Nurcu Mehmed Kırkıncı'nın İslam Devleti Çarpıtmasına Reddiye
RİSALEHABER-Mehmed Kırkıncı Hocaefendi anlatıyor: Bir gün dersanede bir Nur sohbetinde, daha önce hiç görmediğim ve cemaatimizden olmadıkları her hallerinden anlaşılan, bağdaş kurmuş ve elleri dizlerinin üzerinde üç-dört kişi vardı. Onlar birkaç gün üst üste derslerimize devam ettiler...
ADAMIN DEVLETE KÂFİR DEMESİNDEN ÇOK RAHATSIZ OLDUM
Bir gün ders bittikten sonra çay faslında onlardan biri parmak kaldırdı ve bana hitaben:
“Biz Risale-i Nur’un ismini duymuştuk, ama şimdiye kadar ne okumuş ne de dinlememiştik. Gerçekten çok harika, çok orijinal eserler. Sizin izahlarınız da cidden tatmin edici. Fakat dikkatimi çeken şu ki; siz hiç odak noktaya yanaşmadınız.” dedi. Ben de:
“Acaba odak nokta nedir, anlat ki, uzağında mıyım, yakınında mıyım anlayayım?” dedim ve ısrar ettim. Bunun üzerine o da:
“Siz bu kâfir devlete hiçbir şey söylemiyorsunuz.” dedi. Adamın bu sözünden çok rahatsız oldum ve:
“Bir insana bile kâfir demek hatalı iken şu Müslüman milletin şahs-ı manevisi olan devlete ne cesaretle kâfir dersiniz? Bu cesareti nereden alıyorsunuz?” deyince:
“Ben demiyorum ki, Allah buyuruyor.” dedi.
“Peki, ne buyuruyor Allah” dediğimde Maide suresindeki şu ayeti okudu:
“Kim Allah’ın indirdiği ile hükmetmezse işte onlar kâfirlerin ta kendileridir.”
Ben de kendisine: “Her ilmin mütehassısları vardır. Siz hiç bu ayetin tefsirine baktınız mı, bu sahada söz sahibi olan müfessirler bu ayeti nasıl izah etmişler?” dedim.
“Yok bakmadım, hem neden onların tefsirine bakayım ki, ayetin manası gayet açıktır” dedi. Cevaben:
“Bu ayetteki ”Menlemyehküm” ifadesi “Menlem yusaddik” manasındadır. Yani bir insan Allah’ın indirdiği hükmü inkâr ederse kâfir olur, anlamındadır. Aksi halde ayetlerin hükmüne inanıp da onların hükmüne göre amel etmezse sadece günahkâr ve fasık olur.
“Mesela bir insan namaz hakkında Allah’ın indirdiği bir hükme inanmazsa kâfir olur; indirilen hükme inanıp ta namazını kılmazsa günahkâr ve fasık olur. Zaten bütün tefsir âlimlerinin de bu ayeti böyle yorumlar” dedim.
ALLAH KUR’AN’DA YALAN SÖYLEMEYİ İNDİRMİŞ MİDİR?
Kendisinin bu izahtan ikna olmadığını anlayınca, “Peki, beyefendi, Allah Kur’an’da yalan söylemeyi indirmiş midir?” diye sordum. O da:
“Hayır, indirmemiştir” diye cevap verdi.
“Peki, siz hayatınızda hiç yalan söylemediniz mi?” diye sordum. O da:
“Mutlaka söylemişimdir” dedi.
“O halde siz kendi küfrünüze de hükmetmiş oluyorsunuz” dedim.
“Nasıl yani?” deyince, ben de:
“Sizin bu ayeti anlayışınıza göre, Cenab-ı Hakk’ın emirlerine muhalif hareket eden, O’nun emirlerini yerine getirmeyen herkes kâfir olmuş oluyor. Allah korusun! Zira hatasız ve günahsız hiçbir kul yoktur ve olması da muhaldir. Çünkü her Müslüman Allah’ın hükümleriyle hakkıyla amel edemez.”
Ben böyle deyince özür diledi, ikna olduğunu ve büyük bir yanlıştan döndüğünü ifade etti.
