H
Çevrimdışı
Nijerya’nın IŞİD’i Boko Haram
Ahmet Varol bugün yayınlanan yazısında Nijerya'da sıkıntılara yola açan Boko Haram örgütünü inceliyor.
Nijerya'da bir hristiyan ve bir de radikal müslüman olduğu iddia edilen iki örgütün sorun çıkardığını ifade eden Varol her ikisinden de zarar görenlerin Müslüman halk olduğunu ifade ediyor. Anti Balaka milislerinin Suriye'nin zalim şebbihalarına benzetildiğini belirten Varol Boko Haram'ın da IŞİD'den farklı olmadığı vurguluyor.
***
Nijerya’nın IŞİD’i Boko Haram
Ahmet Varol-Yeni Akit
Orta Afrika Cumhuriyeti’nde Müslüman azınlığın tamamen tasfiyesini amaçlayan korkunç saldırı ve baskınların artmasıyla eş zamanlı olarak Nijerya’da da Boko Haram örgütünün üstlendiği söylenen baskınlarla okullardan çocukların kaçırılması eylemleri gerçekleştirildi. İlginç olan ise birinin hıristiyanlık diğerinin sözde “radikal İslamcılık” adına gerçekleştirilmesine rağmen her ikisinde de zarar görenlerin Müslümanlar olmasıydı. Nijerya’daki eylemlerde Müslüman ailelerin çocukları “Batı modeli” okullarda öğrenim gördükleri gerekçesiyle kaçırılıyordu.
Kaçırılanlar hıristiyan veya yerel dinlere mensup ailelerin çocukları da olsaydı Boko Haram’a nispet edilen eylemleri İslâm adına sahiplenmek ve onaylamak mümkün değildir. Ama o örgütün sahiplendiği ideolojik kimliğin bu tür eylemlere dayanak ve maske olarak kullanılmaya müsait olması da düşündürücüdür.
Bu örgüt ilk ortaya çıktığında Batılı medya organları onu Nijerya’nın Taliban’ı olarak nitelemişti. Biz o dönemde yayınlanan bir yazımızda da bu benzetmeyi isabetli ve haklı bulmadığımızı dile getirmiştik. Ancak izledikleri yol ve hizmet ettikleri stratejik planlar açısından değerlendirdiğimizde Suriye’deki IŞİD’in konumuna benzetebiliriz. Orta Afrika Cumhuriyeti’ndeki hıristiyan Antibalaka çetelerini Şebbiha çetelerine benzettiğimiz gibi. Suriye’de IŞİD ile Şebbiha, Afrika’da da Antibalaka ile Boko Haram kamuoyuna yansıttıkları konumları itibariyle karşıt cephelerde yer alsalar da aynı hedeflere ve aynı stratejik planlara hizmet ediyorlar.
Kısaca özetlemek gerekirse Nijerya’daki Boko Haram’ın ideolojik kimliğinin temel dinamiğini Batı modeli eğitime karşı çıkmak oluşturur. Batılı sömürgeci ülkelerin Afrika’ya kendi eğitim modellerini ihraç etmekle buralardaki Müslüman toplumların dinî kimliklerini ve geleneksel yapılarını değiştirdiklerini, dolayısıyla onların okullarına Müslüman ailelerin çocuklarını göndermemek, bu okulları kesin boykot etmek gerektiği görüşünü savunur. Adının da zaten Hausa dilinde “Batı tarzı eğitim haramdır” anlamına geldiği söyleniyor.
Bu söylem temel itibariyle ve Batı emperyalizminin kendi kimliğini dikte etme politikasına karşı tavır koyma açısından normal sayılabilir. Ama çözüm Müslüman ailelerin onların okullarında öğrenim gören çocuklarını kaçırmak ve bu okulları boykot etmeleri için aileleri tehdit etmek değildir. Önce alternatif bir eğitim geliştirir, boykot edilecek okulların yerini alacak eğitim kurumları ortaya koyar, sonra şiddete başvurmadan sunduğun seçeneği seçmeleri için ailelere teşvikte bulunursun. İmkânların buna yeterli değilse o zaman da aileleri ve onlara öncülük edecek kurumları böyle bir alternatif bulmaları için teşvik edersin.
