Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Peygamber imizin Namaz Kıldığı Yeri Namazgah Edinmek

I Çevrimdışı

islami bilgiler

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
بســـم الله الرحمن الرحيم


Peygamber imizin Namaz Kıldığı Yeri Namazgah Edinmek


Söz konusu hadisin bir başka benzeri de Buhari ile Müslim'in birlikte yer verdikler i şu hadistir. Bu hadise göre, sahabiler den İtban b. Malik, bir defasında Peygamber imize gelerek şöyle dedi:

“Ben şimdiye kadar kabilem Salimoğullarının mescidind e namaz kılıyordum. Fakat şu sıralar gözlerim görmez oldu. Ayrıca evimle kabilemin mescidi arasına bazan seller giriyor. Bu yüzden bize gelip evimin belirli bir yerinde namaz kılmanı ve orayı namaz kılma yeri edinmeyi istiyorum . Peygamber imiz:

“Bu isteğini, inşallah, yerine getireceğim” dedikten sonra, ertesi günü iyice gün ağardıktan sonra, Hz. Ebu Bekir ile birlikte kapıma gelip içeri girmek istediğini bildirdi. Kendisini içeri aldıktan sonra daha oturmadan önce bana evinin neresinde namaz kılmamı istersin?” diye sordu. Kendisine evimin neresinde namaz kılmasını istediğimi göstermem üzerine, hemen namaza durup tekbir aldı. Biz de saf tutup kendisine uyduk, iki rekât kılarak selâm verdi, biz de O'nunla birlikte selâm verdik.” (Buhari, Namaz, Kitabı, bab: Mescitler ve evler, H. No: 425; Müslim, Kitab, Mescitler, bab: Makbul bir özürden ötürü cemaatle namaz kılmaktan uzak kalma konusunda verilen ruhsat, H. No: 33.)

(İtban b. Malik; Büyük sahabiler arasında sayılan bu zatın asıl adı, İtban b. Malik, b. Amr b. El-Aclan, El-Ensarî, El-Hazrecî, El-Salimî'dir. Bedirde bulunanla rdandır. Kendi kavmi Beni Salim'in imamıydı. Muaviye'nin saltanatı döneminde öldü. El-İsabe, c. 2, s. 452.)

Bu hadis, Peygamber Efendimiz in (salât ve selâm üzerine olsun) namaz kıldığı yeri kendisine namaz yeri edinmenin sakıncasız olduğunu gösteriyor. Tıpkı bunun gibi, O'nun namaz kıldığı yerde namaz kılmak da sakıncasızdır.

Fakat bu hadiste söz konusu olan sahabi, kendisine namaz yeri belirleme k amacındaydı ve bu yerin Peygamber Efendimiz in namaz kıldığı bir yer olmasını istedi. Ki böylece namaz kılacağı yeri Peygamber imiz belirlemiş olsun. Oysa Peygamber imizin tesadüfen namaz kılmış olduğu bir yeri namaz yeri edinmek, belirli bir namaz yerine ihtiyaç olduğu için değil de, sırf Peygamber imiz orada tesadüfen namaz kıldı diye böyle yapmak başka bir şeydir.

Bu böyle olduğu gibi Peygamber Efendimiz in özellikle namaz kıldığı ve dua ettiği yerleri özellikle namaz ve dua yerleri olarak belirleme k de, Peygamber imizin sünnetine uymak ve O'nun izinden gitmek kapsamına girer. Peygamber imizin özellikle namaz kıldığı veya dua ettiği vakitler de böyledir. Bu vakitleri özellikle namaz ve dua vakitleri olarak belirleme k, Peygamber imizin yapmış olduğu diğer ibadetler ile, ibadet amaçlı hareketle rine uymak gibi sünnettir.

Bunun bir örneği Buhari ile Müslim'de okuduğumuz şu belgedir. Bu belgeye göre Yezid b. Ebu Ubeyde şöyle diyor:

“Sahabiler den Seleme b. Ekva mushafın yanına düşen sütunun altında özellikle namaz kılmayı adet edinmişti. Bir defa kendisine:

“özellikle bu sütunun altında namaz kılmayı tercih ettiğini görüyorum, bunun sebebi nedir?” diye sorunca:

“Peygamber imizin orada özellikle namaz kıldığını görmüştüm” diye cevap verdi.”

(Buhari, Kitab, Namaz, bab: Sütunun altında namaz kılma, H. 502; Müslim, Kitab, Namaz, bab namaz kılanın sütreye yakınlığı, H. 509.)

(Büyük sahabiler den olan Selem b. ekva El-Eslemî Rıdvan Bi'atında bulunanla rdandır. H. 74 yılında öldü. Bkz. a.g.e., c. 1, s. 318.)

(El-Eslem, Seleme b. El-Ekv'a'ın azadlısıdır. Dördüncü kuşaktan güvenilir ravi olun bu zat, hicri 143 yılında öldü. Bkz. Takrib, c. 2, s.)

Aynı olayı doğrudan doğruya Seleme b. Ekva'a dayanarak anlatan Müslim de, bu sahabinin Mushafın bulunduğu yerde özellikle namaz kılıp tesbih çektiğini, bu hareketin in gerekçesi olarak Peygamber imizin vaktiyle orada namaz kılmayı tercih etmiş olduğunu söylediğini ve söz konusu yerin minber ile kıble arasında ve bir koyunun geçebileceği yer kadar minbere yakın olduğunu belirtmek tedir.

Bazı yazarlar bu örneği daha önce anlattığımız durumlarl a aynı kategoriy e koyarak bunu da tartışmalı meseleler arasında saymışlardır ki, bu yerinde değildir. Çünkü, bu örnekte sözünü ettiğimiz sahabi, bize Peygamber imizin belirli bir yeri tercih ettiğini belirtmek tedir. Peygamber imizin bu “tercihi” nasıl sünnet olmasın?

Evet, gerçi mescidde belirli bir yeri namaz yeri edinip her zaman sadece orada namaz kılmak, sünnetin belirttiği gibi yasaklanmıştır. Fakat böyle bir belirleme ile Peygamber imizin tercih ettiği bir yeri özellikli bir namaz yeri saymak aynı şey değildir.

Kısacası, Peygamber imize uymakla ve O'nun hareketle rini örnek edinmek ile, O'nun tarafından sünnet edinilmem iş olan bir hareketi sırf O'nunla ilgilidir diye benimseyi p ortaya çıkarmak arasında fark gözetmek gerekir.

Buna bağlı olarak Peygamber imizin belirli bir sebebe bağlı olarak yaptığı her hangi bir mubah hareketi, söz konusu sebep ortada yokken O'na özenerek, o hareketi yapmamız meselesi alimler arasında tartışma konusu olmuştur. Kimi alimler böyle bir şeyi müstahab (özendirilecek bir tutum) sayarken kimisi de onu müstahab kabul etmemiştir.

Dikkat edersek Abdullah b. Ömer'in (Allah her ikisinden de razı olsun) hareketi bu çerçevenin dışında kalır. Çünkü Peygamber imiz yolu üzerinde bulunan yerlerde mola yerleri olduğu için namaz kılmış değildi. Yukarıdaki örneğin benzeri ise, yolcunun konakladığı yerde namaz kılmasıdır ki, bu sünnettir.

Buna karşılık Peygamber imizin tesadüfen namaz kılmış olduğu söz konusu yerlerde özellikle namaz kılmaya gelince, Abdullah b. Ömer dışında hiç bir sahabinin böyle yaptığı bize ulaşmış değildir.

