PEYGAMBERLER Mİ ÜSTÜNDÜR EVLİYALAR MI?
Mesnevi’den
4. Cild; Beyit 1847---
Tarihçiler, bunu duyunca Bayezid’in tayin ettiği zamanı yazdılar.
Adeta şişe benzeyen kamış kalemlerini kebapla bezediler.
Beyit 1848 --- Tanı o zaman, o tarih gelip çatınca o padişah doğdu...
Devlet satrancını oynadı!
Beyit 1849 --- Bayezid’in ölümünden sonra yıllar geçti,
Ebu’l Hasan dünyaya geldi.
Beyit 1850 --- O, padişah Ebul Hasan’ın ihsanına,
kıskanmasına ait huylar söylediyse aynen zuhur etti.
Beyit 1851--- Çünkü onun önünde giden levh-i mahfuzdur...
Neden mahfuzdur o levh? Hatadan!
Beyit 1852 --- Bu ne yıldız bilgisidir, ne remil, ne de rüya...
Allah, doğrusunu bilir ya, Allah vahyidir!
Beyit 1853 --- Sofiler, bunu halktan gizlemek için
gönül vahyi demişlerdir.
Beyit 1854 --- Sen istersen onu gönül vahyi farzet...
Gönül zaten onun nazargahıdır... gönül, ona agah olunca nasıl hata eder?
AÇIKLAMA 1851-1854. Beyitlere şerh
Abdülbaki Gölpınarlı
Sofiler, kalblerinde doğan ilahi bilgiye, yahut keşfe “varidat- Allah’tan gelenler” derler. Onlarca erenlerin sözleri de vahiyden başka bir şey değildir. Hatta nübüvveti yani peygamberliği iki kısma ayırıp bir kısmını, “Nübüvvet-i Teşriyye- Şeriat kuruculuk peygamberliği”, bir kısmına da “Nübüvvet-i Tarifiyye- Şeriatı anlatan, İlahi sırları anlatan peygamberlik” derler. Her veli ve bilhassa zamanın sahibi olan kutup, nübüvvet-i tarifiyye ile peygamberdir, fakat Hz. Muhammed’e hürmet ve şeriat edebine riayet bakımından peygamberim diye meydana çıkmaz. Bu inanışın ileri gidişinden veli, nebi’den üstündür akidesi çıkmıştır. Nebide bir peygamberlik bir de velilik vardır; peygamberlik Allah ile Kul arasında vasıta oluştur, bu bakımdan peygamber, peygamberliği itibariyle halkla uğraşır. Halbuki velilik Hak’la olan muameledir.
Bu yüzden peygamber’in veliliği, peygamberliğinden üstündür diyenler olduğu gibi Şeyh-i Ekber diye anılan Muhyiddin-i Arabi gibi “Hatem-i velayet” olduğunu iddia ederek veliliğin, bütün peygamberlere feyiz verdiğini ve kendisindeki velayetin, Hz. Muhammed’in velayeti olup ondan ayrı olmadığını söyliyen ve adeta peygamberlik iddiasına girişenler de vardır. Peygamberliğin kisbi, yani süluk ile kaanılır bir mertebe sayanları ve binaenaleyh Hz. Muhammed’in “hatem” yani somn peygamber oluşunu tevil edenleri bile bulunmuştur. Hicri 587’de (1191) Haleb’de öldürülen Şeyh Şihabeddin-i Maktul de bu inanıştaydı. Mevlana da bu beyitlerde Mesnevi’nin vahiy olduğunu söylüyor. Zaten 6 cildin umum dibacesi (açıklaması) sayılan birinci cildin dibacesinde de bunu apaçık söylemektedir. “Menakıb’ül Arifin” de şöyle bir hikaye var:
“Bir gün Sultan Veled buyurdu ki: Dostlardan biri babama şikayette bulundu ve alimler Mesnevi’ye neden Kur’an diyorlar diye benimle bahse girişti; ben de Kur’an’ın tefsiridir deyince babam bir lahza susup sonra A sersem dedi, niçin olmasın? A eşek, niçin olmasın? A orospu kardeşi niçin olmasın? Peygamberlere verilen harfi zarflarda Allah sırlarının nurlarından başka bir şey yoktur ki. Allah sözü, onların temiz gönüllerinden biter, ırmağa benzeyen dillerden akar. İster Süryanice olsun, ister Seb’ul mesani dilince... İster İbranice olsun... İster Arapça!” (Üçüncü Fasıl) Bu kitapta buna benzer bir çok hikayeler vardır ki Mesnevi’nin yazıldığı tarihten itibaren Allah vahyi olarak tanındığını gösterir.
Mesnevi Kariileri (okuyucuları), Mesnevinin sonunda, önce “Ululuk sırlarını keşfeden Mevlana’mız böyle buyurdular” demek olan:
“İnçünin fermud Mevlana-yı ma
Kaşif-i esrarha-yı kibriya”
Beytini okuyup sonra 1852. Beyti okumak suretiyle dersi bitirirler.
