Press Medya yayın faaliyetine başladığı 4. yıl sonunda siz değerli okurlarımızın büyük ilgisiyle karşılaştı.
Dünya gündemindeki olayları olabildiğince tarafsız ve sansürsüz olarak sizlere ulaştırmayı hedefleyen haber sitemiz, sizlerin sayesinde geniş bir etki alanına kavuşmuş durumdadır.
Bugüne kadar yayınladığımız çeşitli dosyalar, uzun araştırmalar neticesinde akademik titizlikle hazırlandı. Olabildiğince tarafsız ve nesnel bir dil kullanmaya gayret ettik. Bu sayede geniş bir okuyucu kitlesine ulaşmayı başardık. 11 Eylül, Somali gibi dosyalarda ortaya konulan gerçekler, dünya medyasında daha öncede yer almış, fakat manipülatif yönlendirmeler sonucu üzerleri örtülen gerçekleri gün yüzüne çıkarmayı başardı. Şimdi, yine uzun bir araştırma sonucu hazırlanan El Kaide ve Arap Devrimleri isimli dosyamızı ilginize sunuyoruz.
Sitemizi düzenli olarak takip eden okurlarımızın yakından bildikleri gibi, haber kaynaklarımız öncelikle İngilizce ve Arapça yayın yapan haber ajansları, habere konu olan tarafların kendi siteleri ve pek çok ülkeden "mümkün olduğunca" düzenli olarak haber gönderen muhabirlerimizdir.
Çeviri Kurallarımız
Haberlerimiz hakkında güveninizi kazanmak, haberciliğin gerçek anlamda ve tek önceliğimiz olduğunuvurgulamak isteriz.
1- Çeviri metinlerin haber değeri taşıması zorunludur. Propaganda amaçlı çeviriler yayınlanmaz. Kasıtlı olarak çarpıtılmış, güvenilir olmayan bir haber kaynağından alınmış çeviri metinler yayınlanamaz. Metnin böyle olduğu anlaşılırsa derhal yayından kaldırılır.
2- Metnin orjinal hali, haber kaynağı, daha önce yayınlandığı internet sitesi, gazete vs., çeviriyle birlikte gönderilmelidir.
3- Çeviriler profesyonel bir çevirmen ekibi tarafından kontrol edilerek yayınlanır. Bu sebeple, "bariz çeviri hatalarının tekrarı, kasıtlı olarak tahrifat" anlaşılırsa haber yayınlanmadığı gibi, bir daha gönderdiğiniz çeviriler de dikkate alınmaz.
4- Çevirmenin kimliği, siyasi görüşleri dikkate alınmaz. Dileyen herkes, kendince önemli gördüğü bir haberi bize ulaştırabilir. Kişilerin kim oldukları bizim için önemli değildir.
5- Çevirmenler, metinde kısaltma yapabilir, önemli gördüğü kısımları çevirebilirler. Fakat, değişiklik yapamazlar.
6- Çevirmenler metindeki ifadeleri aynen korumak zorundadır. Kendi siyasi görüşleriyle bağdaşmayan ifadeleri metinden çıkartamaz, değiştiremezler. Sözgelimi, "Kur'an ayetleri, Muhammed Peygambere övgü ifadeleri, terör, cihad, şehadet, sol, sosyalizm, marksizm, emperyalizm" gibi ifadeler bir kişinin görüşü içerisinde geçiyorsa aynen korunmalıdır.
***
SSCB'nin yıkılması ve Soğuk savaşın bitmesinin ardından dünyada ABD ve müttefiki güçler ile karşıtları arasında başlayan çatışma dünya siyasetinin temel belirleyicisi olduğu için sitemizin de öncelikli gündemi durumundadır. Bu sebeple, sitemizdeki Afganistan, Irak, Filistin, Kafkasya gibi çatışma alanlarına dair haberler yoğunluk arzetmektedr.
Press Medya'nın sansürsüz habercilik anlayışı gereği, dileyen herkes, her siyasi görüş sahibi, haber sitemize katkıda bulunabilir. Bunun neticesi olarak, yazar kadromuz olarak görünen kişiler, temelde gazeteci-yazar olmak zorunda değildir.
Biz, bir fikrin ya da siyasi bir görüşün gerçek temsilcilerinin makalelerine daha fazla önem vermekteyiz. Sözgelimi, NATO Eski Genel Sekreteri Lord Robertson, Küba Devlet Eski Başkanı Fidel Castro, Usame Bin Ladin, Henry Kissinger, Michael Rubin gibi isimler, yazar değil, bir fikrin/siyasetin/örgütün gerçek temsilcisi konumundadırlar.
Haber sitemizin sayfalarını bu birbirinden farklı -hatta bazıları düşman- kişilere açmaktan maksadımız, makul, seviyeli ve gerçekçi bir tartışma platformuna dönüşmek isteğimizdir.
Press Medya'yı kısa bir süre içerisinde bu noktaya getiren siz sevgili okur ve çevirmenlerimize gönülden teşekkür ederiz. Haber önerisi, çeviri talebi ve eleştirilerinizi [email protected] email adresimiz ve iletişim kutucuğundaki mesaj bölümünden bize ulaştırabilirsiniz.
International Pressmedya
EL KAİDE VE ARAP DEVRİMLERİ
Hazırlayan: Abdulkadir Şen
Biz bir kâfiri bir fasıkla değiştiririz. Bu makuldür, çünkü fasığın kötülüğü zalimin kötülüğünden daha azdır. Biz bir fasığı daha az günahkârla da değiştiririz. Daha az günahkâr fasık kadar şerli değildir. Ve bizim bir zalimi başka bir zalimle de değiştirmemiz mümkündür. Ta ki insanlar bilsinler ki zulüm ebedi değildir. (İbni Teymiyye)
Çok az ifade El Kaide’nin devrimlere bakışını yukarıdaki cümleler kadar özetleyebilir. Küresel Cihad yanlıları Ortadoğu’da çöken rejimlerin kendi rejimleri olmadığını ve oyun alanı dışına itilen aktörlerin de kendi aktörleri olmadığını belirtiyorlar. Öyleyse kimin oyunu bozuluyor ve yıkılan rejimler kimin rejimleri? Ve onlar açısından paniklemeye gerek var mı? El Kaide değişimin her halükarda Arap halklarına başlarındaki diktatörlerin ebedi olmadığı bilincini aşılayacağını, korku duvarını yıkacağını, ABD’nin bölge planlarının alt üst olduğunu düşünüyor. Halklara güveniyor ve destekliyor. Peki ya ABD? B kadar rahat mı? Devrimler nedeniyle hapishanelerden çıkan El Kaide üyesi sayısı binlerle değil on binlerle ifade ediliyor. Öyleyse devrimlerin kazananı kim? Küresel Cihad yanlıları on yıl önce başlayan fiili savaş sırasında küçük bir örgütten ibaretti. Ancak şimdi zamanı gelmiş bir fikri temsil ediyorlar. El Kaide artık bir örgütün adı değil bir fikrin adıdır. Sadece selefi değil, sadece silahlı değil, sadece bölgesel değil, bir etnik millete ait değil, kendisini oluşturan onlarca milliyet ve unsur bulunuyor ama bütün bu farklılıklar bir fenomeni temsil ediyor. Küresel Cihad düşüncesi. Küresel dünyanın küresel çatışmasının küresel aktörü olan bu fikri akım modern dünyayı ve Yeni Dünya düzenini açıkça tehdit ediyor. Bu çatışmanın kazananı kim olacak? Bu dosyamızda bu konuyu inceleyeceğiz.
Devrim diktatörün gitmesi değil diktatörlüğün gitmesidir.(Mithat Paşa)
Arap âleminde gerçekleşen halk ayaklanmalarının tümünü devrim olarak nitelemek mümkün değildir. Literatürde devrim diktatörün gidip statükonun kalması değildir. Devrim değiştirir, yıkar, intikam alır ve yenisini kurar. Devrim suçluları affetmez. Bu açıdan bakıldığında Libya ve gerçekleşirse Suriye örnekleri tanım açısından tam olarak devrim sınıfına girerler Mısır, Yemen ve Tunus’a gelince sahte özgürlük bulutlarının tozu kaybolup gerçek hesaplaşma yapılıp alternatif düzen kurulduğunda onlar da devrim olurlar. Ancak bu ayaklanma süreçleri her ne kadar henüz devrim sayılabilecek konuma ulaşamasalar da süreç devam ediyor. Süreç gerçek bir devrime mi gebe?
İslam dünyası son bir yıl içinde baş döndürücü gelişmelere tanıklık etti. Her biri ayrı bir gündem olan ve her biri tek başına meydana geldiğinde bütün dünyanın gündemini meşgul edecek ve bölgede dengeleri değiştirecek kadar önemli olan İslam dünyasındaki isyan hareketlerinin mahiyetini tanımlamak, aktörlerinin kimler olduğunu doğru analiz edip ne amaçladıklarını tahmin etmek de gittikçe zorlaşıyor. Devrimlerin başlamasından sonra olumlu görüş belirten bazı kesimlerin isyan hareketleri kendi bölgelerine sıçradıkça ve bölgedeki Rusya, Çin gibi kadim emperyal devletlerle kurdukları stratejik ortaklıkları tehdit etmeye başladıkça bunların bir Amerikan oyunu olduğu yönünde görüşler serdetmeye başladıklarına şahid oluyoruz…
Son 30 yıldan bu yana İslam dünyası ile Batı arasındaki çatışmanın bir tarafını temsil eden El Kaide'nin devrimler hakkındaki görüşleri de merak konusudur. Batı'nın ve ABD öncülüğündeki Yeni Dünya Düzeni projesini yürütmek isteyen ülkelerin İslam dünyasına karşı uzun yıllar önce başlattıkları gizli savaşın aşikâr olmasına, düşmanların ve düşmanlığın netleşmesine, her tarafın duracağı safı belirlemesine neden olan 11 Eylül 2001 saldırılarının aktörü olan El Kaide hali hazırda Afganistan, Pakistan, Yemen, Somali, Cezayir, Mali, Moritanya Nijerya ve daha birçok yerde Yeni Dünya Düzeni'ne meydan okumaya devam ediyor. Irak işgali sürecinde işgal ordularına savaşın ilk aylarından beri en güçlü direnişi gösteren ve onlara en ağır zararları verdiren hareketin de yine El Kaide öncülüğündeki Küresel Cihad Hareketi olduğu bizzat ABD ve diğer işgal devletleri tarafından kabul edilmiştir.
El Kaide’nin Arap Baharı olarak tanımlanan bu halk hareketlerine nasıl baktığını ve nasıl bir strateji yürüttüğünü doğru tespit edebilmek için örgütün genel stratejisini ve kendisini var eden nedenleri iyi analiz etmemiz gerekir.
Hilafet: Çatışmanın Ana Noktası
İslam Hilafetinin kaldırılmasından sonra Müslümanların tekrar Hilafeti ikame etme çabaları Mısır ve Hindistan’da çeşitli Hilafet konferansları düzenlenmesine neden olmuştur. Hilafetin ilgası Türkiye Cumhuriyetinde Şeyh Said isyanı gibi halk hareketlerine de neden olmuş ancak ne düzenlenen konferanslar, ne kıyam hareketleri ne de siyasal girişimler İslam Hilafetinin tekrar ikame edilmesini sağlayamamıştır. İslam Hilafetinin ilgası modern dönem Müslümanlarının yaşadıkları büyük çaplı sorunların asıl nedenidir. Siyasal birliğini kaybeden ümmet hem psikolojik hem de fiziki açıdan sınırlara bölünmüş ve Osmanlı topraklarına kurulan onlarca ulus devlet gelecekte de çatışma ortamları üretecek kurnazlıkla birbirinden keskin sınırlarla ayrılmıştır. İslam dünyasının daha önce bu denli büyük bir problemle karşılaşmadığını söylemek yerinde olur. Her ne kadar geçmişte de Hilafet müessesinde çeşitli ihtilaflar yaşanmış olsa da bu denli bir siyasal kontrolsüzlük Müslümanlar açısından yeni bir problemdir. Müslümanlar bu probleme 4 ayrı refleks göstermişlerdir.
1-Lokal ve uluslar arası davet hareketleri. (1923-1948)
İhvan’ı Müslim’in, Cemaati İslami, Hizbuttahrir ve Tebliğ cemaati başta olmak üzere davet hareketleri Ümmetin karşı karşıya kaldığı problemlerin temelinde:
a- İslam’ı sorunları çözmede hakem olarak kabul etmemek
b- İslami değerlerden uzaklaşmak
c- İlmi sahadaki eksiklikler
Bulunduğunu, dolayısıyla sorunların halkları eğitmek ve yeniden saf İslami değerlere dönmekle mümkün olduğunu tespit etmişlerdir.
2-Lokal Direniş Ekolü (1948-1990’lar)
Müslümanların Hilafeti geri döndürme ve İslam’ı tekrar çağa egemen kılma çalışmaları İsrail’in kurulmasıyla beraber ikinci bir aşamaya geçiş yapmıştır. Bu aşama lokal isyan dönemidir. Özellikle İhvan’dan ayrılan Cemaati İslami, Cihad Cemaati, Suriye İhvanı (Mervan Hadid, Said Havva) Tacikistan, Cezayir ve Bosna tecrübeleri lokal direniş eksenine örnek teşkil etmektedir.
3-Demokratik Araçların Kullanımı Ekolü (1980–2000)
Müslümanlar daha önce denedikleri ilk iki yöntemin amaçları elde etme açısından başarısız olduklarını görünce yeni bir yöntemi devreye sokmuşlardır. Sistemleri içerden yıkmaya ve demokratik seçimlerle iktidar olup tedrici değişim amaçlayan bu yöntemlerin en önemli denemeleri şüphesiz Nahda, İslami Selamet Cephesi, Refah Partisi ve AKP süreçleridir.
4. Küresel Cihad Ekolü
Yukarıda çeşitli dönemlere ayırdığımız süreçler takribi zamanlamayı içermektedir. Tarihi süreçleri keskin sınırlarla birbirine ayırmak mümkün olmadığı gibi her bir ekol de birkaç dönem etkili olabilir. Günümüzde yukarda sayılan bütün ekoller çeşitli bölgelerde faaliyetlerini sürdürmektedirler. Ancak yaptığımız ayırım hangi ekolün hangi dönemde daha etkin olduğuna dair bazı ipuçları verebilir. İslami hareketlerin, yukarda ele aldığımız girişimlerinin tümü temelde, Şeriat, Ümmet, Hilafet ve Güç unsurlarını içinde barındıran bir dünya önerisidir. Şeriat kurallar bütünlüğü, Hilafet halkların bütünlüğünü Hilafet de etkin siyasi ve dini liderliği garanti eder ve bütün bunlar gücün İslam’ın yönetim araçlarının eline verilmesiyle teminat altına alınır. Ancak adı geçen girişimler dönemsel başarılar gösterseler ve her ne kadar bugün bile Müslümanların oldukça faydalandığı bir dizi kazanım ve tecrübenin oluşmasında büyük başarılar gösterseler de temelde hedefleri elde etme konusunda başarısız olmuşlardır. 20. yüzyılın sonunda İslam Dünyası ve tabii düzeltmeye, yönetmeye ve dönüştürmeye aday olduğu dünya yine büyük problemlerle boğuşmaktadır.
Bu yazıda ele alacağımız ve Arap baharı süreci ile alakalı stratejisini inceleyeceğimiz hareket ise El Kaide liderliğindeki Küresel Cihad düşüncesidir.
Küresel Cihad düşüncesinin fikri alt yapısı yukarda adı geçen Davet ve Lokal Cihad ekolüne dayanmaktadır. Ancak hareketin doğuşu ve olgunlaşması açısından Afgan cihadı bir dönüm noktasıdır. Afgan cihadı Müslümanlar açısından üç temel kazanıma neden olmuştur. Bunları şöyle sıralamak mümkündür:
1-Çanakkale harbinden sonra ilk defa bu kadar faklı bölgeden ve milliyetten Müslüman aynı dava etrafında bir araya gelmiştir.
2-Müslümanlar kendilerini ayıran fiziki sınırları kaldıramasa da zihinsel bariyerlerini yıkmışlardır.
3-Müslümanlar inançla hareket ettiklerinde süper güçleri dahi yenebileceklerini ortaya koymuşlardır.
4-Sınır tanımayan mücahitler dönemi başlamış ve modern cihad tecrübesi olgunlaşmıştır.
Afgan cihadı sırasında bölgeye gelen Abdullah Azzam, Usame bin Ladin ve Dr. Eymen El Zevahiri Afgan cihadında önemli roller almış ve sınırları Afganistan’ı aşan bir cihadi söylem oluşturmuşlardır.
Bundan sonra köpeklerle değil onların sahipleriyle savaşacağız.(Dr Eymen El Zevahiri)
1980’li yıllarda Mısır zindanları… İçerdeki İslamcıların liderlerinden biri Hüsnü Mübarek tarafından hapse atılmış Müslümanlar adına konuşuyor. Emperyalizm, Komünizm ve Siyonizm’e karşı savaşacaklarını haykırıyor. Bu kişi El Kaide’nin bugünkü lideri Dr. Eymen El Zevahiri’den başkası değil.
El Kaide liderinin 30 yıl önceki hapis görüntüleri
Zevahiri bugün itibariyle yaklaşık 40 yıllık bir İslami davet ve cihad tecrübesine sahip. Ve bugün verdiği savaşın prensiplerini daha o dönemde şekillendirmiş olduğu görülüyor. Peki, Mısır zindanlarında Hüsnü Mübarek tarafından esir edilmiş Müslümanlar neden komünizm, kapitalizm ve siyonizm’e karşı savaşacaklarını haykırmaktalar?
1980’li yıllarda bir grup âlim ve entelektüel İslam ümmetinin asıl düşmanının Batı olduğunu ve Arap diktatörlerinin emir ve desteği Batı’dan aldıklarını tespit etmiştir. Onlara göre ABD öncülüğündeki Batı, İslami olmayan bir dünya düzeni kurmuş, İslam ülkelerine bazı diktatör valiler atamış, bu ülkelerdeki baskıcı yönetimleri askeri, ekonomik ve politik yönlerden desteklemiştir. Aşağıda sıralayacağımız gelişmeler bu kişilerin çatışma konseptini genişleterek dünya yönetim piramidinin başındaki ülkeleri savaşa çekme politikasını şekillendirmiştir.
1-İngiltere ve ABD desteğiyle İsrail’in kurulması ve günümüze kadar desteklenmesi.
2- İslami Selamet Cephesi’nin yüzde 83’lük seçim başarısı sonucu Fransa desteğiyle darbe yapılması.
3-Somali’de İslami hareketlerin başarısı üzerine açlık bahanesiyle ülkenin işgal edilmesi (Operation Restore Hope)
4-Mısır’da polis ve anti terör timlerinin ABD’nin Fort Bragg askeri üssünde eğitilmesi. Her yıl İslamcıları baskı altında tutması ve İsrail’le barışı muhafaza etmesi karşılığında Mısır ordusuna 1,5 milyar dolar yardım verilmesi.
5-Körfez savaşında Irak’a uygulanan ambargolar nedeniyle 1 milyon çocuğun ölmesi,
6- Suudi hanedanına açık destek verilmesi ve Cuheyman El Uteybi isyanında Batı’lı askerlerin Kabe’ye ayak basması.
7-Körfez savaşı bahanesiyle ABD ordularının Arap körfezinde konuşlandırılması.
8-Afgan mücahidleri arasında meydana gelen çatışmalarda ve Taliban döneminde ABD, Fransa gibi batılı ülkelerin Kuzey ittifakı lideri aynı zamanda Karzai parlamentosu üyesi Burhaneddin Rabbani, Şah Ahmet Mesud ve Dostum gibi liderlere destek vererek çatışmaları kışkırtması.
9-Kurulan Taliban yönetimine hemen yaptırım uygulanıp etkili bir medya kampanyasıyla İslami Hareketleri de etkisi altına alacak şekilde Taliban’ın Müslümanlardan ve dünyadan izole edilmesi.
10-İslam dünyasının zenginliklerinin sömürülmesi ve diktatör kadroların Batı üniversitelerinde yetiştirilerek İslam ülkelerine misyona gönderilmeleri.
Aslında İslam âlemindeki problemlerin temelinde Batı’nın olduğu günümüzde özellikle de Arap devrimleriyle daha da netleşmiştir. Yukarıdaki çatışma gerekçelerine onlarcasını daha eklemek mümkündür. Hatta Japonya’nın atom bombasıyla vurulması bile 11 Eylül gibi saldırıların sebepleri arasındadır. Bosna’da elde edilen başarıların ABD ve Batı tarafından akamete uğratılması ve Filistin mücadelesinin Batı ülkelerinden aldığı darbeler de bu sebepler arasındadır. Bütün bu müdahaleler Eymen el Zevahiri ve Usame Bin Ladin başta olmak üzere El Kaide liderlerinde asıl düşmanın Batı olduğu görüşünü kuvvetlendirmiştir.
1998 yılında El Kaide liderleri Eymen El Zevahiri, Usame Bin Ladin ve Ebu Hafs el Mısrı Afganistan’da düzenledikleri bir basın açıklamasıyla “Haçlılara ve Siyonistlere karşı Uluslararası İslami Cephe”yi kurmuşlardır. El Kaide’nin asıl adı da budur.
Örgütün Stratejisi
El Kaide stratejisi dünyanın, piramidin en tepesinde ABD olmak üzere BM’de veto yetkisi olan 8 ülke ve geri kalanlar şeklinde bir paylaşımla yönetildiği tezine dayanır. Bölgesel rekabet ve ihtilaflar her ne kadar zaman zaman su yüzüne çıksa da dünya iki kampa bölünmüştür: İslam ve küfür kampı…
Hareket küfür kampının BM, NATO gibi araçlarla dünyayı askeri açıdan kontrol altında tuttuğu, Kapitalist sistem ve bunun araçları olan dünya bankası ve IMF gibi kurumlarla ekonomiyi kendi lehlerine dizayn ettiği, Unicef ve İnsan hakları organizasyonları gibi kurumlarla da dünyayı ahlaki ve fikri açıdan yönlendirdiklerini savunmaktadır. Tam da bu süreçte birinci düşman kim sorunsalı gündeme gelmektedir. Eymen el Zevahiri bu sorunu yukarıdaki cümleleriyle açıklamaktadır. Eğer komşunuzun köpeği size saldırırsa bu sorunu köpeğe mi şikâyet edersiniz yoksa komşunuzla mı halledersiniz?
