Nefis kendini hür ve serbest ister ve öyle de telakki eder. Kimsenin kendine karışmasını ve belli kurallarla hayatını sınırlandırmasını istemez. Yani kısacası bizlerde bulunan nefsin böyle bir özelliği var. Kesinlikle sınırlandırılmak, yasak, emir hiçbir şey kabul etmiyor ve istemiyor. Aslında nefis şöyle düşünüyor:’’ Ben kendi hayatımı idare ettirebiliyorum hiçbir şeye ihtiyacım yok.’’ gibi bir hissiyat içerisinde. Ve nefis özgürcesine hareketi yaratılış gereği olarak arzu ediyorr.
Evet böyle bir nefsimiz var. En önemli özelliği ise sonsuz nimetlerle de nefis terbiye olunduğunu düşünmek istemiyor. Evet arkadaşlar bu çok enterasan bir şey. Allah’ın nimetlerinden istifade ediyoruz, bak Cenab-ı Hakk bize bu nimetleri veriyor. Bizim aklımıza niye gelmiyormuş bu düşünce? Çünkü nefis bunun tam tersi özellikle yaratılmış. Düşünmek istemiyor. Neyi düşünmek istemiyor? Sonsuz nimetlerle nefis terbiye olunduğunu düşünmek istemiyor. Yani Allah bize ikram ediyor, şunları veriyor, hastalıklarımıza şifa veriyor, rızkımızı dağıtıyor. Bunları düşünmek istemiyor çünkü düşündüğü zaman belli bir kural çerçevesinde yaşamak zorunda olacağını bildiği için de bunlarla meşgul olmuyor. Hatta dini yaşamayan insanlar ne diyorlar? Bahsetme kardeş öyle şeylerden!!! Aslında onların korkusu Allah değil veya Allah’la bir problemleri yok ama inanırlarsa sosyal hayatlarında bir sınırlama olacağı için daha doğrusu nefis bunu kabul edemediği için ne yapıyor? O kişiye inkar cihetini tercih ettiriyor. Kabul etme veya yapma diyor çünkü hayatını sınırlandıracak.
Ayrıca bu insanın dünyada hem parası hem iktidarı hem de konumu varsa durum daha da vahimleşiyor. Çünkü kendini sınırlaması mevkisini, makamını sınırlaması demek ve bu da nefsin çok kabul edeceği bir olay değil maalesef ki. Bir örnek verelim; bir elma düşünelim. İnsan bunu eline alıyor, hiçbir şekilde ne besmele var ne de o elmayı gönderen Allah’a karşı bir teşekkür veya bir hamd var.Nerden geldiğini veya nasıl yaratıldığı da umurunda değil. Acaba kaç kişi bu nimetlere baktığımızda Yarabbi ne güzel yaratmışsın ne de güzel şekil vermişsin diyebiliyor. Kendi adıma söylüyorum Risale-i Nurlardan ve Kur’andan bunun dersini almadan önce aynen bu şekildeydim. Sadece ye ve çöpünü at. Kusura bakmamak gerek ama tabiri caizse hayvanlar aynen bu şekilde yiyor. Üstüne üstelik hayvanlar kendi dillerinde besmele çekiyorlar, şükrediyorlar. Ayetle sabittir arkadaşlar.
‘’Yedi gök, yer ve bunların içinde bulunanlar, Allah'ı tesbih ederler. O'nu hamd ile tesbih etmeyen hiçbir varlık yoktur. Fakat siz, onların tesbihlerini iyi anlamazsınız. Şüphesiz O, halimdir çok bağışlayandır. (İSRA/44)
Ama biz çıplak gözle baktığımızda normal olarak bir hayvan yiyeceğini yiyor, suyunu içiyor ve çöpünü atıp çekip gidiyor. Tıpkı bazı insanların yaptığı gibi. Ama Ramazan-ı Şerifte bakalım işler nasıl değişiyor. Sabırla okursanız istifade edebileceğini düşünüyoruz.
