Rahman ve Rahim Olan Allah’ın adıyla…
Hamd, “Savaş size farz kılındı” [1] diyene, Salât ve selam, küfredenleri “Beni işitiyor musunuz? Muhammed’in nefsini elinde tutana yemin ederim ki ben sizi kesmekle geldim” [2] sözüyle uyaran Resulüne olsun.
Bundan sonra; insanlar arasındaki ihtilaf kaçınılmaz ve şüphe olmayan vakıa olup, kevni bir sünnettir. Allah subhanehu ve teala şöyle buyuruyor: “Rabbin dileseydi bütün insanları bir tek millet yapardı. (Fakat) onlar ihtilafa düşmeye devam edecekler. Ancak Rabbinin merhamet ettikleri müstesnadır. Rabbin onları bunun için yarattı” [3]
Hasan El-Basri rahimehullah bu ayet hakkında şöyle der: “ ‘Rabbin onları bunun için yarattı’ yani: İhtilaf için” [4]
Aynı şekilde Nebi sallallahu aleyhi ve sellem Emir’ül Mü’minin Muaviye Bin Ebi Süfyan’dan rivayet edilen hadiste şöyle demektedir: “Yahudi ve Hıristiyanlar yetmiş iki firkaya bölündüler. Bu ümmette yetmiş üç fırkaya bölünecektir. Biri hariç hepsi ateştedir. Şüphesiz o cemaattir” [5]
Şüphesiz bu ümmette önceki ümmetlerin yolunu aynı şekilde yol edinmiş, onlar gibi ihtilaf etmiştir. Bu ümmetten Kur’an ve Sünnet’in getirmiş olduğu eskiden beri süregelen emirlere tutunanda olmuştur, yoldan sapıp ta İslam dairesinden çıkanda… Emir ve yasaklara muhalefet edip de İslam’dan çıkmayan da olmuştur. Bunlar sadece Rasulullah’ın sallallahu aleyhi ve sellem ondan çıkanın mahvolacağını vaat ettiği sünnetinden çıkmışlardır.
Ebu’l Hasan Ez-Zehebi rahimehullah şöyle der: “Tarih boyunca müntesipler arasındaki ihtilaflar ve fırkalaşma bu ümmete kadar devam etmiştir. İnsanlar tek ümmetti. Dinleri Ebu Bekir ve Ömer zamanında kaim idi. “Fitne kapısını kapatan” (Ömer) şehid edildiği zaman kapanan fitne kapısı da kırılmış oldu. Şer önderleri Osman’ı radıyallahu anh da şehid ettiler ve fırkalaşma başlamış oldu.
Cemel Vak’ası ve Sıffın Vak’ası oldu ve daha sonra Hariciler ortaya çıkıp Sahabe radıyallahu anhum’u tekfir ettiler ve daha sonra Rafizi ve Nevasıb ta ortaya çıktı… Sahabenin son zamanlarında ise Kaderiyeciler ortaya çıktı. Tabiin zamanında Basra’da Mutezile, Horasan’da Cehmiyye ve Mücessime, Ehl-i Sünnet’in zuhur etmesi ile beraber ortaya çıkmıştır.
İki yüz yıl sonra ise zeki ve kelamcı olan Halife Me’mun gelmiştir. Eski kitapları getirtip, Yunan vecizelerini tercüme ettirdi. Bunlarla yatıp bunlarla kalkıyordu ve başıboş bir şekilde yaşıyordu. Cehmiyye, Mutezile ve Şia’nın önde gidenleri yükseliyorlardı. Bu gidiş sonunda ümmetin alimlerinin imtihan olunduğu ümmetin ağır yükü olan Kur’an’ın mahluk olduğu sözüne kadar ulaştı…” [6]
İhtilaf ateşi ise yok olmadı. Fırkalar o günden bu güne çoğalmakta idi. Herhangi bir fırkanın tümü bu fırkalardandır. Herhangi bir hizbin tamamı bu hiziplerdendir. Onların menhecine ve yoluna davet ederler.
“Ne var ki insanlar kendi aralarındaki işlerini parça parça böldüler. Her gurup kendilerinde bulunan ile sevinip böbürlenmektedirler.” [7]
Aralarında savaş halinde olan çeşitli akaid ve menheclerin önünde Müslüman şaşkın ve kararsız bir şekilde durur… Bu yollardan hangisini yol edinsin?! Bu menheclerden hangisine bağlansın?!
