Ot yiyen insanlar mı daha zararlıdır yoksa et yiyen insanlar mı?
Yüzünde belirginleşmiş morluklar, gözaltının çukurları ve kemiklerini belli edecek kadar zayıf olan bu yüze kim baksa en az kırk yaşında sanırdı. İlk olarak bir oturumda karşılaştım. Hiç tanımadığım ama ne hikmetse abi diye hitap edeceğim kadar büyük gördüğüm bu kardeş meğer bir uyuşturucu bağımlısıymış. Bunu o oturumda nasihat eden birinden öğrenmiştim. Oturum sonunda derin bir düşünceye dalmış “acaba bir daha karşılaşır mıyım” diye düşünmüştüm.
Bir gün sonra hayırlı bir yolun yolcusu olacaktım. Dolayısıyla düşüncelerimin seyri çabuk değişmiş, gecenin üçte ikisini bulan zamana kadar bu seyir devam etmişti. Sabah namazıyla güne uyanıp, hayır umduğumuz yolculuğun hazırlığını yaparken aklıma yine o sima gelmişti. İsmini sayıklarken ufkumda çektiği çilelerin büyüklüğünü idrak etmeye çalışıyordum. Velhasıl… “Hazır mısın” sorusuyla yine düşünce seyrim değişmiş ve hayır umduğum yolculuğuma başlamıştım.
Akşam ezanı okumuş, namaz kılmıştık. Hayır umduğumuz yolcuğun dönüşüydü. Sokağa çıkmış ve arabaya yönelmiştim. Urfa’nın tarihi sokaklarından birinin köşesinde toplaşan üç-beş gencin pısır pısır konuşması yeniden aklıma o simayı getirmişti. Yine düşünce deryasına dalmıştım. Düşüncelerim bir neslin kaybolduğu gerçeğini kavrayamayacak kadar acizdi. Bir yandan hayırlı bir haberin yolunu gözlerken, diğer yandan hayırdan uzaklaşan bir toplumun analizini yapmak oldukça üzmüştü. Bir hayli değişik düşünceler içinde arabaya bindim. Bir saat kadar sürecek yolculuğumun sonunda sadece bu simayla değil, bu simaya benzer bir toplulukla karşılaşacağımı hiç bilmiyordum.
Yatsı ezanı okumuş, şehrin merkezine doğru arabayla yaklaşıyorduk. “Gençlerle çay koyduk, parkta içeceğiz gelmek ister misin?” sorusuna kayıtsız kalmamış, davete icabet etmiştim. Bu park uyuşturucu satılan ve birçok gencin zehirlenmesine sebebiyet veren bir bataklıkmış. Ta ki buradaki samimi Müslümanlar buna dur demiş ve akşamlarını bu parkta geçirecek bir fedakarlıkla gençleri uyuşturucu bataklığından, İslam’ın bereketli topraklarına/düşüncelerine getirmeye çalışana kadar.
Toplanan en az 10 gençten 5’i uyuşturucu bağımlılığından kurtulmuş İslami bir şuura ilk adımını atmıştı. Tüm bunları işitirken aklımda o sima vardı. Tam o sırada arkamdan seslenen simaya döndüm ve karşımda gördüm. Meğer yine uyuşturucu almaya gidecekken bu topluluğa denk gelmiş ve vazgeçmişti. Bunu itiraf etmekten de çekinmemişti. Merakımı gidermek için ilk olarak yaşını sordum. Daha yirmi sekizindeymiş. Oysa yüzüne bakan herkes en az kırk yaşında derdi. Yaşlı gösterdiğini hayıflanarak anlattı. Dinledim. Sonra soru sormak istedi. Buyur ettim:
“Abi bence insanlar değerlerini kaybetti. İslam’ı tanıdıklarını sanıyorlar ama bu değerden ne kadar koptuklarının farkında bile değiller. Bence tabi. Mesela ben bunların başında geliyorum. Abi ben Allah’ı nasıl tanıdım biliyor musun? Tüm insanları, yakınlarımı kaybedince, onlar beni yalnız bırakınca tanıdım. Aslında yalnızken Allah’la tanıştım.” Ara ara lafını keserek nasihatler ettim. Hala soracağı soruyu merakla bekliyordum. Bu merakla dinlemeye devam ettim:
“İnsan insandır abi. Bir insanın diğer bir insana üstünlüğü var mıdır? Veya bir Müslümanın bir Müslümana üstünlüğü? Yoktur abi. Herkes kendince günahlar çukurunda. Sadece kimilerinin ki göz önünde kimileri ise iyi saklıyorlar. Biz saklayamadık abi. Mesela abi, herkesin derdi kendisinde gizlidir. Benim bir arkadaşım vardı. Annem babam beni hortumla döverdi. Kollarım mor olurdu. Üzülür evi terk ederdim. Onun evine giderdim. Bu arkadaşımın babası ve annesi yoktu. Evine gittiğimde ağlardım. Bak kollarım mosmor oldu. Gene dövdüler. Annemde dövdü babamda… Ben ağladığımda o da ağlardı. Derdi ki; keşke benim de annem babam sağ olsaydı da her akşam beni dövseydi. İşte abi bak sokakta görseler küfür edecekleri bu çocuk içinde o kadar derin üzüntü yaşıyor ki benim küfür ettiğim bir şeye razı gelerek ağlıyor, onu istiyor. Abi soracağım sorumu ama bana göre insanlar hayvanlar kadar masum değil. Abi daha çocuktum ben. Orta okulda öğretmenim bana “ne olacaksın” diye sormuştu. Bende ona bir soru sormuştum. Şimdi sana veya size soruyorum: “Ot yiyen insanlar mı daha zararlıdır et yiyen insanlar mı?” bana bunun cevabını verebilir misiniz?”
Susmuştu. Parkı bir sessizlik kaplamış. Herkes benden cevap bekliyordu. İçime kapandım. Bu genç uyuşturucu bağımlısı ama şu sözler bir tefekkür ehlinin sözleri. Bir hayli şaşırmıştım. Vereceğim cevaptan çok nasıl böyle konuşabildiğini düşünüyordum. Tuhaf bir duyguyla cevap vermek yerine dinlemeyi tercih ettim, buyur ettim ve “sence hangisi zararlıdır?” diye sordum. Bu soruyu soracağımı bekliyormuş gibi başladı konuşmaya:
“Fark eder mi abi? Ot yiyende insandır, et yiyende. Yani abi ben büyüyünce ne olacağımdan ziyade insan olabilecek miyim? Bunu neden sormadı öğretmenler? Herkes mühendis, doktor olacağım diye cevap verdi. Birçoğu da oldu ama insan kalabildiler mi abi? Mesela toplumumuzda insan eti yiyen insanlar var. Birbirlerini çekiştirerek, gıybet ederek et yiyorlar bunlar topluma zarar vermiyorlar mı abi? Ya da ot yiyerek fakirlerin hakkına giren zengin insanlar var bunlar topluma zarar vermiyor mu abi? İşte abi ot yiyen insanda zararlıdır, et yiyen insanda zararlıdır. Çünkü ikisi de insandır. Hata yapacaktır. Neyse abi ben çok konuştum. Bunlar bencelerim abi. Sence farklı olabilir tabi.”
Ne diyeceğimi bilemedim. Cezaevi geçmişi, aile baskısı, arkadaş kazığı vb birçok derdini dinlemiştim. Bu iyi bir şey miydi? Bunu da bilemedim. Sadece şu nasihati edebildim:
“Yolda seninle gitsek çukura düşsem ne yaparsın, elimden tutar çıkarırsın değil mi? İşte günah çukurları da böyledir. Bak seni günah çukurundan çıkarmak için elini uzatan bu Müslümanlar var. Böylesi iyilerine bir daha denk gelmezsin. Sen sen ol bunların elini bırakma. O illetten kurtulmak için o ele sımsıkı sarıl. Allah azze ve celle’nin bu lütfunu sakın ola görmezden gelme.”
Bu sözlerimden sonra sadece güzel bir dua ile nasihatime teşekkür etti. O eli bırakmayacağını dile getirdi. Aklımda bu soruyla arabaya yöneldim. Sahiden bugüne kadar sormamıştım kendime:
“Ot yiyen insanlar mı daha zararlıdır yoksa et yiyen insanlar mı?”