Oruçlu iken arkadaşlar biz nefsimize ne diyoruz bunu anlamamız lazım öncelikle. ‘’ Dur be kardeşim dur bir dakika sen nesin böyle havalara girmişsin.Sen kimsin ki Allah izin vermedikçe yedirmem.’’ Gözümüzde şu sahneyi bir canlandıralım hatta oruçluyken bunu uygulayalım çünkü hepimizin başına gelecektir muhakkak. Şimdi yemek karşımızda duruyor nefis bize ne diyor normalde: ‘’Ye!’’ diyor. Hiç umursuyor mu yada Allah’ın kurallarını dinliyor mu? Dinlemiyor sadece diyor ki: ‘’Ye!’’
İşte burada ne demiz gerekiyormuş: ‘’ Hayır yiyemezsin, çünkü sen bir kölesin sen bana emir veremezsin ama ben sana emir veririm. Kontrol sende değil bende’’ demeliyiz. İşte bu şekilde biz cihad ettiğimiz o içimizdeki kafir nefsi dizginleyebiliyoruz. İsyankar nefse zincir vuruyoruz. Evet bu şekilde nefis o en küçük işleri dahi yapamaz en basitinden elini bir suya bile uzatamaz. O zaman ne olmuş olur? Yukarıda da bahsettik. Rab olma iddiası kırılır ve kulluğu takınır ve insanın hakiki vazifesi olan şükre girer.
Şimdi bu nasıl olur? Çok güzel bir şekilde Peygamber Efendimiz’in (sallallahu aleyhi vessellem) aktarmış olduğu bir hadise var. Şöyle kısaca bir bakalım. Nefis Rabbini tanımak istemiyor, Firavun gibi kendi Allah olmak istiyor. Ne kadar azaplar çektirilse o damar onda kalıyor. Demek ki Allah nefsi nasıl yaratmış? İşte bu özellikte yaratmış emir dinlemeyen ve kendini Firavun sanan bir özellikte. Fakat açlıkla o damar o kafir nefiste kırılabilir. İşte oruç doğrudan doğruya nefsin Firavunluk cephesine darbe vurur ve kırar. O nefse aciz olduğunu, zaafları olduğunu, fakir olduğunu, kusurları olduğunu ve kul olduğunu bildirir.
Peki bu nasıl olur? Bu, çok bilindik bir hadise ama o kadar önemli ve o kadar anlamlı bir hadise ki belki bilmeyenler için bir de bu açıdan inceleyelim. Cenab-ı Hakk yaratmış olduğu nefse demiş ki! Bakın dikkat edelim Allah nefse yani yaratmış olduğu mahlukata diyor ki:
‘’Ben neyim, sen nesin?’’
Nefis hemen cevap vermiş: ‘’Ben benim sen sensin!’’
Harbi delikanlı bir cevap vermiş değil mi arkadaşlar? Yani bunu söyleyebilir misiniz? Bırakın Rabbimizi babamız sorsa ‘’Sen kimsin ben kimim ‘’ diye korkudan böyle bir cevabı kaçımız verebilirdik.
Bu cevap karşısında azap vermiş Cenab-ı Hak, cehenneme atmış ve yine sormuş ve cevap değişmemiş:
‘’ Ben benim, sen sensin! ’’
Yüce Yaratan hangi azabı vermişse nefis bencillikten vazgeçmemiş. Sonra açlık ile azap vermiş. Açlık azabına gelinceye kadar belki de yüzlerce azap türüne maruz kalmıştı bilemeyiz ama o içindeki kibir ve firavunluk bir tülü ölmemişti.. Aç kalan nefse yine sormuş:
‘’ Sen kimsin, ben kimim? ‘’
Nefis cevap vermiş:
‘’ Sen benim Rabbi Rahim’imsin ben ise senin aciz bir kulunum.’’
Evet ne oldu? Arkadaşlar bakın çok müthiş bir hadis. Hiçbir azabı iplemeyen nefis açlık karşısında perişan olmuş. Yakıtı olmayan araba misali. Ne yapacaksın ki. Hepimiz görüyoruz bir gün boyunca aç kaldığımızda çenemizi bile açıp günaha girecek derman bulamıyoruz. Aciz ve muhtaç acınacak hallere düşüyoruz. Demek ki oruç tutmadan ben bu nefisi etkim altına, kontrolüm altına alırım demek sadece hikaye. Kendimizi kandırmayalım. Oruç tutmayan biri kontrol altına girmiş demektir ve bir köle misali sadece emirleri uygular.
