi imamların sözlerinden; sizin zayıf davanızı reddeder ve batıl iddianızı mağlup eder biçimde açıklığa kavuşturduk. Her iddiada bulunan, iddiasını ameli ile ispatlamaz. Fakir kimse sadece ‘Bin Dinar’ demekle zengin olmaz, dil ‘ateş’ demekle yanmaz! Yahudiler ve Allah Rasulunun düşmanları, Rasulullah (sallallahi aleyhi vesellem) onları İslam’a davet ettiğinde ‘Biz Müslümanız’ dediler. Hristiyanlar da buna benzer sözler etti. Yine Firavun da halkına şöyle dedi: “Ben size ancak kendi görüşümü bildiriyorum ve sizi ancak doğru yola götürüyorum.” (Ğafir 40/29) O bu konuda yalan söyledi ve batılı söyledi.” (Durer es-Seniyye, 1/391)


وسوف أنقل فيما يلي نصوصاً متفرقة عن أئمة الدعوة وأتباعهم تبين موقفهم من هذه الدولة:

1) الإمام سعود بن عبد العزيز رحمه الله (ت 1229 هـ): وقد سبق أن نقلت عنه نصوصاً في أمر هذه الدولة، ومن كلامه أيضاً في الرسالة التي أرسلها إلى والي بغداد: " وأما قولكم: كيف التجري بالغفلة على إيقاظ الفتنة بتكفير المسلمين وأهل القبلة ومقاتلة قوم يؤمنون بالله واليوم الآخر.... فنقول: قد قدمنا أننا لا نكفر بالذنوب وإنما نقاتل من أشرك بالله وجعل لله نداً يدعوه كما يدعو الله ويذبح له كما يذبح له وينذر له كما ينذر لله ويخافه كما يخاف الله ويستغيث به عند الشدائد وجلب الفوائد ويقاتل دون الأوثان والقباب المبنية على القبور التي أتخذت أوثاناً تعبد من دون الله فإن كنتم صادقين في دعواكم أنكم على ملة الإسلام ومتابعة الرسول صلى الله عليه وسلم فاهدموا تلك الأوثان كلها وسوّوها بالأرض، وتوبوا إلى الله من جميع الشرك والبدع... ثم قال: وأما إن دمتم على حالكم هذه ولم تتوبوا من الشرك الذي أنتم عليه وتلتزموا بدين الله الذي بعث الله رسوله وتتركوا الشرك والبدع والخرافات لم نزل نقاتلكم حتى تراجعوا دين الله القويم "

"Sizin şu sözünüze gelince: 'Siz nasıl olur da Müslümanları ve kıble ehlini tekfir ederek, Allah'a ve ahiret gününe iman eden bir kavimle savaşarak fitneyi uyandırma gafletinde bulunursunuz?' Buna karşılık olarak biz de diyoruz ki: Biz günahlardan dolayı tekfir etmediğimizi ve bizim; Allah'a ortak koşanlar, Allah'a denk tutanlar, bu denk tuttuklarına Allah'a dua eder gibi dua edenler, onlara Allah'a kurban keser gibi kurban kesenler, keza Allah için adak adar gibi onlara adak adayanlar, Allah'tan korkar gibi onlardan korkanlar, zor durumlarda ve fayda elde etmek için onlardan yardım isteyenler ile ve de putlarını ve tapınılırak Allah’tan başka ilah edinilmiş kabirleri üzerine inşa edilmiş kubbeleri savunanlar ile savaştığımızı daha önce arzetmiştik. Eğer İslam dini üzere olma ve Rasulullah (sallallahu aleyhi vesellam)'e tabi olma iddianızda samimiyseniz o zaman bu putların hepsini yıkın ve onları yerle bir edin; ve bütün şirk ve bid'atlerden Allah'a tevbe edin...Ama eğer ki bu halinizde devam eder ve üzerinde bulunduğunuz şirk halinden tevbe edip Allah azze ve celle'nin Rasulüne gönderdiği hak dine yapışarak şirk, bid'at ve hurafelerden vazgeçmez iseniz, sizlerle Allah'ın sapasağlam dinine dönünceye kadar savaşacağız!" (Durer es-Seniyye, 7/397)

الشيخ سليمان بن عبد الوهاب بن الشيخ رحمه الله (ت 1233 هـ): فإن الترك لما غزوا بلاد التوحيد ألف الشيخ سليمان بن عبد الله كتاباً - سُميَ بالدلائل - على ردة وكفر من أعان هؤلاء وظاهروهم وإن كان ليس على دينهم - في الشرك - وذكر فيه أكثر من عشرين دليلاً على ذلك، وسمي الجيش الغازي (جنود القباب والشرك)

Şeyh Süleyman bin Abdillah bin Muhammed bin Abdi'l-Vehhab (H1233)

Türkler tevhid diyarına savaş açıp istila etmeye kalkıştıkları zaman "Delail fi Hükm Muvalat Ehlil-İşrak" yani onlarla aynı din üzere olmasalar ve şirk koşmasalar bile bu "müşriklere yardımcı ve destek olanların kafir ve mürted olduğuna dair deliller" isimli bir kitap telif etmiş ve o kitapta bu konu hakkında 21 ayrı başlıkta delil zikretmiştir. Ve sözkonusu orduyu "şirk ve türbe ordusu" olarak isimlendirmiştir. Bu eser Türkçeye’de çevrilmişti. (Durer es-Seniyye, 7/57-69)


) الشيخ عبد اللطيف بن عبد الرحمن بن حسن رحمه الله (ت 1293 هـ): في رسالة له إلى الشيخ حمد بن عتيق رحمه الله بشأن استعانة عبد الله بن فيصل الإمام في ذلك الوقت بالعثمانيين ضد أخيه سعود بن فيصل لما تغلب عليه الأخير في معركة (جودة) في حوادث عام 1289 هـ تقريباً قال فيها: " وعبد الله له ولاية وبيعة شرعية في الجملة، ثم بدا لي بعد ذلك أنه كاتب الدولة الكافرة واستنصرها واستجلبها على ديار المسلمين فصار كما قيل:

Şeyh Abdu'l-Latif bin Abdi'r-Rahman bin Hasen (H1293)

Kardeşi Suud bin Faysal'a karşı Osmanlılardan yardım isteyen o dönemin yöneticisi Abdullah bin Faysal meselesi hakkında Şeyh Hamd bin Atik'e (rahimehullah) yazdığı risalede şunları söylüyor: (Sözkonusu hadise takriben H1289 tarihlerinde meydana gelen "Cude" savaşında iki kardeşten birinin diğerine galip gelmesinden sonra cereyan etmişti) "Abdullah’ın vilayeti/yöneticiliği ve genel manada bir şeri beyata sahip olması sözkonusuydu; sonradan kafir devlete (Osmanlı) mektup yazarak onlardan yardım talep ettiği ve onları müslümanların diyarına davet ettiği haberi bana ulaştı. Aynı şu şiirde söylendiği hale geldi:

والمستجير بعمرٍ عند كربته كالمستجير من الرمضاء بالنار

Kederli halinde Amr'a sığınanın durumu, kızgın topraktan ateşe sığınan gibidir [Türkçede bu durum daha çok "yağmurdan kaçarken doluya tutulmak" olarak ifade edilir. (müt.)]

فخاطبته شفاهاً بالإنكار والبراءة وأغلظت له بالقول وإن هذا هدم لأصول الإسلام وقلع لقواعده، وفيه، وفيه، وفيه، مما لا يحضرني الآن تفصيله، فأظهر التوبة والندم، وأكثر الاستغفار وكتبت على لسانه لوالي بغداد: إن الله قد أغنى ويسر وانقاد من أهل نجد والبوادي ما يحصل به المقصود إن شاء الله تعالى ولا حاجة لنا بعساكر الدولة وكلام هذا الجنس، وأرسل الخط فيما أرى وتبرأ مما جرى...وهي طويلة ". اهـ [31].

Nitekim ben onunla sözlü olarak bire bir konuştum ve onun yaptığını reddederek ondan beri olduğumu bildirdim, çok ağır sözler sarfettim. Ve bu yaptığının İslamın aslını bozduğunu ve temelinden sarstığını ilh... bildirdim. Şu anda tafsilatı aklımda değil. Bunun üzerine o -yani Abdullah- tevbe ve pişmanlık izhar etti ve çokça istiğfar etti. Ben de onun ağzından Bağdad valisine şunları yazdım: "Şüphesiz Allah Necd ahalisi ve bedevileri yeterli kılmış ve işi kolaylaştırmış, ve böylece de maksad inşaallahu teala hasıl olmuştur. Yani bizim devletin askerine ihtiyacımız yoktur..." ve buna benzer ifadeler...Mektubu gözlerimin önünde gönderdi ve cereyan eden hadiselerden teberri etti. Anlatması uzun sürer." (Durer es-Seniyye, 7/184)

