hayalet;115336' Alıntı:kardeslerim bu konu varmi varsa nerde ve yoksa bunlarin hukmu nedir?
Ölüye 7., ci gun , 40 ci gun , 52 ci gun sonra senesi diye okutulan .... günlerin aslı varmı?
Bu tarz adetler , törenler İslam'da bulunmamaktadır . İslam dininin iki kaynağı olan Kuran-ı Kerim'de ve sahih hadis-i şeriflerinde bu konuyla ilgili bir bilgiye rastlanılmamıştır.
Eğer böyle bir şey İslamda caiz olmuş olsaydı Rasulullah s.a.v. ölen çocuklarına ve ashabına , sahabeler de kendi yakınlarına bu işi yapmaktan geri kalmazlardı .
Rasulullah'ın vefatından sonra dahi hiç bir sahabe böyle bir şeyi yapmamıştır. Mezheb imamlarından da bu konuda bir bilgi gelmemiştir.
Bu konuya benzer (o da ölüm değil doğum günüyle ilgili - mevlid) ilk bilgi Rasulullahın vefatından 300 (şii Fatımiler) - 400 (sunni) yıl sonra görülmüştür.
Rasulullah'ın Doğum gününe bu adet sokuşturulunca, daha sonraki zamanlarda da ümmetine ölüm günleri için de tertib edilmeye başlanmıştır.
Üstelik ölüm günü için bir kez de değil, 3 defa arka arkaya (7, 40, 52. günlerine ) düzenleme gereği hissedilmiştir. Bu sayılar, mucidinin uğurlu sayıları(!) olması muhtemeldir.
Halk arasında yine kulaktan dolma bilgilerle bu gecelerden sonuncusu olan 52. gün için "etin kemikten ayrıldığı gün" inanışı oluşmuştur. Bu bilgiye hangi kasap onay vermiştir bilinmemektedir.
Halbuki herkesin et , kemik, kas yapı ve bünyesi farklıdır.
Üstelik sıcak günlerde cenaze daha mezara konmadan koktuğu , ya da yıllar sonra bile açılan mezarda hiç bir çürüme olayının başlamadığı tesbit edilmektedir.
Bunda ibretler olabileceği (firavun) gibi cenazenin bulunduğu yerin yapısıyla da ilişkisi olabilir.
Cenazenin arkasından düzenlenen kur'an okuma, yemek verme (mevlid organizasyonu) için bu güne kadar delil ile onay veren bir alime rastlayamama rağmen 80 milyonluk ülkeye bu bid'at nasıl yerleşti anlamak zor da olsa, sünnetten uzak insanların bidat seviciliğini bildiğimden cevabımı bulmuş oluyorum.
Bu merasimler hakkında görüşünü şöyle açıklayan âlimlerde vardır :
İmam Şerani, "Son zamanlarda zuhur eden büyük bid'atlardan biri de, ibadet diye üzerine düştükleri mevlit cemiyetleridir."
İbni Abidin, "Ölüleri hayırla yad etmek vâcibdir. Ama onların arkasından 7, 40 ve 52. geceler bid'attır. Muayyen gün ve gecelerde evlerde mevlid okutmak o mümin ölüye işkence etmek hükmündedir.
Daha önce de bahsettiğimiz gibi İslâm dünyasında mevlid merasimi ilk defa, Mısır'da hüküm süren şii (şia) fırkasından Fatımîler (910-1171) tarafından tertiplenmiştir.
Bu merasimler saraya ait olup, sadece devlet erkanı arasında cereyan etmekte idi. Fatimîler, Ali (r.anh) ve Fatıma (r.anha)'ın doğum günlerinde de mevlid merasimleri tertip ederlerdi
Osmanlılar tarafından mevlid, ilk defa III. Murat zamanında, 1588'de resmi hale getirildi. Merasimler, belirlenmiş teşrifât kaidelerine uygun olarak sarayda tertiplenir, ayrıca, önceleri Ayasofya Camii'nde, sonraları ise Sultan Ahmed Camii'nde yapılan merasimlere, devlet erkanıyla birlikte halk da katılırdı.