Bunun da ötesinde tepkinin hedefine reddettiğin yapıyı değil önlerinde başka seçenek bulunmadığı için bu yapıdan yararlananları hatta onların da henüz yükümlülük çağına gelmemiş çocuklarını yerleştirmenin hiçbir dinî ve ahlakî anlayışta dayanağını bulmak mümkün değildir.
Ama bu tutum özellikle Afrika’da İslâmî bilinçlenmenin imajının yıpratılması ve İslâmî duyarlılığının kötülenmesi için işe yarayacak malzemeler çıkarılmasında çok işe yarıyor. Bu tür bir ideolojik kimlik ve ona dayalı olarak gerçekleştirilen şiddet eylemleri aynı zamanda hâkim sistemin siyasi amaçlı şiddet politikasına da dayanak oluşturuyor. Bu stratejiye Cezayir ve Irak’taki derin güçlerin de başvurdukları biliniyor.
Kısa bir süre önce Nijerya’nın Kaduna bölgesinde de Malam Muhammed Osman adlı din âlimi karanlık bir cinayetle öldürüldü. Derin güçlerin hedefe yerleştirdikleri bazı şahsiyetleri tasfiye politikasını devreye soktukları dönemlerde, marjinal söylemlere sahip katı şiddet yanlısı örgütlerin yüzüne geçirilen maskeler çok işe yarıyor. Cinayetin bu örgütün elemanları tarafından gerçekleştirilmesi önemli değildir; önemli olan savunduğu kimliğin ve benimsediği söylemin buna müsait olmasıdır. Bu tür marjinal söylemlere sahip örgütler bazen fikrî çatışmaya girdikleri birilerinin tasfiyesinin kendilerine nispet edilmesinden de hoşlanırlar.
Böylece, Afrika’da Antibalaka çetelerinin bir çaprazının Müslüman kimliğiyle şiddet estirmesi de o çetelerin imajından zarar görenlerin medyatik alanda işlerini kolaylaştırıyor.
Ahmet Varol bugün yayınlanan yazısında Nijerya'da sıkıntılara yola açan Boko Haram örgütünü inceliyor.
Nijerya'da bir hristiyan ve bir de radikal müslüman olduğu iddia edilen iki örgütün sorun çıkardığını ifade eden Varol her ikisinden de zarar görenlerin Müslüman halk olduğunu ifade ediyor. Anti Balaka milislerinin Suriye'nin zalim şebbihalarına benzetildiğini belirten Varol Boko Haram'ın da IŞİD'den farklı olmadığı vurguluyor.
***
Nijerya’nın IŞİD’i Boko Haram
Ahmet Varol-Yeni Akit
Orta Afrika Cumhuriyeti’nde Müslüman azınlığın tamamen tasfiyesini amaçlayan korkunç saldırı ve baskınların artmasıyla eş zamanlı olarak Nijerya’da da Boko Haram örgütünün üstlendiği söylenen baskınlarla okullardan çocukların kaçırılması eylemleri gerçekleştirildi. İlginç olan ise birinin hıristiyanlık diğerinin sözde “radikal İslamcılık” adına gerçekleştirilmesine rağmen her ikisinde de zarar görenlerin Müslümanlar olmasıydı. Nijerya’daki eylemlerde Müslüman ailelerin çocukları “Batı modeli” okullarda öğrenim gördükleri gerekçesiyle kaçırılıyordu.
Kaçırılanlar hıristiyan veya yerel dinlere mensup ailelerin çocukları da olsaydı Boko Haram’a nispet edilen eylemleri İslâm adına sahiplenmek ve onaylamak mümkün değildir. Ama o örgütün sahiplendiği ideolojik kimliğin bu tür eylemlere dayanak ve maske olarak kullanılmaya müsait olması da düşündürücüdür.
