Büyük zatlardan biri, evinde otururken birden kapı çalınır. İnip bakar. Bir de ne görsün, eski tanıdıklarından biri... Allah rızası için sadaka istemeye gelen bu eski dostunu mahcup etmemek için kendisine görünmez. Hemen içeri koşup eline sandıktan ne geçerse hepsini getirip, kapı aralığından uzatır. Adam dua ederek gittikten sonra, o zat hüngür hüngür ağlamaya başlar.
Hanımı, “Verdiklerin gözüne çok göründü, yaptığın cömertliğe pişman oldun da ondan dolayı mı ağlıyorsun?” diye sorar. Adam şöyle cevap verir:
“Hayır! Aklına gelen yanlış. Ben verdiğim para için değil, uzun zamandan beri görmediğim bir dostumun halini sorup araştırmadığım için, onu dilenmeye zorlanacak duruma getirişime ağlıyorum!..”
Gelin büyük zata eşlik edip biz de ağlayalım! Teselli bekleyen komşumuza çare olamayışımıza, cevabını unuttuğumuz mektuplara, aramadığımız dostlarımıza, ziyaret etmediğimiz hastalara ağlayalım.
Belki en kötüsü de, bu hissimizi yitirişimize ve ağlamayı unutuşumuza ağlayalım...
Çoğu şeyin farkına varmadan yaşıyoruz. Sokakta telaşla ilerlerken, hayattan ümidini yitirmiş biri geçiverir yanımızdan. Alaca karanlıkta pazar artıklarını toplayan yoksulları görürüz. Çöp bidonunu karıştıran adamın parmakları yırtık pabucunun içinde donarken, basit bir boya kutusuyla yaşam savaşı veren minik bir çocuk görürüz.
İyilik yapmayı uzaklarda aramayalım. Aslında o, yanı başımızda bizi beklemektedir.
Öyle insanlar vardır ki, parasızlıktan veya maddi yetersizliklerden değil, sadece sevgi sözcüğüne hasret olarak ilgisizlikten ölür giderler. Bazen kedinin ayak tıkırtısı veya rüzgarın sürüklediği kâğıdın hışırtısı, ümit uyandırmak için insanın yerini alabiliyor...
Bir aile “Acaba hangi lokantaya gitsek?” diye düşünürken, yan komşusunun elektrik borcunu ödeyemediği için kullandığı mum devrilir ve yangın çıkar.
Yetimler akşama ne yiyecek?
İyilik, hayata anlam kazandırır. İyilik öyle bir dildir ki; hem dilsizler konuşabilir onunla, hem de sağırlar işitir onu...
Hayat bir iyilik yarışıdır ve sevmektir. Sevmek ise boş sözle olmaz. Sevmek; ilgilenmektir, zaman ayırmaktır, paylaşmaktır.
Hanımı, “Verdiklerin gözüne çok göründü, yaptığın cömertliğe pişman oldun da ondan dolayı mı ağlıyorsun?” diye sorar. Adam şöyle cevap verir:
“Hayır! Aklına gelen yanlış. Ben verdiğim para için değil, uzun zamandan beri görmediğim bir dostumun halini sorup araştırmadığım için, onu dilenmeye zorlanacak duruma getirişime ağlıyorum!..”
Gelin büyük zata eşlik edip biz de ağlayalım! Teselli bekleyen komşumuza çare olamayışımıza, cevabını unuttuğumuz mektuplara, aramadığımız dostlarımıza, ziyaret etmediğimiz hastalara ağlayalım.
Belki en kötüsü de, bu hissimizi yitirişimize ve ağlamayı unutuşumuza ağlayalım...
Çoğu şeyin farkına varmadan yaşıyoruz. Sokakta telaşla ilerlerken, hayattan ümidini yitirmiş biri geçiverir yanımızdan. Alaca karanlıkta pazar artıklarını toplayan yoksulları görürüz. Çöp bidonunu karıştıran adamın parmakları yırtık pabucunun içinde donarken, basit bir boya kutusuyla yaşam savaşı veren minik bir çocuk görürüz.
İyilik yapmayı uzaklarda aramayalım. Aslında o, yanı başımızda bizi beklemektedir.
Öyle insanlar vardır ki, parasızlıktan veya maddi yetersizliklerden değil, sadece sevgi sözcüğüne hasret olarak ilgisizlikten ölür giderler. Bazen kedinin ayak tıkırtısı veya rüzgarın sürüklediği kâğıdın hışırtısı, ümit uyandırmak için insanın yerini alabiliyor...
Bir aile “Acaba hangi lokantaya gitsek?” diye düşünürken, yan komşusunun elektrik borcunu ödeyemediği için kullandığı mum devrilir ve yangın çıkar.
Yetimler akşama ne yiyecek?
İyilik, hayata anlam kazandırır. İyilik öyle bir dildir ki; hem dilsizler konuşabilir onunla, hem de sağırlar işitir onu...
Hayat bir iyilik yarışıdır ve sevmektir. Sevmek ise boş sözle olmaz. Sevmek; ilgilenmektir, zaman ayırmaktır, paylaşmaktır.