Uzak Düşman Stratejisi
ABD ve Batı’nın İslami mücadelenin hatta İslam ümmeti olarak kalma mücadelesinin asıl hedefi olduğu tezi El Kaide’nin uzak düşman stratejisidir. Usame bin Ladin yıllar önce yaptığı beyanatlarında. Batı’nın politik gücünün azalması durumunda İslam âlemindeki inisiyatifini kaybedeceğini ve diktatör rejimlerinin sonunun çorap söküğü gibi geleceğini belirtmiştir.
El Kaide İslam âlemiyle batı arasında daimi bir savaşın olduğu ve bunun Âdem’den (as) bu yana devam eden hak batıl mücadelesinin günümüzdeki yansıması olduğunu kabul etmektedir. Nitekim bu iddia çatışmaya Hilafetin engellenmesi için yapılan bir haçlı savaşı tanımlaması yapan Bush dâhil birçok batılı lider tarafından yapılan haçlı savaşı açıklamalarıyla güçlenmiştir.
George W. Bush'un Halifelik Hakkındaki açıklaması
Bu Bir Haçlı Seferi Mi?
İslam dünyasında var olan Hıristiyan gücü sayısının bütün haçlı savaşlarında seferber edilen haçlı askeri sayısından çok daha fazlasını belirten Robert Fisk de bu gerçeğe işaret etmektedir.
İslam dünyasında ordu yoktur. İslam dünyasında İslami hareketlere karşı konumlanmış jandarma kuvvetleri vardır. Koca Saddam ordusunun ve Kaddafi’nin batılı güçlerin önünde aldığı yenilgiler onların savaş konseptlerini dış düşmana göre değil içerdeki düşmana göre konumlandırmalarının bir sonucudur. Bu nedenle uzun yıllar İslam ülkelerini işgal edip baskı altında tutan diktatörler askeri gücü zayıflatıp polis gücünü artırmış ve bunda da Batı’lı dostlarından büyük destekler almışlardır. Batı’nın bu desteği uzak düşman stratejisinin doğmasına neden olmuştur.
Küresel Cihad Düşüncesi
Günümüz dünya sistemi lokal mücadelelerin başarısızlığa mahkum olduğu bir sürece evrilmiştir. Soğuk savaş döneminde sırtını rakip kutuplardan birine verip diğer kutuptaki bir ülkeye karşı savaşma dönemi sona ermiş, bölgesel ve uluslararası şartların avantaj sağladığı PKK hariç bir çok gerilla hareketi sona ermiştir.
ETA, IRA, FARC ve birçok cihadi hareket ya çok zayıflamış ya da tamamen yenilgiye uğramıştır. Dünya’nın hava kuvvetlerine sahip tek örgütü olan Sri Lanka’daki Tamil Kaplanları bile gerilla çatışması için mükemmel denilebilecek ormanlık ve dağlık arazi şartları ve geniş halk desteğine rağmen ölümcül çapta bir operasyon sonucunda resmi olarak yenildiğini açıklamıştır. PKK’nın ise askeri açıdan oldukça zayıfladığı, değişen dünya şartları gereği Barzani gibi bir müttefikini bile kaybettiği ve siyasi çözüme zorlandığı görülmektedir. Bütün bu saydığımız otorite karşıtı hareketler içersinde El Kaide liderliğindeki Küresel Cihad düşüncesi diğerlerinden çok daha farklı gerçeklere sahiptir. El Kaide modern dönemin ilk ve tek çok uluslu gerilla ve halk hareketidir. Ve diğer gerilla hareketlerinin yok olmaya yüz tuttuğu bir dünyada hızla büyümektedir.
Globalleşmenin henüz yaygınlaşmaya başladığı, telefon, hızlı ulaşım araçları, internet ve uydu kanalları gibi global araçların yeni yeni yaygınlaştığı 1980’li yıllara kadar ulus- devletler tek tip insan yetiştirme noktasında büyük çalışmalar yapmışlardır. Eğitim politikaları ulus devletin ön gördüğü mesela “on yılda on beş milyon genç” sloganlarıyla şekillenen bireyler yetiştirmeye odaklanmıştır. Ancak küreselleşmeyle beraber dünya sistemi değişmiştir ve düne kadar ulus- devletlerin ürettiği materyalist, kapitalist, çıkarcı ve bireysel insan tipini modern küresel araçlar üretmeye başlamışlardır.
Küresel Dünya’nın Müftüsü ve İstihbarat Merkezi: Google
Ana akım medyasını elinde tutan CNN, BBC gibi kurumlarla beraber internetin de yaygınlaşan kullanımı yine küresel sistemin çıkarları paralelindedir. Gerçek dünyaya hâkim olan otoriteler sanal dünyanın da liderliğini yürütmektedirler. Wikipedia ve google gibi global sözlük ve ansiklopediler bu aralar İslami nasslara pek de dayanmayan ictihadlar ile geniş halk kitlelerine fetvalar vermekteler. Kavramların içi boşaltılmakta, yeni tanımlamalar yapılmakta, toplumlar Yeni Dünya Sistemi’nin genel stratejisi dâhilinde yetiştirilip yönlendirilmektedir. Hollywood, Bollywood, gibi görsel üretim merkezleri de siyasal işleyiş ve stratejilerden pek de bağımsız değildir.
İşte tam da böyle bir süreçte çözülmesi gereken soru şudur. İslami mücadele nasıl ve kime karşı?
Küreselleşen dünyada lokal olanın küresel olana karşı şansı yoktur. Bazı küreselleşme uzmanlarının glocalisation ismini verdikleri lokalleşme ya da lokalin küresele etkisi günümüzde kayda alınmayacak kadar zayıftır. Afgan cihadının bütün İslam âlemini hatta dünyayı etkileyen sonuçlarının olması glokalleşmeye bir örnektir. Ya da Japonya’da meydana gelen deprem felaketinin dünyadaki teknolojik emtia fiyatlarını artırması. Ancak dünya sistemi birbiri içine geçmiş tek bir sistemdir. Latin Amerika ve Çin’in komünist dünya edebiyatının artık geçersizleştiği ve kapitalizmin mutlak zafer kazandığı bir dünyada yaşamaktayız. Eski nostaljik mücadele retoriğinin artık işlemediği bir zemindeyiz. Dahası İslam âlemini ve dünyayı baskı altına alan egemen güçler bunu multi- national şirketler, uluslararası dernekler, yayın organları, askeri ittifaklar ve bilimum küresel araçla yapmaktadırlar. Dünya artık bir köy ve Prof. Dr. Necmeddin Erbakan’ın tespitinde yer aldığı gibi: Modern dünyada ya bütün dünyayı yönetirsiniz ya da bir köyü bile yönetemezsiniz. Küresel otorite küçücük bir toprak parçasında bile İslami yönetimin uygulanmasına izin vermemektedir. Ayrıca İslami hareketlere karşı yürüttükleri mücadelede egemen güçler bütün ülkelerin zeki bireylerini, istihbaratlarını ve çatışma tecrübelerinin oluşturdukları küresel havuzlarda bir araya toplayıp bunlardan faydalanmaktadırlar. Bu çalışma prensibine göre savaşan Batı egemenliğine karşı yürütülecek her türlü meydan okuyuş küresel olmalıdır. Küresel baskıya karşı küresel intifada budur. El Kaide uyguladığı küresel direniş metodolojisini Batı’nın ve doğudaki işbirlikçilerinin çıkarlarının yaygın olduğu, sadece bir coğrafi bölgeye birikmediği ve küresel sistemin birbirinden bağımsız olmadığı tezi üzerine bina etmiştir. Örgüte göre ABD’yi vurmak İngiltere’yi vurmak gibi eşdeğer etki gösterecektir. Fransa’nın ekonomisinin çökmesi müttefik ülkeler Fas ve Cezayir’in de zayıflamasını sağlayacak, Avrupa ve Amerika’da baş gösteren ekonomik kriz İzlanda ve Yunanistan’ın çökmesine neden olacaktır. Ve tabi Batı’nın genel olarak cephelerde aldığı askeri yenilgi, ekonomik zararlar, ahlaki yıpranma ve siyasal krizler ve yenilgiler İslam âlemindeki inisiyatiflerini yitirmelerini sağlayacaktır. Örgüte göre Kudüs’ün kurtuluşu sadece İsrail’in değil ona destek veren ABD ve İngiltere’nin de zayıflamasıyla mümkündür ve bu da Irak, Afganistan ve Somali gibi cephelerin başarısıyla ilintilidir. Düşman küreseldir ve küresel araçlar kullanmaktadır. Meydan okuyuş da böyle olmalıdır. Global sistemin dünyada oluşturmaya çalıştığı "Yeni Dünya Düzeni" klasik araçları değil küresel araçları kullanmaktadır. Sınırların buharlaştığı, kıtalararası ittifakların yapıldığı, multi-national şirketlerin ekonomik baskı ve savaş unsuru olarak kullanıldığı günümüz dünyasında savaşın retoriği lokalden küresele doğru yol almaktadır. İslam dünyasında İslami hareketlerin lokal güçlere (Mübarek, Esad, Buteflika) karşı kullandıkları klasik savaş teknikleri 11 Eylül ile beraber yerini El Kaide'nin "Uzak Düşman Stratejisine" bırakmıştır. İslam dünyası kendisine yönelik bu küresel tehdide küresel bir proje ve dille karşılık vermektedir. İşte bu karşı koyuş projesi Batılılar tarafından Global Jihad Movement olarak tanımlanan "Küresel Cihad Hareketi"dir.
Kur'an'da "...Size karşı toplu bir biçimde savaştıkları gibi siz de onlara karşı toplu olarak savaşın"[25] ve " Hep birden Allah'ın ipine sımsıkı sarılın, bölük bölük olmayın "[26] ayetleri İslam dünyasının dış saldırılara ortak refleks göstermesini sağlayan temel motivasyon kaynaklarıdır. El Kaide temelde " Ve haklarına tecavüz edildiği zaman, birlik olup karşı koyanlardır."[27] ayetini siyasal zemine taşımış, klasik ümmet birlikteliğini de globalleşmeyle beraber daha etkin ve interaktif bir sahada küresel cihad projesine taşımıştır.
11 Eylül: Ayırıcı Darbe
El Kaide İslam dünyasıyla Batı arasında açık bir haçlı savaşı yaşandığına inanmaktaydı. Ancak İslam Âleminin bu çatışmanın varlığından bile habersiz olması örgüt için büyük bir dilemmaydı. El Kaide İslami Harekete karşı baskıcı rejimleri destekleyerek, demokrasi ve insan hakları söylemlerini de kullanarak mücadele eden ABD ve Batı ile İslam dünyası arasında gerçekten de bir çatışma olduğunu ortaya koymak için 11 Eylül saldırılarını düzenlemiştir. Örgüt aslında Afganistan’a saldırı hazırlıklarını o dönemde neredeyse tamamlamış olan ABD ve Batı’ya sürpriz bir darbe vurmuştur. Bundan sonrası ise bilinen (aslında bilinmeyen) hikâye. İslamcıların bile ilgili tartışmaları büyük bir cehalet üzerinden yürüttükleri El Kaide, Küresel Cihad, Irak, Afganistan işgalleri ve Teröre karşı savaş süreci maalesef büyük propaganda projelerinin ve bilgi eksikliklerinin kurbanı olması nedeniyle doğru biçimde anlaşılamamıştır.
11 Eylül saldırıları ve sonrasında Küresel Cihad yanlılarının ABD ve Batı ile yürüttükleri çatışmalar günümüzde birçok ekonomi uzmanı tarafından küresel ekonomik krizin ana nedeni olarak kabul edilmektedir.
Yapılan araştırmalar 11 Eylül saldırılarının ABD ekonomisine 2.5 trilyona mal olduğu yönündedir. Bu Türkiye Cumhuriyeti devletinin 2001 yılında 70 milyon kişiyle kazandığı paranın 14 katıdır. ABD’nin Irak savaşının masrafı ise en iyimser tahminle 3 trilyon dolardır. Bu oranlara ABD’nin Afganistan ve diğer bölgelerde yaptığı harcamalar ve iç ve dış güvenlik ve istihbarata yaptığı harcamalar dâhil değildir. ABD’ye destek veren 44’den fazla ülkenin yaptığı masraflar, askeri kayıpları, yaralıları ve istihbarat ve güvenlik harcamaları ancak geniş araştırmalar yapılarak tespit edilebilir.
ABD savaş süresince bütün dünyada imaj kaybına uğramış ve doğudan batıya ABD ve Batı karşıtı dolayısıyla da ABD işbirlikçilerine de karşı olan nesiller yetişmiştir. El Kaide çatışma boyunca ABD halkında özgüvensizlik de dâhil güvenlik endişesi, imaj kaybı, askeri kayıplar, politik fiyaskolar dâhil bir çok zarara neden olmuştur.
El Kaide’nin 11 Eylül öncesi ve sonrası ABD’yi ve Batı bloğunu zayıflatma projesi temelde birkaç aşamalıdır.
1-Askeri açıdan yıpratmak
2-İmaj açısından zarar vermek
3-Ekonomik olarak felç etmek
4-Asker ve istihbaratını kontrol edemeyeceği ve masraflarını karşılayamayacağı kadar geniş alanlara çekmek
5-Dünyayı ve Amerika’yı hem ABD’liler hem de Batı’lılar için tıpkı onların Müslümanlara yaptıkları gibi güvensiz bir yer haline getirmek.
El Kaide 20 yılı aşkın mücadelesi boyunca görüldüğü gibi hedeflerine doğru oldukça önemli kazanımlar elde etmiştir. Savaşın onuncu yılında ABD’nin şerefli bir geri çekilme gerçekleştirebilmek amacıyla Taliban’la masaya oturmak için adeta yalvarıyor olması bunun en açık göstergesi değil midir?
11 Eylül’den günümüze küçük bir örgüt olarak ABD’ye meydan okuyan El Kaide’nin artık Somali’de yönettiği bir devleti var. Yemen’de ağır silahlar, tanklar ve roketlere sahip binlerce uzman savaşçıdan oluşan ve ülkenin neredeyse dörtte birini elinde tutan geniş bir yapılanması var. Mali’nin Kuzeyi artık El Kaide’nin elinde. Libya devriminden hayal edemeyeceği kadar silah ve para elde etti ve Sirte, Bingazi, Derne gibi bölgelerde büyük askeri kortejlerle gövde gösterileri yapacak kadar askeri kazanım elde etti.
El Kaide ve Taliban Afganistan’ın büyük bölümüne ve Pakistan’ın aşiret bölgelerine yıllardır hâkimler ve batılı güçler onları bu bölgelerden söküp atamıyorlar. Küresel Cihad yanlıları günümüzde Filipinlerde Ebu Seyyaf, Gazze’de Ceyşül Ümmet, Irak’ta Irak İslam Devleti ve Suriye’de Nusret Cephesi adıyla güçlü birliklere sahipler. El Kaide Nijerya’nın en güçlü İslami Hareketi Boko Haram’ı kendi saflarına kattı ve Cezayir ve Moritanya’da oldukça güçlü. Bütün bu gerçekler ışığında El Kaide ideolojisinin Tahrir meydanında bittiğini söylemek konunun uzmanlarını yanlış tespitler yapmaya itecek gerçekçi olmayan bir bakış açısıdır.
El Kaide’nin Devrim Hareketlerine Bakışı ve Stratejisi
Küresel Cihad yanlılarının askeri direniş yanında sivil mukavemet araçlarına başından beri destek verdikleri bilinmektedir. Usame bin Laden haçlılara karşı Uluslararası Cephe’yi kurduğu zaman ilk olarak başında ünlü El Kaide stratejisti Ebu Mus’ab El Suri’nin bulunduğu bir stratejik Araştırma Merkezi kurmuştur. O dönemde Kandahar’da geniş bir kütüphane ve akademik araçlarla donatılan merkeze Avrupa ve Arap âleminden uzmanların ve akademisyenlerin davet edildiği ve burada sosyolojik çalışmaların da yapıldığı bilinmektedir. On yılı aşkın bir süredir bütün engelleme ve kuşatmaya rağmen örgütün kendini ifade ettiği en önemli araç olan El Sahab medya merkezi de o dönemde kurulmuştur. Usame bin Ladin bir İslam Alimleri Birliği kurulması fikrini ilk defa ortaya atan kişilerdendir. Aynı şekilde El Kaide’nin şimdiki lideri Eymen El Zevahiri de 27 Kasım 2008 yılında yayımlanan "El Ezher'in Aslanları" adlı röportajın bir kısmında pasif direniş çağrısı yapmıştır. Gazze ambargosu ile ilgili olarak sorulan sorulara "pasif direniş çağrısı" ile cevap veren Zevahiri, Mısır'da devrim öncesi en büyük işçi eylemi olan Mahalla el-Kubra protestolarını övmüştür.[1]
Dünyadaki Müslüman halklara seslenen örgüt lideri sendikal mücadelenin gerekliliğini vurguladığı konuşmasında "Elbette insanlar hükümetin onlara baskı yapmasından korkabilirler. Varsın bu yolda bizlere eziyet etsinler, varsın öldürsünler… Adaletsizliklere karşı direniş bir zorunluluktur ve direniş kurbanlar gerektirir" demiştir.
Sendikal mücadelenin ilkelerinden söz eden Zevahiri, "öğrenciler ve işçiler devletin kendilerine empoze ettiği devletsel sendikaları reddederek, kendilerinin devlete dayattığı meşru sendikalar altında örgütlenmelilerdir. Ve bu barışçıl mücadele ordular ve savaşlar gerektirmemektedir. " şeklinde konuşmuştur.
Küresel Cihad yanlılarının cihadi direnişin yanında sivil eylemler, davet çalışmaları, siyasi çalışmaların da yapılması yönündeki görüş ve eylemlerine dair daha onlarca örnek vermek mümkündür. Hareketin birçok ülkede imkânı olmasına rağmen silahlı mücadele yerine davet çalışmaları ve lojistik faaliyet yürütmesi de bu vizyonunun bir parçasıdır.
El Kaide Arap devrimleri Tunus’ta daha başlar başlamaz devrime destek vereceğini açıklamıştır. Tunus’ta henüz protestolar devam ederken Örgütün Mağrib Kolu lideri örgütün merkezine protestoların oldukça şiddetli olduğunu ve muhtemelen rejimin dayanamayacağını bildirmiş ve devrimlere destek veren 2 açıklama yayınlamıştır. Örgütün Mali, Moritanya, Nijer, Nijerya, Cezayir, Libya ve Tunus gibi bölge ülkelerini içine alan Mağrib El Kaidesi lideri Ebu Mus’ab Abdulvedud Tunus’ta protestolar henüz devam ederken 13 Ocak 2011’de yaptığı açıklamada şöyle konuşmuştur: “Ey Tunus halkı! Protesto sesleriniz onurun sesidir. Vallahi sizleri unutmadık ve yanınızdayız. Mağrib hapishanelerindeki kardeşlerimizi unutmadık. İsyanınız kuklaların suratına bir tokat gibi indi.” Demiştir. Halka her türlü askeri destek vermeye hazır olduklarını kaydeden Abdulvedud konuşmasına “Evlatlarınızı gönderin askeri ve politik açıdan eğitelim. Mücadeleniz mübarek olsun. Tunus lideri Zeynel Abidin İslam kokan her şeye savaş açmıştı. Zulmünü başörtüsünü ve haccı bile yasaklayacak kadar ilerletti. Gerçek şu ki o devrin firavunlarından biriydi. Ama siz özgürlüğün kapısını çaldınız.”[2]
Tunus halkına protesto gösterilerini ülkenin her yerine yaymaları çağrısı yapan Abdulvedud rejimin bir bölgeye kısıtlanmış devrim hareketliliğini bastırabileceğini ancak ülkenin her yerini kontrol altına alamayacağını belirtmiştir.
El Kaide lideri açıklamalarını şu şekilde sürdürmüştür:
“Ey Tunus Halkı! Sizin direnişiniz ümmetin harici ve dahili düşmanlarıyla yürüttüğü savaştan bağımsız değildir. Bilakis bu mücadelenin bir cephesidir. Öyleyse özgür oluncaya ve İslam nizamını uygulayıncaya kadar devam edin. Özgürlük ve izzetin İslami yönetimden başkasıyla gelmeyeceğini asla göz ardı etmeyin. Dininiz ayaklar altına alındıktan sonra kaybedecek neyiniz var ki? Sizler öldürülmüş koyunlar gibiydiniz ve ölü koyuna derisinin soyulması zarar vermez. Bundan sonra uğrayacağınız zararı düşünmeyin. Mücahid evlatlarınız size her türlü desteği vermeye hazırdır. Bizler vatanımızı mustazaf halklarımızın haklarını korumaktan başka bir gaye için terk etmedik.”
Örgütün Mağrib liderinin yaptığı açıklamada Kaddafi ve Buteflika’nın da devrilmesi için bölge halklarına seslenilmesi de ilgi çekicidir.
Örgüt tarafından protestolara yönelik yapılan bu ilk açıklama örgütün protesto eylemliliğine verdiği açık desteği ifade etmektedir.
El Kaide liderliği protesto gösterilerinin Cezayir’e de sıçramış olması nedeniyle ülke halkını protesto gösterilerinde yer almaya teşvik etmek için aynı gün “Cezayir’deki mazlum halkımıza bir çağrı” isimli bir açıklama daha yayınlamıştır.[3]
Açıklamada: “Ey Cezayir halkı! Onlara köpeğini aç bırak seni takib etsin sözünün aşağılanmayı ve zilleti reddeden arslanlara işlemeyeceğini öğrtetin. Size söz veriyoruz. Silahlarımızla sizin safınızda duracağız ve haklarınızı alıncaya kadar mücadele edeceğiz.” Denilmiştir. Cezayir halkının hareketin Fransa kuklası olarak tanımladığı baskıcı yönetimin elinden çektiği zulümlere değinilen açıklamada El Kaide lideri Cezayir’in batıcı yöneticilerinin halkın zenginliklerini Batı’lı Fransız ve Amerikan efendileriyle birlikte yediklerini belirtmiştir. “Cezayir dağlarında direnen mücahidlerin direnişi ile sizin protesto direnişiniz aynı davanın ortak mücadelesidir” denilen açıklamada Cezayir’in petrol gelirinin de halka dağıtılmadığı belirtilerek “Meydanları doldurmanız kardeşlerinizi mutlu edecektir” denilmiştir. Mağrib El Kaide’si lideri açıklamasında özellikle üniversite öğrencileri ve işçi sınıfına sivil mücadele eylemlerine katılmaları yönünde çağrıda bulunmuştur.[4]
Küresel Cihad yanlıları olayların başlangıcından itibaren ABD’nin bölgedeki kuklalarının yenilgisi ve ABD’nin Afganistan, Irak, Yemen, Somali ve diğer cephelerde hareketin gösterdiği direniş karşısında aldığı yaraların bir sonucu olarak değerlendirmişlerdir. Bölgede yaşanan olayları dikkatle değerlendiren örgütün Yemen, Irak, Somali Cezayir, Afganistan kolları halkların eylemlerini destekledikleri birçok açıklama yayınlamışlardır. Örgütün askeri liderlerinden gelen açıklamaların yanında hareketin âlimler, entelektüeller ve sempatizanlarından oluşan geniş bir kitle de burada yer veremeyeceğimiz kadar açıklama yayınlayarak devrimlerin İslam ümmetinin lehine olduğu, ABD ve Batı’nın devrimleri engelleme gücünün bulunmadığı, ancak yönlendirme ve laik demokratik ve hatta ılımlı İslami bir sürece evrilmesi için ellerinden geleni yapacakları mesajı vermişlerdir. El Kaide tarafından yapılan hemen her açıklamada yarı çözümün çözüm olmadığı ve devrimlerin sahih bir niyet, sahih bir yöntem ve İslami bir yönetim talebiyle yapılması gerektiği yönünde halkları uyarmışlardır.
Küresel Cihad yanlılarının Arap devrimlerine destek amacıyla ürettikleri makale, kitap, video, bildiri ve daha birçok araçtan oluşan yayınları ilgili eylemliliğin başladığı bir yıldan bu yana yüzlerle değil ancak binlerle ifade edilebilir.
Küresel cihad liderleri Mısır devrimiyle de yakından ilgilenmiş ve Mısır’da hareketlilik başlamadan önce halkı teşvik etmeye başlamışlardır. Libya’da hareketlilik henüz yeni başlamışken bir açıklama yayınlayan örgüt liderlerinden Atiyyetullah şöyle konuşmuştur:
“Islahatçılar, mücahidler ve ümmetin vaizleri bu tarihi fırsatı değerlendirmeli ve harekete geçmeli, vaazlarını, eğitimlerini, ıslahatlarını başlatmalı veya artırmalı, birçok engellerin ve prangaların yok olduğu bu devrim sonrası dönemde oluşan imkan ve özgürlük imkanından faydalanmalıdırlar. Özet olarak, gençleri sorunları tam olarak anlamaya; dar ufuklu, felce uğramış gibi hareketsiz ve düşüncesiz olmamaya çağırıyoruz. Birbirinden farklı olan –örneğin Tunus’taki Nahda partisindeki kardeşler gibi- çeşitli İslami hareketler arasındaki farklar konusunda aşırıya kaçmamalıdırlar. Bilakis, kendi yollarını inşa etmeli ve hazırlık yapmalıdırlar. Aynı durum Mısır, Sina, Refah ve diğer yerlerdeki kardeşler için de geçerlidir. Şefkatli ve terbiyeli olun, önderlik ettiğinizi anlama kapasitesi farklı farklı 35olan insanlara karşı tolerans gösterin. Şunu her zaman aklınızda tutun ki, ümmetimiz çok zor ve karışık bir zamandadır ve onlarca hatta yüzlerce yıldır süren bir zilletten sonra sadece şu an kıyama kalkmayı ve (tağutları) kovmayı denemektedir.”
El Kaide liderliğinde ve tabanında büyük oranda Mısır’lı olduğu göz ardı edilmemelidir. Örgütün yeni lideri Eymen el Zevahiri de Mısır İslami Cihad Cemaati’nin lideridir. Eymen El Zevahiri sadece Mısır devrimi için yaklaşık 100 sayfaya tekabül eden, geçmişte yaşadığı tecrübeler, cihadi süreç, Mısır ordu ve rejiminin içyapısı ve direniş metodolojilerini anlattığı 8 ayrı açıklama yayınlamıştır.[5] Bu açıklamalarda Eymen el Zevahiri’nin olayları büyük bir gerçekçilik ve stratejik zekâyla değerlendirdiği süreci dikkatle ve çok boyutlu olarak takib ettiği açıkça görülmektedir. Zevahiri’nin sadece biri Pressmedya tarafından Türkçeye çevrilen bu sekiz açıklaması Msır ve diğer bölgelerdeki devrimlere dair oldukça önemli bilgiler içermektedir.
Ancak daha önemli olan Eymen el Zevahiri’nin henüz Arap baharı başlamadan Msır hakkında yaptığı bir açıklamanın Arap Devrim’i sürecine açıkça ışık tutmasıdır. Hiç kimsenin Arap dünyasında yaşanacaklardan haberinin olmadığı 15 Eylül 2010 tarihinde yayınlanan “Muzaffer Ümmet Mağlup Haçlılar”[6] isimli açıklamasında ABD’nin İslam âleminde Mübarek, Müşerref gibi liderlerle daha fazla verim alamadığını ve bunları değiştirmek için Zerdari ve Baradey’i devreye soktuğunu açıklamıştır. Zevahiri ABD’nin planlarının yıprandığını ve değişimin şart olduğunu aşağıdaki ifadelerle anlatmıştır.
“Bu yetersiz ve beceriksiz hareket laik anayasaları kabul ederek değişim yaptığını iddia eder, onlarla uyumlu bir şekilde çalışır, bu gayri meşru rejimlerin gölgesinde seçimlere girer, hatta Mısır muhalefetini de daha önce uluslararası Atom Enerjisi Kurumunu yönettiği gibi Amerika adına yönlendirmek amacıyla Amerikan göklerinden üzerimize düşen laik Muhammed El Baradey’e bile destek verdi.
Muhammed El Baradey ve Mübarek’in hikâyesi ile Zardari ve Müşerref’in hikâyeleri aynıdır: Bunlar eski/yeni bir Amerikan oyunudur.
Şimdi onlar aynı rezalet hikâyesinin Mısır’da da gerçekleşmesini istiyor. Zira Amerika Hüsnü Mübarek’i kullanmaktan artık yoruldu. Amerika Mübarek’i bölgede yapmak istediği her türlü kirli işte kedisi gibi kullandı, onu bölgedeki İslami hareketleri sindirmek ve işkence etmek için, önce Irak’a ambargo ve bombalama ardından Afganistan savaşı ve son olarak da Gazze kuşatmasında kullandı.
Bu yüzden, Mübarek bir rüşvet, suç, hırsızlık ve hainlik sembolü olduktan sonra ve Amerika, Mübarek’in oğluna bırakmayı düşündüğü güç ve mirasın, bazı problemlere ve sakıncalara yol açacağını sezdiğinden, amaçlarını Amerikan casusu Dr. Muhammed El Baradey ile gerçekleştirmeyi denemeye karar verdiler. Bazı Mısırlılar onu geleneksel alayları ile şöyle adlandırıyorlar – “Hızır El Baradey”.
Yani Amerika ya Baradey’i Pakistan’da olduğu gibi doğu tarzı bir seçimle başa getirecek, ya da onu Hüsnü Mübarek’in oğlu Cemal Mübarek’in en büyük rakibi haline getirecek ve ikisi de böylece Washington’un Sezarına, haçlı ordusunun yüce komutanına daha iyi hizmetkârlık yapmak için yarışacaklar.
Dr Baradey yıllar boyu güçlü milletlerin zayıf milletlere hükmettiği kurum olan Birleşmiş Milletlere hizmet ettikten sonra Mısıra döndü. Ömrünün nice yıllarını Irak, İran, Kuzey Kore, Pakistan, Libya ve Suriye’de denetimler yaparak herhangi bir nükleer çalışma izi gördüğünde onlara havlayarak geçirdi. Aynı Baradey nükleer gücün bütün çeşitlerini elinde bulunduran Amerika, İngiltere, Fransa ve diğer ülkelere bir söz bile söyleyemiyor.
Hayatını Batı’nın 2. dünya savaşından sonra dünyaya empoze ettiği düzene adayan işçi Mısır’a döndü. Bu Kibirli Dünya Düzeninin hizmetlerinden dolayı kendisini beğenip daha önce Begin, Sedat, Necip Mahfuz ve Obama’ya verdiği Nobel ödülünü alan işçi, Amerika’lıların koruması altında özgürce dolaşmak için geri döndü. Amerika Baradey’i hiçbir rakibe merhamet göstermeyen, kendi halkını işkence hanelerden geçiren, hatta Global Cihad zanlılarına ABD’nin daha rahat işkence etmesi için kapısını açan Mübarek’in öfkesinden koruyacaktır. Bu şekilde Baradey ülkede uluslar arası güçlerin ve haçlıların korumasında görevini ifa edecektir.
Bu işkenceci Mübarek evcil bir kedi gibi Amerika’nın karşısında usluca duruyor böylece Mısır halkı dünya düzeninin eski çalışanı işbirlikçi Baradey ülkeye dönüp, Kuzeyden Güneye ülkeyi dolaşıp özgürlük, demokrasi ve tabii ki unutmayalım laiklik sözleri veriyor.”
“Bazıları sorabilir. “bize değişimi getirecekse neden El Baradey’i desteklemeyelim ki?
Bu soru sahibinin uyandırılması, uyarılması ve dünyanın ve tarihin gerçeklerinin kendisine hatırlatılması gereken bir sorudur. Değişim isteyen bir kişi kendisine sormalıdır. Değişim nereye ve nasıl?
Nereye gitmek istiyor? Şeriatla yönetilen, ezilenlere yardım eden, adaleti yayan ve istişarenin kapılarını açan bir İslam ülkesine mi yoksa kararların Amerika tarafından alındığı çirkin ve deforme olmuş seküler ve ucube bir devlete mi?”
Zevahiri Mısır hakkında 3 Mart 2011’de yaptığı Mısırdaki İnsanlarımıza Ümit ve Sevinç Verici Gelişmelerin Açıklaması[7] isimli açıklamada devrimlere tamamen destek verdiklerini açıklamış ve Mısır halkını kutlamıştır. Ancak ABD’nin geri durmayacağını, rejimin çökeceğini anladığı anda kendi aktörlerini güçlendirerek devrime destek vereceğini açıklamıştır.
Zevahiri mesajında, Tunus halkını, topraklarını zorba yönetimden temizleyinceye ve İslam’ın, bağımsızlığın, zafer ve adaletin bayrağı topraklarında dalgalanıncaya kadar Cihad ve mücadelelerine devam etmeleri konusunda teşvik etmiştir. Yemen halkına da seslenerek “Sizlere zalim, ahlaksız ve bozguncu rejim ile yüzleşen mücahit kardeşlerinizi hatırlatıyor ve sizleri de bu rejimi söküp atmanız konusunda destekliyorum. Bu rejim Yemen’i Haçlı Seferinin casusluk ve destek üssüne çevirdi. ” demiştir. “Mısır halkının şeriat ile yönetilme arzusu, Mısır gerçeğinin en önemli olgularından biri olduğu görülmektedir. Şeriat ile yönetilmek, geçmişte olduğu gibi bugün de Mısır halkının büyük çoğunluğunun talebidir.” diyen. Dr. Zevahiri “Mücahid kardeşleriniz, Amerika ve müttefikleri Müslümanların topraklarındaki zorba diktatörleri desteklemeyi bırakıp bu topraklardan çıkıncaya kadar, Amerika ve müttefiklerine (Allah’ın izni ile)saldırmaya ve onları rahatsız etmeye devam edeceklerine dair sizlere söz veriyorlar.”açıklamasında bulunmuştur.
Zevahiri isyan sürecini şu şekilde tanımlamıştır:
“İlk olarak, Tunus, Mısır, Ürdün ve Yemen’deki onurlu hür insanlara selamlarımı tekrar etmek isterim ki; onlar Siyonist Arap yöneticilerin ahlaksızlık ve bozgunculuklarına direnmek için ayağa kalktılar. O Siyonist yöneticiler, İslam ve hicab (örtünme) ile savaşıyor, fesadı ve zinayı yayıyor; Mücahidlere karşı İsrail ile işbirliği yapıyor, tüm bunları yaparken İsrail’e petrol ve Nil nehrinin suyu için Gazze geçişlerine izin veriyor; Gazze halkının tedavi ve ticaret maksadı ile Mısır’a geçişlerine izin vermezken on binlerce İsraillinin vizesiz olarak entrika çevirmek için Sina’dan geçişlerine izin veriyor ki böylece en azılı suçluların cepleri kara para ile doluyor.
İslam’la ve Müslümanlarla “Terörizm” adına yaptığı savaşında Amerika’ya destek olan bozguncu ve ahlaksız yöneticiler, havaalanlarını ve limanlarını Afganistan ve Irak’taki Müslümanlara yönelik saldırılarda birer üs yaparak ve hapishanelerini birer işkence merkezine çevirerek Haçlı Seferine hizmet ettiler.
Tunus, Cezayir, Mısır, Yemen, Ürdün ve diğer bütün İslam topraklarında adaletsizlik, ahlaksızlık ve bozgunculuğa karşı hayatını ve rahatını feda ederek direnen şerefli ve özgür her insana selam olsun!
Bu özgür kahramanların her birine selam olsun! Ve Allah onların Şehitlerine rahmet etsin ve onların ailelerine sabır ve teselli versin. Yaralılarına şifa ve esirlerine de hürriyet versin.
Mısır’daki hür ve onurlu kardeşlerim, kıyam hareketinizin bu kritik safhasında, inancına, onuruna ve şerefine sahip çıkan her onurlu ve hür kişi bu prensip ve öğretilere sımsıkı tutunarak onları gerçekleştirmeye ve sağlamlaştırmaya çalışmalıdır.
Etrafınızda, bu fırsatı kullanarak, kıyam hareketinizi doğru olan yolundan çıkarmak sureti ile ciddiyetten saptırarak; kendi çıkar ve arzularını gerçekleştirmek isteyen birçok tuzak kurmuş kimseler mevcuttur. Ümmete ve inancına sadık, hür ve onurlu kardeşlerim, şerefli kıyamınız Mısır’daki yöneticinin yozlaşma ve zulmüne karşı isyanı cesaretlendirdi ve onu değiştirdi.”
Eymen El Zevahiri aşağıdaki ifadeleriyle de ABD’nin değişimleri istemediğini ancak gelen değişim sürecini de engellemeye gücünün yetmediğini ve değişimi kendi çıkarlarına uygun bir sürece yönlendirmek istediğini belirtmiştir.
“Amerika 30 yılı aşkın bir süredir Mübarek ve arkadaşlarının hırsızlık ve ahlaksızlıklarına sessiz kalmıştı. Aynı zamanda, Amerika Mısır’daki yönetimi değiştirmek için ne bir harekete geçmiş ne de bu konuyu dillendirmişti; ta ki güvenlik güçleri özgürlüğe ve haysiyete susamış Mısır halkının başkaldırısını bastırmada başarısız olana kadar. Amerikan yönetiminin ve başkanının ve batılı ülke liderlerinin açıklamalarını takip eden herhangi bir kimse, Mısır’daki statükonun devamının gerekliliğine dikkat çeken açıklamalardan, Mübarek’in geri çekilmesini talep eden ve yönetimi bırakması konusunda baskı yapan ifadelere olan geçişi, fark etmiştir.
Fakat onlar sadece Mübarek’in yönetimi bırakmasını değil, aynı zamanda yüzlerin, hatta rejimin bile değiştiği fakat İslam’la savaşın ve Şer’i yönetimin dışında benimseyen bir tutumun, her ne kadar halkın ezici çoğunluğu bunu talep etse de, devamını sağlayacak planlanmış ve kontrollü bir değişimi; Afganistan, Irak, Arap Yarımadası, Körfez, İslami Mağrib’deki Amerikan ve Batılı askeri varlığa karşı çıkmayan, diğer yandan onların bu varlıklarını destekleyen ve onlara kaynaklarıyla, petrolü ile havaalanları ve limanları ile üsleri ve istihbaratı ve bütün gücü ile destek olan politikaları, İsrail’in arzularına boyun eğen, İsrail’in varlığını ve güvenliğini güvence altına alan ve Gazze ve diğer yerlerdeki Filistinlilere uygulanan baskıyı devam ettiren bir politikayı; cesaretsiz ve başarısızların liderliğinde bir yönetimi arzu ediyorlar ve bunu Mescid-i Aksa’yı yıkacak ve Filistin’i Yahudileştirecek olan Siyonist planların devam edebilmesi için yapıyorlar.
İşte bu Amerika’nın bizler için istediği demokrasidir. Cezayir’deki Kurtuluş Cephesi seçimlerinde; Amerika ile Batılılar, Hamas’ın oluşturduğu yönetime boykot uygularken gördüğümüz türden, genelde üçüncü dünya ülkelerinde, özelde ise İslam ülkelerinde mevcut olan bir demokrasidir bu. Seçimlerdeki sahtekârlık itiraf edilmesine rağmen, Amerika’nın toplantısında Karzai’yi “başkan” unvanı ile gördüğümüz türden bir demokrasi.
Bundan ötürü, demokrasi ne prensip, ne ahlak, ne de bir değerdir; ancak ve ancak çoğunluğun arzularına; Amerika, Batı ve İsrail’deki çoğunluğun bizim ülkelerimizdeki yönetimlerin kendi halklarını değil de onları izleyen ve emirlerine uyan yönetimler isteyen ihtiraslarına tapılan bir dindir.
Şu belirgin bir gerçektir ki, onlar ülkemizde, Afganistan ve Irak’taki işgallerin ve asker ve donanmalarıyla Körfez’deki petrol kaynaklarını kontrol etmenin devamına izin verecek bir demokrasiyi istemektedirler.
Onlar, İsrail’in askeri olarak üstün ve nükleer silahlar- ki Baradey bunların ne teftiş edilmesini ne de İsrail’e yaptırım uygulanmasını talep etmeye cesaret edebilmiştir- bulunduran bir ülke olarak varlığını kabul eden bir demokrasi istiyorlar.
Onlar, ülkelerimizde halkın ezici çoğunluğunun ısrarla istiyor olmasına rağmen, Şeriat ile yönetimi engelleyebilecek bir demokrasi istiyorlar.
Onlar Filistin topraklarının çoğunluğunun alınarak Siyonist azınlığa verildiği bir demokrasi istiyorlar.
Onlar Gazze’de devam eden ambargo ve yaptırımlara izin verecek ve İsrail’e karşı bunaltıcı direnişi sıkıntıya sokacak bir demokrasi istiyorlar.
Onlar, Türkiye’den bize pazarlamaya çalıştıkları, İslam ile yönetilmemizi yasaklayarak laikliği dayatan cinsten demokrasi gibi bir demokrasiyi istiyorlar.
Ve yine onlar, eşcinsellik ile; hanım, beyefendi ve çocuklar esasına değil de çürümüşlüğün çirkin resimleri üzerine kurulmuş bir aileyi kabul etmemiz için sosyal davranışlarımızı değiştirecek bir demokrasi istiyorlar.
Onlar, içimizde ne Cihad, ne Şeriat, ne iyiliği emretme, ne kötülüğü sakındırma, ne sadakati ve Allah için sevip onun için nefret etmeyi sağlama, ne de Tevhidi içeren İslam’a, yas tutan bir demokrasi istiyorlar.”
Şüphesiz Zevahiri’nin açıklamaları 40 yıllık İslami hareket tecrübesini ve örgütün mücadele mirasını yansıtan önemli bir uluslararası ilişkiler ve siyaset belgesidir. Ancak yazının hacmini daha da artırmamak için daha fazla ayrıntıya yer veremiyoruz.
Zevahiri Mısır devrimine yönelik 8 açıklamasıyla beraber Arap devrimi ve Suriye hakkında da bazı açıklamalar yapmıştır. Mesela Eylül 2011 yılında yaptığı “Arap Baharı ABD Projelerinin İflasıdır”[8] isimli açıklamada Arap devrimlerinin Küresel Cihad hareketinin direnişinin bir meyvesi olduğunu belirtmiştir. Zevahiri açıklamasında şunları belirtmiştir:
“Amel ve uzun sabrın ardından çok önemli günlere şahitlik etmekteyiz, özellikle tağuti-küfri yönetimlerin ve onların efendisi olan Amerika'nın tarihe dolu dolu zulümlerinin geçtiği günlerde bu tağut, kafir, zalim ve fasık olanların düşüşünü ve yenilgisini görmekteyiz.
Özellikle Amerika'ya, kendi evinde vurulduğu Pearl Harbor (Japonların Amerikan savaş gemilerine uçaklar ile yaptıkları intihar saldırısı) saldırılarından sonraki en büyük darbe olan, mücahitlerin Amerika'yı kendi evinde vurduğu 11 Eylül saldırıları sonrası hezimetler serisi başlamış oldu.
Önce Irak'ta çekilmeye mecbur kaldı, sonra Tunus'taki kuklasını kaybetmesi, sonra Afganistan'daki yenilgiden dolayı çekilmek istedi, sonra bütün silahları ve kimyasalları vermesine ve kullanmasına rağmen Libya'da yenilgiye uğradı, İslam'a karşı savaşan kuklasını kaybetti.
Libyalı Müslümanları, mücahitleri ve ribat ehlini, kendi adımıza, Müslümanlar adına ve zulme uğrayan bütün şerefli insanlar adına kutluyoruz.
