Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Payitaht Abdülhamid

S Çevrimdışı

Saladin1

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
1-Bu olay Yavuz Sultan diye anlatılıyor, gerçekliğini bilmiyorum.
2-“Hamid”, Allah’ın isimlerindendir. Başında “Abd” olmadan kullanılamaz.
3-Sadece bu sahnede bile bir sürü bidat var.
4-Bu kanaldan uzak durmak lazım, çünkü onlar tağut uşakları.

Başka madde varsa siz yazın
 
Abdullah el Hanbeli Çevrimdışı

Abdullah el Hanbeli

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
1- bende öyle okudum akhi, Abdulhamid dizisine uyarlamışlar sanırım. Dizide abartılar olabilir bunu reddetmiyorum.

2- Sultanın ismi Abdulhamid zaten, Abdulhamid'imiz yerine Hamid'imiz diye kısaltılmış


3- Bidat olabilir akhi, bilmiyorum. Ben Abdulhamid'in Rasulullah'a olan bağlılığından dolayı paylaşmıştım, yapılanın bidat olabilecegini aklıma getirmedim.

4- Mevcut sisteme bağlı olmaya teşvik etme niyetim yoktu, Osmanlı ayrı TC ayrı benim için.
 
Moderatör tarafında düzenlendi:
S Çevrimdışı

Saladin1

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
Mevcut sisteme bağlı olmaya teşvik etme niyetim yoktu, Osmanlı ayrı TC ayrı benim için.

Yok o niyetine bir şey demedim. Ben bu kanalın Ertuğrul dizisini takip ediyordum. Orda İbn Arabi’yi öve öve bitirememişlerdi.

Sonra başka birileri de “Vahhabi-Selefiler var Osmanlı’ya düşman, Türklere düşman” gibi sözler ediyorlardı. Ben de o sahtekarlara inanmıştım. Allah beni affetsin.
Şimdi ise ben de bir Vahhabi-Selefi’yim. ;)
 
Pangea Çevrimdışı

Pangea

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
Yok o niyetine bir şey demedim. Ben bu kanalın Ertuğrul dizisini takip ediyordum. Orda İbn Arabi’yi öve öve bitirememişlerdi.

Sonra başka birileri de “Vahhabi-Selefiler var Osmanlı’ya düşman, Türklere düşman” gibi sözler ediyorlardı. Ben de o sahtekarlara inanmıştım. Allah beni affetsin.
Şimdi ise ben de bir Vahhabi-Selefi’yim. ;)
Ertuğrulu ben hala takip ediyorum ve evet tevhid ehli biri için çok rahatsız edici sahneler var. ibn arabiynin tek kelime arapça konuşamaması da güldürüyor. Bir de sanırım senaristler değişti, önceleri "şehitin arkasından ağlanmaz şehid olduğuna mutlu olunur" gibi bir anlayış varken artık "şehid"in arkasından zarıl zurul ağlanıp ağıt yakılıyor. herşeye rağmen tvdeki geri kalan çöpten iyidir.
 
Şamil Basayew Çevrimdışı

Şamil Basayew

Sabret nefsim Allah bizimle beraberdir..
İslam-TR Üyesi
Yok o niyetine bir şey demedim. Ben bu kanalın Ertuğrul dizisini takip ediyordum. Orda İbn Arabi’yi öve öve bitirememişlerdi.

İbnül arabiyi, tekfir eden alim sayısı kadar onun faziletli bir adam olduğunu da söyleyen, öve öve bitiremeyen imamlar var çok takma inşaAllah islam olarak vefat etmiştir
 
S Çevrimdışı

Saladin1

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
İbnül arabiyi, tekfir eden alim sayısı kadar onun faziletli bir adam olduğunu da söyleyen, öve öve bitiremeyen imamlar var çok takma inşaAllah islam olarak vefat etmiştir

ibn-i arabinin bazı küfür sözleri

“ …. Hak ile halk arasını ayıramazsın.Şu halde her varlık hak’tır,yahut her şey halk’tır dersin. Yahutta,o bir bakımdan hak’tır,bir bakımdan da halk’tır diyebilirsin …. “
FİSUS UL-HİKEM : 99.S – İST- KİTABEVİ 1981