Bu soruya cevap olarak şunu deriz:
Selefi Cihad’ın yolunu yol edinip ona iltihak et! Ki, akidede Selefi, menhec de ise cihadi olursun! Bu ise Selef’in radıyallahu anhum’un menhecidir…
“Niçin Selef Akidesi ve Niçin Cihadi Menhec?” diyen biri olursa;
Şöyle deriz:
SELEF AKİDESİ:
Evet Selef Akidesi!… Çünkü Allah bunu övüp tezkiye etmiştir. Rasulunu sallallahu aleyhi ve sellem ve Ashabını radıyallahu anhum muhatab alarak şöyle buyurur: “Eğer onlar da sizin inandığınız gibi inanırlarsa doğru yolu bulmuş olurlar; dönerlerse mutlaka anlaşmazlık içine düşmüş olurlar. Onlara karşı Allah sana yeter.”[8] Kim akidede Sahabe ve Selef-i Salihin’e uyarsa doğru yolu bulmuş olur. Kim onlara muhalefet ederse ayrılık (tefrika) ehlinden olur. Selef yolunu tutan yeryüzünde aciz bırakılmış değildir. Şüphesiz Allah mü’min kullarına yeteceğini vaad etmiştir.
Aynı şekilde Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem de Selef akidesinden olanın kurtulacağını ve diğerlerinin helak olacağını bildirmiştir. Nebi sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Ümmetim yetmiş üç fırkaya ayrılacaktır. Biri hariç hepsi ateştedir. Bu hangi fırkadır dediler. Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem da: “Bugün benim ve ashabımın üzerinde bulunduğudur” [9]
Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem Selefi övüp, bundan sonra gelenleri ise (halefi) zemmetmiştir: “Ümmetimin en hayırlısı, içinde bulunduğum kuşaktır, sonra onları izleyenler ve sonra da onları izleyenlerdir. Sizden sonra kavim olacak, bunlar şahitlik yapacaklar ama şahitlikleri geçerli olmayacaktır. Hainlik yapacaklar ve kendilerine güvenilmeyecektir. Adaklar adayacaklar ama yerine getirmeyecekler ve şişman olacaklardır.” [10]
Şeyhul İslam İbni Teymiyye rahimehullah şöyle der: “Kur’an ve Sünnet’i iyi düşünen kişi için şu kesinlikle bilinen bir gerçektir ki; Bu ümmetin en hayırlı asırı –Amel, söz, itikad ve diğer bütün faziletlerde- ilk asırdır. Sonra bundan sonraki asır, daha sonra bundan sonra gelen asırdır. [11] Bunda Ehl-i sünnet’in ve diğer taifelerin icması vardır. Selef, Haleften bütün faziletler bakımından daha üstündür. İlim, iman, akıl, din, beyan ve ibadetlerde… Onlar bütün meselelerde ilk söze sahiptirler. Bunu, İslam dininin temel meselelerine kibirlenenden ve Allah’ın kendisini ilim ile saptırdığından başkası reddetmez.
Bu konuda İmam Şafii rahimehullah risalesinde ne güzel demiştir: “Onlar (Selef) bütün ilim, akıl, din, fazilet, ilim elde edilen bütün sebeplerde veya hidayete ulaşmada bizim üstümüzdedirler. Onların görüşü bizim için kendi nefsimizin görüşünden daha hayırlıdır.” [12]
Akıl sahipleri için bu geçenler ayan beyan ortadadır ki, Selef akidesi ateşten kurtaran, Daru’l Ebrar’a, cennete ulaştıran yoldur. Bunun dışında kalan akide ve mezhepler Allah’ın azabına ulaştıran helak edici bir yoldur.