Zulüm, hırsızlık ve despotlukla sürdürülen 40 yıllık bir rejim İslami Hareket'in başlamasıyla bitmiş oldu.”
El Kaide lideri Şubat 2012’de yaptığı “ABD'nin yenilgisi ve Arap Devrimleri üzerine” isimli açıklamasında da şu ifadelere yer vermiştir:
"Ey Müslüman kardeşlerim! Bugün, New York, Washington ve Pensilvanya’da mübarek savaşlardan (11 Eylül) bu yana on yıl geçti. Bu tarihi saldırı, uluslararası haçlı güçlerinin ayağını iki yana salladı ve onları sarsmaya da devam ediyor. İslam Ümmeti mücahit evlatları sayesinde on yıldır Allah'ın lütuf ve nimeti sayesinde kibirli haçlılara karşı peş peşe büyük zaferler kazandı.
"Daha önce de bahsettiğim gibi son dönemde Amerika, dört yıkıcı darbe aldı. Umulur ki bu darbeler Allah’ın lütuf ve yardımıyla, yenilgi ve bozulmanın müjdecisi olur. İlk darbe; New York, Washington ve Pennsylvania’daki mübarek saldırılar. İkinci darbe: Başlarında Irak İslam Devleti olmak üzere mücahitlerin eliyle Irak’ta hezimet yaşaması, Üçüncü darbe: Afganistan da İslam emirliği mücahitlerinin eliyle hezimet yaşaması, Dördüncü darbe: İzzet ve özgürleşme baharında Arap halkının kendi dostlarına karşı ayaklanmaları. Allah’tan, bunların Amerika için soğuk ve korkulu bir kış ve karanlık bir tünel olmasını niyaz ederiz. Allah’ın yardımıyla Amerika’nın karanlıkta kaybolup ancak hezimeti ve hüsranı tadarak çıkmasını isteriz.
"Arap halklarının devrim yapması ve Amerika’nın yardımcılarına karşı ayaklanması sürecinde Müslüman kardeşlerime Amerika’nın, daha önce Arap bölgesine atanan ve konumlandırılmış olan bir grup işbirlikçi diktatörü ile Arap bölgesini kendi kontrolü altında almış olduğunu düşündüğünü hatırlatmak isterim. Ama bu mübarek ve güçlü ayaklanma depremi, Amerika'nın hesaplarını tepetaklak etti.. "
"Amerika, Zeynel Abidin bin Ali’yi isteksizce kaybetti, Mısır’ı kaybetmemek için hala sınırları zorluyor, Kaddafi yenildi ve Ali Abdullah Salih ülkesini terketti Beşar Esad ise elbette yıkılacak. Ve yakında, Allah isterse, hain soyundan El Suud ve Abdullah’ı, Körfez kıyısındaki petrol tüccarlarını, Buteflika ve Fas kralı kaybedecek.. Ama buna rağmen Obama çıkıyor ve şöyle diyor. 'siz meşruiyetinizi yitirmiş olduğunuz için burayı terk etmek zorundasınız, siz insanlarınızın katilisiniz”. Şeref Allah’ındır! Neden bunları Müslümanların katilleri, ümmetin kaynaklarının soyguncuları ve Arap Dünyasının politika ve ahlak bakımından en bozuk ailelerine, din tüccarı Suud’a söylemiyorlar? Neden bunları yerin üstünde, altında ve üzerinde ne olursa olsun her şeyi kişisel bir hazine olarak gören körfez hükümdarları için söylemiyorlar? Bunları neden Zerdari ve Kayani’ye söylemediler ki, bunlar Amerika emirleriyle Veziristan ve Svat'ta kendi halklarını öldürmüşlerdir. Neden Karzai’ye söylemediler, hâlbuki o Amerika ve NATO jetleri ile kendi insanlarını öldürüyor? "
Şeref Allah’ındır! Onlarınki ise apaçık hile, eşsiz ikiyüzlülük ve görülmemiş fırsatçılıktır”[9]
Devrimler Amerika’nın Yenilgisidir
"Amerika ve müttefik medyası- ki onlar başkalarından önce kendilerini aldatıyorlar- Amerika ve onun değerlerinin kazandığını ve radikal akımların kaybettiğini iddia ediyorlar. Ama onlar mübarek Arap devriminin Hüsnü Mübarek’i, Amerika ve İsrail'in stratejik hazinesini ve Zeynel-Abidin bin Ali’yi, onun sadık ajanlarını ortadan kaldırmış ve kukla kulübün diğer üyelerinin ayağını sallıyor olduğunu unutmuş gibi görünüyorlar. "
Devrimler nedeniyle binlerce İslamcı hapisten kurtuldu
"Bunların tümü Amerika’ya itaat ve kölelik eden İslam’ın ve Müslümanların düşmanıdır, öyleyse kim kazandı, kim kaybetti? Bu mübarek Arap devrimi vesilesiyle Amerika’nın doğrudan emriyle hapsedilmiş İslami hareketin binlerce mahkûmunun serbest olduğunu unutuyorlar. Serbest kalan bu mahkûmlar, -Allah'ın izniyle- dava ve savunuculuk arenalarının dışına çıkacaklar, ümmete şuur aşılayacaklar. Öyleyse kim kazandı, kim kaybetti? Onlar, mübarek Arap devriminin Arap halklarını korku ve dehşet zincirlerinden kurtulduğunu unutmuş gibi görünüyorlar."
"Arap halkları, İslam’ı ve İslami kuralları istiyor ancak Amerika ve Batı bunlara düşmandır. Arap halkları askeri, siyasi ve ekonomik bağımsızlık istiyor fakat Amerika ve Batı ülkelerimizi işgal ediyor, kaynaklarımızı çalıyor ve politik yaşamımızı bozuyor. Arap halkı Arap ve İslami kimliğimizi yansıtan kültür ve eğitim istiyor, fakat Amerika ve Batı eğitim müfredatımızı değiştirip onlara köle olmamızı istiyor. Arap ülkeleri Filistin’in özgürlüğünü –tüm Filistin’in-sağlamak istiyor. Ama Amerika ve Batı, İsrail’i ve Yahudileri desteklemek ve korumak istiyor. Arap halkları Müslümanların yurtlarında özgür olmalarını istiyor, ama Amerika ve Batı, topraklarımızda güçlerinin varlığını genişletmek istiyor. Arap halkları İslam birliğini istiyor, ama Amerika ve Batı, bizi bölmek ve ezmek istiyor.
Eğer Arap halkları korku ve dehşet zincirlerinden ayrıldı iseler, söyleyin kim kazanmış oldu ve kim kaybetmiş oldu? Amerikan müttefiki medya, El-Kaide’nin metodolojisinde [Arap] rejimleriyle mücadelede başarısız olduğunu iddia ediyor, ama bu medya, El-Kaide ve çoğu cihad akımlarının on buçuk yıldan fazladır uluslararası emperyalizme karşı mücadele verdiğini ve zayıflayan uluslararası hegemonyanın artık İslam âlemindeki işbirlikçi kuklalarına emirler verme kudretini yitirdiğini unutuyor. El Kaide’nin uluslararası suç merkezlerine saldırılarına odaklandı. Bu metodolojiyle, özellikle 11 Eylül saldırısından sonra, Amerikan emirlerinin etkisi bu rejimlerin halklarının üzerinde kaybolmasına neden oldu. Şeyh Usame bin Ladin'in -Allah ondan razı olsun- sürekli işaret ettiği gibi: El Kaide'nin ABD'yi vurması bir yanardağ patlaması gibi birikmiş enerjinin hareketlenmesine yol açtı. Usame, Biz ne kadar bugünün deliliğine, Amerika’ya, baskıyı arttırırsak, bu, onu o kadar zayıflatır ve sonuç olarak onun işbirlikçilerinin de zayıflamasına yol açar” derdi. Öyleyse, hangi politika gerçekten kazandı ve kiminki kaybetti?”
Eymen el Zevahiri bu açıklamasında Müslüman’lara bağımsız medya oluşturma ve örgütlenme çağrısı yapmıştır. Zevahiri Arap Bahar’ını ABD kışı olarak isimlendirmiştir.
Zevahiri’nin konuşmasının en can alıcı noktası ise Erdoğan’a yönelik görüşleridir.
Erdoğan’ın Boş Vaadlerine Aldanmayın
"Cihad ve direnişe devam edin. Erdoğan boş açıklamalarında 'Hama bir kırmızı çizgidir' diyerek kendini rahatlatsa da direnişe devam edin. Hükümetin suç güçleri, tank ve ağır topçularıyla Hama, Deir ez-Zour, Humus ve Şam çevrelerine hücum ederken diğerleri Suriye’yi kan, vücut parçaları ve kalıntılarına çevirse de siz durmayın ve cihadi direnişinize devam edin. Hasan Nasrallah bile kendi grubu ile birlikte, sizin mübarek ayaklanmanızı bir “entrika” olarak açıkladığında gerçek yüzünü belli etti.
Ve umuyorum ki Mısır'da bulunan kardeşlerim bana Amerika'nın neden İslam'a düşmanlık ettiğini kısaca anlatmam için izin verirler. İslam Tevhid’i gerekli kılan bir dindir, ve onun en önemli ayaklarından biri İslami şeriatı hakim kılmaktır. Amerika kendisini bağlamayan ama tüm dünyayı bağlayan ismi uluslararası otorite olan, 2. Dünya savaşını kazananları temsil eden ve dünyayı güvenlik konseyindeki 5 ülkenin isteklerini yerine getirmeye mecbur eden uluslararası yasaları tüm dünyaya uygulamak istiyor."
"Libya’nın onurlu insanları, Kaddafi'ye karşı sözde uluslararası meşruiyet kararları sizi aldatmasın. Uluslararası meşruiyet Filistin’i bölen ve İsrail’e kitle imha silahlarını kullanma hakkı verip diğer ülkelere yasaklayan şeydir. Bosna’daki Müslümanları koruma görevini bırakmaktır, Sırpların Srebreniska'da46 7.000 Müslüman’ın öldürülmesini tepki vermeden seyretmektir, Sırplar, Sırbistan ve Rusya'dan tam bir destek alırken, Bosna'ya yaptırım uygulamak ve silah almasını yasaklamaktır. Uluslararası kamuoyu Somali’de 13.000 Müslüman’ı kurtarma kisvesi altında öldürdü, doğu Timur ve Güney Sudan'da bu ülkeleri bölecek uygulamaları yürürlüğe sokarken47, kaderlerini tayin etmek için Keşmir ve Çeçen haklarını ortadan kaldırdı Uluslararası meşruiyet Irak’a yaptırım için işbirliği yapan, orada 1.000.000 çocuğu öldüren ve sonra Amerika ve NATO’nun Afganistan’ı işgalini koordine eden ve kendi yolsuzluğuna kendisi tanıklık eden bir işbirlikçi hükümet kuran güçtür.
“Sonra, o haçlıların Irak’ı işgalini onayladı, haklı çıkardı ve yetkilendirdi ve bu, her anlamda İsrail'i tanıması için Filistin'deki insanımıza baskı yaptı. Bu gerçekte batıyı ve Avrupa’yı ekonomik krizlerinde kurtarmak için sizin petrolünüze göz koyan, size yardım edeceğini iddia eden uluslar arası meşruiyettir, peki bunun için ne hazırladınız?”
Libya Devrimine Bakışları
Bilinen ya da gösterilen tablonun aksine Küresel Cihadiler Libya devriminin asıl ve ilk aktörlerindendir. El Kaide’nin Libya kolu olan Cihad ve Davet Cemaati (El Cemaatul Mukaveme) Bingazi’de Muammer Kaddafi yönetimine ilk başkaldırıyı başlatan harekettir. Libya direnişinin birkaç gün içinde silahlı direnişe dönüşmesi bölgedeki güçlü cihadi yapılanmayla alakalıdır. Bingazi’de Kaddafi’ye karşı isyanı ilk başlatanlar Cemaatul Mukatele grubuna bağlı 70 subaydır.[10] Askeri tesislerdeki ağır silahları ele geçirip ordudan ayrılan subaylar örgütün dışarıda bulunan yüzlerce savaşçısıyla beraber kısa sürede halk desteğini de arkalarına alarak Bingazi’yi özgürleştirmişlerdir. Ancak Devrim süreci ve sonrasında olaylara aralarında ABD yanlısı olan ve cihadi devrimcilerin bulundukları yerlerin koordinatlarını NATO uçaklarına vererek dost ateşi adı altında bombalanmalarını sağlayan Abdulfettah Yunus[11] gibi aktörler de dâhil Cemaatul Mukatele dışında geniş bir kitle katılmıştır. Cihadi direnişçiler devrim sürecinde adı geçen generali öldürmüşler hapishanelerden çıkardıkları yüzlerce cemaat üyesini de serbest bırakarak askeri muhalefet içersindeki ağırlıklarını iyice artırmışlardır.[12]
Libya'da Binlerce Mahkum Serbest
Genel olarak silahlı mücadeleye odaklanan hareketlerin siyasi ve sivil alanı şartlar gereği yeterince geliştirememeleri doğaldır. Devrim sonrası Libya’da El Kaide’den ilham alan Küresel Cihad yanlılarının ne kadar etkin olacağını süreç gösterecektir. Aşağıdaki video bu konuda bazı fikirler verebilir.
Libya'da Küresel Cihad'cılardan Gövde Gösterisi
Bilindiği gibi Libya devriminin en etkin liderlerinden ve başkenti Kaddafi güçlerinden geri alan General Abdulhakim Belhac İngiltere ve ABD tarafından bir CIA operasyonuyla kaçırılmış ve işkence görmüştür. Belhac 2005 yılında Kaddafi yönetimine iade edilmiş ve 2010 yılında Cemaatul Mukatele’nin El Kaide liderliğinin onayıyla yaptığı bir saldırmazlık anlaşmasıyla serbest bırakılmıştır.[13] Aşağıda Belhac’ın Trablus’u ele geçirdikten sonra basına yansıyan görüntüleri mevcuttur.
Libya'lı Devrimci Lider El Kaide Lideri Çıktı
El Kaide merkez (Afganistan) liderliği ve yakın olması dolayısıyla Kuzey Afrika yapılanması Libya devrimine hem askeri hem de fikri destek vermiştir.
İslami Mağrib El Kaide’si 23 Şubat 2011’de yayınladığı “Ömer Muhtarın Torunu Onurlu Libya Halkının Devrimine Destek” isimli bir açıklama yayınlamıştır. Açıklamada şu ifadeler yer almıştır:[14]
“Libya’daki sevgili halkımıza! Devrim çalışmanızı büyük bir heyecan ve sevinçle ve uğradığınız zulümden dolayı acıyla izliyoruz. Çağın Müseylema’sı Libya halkını 40 yıldır baskı altında tutuyor… Değerli halkımız bu suçlular yıllardır mücahidleri masum insanların kanlarını dökmekle itham ediyorlar. Ancak devrimler onların asıl halklara karşı çıkarları için nasıl kıyım yaptığını gösterdi ve yalanlarını ortaya çıkardı. Şehidlerinize rahmet, yaralılarınıza Allah’tan şifa diliyoruz. Devriminiz mübarek olsun. Mücahitlerin öğretmeni Ömer Muhtarın “Teslim olmayacağız. Ya zafer kazanacağız ya da şehid olacağız” sözünü slogan edininiz. Mücahid evlatlarınız size her türlü desteği vermeye ve canlarını sunmaya hazırdır. Âlimlere, entelektüellere ve gazetecilere Libya halkının cihadını destekleme çağrısı yapıyoruz.”
El Kaide bildiride Cezayir, Mısır ve Tunus halklarına devrimlere destek verme çağrısında bulunmuştur.
Sürecin ABD ve Batı tarafından bir yenilgi olduğunu devrimlerin ise fecri sadık olmasa bile fecri kazib olduğunu ve gerçek aydınlığı müjdeleyeceğini düşünmektedir. Atiyyetullah isyanların Müslüman halklar için birçok kazanımlar barındırdığını belirtmiş ancak cihadi yapılanmaların devrim sonrası için bir yol haritası belirlemesi gerektiğini ısrarla vurgulamıştır. El Kaide Arap Baharı süresince gücünü abartma, süreçten faydalanma, yapmadığı eylemleri üstlenme ya da yapamayacağı vaatlerde bulunma hatalarına düşmediği açıkça görülmektedir. Usame bin Ladin’e hitaben Tunuslu bir kadının “El Kaide bize yardım etsin” çağrısında bulunan ve o dönem oldukça gündeme gelen mektuba değinen Abdurrahman Atiyyetullah örgütün sonu gelmez ordularının değil sadece cihadi duruşunda sabrının bulunduğunu açıkça belirtmiştir.
“Kardeşlerime dediğim gibi sadece iki seçeneğimiz var: Ya zayıf ve mazlum kardeşlerimizle beraber Allah’a yönelerek boyun büküp dua etmek; ya da sabit kalıp cihadımıza devam etmek... Cihadımızın devamlılığı ve kararlılık, dinimize, ümmetimize ve zayıf ve mustazaf kardeşlerimize yardım etmek için Allah’ın bizlere vermiş olduğu en önemli imkandır. Müslüman kardeşlerimizin bize duyduğu sevgi ve güvene dayanarak, dünyanın neresinde olursa olsun tüm kardeşlerime şunu açıklamak isterim: Onların söylediği gibi El-Kaide’nin sihirli bir değneği yok. Ey sevgili ve onurlu kardeşlerim! Bizim durumumuz Mu’tasım’ın Ammuriye’deki durumu gibi ya da başı ve sonu görülemeyen ordular gönderecek bir şekilde değil. El-Kaide bu mücadeleci ve mucahid ümmetin sadece küçük bir parçasıdır. Bunu abartmayın! Yapabileceklerimizi bilmeli ve birbirimize iyilik, takva ve Allah yolunda cihad için yardım etmeliyiz. Herkes yeri ve görevine göre yapabildiğini ve onun için uygun olanı yapmalıdır. Allah, sadıkların doğruluğu, samimi kişilerin ihlası, zayıfların duası nedeniyle zaferi verir ve zorlukları kolaylaştırır.”
Kuzey Afrika lideri Libya devriminin başarısından sonra yaptığı açıklamada “Bu yılki en büyük mutluluğumuz Libya’daki halkımızın zaferidir. Şimdi bu zaferi şeriatla taçlandırmanın vaktidir. Hiçbir grup ya da aktörün Libya’nın şeriatla yönetilmesi zorunluluğunu tartışmaya açma hakkı yoktur.” Demiştir. Örgüt Libya halkını ülkedeki Amerikan varlığına karşı da güçlü bir dille uyarmıştır.
Libya devrimi devam ederken konu hakkında geniş bir açıklama yapan ve geçtiğimiz aylarda bir insansız uçak saldırısında yaşamını yitiren El Kaide’nin müftüsü Abdurrahman Atiyyetullah Libya devrimcilerine oldukça önemli mesajlar vermiştir. “Halkların Devrimi… Fasid Arap Rejimlerinin Çöküşü… İstikrar Putunun Yıkılışı… Ve Yeni Bir Başlangıç” isimli açıklama örgütün isyan stratejisi hakkında da önemli ipuçları vermiştir. Atiyyetullah yayınladığı mesajda Arap Baharının ABD'nin bölgedeki projelerinin iflası olduğunu belirtmiş ve halkların yanında olduklarını açıklamıştır.[15]
Kaddafi'ye karşı düzenlenen bir suikastı organize edenler arasında olduğu söylenen Atiyyetullah geçtiğimiz aylarda yaptığı çağrıda sivillere ve camilere yönelik saldırıları kınamış, El Kaide'nin sivillere asla saldırmadığını açıklamıştı.
El Kaide'den Sivil Hedefler Hakkında Ömnemli Açıklama
Örgütün halk kitlelerine yayılması için daha geniş bir siyasi vizyon geliştirmesi gerektiğini inanan Atiyyetullah din adamlarına direnişe destek olmaları çağrısı yapmış örgüt üyelerinin stratejik araştırma kuruluşları açmaları, kültürel, teknolojik ve entellektüel açılardan kendilerini gelecekte verecekleri büyük savaşlara hazırlamaları çağrısında bulunmuştu. Örgütün Libya’lı liderleri Atiyyetullah ve Ebu Yahya El Libby yaptıkları açıklamalarda örgütün Libya'daki stratejisini:
a- Gücünü tüketmemek,
b- Olabildiğince insan eğitmek,
c- Silah depolamak,
d- Cezayir, Mali, Moritanya ve Nijerya'daki El Kaide güçlerine Kaddafi'den ele geçirilen silahların bir kısmından tedarik etmek,
e- Kamu mallarını korumak
f- Asla bir Libyalıya ateş etmemek[16]
Üzere belirlemiş, örgütün Libya asıllı liderleri Atiyyetullah ve Ebu Yahya el Libby İslamcılardan ihtilafları kenara bırakıp halka omuz omuza mücadele etmek ve gelecekte Batı dünyasına karşı verecekleri büyük savaşlar için hazırlanmak çağrısı yapmıştır. Nitekim kamyonlar dolusu Libya silahının ve roketlerinin Cezayir’deki örgüt yapılanmasına aktığı birçok istihbarat raporunda yer almıştır.[17]
Cezayir, Mali, Moritanya, Nijer ve Nijerya'da konuşlanan El Kaide savaşçılarının Libya devriminin başından beri ciddi oranda havadan karaya füzeler ve ağır mühimmat ele geçirdikleri bildirilmiştir. Tunus'ta bir çatışmada içi mühimmat dolu 5 kamyon El Kaide tarafından Cezayire kaçırılmış Nijerya'da da El Kaide kamyonlar dolusu ağır silahı ülkedeki destekçileri Boko Haram cemaatine ulaştırmayı başarmıştı. İslami Selamet Partisi(FIS) lideri Ali Bin El Hacc'ın oğlu Libya silahlarını Cezayir Kaidesine kaçırırken çıkan çatışmada yaşamını yitirmiştir.
Libya isyancılarının komutanlarından büyük çoğunluğunun eskiden El Kaide saflarında savaşmış cihadçılar olması nedeniyle El Kaide'ye ciddi oranda ilk nesil teknoloji SAM ve Stringer füzesi verdikleri CIA tarafından iddia edilmiştir.[18][19]
Ebu Yahya El Libby Aralık 2011 tarihli “Libya için ne isteniyor?” İsimli açıklamasında şunlara değinmiştir.
Ayaklanan İslam ümmeti bugün bir yol ayrımında bulunmaktadır. Kendisine şu iki yoldan birini seçecek: Ya Libya’daki veya diğerlerindeki İslam Ümmetimiz İslam Şeriatı ile yönetmeyi seçerek Allah’ın kendilerine ikram ettiği onur, iman yüceliği, mutluluk ve güvenin tadına varacak ya da ne isim altında olursa olsun hevaların yasalarıyla yönetilecek ve kendi kendine -her ne kadar biçimleri çeşitli, isimleri çok da olsa- baskı karanlıklarına, zorbalığın bereketsizliğine ve zulmün sıkıntılarına geri dönecektir!
Libya’daki Müslüman halkımız bu gerçeği idrak etmez, Batı’nın açgözlü psikolojik doğasını anlamazsa bunun karşılığını kanları ya da iradelerinin ellerinden zorla alınması veya da yeni bir kisve altında Batı’ya bağlılığın dayatılmasıyla ödeyecekler. Bu bağlılık ise kendilerine despot Kaddafi’nin dayattığından kat kat daha fazla aşağılayıcı ve utanç verici olacak. Bu nedenle Kaddafi’nin düşürülmesine katılmalarından dolayı Batılı başkentlerden sadır olacak başa kakma ve eziyet hatlarının koparılması, bu emellere kararlılık ve cesaretle karşı konması gerekir. Kaddafi’nin gasp ettiği özgürlüğü ve onuruna kavuşmak için fedakârlıkta bulunup sonra özgürlük ve onurunu Batılı başkentlere teslim edip Batı’nın politikalarını dayatmasına ve kararlarını kontrol etmesine boyun eğen kimsenin hali, güneşten yanmış kızgın toprağa sığınanın hali gibidir. Şunu bilmelisiniz ki şu anda Batılı ülkelerin ekonomik çökme ile karşı karşıya kaldığı, halklarının kapitalist sistemi istemediği şu sıkıntılı dönemlerinde onların sizin petrolünüze ihtiyacı, sizin onların desteklerine, öneri ve kanunlarına ihtiyacınızdan kat kat fazladır.”[20]
Yeşil Kitabın ve Ailenle Defol Git
Ebu Yahya El Liby devrimin ilk döneminde Libya lideri Kaddafi’ye yönelik yaptığı “Yeşil Kitabın ve Ailenle Defol Git” isimli açıklamada da: “Asrın yalancı Müseyleme’sinin sırası geldi. Kaddafi iki azı dişin arasında kaldı. Batısında Tunus, doğusunda da Mısır. Bütün bunlar Libya halkı onun elleriyle 42 yıldan fazla bir sürede yeryüzü halklarının nerdeyse görmediği tarzda, kötülükleri ve köleliği tattıktan, halkı çürümüş, batıl ve kokuşmuş fikirlerine, pervasız politikasına ve ahmakça görüşlerine alet ettikten sonra oldu. Şayet Allah halkın kıyamına maruz kalmadan bu pis zalimin sağlam kalmasını, yatağında ölmesini dileseydi, bu nesilden nesile geçecek bir utanç olurdu. Ancak Allah inananlara yol açtı. Her şey onun elindedir.”
Libya'da geniş halk kitlelerinin İslam Şeriatı ilan edilmesine dair yaptıkları kutlama görüntüleri halkın tercihine dair önemli bilgiler sunmaktadır.
Libya Halkı Şeriat'ı Kutluyor
El Kaide’nin Yemen asıllı ABD doğumlu liderlerinden Enver El Evlaki[21] de Yemen kolunun yayınladığı aylık İngilizce dergi İnspire’da yazdığı “Amerika'nın Ayaklarının Altındaki Toprak Kayıyor: Değişim Tsunamisi” makalesinde yaşanan devrimlerin ABD’nin mağlubiyetinin açık bir göstergesi olduğunu belirtti.[22] Evlaki kaleme aldığı uzun makalesinde devrimlerin sonuçta Küresel Cihad’a avantaj sağlayacağını belirtmiştir. İşte açıklamasından bir kesit:
“Tunus, Libya ve Cezayir’deki olaylar ile İslami Mağrib’deki cihad yeni bir uyanışa şahit olmaktadır. Peter Bergen El-Kaide’nin olayları Neşe ve umutsuzluk içerisinde karışık duygularla izlemekte olduğuna inanmakta. Neşe ile izlediğimiz doğru ancak umutsuzluk içerisinde olduğumuz değil. Dünyanın dört bir tarafındaki mücahidler coşkulu bir zamana girmekteler. Merak ediyorum, Batının Mısır, Tunus, Libya, Yemen, Arabistan, Cezayir ve Fas’ta mücahid faaliyetlerinin yükselişte olduğundan haberi var mı? Ya da batı neler olduğundan haberdar mı yoksa gözlerini bağlayan bir örtümü var görmelerini engelleyen? Veya şu an meydana gelen olaylar başa çıkamayacakları kadar büyük de; aslında dünyanın dört bir köşesindeki mücahidlere geniş imkânlar sunacak olan ayaklanmalardan sonra bölgeyi tekrar ayaklanma öncesi döneme geri götürecek yeni yardakçılar çıkarmaya çalışarak zaman mı kazanmaya çalışıyorlar?
Robert Gates’e göre Arap protestoları El Kaide için büyük bir gerilemeyi temsil ediyor.
Ferit Zekeriya: Ortadoğu’da meydana gelen olayların Amerika, Batı, barış ve istikrar için iyi birer gelişme olup olmadığı konusunda tartışmalar var ancak kimin için kötü olduğu konusunda pek bir ihtilaf olmadığını düşünüyorum: El Kaide. 2011’deki Arap isyanları, El Kaide’nin kuruluş felsefesinin tamamen çöküşünü temsil etmektedir.
El Kaide’nin olayları umut ve korku ile izlediğini gören Peter Bergen’e göre El Kaide mevcut rejimlerin gittiğini görmekten mutlu ancak olayları ekseriyetle korku ile izlemekte. Çünkü bu direniş ve isyanların sonuçları ne olursa olsun, giden rejimlerin yerlerine Taliban tarzı teokratik yönetimlerin gelmesi mümkün görünmüyor.
ABD devlet ve savunma bakanlarının ifadeleri, ya bu kişilerin okudukları istihbarat raporlarının onları yanlış yönlendirdiğini ya da durumun her ne kadar zıddının doğru olduğunu bilseler de Arap kitlelerin bu hareketlerinin El Kaide için kötü olduğunu iddia ederek destekleme zorunda oluşlarını haklı çıkarmaya çalıştıklarını ispatlar niteliktedir. Ferit Zekeriya’nın durumuna gelince; o ve onun komplocu neo-muhafazakâr arkadaşları, Müslüman âlemi ile ilgili her konuşmalarında oldukları gibi bu sefer de yanılmaktadırlar.
Ancak sözde “terörizm uzmanı” olan Peter Bergen’ın olayın aslını anlayamamış olması ilginç. Devrimlerden sonra Talibanvâri bir rejimin ortaya çıkmayacak oluşu, gelişen olayları çok kısa vadeli düşünmek demektir.
Biz henüz sonuçların neler olabileceğini bilemiyoruz ve bilmek zorunda da değiliz. Yaşananların doğru yolda atılmış birer adım olduğunu düşünürsek, sonuç İslami bir devlet olmak zorunda değil. Sonuçlar ister İslami olsun, isterse Baradey, Amr Musa veya başka bir askeri şahısın ılımlı iktidarına yol açsın bu Tunus’ta, Libya’da ve İslam dünyasının başka her yerindeki mücahid kardeşlerimiz üç asırlık bunalımın ardından bir nefes alacaklardır. Mısır’daki İslami harekete Mübarek döneminde 30 yıl boyunca uygulanan baskılar; devrim sonrası hükümet tarafından uygulanamayacaktır. Arap dünyasında Nikab’ı57 (örtüyü) yasaklayacak kadar ileri giden Tunus’un İslam karşıtı Laik hükümeti gibi bir hükümet devrim sonrasında tekrar gelmeyecektir. Libya’da durumun ne kadar kötüye gittiği, yeni gelen hükümetin ne kadar aşırı Batıcı ve saldırgan olduğunu ispatlaması hiç de önemli değil. Biz Batının Albay (Kaddafi) kadar deli birini ortaya çıkararak iktidara getirmesini mümkün görmüyoruz. Allah’ın izni ile o günler artık geride kaldı. Her ne kadar gelecek hükümetler de, geçen üç asırda geçmiş hükümetlerin elde ettikleri güç ile yaptıkları gibi Batıyı ve İsrail’i memnun etmeyi isteseler de onlar önceki hükümetlerin geçtiğimiz üç yüzyılda güçlendirdikleri kudrete sahip olmayacaklar. Buna ilave olarak, insanların özgürlük isteklerini karşılamak, her ne kadar öyle isteseler ve Batı tarafından bunu yapmaya zorlansalar da, onların özgürlüklerini kısıtlamak; iktidara gelen hükümet için oldukça zor olacak. Eğer Batı devrim sonrasında bir Hayvan çiftliği (Amerikan edebiyatında demokrasinin komünizm karşısına dikildiği bir tartışma malzemesi niteliğindeki öykü. Halide Edip tarafından Türkçeye tercüme edilmişse de pek başarılı bir çeviri olmamıştır) senaryosu uygulamanın hesaplarını yapıyorsa çok yanılıyor.
Eğer günümüz Küresel Cihad Hareketinin köklerine bakacak olursanız, Mısır İslami hareketinin güçlü etkisini görürsünüz. Bugünün cihad hareketinin ideolojik temelini Seyyid Kutub ve Mısır İslami hareketi temsil eder. Mısırlı Âlim ve aktivistlerin tekrar özgürce konuşabilmesi mücahidler için ileriye atılmış büyük bir adımı temsil edecektir.”
Usame bin Ladin’in Devrimlere Bakışı
El Kaide açısından en büyük sorun Arap Baharı devam ederken ve en çok ihtiyaç duyduğu anda bin Ladin, Enver el Evlaki ve Atiyyetullah gibi üç önemli liderini kaybetmesidir. Usame bir ABD operasyonunda girdiği 2 saat süren çatışmada yaşamını yitirdi. Küresel Cihad hareketi hakkında şüphe içeren haberler ve komplo teorileri yayma konusunu bir devlet politikası haline getiren İran’ın Enformasyon bakanı Haydar Muslihi ve Cumhurbaşkanı Ahmedinejad Ladin’in yıllar önce öldüğünü ispatlayabileceklerini ellerinde belgeler bulunduğunu açıkladılar.[23] Tabii ki bu bir propagandaydı. El Kaide Ladin’in Arap devrimlerini selamlayan konuşmasını yayınladı.[24]
Ladin'den Devrimlere Destek
Ladin açıklamasında şunları söylüyordu:
““Müslüman ümmetim! Seninle beraber bu büyük tarihi olayı takip ediyoruz Sevincini, mutluluğunu ve neşeni paylaşıyor, sevincinle seviniyor, üzüntüne üzülüyoruz. Kazançların kutlu olsun. Allah şehitlerine rahmet eylesin, yaralılarına şifa versin ve esirlerini kurtarsın
Ve sonra İslam evlatlarının asaleti zuhur etti Arap ülkelerinde yöneticiler meçhule karıştı Arşlar ortadan kalktı ve ardından müjde ve seçkinlik belirtileri bulunan bir haber geldi
Ümmet yüzünü doğudan müjdeleri gelen zaferi gözetlemek için o yöne çevirmişken devrim güneşi batıdan çıkıverdi. Devrim Tunus’tan ışık saçtı ve bu ışık ümmeti sevindirdi, halkların yüzlerini aydınlattı. Yöneticilerin boğazları tıkandı, Yahudiler vaadin yakınlığı korkusundan dehşete düştü.
‘Zorbaların düşmesiyle aşağılanma, boyun eğme, korku ve çekinme düşünceleri de ortadan kalktı. Yerine özgürlük, onur, cesaret, yiğitlik fikirleri ayaklandı. Özgürlük isteğiyle değişim rüzgârları esti. Tunus ilk başarıyı elde eden oldu.
Mısır yiğitleri de yıldırım hızıyla Tunus’un özgürlerinden fikir aldı ve Tahrir Meydanı’na yürüdü. Büyük bir devrim başladı. Hem de ne devrim!
Ümmetin tümü için kader devrimi
Eğer Rabbi’nin ipine sarılırsa hem Mısır hem de ümmetin tümü için kader devrimi! Bu devrim yemek ve giyecek için yapılan bir devrim değil. Aksine izzet, reddetme, sarf etme ve verme devrimiydi. Baştan sona Nil’in şehirlerini ve köylerini aydınlattı.
Onun askerlerinden korkmadılar. Sözleştiler ve sözlerini perçinleştirdiler. Azim yükselmekte yardım kolları artmakta, devrim umut verici, Her taraftaki o özgür devrimcilere sesleniyorum:
Girişim dizginlerine tutunun. Diyalogdan sakının. Hak ehli ile batıl ehlinin yolun ortasında buluşması gibi bir şey olamaz. Haşa ve asla! Allahu Teala’nın size nimetlerde bulunduğu günleri hatırlayın. Sizler o günlerin atlıları, komutanları idiniz. Dizginler ve liderlik elinizdeydi. Ümmet sizi bu önemli olay için sakladı. Yürüyüşü tamamlayın, zordan korkmayın.
Ümmet Konseyi oluşturun
Ümmetin onlarca yıldır beklediği bu fırsatın kaçırılması büyük günah ve büyük bir cehalettir. Bu fırsatı değerlendirin ve putları kırıp yerine adaleti ve imanı dikin. Bu noktada dürüst kimselere şunu hatırlatıyorum: Müslüman halklara tüm önemli konularda görüşlerin sunulması ve istişare için bir konsey kurulması şer’i bir vaciptir.
Erken vakitte bu zalim rejimlerin kökünün kazınması nasihatinde bulunan, Müslüman toplumlar arasında geniş ölçüde güvenilirliği bulunan ve dinini seven bazı kimseler var ki bu projeyi onların başlatması ve zalim yöneticilerin egemenliğinden uzak bir şekilde ve acilen bu konseyi ilan etmeleri gerekir.
Araştırma Merkezlerinden yardım alın ve strateji belirleyin
Zorbaları devirme yolunda mücadele eden halkı kurtarmak için milletin tüm ihtiyaçlarını karşılayacak; olaylara ayak uydurup olayların seyriyle paralel çalışacak bir ameliyat odası kurulmalıdır. Tağutlarını düşürme uğrunda mücadele eden ve evlatları öldürülen halkları kurtarmak için ümmetin akıl sahiplerinden de istifade edilmeli, işinin ehli araştırma merkezlerinden ve bilgi sahibi zeki insanlardan yardım alınmalıdır.”
Suriye Devrimi
Küresel Cihad yanlıları Irak savaşında ABD ve Batı bloğuna karşı en güçlü direnişi gösteren harekettir. Hatta son 3 yıl boyunca Irak’ta El Kaide ve Ensar el İslam dışında herhangi bir direnişten söz etmek mümkün değildir. Irak direnişine en büyük lojistik destek Suriye’den sağlanmıştır. Suriye hem bir ilim havzası olması hem de Irak direnişinden uzun yıllar etkilenmesi ve binlerce gencin Irak’ta tecrübe kazanması açısından direniş bilincinin oldukça güçlü olduğu bir ülkedir. Ancak Küresel Cihad’ın önemli liderlerinden Ebu Mus’ab el Suri başta olmak üzere binlerce cihadçı uzun yıllardan beri Suriye hapishanelerindedir. Buna rağmen Küresel Cihad yanlıları Suriye direnişinde ağırlıklı bir güce ulaşmayı başarmıştır. Kendini bu harekete nispet eden ya da yakın hisseden birçok irili ufaklı grup Suriye’de Esad’a karşı direnmektedir.
Suriye’de faaliyet gösteren El Kaide yanlıları daha çok Irak, Lübnan ve Ürdün’den ülkeye giriş yapan savaşçılardır. Suriye’de devrim hareketliliğinin başladığı ilk günlerde bir açıklama yapan Küresel Cihad halkasında bulunan Abdullah Azzam Tugayları bütün cihadi yapılara halkın barışçıl eylemlerini saptıracak ya da zarar verecek herhangi bir silahlı eylem yapmamaları çağrısı yapmıştır.[25][26]
Suriye hapiste bulunan esirleri cihadi gruplar aleyhine kullanmaya çalışmaktadır. Abdullah Azzam Tugayları geçtiğimiz hafta 19 Mart 2012’de yayınladığı bir bildiride Suriye yönetiminin örgüte Velid Canbolat’ı öldürmesi karşılığında hapiste tuttuğu bazı cihad liderlerini serbest bırakacağı sözü verdiğini açıklamış teklifi sert bir dille kınamıştır.[27]
Hapisten Savaşa
Kerkük’ün Taşfırat Hapishanesi’nden 20 Mart'ta kaçan 19 El Kaide mahkumu Esad rejimine karşı çarpışmak üzere Suriye’ye girdiği bildirilmiştir. El Kaide'nin Irak kolunun Suriyeye uzman savaşçılar gönderdiği bilinmektedir.
Suriye devriminin çehresi değişip Esad rejiminin büyük katliamlara imza atması sonucu çevre ülkelerden bir çok kişi direniş amacıyla ülkeye girmeye başlamıştır. Bu süreçte Hem bölgedeki Irak İslam Devleti, Fethul İslam, Cunduşşam ve Abdullah Azzam Tugayları Suriye halkına destek açıklaması yapmış hem de El Kaide merkez liderliği Suriye halkının yanında olduklarına dair açıklamalar yayınlamışlardır. Küresel Cihad yanlılarının Irak’ta kurdukları yapılanmanın ismi ise Cebhetun Nursa’dır. Bununla beraber birçok El Kaide grubu Özgür Suriye Ordusu isimli yapılanmanın ardında gizlenerek faaliyetlerini sürdürmektedir. Ahraruş Şam isimli yapılanma da böyledir. Bu örgütlerin yayınladıkları görseller fikri arka planlarını açıkça göstermektedir.
Suriye'de Küresel Cihad Yanlıları
Özgür Suriye Ordusu bu örgütlerin Batı’nın dikkatini çekmeden rahat bir şekilde hareket etmelerini sağlayan bir şemsiyedir. Şüphesiz diğer devrimlerde olduğu gibi Suriye’de de Batı, laik aktörlerin rol almasını istemektedir. Devrime aradan bir yıl gibi uzun bir zaman geçmesine rağmen hala somut destek vermiş olmaması Batı’nın kafa karışıklığının açık bir göstergesidir. Batı ülkeleri Suriye devriminin Libya’daki gibi yanlış ellere geçmesini engellemek için kapalı kapılar ardında bir yığın gizli anlaşma yapmakta bazı Özgür Ordu liderleri de Batı’yı rahatlatmak için aşırı uçlarla savaşacaklarına dair açıklamalar yapmaktadır.[28]
Suriye’de ABD’nin aktörlerinin mi İslamcıların mı başarılı olacağını zaman gösterecektir. Ancak ülkeden gelen görüntüler halkın İslam Hilafeti ve şeriat talebinin oldukça yaygın olduğunu açıkça göstermektedir.
Suriye Halkından Hilafet Gösterileri
El Kaide Arap devrimleri boyunca halklara inanmış ve desteklemiştir. Kendisine solcu, liberal, hatta İslamcı diyen bir takım çevrelerin ise olayları komplo teorileriyle değerlendirmeleri şaşkınlık vericidir. Şüphesiz ki halklara verdiği destek El Kaide’nin çok daha geniş kitlelere yayılmasına ve destek verdiği devrim sürecinde aktör olmasını sağlayacaktır. Suriye devrimi başta olmak üzere genel olarak Arap Devrimleri Sünni kazanımlardan rahatsız olan İran için tam bir hüsrandır. Başta İran olmak üzere mezhepçi bütün Şii hareketler ve bölgede eskiden ciddi ağırlığı olan Hizbullah Suriye devriminin ilk mağluplarıdır.Aşağıda Şii hareketlerin Ortadoğu'daki politikalarına dair bazı belgeler mevcuttur.
Hasan Nasrallah'tan Esad'a Destek
Beyrut'ta Hizbullah Aleyhine Gösteriler
Hizbullah Savaşçılarından Fethul İslam'a İşkence
İran Suriye'ye Zehirli Gaz Gönderdi Hizbullah Savaşçılarından Fethul İslam'a İşkence
Ayetullah Şirazi: Sünni'leri Öldürmek Farzdır.
ABD'li Komutan'dan Şii Polislere Ağır Hakaret
Asıl korkulan ise bölgede Şii hareketlerin Esad ve Rusya ile işbirliklerinin bir mezhep savaşına dönme riskidir. İran’ın açık şekilde katliamlara rağmen Esad’ı desteklemesi bir mezhep savaşı oluşturmak istediği böylece Şii asabiyetini güçlendirmeyi hedeflediği tezini güçlendirmektedir.
El Kaide’nin Arap Devrimlerindeki Kazanımları
El Kaide Arap devrimlerinde aşağıdaki kazanımları elde etmiştir:
1-Halkların yanında durarak hem devrim halkları hem de bütün halklar gözünde itibar ve destek kazanmıştır.
2-Devrimler sırasında serbest kalan El Kaide üyesi, sempatizanı ve lideri sayısı on binlerle ifade edilmektedir. Sadece Libya’da Ebu Selim cezaevinden kurtarılan Küresel Cihad yanlısı sayısı 15 bini geçmektedir. Mısır’da ise bu rakam 40 bindir.
3-El Kaide devrilen rejimlerden ciddi oranda silah ve para elde etmiştir. Özellikle Kaddafi rejiminden elde edilen silahlar Cezayir, Nijerya ve bütün Afrika’da El Kaide’yi güçlendirmiştir. El Kaide bu silahlar sayesinde Mali’nin kuzeyini ele geçirmiştir.