Ne kadar acı değil mi? Nefisin emrine girmiş, sana ne emrediyorsa onu yapıyorsun. Kendimizi kandırmayalım. Sırf merakından oruç tutan bir kafir geçenlerde Müslüman oldu. Bunun tek bir açıklaması olabilir. Nefis kontrolü bırakınca insan kontrolünü ele aldı. Ve emir almaktan emir verme komutasına yükseldi. İşte arkadaşlar sadece kontrolü ele alırsak bizler Allah-u Teala’nın istediği gibi bir hayatı hayatımıza monte edebiliriz. Bunun da tek bir yolu olduğunu söyledik. Oruç tutmalıyız. Oruç tutmazsak veya nefsimizin azdığı dönemlerde, gaflete düştüğümüzde, kendimize hakim olamadığımız zamanlarda hakimiyeti ele almanın tek yolu var. Oruç tutmak. Nefsin hakimiyetinden ve hükümdarlığından kurtulmalıyız. Gerekirse darbe yapmalıyız.
Bazen arkadaşlar soruyor bundan kendi nefsim de hissedardır. Bizler de çok sütten çıkmış ak kaşıklar değiliz. Ama dışarıdaki binlerce insana bakınca halime hamd ediyorum. Hepimiz insanız hepimizin arzuları, istekleri, zaafları var. Ama işte, hepimize bunu dizginlemenin yolu. Oruç.
Ramazanda nefis tamamen bakıma alınıyor. Dikkat edin namaza başlayanlar, islamiyeti yaşamaya başlayanların çoğu ramazanda bunu hayatına koyuyor. Çünkü nefis kontrolü oruçtan dolayı kaybediyor. Ramazandan sonra ne kadar kontrolü elinizde tutarsanız o kadar güzel bir Müslüman olursunuz. Pazartesi ve Perşembe günleri Peygamber Efendimiz’in (sallallahu aleyhi vessellem) sünneti olan oruçları hayatımıza geçirmeye gayret edelim. Demek ki Efendimiz’in bir bildiği var ki Pazartesi ve Perşembe oruç tutmuş ve bunu bizlere de tavsiye etmiş.
Sözün özü, lafla peynir gemisi yürümez arkadaşlar. Azmedeceğiz ve nefsi mağlup edeceğiz. Efendimizin hadiste de belirttiği gibi bunu yapmanın yolu açlık. Şimdi Ramazan’ın bu cihetinde olaya baktığımızda ne diyoruz.
‘’ Ya kardeşim bu oruç çok güzel bir nimetmiş, içimde bana zarar verme meyilinde olan nefsi durdurmak için büyük bir güç kazanıyorum ben Ramazan ayında.’’
Şimdi soruyorum, hangimiz tutmuyoruz veya neden tutmuyoruz? Bir hastalık için doktor bize dese ki:
‘’ Bir ay boyunca belli periyotlarda riyazet yapacaksın, yemek yemeyeceksin, su içmeyeceksin aksi takdirde mahvolursun! ‘’
Dürüstçe cevap verin, kaçımız doktorun bu tavsiyesine uymazdık. Hastalıktan kurtulmak için uyardık. Eeee bizim de en büyük hastalığımız nefis değil mi? Öyleyse nefisten kurtulmanın yolu ve hatta en birinci yolu hadisle de sabit ki oruçtur. O zaman elhamdülillah nefsimizi terbiye edebilmek için Ramazan Ayının kıymetini bilelim. Orucu niçin tutmuş olduğumuzu bilelim. Yani bazı dinsizlerin söylediği gibi oruç sadece aç kalmak değilmiş. Haşa ve kella Allah’ın kullarına zulmetmek için istemiş olduğu bir olay değil, bilakis kullarının kurtuluşu bulması için binlerce ve belki de sayılamayacak hikmetleri olan muhteşem bir ibadet. Elbette böyle bir ibadeti yerine getirmekten hiçbir Müslüman şikayetçi olmamalıdır. Yok hava sıcaktı, yok günler uzundu gibi çocukça bahanelerin arkasına sığınmak müslümana yakışmaz. Müslüman olamayana yakışır ama. Duanıza muhtaç kardeşinize dua etmeniz dileğiyle.
Esselamu aleyküm ve rahmetullahi ve berakatuhu.
Evet böyle bir nefsimiz var. En önemli özelliği ise sonsuz nimetlerle de nefis terbiye olunduğunu düşünmek istemiyor. Evet arkadaşlar bu çok enterasan bir şey. Allah’ın nimetlerinden istifade ediyoruz, bak Cenab-ı Hakk bize bu nimetleri veriyor. Bizim aklımıza niye gelmiyormuş bu düşünce? Çünkü nefis bunun tam tersi özellikle yaratılmış. Düşünmek istemiyor. Neyi düşünmek istemiyor? Sonsuz nimetlerle nefis terbiye olunduğunu düşünmek istemiyor. Yani Allah bize ikram ediyor, şunları veriyor, hastalıklarımıza şifa veriyor, rızkımızı dağıtıyor. Bunları düşünmek istemiyor çünkü düşündüğü zaman belli bir kural çerçevesinde yaşamak zorunda olacağını bildiği için de bunlarla meşgul olmuyor. Hatta dini yaşamayan insanlar ne diyorlar? Bahsetme kardeş öyle şeylerden!!! Aslında onların korkusu Allah değil veya Allah’la bir problemleri yok ama inanırlarsa sosyal hayatlarında bir sınırlama olacağı için daha doğrusu nefis bunu kabul edemediği için ne yapıyor? O kişiye inkar cihetini tercih ettiriyor. Kabul etme veya yapma diyor çünkü hayatını sınırlandıracak.
Ayrıca bu insanın dünyada hem parası hem iktidarı hem de konumu varsa durum daha da vahimleşiyor. Çünkü kendini sınırlaması mevkisini, makamını sınırlaması demek ve bu da nefsin çok kabul edeceği bir olay değil maalesef ki. Bir örnek verelim; bir elma düşünelim. İnsan bunu eline alıyor, hiçbir şekilde ne besmele var ne de o elmayı gönderen Allah’a karşı bir teşekkür veya bir hamd var.Nerden geldiğini veya nasıl yaratıldığı da umurunda değil. Acaba kaç kişi bu nimetlere baktığımızda Yarabbi ne güzel yaratmışsın ne de güzel şekil vermişsin diyebiliyor. Kendi adıma söylüyorum Risale-i Nurlardan ve Kur’andan bunun dersini almadan önce aynen bu şekildeydim. Sadece ye ve çöpünü at. Kusura bakmamak gerek ama tabiri caizse hayvanlar aynen bu şekilde yiyor. Üstüne üstelik hayvanlar kendi dillerinde besmele çekiyorlar, şükrediyorlar. Ayetle sabittir arkadaşlar.
‘’Yedi gök, yer ve bunların içinde bulunanlar, Allah'ı tesbih ederler. O'nu hamd ile tesbih etmeyen hiçbir varlık yoktur. Fakat siz, onların tesbihlerini iyi anlamazsınız. Şüphesiz O, halimdir çok bağışlayandır. (İSRA/44)
Ama biz çıplak gözle baktığımızda normal olarak bir hayvan yiyeceğini yiyor, suyunu içiyor ve çöpünü atıp çekip gidiyor. Tıpkı bazı insanların yaptığı gibi. Ama Ramazan-ı Şerifte bakalım işler nasıl değişiyor. Sabırla okursanız istifade edebileceğini düşünüyoruz.
Oruçlu iken arkadaşlar biz nefsimize ne diyoruz bunu anlamamız lazım öncelikle. ‘’ Dur be kardeşim dur bir dakika sen nesin böyle havalara girmişsin.Sen kimsin ki Allah izin vermedikçe yedirmem.’’ Gözümüzde şu sahneyi bir canlandıralım hatta oruçluyken bunu uygulayalım çünkü hepimizin başına gelecektir muhakkak. Şimdi yemek karşımızda duruyor nefis bize ne diyor normalde: ‘’Ye!’’ diyor. Hiç umursuyor mu yada Allah’ın kurallarını dinliyor mu? Dinlemiyor sadece diyor ki: ‘’Ye!’’
İşte burada ne demiz gerekiyormuş: ‘’ Hayır yiyemezsin, çünkü sen bir kölesin sen bana emir veremezsin ama ben sana emir veririm. Kontrol sende değil bende’’ demeliyiz. İşte bu şekilde biz cihad ettiğimiz o içimizdeki kafir nefsi dizginleyebiliyoruz. İsyankar nefse zincir vuruyoruz. Evet bu şekilde nefis o en küçük işleri dahi yapamaz en basitinden elini bir suya bile uzatamaz. O zaman ne olmuş olur? Yukarıda da bahsettik. Rab olma iddiası kırılır ve kulluğu takınır ve insanın hakiki vazifesi olan şükre girer.
Şimdi bu nasıl olur? Çok güzel bir şekilde Peygamber Efendimiz’in (sallallahu aleyhi vessellem) aktarmış olduğu bir hadise var. Şöyle kısaca bir bakalım. Nefis Rabbini tanımak istemiyor, Firavun gibi kendi Allah olmak istiyor. Ne kadar azaplar çektirilse o damar onda kalıyor. Demek ki Allah nefsi nasıl yaratmış? İşte bu özellikte yaratmış emir dinlemeyen ve kendini Firavun sanan bir özellikte. Fakat açlıkla o damar o kafir nefiste kırılabilir. İşte oruç doğrudan doğruya nefsin Firavunluk cephesine darbe vurur ve kırar. O nefse aciz olduğunu, zaafları olduğunu, fakir olduğunu, kusurları olduğunu ve kul olduğunu bildirir.
Peki bu nasıl olur? Bu, çok bilindik bir hadise ama o kadar önemli ve o kadar anlamlı bir hadise ki belki bilmeyenler için bir de bu açıdan inceleyelim. Cenab-ı Hakk yaratmış olduğu nefse demiş ki! Bakın dikkat edelim Allah nefse yani yaratmış olduğu mahlukata diyor ki:
‘’Ben neyim, sen nesin?’’
Nefis hemen cevap vermiş: ‘’Ben benim sen sensin!’’
Harbi delikanlı bir cevap vermiş değil mi arkadaşlar? Yani bunu söyleyebilir misiniz? Bırakın Rabbimizi babamız sorsa ‘’Sen kimsin ben kimim ‘’ diye korkudan böyle bir cevabı kaçımız verebilirdik.
Bu cevap karşısında azap vermiş Cenab-ı Hak, cehenneme atmış ve yine sormuş ve cevap değişmemiş:
‘’ Ben benim, sen sensin! ’’
Yüce Yaratan hangi azabı vermişse nefis bencillikten vazgeçmemiş. Sonra açlık ile azap vermiş. Açlık azabına gelinceye kadar belki de yüzlerce azap türüne maruz kalmıştı bilemeyiz ama o içindeki kibir ve firavunluk bir tülü ölmemişti.. Aç kalan nefse yine sormuş:
‘’ Sen kimsin, ben kimim? ‘’
Nefis cevap vermiş:
‘’ Sen benim Rabbi Rahim’imsin ben ise senin aciz bir kulunum.’’
Evet ne oldu? Arkadaşlar bakın çok müthiş bir hadis. Hiçbir azabı iplemeyen nefis açlık karşısında perişan olmuş. Yakıtı olmayan araba misali. Ne yapacaksın ki. Hepimiz görüyoruz bir gün boyunca aç kaldığımızda çenemizi bile açıp günaha girecek derman bulamıyoruz. Aciz ve muhtaç acınacak hallere düşüyoruz. Demek ki oruç tutmadan ben bu nefisi etkim altına, kontrolüm altına alırım demek sadece hikaye. Kendimizi kandırmayalım. Oruç tutmayan biri kontrol altına girmiş demektir ve bir köle misali sadece emirleri uygular.