Allahu Teala şöyle buyurur: “Nice yüzlerin ağardığı, nice yüzlerin de karardığı bir gündür” [13]
Ebu’l Abbas Abdullah İbni Abbas (r.a) bu ayeti okuduktan sonra şöyle der: “ ‘Yüzlerin ağardığı’: Ehl-i Sünnet, ‘yüzlerin karardığı’ ise bidat ehlidir.” [14]
“Neden Cihadi Menhec?” sorusuna gelince;
Çünkü cihad yolu Allah’ın, Resulü’ne sallallahu aleyhi ve sellem şu sözüyle emretmiş olduğu yoldur; “Artık Allah yolunda savaş. Sen, kendinden başkası (sebebiyle) sorumlu tutulmazsın. Müminleri de teşvik et.” [15]
Kurtubi rahimehullah bu ayetin tefsirinde şöyle der: “ ‘Artık Allah yolunda savaş. Sen, kendinden başkası (sebebiyle) sorumlu tutulmazsın.’ Yani; Şirk ehlinden olan Allah’ın düşmanlarıyla savaş ey Muhammed! Ayetteki “Allah yolunda” ise; Sana şeriat kıldığı yolda (İslam) canınla onlarla savaş. “Müminleri teşvik et” Yani, onları sana emretmiş olduğum şekliyle seninle savaşmaya teşvik et.” [16]
Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem bu sebeple kılıcı ile Allah’ı birlemeye davetçi olarak gönderildi. Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmaktadır: “Kıyametin kopmasına yakın bir zamanda kılıçla gönderildim. Ta ki sadece Allah’a ibadet edilsin ve O’na ortak koşulmasın.” [17]
Yine kafirlerle savaşmayı emretmiştir. Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurur: “İnsanlarla ‘La ilahe illallah Muhammedun Rasulullah’ deyinceye kadar savaşmakla emrolundum” [18]
Bu Nebi’nin sallallahu aleyhi ve sellem Allah’ın bize ona tabi olmakla emrettiği yoludur. Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: “Rasulullah da sizin için güzel bir örnek vardır” [19]
Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem cihaddaki korunma ve savunmadan Huzeyfe (ra) kendisine sorduğunda belirtmiştir: “Ey Allah’ın Rasulu bu hayırdan sonra bundan önce şerrin olduğu gibi yine şer olacak mı? O da: Evet dedikten sonra Huzeyfe (ra); Bundan korunmanın yolu nedir? Diye sorunca Rasulullah sallallahu aleyhi ve selem: ‘O kılıçtır’ buyurmuştur.” [20]
Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem cihadı terk etmenin Ümmetin acısını çektiği zilletin sebebi olarak belirtmiştir. “İ’yne[21] ile alışveriş yaptığınız, öküzlerin peşine takılıp çiftçilikle yetindiğiniz vecihadı terkettiğiniz zaman Allah size bir zillet verir ve yeniden dininize dönmedikçe sizden onu kaldırmaz.”[22]
Allah subhanehu ve teala cihad yolunu izleyenlere hidayeti vaad etmiştir. “Bizim uğrumuzda cihad edenleri elbette kendi yollarımıza eriştireceğiz” [23]
Şeyhul İslam İbni Teymiyye rahimehullah şöyle der: “Bu sebepten dolayı cihad, ilim kapıları ile kuşatılmış olan hidayetin gerekliliğindendir. Allah’ın şu ayeti de buna delildir: “Bizim uğrumuzda cihad edenleri elbette kendi yollarımıza eriştireceğiz”[24] Allah kendi yolunda savaşanı bir hidayet üzere kılar. Bu sebeple iki imam Abdullah B. Mübarek ve Ahmed B. Hanbel ve diğerleri şöyle der: “İnsanlar herhangi bir şey üzere ihtilafa düştükleri zaman ne üzere olduklarına bakın. Şüphesiz hak onlarla beraberdir. Çünkü Allah; “Bizim uğrumuzda cihad edenleri elbette kendi yollarımıza eriştireceğiz”[25] buyurmuştur.”[26]
Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem bize, Taifet’ül Mansura’nın Allah yolunda savaşan ve mücahid bir taife olduğunu bildirmiştir. “Ümmetimden bir grup kıyamet gününe kadar hak üzere savaşmaya devam edecektir. Onlara muhalif olanlar kendilerine zarar veremezler ve Allah’ın emri gelinceye kadar böyle devam ederler.” [27]
Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Ümmetimden bir taife hak üzere savaşmaya devam edecek, Allah da, onlar ile bazı kavimlerin kalplerini saptıracak ve bunlardan onların rızkını sağlayacaktır, bu hal kıyamete kadar devam edecektir.” [28]
Yine şöyle buyurmuştur: “Ümmetimden bir grup kıyamet gününe kadar hak üzere savaşmaya devam eder. Meryem oğlu İsa iner, onların emiri, “Bize imamlık yap” der. O ise; “Hayır, birbirinize emir olmanız Allah’ın bu ümmete bir ikramıdır” der.”[29] Bu taife, Allah’ın onları yeryüzüne varis kılıncaya kadar kalıcıdır. ”
O halde Rasulullah’ın sallallahu aleyhi ve sellem tezkiye edip çoğaltmaya teşvik ettiği Taifet’ül Mansura, bizzat kılıçla savaşan taifedir. Onlara karşı çıkan ve terk eden kesinlikle onlardan değildir. Bununla beraber Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem bu topluluğa katılmayı içinden geçirmeyen kimseye nifak hükmünü vermiştir. “Kim savaşmadan veya savaşmayı içinden geçirmeden ölürse nifaktan bir şube üzere ölür.” [30]
İmam Nevevi rahimehullah bu hadisin şerhinde şöyle der: “Bundan kastedilen; kim bunu yaparsa (savaşmaz veya savaşmayı içinden geçirmezse) şüphesiz bu vasfı ile cihaddan geri duran münafıklara benzer. Şüphesiz cihadı terk etmek nifak şubelerinden biridir.” [31]
Bütün bu geçenlerden sonra…
Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem selef akidesini tezkiye edip, ona tutunmayı emrettiği şu sözü bu yöndedir; “Bugün benim ve ashabımın üzerinde bulunduğudur.”
Yine Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem “Ümmetimden bir grup Allah’ın emri gelene kadar hak üzere savaşmaya devam edecektir.”sözüyle ‘Cihad Menheci’ni tezkiye edip bu yola teşvik etmiştir.
Güzelce açığa çıkmaktadır ki, Selefi Cihad Allah ve Rasulü’nün sallallahu aleyhi ve selem zafer ve İslam düşmanlarını kahretmesini vaad ettiği Taifet’ül Mansura’nın ta kendisidir. Bu yola muhalefet eden herkesin Selef-i Salihin akidesine inanmadığı veya cihad yolunu yol edinmeyip, sapıtıp rezillerden olduğu da yine açıkça ortaya çıkmıştır.
Ve sen Müslüman kardeşim! Selefi mücahid ol ki kurtuluşa eresin! Mücahidler topluluğuna katıl ki kazanasın! “kâfirlere karşı çetin, kendi aralarında merhametli” [32] olanların yoluna tabi ol! Münafıkların yolundan uzak dur onlar ki “Eğer onlar (savaşa) çıkmak isteselerdi elbette bunun için bir hazırlık yaparlardı. Fakat Allah onların davranışlarını çirkin gördü ve onları geri koydu; onlara “Oturanlarla beraber oturun!” denildi.”[33]
Nasihat:
İbn-i Kayyım rahimehullah şöyle der: “Allah ve esenlik yurdunun davetçisi, onurlu nefisleri, yüce himmetleri harekete geçirdi. İman münadisi sağlam bellekli kulağı olanlara davetini du*yurdu, dirilere Allah’ı işittirdi. Kişiyi duydukları, iyilerin makamlarına ulaş*mak için can atar hale getirdi, gittiği yolda şarkılar söyleyip onu coşturdu. Bineği onu ancak yerleşim (âhiret) yurdunda üstünden indiidi. Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdular ki: “Kendisi yolunda cihada çıkanlara Allah ‘Yalnız Bana inandığı ve pey*gamberimi tasdik ettiği için cihada çıkan kimseyi elde ettiği mükâfat yahut ganimetle sağ-salim döndüreceğim yahut da cennete koyacağım’ diye garanti vermiştir. Şayet ümmetime meşakkatli geleceğini bilmeseydim hiçbir seriye-nin ardından yerimde oturmazdım. Can-ı gönülden arzu ediyorum ki, Allah yolunda öldürüleyim, sonra diriltileyim. Sonra öldürüleyim, sonra diriltile*yim. Sonra öldürüleyim…”[34]”[35]
Akidemiz.com
Dipnotlar:
[1] Bakara /216
[2] Tirmizi
[3] Hud/118-119
[4] Camiul Beyan 15/535
[5] İmam Ahmed
[6] Siyer-i A’lam-ı Nübela 11/236
[7] Mu’minun/53
[8] Bakara/137
[9] Taberani
[10] Muttefekun Aleyh
[11] Sahabe, Tabiin, Etbau’t Tabiin. Mütercim
[12] Mecmu’ul Fetava 4/158
[13] Ali İmran/106
[14] İbn-i Kesir Tefsiri 2/92
[15] Nisa/84
[16] Camiu’l Beyan 8/579
[17] İmam Ahmed
[18] Muttefekun Aleyh
[19] Ahzab/21
[20] İmam Ahmed
[21] İ’yne: Faizle yapılan alışverişlerden bir çeşittir. Özelliği: Bir kişinin, vakti tayin edilmiş bir bedel ile (veresiye) bir şeyi birisine satması, daha sonra aynı malı, sattığı kişiden peşin olarak daha düşük bir ücret ile satın almasıdır. Bu şekilde, peşin bedel ile veresiye bedeli ayırarak faizli bir kar elde edilmiş olmaktadır.
[22] Ebu Davud
[23] Ankebut/69
[24] Ankebut/69
[25] Ankebut/69
[26] Mecmu’ul Fetava 28/442
[27] Müslim
[28] Sünen-i Nesai/3333
[29] Müslim
[30] Müslim
[31] Şerh-i Sahih-i Müslim 5/309
[32] Feth/29
[33] Tevbe/46
[34] Buhari
[35] Zadul Mead 3/64
Hamd, “Savaş size farz kılındı” [1] diyene, Salât ve selam, küfredenleri “Beni işitiyor musunuz? Muhammed’in nefsini elinde tutana yemin ederim ki ben sizi kesmekle geldim” [2] sözüyle uyaran Resulüne olsun.