Yaratan,yaratılan,halık,mahluk,hep O’dur.O’nun dışında,O’nun varlığı haricinde hiçbir varlık tassavur edilemez.Çünkü Vücut birdir. “

FİSUS UL-HİKEM : 13.S M.E.B YAYINLARI İST-1992

Var olan kimdir ? Varlık nedir ? Varlıkta bir belirme vardır.O beliren var olan zatın kendisidir.O’nu umumileştiren hususileştirmiş oldu,O’nu hususi gören de,umumileştirmiş oldu. Tek varlıktan başka varlık yoktur.Şu halde nur ile zulmet aynıdır
FİSUS UL - HİKEM : 99.S – İST- KİTABEVİ 1981
FİSUS UL-HİKEM : 190.S M.E.B YAYINLARI İST-1992


Ey nefsinde varlıkları yaratan,sen yarattığın şeylerin hepsisin. Varlığı nihayetsiz olan şeyi sen vücudunda yaratırsın.Şu halde sen hem dar hem de genişsin
FİSUS UL-HİKEM : 55.S – İST- KİTABEVİ 1981
Bir vakit olurki kul şüphesiz rabb olur.Başka bir vakitte de iftirasız kulluk derecesine iner …..
FİSUS UL-HİKEM : 57.S – İST- KİTABEVİ 1981

“ Allah beni över, ben de Onu. O bana kulluk eder, ben de Ona,Bir halde ben Onu ikrar eder ve eşyadaki çokluk ve değişikliği görünce de inkâr ederim….
FİSUS UL-HİKEM : 48.S İSTANBUL- KİTABEVİ 1981
FİSUS UL-HİKEM : 13.S M.E.B YAYINLARI İST-1992
Sen kulsun ve sen Tanrı'sın ; kulluğun kimin kulu olduğunu bildiğin içindir…..
FİSUS UL-HİKEM : 101.S M.E.B YAYINLARI İST-1992

“…Çünkü bu kitap, nefis arzularından münezzeh ve içine fesad karışmamış olan en kudsî makamdan indirilmiştir… Çünkü ben ancak bana ilham olunan şeyi söyledim ve bu yazılı kitapta ancak bana indirilmiş olan hakikatleri dile getirdim.” (Fusûsül Hikem. Muhyiddin-i Arabî. M.E.B Çev:Nuri Gençosman s.20)

…Söylediğim her şeyi, bana Tanrı haber verdi… O, bana imlâ ediyor ve ben (bunları) kendi elimle yazıyordum… Benim lisânım, Hakk’ın lisanıdır, sözüm O’nun sözüdür…”(El Futûhât El-Mekkiyye. Muhyiddin-i İbn Arabî. Kültür Bakanlığı/1184 Çev: Prof.Dr.Nihat Keklik divandan nakille s.455)

“Biz, bütün söylediklerimizde ancak Allah’ın bize ilka ettiği (ulaştırdığı) şeye dayanırız…(El Futûhât El-Mekkiyye.S.19) Sufiler delil ikame etmekten münezzehtir…”(aynı eser s.25)


Muhyiddin-i Arabî “Fusûsü’l-Hikem’de” geçen şiirlerinde şunları söylüyor:

Bir vakit olur ki kul şüphesiz Rab olur.
Başka bir vakitte de iftirasız kulluk derekesine iner.
Allah beni över, ben de O’nu. O bana kulluk eder, ben de O’na.
Ey nefsinde varlıkları yaratan! Sen halk ettiğin şeylerin hepsisin.
Küfür ve isyan ehli cehenneme girseler de, orada kendileri için bir zevk ve lezzet vardır. O da onlar için bir cennettir.
Ancak onların cennetleri Huld cennetlerine benzemez. İkisi birdir amma aralarında tecelli farkı vardır… (Said Nursi benzer ifadeleri Ebu Talib için anlatıyor. Mektubat.s.366)

İster Hakk ol, ister Halk ol, Allah ile Rahman olursun…” (Fusûsül Hikem.s.83,93,95,104,190) diyen İbn Arabî;

“Mükemmel arif, tapılan her şeyin hakkın açığa çıktığı ve kendisinde hakka ibadet edildiğini görendir. Onun için kendisinde fena bulduğu (kadın) suretine girerek tekrar kendisine dönmesi için yıkanma (gusül) ile onu temizlemiştir… (Erkeğin) Allah’ı kadında müşahede etmesi tam ve en mükemmelidir… Allah maddelerden soyut olarak hiçbir zaman müşahede edilemez…” der. (Teorik ve Pratik Açıdan Tasavvuf ve İslâm.s.118)

“Tasavvufun Şeyh-i Ekber’i teslis inancından daha çok ileri giderek, Allah’ın leş ve putlarda, Samirî’nin buzağısında, Hz.Musa’nın Firavun’unda ve pislik içinde yuvarlanan vücutlarda tecessüd ettiğine inanmış, şehvetleri alevlenen, güdüleri tutuşan ve her günahkarın önünde sere serpe açılıp günah bataklığına taşıyan ahlaksız kadının vücuduna büründüğünü söylediği bir tanrı anlayışına sahiptir.” (Teorik ve Pratik Açıdan Tasavvuf ve İslâm.s.120)


İbn Arabî bir şiirinde şöyle der: “Nübüvvet makamının mevkii rasûlün üstünde ve velinin altında bir yerdir.”(Şerhu Akidetü’t-Tahaviye,II/743.”

“Kur’ân âyr-etlerini tahrif ederek kafir Hûd kavminin sırat-ı mustakim üzere olduklarını, Firavun’un iman-ı kamil bir mü’min olduğu gibi, Nûh kavminin de mü’min bir kavim olduğu ve bu imanlarından dolayı Allah, onları mükafatlandırıp vahdet deryasına batırdığını, nimetini tatmaları için ilahi sevgi ateşine soktuğu, Hz.Harun’un İsrailoğullarını buzağıya tapmaktan alıkoyarak yanıldığını, çünkü buzağının gerçek mabud veya onun sûretinden bir sûret olduğunu, Nûh kavminin Ved, Yegus, Yeûk, Suva ve Nasr putlarına tapmayı bırakmamakla isabet ettikleri, çünkü bu putların ilahın birer görünümü olduklarını, tatlılık kökünden gelen azabın gerçekte rahmet ve hoş bir şey olduğunu, rahmete uğramayan ve rızaya kavuşmayan hiçbir insanın bulunmadığını, bir şey var olmadan önce Allah’ın onu bilemeyeceği, çünkü bir şeyin varlığının Allah’ın varlığının tercümesi olduğunu ve benzeri şeyleri söylemesine rağmen İbn Arabî bunların hepsini eksiltmeden ve çoğaltmadan doğrudan Rasûlullah’tan, hatta Allah’tan aldığını söylemiş ve Rasûlullah’ın, kendisine bunları insanlara tebliğ etmesini emrettiğini de iddia etmiştir
 
Pangea Çevrimdışı

Pangea

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
ibn-i arabinin bazı küfür sözleri

“ …. Hak ile halk arasını ayıramazsın.Şu halde her varlık hak’tır,yahut her şey halk’tır dersin. Yahutta,o bir bakımdan hak’tır,bir bakımdan da halk’tır diyebilirsin …. “
FİSUS UL-HİKEM : 99.S – İST- KİTABEVİ 1981


Yaratan,yaratılan,halık,mahluk,hep O’dur.O’nun dışında,O’nun varlığı haricinde hiçbir varlık tassavur edilemez.Çünkü Vücut birdir. “

FİSUS UL-HİKEM : 13.S M.E.B YAYINLARI İST-1992

Var olan kimdir ? Varlık nedir ? Varlıkta bir belirme vardır.O beliren var olan zatın kendisidir.O’nu umumileştiren hususileştirmiş oldu,O’nu hususi gören de,umumileştirmiş oldu. Tek varlıktan başka varlık yoktur.Şu halde nur ile zulmet aynıdır
FİSUS UL - HİKEM : 99.S – İST- KİTABEVİ 1981
FİSUS UL-HİKEM : 190.S M.E.B YAYINLARI İST-1992


Ey nefsinde varlıkları yaratan,sen yarattığın şeylerin hepsisin. Varlığı nihayetsiz olan şeyi sen vücudunda yaratırsın.Şu halde sen hem dar hem de genişsin
FİSUS UL-HİKEM : 55.S – İST- KİTABEVİ 1981
Bir vakit olurki kul şüphesiz rabb olur.Başka bir vakitte de iftirasız kulluk derecesine iner …..
FİSUS UL-HİKEM : 57.S – İST- KİTABEVİ 1981


“ Allah beni över, ben de Onu. O bana kulluk eder, ben de Ona,Bir halde ben Onu ikrar eder ve eşyadaki çokluk ve değişikliği görünce de inkâr ederim….
FİSUS UL-HİKEM : 48.S İSTANBUL- KİTABEVİ 1981
FİSUS UL-HİKEM : 13.S M.E.B YAYINLARI İST-1992
Sen kulsun ve sen Tanrı'sın ; kulluğun kimin kulu olduğunu bildiğin içindir…..
FİSUS UL-HİKEM : 101.S M.E.B YAYINLARI İST-1992


“…Çünkü bu kitap, nefis arzularından münezzeh ve içine fesad karışmamış olan en kudsî makamdan indirilmiştir… Çünkü ben ancak bana ilham olunan şeyi söyledim ve bu yazılı kitapta ancak bana indirilmiş olan hakikatleri dile getirdim.” (Fusûsül Hikem. Muhyiddin-i Arabî. M.E.B Çev:Nuri Gençosman s.20)

…Söylediğim her şeyi, bana Tanrı haber verdi… O, bana imlâ ediyor ve ben (bunları) kendi elimle yazıyordum… Benim lisânım, Hakk’ın lisanıdır, sözüm O’nun sözüdür…”(El Futûhât El-Mekkiyye. Muhyiddin-i İbn Arabî. Kültür Bakanlığı/1184 Çev: Prof.Dr.Nihat Keklik divandan nakille s.455)

“Biz, bütün söylediklerimizde ancak Allah’ın bize ilka ettiği (ulaştırdığı) şeye dayanırız…(El Futûhât El-Mekkiyye.S.19) Sufiler delil ikame etmekten münezzehtir…”(aynı eser s.25)


Muhyiddin-i Arabî “Fusûsü’l-Hikem’de” geçen şiirlerinde şunları söylüyor:

Bir vakit olur ki kul şüphesiz Rab olur.
Başka bir vakitte de iftirasız kulluk derekesine iner.
Allah beni över, ben de O’nu. O bana kulluk eder, ben de O’na.
Ey nefsinde varlıkları yaratan! Sen halk ettiğin şeylerin hepsisin.
Küfür ve isyan ehli cehenneme girseler de, orada kendileri için bir zevk ve lezzet vardır. O da onlar için bir cennettir.
Ancak onların cennetleri Huld cennetlerine benzemez. İkisi birdir amma aralarında tecelli farkı vardır… (Said Nursi benzer ifadeleri Ebu Talib için anlatıyor. Mektubat.s.366)

İster Hakk ol, ister Halk ol, Allah ile Rahman olursun…” (Fusûsül Hikem.s.83,93,95,104,190) diyen İbn Arabî;

“Mükemmel arif, tapılan her şeyin hakkın açığa çıktığı ve kendisinde hakka ibadet edildiğini görendir. Onun için kendisinde fena bulduğu (kadın) suretine girerek tekrar kendisine dönmesi için yıkanma (gusül) ile onu temizlemiştir… (Erkeğin) Allah’ı kadında müşahede etmesi tam ve en mükemmelidir… Allah maddelerden soyut olarak hiçbir zaman müşahede edilemez…” der. (Teorik ve Pratik Açıdan Tasavvuf ve İslâm.s.118)

“Tasavvufun Şeyh-i Ekber’i teslis inancından daha çok ileri giderek, Allah’ın leş ve putlarda, Samirî’nin buzağısında, Hz.Musa’nın Firavun’unda ve pislik içinde yuvarlanan vücutlarda tecessüd ettiğine inanmış, şehvetleri alevlenen, güdüleri tutuşan ve her günahkarın önünde sere serpe açılıp günah bataklığına taşıyan ahlaksız kadının vücuduna büründüğünü söylediği bir tanrı anlayışına sahiptir.” (Teorik ve Pratik Açıdan Tasavvuf ve İslâm.s.120)


İbn Arabî bir şiirinde şöyle der: “Nübüvvet makamının mevkii rasûlün üstünde ve velinin altında bir yerdir.”(Şerhu Akidetü’t-Tahaviye,II/743.”

“Kur’ân âyr-etlerini tahrif ederek kafir Hûd kavminin sırat-ı mustakim üzere olduklarını, Firavun’un iman-ı kamil bir mü’min olduğu gibi, Nûh kavminin de mü’min bir kavim olduğu ve bu imanlarından dolayı Allah, onları mükafatlandırıp vahdet deryasına batırdığını, nimetini tatmaları için ilahi sevgi ateşine soktuğu, Hz.Harun’un İsrailoğullarını buzağıya tapmaktan alıkoyarak yanıldığını, çünkü buzağının gerçek mabud veya onun sûretinden bir sûret olduğunu, Nûh kavminin Ved, Yegus, Yeûk, Suva ve Nasr putlarına tapmayı bırakmamakla isabet ettikleri, çünkü bu putların ilahın birer görünümü olduklarını, tatlılık kökünden gelen azabın gerçekte rahmet ve hoş bir şey olduğunu, rahmete uğramayan ve rızaya kavuşmayan hiçbir insanın bulunmadığını, bir şey var olmadan önce Allah’ın onu bilemeyeceği, çünkü bir şeyin varlığının Allah’ın varlığının tercümesi olduğunu ve benzeri şeyleri söylemesine rağmen İbn Arabî bunların hepsini eksiltmeden ve çoğaltmadan doğrudan Rasûlullah’tan, hatta Allah’tan aldığını söylemiş ve Rasûlullah’ın, kendisine bunları insanlara tebliğ etmesini emrettiğini de iddia etmiştir
şu yazdıklarını bu kişi gerçekten söylemişse anadolu insanının dini anlayışı büyük muallak. ben tevhidle veya islamla tanışmadan önce ibn arabiyi önemli biri olarak bilirdim. dirilis ertugrulun ilk 2 3 bölümünü izledikten sonra bir gariplik oldugunu anlayip arastirdim ancak bu diziyi bu sirk hareketlerinin farkinda olmadan izleyen o kadar insan var. Yazık vallahi.
 
S Çevrimdışı

Saladin1

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
bu diziyi bu sirk hareketlerinin farkinda olmadan izleyen o kadar insan var.

Bir sezonunun finalinde Bizans komutanı Ertuğrul ile yaptığı anlaşmayı bozup Ertuğrul’u pusuya düşürüp bir çok dostunu öldürüp onu da ölümle burun buruna getiriyor. Sonra oğlunu kaçırıyor.

Sezonun ortalarına doğru Ertuğrul’un tam onu öldüreceğini beklerken, bizans komutanı rüyasında İbn Arabi’yi görüyor ve Müslüman oluyor(!)

Bu sahneleri izleyen kişi, İbn Arabi’yi tekfir edenlere tabiki düşman olur. İnsanların kafalarını böyle kirletiyorlar
 
Şamil Basayew Çevrimdışı

Şamil Basayew

Sabret nefsim Allah bizimle beraberdir..
İslam-TR Üyesi
ibn-i arabinin bazı küfür sözleri

“ …. Hak ile halk arasını ayıramazsın.Şu halde her varlık hak’tır,yahut her şey halk’tır dersin. Yahutta,o bir bakımdan hak’tır,bir bakımdan da halk’tır diyebilirsin …. “
FİSUS UL-HİKEM : 99.S – İST- KİTABEVİ 1981


Yaratan,yaratılan,halık,mahluk,hep O’dur.O’nun dışında,O’nun varlığı haricinde hiçbir varlık tassavur edilemez.Çünkü Vücut birdir. “

FİSUS UL-HİKEM : 13.S M.E.B YAYINLARI İST-1992

Var olan kimdir ? Varlık nedir ? Varlıkta bir belirme vardır.O beliren var olan zatın kendisidir.O’nu umumileştiren hususileştirmiş oldu,O’nu hususi gören de,umumileştirmiş oldu. Tek varlıktan başka varlık yoktur.Şu halde nur ile zulmet aynıdır
FİSUS UL - HİKEM : 99.S – İST- KİTABEVİ 1981
FİSUS UL-HİKEM : 190.S M.E.B YAYINLARI İST-1992


Ey nefsinde varlıkları yaratan,sen yarattığın şeylerin hepsisin. Varlığı nihayetsiz olan şeyi sen vücudunda yaratırsın.Şu halde sen hem dar hem de genişsin
FİSUS UL-HİKEM : 55.S – İST- KİTABEVİ 1981
Bir vakit olurki kul şüphesiz rabb olur.Başka bir vakitte de iftirasız kulluk derecesine iner …..
FİSUS UL-HİKEM : 57.S – İST- KİTABEVİ 1981


“ Allah beni över, ben de Onu. O bana kulluk eder, ben de Ona,Bir halde ben Onu ikrar eder ve eşyadaki çokluk ve değişikliği görünce de inkâr ederim….
FİSUS UL-HİKEM : 48.S İSTANBUL- KİTABEVİ 1981
FİSUS UL-HİKEM : 13.S M.E.B YAYINLARI İST-1992
Sen kulsun ve sen Tanrı'sın ; kulluğun kimin kulu olduğunu bildiğin içindir…..
FİSUS UL-HİKEM : 101.S M.E.B YAYINLARI İST-1992


“…Çünkü bu kitap, nefis arzularından münezzeh ve içine fesad karışmamış olan en kudsî makamdan indirilmiştir… Çünkü ben ancak bana ilham olunan şeyi söyledim ve bu yazılı kitapta ancak bana indirilmiş olan hakikatleri dile getirdim.” (Fusûsül Hikem. Muhyiddin-i Arabî. M.E.B Çev:Nuri Gençosman s.20)

…Söylediğim her şeyi, bana Tanrı haber verdi… O, bana imlâ ediyor ve ben (bunları) kendi elimle yazıyordum… Benim lisânım, Hakk’ın lisanıdır, sözüm O’nun sözüdür…”(El Futûhât El-Mekkiyye. Muhyiddin-i İbn Arabî. Kültür Bakanlığı/1184 Çev: Prof.Dr.Nihat Keklik divandan nakille s.455)

“Biz, bütün söylediklerimizde ancak Allah’ın bize ilka ettiği (ulaştırdığı) şeye dayanırız…(El Futûhât El-Mekkiyye.S.19) Sufiler delil ikame etmekten münezzehtir…”(aynı eser s.25)


Muhyiddin-i Arabî “Fusûsü’l-Hikem’de” geçen şiirlerinde şunları söylüyor:

