46- Yanında Yemek Yiyilen Oruçlu Hakkındaki Bâb
1748) Ummu Umâra (Radıyallâhu anhâ)'dan; Şöyle demiştir :
Rasûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) bize geldi. Biz Ona yemek sunduk. Onun yanında bulunanlardan birisi oruçluydu. Rasûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) buyurdu ki:
«Oruçlunun yanında yemek yenildiği zaman melekler ona duâ ve istiğfar ederler.»"
(Ummu Umâra, Ensar'dan Habib bin Zeyd'in büyük annesidir. Ve Abdullah bin Zeyd'in annesidir. Adının Nesibe binti Ka'b bin Amr el-Ensariyye olduğu söylenir. Meşhur bir sahabidir. (Tuhfetu'l-Ahvezi: C : 2, Shf. 67)
1749) Burayde (Radıyallâhu anh)den rivayet edildiğine göre; Rasûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem), Bilâl (Radiyallâhu anh)'a :
— «Yâ Bilâl! Öğle yemeğine (otur.)» buyurdu. Bilâl (Radıyallâhu anh) :
— Ben oruçluyum, dedi. Bunun üzerine Rasûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) :
— Biz rızıklanmızı yiyoruz. Bilâl'in rızkının fazlı cennettedir. Yâ Bilâl! Oruçlunun yanında yemek yiyildiği sürece Onun kemiklerinin tesbîh ettiğini ve meleklerin onun için mağfiret dilediklerini bilir misin?» buyurdu."
Not: Zevâid'de şöyle denilmiştir : Bunun senedindeki Muhammed bin Abdurrahman'ın zayıflığı hususunda ittifak vırdır. İbn-i Hatim ve el-Ezdi Onu yalanlamışlardır.
(Sunen-i İbn Mâce, 5/12-13)
İzahı
İlk hadîsi Tirmizî, Nesaî ve Ahmed de rivayet etmişlerdir. İkinci hadîs Zevâid türündendir. Hadîsler, oruçlunun yanında gündüz yemek yinildiği zaman oruçlu için meleklerin duâ ve istiğfar ettiklerini ve o yemek karşılığında oruçlunun Cennet'teki rızkının üstünlüğünü ifâde ediyorlar.
47- Oruçluyken Yemeğe Davet Edilenin Babı
1750) Ebû Hurayra (Radıyallâhu anh)'den rivayet edildiğine göre; Rasûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu, demiştir :
-Biriniz oruçluyken yemeğe davet edildiği zaman : Ben oruçluyum, desin.-"
1751) Câbir (Radıyallâhu anh)'den rivayet edildiğine göre; Rasûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu, demiştir :
«Bir kimse oruçlu olduğu halde yemeğe davet edilirse (davete) icabet etsin. Artık dilerse yemek yiyer, dilerse yemek yemeyi bırakır.»"
(Sunen-i İbni Mâce Tercemesi ve Şerhi, Kahraman Yayınları: 5/13-14)
İzahı
İlk hadîsi Muslim, Ebû Dâvûd, Tirmizî, Nesaî ve Dârimî rivayet etmişlerdir.
Nafile orucu gizlemek mustehab ise de davet sahibinin kırılmasına veya kızmasına meydan vermemek için nafile oruç tutan davetlilerin, oruçlu olduklarını davet sahibine açıklamaları meşru kılınmıştır. Oruçlu bu özrünü açıklayınca davet sahibi onun mazeretini kabul ederek davete icabet etme isteğinden vazgeçerse davete icabet sorumluluğu kalkmış olur. Aksi takdirde oruçlu davete icabet etmekle mukelleftir. Çünkü oruç, davete icabet etmemek için mazeret sayılmaz. Oruçlu davet yerinde hazır bulununca orucunu bozması gerekmez. Ancak davet sahibi onun yemek yememesiyle eziyet duyarsa, oruçlunun nafile orucunu bozması efdaldir. Tutulan oruç farz bir oruç ise bozdurulamaz.
Câbir (Radıyallâhu anh)'ın hadisini Muslim de rivayet etmiştir. Fakat oradaki rivayette: «Davetli oruçluyken...» kaydı yoktur.
Bu hadîs de davete icabet etmenin gerekliliğine davetlinin orucunu bozmaya mecbur olmadığına delâlet ediyor. Nevevî, Mus1im'in şerhinde : Davet edilen oruçlunun orucunu bozmasının vâcib olmadığı hususunda âlimler arasında ihtilâf yoktur. Eğer davetlinin tuttuğu oruç farz bir oruç ise, yemek yemesi caiz değildir. Şayet tuttuğu oruç nafile ise bozmak caizdir. Artık yemek yememesi davet sahibine ağır gelecekse; efdal olan, orucu bozmasıdır. Aksi takdirde orucu tamamlamak efdaldir, demiştir.
1701) Aişe (Radıyallâhu anhâ)'dan: Şöyle demiştir:
Rasûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) yanıma girerek: «Yanınızda (yiyecek) bir şey var mı?» diye sorar; Biz de; Hayır, deriz. O da:
-"O halde ben oruçluyum" buyurarak orucu üzerinde durur.
Sonra bize yiyecek bir şey hediye edilir, O da orucunu bozar (dı). Âişe (Radıyallâhu anhâ) : O (böylece) bazen nafile oruç tutmuş ve bozmuştur, dedi.
Râvi Mucâhid demiştir ki : Ben, Âişe (Radıyallâhu anhâ) ya bu nasıl olur? diye sordum.
Dedi ki: Bunun durumu, bir sadaka ile çıktıktan sonra bir kısmını verip bir kısmını tutan kimsenin durumu gibidir."
(Sunen-i İbni Mace Tercemesi ve Şerhi, Kahraman Yayınları: 4/601-603)
İzahı
Ahmed, Ebû Dâvûd, Nesaî, Dârakutni, Beyhakî ve Tirmizî'de de Âişe (Radıyallâhu anhâ)'nin hadîsini kısa ve uzun metinler hâlinde ve benzer lafızlarla rivayet etmişlerdir.
Hadîs, nafile oruca gündüz niyet etmenin câizliğine delâlet ediyor. Ebû Hanîfe ve Şafiî bununla hükmetmişlerdir. Bu hüküm; Al i, Ebû Eyyub-i Ensâri, Huzeyfe, İbn-i Mes'ud, Ebû Talha, Said bin Cubeyr ve Nehaî (Radıyallâhu anhum)'den de rivayet edilmiştir. Bu gruptaki âlimlere göre nafile oruca öğleden önce niyet edilebilir, Adamın fecirden itibaren oruç bozucu bir şey yapmamış olması şarttır.
Ahmed ve Saîd bin el-Museyyeb'e göre nafile oruca öğleden sonra da niyet edilebilir.
MaIik'e göre nafile oruç için gece niyet etmek gerekir. Ancak devamlı oruç tutan için geceden niyet etmek şart değildir.
Zufer, el-Muzenî ve bâzı âlimlere göre nafile oruca da farz oruç gibi geceden niyet etmek farz değildir.
Hadis, nafile oruca niyetlenen kimsenin orucunu bozmasının caizliğine de delâlet ediyor. Âlimlerin bu husustaki görüşleri şöyledir:
Hadis, nafile oruca niyetlenen kimsenin orucunu bozmasının câizliğine de delâlet ediyor.
Âlimlerin bu husustaki görüşleri şöyledir:
1 - Ömer, Ali, İbn-i Mes'ud, İbn-i Ömer, İbn-i Abbâs, Câbir, Huzeyfe, Ebu'd-Derdâ, Sevri, Şâfii, Ahmed ve İshak (Radıyallâhu anhum)'e göre nafile oruca niyetlenen bir kimse, orucunu bozabilir. Ve kaza etmesi gerekmez. Bir özür yokken bozmak mekruhtur. Bununla beraber nafile orucu bozduğu takdirde kaza etmesi mustehabdır.
2 - Zâhiru'r-Rivâye'de Ebû Hanife ve Mâlik'e göre başlanan nafile orucu tamamlamak vâcibtir. Bir özür yokken bozmak caiz değildir. Özürsüz bozduğu takdirde günah işlemiş olur. Ve kaza etmesi gerekir. Nafile orucunu bozması için babası, annesi vöyâ hocası şefkat dolayısıyla emretmeleri gibi bir özür dolayısıyla orucunu bozarsa günah bozmuş olmaz. Mâliki1er'e göre kaza etmesi gerekmez, fakat Hanefi'iler'e göre kaza etmesi gerekir. Çünkü Mâlik, Ebû Dâvûd ve Nesâi'nin, Âişe (Radıyallâhu anhâ)'den rivayet ettikleri bir hadise göre Âişe (Radıyallâhu anhâ) ile Hafsa (Radıyallâhu anhâ) nafile oruçlarını özürsüz bozmuşlar, sonra durumu Peygamber (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'e anlatmışlar; Peygamber (Sallallahu Aleyhi ve Sellem):
«Boynunuza vebal girmiş değildir. O gün yerine bir gün oruç tutunuz.» buyurmuştur.
Hanefi âlimlerinden el-Muntekâ sahibi ile el- Kemâl bin el-Humâm ve Tâcu's-Şeria nafile orucu özürsüz bile olsa bozmanın mubahlığı hükmünü tercih etmişlerdir. Çünkü bu konuda hadîsler sabittir.
Nafile oruca niyetlenip bir kaç saat oruç tuttuktan sonra bozan bir kimsenin, oruçlu durduğu saatler için sevab kazandığı, Âişe (Radıyallâhu anhâ)'nin Mucâhid'e verdiği cevabdan anlaşılıyor. (Sunen-i İbni Mace Tercemesi ve Şerhi, Kahraman Yayınları: 4/603-604)
48- Oruçlunun Duası Reddedilmez (Hakkındaki) Bâb
1752) Ebû Hurayra (Radıyallâhu anh)den rivayet edildiğine göre; Rasûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu, demiştir :
«Üç sınıf insan vardır ki duası Allah katında reddolunmaz : Âdil devlet reisi, iftar edinceye kadar oruçlu ve mazlumun duası. Allah mazlumun duasını, kıyamet günkü bulutun üstüne yükseltir, gök kapıları Ona açılır ve Allah Teâlâ:
«İzzetime yemin ederim ki ey mazlum! Bir süre sonra bile olsa behemahal sana yardım edeceğim» buyurur." (Sunen-i İbni Mace Tercemesi ve Şerhi, Kahraman Yayınları: 5 / 15)
İzahı
Bu hadîsi Tirmizî ve Hâkim de rivayet etmişlerdir. Câmiu's-Sağîr şerhinde el-Azîzî'nin dediğine göre bâzı rivayetlerde : «iftarını açıncaya kadar...» ifâdesi yerine:
«iftarını açtığı zaman...» ifâdesi mevcuttur.
İlk ifâdeye göre oruçlunun gündüzün hangi vaktinde olursa olsun makbuldur. İkinci ifâdeye göre oruçlu iftarını bilfiil açtığı zaman veya iftar açma vakti girdiği zaman yapacağı dua makbuldur.
Sindi ise ilk ifâdenin râvilerden birisinin yanılgısı olduğunu ve ikinci ifâdenin doğru olduğunu savunarak bundan sonra gelecek hadisi buna gerekçe olarak göstermiştir.
El- Alkamî'nin nakline göre ed-Demîyrî: Oruçlunun dünya ve âhiret mutluluğu için kendisine, sevdiklerine ve müslümanlara dua etmesi mustehabtır. Çünkü bu hadîs ve (bundan sonra gelen) Abdullah (Radıyallâhu anh)'ın hadîsi, oruçlunun özellikle iftar vaktindeki duasının makbul olduğuna delâlet ediyor, demiştir.
Mazlumun duası, zulumden kurtulmak veya zâlim aleyhinde olabilir. Hadîsin sonu bunu gösteriyor.
Sindi'nin dediğine göre hadîsteki "el-Ğamâm = bulut" kelimesiyle Furkan sûresinin :
-Ve o günki, gök beyaz bulutlar hâlinde parçalanacak ve melekler bölük bölük indirilecektir.» 25'nci âyetindeki "ğamâm" kastedilmiştir.
Muellifin rivayetinde : «Kıyamet günü» kaydı bulunduğu için Sindî'nin bu yorumda bulunduğunu sanıyorum. Tirmizi'nin rivayetinde ise bu kayıt yoktur. Ve hadîsteki ğamâm ile dünyadaki bulutun kastedilmesine bir engel yoktur.
Hadîs, mazlumun duası jçin gök kapılarının açıldığını haber veriyor. Gök kapıları duanın arşa yükseltilmesi için açılır. Bu açılış duayı taşıyan melek için olabilir. Veya duanın geçişi için olabilir.
Hadîs, Allah'ın mazlum kimseye mutlaka yardımcı olduğunu, onu ihmal etmiyeceğini, ancak bir hikmet için yardımını geciktirmesinin muhtemel olduğunu bildiriyor. Buna işaret olmak üzere : Allah, zâlimi ihmâl etmez, irnhâl (muhletlendirme) eder" derler.
1753) Abdullah bin Amr bin el-As (Radıyallâhu anhumâ)dan rivayet edildiğine göre: Rasûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şoyle buyurdu, demistir :
"Şubhesiz her oruçlu için iftarını açtığında reddedilmeyen bir duâ vardır."
ibn-i Ebi Muleyke demiştir ki: Abdullah bin Amr bin el-As (Radıyallâhu anhumâ)nın iftarın, açtığı zaman şu duâyı okuduğunu kendisinden işittim:
"Allah'ım! Herşeyi kaplayan rahmetin hakkı için bana mağfiret etmeni Senden dilerim"
(Sunen-i İbni Mace Tercemesi ve Şerhi, Kahraman Yayınları: 5 / 15 - 17)
İzahı
Bu hadis Zevâid türündendir. Oruçlunun duasının makbul olduğuna, delâlet ediyor. Cârmu's eI - Hafni, Yâni farz veya nafile orucun her gunu iftar de oruçlunun yapacağı duâ makbuldur. Ya dilediği veya ona başka mukâfat verilir. Artık oruçlu: Dua ettim de olmadı dememelidir, demiştir.
E1- Munâfî de : Oruçlunun iftar vaktindeki duasının kabulu bu ummete mahsustur, demiştir.
Sindî de Suyûtî' den naklen beyan ettiğine göre Tirmizi: Muhammed (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'in ummeti, bütün ummetler içerisinden seçilerek duası makbul kılınmıştır. Allah Teâlâ bu ummete hitaben :
"... Bana dilekte bulununuz ki duanızı kabul edeyim" (Mûmin 60) buyurmuştur. Bu vaid, eski ummetlerde yalnız peygamberlere vardı. Bu ummete de verildi. Fakat şehvetler onların kalplerine hâkim olup işler karmakarışık olunca durum değişti. Oruç ise nefsi şehvani duygu ve hareketlerden alıkoyar. Şehvet kalbden çıkarılınca gönül pâk olur. Ve duâ kabule şayan olur. Oruçlunun dilediği şey onun için mukadder ise süratle verilir, değilse âhiret azığı olarak onun için saklanır, demiştir.
176 – “Sizden biriniz davet edildiğinde icabet etsin. Eğer oruçlu ise kendisini davet eden kişiye dua etsin, oruçlu değilse yesin.”
(Muslim 2/1054)