Bu merasimlerde, önce muezzin tarafından Kur'an-ı Kerîm okunur, bunun peşinden de vaazlar verilirdi. Daha sonra mevlidhân kürsüye çıkar ve bir bölüm okuduktan sonra iner hediyesini alır ve ikinci mevlidhan kürsüye çıkarak, okumaya devam eder ve belirlenmiş kaideler çerçevesinde mevlid kutlamaları son bulurdu.
Bu resmi kutlamalar daha sonraları laiklik ilkesine rağmen Diyanet aracılığı ile Radyo ve TV'lerde aynen sürdürülmüştür.
Zaten bu tür merasimler ve kandilller İslam'ın özünde olmuş olsaydı Allah'a ve Rasulune harb açan rejimlerin idaresindeki ülkelerde izin verilmesi mümkün olmazdı.
Halkın bu bid'atlere önem verdiğini bilen belam ve tağutlar ; aynı Cumua namazına mudahale ederek kendi izin verdikleri ve gönderdikleri hutbeler eşliğinde kafirlere ve şeriatı kaldıran laik düzenin kurucularına dualar ettirerek dininden habersiz atalar izinde giden saf halkını uyuşturmaya devam ederek böylece kendilerinden "Allah devletten radı olsun , Allah devlete millete zeval vermesin , bak camiler açık , namaza , hacca izin veriyorlar" dedirterek muvahhidlere karşı hainlerin en büyük destekleyicisi kesilirler.
İslamı sadece namaz , oruç ve hac'dan ibaret sanan bu gafiller, uluhiyet tevhidinin en büyük özelliği olan olan hakimiyet mevhumunun yetimleridirler.
Allahın hükümlerine savaş açan bu zamane firavun taklitçileri, İslam motifli imajı verilerek dini tahrif etmek amaçlı ortaya çıkartılan kişilerin ve bid'atlerin savunucusu ve tertipleyicisidirler.
Kafirlerle savaşıp Şeriatın yayılması için canlarıyla ve mallarıyla mücadele eden hatta ülkelerinde kabri bile bulunan Eyyub el Ensari gibi sahabeler , Cennetle müjdelenen sahabeler duruken, başka bir bid'at elebaşıcısı olan Celalettin Rûmi namı diğer Mevlana'yı her sene anar, UNESCO (Birleşmiş Milletler Eğitim Bilim ve Kültür Kurumu), isimli kafirlerin faydası için çalışan kuruluş tarafından 2007 dünya Mevlana yılı ilan ederek dünyanın her tarafından budisti , şamanı , laiki, yahudisi , hırıstiyanı ziyaretine gitmesine kolaylıklar sağlanır.
Halbuki bu ziyaretçiler , ziyaret ettikleri şahsın Peygamberine (s.a.v.), Haşa gerici , yobaz , katil , ırz düşmanı gibi küfürleri savurmaktan geri durmazlar.
İşte tüm kafirlerin istediği müslüman tiplemesi; peygamberimiz Muhammed (s.a.v.) gibi ya da cennetle müjdelenen sahabeler gibi değil aksine, Moğol imparatoru kafir Cengiz Han'ın milyonlarca müslümanı katlederken, cihad etmek yerine pervane gibi dönen Celalettin-i Rumi'dir.
Bu yüzden bu tarz bid'atler ve bidatçiler tüm kafirler tarafından "eğer bizden olmuyorlarsa o zaman böyle sapık müslüman olarak kalsınlar" anlayışıyla her yerde destek görürler.
Tekrar konumuza dönersek ; Rasulullah (s.a.v.)'ın doğumunu ve hayatını medh ve senâ eden, "Mevlid" adını taşıyan çok eser kaleme alınmıştır. Bu eserler daha sonra, mevlid merasimlerinde, mevlidhanlar tarafından teğannî ile okunmaya başlanmıştır. Bunların Türkçede en meşhur olanı Süleyman Çelebi'nin "Vesiletun-Necât" adındaki mevlididir.