وقال في رسالةٍ أخرى لبعض طلبة العلم في نفس القضية: " وأما الإمام عبد الله بن فيصل فقد نصحت له كما تقدم أشد النصح.. وذاكرته في النصيحة، وتذكيره بآيات الله وحقه، وإيثار مرضاته والتباعد عن أعداء دينه أهل التعطيل والشرك والكفر البواح، وأظهر التوبة والندم....". اهـ [32].

Aynı mesele hakkında bazı ilim talebelerine gönderdiği mektupta ise şunları söylüyor: "İmam Abdullah bin Faysal'a gelince; Ben ona bahsedildiği gibi çok şiddetli bir nasihatte bulundum. O nasihat esnasında ona hatırlatmalar yaptım. Allah'ın ayetlerinden ve (Allah’ın) hakkından bahsettim. Onun rızasını üstün tutmak gerektiğini, onun dininin düşmanları olan şirk, ta'til ve açık küfür ehlinden uzaklaşmak gerektiğini ifade ettim. Kendisi de tevbe ve pişmanlığını ortaya koydu..." (Mecmuati’r-Resail, 2/ 69)

ويقول في دخول العثمانيين للجزيرة عام 1298 هـ: " فمن عرف هذا الأصل الأصيل - أي التوحيد - عرف ضرر الفتن الواقعة في هذه الأزمان بالعساكر التركية، وعرف أنها تعود على هذا الأصل بالهد والهدم والمحو بالكلية، وتقتضي ظهور الشرك والتعطيل ورفع أعلامه الكفرية...." [33].

Osmanlıların H1298 tarihinde Arap yarımadasına girmeleri üzerine şunları söylemiştir: "Her kim asılların aslı olan tevhidi bilirse şu zamanda Türk askerlerinin eliyle meydana gelen fitnenin zararlarını da bilmiş olur. Ve o fitnenin, bu tevhid esasının çöküş, yıkım ve kulliyen mahvolmasıyla ilgili olduğunu ve de şirk, ta'til ve küfrün sancağının yükselişine yol açtığını da farkeder." (Durer es-Seniyye, 7/148-152)

Bir şiirinde bu konuyla alakalı olarak şunları söyler: "İnsanların liderleri Türklere bir devlet verdi; (ki o devlet) İslam ümmetine karşı çok büyük suçlar işledi.

Müşriklerin beldelerine gittiler ve onlara uydular; oradan onlara her kötülük ve büyücü geldi.

Güç ehli küfür ve ehli şirkin eline geçti; onlarla yıkım ve kötülük pazarı kuruldu.
Onlardan lutilik ve rezillik yerleri geriye döndü (tekrar ortaya çıktı); her ahlaksız tarafından ayaküstü yapıldı.
Dinde birlik dağıldı, ipi koptu; asker safları arasında kayboldu.

Aptallığınızdan, cehennem ehli ile ittifak ettiniz; Allah’ın dininde ilk kafirler oldunuz.
Ahsa ahalisine sorun bakalım siz Müslüman mısınız; sahih kitaplar bu konuda neleri içermektedir…" (Durer es-Seniyye, 7/187-191; Tezkiretu Uli’n-Nuhha, 1/198-202)

Bir başka şiirinde H1289 yılındaki Osmanlı ordusundan şu sözler ile bahsetmektedir: "Sapkınlık ordusu belirdiğinde; hidayet yurdunu ve iyilik kanunlarını imha etmek için,
Sarhoş bir topluluk, arkadaşları uyanmaz, asla, hüsrana uğrayanlardan olur,
Her toplantıya aceleyle giden bir topluluk görürsün; her türlü talihsizlik ve küfrün yakın olduğu,
Hakikaten Hristiyan kanunları hükmetmekte; Kur’andan hiçbir metin yer almayan,
Patlayan küfür nehirlerine bir bak; Rahman’ın şeriatiyle çatışıyor." (Durer es-Seniyye, 7/192-194; Tezkiretu Uli’n-Nuhha, 1/203-206)


) الشيخ حمد بن عتيق رحمه الله تعالى (ت 1301 هـ): فإنه رحمه الله تعالى من أشد العلماء في شأن هذه الدولة وانظر الرسائل المتبادلة بينه وبين الشيخ عبد اللطيف بن عبد الرحمن بن حسن في المجلد السابع والثامن من الدرر السنية، وقد ذكرت بعضها، ولما دخلت الجيوش العثمانية الكافرة الجزيرة العربية دخل بعض الخونة وضلاّل البوادي في صفوفهم، وكما أن الشيخ سليمان بن عبد الله رحمه الله تعالى قد كتاب (الدلائل) لما دخل العثمانيون للجزيرة في وقته في حكم مظاهرتهم، ألّف الشيخ حمد رحمه الله تعالى كتاباً سماه (سبيل النجاة والفكاك من موالاة المرتدين والأتراك) [36] في تكفير من ظاهر هذه الجيوش التي تسمى إسلامية !!

Şeyh Hamd bin Atik (H1301)

Alimler arasında Osmanlı devleti hakkında en çok şiddet göstereniydi. Durer es-Seniye'nin 7. ve 8. ciltlerinde Abdullatif bin Abdurrrahman bin Hasen'le yaptığı karşılıklı yazışmalar bakılabilir. Kafir Osmanlı ordusu Arap yarımadasına girdiği vakit bazı hain ve sapık bedeviler onların safına geçti. Nasıl ki Şeyh Suleyman bin Abdullah (rahimehullah), Osmanlılar kendi döneminde yarımadaya girdiği zaman onlara yardım etmenin hükmüyle alakalı olarak "ed-Delail" kitabını kaleme aldıysa; aynı şekilde de Şeyh Hamd bin Atik (rahimehullah), "İslami" olarak vasfedilen bu orduya yardım edenlerin tekfiri hakkında “Sebilun Necat ve’l-Fikak min Muvalat al-Murteddin ve’l-Etrak” yani "mürtedlerle ve Türklerle dostluktan kurtulmanın yolu" adlı eseri yazmıştır.

اشتهر هذا الكتاب باسم (سبيل النجاة والفكاك من موالاة المرتدين وأهل الإشراك) بدلاً من (الأتراك) والصحيح والله أعلم ما ذكرت لأمور:
1) أن المخطوطة فيها هذا العنوان، وهي في وقت الشيخ. انظر (سبيل النجاة) بتحقيق الفريان ص 12.
2) أن الشيخ نفسه ذكر هذا الاسم في خطبة كتابه (سبيل النجاة) ص 24.
3) أن وقت التأليف ومضمونه يشعر بهذه التسمية مثل قوله ص 35 (يا أيها الذين آمنوا لا تتخذوا اليهود والنصارى أولياء)..الآية، وكذلك من تولى الترك فهو تركي) والله أعلم.

Bu kitap “Sebilun Necat ve’l-Fikak min Muvalat el-Murteddin ve ehli’l-İşrak” yani "mürted ve müşriklerle dostluktan kurtulmanın yolu" ismiyle şöhret bulmuştur. Yani 'etrak = Türkler' yerine 'ehlu’l-İşrak = müşrikler' denilmiştir. Fakat Allahu a'lem doğrusu yukarda zikrettiğimizdir. Şunlardan dolayı ki:

a- Kitabta bu isim zikredilmiştir ve bu şeyhin zamanında olmuştur. Bkz. Sebilun Necat, sf 12, feryan'ın tahkikiyle basılan nüsha)

b- Şeyhin bizzat kendisi kitabın girişinde bu ismi zikretmiştir. (Sebilun Necat, sf 24)

c- Kitabın yazıldığı dönem ve kitabın içeriği bu isimlendirmenin daha doğru olduğuna işaret etmektedir. Mesela kitabın 35. sayfasında geçen şu ifade gibi: "Ey iman edenler! Yahudileri ve Hıristiyanları dost edinmeyin. Onlar birbirlerinin dostudurlar. Sizden kim onları dost edinirse, şüphesiz o onlardan olur. Şüphesiz Allah, zalim kavmi doğru yola iletmez." (el-Mai’de 5/51) 'Aynı şekilde her kim Türkleri dost edinirse o da Türkleşmiş olur.'1