4-Devrimler El Kaide’nin uzak düşman tezini, küresel cihad anlayışını ve Arap rejimlerinin ABD tarafından desteklendiği tezini olağanüstü biçimde güçlendirmiştir.
5-El Kaide devrimler dolayısıyla dikkati dağılan, imaj ve tabii ki çıkar kaybına uğrayan ABD’nin bu eksikliğini değerlendirmiş ve Somali, Yemen, Afganistan, Mali gibi ülkelerde nüfuzunu artırmıştır.
Örgütün Yemen Kolu
6-Yeni nesil El Kaide yanlıları Msıır, Libya, Tunus gibi ülkelerde mevzi kazanmış, Libya’da silahlı kuvvetlerde örgüt ciddi oranda güç kazanmış Mısır’da ise Sina bölgesinde birçok askeri kamp kurmuştur.
7-El Kaide ABD ve Batı’ya ve onların desteklediği kukla olarak nitelediği rejimlere karşı savaşmaktadır. Arap Devrimleri halkların da bu çatışmada direk El Kaide safında olmasa da Batı ve destekçileri karşısında savaşmasını sağlamış bu da çatışmaya ABD aleyhine inanılmaz bir potansiyelin dâhil olması anlamına gelmektedir.
8-El Kaide’nin uzun yıllar boyunca yıpratmaya çalıştığı Batı değerleri olan insan hakları ve özgürlükçü Batı retoriği çökmüştür. Halklar Batı rejimlerinin Suriye devrimi karşısındaki sessizliğini, Mısır ve Tunus diktatörlerine başlangıçta verdikleri açık desteği takib etmişler ve yaşanan çifte standartlara şahid olmuşlardır.
9-El Kaide Yemen’de yaşanan protestoları değerlendirip ülkenin dörtte birini ele geçirmiş, Libya’da birçok bölgede askeri örgütlenmeler gerçekleştirmiş, Mali’nin kuzeyini bu karışıklıklar sayesinde ele geçirmiştir.
El Kaide Mali'nin Kuzeyini Ele Geçirdi
10-Devrimler örgüte karşı içerden mücadele eden rejimlerden bazılarının yıkılması bazısının da çökmesine neden olmuş ayakta duran rejimlerin ise devrim endişesi dolayısıyla İslamcılara karşı açıktan mücadelesinde ciddi pasifleşme işaretleri mevcuttur.
11- Devrimler güvenlik açısından özgürleşen ya da rahatlayan rejimlerde küresel bir örgüt olan ve hareket kabiliyeti ve ihtiyacı oldukça fazla olan El Kaide’ye ciddi hareket alanı sağlayacaktır. Bu hareket alanı örgütün kendini ifade etmesine, halk kitlelerine inmesine, medya ve stratejik çalışmalarını artırmasına olanak sağlayacaktır.
12-Devrimler halkların korku duvarlarını aşmalarını sağlamıştır. Bu cesaretin yakın zamanda hakların savaş cephelerine akmalarına ve gerçekte büyük bedel ödemeyi şart koşan Küresel Cihad projelerine destek vermelerine olanak sağlayacağı açıktır.
Halklar Korku Duvarını Yıktı: Yemen'li Protestocunun İnanılmaz Cesareti
13-İslam dünyası Irak, Lübnan, Afganistan, Yemen ve daha birçok yerde Sünni dünya projelerini baltalayan, çoğu zaman ABD ve Batı ile işbirliği yapan Şii hareketler hakkında bilgi sahibi olmuştur. Her ne kadar bir çatışma potansiyelini barındırsa da bu farkındalık Şii hareketlerin gelecekte vereceği zararlara karşı halkların uyanık olmasını sağlayacaktır.
Suriye'de Halka Ateş Eden İran Devrim Muhafızları
Yukarda saydığımız avantajlar konunun aciliyetinden ötürü kısa sürede kaleme aldığımız bazı kazanımlardır. Bununla beraber Tunus’ta Raşid Gannuşi liderliğindeki Nahda hareketi’nin ülkeyi tam da ABD’nin isteyeceği türden laik, demokratik bir rejime çevirmek için Selefi hareketlerle mücadele ettiği bilinmektedir. Çatışma her ne kadar devam etse de Tunus’ta ABD projesi Libya’da da El Kaide projesi diğerine göre daha başarılıdır.
Yine de eski rejim döneminde oyuncak bebeklerin bile başörtülü olmasının yasak olduğu Tunus’ta on binlerce insanın El Cihad sloganlarıyla yaptığı laiklik karşıtı gösteriler ABD’nin işinin hiç de kolay olmadığının açık göstergesidir.
Tunus'ta Laiklik Karşıtı Gösteriler
http://www.pressmedya.com/?aType=haber&ArticleID=8283
Mükemmel bir sunumu kardeşlerimden Allah c.c razı olsun
Dünya gündemindeki olayları olabildiğince tarafsız ve sansürsüz olarak sizlere ulaştırmayı hedefleyen haber sitemiz, sizlerin sayesinde geniş bir etki alanına kavuşmuş durumdadır.
Bugüne kadar yayınladığımız çeşitli dosyalar, uzun araştırmalar neticesinde akademik titizlikle hazırlandı. Olabildiğince tarafsız ve nesnel bir dil kullanmaya gayret ettik. Bu sayede geniş bir okuyucu kitlesine ulaşmayı başardık. 11 Eylül, Somali gibi dosyalarda ortaya konulan gerçekler, dünya medyasında daha öncede yer almış, fakat manipülatif yönlendirmeler sonucu üzerleri örtülen gerçekleri gün yüzüne çıkarmayı başardı. Şimdi, yine uzun bir araştırma sonucu hazırlanan El Kaide ve Arap Devrimleri isimli dosyamızı ilginize sunuyoruz.
Sitemizi düzenli olarak takip eden okurlarımızın yakından bildikleri gibi, haber kaynaklarımız öncelikle İngilizce ve Arapça yayın yapan haber ajansları, habere konu olan tarafların kendi siteleri ve pek çok ülkeden "mümkün olduğunca" düzenli olarak haber gönderen muhabirlerimizdir.
Çeviri Kurallarımız
Haberlerimiz hakkında güveninizi kazanmak, haberciliğin gerçek anlamda ve tek önceliğimiz olduğunuvurgulamak isteriz.
1- Çeviri metinlerin haber değeri taşıması zorunludur. Propaganda amaçlı çeviriler yayınlanmaz. Kasıtlı olarak çarpıtılmış, güvenilir olmayan bir haber kaynağından alınmış çeviri metinler yayınlanamaz. Metnin böyle olduğu anlaşılırsa derhal yayından kaldırılır.
2- Metnin orjinal hali, haber kaynağı, daha önce yayınlandığı internet sitesi, gazete vs., çeviriyle birlikte gönderilmelidir.
3- Çeviriler profesyonel bir çevirmen ekibi tarafından kontrol edilerek yayınlanır. Bu sebeple, "bariz çeviri hatalarının tekrarı, kasıtlı olarak tahrifat" anlaşılırsa haber yayınlanmadığı gibi, bir daha gönderdiğiniz çeviriler de dikkate alınmaz.
4- Çevirmenin kimliği, siyasi görüşleri dikkate alınmaz. Dileyen herkes, kendince önemli gördüğü bir haberi bize ulaştırabilir. Kişilerin kim oldukları bizim için önemli değildir.
5- Çevirmenler, metinde kısaltma yapabilir, önemli gördüğü kısımları çevirebilirler. Fakat, değişiklik yapamazlar.
6- Çevirmenler metindeki ifadeleri aynen korumak zorundadır. Kendi siyasi görüşleriyle bağdaşmayan ifadeleri metinden çıkartamaz, değiştiremezler. Sözgelimi, "Kur'an ayetleri, Muhammed Peygambere övgü ifadeleri, terör, cihad, şehadet, sol, sosyalizm, marksizm, emperyalizm" gibi ifadeler bir kişinin görüşü içerisinde geçiyorsa aynen korunmalıdır.
***
SSCB'nin yıkılması ve Soğuk savaşın bitmesinin ardından dünyada ABD ve müttefiki güçler ile karşıtları arasında başlayan çatışma dünya siyasetinin temel belirleyicisi olduğu için sitemizin de öncelikli gündemi durumundadır. Bu sebeple, sitemizdeki Afganistan, Irak, Filistin, Kafkasya gibi çatışma alanlarına dair haberler yoğunluk arzetmektedr.
Press Medya'nın sansürsüz habercilik anlayışı gereği, dileyen herkes, her siyasi görüş sahibi, haber sitemize katkıda bulunabilir. Bunun neticesi olarak, yazar kadromuz olarak görünen kişiler, temelde gazeteci-yazar olmak zorunda değildir.
Biz, bir fikrin ya da siyasi bir görüşün gerçek temsilcilerinin makalelerine daha fazla önem vermekteyiz. Sözgelimi, NATO Eski Genel Sekreteri Lord Robertson, Küba Devlet Eski Başkanı Fidel Castro, Usame Bin Ladin, Henry Kissinger, Michael Rubin gibi isimler, yazar değil, bir fikrin/siyasetin/örgütün gerçek temsilcisi konumundadırlar.
Haber sitemizin sayfalarını bu birbirinden farklı -hatta bazıları düşman- kişilere açmaktan maksadımız, makul, seviyeli ve gerçekçi bir tartışma platformuna dönüşmek isteğimizdir.
Press Medya'yı kısa bir süre içerisinde bu noktaya getiren siz sevgili okur ve çevirmenlerimize gönülden teşekkür ederiz. Haber önerisi, çeviri talebi ve eleştirilerinizi [email protected] email adresimiz ve iletişim kutucuğundaki mesaj bölümünden bize ulaştırabilirsiniz.
International Pressmedya
EL KAİDE VE ARAP DEVRİMLERİ
Hazırlayan: Abdulkadir Şen
Biz bir kâfiri bir fasıkla değiştiririz. Bu makuldür, çünkü fasığın kötülüğü zalimin kötülüğünden daha azdır. Biz bir fasığı daha az günahkârla da değiştiririz. Daha az günahkâr fasık kadar şerli değildir. Ve bizim bir zalimi başka bir zalimle de değiştirmemiz mümkündür. Ta ki insanlar bilsinler ki zulüm ebedi değildir. (İbni Teymiyye)
Çok az ifade El Kaide’nin devrimlere bakışını yukarıdaki cümleler kadar özetleyebilir. Küresel Cihad yanlıları Ortadoğu’da çöken rejimlerin kendi rejimleri olmadığını ve oyun alanı dışına itilen aktörlerin de kendi aktörleri olmadığını belirtiyorlar. Öyleyse kimin oyunu bozuluyor ve yıkılan rejimler kimin rejimleri? Ve onlar açısından paniklemeye gerek var mı? El Kaide değişimin her halükarda Arap halklarına başlarındaki diktatörlerin ebedi olmadığı bilincini aşılayacağını, korku duvarını yıkacağını, ABD’nin bölge planlarının alt üst olduğunu düşünüyor. Halklara güveniyor ve destekliyor. Peki ya ABD? B kadar rahat mı? Devrimler nedeniyle hapishanelerden çıkan El Kaide üyesi sayısı binlerle değil on binlerle ifade ediliyor. Öyleyse devrimlerin kazananı kim? Küresel Cihad yanlıları on yıl önce başlayan fiili savaş sırasında küçük bir örgütten ibaretti. Ancak şimdi zamanı gelmiş bir fikri temsil ediyorlar. El Kaide artık bir örgütün adı değil bir fikrin adıdır. Sadece selefi değil, sadece silahlı değil, sadece bölgesel değil, bir etnik millete ait değil, kendisini oluşturan onlarca milliyet ve unsur bulunuyor ama bütün bu farklılıklar bir fenomeni temsil ediyor. Küresel Cihad düşüncesi. Küresel dünyanın küresel çatışmasının küresel aktörü olan bu fikri akım modern dünyayı ve Yeni Dünya düzenini açıkça tehdit ediyor. Bu çatışmanın kazananı kim olacak? Bu dosyamızda bu konuyu inceleyeceğiz.
Devrim diktatörün gitmesi değil diktatörlüğün gitmesidir.(Mithat Paşa)
Arap âleminde gerçekleşen halk ayaklanmalarının tümünü devrim olarak nitelemek mümkün değildir. Literatürde devrim diktatörün gidip statükonun kalması değildir. Devrim değiştirir, yıkar, intikam alır ve yenisini kurar. Devrim suçluları affetmez. Bu açıdan bakıldığında Libya ve gerçekleşirse Suriye örnekleri tanım açısından tam olarak devrim sınıfına girerler Mısır, Yemen ve Tunus’a gelince sahte özgürlük bulutlarının tozu kaybolup gerçek hesaplaşma yapılıp alternatif düzen kurulduğunda onlar da devrim olurlar. Ancak bu ayaklanma süreçleri her ne kadar henüz devrim sayılabilecek konuma ulaşamasalar da süreç devam ediyor. Süreç gerçek bir devrime mi gebe?
İslam dünyası son bir yıl içinde baş döndürücü gelişmelere tanıklık etti. Her biri ayrı bir gündem olan ve her biri tek başına meydana geldiğinde bütün dünyanın gündemini meşgul edecek ve bölgede dengeleri değiştirecek kadar önemli olan İslam dünyasındaki isyan hareketlerinin mahiyetini tanımlamak, aktörlerinin kimler olduğunu doğru analiz edip ne amaçladıklarını tahmin etmek de gittikçe zorlaşıyor. Devrimlerin başlamasından sonra olumlu görüş belirten bazı kesimlerin isyan hareketleri kendi bölgelerine sıçradıkça ve bölgedeki Rusya, Çin gibi kadim emperyal devletlerle kurdukları stratejik ortaklıkları tehdit etmeye başladıkça bunların bir Amerikan oyunu olduğu yönünde görüşler serdetmeye başladıklarına şahid oluyoruz…
Son 30 yıldan bu yana İslam dünyası ile Batı arasındaki çatışmanın bir tarafını temsil eden El Kaide'nin devrimler hakkındaki görüşleri de merak konusudur. Batı'nın ve ABD öncülüğündeki Yeni Dünya Düzeni projesini yürütmek isteyen ülkelerin İslam dünyasına karşı uzun yıllar önce başlattıkları gizli savaşın aşikâr olmasına, düşmanların ve düşmanlığın netleşmesine, her tarafın duracağı safı belirlemesine neden olan 11 Eylül 2001 saldırılarının aktörü olan El Kaide hali hazırda Afganistan, Pakistan, Yemen, Somali, Cezayir, Mali, Moritanya Nijerya ve daha birçok yerde Yeni Dünya Düzeni'ne meydan okumaya devam ediyor. Irak işgali sürecinde işgal ordularına savaşın ilk aylarından beri en güçlü direnişi gösteren ve onlara en ağır zararları verdiren hareketin de yine El Kaide öncülüğündeki Küresel Cihad Hareketi olduğu bizzat ABD ve diğer işgal devletleri tarafından kabul edilmiştir.
El Kaide’nin Arap Baharı olarak tanımlanan bu halk hareketlerine nasıl baktığını ve nasıl bir strateji yürüttüğünü doğru tespit edebilmek için örgütün genel stratejisini ve kendisini var eden nedenleri iyi analiz etmemiz gerekir.
Hilafet: Çatışmanın Ana Noktası
İslam Hilafetinin kaldırılmasından sonra Müslümanların tekrar Hilafeti ikame etme çabaları Mısır ve Hindistan’da çeşitli Hilafet konferansları düzenlenmesine neden olmuştur. Hilafetin ilgası Türkiye Cumhuriyetinde Şeyh Said isyanı gibi halk hareketlerine de neden olmuş ancak ne düzenlenen konferanslar, ne kıyam hareketleri ne de siyasal girişimler İslam Hilafetinin tekrar ikame edilmesini sağlayamamıştır. İslam Hilafetinin ilgası modern dönem Müslümanlarının yaşadıkları büyük çaplı sorunların asıl nedenidir. Siyasal birliğini kaybeden ümmet hem psikolojik hem de fiziki açıdan sınırlara bölünmüş ve Osmanlı topraklarına kurulan onlarca ulus devlet gelecekte de çatışma ortamları üretecek kurnazlıkla birbirinden keskin sınırlarla ayrılmıştır. İslam dünyasının daha önce bu denli büyük bir problemle karşılaşmadığını söylemek yerinde olur. Her ne kadar geçmişte de Hilafet müessesinde çeşitli ihtilaflar yaşanmış olsa da bu denli bir siyasal kontrolsüzlük Müslümanlar açısından yeni bir problemdir. Müslümanlar bu probleme 4 ayrı refleks göstermişlerdir.
1-Lokal ve uluslar arası davet hareketleri. (1923-1948)
İhvan’ı Müslim’in, Cemaati İslami, Hizbuttahrir ve Tebliğ cemaati başta olmak üzere davet hareketleri Ümmetin karşı karşıya kaldığı problemlerin temelinde:
a- İslam’ı sorunları çözmede hakem olarak kabul etmemek
b- İslami değerlerden uzaklaşmak
c- İlmi sahadaki eksiklikler
Bulunduğunu, dolayısıyla sorunların halkları eğitmek ve yeniden saf İslami değerlere dönmekle mümkün olduğunu tespit etmişlerdir.
2-Lokal Direniş Ekolü (1948-1990’lar)
Müslümanların Hilafeti geri döndürme ve İslam’ı tekrar çağa egemen kılma çalışmaları İsrail’in kurulmasıyla beraber ikinci bir aşamaya geçiş yapmıştır. Bu aşama lokal isyan dönemidir. Özellikle İhvan’dan ayrılan Cemaati İslami, Cihad Cemaati, Suriye İhvanı (Mervan Hadid, Said Havva) Tacikistan, Cezayir ve Bosna tecrübeleri lokal direniş eksenine örnek teşkil etmektedir.
3-Demokratik Araçların Kullanımı Ekolü (1980–2000)
Müslümanlar daha önce denedikleri ilk iki yöntemin amaçları elde etme açısından başarısız olduklarını görünce yeni bir yöntemi devreye sokmuşlardır. Sistemleri içerden yıkmaya ve demokratik seçimlerle iktidar olup tedrici değişim amaçlayan bu yöntemlerin en önemli denemeleri şüphesiz Nahda, İslami Selamet Cephesi, Refah Partisi ve AKP süreçleridir.
4. Küresel Cihad Ekolü
Yukarıda çeşitli dönemlere ayırdığımız süreçler takribi zamanlamayı içermektedir. Tarihi süreçleri keskin sınırlarla birbirine ayırmak mümkün olmadığı gibi her bir ekol de birkaç dönem etkili olabilir. Günümüzde yukarda sayılan bütün ekoller çeşitli bölgelerde faaliyetlerini sürdürmektedirler. Ancak yaptığımız ayırım hangi ekolün hangi dönemde daha etkin olduğuna dair bazı ipuçları verebilir. İslami hareketlerin, yukarda ele aldığımız girişimlerinin tümü temelde, Şeriat, Ümmet, Hilafet ve Güç unsurlarını içinde barındıran bir dünya önerisidir. Şeriat kurallar bütünlüğü, Hilafet halkların bütünlüğünü Hilafet de etkin siyasi ve dini liderliği garanti eder ve bütün bunlar gücün İslam’ın yönetim araçlarının eline verilmesiyle teminat altına alınır. Ancak adı geçen girişimler dönemsel başarılar gösterseler ve her ne kadar bugün bile Müslümanların oldukça faydalandığı bir dizi kazanım ve tecrübenin oluşmasında büyük başarılar gösterseler de temelde hedefleri elde etme konusunda başarısız olmuşlardır. 20. yüzyılın sonunda İslam Dünyası ve tabii düzeltmeye, yönetmeye ve dönüştürmeye aday olduğu dünya yine büyük problemlerle boğuşmaktadır.
Bu yazıda ele alacağımız ve Arap baharı süreci ile alakalı stratejisini inceleyeceğimiz hareket ise El Kaide liderliğindeki Küresel Cihad düşüncesidir.
Küresel Cihad düşüncesinin fikri alt yapısı yukarda adı geçen Davet ve Lokal Cihad ekolüne dayanmaktadır. Ancak hareketin doğuşu ve olgunlaşması açısından Afgan cihadı bir dönüm noktasıdır. Afgan cihadı Müslümanlar açısından üç temel kazanıma neden olmuştur. Bunları şöyle sıralamak mümkündür:
1-Çanakkale harbinden sonra ilk defa bu kadar faklı bölgeden ve milliyetten Müslüman aynı dava etrafında bir araya gelmiştir.
2-Müslümanlar kendilerini ayıran fiziki sınırları kaldıramasa da zihinsel bariyerlerini yıkmışlardır.
3-Müslümanlar inançla hareket ettiklerinde süper güçleri dahi yenebileceklerini ortaya koymuşlardır.
4-Sınır tanımayan mücahitler dönemi başlamış ve modern cihad tecrübesi olgunlaşmıştır.
Afgan cihadı sırasında bölgeye gelen Abdullah Azzam, Usame bin Ladin ve Dr. Eymen El Zevahiri Afgan cihadında önemli roller almış ve sınırları Afganistan’ı aşan bir cihadi söylem oluşturmuşlardır.
Bundan sonra köpeklerle değil onların sahipleriyle savaşacağız.(Dr Eymen El Zevahiri)
1980’li yıllarda Mısır zindanları… İçerdeki İslamcıların liderlerinden biri Hüsnü Mübarek tarafından hapse atılmış Müslümanlar adına konuşuyor. Emperyalizm, Komünizm ve Siyonizm’e karşı savaşacaklarını haykırıyor. Bu kişi El Kaide’nin bugünkü lideri Dr. Eymen El Zevahiri’den başkası değil.
El Kaide liderinin 30 yıl önceki hapis görüntüleri
Zevahiri bugün itibariyle yaklaşık 40 yıllık bir İslami davet ve cihad tecrübesine sahip. Ve bugün verdiği savaşın prensiplerini daha o dönemde şekillendirmiş olduğu görülüyor. Peki, Mısır zindanlarında Hüsnü Mübarek tarafından esir edilmiş Müslümanlar neden komünizm, kapitalizm ve siyonizm’e karşı savaşacaklarını haykırmaktalar?