Mesnevi 4. Cild Sf. 326 Açıklama MEB Yay.
Mesnevi’den

4. Cild; Beyit 1847---
Tarihçiler, bunu duyunca Bayezid’in tayin ettiği zamanı yazdılar.
Adeta şişe benzeyen kamış kalemlerini kebapla bezediler.
Beyit 1848 --- Tanı o zaman, o tarih gelip çatınca o padişah doğdu...
Devlet satrancını oynadı!
Beyit 1849 --- Bayezid’in ölümünden sonra yıllar geçti,
Ebu’l Hasan dünyaya geldi.
Beyit 1850 --- O, padişah Ebul Hasan’ın ihsanına,
kıskanmasına ait huylar söylediyse aynen zuhur etti.
Beyit 1851--- Çünkü onun önünde giden levh-i mahfuzdur...
Neden mahfuzdur o levh? Hatadan!
Beyit 1852 --- Bu ne yıldız bilgisidir, ne remil, ne de rüya...
Allah, doğrusunu bilir ya, Allah vahyidir!
Beyit 1853 --- Sofiler, bunu halktan gizlemek için
gönül vahyi demişlerdir.
Beyit 1854 --- Sen istersen onu gönül vahyi farzet...
Gönül zaten onun nazargahıdır... gönül, ona agah olunca nasıl hata eder?
AÇIKLAMA 1851-1854. Beyitlere şerh
Abdülbaki Gölpınarlı
Sofiler, kalblerinde doğan ilahi bilgiye, yahut keşfe “varidat- Allah’tan gelenler” derler. Onlarca erenlerin sözleri de vahiyden başka bir şey değildir. Hatta nübüvveti yani peygamberliği iki kısma ayırıp bir kısmını, “Nübüvvet-i Teşriyye- Şeriat kuruculuk peygamberliği”, bir kısmına da “Nübüvvet-i Tarifiyye- Şeriatı anlatan, İlahi sırları anlatan peygamberlik” derler. Her veli ve bilhassa zamanın sahibi olan kutup, nübüvvet-i tarifiyye ile peygamberdir, fakat Hz. Muhammed’e hürmet ve şeriat edebine riayet bakımından peygamberim diye meydana çıkmaz. Bu inanışın ileri gidişinden veli, nebi’den üstündür akidesi çıkmıştır. Nebide bir peygamberlik bir de velilik vardır; peygamberlik Allah ile Kul arasında vasıta oluştur, bu bakımdan peygamber, peygamberliği itibariyle halkla uğraşır. Halbuki velilik Hak’la olan muameledir.
Bu yüzden peygamber’in veliliği, peygamberliğinden üstündür diyenler olduğu gibi Şeyh-i Ekber diye anılan Muhyiddin-i Arabi gibi “Hatem-i velayet” olduğunu iddia ederek veliliğin, bütün peygamberlere feyiz verdiğini ve kendisindeki velayetin, Hz. Muhammed’in velayeti olup ondan ayrı olmadığını söyliyen ve adeta peygamberlik iddiasına girişenler de vardır. Peygamberliğin kisbi, yani süluk ile kaanılır bir mertebe sayanları ve binaenaleyh Hz. Muhammed’in “hatem” yani somn peygamber oluşunu tevil edenleri bile bulunmuştur. Hicri 587’de (1191) Haleb’de öldürülen Şeyh Şihabeddin-i Maktul de bu inanıştaydı. Mevlana da bu beyitlerde Mesnevi’nin vahiy olduğunu söylüyor. Zaten 6 cildin umum dibacesi (açıklaması) sayılan birinci cildin dibacesinde de bunu apaçık söylemektedir. “Menakıb’ül Arifin” de şöyle bir hikaye var:
“Bir gün Sultan Veled buyurdu ki: Dostlardan biri babama şikayette bulundu ve alimler Mesnevi’ye neden Kur’an diyorlar diye benimle bahse girişti; ben de Kur’an’ın tefsiridir deyince babam bir lahza susup sonra A sersem dedi, niçin olmasın? A eşek, niçin olmasın? A orospu kardeşi niçin olmasın? Peygamberlere verilen harfi zarflarda Allah sırlarının nurlarından başka bir şey yoktur ki. Allah sözü, onların temiz gönüllerinden biter, ırmağa benzeyen dillerden akar. İster Süryanice olsun, ister Seb’ul mesani dilince... İster İbranice olsun... İster Arapça!” (Üçüncü Fasıl) Bu kitapta buna benzer bir çok hikayeler vardır ki Mesnevi’nin yazıldığı tarihten itibaren Allah vahyi olarak tanındığını gösterir.
Mesnevi Kariileri (okuyucuları), Mesnevinin sonunda, önce “Ululuk sırlarını keşfeden Mevlana’mız böyle buyurdular” demek olan:
“İnçünin fermud Mevlana-yı ma
Kaşif-i esrarha-yı kibriya”
Beytini okuyup sonra 1852. Beyti okumak suretiyle dersi bitirirler.
Mesnevi 4. Cild Sf. 326 Açıklama MEB Yay.