Bir vakit olur ki kul şüphesiz Rab olur.
Başka bir vakitte de iftirasız kulluk derekesine iner.
Allah beni över, ben de O’nu. O bana kulluk eder, ben de O’na.
Ey nefsinde varlıkları yaratan! Sen halk ettiğin şeylerin hepsisin.
Küfür ve isyan ehli cehenneme girseler de, orada kendileri için bir zevk ve lezzet vardır. O da onlar için bir cennettir.
Ancak onların cennetleri Huld cennetlerine benzemez. İkisi birdir amma aralarında tecelli farkı vardır… (Said Nursi benzer ifadeleri Ebu Talib için anlatıyor. Mektubat.s.366)

İster Hakk ol, ister Halk ol, Allah ile Rahman olursun…” (Fusûsül Hikem.s.83,93,95,104,190) diyen İbn Arabî;

“Mükemmel arif, tapılan her şeyin hakkın açığa çıktığı ve kendisinde hakka ibadet edildiğini görendir. Onun için kendisinde fena bulduğu (kadın) suretine girerek tekrar kendisine dönmesi için yıkanma (gusül) ile onu temizlemiştir… (Erkeğin) Allah’ı kadında müşahede etmesi tam ve en mükemmelidir… Allah maddelerden soyut olarak hiçbir zaman müşahede edilemez…” der. (Teorik ve Pratik Açıdan Tasavvuf ve İslâm.s.118)

“Tasavvufun Şeyh-i Ekber’i teslis inancından daha çok ileri giderek, Allah’ın leş ve putlarda, Samirî’nin buzağısında, Hz.Musa’nın Firavun’unda ve pislik içinde yuvarlanan vücutlarda tecessüd ettiğine inanmış, şehvetleri alevlenen, güdüleri tutuşan ve her günahkarın önünde sere serpe açılıp günah bataklığına taşıyan ahlaksız kadının vücuduna büründüğünü söylediği bir tanrı anlayışına sahiptir.” (Teorik ve Pratik Açıdan Tasavvuf ve İslâm.s.120)


İbn Arabî bir şiirinde şöyle der: “Nübüvvet makamının mevkii rasûlün üstünde ve velinin altında bir yerdir.”(Şerhu Akidetü’t-Tahaviye,II/743.”

“Kur’ân âyr-etlerini tahrif ederek kafir Hûd kavminin sırat-ı mustakim üzere olduklarını, Firavun’un iman-ı kamil bir mü’min olduğu gibi, Nûh kavminin de mü’min bir kavim olduğu ve bu imanlarından dolayı Allah, onları mükafatlandırıp vahdet deryasına batırdığını, nimetini tatmaları için ilahi sevgi ateşine soktuğu, Hz.Harun’un İsrailoğullarını buzağıya tapmaktan alıkoyarak yanıldığını, çünkü buzağının gerçek mabud veya onun sûretinden bir sûret olduğunu, Nûh kavminin Ved, Yegus, Yeûk, Suva ve Nasr putlarına tapmayı bırakmamakla isabet ettikleri, çünkü bu putların ilahın birer görünümü olduklarını, tatlılık kökünden gelen azabın gerçekte rahmet ve hoş bir şey olduğunu, rahmete uğramayan ve rızaya kavuşmayan hiçbir insanın bulunmadığını, bir şey var olmadan önce Allah’ın onu bilemeyeceği, çünkü bir şeyin varlığının Allah’ın varlığının tercümesi olduğunu ve benzeri şeyleri söylemesine rağmen İbn Arabî bunların hepsini eksiltmeden ve çoğaltmadan doğrudan Rasûlullah’tan, hatta Allah’tan aldığını söylemiş ve Rasûlullah’ın, kendisine bunları insanlara tebliğ etmesini emrettiğini de iddia etmiştir

Akhi bunlar zaten bilindik şeyler ve bunları duyup alimlerin büyük bölümü tekfir ediyor etmeyenler de var tabii onlar da bu sözlerin yalan olduğunu sonradan eklendiğini söylüyor burada en güzel tavır şudur: ibn arabi bunları söylediyse ve bu akideden dönmediyse kafirdir yine de son nefesinş Allah bilir.
 
Üst Ana Sayfa Alt