(Süleyman Çelebi hakkında kaynaklarda pek fazla bir bilgi yoktur. Onun, Yıldırım Beyazıt zamanında Divan-ı Humayûn Hocası olduğu, sonra da Bursa Ulu Camii'ne imam tayin edildiği bilinmektedir.)
Mevlid metinlerini kaleme alanlar, hiç bir zaman hanendeler tarafından camilerde, makamlı bir şekilde, ibadet yapıyor süsü verilerek türkü, şarkı söyler gibi okunmasını akıllarına getirmemişler; yalnızca Peygamber'e olan aşırı sevgileri onları, onun hatırasını canlı tutmak için bu tür eserleri yazmaya sevketmiştir.
Mevlidler, dinde olmadığı halde varmış gibi, ibadet çeşitleri arasına katılmıştır. Bundan dolayı, mevlid merasimleri düzenlemek ve mevlid okumak bir bid'attır. Hattâ İslâm'da olmayan, ölünün yedinci, kırkıncı, elli ikinci gecelerinde okunması İslamla ilgili olmayan bir merasim ve ibadet şekli ile icra edilmesi haramdır.
Ancak, Mevlid, halk arasında büyük bir ibadet olarak kabul edilmekte, ölülerin ruhu için mevlidler okutularak, onların günahlarının bağışlanacağı zannedilmektedir.
Halkın cehaletinden ve yanlış itikadlarından istifade eden mevlid okuyucu hanendeler, bir piyasa oluşturarak, bunu ticarî bir çıkar aracı yapmışlardır.
Bu tip bir kabul ve davranışın İslamî olmadığı hususu ile ilgili herhangi bir ihtilaf sözkonusu değildir. Böyle bir olaya sebeb olan herkes dinen sorumludur.
Merasimlerde mevlid okunmasının vazgeçilmez bir âdet haline getirilişinin sakıncalarından biri de, netice olarak insan kelâmı bir şiir olan bu metinlerin, okunması ve dinlenilmesi ibadet olan Kur'an ile eşdeğerde görülmeğe ve değerlendirilmeğe başlanılması tehlikesidir.
Bunu yani mevlid okutmayı maneviyat için yapıyor ve , o maneviyat sahibi kimsede İslam dininden olduğunu iddia ediyorsa , bilsin ki İslam dininde böyle bir şeyler (mevlid- 7 , 40 , 52. geceler) yoktur .
Bunlar İslam alimlerinin kabul etmediği, ret ettiklerindendir.
Bunlar İslam dinine sonradan eklenenlerdir .
İslam , sonradan eklenenlere, göze hoş gelsede bidattir der !
Allah rasulu bidat hakkında Huzeyfe b. el-Yamân'ın rivâyet ettiği bir hadis-i şerifte:
"Allah bid'at sahibinin orucunu, namazını, sadakasını, haccını, umresini, cihadını, sarfını (maddi yardımını), şehadetini kabul etmez. O, kılın yağdan çıktığı gibi İslâm'dan çıkar. "
(İbn Mace, Mukaddime, 7/49).
Bu ikaz karşısında müslümanların dikkatli davranacakları ve bid'atın ne olduğunu araştıracakları muhakkaktır.
Abdullah b. Abbâs (r.anhuma)'dan rivâyet edilen bir hadiste şöyle buyrulur:
"Allah, bid'at sahibinin amelini, bid'atından vazgeçinceye kadar kabul etmez."
(İbn Mâce, Mukaddime, 7/50)
Amellerinin kabul edilmeyeceğini bilen bir müslüman korkar ve neyin bid'at olup, neyin olmadığını araştırır.
Meselâ, Rasûlullah'a selam ve salât Allah'ın emridir. Ama Rasulullah'ı anmak için dini törenler yapmak ve mevlid okutmak kimin emridir?