Bundan sonra; insanlar arasındaki ihtilaf kaçınılmaz ve şüphe olmayan vakıa olup, kevni bir sünnettir. Allah subhanehu ve teala şöyle buyuruyor: “Rabbin dileseydi bütün insanları bir tek millet yapardı. (Fakat) onlar ihtilafa düşmeye devam edecekler. Ancak Rabbinin merhamet ettikleri müstesnadır. Rabbin onları bunun için yarattı” [3]
Hasan El-Basri rahimehullah bu ayet hakkında şöyle der: “ ‘Rabbin onları bunun için yarattı’ yani: İhtilaf için” [4]
Aynı şekilde Nebi sallallahu aleyhi ve sellem Emir’ül Mü’minin Muaviye Bin Ebi Süfyan’dan rivayet edilen hadiste şöyle demektedir: “Yahudi ve Hıristiyanlar yetmiş iki firkaya bölündüler. Bu ümmette yetmiş üç fırkaya bölünecektir. Biri hariç hepsi ateştedir. Şüphesiz o cemaattir” [5]
Şüphesiz bu ümmette önceki ümmetlerin yolunu aynı şekilde yol edinmiş, onlar gibi ihtilaf etmiştir. Bu ümmetten Kur’an ve Sünnet’in getirmiş olduğu eskiden beri süregelen emirlere tutunanda olmuştur, yoldan sapıp ta İslam dairesinden çıkanda… Emir ve yasaklara muhalefet edip de İslam’dan çıkmayan da olmuştur. Bunlar sadece Rasulullah’ın sallallahu aleyhi ve sellem ondan çıkanın mahvolacağını vaat ettiği sünnetinden çıkmışlardır.
Ebu’l Hasan Ez-Zehebi rahimehullah şöyle der: “Tarih boyunca müntesipler arasındaki ihtilaflar ve fırkalaşma bu ümmete kadar devam etmiştir. İnsanlar tek ümmetti. Dinleri Ebu Bekir ve Ömer zamanında kaim idi. “Fitne kapısını kapatan” (Ömer) şehid edildiği zaman kapanan fitne kapısı da kırılmış oldu. Şer önderleri Osman’ı radıyallahu anh da şehid ettiler ve fırkalaşma başlamış oldu.
Cemel Vak’ası ve Sıffın Vak’ası oldu ve daha sonra Hariciler ortaya çıkıp Sahabe radıyallahu anhum’u tekfir ettiler ve daha sonra Rafizi ve Nevasıb ta ortaya çıktı… Sahabenin son zamanlarında ise Kaderiyeciler ortaya çıktı. Tabiin zamanında Basra’da Mutezile, Horasan’da Cehmiyye ve Mücessime, Ehl-i Sünnet’in zuhur etmesi ile beraber ortaya çıkmıştır.
İki yüz yıl sonra ise zeki ve kelamcı olan Halife Me’mun gelmiştir. Eski kitapları getirtip, Yunan vecizelerini tercüme ettirdi. Bunlarla yatıp bunlarla kalkıyordu ve başıboş bir şekilde yaşıyordu. Cehmiyye, Mutezile ve Şia’nın önde gidenleri yükseliyorlardı. Bu gidiş sonunda ümmetin alimlerinin imtihan olunduğu ümmetin ağır yükü olan Kur’an’ın mahluk olduğu sözüne kadar ulaştı…” [6]
İhtilaf ateşi ise yok olmadı. Fırkalar o günden bu güne çoğalmakta idi. Herhangi bir fırkanın tümü bu fırkalardandır. Herhangi bir hizbin tamamı bu hiziplerdendir. Onların menhecine ve yoluna davet ederler.
“Ne var ki insanlar kendi aralarındaki işlerini parça parça böldüler. Her gurup kendilerinde bulunan ile sevinip böbürlenmektedirler.” [7]
Aralarında savaş halinde olan çeşitli akaid ve menheclerin önünde Müslüman şaşkın ve kararsız bir şekilde durur… Bu yollardan hangisini yol edinsin?! Bu menheclerden hangisine bağlansın?!