Bu örgüt ilk ortaya çıktığında Batılı medya organları onu Nijerya’nın Taliban’ı olarak nitelemişti. Biz o dönemde yayınlanan bir yazımızda da bu benzetmeyi isabetli ve haklı bulmadığımızı dile getirmiştik. Ancak izledikleri yol ve hizmet ettikleri stratejik planlar açısından değerlendirdiğimizde Suriye’deki IŞİD’in konumuna benzetebiliriz. Orta Afrika Cumhuriyeti’ndeki hıristiyan Antibalaka çetelerini Şebbiha çetelerine benzettiğimiz gibi. Suriye’de IŞİD ile Şebbiha, Afrika’da da Antibalaka ile Boko Haram kamuoyuna yansıttıkları konumları itibariyle karşıt cephelerde yer alsalar da aynı hedeflere ve aynı stratejik planlara hizmet ediyorlar.
Kısaca özetlemek gerekirse Nijerya’daki Boko Haram’ın ideolojik kimliğinin temel dinamiğini Batı modeli eğitime karşı çıkmak oluşturur. Batılı sömürgeci ülkelerin Afrika’ya kendi eğitim modellerini ihraç etmekle buralardaki Müslüman toplumların dinî kimliklerini ve geleneksel yapılarını değiştirdiklerini, dolayısıyla onların okullarına Müslüman ailelerin çocuklarını göndermemek, bu okulları kesin boykot etmek gerektiği görüşünü savunur. Adının da zaten Hausa dilinde “Batı tarzı eğitim haramdır” anlamına geldiği söyleniyor.
Bu söylem temel itibariyle ve Batı emperyalizminin kendi kimliğini dikte etme politikasına karşı tavır koyma açısından normal sayılabilir. Ama çözüm Müslüman ailelerin onların okullarında öğrenim gören çocuklarını kaçırmak ve bu okulları boykot etmeleri için aileleri tehdit etmek değildir. Önce alternatif bir eğitim geliştirir, boykot edilecek okulların yerini alacak eğitim kurumları ortaya koyar, sonra şiddete başvurmadan sunduğun seçeneği seçmeleri için ailelere teşvikte bulunursun. İmkânların buna yeterli değilse o zaman da aileleri ve onlara öncülük edecek kurumları böyle bir alternatif bulmaları için teşvik edersin.
Bunun da ötesinde tepkinin hedefine reddettiğin yapıyı değil önlerinde başka seçenek bulunmadığı için bu yapıdan yararlananları hatta onların da henüz yükümlülük çağına gelmemiş çocuklarını yerleştirmenin hiçbir dinî ve ahlakî anlayışta dayanağını bulmak mümkün değildir.
Ama bu tutum özellikle Afrika’da İslâmî bilinçlenmenin imajının yıpratılması ve İslâmî duyarlılığının kötülenmesi için işe yarayacak malzemeler çıkarılmasında çok işe yarıyor. Bu tür bir ideolojik kimlik ve ona dayalı olarak gerçekleştirilen şiddet eylemleri aynı zamanda hâkim sistemin siyasi amaçlı şiddet politikasına da dayanak oluşturuyor. Bu stratejiye Cezayir ve Irak’taki derin güçlerin de başvurdukları biliniyor.
Kısa bir süre önce Nijerya’nın Kaduna bölgesinde de Malam Muhammed Osman adlı din âlimi karanlık bir cinayetle öldürüldü. Derin güçlerin hedefe yerleştirdikleri bazı şahsiyetleri tasfiye politikasını devreye soktukları dönemlerde, marjinal söylemlere sahip katı şiddet yanlısı örgütlerin yüzüne geçirilen maskeler çok işe yarıyor. Cinayetin bu örgütün elemanları tarafından gerçekleştirilmesi önemli değildir; önemli olan savunduğu kimliğin ve benimsediği söylemin buna müsait olmasıdır. Bu tür marjinal söylemlere sahip örgütler bazen fikrî çatışmaya girdikleri birilerinin tasfiyesinin kendilerine nispet edilmesinden de hoşlanırlar.
Böylece, Afrika’da Antibalaka çetelerinin bir çaprazının Müslüman kimliğiyle şiddet estirmesi de o çetelerin imajından zarar görenlerin medyatik alanda işlerini kolaylaştırıyor.