İki şey vardır ki bunlar üzerinde çok düşünmek seni Allah’tan uzaklaştırır:
-Dünyânın nimetleri
-Dünyânın musîbetleri
Dünyânın nimetleri, süsleri ve nefse hoş gelen istekleriyle meşgûl olmak ve vaktini sürekli bunları düşünmek, bunlara erişmek ve sadece bunlar için duâ etmekle geçirmek; kalbini dünyâya bağlar ve bu da seni âhiret nimetlerini istemek ve âhiret için çalışmaktan adım adım uzaklaştırır. Sonunda kendini ‘dünyevî bir kul’ olarak bulursun.
Dünyânın musîbetleri, belâları ve sıkıntılarıyla zihni meşgûl etmek, devamlı sûrette nefsi üzen ve bulandıran bu dertleri düşünmek, bunlardan kurtulup sırf saadet dolu bir yaşama erişmek için duâ etmek de; kalbini Allah’a teslimiyetten, O’na hüsnü zanndan uzaklaştırır, ve Allah’ın senin için taksîm ettiğine rızâ göstermenin ve kurtuluşu beklemenin de bir ibâdet olduğunu sana unutturur.
İşte bu ikisi kalbinde büyüdüğü zaman, o kalpte Allah sevgisinin, O’na bağlılığın ve O’nun rızâsı için çalışmanın küçüldüğünü görürsün. Dünyâya bağlılık, kaçınılmaz olarak âhirete bağlılığı zayıflatır.
Çünkü bu iki durum da, ancak imtihândır. Kazanan ise Allah’ın takdîrine ve kaderine râzı olandır. Bunlar üzerinde çokça düşünmek, sana senin ‘kul’ olduğunu unutturduğu gibi, sana her şeyde Allah’ın rızâsını istemeyi de unutturur. Hâlbuki gerçek mutluluk, ancak Allah’ın rızâsına muvâfakat eden kaderi yaşamaya muvaffak olmaktadır.
İşlerini, bütün hepsini, Allah azze ve celle’nin eline bırak. Sen o işleri, ne kadar incesinden planlayacak olsan da, onları tedbîr edip düzenleyemezsin. Bilakis onu, sen daha hayatta değilken tedbîr edip düzenleyen bir Zât vardır.
İsteklerin çok. Korkuların da.
Hâlbuki Allah’ın kaderi;
Allah’ın ilmi, hikmeti, bilgisi ve takdîri ile ilerliyor.
Sen işini, bütün işlerin Müdebbiri olan Allah’a bırak. O senden yalnızca bunu istiyor.
«Kim Allah’a (dîn ve dünyâ işinde, güzeli vereceği kötüyü def edeceğine dâir) tevekkül ederse; artık O, ona yeter.» Talâk: 3
-Dünyânın nimetleri
-Dünyânın musîbetleri
Dünyânın nimetleri, süsleri ve nefse hoş gelen istekleriyle meşgûl olmak ve vaktini sürekli bunları düşünmek, bunlara erişmek ve sadece bunlar için duâ etmekle geçirmek; kalbini dünyâya bağlar ve bu da seni âhiret nimetlerini istemek ve âhiret için çalışmaktan adım adım uzaklaştırır. Sonunda kendini ‘dünyevî bir kul’ olarak bulursun.
Dünyânın musîbetleri, belâları ve sıkıntılarıyla zihni meşgûl etmek, devamlı sûrette nefsi üzen ve bulandıran bu dertleri düşünmek, bunlardan kurtulup sırf saadet dolu bir yaşama erişmek için duâ etmek de; kalbini Allah’a teslimiyetten, O’na hüsnü zanndan uzaklaştırır, ve Allah’ın senin için taksîm ettiğine rızâ göstermenin ve kurtuluşu beklemenin de bir ibâdet olduğunu sana unutturur.
İşte bu ikisi kalbinde büyüdüğü zaman, o kalpte Allah sevgisinin, O’na bağlılığın ve O’nun rızâsı için çalışmanın küçüldüğünü görürsün. Dünyâya bağlılık, kaçınılmaz olarak âhirete bağlılığı zayıflatır.
Çünkü bu iki durum da, ancak imtihândır. Kazanan ise Allah’ın takdîrine ve kaderine râzı olandır. Bunlar üzerinde çokça düşünmek, sana senin ‘kul’ olduğunu unutturduğu gibi, sana her şeyde Allah’ın rızâsını istemeyi de unutturur. Hâlbuki gerçek mutluluk, ancak Allah’ın rızâsına muvâfakat eden kaderi yaşamaya muvaffak olmaktadır.
İşlerini, bütün hepsini, Allah azze ve celle’nin eline bırak. Sen o işleri, ne kadar incesinden planlayacak olsan da, onları tedbîr edip düzenleyemezsin. Bilakis onu, sen daha hayatta değilken tedbîr edip düzenleyen bir Zât vardır.
İsteklerin çok. Korkuların da.
Hâlbuki Allah’ın kaderi;
Allah’ın ilmi, hikmeti, bilgisi ve takdîri ile ilerliyor.
Sen işini, bütün işlerin Müdebbiri olan Allah’a bırak. O senden yalnızca bunu istiyor.
«Kim Allah’a (dîn ve dünyâ işinde, güzeli vereceği kötüyü def edeceğine dâir) tevekkül ederse; artık O, ona yeter.» Talâk: 3