Ne kadar acı değil mi? Nefisin emrine girmiş, sana ne emrediyorsa onu yapıyorsun. Kendimizi kandırmayalım. Sırf merakından oruç tutan bir kafir geçenlerde Müslüman oldu. Bunun tek bir açıklaması olabilir. Nefis kontrolü bırakınca insan kontrolünü ele aldı. Ve emir almaktan emir verme komutasına yükseldi. İşte arkadaşlar sadece kontrolü ele alırsak bizler Allah-u Teala’nın istediği gibi bir hayatı hayatımıza monte edebiliriz. Bunun da tek bir yolu olduğunu söyledik. Oruç tutmalıyız. Oruç tutmazsak veya nefsimizin azdığı dönemlerde, gaflete düştüğümüzde, kendimize hakim olamadığımız zamanlarda hakimiyeti ele almanın tek yolu var. Oruç tutmak. Nefsin hakimiyetinden ve hükümdarlığından kurtulmalıyız. Gerekirse darbe yapmalıyız.
Bazen arkadaşlar soruyor bundan kendi nefsim de hissedardır. Bizler de çok sütten çıkmış ak kaşıklar değiliz. Ama dışarıdaki binlerce insana bakınca halime hamd ediyorum. Hepimiz insanız hepimizin arzuları, istekleri, zaafları var. Ama işte, hepimize bunu dizginlemenin yolu. Oruç.
Ramazanda nefis tamamen bakıma alınıyor. Dikkat edin namaza başlayanlar, islamiyeti yaşamaya başlayanların çoğu ramazanda bunu hayatına koyuyor. Çünkü nefis kontrolü oruçtan dolayı kaybediyor. Ramazandan sonra ne kadar kontrolü elinizde tutarsanız o kadar güzel bir Müslüman olursunuz. Pazartesi ve Perşembe günleri Peygamber Efendimiz’in (sallallahu aleyhi vessellem) sünneti olan oruçları hayatımıza geçirmeye gayret edelim. Demek ki Efendimiz’in bir bildiği var ki Pazartesi ve Perşembe oruç tutmuş ve bunu bizlere de tavsiye etmiş.
Sözün özü, lafla peynir gemisi yürümez arkadaşlar. Azmedeceğiz ve nefsi mağlup edeceğiz. Efendimizin hadiste de belirttiği gibi bunu yapmanın yolu açlık. Şimdi Ramazan’ın bu cihetinde olaya baktığımızda ne diyoruz.
‘’ Ya kardeşim bu oruç çok güzel bir nimetmiş, içimde bana zarar verme meyilinde olan nefsi durdurmak için büyük bir güç kazanıyorum ben Ramazan ayında.’’
Şimdi soruyorum, hangimiz tutmuyoruz veya neden tutmuyoruz? Bir hastalık için doktor bize dese ki:
‘’ Bir ay boyunca belli periyotlarda riyazet yapacaksın, yemek yemeyeceksin, su içmeyeceksin aksi takdirde mahvolursun! ‘’
Dürüstçe cevap verin, kaçımız doktorun bu tavsiyesine uymazdık. Hastalıktan kurtulmak için uyardık. Eeee bizim de en büyük hastalığımız nefis değil mi? Öyleyse nefisten kurtulmanın yolu ve hatta en birinci yolu hadisle de sabit ki oruçtur. O zaman elhamdülillah nefsimizi terbiye edebilmek için Ramazan Ayının kıymetini bilelim. Orucu niçin tutmuş olduğumuzu bilelim. Yani bazı dinsizlerin söylediği gibi oruç sadece aç kalmak değilmiş. Haşa ve kella Allah’ın kullarına zulmetmek için istemiş olduğu bir olay değil, bilakis kullarının kurtuluşu bulması için binlerce ve belki de sayılamayacak hikmetleri olan muhteşem bir ibadet. Elbette böyle bir ibadeti yerine getirmekten hiçbir Müslüman şikayetçi olmamalıdır. Yok hava sıcaktı, yok günler uzundu gibi çocukça bahanelerin arkasına sığınmak müslümana yakışmaz. Müslüman olamayana yakışır ama. Duanıza muhtaç kardeşinize dua etmeniz dileğiyle.
Esselamu aleyküm ve rahmetullahi ve berakatuhu.