1980’li yıllarda bir grup âlim ve entelektüel İslam ümmetinin asıl düşmanının Batı olduğunu ve Arap diktatörlerinin emir ve desteği Batı’dan aldıklarını tespit etmiştir. Onlara göre ABD öncülüğündeki Batı, İslami olmayan bir dünya düzeni kurmuş, İslam ülkelerine bazı diktatör valiler atamış, bu ülkelerdeki baskıcı yönetimleri askeri, ekonomik ve politik yönlerden desteklemiştir. Aşağıda sıralayacağımız gelişmeler bu kişilerin çatışma konseptini genişleterek dünya yönetim piramidinin başındaki ülkeleri savaşa çekme politikasını şekillendirmiştir.
1-İngiltere ve ABD desteğiyle İsrail’in kurulması ve günümüze kadar desteklenmesi.
2- İslami Selamet Cephesi’nin yüzde 83’lük seçim başarısı sonucu Fransa desteğiyle darbe yapılması.
3-Somali’de İslami hareketlerin başarısı üzerine açlık bahanesiyle ülkenin işgal edilmesi (Operation Restore Hope)
4-Mısır’da polis ve anti terör timlerinin ABD’nin Fort Bragg askeri üssünde eğitilmesi. Her yıl İslamcıları baskı altında tutması ve İsrail’le barışı muhafaza etmesi karşılığında Mısır ordusuna 1,5 milyar dolar yardım verilmesi.
5-Körfez savaşında Irak’a uygulanan ambargolar nedeniyle 1 milyon çocuğun ölmesi,
6- Suudi hanedanına açık destek verilmesi ve Cuheyman El Uteybi isyanında Batı’lı askerlerin Kabe’ye ayak basması.
7-Körfez savaşı bahanesiyle ABD ordularının Arap körfezinde konuşlandırılması.
8-Afgan mücahidleri arasında meydana gelen çatışmalarda ve Taliban döneminde ABD, Fransa gibi batılı ülkelerin Kuzey ittifakı lideri aynı zamanda Karzai parlamentosu üyesi Burhaneddin Rabbani, Şah Ahmet Mesud ve Dostum gibi liderlere destek vererek çatışmaları kışkırtması.
9-Kurulan Taliban yönetimine hemen yaptırım uygulanıp etkili bir medya kampanyasıyla İslami Hareketleri de etkisi altına alacak şekilde Taliban’ın Müslümanlardan ve dünyadan izole edilmesi.
10-İslam dünyasının zenginliklerinin sömürülmesi ve diktatör kadroların Batı üniversitelerinde yetiştirilerek İslam ülkelerine misyona gönderilmeleri.
Aslında İslam âlemindeki problemlerin temelinde Batı’nın olduğu günümüzde özellikle de Arap devrimleriyle daha da netleşmiştir. Yukarıdaki çatışma gerekçelerine onlarcasını daha eklemek mümkündür. Hatta Japonya’nın atom bombasıyla vurulması bile 11 Eylül gibi saldırıların sebepleri arasındadır. Bosna’da elde edilen başarıların ABD ve Batı tarafından akamete uğratılması ve Filistin mücadelesinin Batı ülkelerinden aldığı darbeler de bu sebepler arasındadır. Bütün bu müdahaleler Eymen el Zevahiri ve Usame Bin Ladin başta olmak üzere El Kaide liderlerinde asıl düşmanın Batı olduğu görüşünü kuvvetlendirmiştir.
1998 yılında El Kaide liderleri Eymen El Zevahiri, Usame Bin Ladin ve Ebu Hafs el Mısrı Afganistan’da düzenledikleri bir basın açıklamasıyla “Haçlılara ve Siyonistlere karşı Uluslararası İslami Cephe”yi kurmuşlardır. El Kaide’nin asıl adı da budur.
Örgütün Stratejisi
El Kaide stratejisi dünyanın, piramidin en tepesinde ABD olmak üzere BM’de veto yetkisi olan 8 ülke ve geri kalanlar şeklinde bir paylaşımla yönetildiği tezine dayanır. Bölgesel rekabet ve ihtilaflar her ne kadar zaman zaman su yüzüne çıksa da dünya iki kampa bölünmüştür: İslam ve küfür kampı…
Hareket küfür kampının BM, NATO gibi araçlarla dünyayı askeri açıdan kontrol altında tuttuğu, Kapitalist sistem ve bunun araçları olan dünya bankası ve IMF gibi kurumlarla ekonomiyi kendi lehlerine dizayn ettiği, Unicef ve İnsan hakları organizasyonları gibi kurumlarla da dünyayı ahlaki ve fikri açıdan yönlendirdiklerini savunmaktadır. Tam da bu süreçte birinci düşman kim sorunsalı gündeme gelmektedir. Eymen el Zevahiri bu sorunu yukarıdaki cümleleriyle açıklamaktadır. Eğer komşunuzun köpeği size saldırırsa bu sorunu köpeğe mi şikâyet edersiniz yoksa komşunuzla mı halledersiniz?
Uzak Düşman Stratejisi
ABD ve Batı’nın İslami mücadelenin hatta İslam ümmeti olarak kalma mücadelesinin asıl hedefi olduğu tezi El Kaide’nin uzak düşman stratejisidir. Usame bin Ladin yıllar önce yaptığı beyanatlarında. Batı’nın politik gücünün azalması durumunda İslam âlemindeki inisiyatifini kaybedeceğini ve diktatör rejimlerinin sonunun çorap söküğü gibi geleceğini belirtmiştir.
El Kaide İslam âlemiyle batı arasında daimi bir savaşın olduğu ve bunun Âdem’den (as) bu yana devam eden hak batıl mücadelesinin günümüzdeki yansıması olduğunu kabul etmektedir. Nitekim bu iddia çatışmaya Hilafetin engellenmesi için yapılan bir haçlı savaşı tanımlaması yapan Bush dâhil birçok batılı lider tarafından yapılan haçlı savaşı açıklamalarıyla güçlenmiştir.
George W. Bush'un Halifelik Hakkındaki açıklaması
Bu Bir Haçlı Seferi Mi?
İslam dünyasında var olan Hıristiyan gücü sayısının bütün haçlı savaşlarında seferber edilen haçlı askeri sayısından çok daha fazlasını belirten Robert Fisk de bu gerçeğe işaret etmektedir.
İslam dünyasında ordu yoktur. İslam dünyasında İslami hareketlere karşı konumlanmış jandarma kuvvetleri vardır. Koca Saddam ordusunun ve Kaddafi’nin batılı güçlerin önünde aldığı yenilgiler onların savaş konseptlerini dış düşmana göre değil içerdeki düşmana göre konumlandırmalarının bir sonucudur. Bu nedenle uzun yıllar İslam ülkelerini işgal edip baskı altında tutan diktatörler askeri gücü zayıflatıp polis gücünü artırmış ve bunda da Batı’lı dostlarından büyük destekler almışlardır. Batı’nın bu desteği uzak düşman stratejisinin doğmasına neden olmuştur.
Küresel Cihad Düşüncesi
Günümüz dünya sistemi lokal mücadelelerin başarısızlığa mahkum olduğu bir sürece evrilmiştir. Soğuk savaş döneminde sırtını rakip kutuplardan birine verip diğer kutuptaki bir ülkeye karşı savaşma dönemi sona ermiş, bölgesel ve uluslararası şartların avantaj sağladığı PKK hariç bir çok gerilla hareketi sona ermiştir.
ETA, IRA, FARC ve birçok cihadi hareket ya çok zayıflamış ya da tamamen yenilgiye uğramıştır. Dünya’nın hava kuvvetlerine sahip tek örgütü olan Sri Lanka’daki Tamil Kaplanları bile gerilla çatışması için mükemmel denilebilecek ormanlık ve dağlık arazi şartları ve geniş halk desteğine rağmen ölümcül çapta bir operasyon sonucunda resmi olarak yenildiğini açıklamıştır. PKK’nın ise askeri açıdan oldukça zayıfladığı, değişen dünya şartları gereği Barzani gibi bir müttefikini bile kaybettiği ve siyasi çözüme zorlandığı görülmektedir. Bütün bu saydığımız otorite karşıtı hareketler içersinde El Kaide liderliğindeki Küresel Cihad düşüncesi diğerlerinden çok daha farklı gerçeklere sahiptir. El Kaide modern dönemin ilk ve tek çok uluslu gerilla ve halk hareketidir. Ve diğer gerilla hareketlerinin yok olmaya yüz tuttuğu bir dünyada hızla büyümektedir.
Globalleşmenin henüz yaygınlaşmaya başladığı, telefon, hızlı ulaşım araçları, internet ve uydu kanalları gibi global araçların yeni yeni yaygınlaştığı 1980’li yıllara kadar ulus- devletler tek tip insan yetiştirme noktasında büyük çalışmalar yapmışlardır. Eğitim politikaları ulus devletin ön gördüğü mesela “on yılda on beş milyon genç” sloganlarıyla şekillenen bireyler yetiştirmeye odaklanmıştır. Ancak küreselleşmeyle beraber dünya sistemi değişmiştir ve düne kadar ulus- devletlerin ürettiği materyalist, kapitalist, çıkarcı ve bireysel insan tipini modern küresel araçlar üretmeye başlamışlardır.
Küresel Dünya’nın Müftüsü ve İstihbarat Merkezi: Google
Ana akım medyasını elinde tutan CNN, BBC gibi kurumlarla beraber internetin de yaygınlaşan kullanımı yine küresel sistemin çıkarları paralelindedir. Gerçek dünyaya hâkim olan otoriteler sanal dünyanın da liderliğini yürütmektedirler. Wikipedia ve google gibi global sözlük ve ansiklopediler bu aralar İslami nasslara pek de dayanmayan ictihadlar ile geniş halk kitlelerine fetvalar vermekteler. Kavramların içi boşaltılmakta, yeni tanımlamalar yapılmakta, toplumlar Yeni Dünya Sistemi’nin genel stratejisi dâhilinde yetiştirilip yönlendirilmektedir. Hollywood, Bollywood, gibi görsel üretim merkezleri de siyasal işleyiş ve stratejilerden pek de bağımsız değildir.
İşte tam da böyle bir süreçte çözülmesi gereken soru şudur. İslami mücadele nasıl ve kime karşı?
Küreselleşen dünyada lokal olanın küresel olana karşı şansı yoktur. Bazı küreselleşme uzmanlarının glocalisation ismini verdikleri lokalleşme ya da lokalin küresele etkisi günümüzde kayda alınmayacak kadar zayıftır. Afgan cihadının bütün İslam âlemini hatta dünyayı etkileyen sonuçlarının olması glokalleşmeye bir örnektir. Ya da Japonya’da meydana gelen deprem felaketinin dünyadaki teknolojik emtia fiyatlarını artırması. Ancak dünya sistemi birbiri içine geçmiş tek bir sistemdir. Latin Amerika ve Çin’in komünist dünya edebiyatının artık geçersizleştiği ve kapitalizmin mutlak zafer kazandığı bir dünyada yaşamaktayız. Eski nostaljik mücadele retoriğinin artık işlemediği bir zemindeyiz. Dahası İslam âlemini ve dünyayı baskı altına alan egemen güçler bunu multi- national şirketler, uluslararası dernekler, yayın organları, askeri ittifaklar ve bilimum küresel araçla yapmaktadırlar. Dünya artık bir köy ve Prof. Dr. Necmeddin Erbakan’ın tespitinde yer aldığı gibi: Modern dünyada ya bütün dünyayı yönetirsiniz ya da bir köyü bile yönetemezsiniz. Küresel otorite küçücük bir toprak parçasında bile İslami yönetimin uygulanmasına izin vermemektedir. Ayrıca İslami hareketlere karşı yürüttükleri mücadelede egemen güçler bütün ülkelerin zeki bireylerini, istihbaratlarını ve çatışma tecrübelerinin oluşturdukları küresel havuzlarda bir araya toplayıp bunlardan faydalanmaktadırlar. Bu çalışma prensibine göre savaşan Batı egemenliğine karşı yürütülecek her türlü meydan okuyuş küresel olmalıdır. Küresel baskıya karşı küresel intifada budur. El Kaide uyguladığı küresel direniş metodolojisini Batı’nın ve doğudaki işbirlikçilerinin çıkarlarının yaygın olduğu, sadece bir coğrafi bölgeye birikmediği ve küresel sistemin birbirinden bağımsız olmadığı tezi üzerine bina etmiştir. Örgüte göre ABD’yi vurmak İngiltere’yi vurmak gibi eşdeğer etki gösterecektir. Fransa’nın ekonomisinin çökmesi müttefik ülkeler Fas ve Cezayir’in de zayıflamasını sağlayacak, Avrupa ve Amerika’da baş gösteren ekonomik kriz İzlanda ve Yunanistan’ın çökmesine neden olacaktır. Ve tabi Batı’nın genel olarak cephelerde aldığı askeri yenilgi, ekonomik zararlar, ahlaki yıpranma ve siyasal krizler ve yenilgiler İslam âlemindeki inisiyatiflerini yitirmelerini sağlayacaktır. Örgüte göre Kudüs’ün kurtuluşu sadece İsrail’in değil ona destek veren ABD ve İngiltere’nin de zayıflamasıyla mümkündür ve bu da Irak, Afganistan ve Somali gibi cephelerin başarısıyla ilintilidir. Düşman küreseldir ve küresel araçlar kullanmaktadır. Meydan okuyuş da böyle olmalıdır. Global sistemin dünyada oluşturmaya çalıştığı "Yeni Dünya Düzeni" klasik araçları değil küresel araçları kullanmaktadır. Sınırların buharlaştığı, kıtalararası ittifakların yapıldığı, multi-national şirketlerin ekonomik baskı ve savaş unsuru olarak kullanıldığı günümüz dünyasında savaşın retoriği lokalden küresele doğru yol almaktadır. İslam dünyasında İslami hareketlerin lokal güçlere (Mübarek, Esad, Buteflika) karşı kullandıkları klasik savaş teknikleri 11 Eylül ile beraber yerini El Kaide'nin "Uzak Düşman Stratejisine" bırakmıştır. İslam dünyası kendisine yönelik bu küresel tehdide küresel bir proje ve dille karşılık vermektedir. İşte bu karşı koyuş projesi Batılılar tarafından Global Jihad Movement olarak tanımlanan "Küresel Cihad Hareketi"dir.
Kur'an'da "...Size karşı toplu bir biçimde savaştıkları gibi siz de onlara karşı toplu olarak savaşın"[25] ve " Hep birden Allah'ın ipine sımsıkı sarılın, bölük bölük olmayın "[26] ayetleri İslam dünyasının dış saldırılara ortak refleks göstermesini sağlayan temel motivasyon kaynaklarıdır. El Kaide temelde " Ve haklarına tecavüz edildiği zaman, birlik olup karşı koyanlardır."[27] ayetini siyasal zemine taşımış, klasik ümmet birlikteliğini de globalleşmeyle beraber daha etkin ve interaktif bir sahada küresel cihad projesine taşımıştır.
11 Eylül: Ayırıcı Darbe
El Kaide İslam dünyasıyla Batı arasında açık bir haçlı savaşı yaşandığına inanmaktaydı. Ancak İslam Âleminin bu çatışmanın varlığından bile habersiz olması örgüt için büyük bir dilemmaydı. El Kaide İslami Harekete karşı baskıcı rejimleri destekleyerek, demokrasi ve insan hakları söylemlerini de kullanarak mücadele eden ABD ve Batı ile İslam dünyası arasında gerçekten de bir çatışma olduğunu ortaya koymak için 11 Eylül saldırılarını düzenlemiştir. Örgüt aslında Afganistan’a saldırı hazırlıklarını o dönemde neredeyse tamamlamış olan ABD ve Batı’ya sürpriz bir darbe vurmuştur. Bundan sonrası ise bilinen (aslında bilinmeyen) hikâye. İslamcıların bile ilgili tartışmaları büyük bir cehalet üzerinden yürüttükleri El Kaide, Küresel Cihad, Irak, Afganistan işgalleri ve Teröre karşı savaş süreci maalesef büyük propaganda projelerinin ve bilgi eksikliklerinin kurbanı olması nedeniyle doğru biçimde anlaşılamamıştır.
11 Eylül saldırıları ve sonrasında Küresel Cihad yanlılarının ABD ve Batı ile yürüttükleri çatışmalar günümüzde birçok ekonomi uzmanı tarafından küresel ekonomik krizin ana nedeni olarak kabul edilmektedir.
Yapılan araştırmalar 11 Eylül saldırılarının ABD ekonomisine 2.5 trilyona mal olduğu yönündedir. Bu Türkiye Cumhuriyeti devletinin 2001 yılında 70 milyon kişiyle kazandığı paranın 14 katıdır. ABD’nin Irak savaşının masrafı ise en iyimser tahminle 3 trilyon dolardır. Bu oranlara ABD’nin Afganistan ve diğer bölgelerde yaptığı harcamalar ve iç ve dış güvenlik ve istihbarata yaptığı harcamalar dâhil değildir. ABD’ye destek veren 44’den fazla ülkenin yaptığı masraflar, askeri kayıpları, yaralıları ve istihbarat ve güvenlik harcamaları ancak geniş araştırmalar yapılarak tespit edilebilir.
ABD savaş süresince bütün dünyada imaj kaybına uğramış ve doğudan batıya ABD ve Batı karşıtı dolayısıyla da ABD işbirlikçilerine de karşı olan nesiller yetişmiştir. El Kaide çatışma boyunca ABD halkında özgüvensizlik de dâhil güvenlik endişesi, imaj kaybı, askeri kayıplar, politik fiyaskolar dâhil bir çok zarara neden olmuştur.
El Kaide’nin 11 Eylül öncesi ve sonrası ABD’yi ve Batı bloğunu zayıflatma projesi temelde birkaç aşamalıdır.
1-Askeri açıdan yıpratmak
2-İmaj açısından zarar vermek
3-Ekonomik olarak felç etmek
4-Asker ve istihbaratını kontrol edemeyeceği ve masraflarını karşılayamayacağı kadar geniş alanlara çekmek
5-Dünyayı ve Amerika’yı hem ABD’liler hem de Batı’lılar için tıpkı onların Müslümanlara yaptıkları gibi güvensiz bir yer haline getirmek.
El Kaide 20 yılı aşkın mücadelesi boyunca görüldüğü gibi hedeflerine doğru oldukça önemli kazanımlar elde etmiştir. Savaşın onuncu yılında ABD’nin şerefli bir geri çekilme gerçekleştirebilmek amacıyla Taliban’la masaya oturmak için adeta yalvarıyor olması bunun en açık göstergesi değil midir?
11 Eylül’den günümüze küçük bir örgüt olarak ABD’ye meydan okuyan El Kaide’nin artık Somali’de yönettiği bir devleti var. Yemen’de ağır silahlar, tanklar ve roketlere sahip binlerce uzman savaşçıdan oluşan ve ülkenin neredeyse dörtte birini elinde tutan geniş bir yapılanması var. Mali’nin Kuzeyi artık El Kaide’nin elinde. Libya devriminden hayal edemeyeceği kadar silah ve para elde etti ve Sirte, Bingazi, Derne gibi bölgelerde büyük askeri kortejlerle gövde gösterileri yapacak kadar askeri kazanım elde etti.
El Kaide ve Taliban Afganistan’ın büyük bölümüne ve Pakistan’ın aşiret bölgelerine yıllardır hâkimler ve batılı güçler onları bu bölgelerden söküp atamıyorlar. Küresel Cihad yanlıları günümüzde Filipinlerde Ebu Seyyaf, Gazze’de Ceyşül Ümmet, Irak’ta Irak İslam Devleti ve Suriye’de Nusret Cephesi adıyla güçlü birliklere sahipler. El Kaide Nijerya’nın en güçlü İslami Hareketi Boko Haram’ı kendi saflarına kattı ve Cezayir ve Moritanya’da oldukça güçlü. Bütün bu gerçekler ışığında El Kaide ideolojisinin Tahrir meydanında bittiğini söylemek konunun uzmanlarını yanlış tespitler yapmaya itecek gerçekçi olmayan bir bakış açısıdır.
El Kaide’nin Devrim Hareketlerine Bakışı ve Stratejisi
Küresel Cihad yanlılarının askeri direniş yanında sivil mukavemet araçlarına başından beri destek verdikleri bilinmektedir. Usame bin Laden haçlılara karşı Uluslararası Cephe’yi kurduğu zaman ilk olarak başında ünlü El Kaide stratejisti Ebu Mus’ab El Suri’nin bulunduğu bir stratejik Araştırma Merkezi kurmuştur. O dönemde Kandahar’da geniş bir kütüphane ve akademik araçlarla donatılan merkeze Avrupa ve Arap âleminden uzmanların ve akademisyenlerin davet edildiği ve burada sosyolojik çalışmaların da yapıldığı bilinmektedir. On yılı aşkın bir süredir bütün engelleme ve kuşatmaya rağmen örgütün kendini ifade ettiği en önemli araç olan El Sahab medya merkezi de o dönemde kurulmuştur. Usame bin Ladin bir İslam Alimleri Birliği kurulması fikrini ilk defa ortaya atan kişilerdendir. Aynı şekilde El Kaide’nin şimdiki lideri Eymen El Zevahiri de 27 Kasım 2008 yılında yayımlanan "El Ezher'in Aslanları" adlı röportajın bir kısmında pasif direniş çağrısı yapmıştır. Gazze ambargosu ile ilgili olarak sorulan sorulara "pasif direniş çağrısı" ile cevap veren Zevahiri, Mısır'da devrim öncesi en büyük işçi eylemi olan Mahalla el-Kubra protestolarını övmüştür.[1]
Dünyadaki Müslüman halklara seslenen örgüt lideri sendikal mücadelenin gerekliliğini vurguladığı konuşmasında "Elbette insanlar hükümetin onlara baskı yapmasından korkabilirler. Varsın bu yolda bizlere eziyet etsinler, varsın öldürsünler… Adaletsizliklere karşı direniş bir zorunluluktur ve direniş kurbanlar gerektirir" demiştir.