الشيخ عبد الله بن عبد اللطيف رحمه الله تعالى (ت 1339 هـ): سئل رحمه الله تعالى عن من لم يكفر الدولة - أي العثمانية - ومن جرهم على المسلمين واختار ولايتهم وأنه يلزمه الجهاد معهم، والآخر لا يرى ذلك كله بل الدولة ومن جرهم بغاة ولا يحل منهم إلا ما يحل من البغاة وإن ما يغنم منهم من الأعراب حرام، فأجاب:"من لم يعرف كفر الدولة ولم يفرق بينهم وبين البغاة من المسلمين لم يعرف معنى لا إله إلا الله، فإن اعتقد مع ذلك أن الدولة مسلمون فهو أشد وأعظم وهذا هو الشك في كفر من كفر بالله وأِرك به، ومن جرهم وأعانهم على المسلمين بأي إعانة فهي ردة صريحة.."أ. هـ [37].

Şeyh Abdullah bin Abdu'l-Latif (H1339)

Şeyh Abdullah bin Abdullatif'e bu devleti -yani Osmanlıları- tekfir etmeyen, onları Müslümanların başına getiren ve onları yönetici olarak seçen kişilerin durumu ve onlarla cihad etmenin gerekip gerekmediği soruldu. Ayrıca bu devlet ve ona destek olanları baği olarak görmeyip bağiler hakkında helal olan şeylerin bu kimseler hakkında helal olmayacağını söyleyen ve böylelerinin mallarını ganimet olarak alan bedevilerin haram işlemiş olduğunu iddia eden diğer bir topluluk hakkında da soruldu. O ise buna şöyle cevap vermiştir: "Bu devletin küfrünü görmeyen ve bunlarla, Müslümanlardan olan bağilerin farkını ayırd edemeyen kişi "la ilahe illallah"ın manasını bilmiyor demektir. Bununla beraber bir de bu devleti Müslüman olarak görmek -hüküm bakımından- daha şiddetli ve daha büyüktür. Bu, Allah'ı inkar eden ve ona ortak koşanların küfründe şüphe etmek demektir. Onlara destek olup, Müslümanlara karşı onlara ne şekilde olursa olsun yardım eden açık bir irtidad içersindedir..." (Durer es-Seniyye, 8/242)


1- Türkçeye Vela-1 adıyla tercüme edilen bu kitabın elimizdeki çevirisinde bu ifadelerin yer almadığını bilmem söylememe gerek var mı? Sanırım kitabın ismi siyasi sebeblerle sonradan değiştirildiği gibi bu bölümler de aynı sebeblerle tercüme edilmemiş olsa gerek...Şunu da belirtelim ki Kitabta Türklerden bahsedilmesi şüphesiz ki kavmiyetçilik veya Türkleri sadece ırkından dolayı aşağılama amacı taşımamaktadır. Her kavimden iman edenler olduğu gibi inkar edenler bulunmaktadır. Mesela biz günlük konuşmalarımızda İslam'a karşı düşmanlık yapan bazı kavimlerden yererek bahsederiz (Yahudi, İngiliz vs) Bu da bunun gibidir. Sahih Hadislerde de Türklerle alakalı olarak bu tarz ifadeler varid olmuştur. Bu rivayetlerde Türklerden kafir olanların kasdedildiği açıktır. Allahu a'lem.
 
Çay-Şakird Çevrimdışı

Çay-Şakird

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
osmanlı etbaını komple kafir mi görmek icab ediyor? osmanlıyı tekfir etmeyenlerin durumu nedir, ki o dönem içinde pek çok alim osmanlı sarayında vs görev almamasına rağmen osmanlıya biat etmiş onları tekfir etmemiştir. genel olarak osmanlıya bakışınız onların komple kafir olduğu yönünde midir? böyle ise kusura bakmayın da tekfir etmeye bahane arayan insanlar olarak görmekteyim sizi. osmanlıyı tamamen müslüman gören birisi de değilim bu arada, padişahlardan da kafir olanları vardır bunu kabul ederim fakat hükmün genellendiği bir durum varsa burada hata var.
 
portalkal Çevrimdışı

portalkal

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
2.abdülhamid nerdee bugünkü kral nerdee , ümmete tek bir faydası olmayıp kafir ingilizle kolkola yaptıkları ortada olanlar osmanlıya laf atsa ne atmasa ne bir ebu suud desem karşısına çıkacak son 200 yılın arap alimi yok
 
Üst Ana Sayfa Alt