Nefsin Sükûneti ve Bunun Aklın Doğru Çalışmasına Olan Etkisi:

M Çevrimiçi

Marrakushi

Yeni Üye
İslam-TR Üyesi
Nefsin Sükûneti ve Bunun Aklın Doğru Çalışmasına Olan Etkisi:

Nefsin huzurunu korumak ve ondan ortaya çıkan duygusal belirtileri gidermek, insan bir söz söylemek veya bir iş yapmak zorunda olmasa bile vaciptir. Çünkü nefsin bu tür duygusal belirtileri, kendi başına kişiyi, sebep ortada olmasa bile, o duyguyu bastıracak bir söz veya davranış aramaya yöneltir. Mesela öfke duygusu geldiğinde, kişi unutulmuş bir düşmanından intikam almak isteyebilir; böylece öfkesini en yakın davranışla söndürmek ister. Bu amaçla unutulmuş sebepleri yeniden canlandırarak, o duyguları giderecek davranışlar ortaya çıkarır. İşte bu yüzden, nefsi sakin tutmak ve bu tür belirtilerden korumak vaciptir. Bu, nefislerin kemalindendir; hatta tertemiz, günahsız nefisler bile bunu yapar.


Kur’an’da da birçok yerde Peygamber’e hüzün ve sebeplerinden uzak durması emredilmiştir. Çünkü bu, söz ve fiilin doğruluğuna zarar vermese bile, nefsi azaplandırır, yorar ve onu kemal makamlarından alıkoyabilir. Nitekim Yüce Allah şöyle buyurmuştur:
“Onların küfürde acele etmeleri seni üzmesin.” (Âl-i İmrân, 176)
“Onların sözleri seni üzmesin.” (Yûnus, 65)
“Onlar için üzülme.” (Hicr, 88)
“Kim inkâr ederse, onun inkârı seni üzmesin.” (Lokmân, 23)
Meryem’e de şöyle denmiştir: “Üzülme!” (Meryem, 24)


Çünkü hüzün, nefis için acı vericidir. Ona hâkim olduğunda, aklı da etkiler. Bundan dolayı insanları hüzne düşüren her şey yasaklanmıştır; ister söz olsun ister fiil. Allah, gizli konuşmaları da yasaklamış ve şöyle buyurmuştur:
“Gizli konuşma ancak şeytandandır ki, iman edenleri hüzne düşürsün.” (Mücâdele, 10)


Nefsin sükûnu büyük bir nimettir; çünkü aklın tam verimle çalışması bununla bağlantılıdır. Aklın kemali ise bir nimettir. Bundan dolayı hüznün giderilmesi Allah’a şükretmeyi gerektirir. Nitekim Kur’an’da:
“Bize hüznü gideren Allah’a hamdolsun.” (Fâtır, 34)


Dolayısıyla nefse hoş olmayan duygusal etkilerin sebeplerinden uzak durmak övülen bir tutumdur. İster bazı insanları görmek, ister bir şehirde yaşamak, isterse geçmişten bir şeyi hatırlamak olsun; bunlar nefsi etkiliyorsa, onlardan uzak durmak gerekir. Çünkü nefse acılarını hatırlatan her şeyden uzaklaşmak gerekir; zira bu, önce nefsi sonra da aklı etkiler, ya onu saptırır ya da çalışamaz hale getirir.


Eğer nefis kâmil ise, acı içinde olsa bile kemal üzere davranır. Bununla birlikte, Peygamber’in amcası Hamza (radıyallahu anh) şehit edildiğinde, bu olay onun için çok acı ve üzücüydü. O şöyle buyurmuştur:
“Benim için senin gibi bir musibet olmamıştır; hiçbir durumda bundan daha öfkelendiğim bir hal yaşamamışımdır.”


Ve Hamza’yı öldüren Vahşi bin Harb yanına geldiğinde Peygamber ona:
“Yüzünü benden gizleyebilir misin?” buyurdu. Çünkü onun yüzünü sürekli görmek, acısını ve hüznünü tazeliyordu. Dolayısıyla ondan uzak durması, yanında bulunmasından daha faydalıydı.


Nefsin duygusal belirtileri, insanın aklına, davranışına ve görüşüne mutlaka etki eder; kişi kemalde en yüksek derecede olsa bile. Ancak bu etkinin derecesi farklıdır. Kâmil nefisler, onları günaha düşürecek şekilde etkilenmez. Nitekim Musa (aleyhisselâm)’ın öfke anındaki davranışı ile öfkesi yatıştıktan sonraki davranışı farklıydı. Allah şöyle buyurur:
“Musa’nın öfkesi yatışınca levhaları aldı; onların nüshalarında hidayet ve rahmet vardı.” (A‘râf, 154)

(Abdulaziz et-Tarîfî – Nefis ve akıl ayrımı sf: 144)
 
Üst