Bu soruya cevap olarak şunu deriz:
Selefi Cihad’ın yolunu yol edinip ona iltihak et! Ki, akidede Selefi, menhec de ise cihadi olursun! Bu ise Selef’in radıyallahu anhum’un menhecidir…
“Niçin Selef Akidesi ve Niçin Cihadi Menhec?” diyen biri olursa;
Şöyle deriz:
SELEF AKİDESİ:
Evet Selef Akidesi!… Çünkü Allah bunu övüp tezkiye etmiştir. Rasulunu sallallahu aleyhi ve sellem ve Ashabını radıyallahu anhum muhatab alarak şöyle buyurur: “Eğer onlar da sizin inandığınız gibi inanırlarsa doğru yolu bulmuş olurlar; dönerlerse mutlaka anlaşmazlık içine düşmüş olurlar. Onlara karşı Allah sana yeter.”[8] Kim akidede Sahabe ve Selef-i Salihin’e uyarsa doğru yolu bulmuş olur. Kim onlara muhalefet ederse ayrılık (tefrika) ehlinden olur. Selef yolunu tutan yeryüzünde aciz bırakılmış değildir. Şüphesiz Allah mü’min kullarına yeteceğini vaad etmiştir.
Aynı şekilde Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem de Selef akidesinden olanın kurtulacağını ve diğerlerinin helak olacağını bildirmiştir. Nebi sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Ümmetim yetmiş üç fırkaya ayrılacaktır. Biri hariç hepsi ateştedir. Bu hangi fırkadır dediler. Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem da: “Bugün benim ve ashabımın üzerinde bulunduğudur” [9]
Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem Selefi övüp, bundan sonra gelenleri ise (halefi) zemmetmiştir: “Ümmetimin en hayırlısı, içinde bulunduğum kuşaktır, sonra onları izleyenler ve sonra da onları izleyenlerdir. Sizden sonra kavim olacak, bunlar şahitlik yapacaklar ama şahitlikleri geçerli olmayacaktır. Hainlik yapacaklar ve kendilerine güvenilmeyecektir. Adaklar adayacaklar ama yerine getirmeyecekler ve şişman olacaklardır.” [10]
Şeyhul İslam İbni Teymiyye rahimehullah şöyle der: “Kur’an ve Sünnet’i iyi düşünen kişi için şu kesinlikle bilinen bir gerçektir ki; Bu ümmetin en hayırlı asırı –Amel, söz, itikad ve diğer bütün faziletlerde- ilk asırdır. Sonra bundan sonraki asır, daha sonra bundan sonra gelen asırdır. [11] Bunda Ehl-i sünnet’in ve diğer taifelerin icması vardır. Selef, Haleften bütün faziletler bakımından daha üstündür. İlim, iman, akıl, din, beyan ve ibadetlerde… Onlar bütün meselelerde ilk söze sahiptirler. Bunu, İslam dininin temel meselelerine kibirlenenden ve Allah’ın kendisini ilim ile saptırdığından başkası reddetmez.
Bu konuda İmam Şafii rahimehullah risalesinde ne güzel demiştir: “Onlar (Selef) bütün ilim, akıl, din, fazilet, ilim elde edilen bütün sebeplerde veya hidayete ulaşmada bizim üstümüzdedirler. Onların görüşü bizim için kendi nefsimizin görüşünden daha hayırlıdır.” [12]
Akıl sahipleri için bu geçenler ayan beyan ortadadır ki, Selef akidesi ateşten kurtaran, Daru’l Ebrar’a, cennete ulaştıran yoldur. Bunun dışında kalan akide ve mezhepler Allah’ın azabına ulaştıran helak edici bir yoldur.