08.01.2021/Adıyaman
Yüzünde belirginleşmiş morluklar, gözaltının çukurları ve kemiklerini belli edecek kadar zayıf olan bu yüze kim baksa en az kırk yaşında sanırdı. İlk olarak bir oturumda karşılaştım. Hiç tanımadığım ama ne hikmetse abi diye hitap edeceğim kadar büyük gördüğüm bu kardeş meğer bir uyuşturucu bağımlısıymış. Bunu o oturumda nasihat eden birinden öğrenmiştim. Oturum sonunda derin bir düşünceye dalmış “acaba bir daha karşılaşır mıyım” diye düşünmüştüm.
Bir gün sonra hayırlı bir yolun yolcusu olacaktım. Dolayısıyla düşüncelerimin seyri çabuk değişmiş, gecenin üçte ikisini bulan zamana kadar bu seyir devam etmişti. Sabah namazıyla güne uyanıp, hayır umduğumuz yolculuğun hazırlığını yaparken aklıma yine o sima gelmişti. İsmini sayıklarken ufkumda çektiği çilelerin büyüklüğünü idrak etmeye çalışıyordum. Velhasıl… “Hazır mısın” sorusuyla yine düşünce seyrim değişmiş ve hayır umduğum yolculuğuma başlamıştım.
Akşam ezanı okumuş, namaz kılmıştık. Hayır umduğumuz yolcuğun dönüşüydü. Sokağa çıkmış ve arabaya yönelmiştim. Urfa’nın tarihi sokaklarından birinin köşesinde toplaşan üç-beş gencin pısır pısır konuşması yeniden aklıma o simayı getirmişti. Yine düşünce deryasına dalmıştım. Düşüncelerim bir neslin kaybolduğu gerçeğini kavrayamayacak kadar acizdi. Bir yandan hayırlı bir haberin yolunu gözlerken, diğer yandan hayırdan uzaklaşan bir toplumun analizini yapmak oldukça üzmüştü. Bir hayli değişik düşünceler içinde arabaya bindim. Bir saat kadar sürecek yolculuğumun sonunda sadece bu simayla değil, bu simaya benzer bir toplulukla karşılaşacağımı hiç bilmiyordum.
Yatsı ezanı okumuş, şehrin merkezine doğru arabayla yaklaşıyorduk. “Gençlerle çay koyduk, parkta içeceğiz gelmek ister misin?” sorusuna kayıtsız kalmamış, davete icabet etmiştim. Bu park uyuşturucu satılan ve birçok gencin zehirlenmesine sebebiyet veren bir bataklıkmış. Ta ki buradaki samimi Müslümanlar buna dur demiş ve akşamlarını bu parkta geçirecek bir fedakarlıkla gençleri uyuşturucu bataklığından, İslam’ın bereketli topraklarına/düşüncelerine getirmeye çalışana kadar.
Toplanan en az 10 gençten 5’i uyuşturucu bağımlılığından kurtulmuş İslami bir şuura ilk adımını atmıştı. Tüm bunları işitirken aklımda o sima vardı. Tam o sırada arkamdan seslenen simaya döndüm ve karşımda gördüm. Meğer yine uyuşturucu almaya gidecekken bu topluluğa denk gelmiş ve vazgeçmişti. Bunu itiraf etmekten de çekinmemişti. Merakımı gidermek için ilk olarak yaşını sordum. Daha yirmi sekizindeymiş. Oysa yüzüne bakan herkes en az kırk yaşında derdi. Yaşlı gösterdiğini hayıflanarak anlattı. Dinledim. Sonra soru sormak istedi. Buyur ettim:
“Abi bence insanlar değerlerini kaybetti. İslam’ı tanıdıklarını sanıyorlar ama bu değerden ne kadar koptuklarının farkında bile değiller. Bence tabi. Mesela ben bunların başında geliyorum. Abi ben Allah’ı nasıl tanıdım biliyor musun? Tüm insanları, yakınlarımı kaybedince, onlar beni yalnız bırakınca tanıdım. Aslında yalnızken Allah’la tanıştım.” Ara ara lafını keserek nasihatler ettim. Hala soracağı soruyu merakla bekliyordum. Bu merakla dinlemeye devam ettim:
“İnsan insandır abi. Bir insanın diğer bir insana üstünlüğü var mıdır? Veya bir Müslümanın bir Müslümana üstünlüğü? Yoktur abi. Herkes kendince günahlar çukurunda. Sadece kimilerinin ki göz önünde kimileri ise iyi saklıyorlar. Biz saklayamadık abi. Mesela abi, herkesin derdi kendisinde gizlidir. Benim bir arkadaşım vardı. Annem babam beni hortumla döverdi. Kollarım mor olurdu. Üzülür evi terk ederdim. Onun evine giderdim. Bu arkadaşımın babası ve annesi yoktu. Evine gittiğimde ağlardım. Bak kollarım mosmor oldu. Gene dövdüler. Annemde dövdü babamda… Ben ağladığımda o da ağlardı. Derdi ki; keşke benim de annem babam sağ olsaydı da her akşam beni dövseydi. İşte abi bak sokakta görseler küfür edecekleri bu çocuk içinde o kadar derin üzüntü yaşıyor ki benim küfür ettiğim bir şeye razı gelerek ağlıyor, onu istiyor. Abi soracağım sorumu ama bana göre insanlar hayvanlar kadar masum değil. Abi daha çocuktum ben. Orta okulda öğretmenim bana “ne olacaksın” diye sormuştu. Bende ona bir soru sormuştum. Şimdi sana veya size soruyorum: “Ot yiyen insanlar mı daha zararlıdır et yiyen insanlar mı?” bana bunun cevabını verebilir misiniz?”
Susmuştu. Parkı bir sessizlik kaplamış. Herkes benden cevap bekliyordu. İçime kapandım. Bu genç uyuşturucu bağımlısı ama şu sözler bir tefekkür ehlinin sözleri. Bir hayli şaşırmıştım. Vereceğim cevaptan çok nasıl böyle konuşabildiğini düşünüyordum. Tuhaf bir duyguyla cevap vermek yerine dinlemeyi tercih ettim, buyur ettim ve “sence hangisi zararlıdır?” diye sordum. Bu soruyu soracağımı bekliyormuş gibi başladı konuşmaya:
“Fark eder mi abi? Ot yiyende insandır, et yiyende. Yani abi ben büyüyünce ne olacağımdan ziyade insan olabilecek miyim? Bunu neden sormadı öğretmenler? Herkes mühendis, doktor olacağım diye cevap verdi. Birçoğu da oldu ama insan kalabildiler mi abi? Mesela toplumumuzda insan eti yiyen insanlar var. Birbirlerini çekiştirerek, gıybet ederek et yiyorlar bunlar topluma zarar vermiyorlar mı abi? Ya da ot yiyerek fakirlerin hakkına giren zengin insanlar var bunlar topluma zarar vermiyor mu abi? İşte abi ot yiyen insanda zararlıdır, et yiyen insanda zararlıdır. Çünkü ikisi de insandır. Hata yapacaktır. Neyse abi ben çok konuştum. Bunlar bencelerim abi. Sence farklı olabilir tabi.”
Ne diyeceğimi bilemedim. Cezaevi geçmişi, aile baskısı, arkadaş kazığı vb birçok derdini dinlemiştim. Bu iyi bir şey miydi? Bunu da bilemedim. Sadece şu nasihati edebildim:
“Yolda seninle gitsek çukura düşsem ne yaparsın, elimden tutar çıkarırsın değil mi? İşte günah çukurları da böyledir. Bak seni günah çukurundan çıkarmak için elini uzatan bu Müslümanlar var. Böylesi iyilerine bir daha denk gelmezsin. Sen sen ol bunların elini bırakma. O illetten kurtulmak için o ele sımsıkı sarıl. Allah azze ve celle’nin bu lütfunu sakın ola görmezden gelme.”
Bu sözlerimden sonra sadece güzel bir dua ile nasihatime teşekkür etti. O eli bırakmayacağını dile getirdi. Aklımda bu soruyla arabaya yöneldim. Sahiden bugüne kadar sormamıştım kendime:
“Ot yiyen insanlar mı daha zararlıdır yoksa et yiyen insanlar mı?”
08.01.2021/Adıyaman
Son düzenleme: