Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Particilik Müslümanların Işi Değildir

Hilafet Sancağı Çevrimdışı

Hilafet Sancağı

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
Nereden geldi bu particilik başımıza? Hocalardan biri particiliğin ta baştan var olduğunu söylüyor. Diyor ki: “Peygamberimizin (sav) vefatından sonra iki fırka (parti) oluştu. Biri Ensar, diğeri de Muhacirler partisi...” Tövbe, tövbe! Bu iki parti siyasi yarışmaya girdi de Muhacirler partisi mi kazandı yani? Ne biçim söz, ne tuhaf bir değerlendirme? Bu konuda bize düşen Kuran-ı Kerim ve Peygamberimiz (sav) Sünnetine göre Müslüman olmak ve cahiliyye düzeni kurallarına bireyler ve topluluk halınde karşı koymaktan ibarettir. Yani Müslümanlar olarak cahiliye düzenı kurallarına sivil itaatsizlik yapmaktır. Bu aynı zamanda hak ve batılın karışmasına engel olmak ve Müslüman kimliğin korunması manasına da gelir.


PARTİCİLİK MÜSLÜMANLARIN İŞİ DEĞİLDİR


Nereden geldi bu particilik başımıza?

Hocalardan biri particiliğin ta baştan var olduğunu söylüyor. Diyor ki: “Peygamberimizin (sav) vefatından sonra iki fırka (parti) oluştu. Biri Ensar, diğeri de Muhacirler partisi...” Tövbe, tövbe! Bu iki parti siyasi yarışmaya girdi de Muhacirler partisi mi kazandı yani? Ne biçim söz, ne tuhaf bir değerlendirme?

Kur’an ve Sünnete göre İslam’ı yaşamak isteyen bizler şu üç konuyu mercek altına aldık:

— Demokrasi,

— Irkçılık,

— Allah (cc) ile mahlûkatın birliğini savunan “vahdet-i vücut” akîdesi.

Bize göre “müslümanım” diyenler bu üç noktada hak ve batılı birbirine karıştırmaktadırlar...

Demokrasi, “çok partili halk iktidarı” demektir. Demokrasilerde partiler halktan bir kısım olarak onun nabzını yoklarlar, sonra seçime girerler ve bu şekilde halkın desteğini alarak iktidar olmak isterler. Demokrasilerde halk hem muktedir, hem iktidar sahibidir. Yani demokrasi aslı itibari ile İslam’a zıttır. Çünkü İslam’a göre muktedir olan Allah’tır, halk ise Allah’ın hükümlerine ve Peygamber’in (sav) Sünnetine göre iktidarı oluşturmalıdır.

Demokrasi aslında bir ütopya, yani gerçekleşmesi mümkün olmayan bir fikirdir. Çünkü halkın her gün bir araya gelerek kendi problemlerine çözüm üretme imkânı yoktur. Yani her gün yeni bir problemle karşılaşıldığında halk oylamasına gidilemez. Başka yönden, halkın hiçbir konuda hemfikir olma imkânı da yoktur. Çoğunluğa makul olan azınlığı tatmin etmez. Neticede alınan karardan azınlık olsa bile muzdarip olur...

Demokrasi, çatısı delik olan bir rejimdir. Yani halk ya da halkın vekilleri bugün bir fikri, yarın da buna zıt olan başka fikri savunabilirler. Buna örnek olarak demokrasiyi beğenen bir milletin kendisi için tekrar ve tekrar anayasa yapmasını gösterebiliriz. En önemlisi demokrasinin laiklik olmadan, yani dini kuralları dışarıya atmadan gerçekleşmemesidir. Çünkü eğer halk muktedir olanın kendisi değil, Allah (cc) olduğuna kaim olursa, o zaman ortada demokrasi diye bir şey kalmaz. Bu durumda söz konusu olan İslam’dır. Yani insanlar Allah’ın iradesine teslim olmuşlardır, geçerli olan halkın ya da onun vekillerinin istekleri değil, Allah’ın (cc) hükümleri ve Allah Resulü’nün uygulamalarıdır...

Gelelim “demokrasi amaç değil, araçtır” tezine. Yani, mesela “demokrasi tramvaydır, ona bineriz ve istediğimiz yerde ineriz” tezine... Bu konuda şunlar söylenebilir: Bu tramvayı müslümanlar icat etmemişlerdir. Tramvayın sürücüsü da müslümanlar değillerdir. Tramvayın nereye gittiği de bilinmemektedir. Bu tramvayda müslümanlar yabancıdır, orada onların dilleri konuşulmamaktadır, orada olan yolcular İslam ahlâkından yoksundurlar. Tramvayda sizin paranız de geçerli değildir.

Bu kadar uyuşmazlık ve çelişki varken, adamlar niye sizi kendi tramvayına alsınlar? Cevap şu olmalıdır: Adamlar sizinle alay etmek ve sizi maskara durumuna düşürmek için yanlarına almışlardır.

Bir de bu tramvayda kişinin ölüme yakalanma durumu söz konusu olabilir. Çünkü kişinin nerede ve ne zaman öleceği belli değildir. O hal de vay demokrasiye yabancı olduğu halde onun tramvayında ölenin haline...

Demokrasinin insan hakları ve özgürlükleri ile özdeşleştirilmesine gelince... Bu tez tek bir sakınca ile doğrudur. Bu sakıncanın manası şudur: Demokrasi insanlara özgürlükler ve insan hakları tanımadan önce onların kalbini öldürür. Demokrasi ölü kalpli insanları özgürce yaşatan ve hürriyetlere kavuşturan rejimdir. Bunu görmek için demokrasilerle yönetilen Avrupa ya da Amerika’daki bir devleti ziyaret etmek ya da onların hayat tarzını öğrenmek kafidir...

Bütün bunlara rağmen “müslümanım” diyenlerin önemli bir kısmı demokrasiye inanmış durumdadır. Adamlar cidden ve cidden demokrasinin faydasından, kendi partilerinin başkalarından üstün olduğundan söz etmektedirler. Bunlardan genç politikacı olan bir kişi bu günlerde eski partisinden kovuldu ve yeni bir parti kurdu. Şimdi televizyon televizyon dolaşarak kendi partisinin ne olduğunu millete anlatmaya gayret ediyor. Diyor ki “işte biz filan partiyiz, ötekilerden farkımız şunlardır. Biz hiçbir vesayeti kabul etmeyeceğiz. Ne askeri, ne ideolojik, ne siyasi, ne hukuki, ne ekonomik vesayeti kabul etmiyoruz.” Buraya kadar güzel ama sonrası bizi düşündürecek mahiyette sözler sarf ediyor. “Biz gerçek demokrasi istiyoruz, yani gerçek manada halk iktidarı istiyoruz” diyor bu politikacı. Hakkın hâkimiyetinden, İslami düzenden asla bahsetmiyor. Faizin kaldırılmasından, düzenin değişmesinden laf açmıyor. Oysa bu zat kendini müslüman olarak tanıtıyor, insanlar da onu müslüman olarak biliyorlar. Çünkü kendisi namazında niyazında birisi. Ahlakı güzel, davranışı düzgün. Ama iş hak ve batıl mücadelesine geldi mi, adam yan çiziyor. Sabahtan akşama kadar demokrasiden söz ediyor...


İslam’a göre Müslümanlar tek vücut, yani tek parti olmalıdırlar. Ancak çeşitli partilere üye olan kardeşlerimiz bırakın tek vücut olmayı, âdete kendi partilerinden olmayan Müslümanlara düşmen kesilmişler. İş ramazanda iftar sofrasını basmaya kadar gittiğine hepimiz şahit olduk. Hani Kuran bizleri kardeş ilan etmişti? Hani biz Allah’ın ipine sim sıkı sarılacaktık? Hani biz birbirimizi Allah rızası için sevmedikçe tam iman sahibi olamayacaktık? Bunlar particiliğin neticesi değilse neyin neticesidir?

Oysa kitabımız Kur’an-ı Kerim’dir ve kitabımızda ancak iki fırkadan (parti) bahsedilmektedir: Rahman’ın partisi ve Şeytan’ın partisi. İlahi gerçeklere göre bu iki partiden başka parti olmamalıdır ve biz müslümanlar olarak insanları Rahman’ın partisine davet etmekle mükellefiz. Yani, “ey insanlar! Allah’tan başkasına tapmayın, Allah’tan başka Rabler ve İlahlar edinmeyin” diye haykırmalıyız. İnsanlara Allah’ın hükümlerine göre yaşamayı emretmeliyiz ve onları şeytanın hilelerine karşı uyarmalıyız. Madem müslümanız, hak ve hukuklar İslam’a göre olmalı, öyle değil mi? Yani insanlara din seçme ve dinlerini yaşama geçirme hürriyeti verilmeli, haksız yere cana kıyanlardan kısas alınmalı, hırsızlık ve zina yapanlara İslami cezalar verilmeli...
Ama niye “müslümanım” diyen siyasetçiler bunlardan söz açmıyorlar? Çünkü onlar kendi tramvaylarında değiller, ondan dolayı mı acaba? Bakıyorsunuz hal buna asla benzemiyor. Adamlar demokrasiden söz ederken coştukça coşuyorlar. Eskiden takiyyeden söz edenler vardı. Yani birilerinin niyetlerini gizleyerek başkalarının tramvaylarında yolculuk yaptığı söylenirdi. Vallahi, şimdilerde adamlar takiyyeyi bile terketmiş gibiler. Yoksa onlar takiyye yapa yapa nereye geldiklerini şaşırmışlar mı acaba?

Bunlar söylendiğinde bazı kardeşlerimiz “biz bunları 30-40 sene önce konuşurduk, şimdi biz bunları aştık, siz ne kadar geri kalmışsınız” gibi itirazlar ederler. Güya onlar modern, çağdaş müslümanlar olmuşlar da onlara emr-i bi’l-ma’ruf ve nehy-i ‘ani’l-münker yapanlar yobazlar imiş. Böyle düşünen kardeşlerimize diyeceğimiz şudur: Siz hiçbir şeyi aşmadınız, bilakis aştık dediğiniz şeyin altında ezilmektesiniz, ama bunun farkında değilsiniz. Siz iyisi size getirilen aynaya bakın da halinizin ne olduğunu bir görün. Söylemesi bizden...


Bu konuda bize düşen Kuran-ı Kerim ve Peygamberimiz (sav) Sünnetine göre Müslüman olmak ve cahiliyye düzeni kurallarına bireyler ve topluluk halınde karşı koymaktan ibarettir. Yani Müslümanlar olarak cahiliye düzenı kurallarına sivil itaatsizlik yapmaktır. Bu aynı zamanda hak ve batılın karışmasına engel olmak ve Müslüman kimliğin korunması manasına da gelir.

Burada söylenenlerın acı sözler olduğunun elbette farkındayız. Zaten dostun sözü acıdır, ilaçtır, şifaya vesile olur. Olsun, yolunu şaşıran kardeşlerimizin bu sözlerden kalpleri titresin, gözleri yaşlansın. Olur ki uyanırlar, olur ki ders çıkarırlar ve kendi gerçeklerimize dönerler. Değil mi, efendim?...


Abdurrahman Muhammed

yenideniman.com
 
Üst Ana Sayfa Alt