Allahu Teala şöyle buyurur: “Nice yüzlerin ağardığı, nice yüzlerin de karardığı bir gündür” [13]
Ebu’l Abbas Abdullah İbni Abbas (r.a) bu ayeti okuduktan sonra şöyle der: “ ‘Yüzlerin ağardığı’: Ehl-i Sünnet, ‘yüzlerin karardığı’ ise bidat ehlidir.” [14]
“Neden Cihadi Menhec?” sorusuna gelince;
Çünkü cihad yolu Allah’ın, Resulü’ne sallallahu aleyhi ve sellem şu sözüyle emretmiş olduğu yoldur; “Artık Allah yolunda savaş. Sen, kendinden başkası (sebebiyle) sorumlu tutulmazsın. Müminleri de teşvik et.” [15]
Kurtubi rahimehullah bu ayetin tefsirinde şöyle der: “ ‘Artık Allah yolunda savaş. Sen, kendinden başkası (sebebiyle) sorumlu tutulmazsın.’ Yani; Şirk ehlinden olan Allah’ın düşmanlarıyla savaş ey Muhammed! Ayetteki “Allah yolunda” ise; Sana şeriat kıldığı yolda (İslam) canınla onlarla savaş. “Müminleri teşvik et” Yani, onları sana emretmiş olduğum şekliyle seninle savaşmaya teşvik et.” [16]
Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem bu sebeple kılıcı ile Allah’ı birlemeye davetçi olarak gönderildi. Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmaktadır: “Kıyametin kopmasına yakın bir zamanda kılıçla gönderildim. Ta ki sadece Allah’a ibadet edilsin ve O’na ortak koşulmasın.” [17]
Yine kafirlerle savaşmayı emretmiştir. Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurur: “İnsanlarla ‘La ilahe illallah Muhammedun Rasulullah’ deyinceye kadar savaşmakla emrolundum” [18]
Bu Nebi’nin sallallahu aleyhi ve sellem Allah’ın bize ona tabi olmakla emrettiği yoludur. Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: “Rasulullah da sizin için güzel bir örnek vardır” [19]
Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem cihaddaki korunma ve savunmadan Huzeyfe (ra) kendisine sorduğunda belirtmiştir: “Ey Allah’ın Rasulu bu hayırdan sonra bundan önce şerrin olduğu gibi yine şer olacak mı? O da: Evet dedikten sonra Huzeyfe (ra); Bundan korunmanın yolu nedir? Diye sorunca Rasulullah sallallahu aleyhi ve selem: ‘O kılıçtır’ buyurmuştur.” [20]
Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem cihadı terk etmenin Ümmetin acısını çektiği zilletin sebebi olarak belirtmiştir. “İ’yne[21] ile alışveriş yaptığınız, öküzlerin peşine takılıp çiftçilikle yetindiğiniz vecihadı terkettiğiniz zaman Allah size bir zillet verir ve yeniden dininize dönmedikçe sizden onu kaldırmaz.”[22]
Allah subhanehu ve teala cihad yolunu izleyenlere hidayeti vaad etmiştir. “Bizim uğrumuzda cihad edenleri elbette kendi yollarımıza eriştireceğiz” [23]
Şeyhul İslam İbni Teymiyye rahimehullah şöyle der: “Bu sebepten dolayı cihad, ilim kapıları ile kuşatılmış olan hidayetin gerekliliğindendir. Allah’ın şu ayeti de buna delildir: “Bizim uğrumuzda cihad edenleri elbette kendi yollarımıza eriştireceğiz”[24] Allah kendi yolunda savaşanı bir hidayet üzere kılar. Bu sebeple iki imam Abdullah B. Mübarek ve Ahmed B. Hanbel ve diğerleri şöyle der: “İnsanlar herhangi bir şey üzere ihtilafa düştükleri zaman ne üzere olduklarına bakın. Şüphesiz hak onlarla beraberdir. Çünkü Allah; “Bizim uğrumuzda cihad edenleri elbette kendi yollarımıza eriştireceğiz”[25] buyurmuştur.”[26]
Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem bize, Taifet’ül Mansura’nın Allah yolunda savaşan ve mücahid bir taife olduğunu bildirmiştir. “Ümmetimden bir grup kıyamet gününe kadar hak üzere savaşmaya devam edecektir. Onlara muhalif olanlar kendilerine zarar veremezler ve Allah’ın emri gelinceye kadar böyle devam ederler.” [27]
Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Ümmetimden bir taife hak üzere savaşmaya devam edecek, Allah da, onlar ile bazı kavimlerin kalplerini saptıracak ve bunlardan onların rızkını sağlayacaktır, bu hal kıyamete kadar devam edecektir.” [28]
Yine şöyle buyurmuştur: “Ümmetimden bir grup kıyamet gününe kadar hak üzere savaşmaya devam eder. Meryem oğlu İsa iner, onların emiri, “Bize imamlık yap” der. O ise; “Hayır, birbirinize emir olmanız Allah’ın bu ümmete bir ikramıdır” der.”[29] Bu taife, Allah’ın onları yeryüzüne varis kılıncaya kadar kalıcıdır. ”
O halde Rasulullah’ın sallallahu aleyhi ve sellem tezkiye edip çoğaltmaya teşvik ettiği Taifet’ül Mansura, bizzat kılıçla savaşan taifedir. Onlara karşı çıkan ve terk eden kesinlikle onlardan değildir. Bununla beraber Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem bu topluluğa katılmayı içinden geçirmeyen kimseye nifak hükmünü vermiştir. “Kim savaşmadan veya savaşmayı içinden geçirmeden ölürse nifaktan bir şube üzere ölür.” [30]
İmam Nevevi rahimehullah bu hadisin şerhinde şöyle der: “Bundan kastedilen; kim bunu yaparsa (savaşmaz veya savaşmayı içinden geçirmezse) şüphesiz bu vasfı ile cihaddan geri duran münafıklara benzer. Şüphesiz cihadı terk etmek nifak şubelerinden biridir.” [31]
Bütün bu geçenlerden sonra…
Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem selef akidesini tezkiye edip, ona tutunmayı emrettiği şu sözü bu yöndedir; “Bugün benim ve ashabımın üzerinde bulunduğudur.”
Yine Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem “Ümmetimden bir grup Allah’ın emri gelene kadar hak üzere savaşmaya devam edecektir.”sözüyle ‘Cihad Menheci’ni tezkiye edip bu yola teşvik etmiştir.
Güzelce açığa çıkmaktadır ki, Selefi Cihad Allah ve Rasulü’nün sallallahu aleyhi ve selem zafer ve İslam düşmanlarını kahretmesini vaad ettiği Taifet’ül Mansura’nın ta kendisidir. Bu yola muhalefet eden herkesin Selef-i Salihin akidesine inanmadığı veya cihad yolunu yol edinmeyip, sapıtıp rezillerden olduğu da yine açıkça ortaya çıkmıştır.
Ve sen Müslüman kardeşim! Selefi mücahid ol ki kurtuluşa eresin! Mücahidler topluluğuna katıl ki kazanasın! “kâfirlere karşı çetin, kendi aralarında merhametli” [32] olanların yoluna tabi ol! Münafıkların yolundan uzak dur onlar ki “Eğer onlar (savaşa) çıkmak isteselerdi elbette bunun için bir hazırlık yaparlardı. Fakat Allah onların davranışlarını çirkin gördü ve onları geri koydu; onlara “Oturanlarla beraber oturun!” denildi.”[33]
Nasihat:
İbn-i Kayyım rahimehullah şöyle der: “Allah ve esenlik yurdunun davetçisi, onurlu nefisleri, yüce himmetleri harekete geçirdi. İman münadisi sağlam bellekli kulağı olanlara davetini du*yurdu, dirilere Allah’ı işittirdi. Kişiyi duydukları, iyilerin makamlarına ulaş*mak için can atar hale getirdi, gittiği yolda şarkılar söyleyip onu coşturdu. Bineği onu ancak yerleşim (âhiret) yurdunda üstünden indiidi. Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdular ki: “Kendisi yolunda cihada çıkanlara Allah ‘Yalnız Bana inandığı ve pey*gamberimi tasdik ettiği için cihada çıkan kimseyi elde ettiği mükâfat yahut ganimetle sağ-salim döndüreceğim yahut da cennete koyacağım’ diye garanti vermiştir. Şayet ümmetime meşakkatli geleceğini bilmeseydim hiçbir seriye-nin ardından yerimde oturmazdım. Can-ı gönülden arzu ediyorum ki, Allah yolunda öldürüleyim, sonra diriltileyim. Sonra öldürüleyim, sonra diriltile*yim. Sonra öldürüleyim…”[34]”[35]
Akidemiz.com
Dipnotlar:
[1] Bakara /216
[2] Tirmizi
[3] Hud/118-119
[4] Camiul Beyan 15/535
[5] İmam Ahmed
[6] Siyer-i A’lam-ı Nübela 11/236
[7] Mu’minun/53
[8] Bakara/137
[9] Taberani
[10] Muttefekun Aleyh
[11] Sahabe, Tabiin, Etbau’t Tabiin. Mütercim
[12] Mecmu’ul Fetava 4/158
[13] Ali İmran/106
[14] İbn-i Kesir Tefsiri 2/92
[15] Nisa/84
[16] Camiu’l Beyan 8/579
[17] İmam Ahmed
[18] Muttefekun Aleyh
[19] Ahzab/21
[20] İmam Ahmed
[21] İ’yne: Faizle yapılan alışverişlerden bir çeşittir. Özelliği: Bir kişinin, vakti tayin edilmiş bir bedel ile (veresiye) bir şeyi birisine satması, daha sonra aynı malı, sattığı kişiden peşin olarak daha düşük bir ücret ile satın almasıdır. Bu şekilde, peşin bedel ile veresiye bedeli ayırarak faizli bir kar elde edilmiş olmaktadır.
[22] Ebu Davud
[23] Ankebut/69
[24] Ankebut/69
[25] Ankebut/69
[26] Mecmu’ul Fetava 28/442
[27] Müslim
[28] Sünen-i Nesai/3333
[29] Müslim
[30] Müslim
[31] Şerh-i Sahih-i Müslim 5/309
[32] Feth/29
[33] Tevbe/46
[34] Buhari
[35] Zadul Mead 3/64