Dahası Ebu Bekir, Ömer, Osman, Ali ve diğer öncü sahabiler bazen hacc, bazan Umre ve bazan da yolculuk amacı ile sık sık Medine'den Mekke'ye gittikler i halde, hiç birinin Peygamber imizin vaktiyle namaz kıldığı mola yerlerind e özellikle namaz kıldıkları bize nakledilm iş değildir.

Söylemeye gerek yok ki, eğer bu hareket müstahab olsaydı, onlar onu herkesten önce yaparlardı. Zira sözünü ettiğimiz kimseler nelerin Peygamber imizin sünneti olduğunu herkesten iyi bilen ve diğer herkesten çok bunlara uyan şahsiyetlerdi.

Bu böyle olduğu içindir ki, Peygamber Efendimiz (salât ve selâm üzerine olsun) şöyle buyuruyor:

“Sakın Ben'im sünnetimle (yolumla) raşid ve doğrudan ayrılmayan halifeler imin sünnetinden (yollarından) ayrılmayınız. Buna sımsıkı sarılınız ve üzerine azı dişlerinizi geçiriniz. Buna karşılık sonradan ortaya atılacak şeylerden uzak durunuz. Çünkü sonradan ortaya çıkarılmış herşey bid'attır ve her bid'at da dinden sapmadır.”

(Ebu Davud, Kitab, Sünen, bab, sünnetin gerekliliği, H. 4607; Tîrmizi, Kitab, İlim, bab, Sünnete sarılma ve bid'attan uzak kalma konusunda gelen hadisler, H. 2676. Tirmizi, hadisi “hasen sahih” olarak tanımlamaktadır: İbn Mace, Mukaddime, bab, Raşid halifeler in yollarına uyma, H. 42. Ahmed, Kitab, Sünne, c. 4, s. 126,127; Daremî, Mukaddime, c. 1, s. 44,45, bab, Sünnete uyma.)

Şimdi sözümüzün konusu olan yer belirleme hareketi, raşid halifeler in bir sünneti değil, sonradan ortaya çıkarılmış bir bid'attır.

Öte yandan bazı sahabiler in söz veya davranışları arkadaşlarının söz ve davranışlarına ters düşünce delil olma nitelikle rini kaybederl er. Oysa elimizdek i örnekte bir tek sahabinin diğer bütün arkadaşlarınınkinden farklı olan bir davranışı söz konusu olduğuna göre bu davranış haydi haydi delil olamaz.

Ayrıca Peygamber imizin rastgele namaz kılmış olduğu bu mola yerlerind e özellikle namaz kılmak oraları mescid edinmeye ve böylece bize kesinlikl e yasaklanmış olan yahudi ve hristiyan lara benzemeye kapı açmak olur. Bu da müşrikliğe yol açar. Oysa şeriat koyucu bu ihtimali kesinlikl e önlemek amacı ile güneşin doğuşu ve batışı sırasında namaz kılmakla mezarları mescid edinmeyi yasaklamıştır. Böyle bir tehlikeni n önünü kesinlikl e almak amacı ile söz konusu vakitlerd e ve yerlerde namaz kılmak yasak edildiğine göre, peygamber lerin veya seçkin salih kişilerin özel bir amaçla olmaksızın, sadece tesadüf sonucu olarak bulundukl arı veya namaz kıldıkları yerlerde özellikle namaz kılmak veya dua etmek nasıl müstahab (özendirilecek bir davranış) olabilir?

Eğer böyle düşünmek yerinde sayılırsa, o zaman Hıra ve Sevr dağları ile bazı peygamber lere uğrak yeri oldukları ileri sürülen diğer bir kısım yerleri özellikle ziyaret ederek oralarda namaz da kılmayı müstahab saymak gerekir. Meselâ Şam dolaylarındaki Kasıyon dağında bulunan ve Hz. İbrahim ile Hz. İsa'nın (selam üzerlerine olsun) makamları oldukları söylenen yerlerle, Kabil'in kanının dökülme yeri olduğu ileri sürülen mağara ve Hicaz ile Şam dolaylarında bulunan daha nice bu tür yerler gibi.

Sonra bu iş zamanla bizi mezar ziyaretle rinin yol açtığı sakınca ve yıkımlarla karşı karşıya bırakır. Çünkü günün birinde kaynağı bilinmeye n bir habere veya mahiyeti bilinmeye n bir rüyaya dayanılarak halk arasından “Falanca yer, filân peygamber in makamıdır” diye konuşulduğunu görürüz.

Arkasından bu yerleri mescid edinmeye sıra gelebilir ve asılsız söylentilerin besleyeceği bir müşriklik saplantısı ile Allah (c.c.) bir yana bırakılarak buralar ibadet hedefi olan birer tapınak (veya) put haline getirilir .

Nitekim Cenab-ı Allah (c.c.) Kur'anda şirk ile yalanı bir arada zikrediyo r, doğrulukla ihlâsı birarada zikrettiği gibi.

Bundan dolayıdır ki, Peygamber Efendimiz (salât ve selâm üzerine olsun) sahih bir hadisinde:

“Yalan yere şahitlik etmek, Allah'a şirk (ortak) koşmaya denk bir günahtır” buyurdukt an ve aynı sözü üst üste iki kez tekrarladıktan sonra, söylediklerine delil göstermek üzere şu ayeti okumuştur:

“O halde murdardan, putlardan ve yalan sözden uzak durunuz. Bunun yerine Allah'a ortak koşmayan, O'na ihlâsla bağlı müslümanlar olunuz.”

(Tirmizi, Kitab, tanıklıklar, bab, yalan yere tanıklıkta bulunmak, H. 2299, 2300, Tirmizi, “bu hadis, benim katımda sahihtir” diyor. Tirmizi hadislerd en birincisi ni Huzeyme b. Fatik'ten ikincisin i ise Eymen b. Huzeym'den tahriç etmiş: E. Davud, kitab, hükümler, bab, Yalan yere tanıklıkta bulunmak, H. 3599; İ. Mâce, H. 2372, kitab, Ahkam; Ahmed, c. 4, s. 321, 322.)

Aşağıdaki ayetler de aynı anlamı dile getirir:

“Hepsini bir yerde topladığımız gün şirk koşanlara “Hani ilâh olduklarını ileri sürdüğünüz ortaklarınız?” deriz. O gün onlar “Vallahi, ey Rabb'imiz, biz sana ortak koşmamıştık” demekten başka hiç bir çare, hiç bir çıkış yolu bulamazla r. Onların nasıl kendi kendileri ni yalanladıklarına ve asılsız yere ilâh olduklarını ileri sürdükleri şeylerin nasü kendileri ni çaresizlik içinde bırakıp yok oluverdik lerine bak.” (En'am: 22-24)

Yine Kur'an'da Hz. İbrahim'in (selâm üzerine olsun) dilinden şöyle buyuruluy or:

“O zaman babasına ve kavmine “siz neye tapıyorsunuz?” demişti. Allah'dan başka yalandan ilah mı istiyorsu nuz?” (Saffat: 85-86)

Cenab-ı Allah (c.c.) şu ayette de aynı ilkeyi ifade ediyor.

“Elbette ki sizi ilk defa yarattığımız gibi teker teker bize geldiniz ve (dünyada iken) size verdikler imizi arkanızda bıraktınız. Ve içinizde gerçekten ortaklar olduklarını iddia ettiğiniz şefaatçilerinizi de (şimdi) beraberin izde göremiyoruz. Böylece (onlarla) aranız açılmış (aranızdaki bağlar kesilmiş) ve iddia etmiş olduklarınız (ilah sandıklarınız) sizden ayrılmışlardır.” (Enam: 94)

Cenab-ı Allah (c.c.) başka bir ayette de şöyle buyuruyor .

“Bu Kitab'ın indirilme si, aziz ve hikmet sahibi Allah katındadır. (tarafındandır).”

“Biz sana Kitabı gerçekle indirdik. Öyle ise dini Allah için halis kılarak yalnız O'na kulluk et. ”

“İyi bil ki!, halis din Allah'ındır (Allah'a dönüktür); O Allah'ı bırakıp da putlardan kendileri ne bir takım başka dostlar edinenler: "Onlara, bizi Allah'a yaklaştırsınlar diye kulluk / ibadet ediyoruz" derler. Şüphesiz Allah ayrılığa düştükleri şeylerde aralarında hüküm verecekti r. Allah şüphesiz yalancı ve inkarcı kimseyi doğru yola eriştirmez.” (Zümer: 1-3)

Kur'anın bu ilke ile ilgili bir başka ayet grubu da şöyledir:

“O gün onları hep biraraya toplarız, sonra ortak koşanlara “Haydi siz ve koştuğunuz ortaklar yerlerini ze!” deriz. Artık ilâhları ile aralarını açmışızdır. Koştukları ortaklar “Siz bize tapmamıştınız” derler.” Şimdi bizimle sizin aramızda Allah'ın şahitliği yeterlidi r. Gerçekten biz, sizin bize taptığınızın farkında değildik.”

“İşte orada herkes, geçmişte yaptıklarından imtihana çekilir, arkasından gerçek efendiler i olan Allah'a havale edilirler ve asılsız yere ilâh sandıkları şeyler kendileri nden uzaklaşarak kaybolur.” (Yunus: 28-30)

Diğer bir ayette de şöyle buyuruluy or:

“İyi bil ki, göklerde ve yerde kim varsa hepsi Allah'ındır. Allah'dan başkasına tapanlar, aslında O'na koştukları ortaklara uymuyorla r. Onlar sadece zann'a (hayalleri ne) uyuyorlar ve sadece saçmalıyorlar.” (Yunus: 66)

Bu konuda aklımıza gelen son ayet de şöyledir:

“Buzağı, ilâh edinenler e muhakkak Rabb'lerinden öfke ve dünya hayatında alçaklık erişecektir! İşte biz iftiracıları böyle cezalandırırız.” (Araf: 152)

Tefsir bilgini Ebu Kallâbe bu sonuncu ayetle ilgili olarak:

“Cenab-ı Allah'ın bu ayette seslendir diği tehdit bu ümmetin bid'atçileri için de, Kıyamet gününe kadar geçerlidir” diyor.

Haklıdır. Gerçekten bütün yalancı ve iftiracılar için Allah'ın belirtmiş olduğu bu öfke ve alçaklık her zaman yürürlüktedir.

Gerek şirkin gerekse bidatleri n temel dayanakla rı yalan ve iftiradır.

Bundan dolayı kim Tevhid (Allah'ı bir bilme) ilkesinde n ve sünnetten uzaklaşırsa, bu uzaklığı oranında bid'atçiliğe ve iftiraya yakın olur.

Tıpkı burunlarının doğrusuna gidenleri n en yalancıları ve en çok şirke kapılmışları olan rafîzîler gibi. Burunlarının doğrusuna giden şaşkınlar arasında onlar kadar yalancısı ve Tevhid ilkesinde n sapmışı bulunamaz . Öyle ki, bunlar içlerinde Allah'ın adı anılan mescidler i yıkar veya buralarda cumaların ve cemaatler in toplanmasına engel olurlarke n, öte yandan Allah'ın ve Rasûlüllah'ın kesin yasaklarına aldırış etmeksizi n mezarlar üzerinde kurulmuş bulunan ziyaretgâhları onarıp şenlendirirler. Oysa Cenab-ı Allah (c.c.) Kitab'ında (Kur'anda) bu tür ziyaretgâhları değil, mescidler i onarıp şenlendirmeyi emretmiştir.

Nitekim O şöyle buyuruyor:

“Allah'ın mescidler inde O'nun adının anılmasına engel olanlarda n ve buraları yıkmaya çalışanlardan daha zalim kim olabilir?” (Bakara: 114)

Görüldüğü gibi Cenab-ı Allah “Allah'ın mescidler inde...” buyuruyor, “Allah'ın ziyaretgâhlarında” değil. Başka bir ayette de şöyle buyuruluy or:

“De ki: Rabbim bana adaleti emretti. Her mescidde yüzlerinizi O'na doğrultunuz.” (Araf: 29)

Görüldüğü gibi burada Allah “Her ziyaretgâhta” değil “Her mescidde” buyurmuşdur.

Cenab-ı Allah (c.c.) Kur'an'ın başka bir yerinde de şöyle buyuruyor:

“Allah'a ortak koşanlar, kendi kâfirliklerini göre göre Allah'ın mescidler ini onarıp şenlendiremezler. Onların yaptıkları boşa çıkmıştır ve onlar ebedi cehenneml iklerdir.

Allah'ın mescidler ini ancak Allah'a ve ahiret gününe iman eden, namazı kılıp orucu tutan ve Allah'dan başka hiç kimseden korkmayan kimseler onarıp şenlendirebilirler. İşte bu kimseleri n doğru yolu bulanlard an olmaları umulur.” (Tevbe: 17-18)

Görüldüğü gibi Cenab-ı Allah (c.c.) bu ayetlerde de “ziyaretgâhları onarıp şenlendirenleri” değil “mescidler i onarıp şenlendirenleri” övmektedir.

Dahası bu tür ziyaretgâhları, genellikl e Allah'dan başkalarından korkup, Allah'dan başkalarına ümit bağlayan ve kalblerin de şu veya bu oranda şirk tortusu taşıyanlar onarıp şenlendirirler.

Cenab-ı Allah (c.c.) buyuruyor ki:

“Bu kandil, Allah'ın duvarlarının yükseltilmesine ve içinde adının anılmasına izin verdiği evlerde yakılır. Onlar, oralarda sabah ve akşam Allah'ı tesbih ederler. Bunlar ne ticaretin, ne alış-verişin Allah'ı anmaktan, namaz kılmaktan ve zekât vermekten alıkoymadığı kimselerd ir. Onlar kalblerin ve gözlerin dehşetten yerlerind en oynayacak ları günden korkarlar . Bunlar Allah'ı tesbih edip, Kıyamet gününün dehşetinden korkarlar ki, Allah onlara yaptıklarının en güzel karşılığını versin ve lütfü ile kendileri ne daha da fazlasını bağışlasın. Çünkü O, dilediğine hesapsız şekilde rızık verir.” (Nur: 36-38.)

Başka bir ayette de şöyle buyuruluy or:

“Eğer Allah bazı insanları diğer bazı insanlar aracılığı ile savmasaydı, içlerinde Allah'ın adı sık sık anılan manastırlar, kiliseler, havralar ve mescidler yıkılırdı.” (Hacc: 40.)

Bir başka ayette de şunları okuyoruz:

“Mescidler sırf Allah'a mahsus yerlerdir . Oralarda Allah ile birlikte başkasına dua etmeyiniz .” (Cin: 18.)

Görüldüğü gibi Cenab-ı Allah (c.c.) bu ayetlerde hep mescidler den söz etmekte hiç birinde “ziyaretgâhlar”dan bahsetmem ektedir.

Peygamber imiz'in (salât ve selâm üzerine olsun) sünneti de aynı ilkeyi dile getirir. Nitekim sahih bir hadisinde:

“Kim bir mescid yaparsa, Allah da ona cennette bir ev yapar.” diye buyuran Rasûlullah, bunun yerine “Kim bir ziyaretgâh yaparsa” dememiştir.

(Buhari, Sahih, Kitab, Namaz, bab, “Allah için kim bir mescid yaparsa.. .” H. 450; Müslim, Kitab, Mescidler, bab, Mescid yaptırmanın fazileti, H. No: 533; Beğavî, Şerh El-Sünne adlı eserinde, müellifin yukarda zikrettiği sözlerle kaydetmiş hadisi: kitab, temizlik, bab, mescit yapmanın sevabı, H. 461.)

Başka bir hadiste de:

“Her hangi bir kimsenin mescidde kılacağı bir vakit, evinde veya iş yerinde kılacağı yirmi beş vakit namazdan daha faziletli dir.” buyurulmuştur.

(Müslim bu hadisi Mescitler kitabında burada kaydedile n sözlere yakın bir sözel dizge ile kaydetmiş; bab: cemaatle namaz kılmanın fazileti, H. 649; 469; Buharı, kitab, Ezan, bab, cemaatle namaz kılmanın fazileti, H. No: 647. Buharinin kaydettiği hadis, müellifinkinden biraz farklıdır.)

Bu konuda bir de şu sahih hadisi okuyalım:

“Kim evinde tertemiz şekilde yıkanır ve arkasından sırf namaz kılmak amacı ile mescide gitmek üzere dışarı çıkarsa, attığı her iki adımdan biri kendisini bir derece yükseltirken, diğeri de günahlarından birini siler. Namaz vaktini beklemek üzere mescidde oturunca namazı beklediği sürece, namazda sayılır. Kişi namaz kıldığı yerde hiç konuşmaksızın kaldığı sürece, melekler onun için “Allah'ım bu kulu affet; Allah'ım, ona rahmet eyle” diye dua ederler.”

(Buhari, Kitab, Ezan, bab, Cemaatle namaz kılmanın fazileti H. No: 647; ne var ki, Buhari'nin kaydettiği hadisin sözleriyle müellifin burada zikrettiğinin arasında sözel olarak biraz fark vardır. Müslim, -Müellifin zikrettiğine en yakın olanıdır- Mescitler, kitabı, Cemaatle namaz kılma ve namazı beklemeni n fazileti, babı, H. No: 649.)

Görüldüğü gibi Peygamber imiz tarafından öğretilen, güvenilir delillerl e bildiğimiz dinin kesin bir ilkesi ile karşı karşıyayız.

Bu din bize mescidler i onarmayı ve oralarda namaz kılmayı emrederke n, bize asla ne bir peygamber mezarı üzerine veya ne başka bir saygıdeğer şahsiyetin mezarı üzerine ve nede bir peygamber mekanı üzerine “ziyaretgâh” yapmamızı emretmeme ktedir.

Ayrıca ne sahabiler in ne onlara bağlıların (tabiin) ve nede bu bağlılara bağlıların (tebee-i tabiin) zamanında, İslâm dünyasının her hangi bir yöresinde, meselâ Hicaz'da, Şam'da, Yemen'de, Irak'da, Horasan'da, Mısır'da ve Kuzey Afrika'da (Mağribde) her hangi bir mezar üzerinde yapılmış bir mescid veya ziyaret yeri olarak belirlenm iş herhangi bir “ziyaretgâh” yoktu.

Bu arada ilk müslüman kuşaktan olan herhangi bir kimse ne bir peygamber in ve nede peygamber olmayan herhangi bir saygıdeğer şahsiyetin mezarı başına özellikle gidip dua ettiği görülmemişti.

Bunlar böyle olduğu gibi sahabiler de ne bizim Peygamber imizin ve nede başka bir peygamber in mezarına dua etmek amacı ile baş vurmamışlardır.

Bu alanda onların yaptıklarını bildiğimiz tek şey, Peygamber imiz ile yanıbaşında yatan iki yakın arkadaşının (Ebu Bekir ile Ömer'in) mezarlarına karşı selât ve selâm getirdikl eridir.
 
Üst Ana Sayfa Alt