Ölüleri hayırla anmak ve onlara dua etmek sünnette vardır. Fakat ölüler için mevlid okutup, yedinci , kırkıncı, elli ikinci geceleri tertip etmek İslâm'ın hangi hükmüne dayanır.
Allah için sadaka vermek, zekât ve fitre dağıtmak Allah'ın emri gereğidir. Ama ölen birisi için devir-iskat, yani ölünün ibadet borcunu düşürmek için mal ve para taksimi yapmak, sabun, iğne, iplik dağıtmak kimin emridir? ipucu vereyim (şeytan)
Şimdi asıl bize düşen ;
Ölünün arkasından Kur'an okunur mu ?
Dua edildiği malum , Kur'andan dua mahiyetindeki sureler, ayetler okunabilir mi?
Okunursa ölü hisseder, faydası olur mu ?
Ölü Evinde Yemek
Ölen kişinin evinde yemekle uğraşılmaz, akrabaları, komşuları dışardan yemek getirmelidir ölü sahiblerine. Nebi -sallallahu aleyhi ve sellem-'den sâbit olduğuna göre, amcasının oğlu Cafer b. Ebî Talib'in -Allah ondan râdı olsun- Mute gazvesinde savaşırken ölüm haberi kendisine ulaştığında o şöyle buyurmuştu:اصْنَعُوا لِآلِ جَعْفَرٍ طَعَامًا، فَقَدْ أَتَاهُمْ مَا يَشْغَلُهُمْ
[رواه الترمذي، وحسنه ، وأبو داود، وابن ماجه، وحسنه ابن كثير، والشيخ الألباني]
“Cafer’in âilesi için yemek hazırlayın. Zirâ onları meşgul eden iş (kendilerine yemek hazırlamaktan alıkoyan Cafer’in ölüm haberi) geldi.” [رواه الترمذي، وحسنه ، وأبو داود، وابن ماجه، وحسنه ابن كثير، والشيخ الألباني]
[Tirmizî, hadis no: 998. Tirmizî: “Bu hadis hasen sahihtir”, demiştir. Ebû Dâvûd, hadis no: 3132; İbn-i Mâce, hadis no: 1610; İbn-I Kesir ve Elbânî, hadisin hasen olduğunu belirtmiştir]
İmam Şâfiî -Allah ona rahmet etsin- bu konuda şöyle demiştir:
“Ölen kimsenin komşularının veya yakın akrabalarının, vefat ettiği günde ve o günün gecesinde ölen kimsenin âilesi için yemek yaparak onları doyurmaları, benim hoşuma gider. Çünkü bu davranış, sünnet ve güzel bir hatıradır. Ayrıca bizden önceki ve bizden sonraki hayır sahiblerinin güzel davranışlarından birisidir.” (Şafii, el-Umm , c: 1, sf: 317)
“Ölen kimsenin âilesinin insanlara yemek yapması ve bunu kendileri için bir gelenek haline getirmelerine gelince, -bildiğimiz kadarıyla- Nebi -sallallahu aleyhi ve sellem-‘den veya O’nun Râşid halifelerinden böyle bir davranış bilinmemektedir. Aksine bu davranış, terk edilmesi gereken bir bid’attır. Çünkü bu davranış, ölen kimsenin âilesinin meşguliyetine meşguliyet katmaktır. Ayrıca bu davranış, câhiliye devri Arablarının yaptıklarına benzemeye çalışmak ve Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-‘in sünnetinden ve O’nun raşid halifelerinin -Allah onlardan râdı olsun- yolundan yüz çevirmek demektir.”
“Günümüzde ölen kimsenin âilesinin yapmakta olduğu akşam yemeğinin veya kırkıncı gün yemeğinin dînde hiçbir aslı yoktur. Ölen kimsenin âilesi, sadaka olarak ölü adına yemek vermek isterlerse, belirli bir güne bağlı kalmamaları gerekir. Eğer verecekleri yemeğin ücretini fakirlere sadaka olarak verirlerse, bu onlar için daha hayırlıdır. Çünkü bu davranış, riyâdan daha uzak, fakirler için daha faydalı ve gayr-i muslimlere benzemekten daha uzaktır.” (İlmî Araştırmalar ve Dâimî Fetvâ Komisyonu Fetvâları”, C. 9, Sf: 145 - 149)
Mâlikî âlimi el-Hattâb -Allah ona rahmet etsin- şöyle demiştir:
“Ölen kimsenin âilesinin yemek yapması ve insanları yemekte biraraya getirmesine gelince, bazı âlimler bunu kerih görmüşler ve bunu bid’at saymışlardır. Çünkü (cenaze yeri), yemek ziyâfetlerinin verildiği yer değildir.” [Mevâhibu’l-Celîl fî Muhtasari’l-Halîl, c: 2, sf: 228]
İmam Nevevî -Allah ona rahmet etsin- şöyle demiştir:
“Ölen kimsenin âilesinin yemek yapması ve insanları yemekte bir araya getirmesine gelince, bu konuda (Nebi -sallallahu aleyhi ve sellem- ve ashâbından) bir şey nakledilmediği için bu davranış mustehab olmayan bir bid’attır.” [Ravdatu’t-Tâlibîn, c: 2, sf: 145]
İbn-i Kudâme -Allah ona rahmet etsin- şöyle demiştir:
“Ölen kimsenin âilesinin yemek yapmasına gelince, bu davranış mekruhtur. Çünkü bu davranış, ölen kimsenin âilesinin musibetlerini arttırmak ve meşguliyetlerine meşguliyet eklemektir. Ayrıca bu davranış, câhiliye Arablarının yaptıklarına benzemeye çalışmaktır.” [el-Muğnî, c: 3, sf: 497]
Şeyhulislâm İbn-i Teymiyye -Allah ona rahmet etsin- şöyle demiştir:
“Ölen kimsenin âilesinin yemek yapıp insanları yemeğe dâvet etmesine gelince, bu davranış meşrû değildir. Bu, bid’attan başka bir şey değildir. Hatta Cerîr b. Abdullah -Allah ondan râdı olsun- bu konuda şöyle demiştir:
كُنَّا نَعُدُّ الِاجْتِمَاعَ إِلَى أَهْلِ الْمَيِّتِ، وَصَنْعَةَ الطَّعَامِ بَعْدَ دَفْنِهِ مِنَ النِّيَاحَةِ
[رواه أحمد والترمذي وابن ماجه]
“Biz, ölen kimsenin âilesinin yanında toplanmayı ve ölünün defninden sonra onların insanlara yemek hazırlamasını, ölenin üzerine feryad-u figan ederek ağlamaya denk (bir günah) olarak görürdük.”[Ahmed, Tirmizî ve İbn-i Mâce][رواه أحمد والترمذي وابن ماجه]
Ancak bu konuda mustehab olan; bir kimse öldüğü zaman, onun âilesi için yemek yapmaktır.” [Mecmûu’l-Fetâvâ, c: 24, sf: 316]
TIKLA
Ölüye (Kâbir Başında) Kur'an Okumak, Dua Etmek, Kâbir Ziyareti (kitab)
İlmi Konu - Ölüye (Kâbir Başında) Kur'an Okumak, Dua Etmek, Kâbir Ziyareti (Kitab)
ÖLÜYE (KABİR BAŞINDA) KUR'AN OKUNMASI Kabir başında ölüye Kur'an okuma ve sevabını bağışlama hakkında pek çok görüşler vardır. İhtilaflı olan bir mesele hakkında bugün sonuca vardırmak mümkün görünmemektedir. İlim adamları " kabir başında Kur’an okumanın hükmü" hususunda üç farklı görüş...
www.islam-tr.org
zamane bidat mesleği