DİMİMİZDE DEVLETE İSYAN ETMEK DE YASAKTIR
Ben de hatadan dönmek büyük bir fazilettir. Sizi tebrik ederim dedim ve konuşmamı şöyle tamamladım:
“Efendiler, devlete isyan etmek başkadır, itaat etmemek başkadır. Devletin dinimize muhalif olan emirlerine itaat etmeyiz ama isyan da edemeyiz. Çünkü dinimizde devlete isyan etmek de yasaktır.
BEDİÜZZAMAN ÖRNEĞİ
“Akıl almaz zulüm ve işkencelere maruz kaldığı halde, daima müspet hareket metodunu uygulayıp, bedduayı bile menfi hareket sayan, hatta kendisine hapishanelerde yer hazırlayıp, zulmedenlere bile hakkını helal eden ve talebelerine de sabrı ve müspet hareketi tavsiye eden Bediüzzaman Hazretleri de: “Beni tevkif için gelen jandarmaya kemali emniyetle ellerimi uzatır, itaatle önlerine düşer giderim” der. (Ömer Özcan, Ağabeyler Anlatıyor-2)
Kaynak: Mehmet Kırkıncı hoca ile yapılan ‘kafir devlet’ tartışması
Mehmet Kırkıncı hoca ile yapılan ‘kafir devlet’ tartışması
Mehmed Kırkıncı'nın anlattığı sohbettin yazıya dökülmüş halinden (hatalı) anlaşılan mesele ve doğru(su) anlaşılması gereken şunlardır:
S1- Kâfir Devlet - Daru’l Harb, olmanın şartı nedir?
S 2- Allah’ın indirdiğiyle hükmetmeyenin hükmü nedir?
Cevaba geçecek olursak;
C 1- Bir ülkenin Daru’l harb / kâfir devlet olma şartı Cumhur (Hanefi mezhebi hariç 3 mezhebe göre) mezheplere göre tek şart vardır, o da Allah’ın indirdiği ahkam ile hükmedilmemesidir. Hanefi mezhebine göre ise üç şart vardır. Birincisi, Cumhurun ittifak ettiği tek şart olan Allahın indirdiğiyle hükmedilmemesi, ahkâmı şirkin tatbikidir. İkinci olarak şart ise Daru'l harbe bitişik olması, üçüncü şart da olarak da o ülkede eman, Müslümanlara değil kâfirlere olmasıdır. (El-Mebsut / İmam Serahsi)
Hanefi mezhebinde İmameyn’e (İmam Muhammed ve İmam Yusuf) göre ise , bu durumda , bir şart yeter ; başkası gerekmez. O da , küfür ahkamını izhar etmektir. (Açıktan yapmaktır) Bu kıyastır. (Fetava-yi Hindiyye, C. 4, Sf: 137- 138 – 249 )
Bir ülkenin kafir devlet – Daru’l harb olması için Allah’ın indirdiği ahkam ile hükmedilmeme şart, o ahkamı kabul ederse, Allahın indirdiğiyle hükmedebilir, o zaman Dar’ul harb olmaz manasına gelmemektedir. Böyle bir mana da aranmamıştır. Zaten güç ve emniyet Müslümanlardan yana ise (İslam diyarında) Allahın ahkamıyla hükmetmemesinin mazereti olamaz!
DAR’UL-HARB ve DAR’UL- İSLAM
https://www.islam-tr.org/konu/dar’ul-harb-ve-dar’ul-islam-kitab.7235/
C 2- "….. Kim de Allah 'in indirdikleriyle hükmetmezse işte onlar kâfirlerin ta kendileridir." (Maide 44)
Allah'ın İndirdiğiyle Hükmetmeyen Hakim, Ne Zaman Küçük Küfür İşlemiş Olur?
Allah (c.c)’ın indirdiğiyle hükmetmeyen hakim, duruma göre İslam’dan çıkartan büyük küfür, duruma göre de İslam’dan çıkartmayan küçük küfür işlemiş olur. Sahabe ve alimlerin sözlerinde, Allah (c.c)’ın indirdiği ile hükmetmeyen hakimin bazı durumlarda büyük küfür değil, küçük küfür işlediği görülür. Acaba sahabe ve alimlerin bundan kastettikleri kimlerdir?
İbni Abbas (r.anhuma), Tavus ve diğer İslam alimlerinin, Allah (c.c)’ın indirdiğiyle hükmetmedikleri halde tekfir etmedikleri hakimler, yahudilerin yaptığı gibi helali haram, haramı helal yapan veya zamanımızdaki gibi İslam şeriatini bir kenara atarak onun yerine beşeri kanunları koyan hakimler değildir elbette... Zira böyle kimselerin büyük küfür işledikleri konusunda hiçbir müslüman şubhe etmez.
Allah (c.c)’ın indirdiğiyle hükmetmeyen hakimin ne zaman küçük küfür işlemiş sayılacağı konusunda Şeyh Muhammed b. İbrahim şöyle dedi: “....Allah (c.c)’ın indirdiğiyle hükmetmeyen ikinci kısım hakimlere, yani; İslam milletinden çıkmayan hakimlere gelince... İbni Abbas (r.anhuma)’ın “Maide: 44” hakkındaki sözü daha önce geçmişti. O, bu sözünde bu kısım hakimlere işaret etmiştir. İbni Abbas (r.anhuma) şöyle dedi: “Bu sizin düşündüğünüz gibi insanı İslam milletinden çıkaran küfür değildir.” İbni Abbas (r.anhuma) bir başka yerde ise şöyle dedi: “Bu, bir başka küfürdür.”
Bir mesele hakkında heva ve hevesine veya şehvetine uyarak Allah (c.c)’ın indirdiğiyle hükmetmeyen hakimin bu yaptığı amelin küçük küfür olabilmesi için; Allah (c.c)’ın o mesele hakkında indirdiği hükümle hükmetmek gerektiğine, Allah (c.c) ve rasulunün o meseleye verdiği hükmünün hak olduğuna inanması ve bu konuda hata ettiğini itiraf etmesi gerekir. Bu hakim her ne kadar yaptığı bu amel sebebiyle İslam milletinden çıkmamışsa da işlediği bu amel büyük haramdır. Öyle ki, zina etmek, içki içmek, hırsızlık yapmak, yalan yere yemin etmek ve bunlar gibi büyük günah olan amellerden daha büyük haramdır. Zira Allah (c.c) bu ameli küfür olarak isimlendirmiştir. Allah (c.c)’ın, kitabında küfür olarak isimlendirdiği bir haram, küfür olarak isimlendirmediği haramdan elbette daha büyük olmalıdır.”(Şeyh Muhammed b. İbrahim, Tahkimil Kavanin, sf: 7)
Allah (c.c)’ın indirdiğiyle hükmetmeyen hakimin yapmış olduğu bu amele büyük küfür değil, küçük küfür hükmünün verilebilmesi için aşağıdaki şartların gerçekleşmesi gerekir:
1 - Heva ve hevesine uyarak belli bir meseleye, Allah (c.c)’ın o meseleyle ilgili hükmünü uygulamayıp meseleyi değiştirmiş ve değiştirdiği meseleye Allah (c.c)’ın o meseledeki hükmünü vermiş olmalıdır. Örneğin; hırsızlık yapmış bir kimse kendisine getirildiğinde, heva ve hevesine uyduğu veya bir takım menfaatler elde etmek istediği için bu kimsenin hırsızlık yaptığını bilmesine rağmen hırsızlık yapmadığını, bu konudaki delillerin yetersiz olduğunu söyleyerek o kimseye el kesme cezasını uygulamaması veya bir kimseyi öldürmediği halde, hakkında katil ithamı yapılan bir kimsenin katil olduğunu söyleyerek ona öldürme cezasını zulmen vermesi gibi...
Allah (c.c)’ın bir meseledeki hükmünü iptal ederek onun yerine yeni bir hüküm koyan, örneğin; Allah (c.c) hırsız hakkında el kesme hükmünü verdiği halde, bu hükmü iptal ederek onun yerine hapis cezasını koyan hakim ise asla bu grup hakimlere girmez. Zira bu hakim, meseleyi değiştirerek Allah (c.c)’ın o meseledeki hükmünü vermemiş, bilakis Allah (c.c)’ın bir meselede bildirdiği hükmü değiştirmiş ve o mesele hakkında yeni bir hüküm vermiştir. Tıpkı yahudilerin yaptığı gibi... İşte bu hakim İslam milletinden çıkartan bir küfür işlemiş olur.
2 - Hakimin o meselede asıl verilmesi gereken hükmün Allah (c.c)’ın hükmü olduğuna dair imanı tam olmalıdır.
3 - Yaptığı amelin çok büyük bir haram olduğuna inanmalıdır.
4 - Allah (c.c)’ın hükmünü uygulayıb uygulama konusunda muhayyer olduğuna inanmamalıdır.
5 - Allah (c.c)’ın o meselede vermiş olduğu hükmü küçümsememelidir.
(Allah, kendi indirdiğiyle hükmetmeyenlerin 1- Kâfir, 2- Zalim, 3- Fasık olduklarını belirtmektedir. Aynı şekilde, Allah'ın indirdiğini bırakıb, kendisinin veya başkalarının ortaya koyduğuyla hükmeden kişi bu üç suçu da işlemiş olur. Önce, Allah'ın indirdiğini reddetmekle küfr suçu işlemiştir. İkinci olarak, bütünüyle adil olan Allah'ın indirdiğini çiğnemekle zulüm suçunu işlemiştir. Üçüncüsü olarak ise, Allah'ın kulu olduğu halde, üzerine Hakim olanın indirdiğini bırakıp, kendisinin veya bir başkasınınkini benimsemekle fasık olmuştur. Böylece uygulamada Rabbine bağlı ve tâbi olmaktan çıkmış ve otoritesini inkâr etmiş olmaktadır ki, bu da fısktır. Bu küfür, zulüm ve fısk, İlâhi hükmü çiğnemenin parçalarıdır. Bu yüzden böylesi bir çiğnemenin olduğu yerde bu üç suçtan kaçınmak mümkün değlidir. Değişen niteliğine ve reddedişin boyutuna göre suçun cinsidir. Eğer bir kişi İlâhi hükmün yanlış, kendisinin veya başkasının hükmünü doğru kabul ederek, ilahi hükme aykırı hükümde bulunursa, kelimelerin tam anlamıyla bu kişi hem kâfir, hem zalim ve hem de fasıktır. Bununla birlikte, eğer bir kişi İlâhi hükmün doğruluğunu kabul eder ve buna aykırı bir hüküm verirse, böyle biri İslâm toplumunun dışına çıkmış olmazsa da imanını küfr, zulüm ve fıskla karıştırmış olur. Aynı şekilde, eğer bir kişi hayatın her alanında Allah'ın hükmünü reddederse her bakımdan kâfir, zalim ve fasık sayılacaktır. İlâhi hükmü bazı noktalarda kabul eder, bazılarında reddederse, bunu kabul ve reddi oranında iman ve İslâm'ı küfr, zulüm ve fıskla karıştırmış olur. Mevdudi, Tevhimu'l Kur'an)
İbn Abbas’ın Sözünün Manası ve Kufrun Dune Kufr sözünün sıhhati:
İbn Ebi Hatim Tefsirinde (4/484, no: 6468); el-Hasen b. er-Rabî’, Abdurrazzak , Ma’mer, İbn Tavus – babası isnadıyla rivayet ediyor:
“İbn Abbas’a “Kim Allah’ın indirdikleriyle hükmetmezse onlar kafirlerdir” (Maide 44) ayeti soruldu.
Dedi ki: “O kebiredir (büyük günah kastedilmiştir)”
Ravileri güvenilirdir. isnadı sahihtir.
İbn Ebi Hatim Tefsirinde (4/485 no: 6467): Muhammed b. Abdillah b. Yezid el-Mukri , Sufyan , Hişam b. Huceyr, Tavus, İbn Abbas isnadıyla;
İbn Abbas (radıyallahu anhuma) “Kim Allah’ın indirdikleriyle hükmetmezse onlar kafirlerdir” (Maide 44) ayeti hakkında dedi ki:
İddia ettikleri küfür kastedilmemiştir.”
İsnadında Hişam b. Huceyr el-Mekki hakkında olumlu ve olumsuz sözler vardır. Cerh ve tadil konusunda ihtilaf bulunan raviler hakkında son söz için İbn Hacer'in Takrib'i, ve Hafız Zehebi'nin Kaşif'ine bakılır.
Hafız İbn Hacer Takrib'de: "Saduktur, yanılmaları vardır" demiştir.
Zehebi Kaşif'te: sika (güvenilir) demiştir. Ayrıca zehebi onun ismini, güvenilir oldukları halde eleştirilen râvilere dair Men Tukellime Fih adlı kitabında zikretmiştir. Hişam, Buhari ve Muslim ricalinden olub, hakkında yapılan cerh mucmel olduğundan bu konuda muhaddisler, tevsik edilen bir ravinin mucmel cerhine itibar etmezler. Bu isnad hasendir, diğer rivayet yollarıyla sahih li gayrihidir.
İbn Nasr Tazimu kadri's-Salat (2/571-572) Taberi Tefsirinde (6/256) Tahavi Muşkilu'l-Asar (2/318) Sufyan es-Sevri Tefsir (1/101):
Sufyan es-Sevri, Ma'mer , İbn Tavus, babası (Tavus el-Yemani) tarikiyle rivayet ediyor:
Bir adam, İbn Abbas (radıyallahu anhuma)'ya "Kim Allahın indirdiği ile hükmetmezse..... ayetlerini söyledi ve: "Kim böyle yaparsa kafir mi olur?" diye sordu. İbn Abbas dedi ki: "Bunu yaparsa küfretmiş olur lakin Allahı, ahirat gününü, şunu ve şunu inkar eden kafir gibi değil!"
Bu isnad sahihtir. Sufyan es-Sevri'den gelen bu rivayette son cümlenin tamamı İbn Abbas'a isnad edilmektedir. Başka tarikinde Tavus'un da bu açıklamayı yapmış olmasında bir işkal yoktur. O İbn abbas (radıyallahu anhuma)'dan -işittiğini- söylemiştir. görüldüğü gibi rivayetin İbn Abbas'a nisbeti sahihtir. Allah en iyi bilendir.
Taberi, “Kim Allah’ın indirdiğiyle hükmetmezse onlar kâfirlerin ta kendisidir.” (Maide, 44) mealindeki ayetin tefsirinde Ata ve benzeri âlimlerden bu ayetteki küfrün insanı İslam dinin dışına atan bir küfür değil, derece bakımından onun altında/dışında olan bir küfür olduğunu aktarmıştır.
Bunu ifade ederken bazıları “küfrün dune küfr”, diğer bazı alimler de bu manaya gelen başka ifadeler kullanmışlardır. (Taberi, Razi, ilgili ayetin tefsiri)
İbn Abbas’tan gelen rivayet, Hakim’de yer almaktadır. Hakim bu rivayetin sahih olduğunu bildirmiş; Zehebi de ona muvafakat etmiştir. (Hâkim / Zehebi, el-Mustedrak, 2/342)
İbn Abbas, “küfrün dune küfr” sözüne açıklık getirmiş ve şöyle demiştir:
“Bu (ayetteki) küfür, insanların bildiği küfür değildir. Bu küfür, kişiyi dinden çıkaran küfür değildir. Bu küfür, asıl küfürden başka bir şeydir.” (Hâkim / Zehebi, el-Mustedrak, 2/342)
İmam Cerir et-Taberi, ayette geçen "küfr"ün İslam'dan çıkma manasında değil, Allah'ın nimetini inkâr, yani nankörlük manasında" olduğunu ve bid'at ehli olan İbadiye grubunun bu ayeti, yönetimi elinde bulunduranların küfrüne delil gösterdiklerini izah eder ve ibni Abbas'dan (r.anhuma) şöyle bir rivayette bulunur: "Kasden inkâr ederek Allah'ın hükümleriyle hükmetmeyen kimseler kâfirlerdir. (Allah'ın hükümlerini) Kabul ettiği hâlde onunla hükmetmezse zalim veya fasık olur."
Nitekim, hemen bundan sonraki ayetlerde Allah'ın hükmüyle hükmetmeyenlerin zalim ve fasıklar olduğuna dikkat çekilmektedir. Aynı rivayeti İbni Abbas'tan (r.anhuma), İmam Nesefi de nakletmektedir. (et Taberi, Camiu'l-Beyan)
İmam Fahruddin Razi de 32 ciltlik "Tefsir-i Kebir" isimli eserinde bu ayetin tefsirini yapmakta, Haricilerin bu husustaki görüşlerinin yanlış olduğuna işaret ederek şöyle demektedir:
"Bir kimse Allah'ın hükümleriyle hükmetmezse dahi, kalbiyle o hükümlerin doğruluğuna inanırsa kâfir olmaz. Zira küfür, hak olan hükümleri kalbiyle inkâr ve lisanıyla reddetmektir. Fasık, kalbiyle tasdik ettiği için mu'mindir. İmanla beraber Allah'ın hükümlerinin aksi ile hüküm vermek diğer günahlar kabilindendir. En doğru olan görüş budur." (Fahruddin Razi, et-Tefsiru'l-Kebir, 12:6) Kadı Beydavi ise Allah'ın hükümlerini inkâr edib onlara hakaret edenlerin kâfir olacaklarını açıklamaktadır. (Tefsir-i Beydavi, 2:295)
İbni Kesir, bu ayetin Yahudiler hakkında nazil olduğunu ifade ederken (Tefsir-i Beydavi, 2:295), Osmanlı devletinin şeyhu'l islam'larından olan Ebu's-Suud Efendi, ayette geçen hükmetmemeyi inkâr manasında almakta ve "Allah'ın hükümlerini hakir ve basit görerek inkâr eden kimse, kim olursa olsun dinden çıkar." demektedir. (Tefsir-i Ebu's-Suûd, 3:42)
Diğer çağdaş mufessirler de ayette geçen "hükmetmeyenler" ifadesinin, "inkâr edenler," yani "tasdik etmeyenler"manasına geldiğini söylemektedirler.
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır, ayetteki "hükmetmeme"nin, "Onun hakimiyetini tanımamak" durumunda küfre gireceğine işaret eder. (Hak Dini Kur'an Dili, 3:1690)
Ez Cumle; Mehmed Kırkıncı ve benzerlerinin yaptığı yorum gibi Allahın indirdiğiyle hükmetmeyenin, hükme inandıktan sonra küfür ahkamıyla hükmetmezse kâfir olmaz, dolayısıyla kafir devlet olmaz anlayışı batıldır, çarpıtmadır. Çünkü bu durum Allahın ahkamıyla hükmeden kadı’nın (hakimin), nefsinin zafiyetinden dolayı bir meselede Allahın indirdiğiyle hükmetmemesi durumunda kafir olmaz, küçük küfür işlemiş sayılır demektir. Allahın nizamını tamamen sırtının gerisine atıb, hatta bir ahkamın dahi teklif edilmesinin suç olduğu, hüküm koymanın Allaha verilmesinin “kayıtsız şartsız” denilerek imkansızlaştırılarak millete verilerek demokrasi rejiminin dinine girildiğinin ilke edinildiğinin ilan edildiği durumda, bu küfür rejiminin tatbik edildiği Dar’a (ülkeye) asr-ı saadet yurdu gibi İslam yurdu demek zulûmdur, iftiradır, cehalettir!
Vatandaşların, halkın içerisinde Müslümanların olması, o Dar’ı, İslam diyarı yapmaz. Daru’l İslam olmanın şartı, halkın içerisindeki Müslümanların yoğunluğu değil, Allahın indirdiğiyle hükmedilmesidir.
İlgili haber:
Mehmet Kırkıncı hoca ile yapılan ‘kafir devlet’ tartışması