Sendikal mücadelenin ilkelerinden söz eden Zevahiri, "öğrenciler ve işçiler devletin kendilerine empoze ettiği devletsel sendikaları reddederek, kendilerinin devlete dayattığı meşru sendikalar altında örgütlenmelilerdir. Ve bu barışçıl mücadele ordular ve savaşlar gerektirmemektedir. " şeklinde konuşmuştur.
Küresel Cihad yanlılarının cihadi direnişin yanında sivil eylemler, davet çalışmaları, siyasi çalışmaların da yapılması yönündeki görüş ve eylemlerine dair daha onlarca örnek vermek mümkündür. Hareketin birçok ülkede imkânı olmasına rağmen silahlı mücadele yerine davet çalışmaları ve lojistik faaliyet yürütmesi de bu vizyonunun bir parçasıdır.
El Kaide Arap devrimleri Tunus’ta daha başlar başlamaz devrime destek vereceğini açıklamıştır. Tunus’ta henüz protestolar devam ederken Örgütün Mağrib Kolu lideri örgütün merkezine protestoların oldukça şiddetli olduğunu ve muhtemelen rejimin dayanamayacağını bildirmiş ve devrimlere destek veren 2 açıklama yayınlamıştır. Örgütün Mali, Moritanya, Nijer, Nijerya, Cezayir, Libya ve Tunus gibi bölge ülkelerini içine alan Mağrib El Kaidesi lideri Ebu Mus’ab Abdulvedud Tunus’ta protestolar henüz devam ederken 13 Ocak 2011’de yaptığı açıklamada şöyle konuşmuştur: “Ey Tunus halkı! Protesto sesleriniz onurun sesidir. Vallahi sizleri unutmadık ve yanınızdayız. Mağrib hapishanelerindeki kardeşlerimizi unutmadık. İsyanınız kuklaların suratına bir tokat gibi indi.” Demiştir. Halka her türlü askeri destek vermeye hazır olduklarını kaydeden Abdulvedud konuşmasına “Evlatlarınızı gönderin askeri ve politik açıdan eğitelim. Mücadeleniz mübarek olsun. Tunus lideri Zeynel Abidin İslam kokan her şeye savaş açmıştı. Zulmünü başörtüsünü ve haccı bile yasaklayacak kadar ilerletti. Gerçek şu ki o devrin firavunlarından biriydi. Ama siz özgürlüğün kapısını çaldınız.”[2]
Tunus halkına protesto gösterilerini ülkenin her yerine yaymaları çağrısı yapan Abdulvedud rejimin bir bölgeye kısıtlanmış devrim hareketliliğini bastırabileceğini ancak ülkenin her yerini kontrol altına alamayacağını belirtmiştir.
El Kaide lideri açıklamalarını şu şekilde sürdürmüştür:
“Ey Tunus Halkı! Sizin direnişiniz ümmetin harici ve dahili düşmanlarıyla yürüttüğü savaştan bağımsız değildir. Bilakis bu mücadelenin bir cephesidir. Öyleyse özgür oluncaya ve İslam nizamını uygulayıncaya kadar devam edin. Özgürlük ve izzetin İslami yönetimden başkasıyla gelmeyeceğini asla göz ardı etmeyin. Dininiz ayaklar altına alındıktan sonra kaybedecek neyiniz var ki? Sizler öldürülmüş koyunlar gibiydiniz ve ölü koyuna derisinin soyulması zarar vermez. Bundan sonra uğrayacağınız zararı düşünmeyin. Mücahid evlatlarınız size her türlü desteği vermeye hazırdır. Bizler vatanımızı mustazaf halklarımızın haklarını korumaktan başka bir gaye için terk etmedik.”
Örgütün Mağrib liderinin yaptığı açıklamada Kaddafi ve Buteflika’nın da devrilmesi için bölge halklarına seslenilmesi de ilgi çekicidir.
Örgüt tarafından protestolara yönelik yapılan bu ilk açıklama örgütün protesto eylemliliğine verdiği açık desteği ifade etmektedir.
El Kaide liderliği protesto gösterilerinin Cezayir’e de sıçramış olması nedeniyle ülke halkını protesto gösterilerinde yer almaya teşvik etmek için aynı gün “Cezayir’deki mazlum halkımıza bir çağrı” isimli bir açıklama daha yayınlamıştır.[3]
Açıklamada: “Ey Cezayir halkı! Onlara köpeğini aç bırak seni takib etsin sözünün aşağılanmayı ve zilleti reddeden arslanlara işlemeyeceğini öğrtetin. Size söz veriyoruz. Silahlarımızla sizin safınızda duracağız ve haklarınızı alıncaya kadar mücadele edeceğiz.” Denilmiştir. Cezayir halkının hareketin Fransa kuklası olarak tanımladığı baskıcı yönetimin elinden çektiği zulümlere değinilen açıklamada El Kaide lideri Cezayir’in batıcı yöneticilerinin halkın zenginliklerini Batı’lı Fransız ve Amerikan efendileriyle birlikte yediklerini belirtmiştir. “Cezayir dağlarında direnen mücahidlerin direnişi ile sizin protesto direnişiniz aynı davanın ortak mücadelesidir” denilen açıklamada Cezayir’in petrol gelirinin de halka dağıtılmadığı belirtilerek “Meydanları doldurmanız kardeşlerinizi mutlu edecektir” denilmiştir. Mağrib El Kaide’si lideri açıklamasında özellikle üniversite öğrencileri ve işçi sınıfına sivil mücadele eylemlerine katılmaları yönünde çağrıda bulunmuştur.[4]
Küresel Cihad yanlıları olayların başlangıcından itibaren ABD’nin bölgedeki kuklalarının yenilgisi ve ABD’nin Afganistan, Irak, Yemen, Somali ve diğer cephelerde hareketin gösterdiği direniş karşısında aldığı yaraların bir sonucu olarak değerlendirmişlerdir. Bölgede yaşanan olayları dikkatle değerlendiren örgütün Yemen, Irak, Somali Cezayir, Afganistan kolları halkların eylemlerini destekledikleri birçok açıklama yayınlamışlardır. Örgütün askeri liderlerinden gelen açıklamaların yanında hareketin âlimler, entelektüeller ve sempatizanlarından oluşan geniş bir kitle de burada yer veremeyeceğimiz kadar açıklama yayınlayarak devrimlerin İslam ümmetinin lehine olduğu, ABD ve Batı’nın devrimleri engelleme gücünün bulunmadığı, ancak yönlendirme ve laik demokratik ve hatta ılımlı İslami bir sürece evrilmesi için ellerinden geleni yapacakları mesajı vermişlerdir. El Kaide tarafından yapılan hemen her açıklamada yarı çözümün çözüm olmadığı ve devrimlerin sahih bir niyet, sahih bir yöntem ve İslami bir yönetim talebiyle yapılması gerektiği yönünde halkları uyarmışlardır.
Küresel Cihad yanlılarının Arap devrimlerine destek amacıyla ürettikleri makale, kitap, video, bildiri ve daha birçok araçtan oluşan yayınları ilgili eylemliliğin başladığı bir yıldan bu yana yüzlerle değil ancak binlerle ifade edilebilir.
Küresel cihad liderleri Mısır devrimiyle de yakından ilgilenmiş ve Mısır’da hareketlilik başlamadan önce halkı teşvik etmeye başlamışlardır. Libya’da hareketlilik henüz yeni başlamışken bir açıklama yayınlayan örgüt liderlerinden Atiyyetullah şöyle konuşmuştur:
“Islahatçılar, mücahidler ve ümmetin vaizleri bu tarihi fırsatı değerlendirmeli ve harekete geçmeli, vaazlarını, eğitimlerini, ıslahatlarını başlatmalı veya artırmalı, birçok engellerin ve prangaların yok olduğu bu devrim sonrası dönemde oluşan imkan ve özgürlük imkanından faydalanmalıdırlar. Özet olarak, gençleri sorunları tam olarak anlamaya; dar ufuklu, felce uğramış gibi hareketsiz ve düşüncesiz olmamaya çağırıyoruz. Birbirinden farklı olan –örneğin Tunus’taki Nahda partisindeki kardeşler gibi- çeşitli İslami hareketler arasındaki farklar konusunda aşırıya kaçmamalıdırlar. Bilakis, kendi yollarını inşa etmeli ve hazırlık yapmalıdırlar. Aynı durum Mısır, Sina, Refah ve diğer yerlerdeki kardeşler için de geçerlidir. Şefkatli ve terbiyeli olun, önderlik ettiğinizi anlama kapasitesi farklı farklı 35olan insanlara karşı tolerans gösterin. Şunu her zaman aklınızda tutun ki, ümmetimiz çok zor ve karışık bir zamandadır ve onlarca hatta yüzlerce yıldır süren bir zilletten sonra sadece şu an kıyama kalkmayı ve (tağutları) kovmayı denemektedir.”
El Kaide liderliğinde ve tabanında büyük oranda Mısır’lı olduğu göz ardı edilmemelidir. Örgütün yeni lideri Eymen el Zevahiri de Mısır İslami Cihad Cemaati’nin lideridir. Eymen El Zevahiri sadece Mısır devrimi için yaklaşık 100 sayfaya tekabül eden, geçmişte yaşadığı tecrübeler, cihadi süreç, Mısır ordu ve rejiminin içyapısı ve direniş metodolojilerini anlattığı 8 ayrı açıklama yayınlamıştır.[5] Bu açıklamalarda Eymen el Zevahiri’nin olayları büyük bir gerçekçilik ve stratejik zekâyla değerlendirdiği süreci dikkatle ve çok boyutlu olarak takib ettiği açıkça görülmektedir. Zevahiri’nin sadece biri Pressmedya tarafından Türkçeye çevrilen bu sekiz açıklaması Msır ve diğer bölgelerdeki devrimlere dair oldukça önemli bilgiler içermektedir.
Ancak daha önemli olan Eymen el Zevahiri’nin henüz Arap baharı başlamadan Msır hakkında yaptığı bir açıklamanın Arap Devrim’i sürecine açıkça ışık tutmasıdır. Hiç kimsenin Arap dünyasında yaşanacaklardan haberinin olmadığı 15 Eylül 2010 tarihinde yayınlanan “Muzaffer Ümmet Mağlup Haçlılar”[6] isimli açıklamasında ABD’nin İslam âleminde Mübarek, Müşerref gibi liderlerle daha fazla verim alamadığını ve bunları değiştirmek için Zerdari ve Baradey’i devreye soktuğunu açıklamıştır. Zevahiri ABD’nin planlarının yıprandığını ve değişimin şart olduğunu aşağıdaki ifadelerle anlatmıştır.
“Bu yetersiz ve beceriksiz hareket laik anayasaları kabul ederek değişim yaptığını iddia eder, onlarla uyumlu bir şekilde çalışır, bu gayri meşru rejimlerin gölgesinde seçimlere girer, hatta Mısır muhalefetini de daha önce uluslararası Atom Enerjisi Kurumunu yönettiği gibi Amerika adına yönlendirmek amacıyla Amerikan göklerinden üzerimize düşen laik Muhammed El Baradey’e bile destek verdi.
Muhammed El Baradey ve Mübarek’in hikâyesi ile Zardari ve Müşerref’in hikâyeleri aynıdır: Bunlar eski/yeni bir Amerikan oyunudur.
Şimdi onlar aynı rezalet hikâyesinin Mısır’da da gerçekleşmesini istiyor. Zira Amerika Hüsnü Mübarek’i kullanmaktan artık yoruldu. Amerika Mübarek’i bölgede yapmak istediği her türlü kirli işte kedisi gibi kullandı, onu bölgedeki İslami hareketleri sindirmek ve işkence etmek için, önce Irak’a ambargo ve bombalama ardından Afganistan savaşı ve son olarak da Gazze kuşatmasında kullandı.
Bu yüzden, Mübarek bir rüşvet, suç, hırsızlık ve hainlik sembolü olduktan sonra ve Amerika, Mübarek’in oğluna bırakmayı düşündüğü güç ve mirasın, bazı problemlere ve sakıncalara yol açacağını sezdiğinden, amaçlarını Amerikan casusu Dr. Muhammed El Baradey ile gerçekleştirmeyi denemeye karar verdiler. Bazı Mısırlılar onu geleneksel alayları ile şöyle adlandırıyorlar – “Hızır El Baradey”.
Yani Amerika ya Baradey’i Pakistan’da olduğu gibi doğu tarzı bir seçimle başa getirecek, ya da onu Hüsnü Mübarek’in oğlu Cemal Mübarek’in en büyük rakibi haline getirecek ve ikisi de böylece Washington’un Sezarına, haçlı ordusunun yüce komutanına daha iyi hizmetkârlık yapmak için yarışacaklar.
Dr Baradey yıllar boyu güçlü milletlerin zayıf milletlere hükmettiği kurum olan Birleşmiş Milletlere hizmet ettikten sonra Mısıra döndü. Ömrünün nice yıllarını Irak, İran, Kuzey Kore, Pakistan, Libya ve Suriye’de denetimler yaparak herhangi bir nükleer çalışma izi gördüğünde onlara havlayarak geçirdi. Aynı Baradey nükleer gücün bütün çeşitlerini elinde bulunduran Amerika, İngiltere, Fransa ve diğer ülkelere bir söz bile söyleyemiyor.
Hayatını Batı’nın 2. dünya savaşından sonra dünyaya empoze ettiği düzene adayan işçi Mısır’a döndü. Bu Kibirli Dünya Düzeninin hizmetlerinden dolayı kendisini beğenip daha önce Begin, Sedat, Necip Mahfuz ve Obama’ya verdiği Nobel ödülünü alan işçi, Amerika’lıların koruması altında özgürce dolaşmak için geri döndü. Amerika Baradey’i hiçbir rakibe merhamet göstermeyen, kendi halkını işkence hanelerden geçiren, hatta Global Cihad zanlılarına ABD’nin daha rahat işkence etmesi için kapısını açan Mübarek’in öfkesinden koruyacaktır. Bu şekilde Baradey ülkede uluslar arası güçlerin ve haçlıların korumasında görevini ifa edecektir.
Bu işkenceci Mübarek evcil bir kedi gibi Amerika’nın karşısında usluca duruyor böylece Mısır halkı dünya düzeninin eski çalışanı işbirlikçi Baradey ülkeye dönüp, Kuzeyden Güneye ülkeyi dolaşıp özgürlük, demokrasi ve tabii ki unutmayalım laiklik sözleri veriyor.”
“Bazıları sorabilir. “bize değişimi getirecekse neden El Baradey’i desteklemeyelim ki?
Bu soru sahibinin uyandırılması, uyarılması ve dünyanın ve tarihin gerçeklerinin kendisine hatırlatılması gereken bir sorudur. Değişim isteyen bir kişi kendisine sormalıdır. Değişim nereye ve nasıl?
Nereye gitmek istiyor? Şeriatla yönetilen, ezilenlere yardım eden, adaleti yayan ve istişarenin kapılarını açan bir İslam ülkesine mi yoksa kararların Amerika tarafından alındığı çirkin ve deforme olmuş seküler ve ucube bir devlete mi?”
Zevahiri Mısır hakkında 3 Mart 2011’de yaptığı Mısırdaki İnsanlarımıza Ümit ve Sevinç Verici Gelişmelerin Açıklaması[7] isimli açıklamada devrimlere tamamen destek verdiklerini açıklamış ve Mısır halkını kutlamıştır. Ancak ABD’nin geri durmayacağını, rejimin çökeceğini anladığı anda kendi aktörlerini güçlendirerek devrime destek vereceğini açıklamıştır.
Zevahiri mesajında, Tunus halkını, topraklarını zorba yönetimden temizleyinceye ve İslam’ın, bağımsızlığın, zafer ve adaletin bayrağı topraklarında dalgalanıncaya kadar Cihad ve mücadelelerine devam etmeleri konusunda teşvik etmiştir. Yemen halkına da seslenerek “Sizlere zalim, ahlaksız ve bozguncu rejim ile yüzleşen mücahit kardeşlerinizi hatırlatıyor ve sizleri de bu rejimi söküp atmanız konusunda destekliyorum. Bu rejim Yemen’i Haçlı Seferinin casusluk ve destek üssüne çevirdi. ” demiştir. “Mısır halkının şeriat ile yönetilme arzusu, Mısır gerçeğinin en önemli olgularından biri olduğu görülmektedir. Şeriat ile yönetilmek, geçmişte olduğu gibi bugün de Mısır halkının büyük çoğunluğunun talebidir.” diyen. Dr. Zevahiri “Mücahid kardeşleriniz, Amerika ve müttefikleri Müslümanların topraklarındaki zorba diktatörleri desteklemeyi bırakıp bu topraklardan çıkıncaya kadar, Amerika ve müttefiklerine (Allah’ın izni ile)saldırmaya ve onları rahatsız etmeye devam edeceklerine dair sizlere söz veriyorlar.”açıklamasında bulunmuştur.
Zevahiri isyan sürecini şu şekilde tanımlamıştır:
“İlk olarak, Tunus, Mısır, Ürdün ve Yemen’deki onurlu hür insanlara selamlarımı tekrar etmek isterim ki; onlar Siyonist Arap yöneticilerin ahlaksızlık ve bozgunculuklarına direnmek için ayağa kalktılar. O Siyonist yöneticiler, İslam ve hicab (örtünme) ile savaşıyor, fesadı ve zinayı yayıyor; Mücahidlere karşı İsrail ile işbirliği yapıyor, tüm bunları yaparken İsrail’e petrol ve Nil nehrinin suyu için Gazze geçişlerine izin veriyor; Gazze halkının tedavi ve ticaret maksadı ile Mısır’a geçişlerine izin vermezken on binlerce İsraillinin vizesiz olarak entrika çevirmek için Sina’dan geçişlerine izin veriyor ki böylece en azılı suçluların cepleri kara para ile doluyor.
İslam’la ve Müslümanlarla “Terörizm” adına yaptığı savaşında Amerika’ya destek olan bozguncu ve ahlaksız yöneticiler, havaalanlarını ve limanlarını Afganistan ve Irak’taki Müslümanlara yönelik saldırılarda birer üs yaparak ve hapishanelerini birer işkence merkezine çevirerek Haçlı Seferine hizmet ettiler.
Tunus, Cezayir, Mısır, Yemen, Ürdün ve diğer bütün İslam topraklarında adaletsizlik, ahlaksızlık ve bozgunculuğa karşı hayatını ve rahatını feda ederek direnen şerefli ve özgür her insana selam olsun!
Bu özgür kahramanların her birine selam olsun! Ve Allah onların Şehitlerine rahmet etsin ve onların ailelerine sabır ve teselli versin. Yaralılarına şifa ve esirlerine de hürriyet versin.
Mısır’daki hür ve onurlu kardeşlerim, kıyam hareketinizin bu kritik safhasında, inancına, onuruna ve şerefine sahip çıkan her onurlu ve hür kişi bu prensip ve öğretilere sımsıkı tutunarak onları gerçekleştirmeye ve sağlamlaştırmaya çalışmalıdır.
Etrafınızda, bu fırsatı kullanarak, kıyam hareketinizi doğru olan yolundan çıkarmak sureti ile ciddiyetten saptırarak; kendi çıkar ve arzularını gerçekleştirmek isteyen birçok tuzak kurmuş kimseler mevcuttur. Ümmete ve inancına sadık, hür ve onurlu kardeşlerim, şerefli kıyamınız Mısır’daki yöneticinin yozlaşma ve zulmüne karşı isyanı cesaretlendirdi ve onu değiştirdi.”
Eymen El Zevahiri aşağıdaki ifadeleriyle de ABD’nin değişimleri istemediğini ancak gelen değişim sürecini de engellemeye gücünün yetmediğini ve değişimi kendi çıkarlarına uygun bir sürece yönlendirmek istediğini belirtmiştir.
“Amerika 30 yılı aşkın bir süredir Mübarek ve arkadaşlarının hırsızlık ve ahlaksızlıklarına sessiz kalmıştı. Aynı zamanda, Amerika Mısır’daki yönetimi değiştirmek için ne bir harekete geçmiş ne de bu konuyu dillendirmişti; ta ki güvenlik güçleri özgürlüğe ve haysiyete susamış Mısır halkının başkaldırısını bastırmada başarısız olana kadar. Amerikan yönetiminin ve başkanının ve batılı ülke liderlerinin açıklamalarını takip eden herhangi bir kimse, Mısır’daki statükonun devamının gerekliliğine dikkat çeken açıklamalardan, Mübarek’in geri çekilmesini talep eden ve yönetimi bırakması konusunda baskı yapan ifadelere olan geçişi, fark etmiştir.
Fakat onlar sadece Mübarek’in yönetimi bırakmasını değil, aynı zamanda yüzlerin, hatta rejimin bile değiştiği fakat İslam’la savaşın ve Şer’i yönetimin dışında benimseyen bir tutumun, her ne kadar halkın ezici çoğunluğu bunu talep etse de, devamını sağlayacak planlanmış ve kontrollü bir değişimi; Afganistan, Irak, Arap Yarımadası, Körfez, İslami Mağrib’deki Amerikan ve Batılı askeri varlığa karşı çıkmayan, diğer yandan onların bu varlıklarını destekleyen ve onlara kaynaklarıyla, petrolü ile havaalanları ve limanları ile üsleri ve istihbaratı ve bütün gücü ile destek olan politikaları, İsrail’in arzularına boyun eğen, İsrail’in varlığını ve güvenliğini güvence altına alan ve Gazze ve diğer yerlerdeki Filistinlilere uygulanan baskıyı devam ettiren bir politikayı; cesaretsiz ve başarısızların liderliğinde bir yönetimi arzu ediyorlar ve bunu Mescid-i Aksa’yı yıkacak ve Filistin’i Yahudileştirecek olan Siyonist planların devam edebilmesi için yapıyorlar.
İşte bu Amerika’nın bizler için istediği demokrasidir. Cezayir’deki Kurtuluş Cephesi seçimlerinde; Amerika ile Batılılar, Hamas’ın oluşturduğu yönetime boykot uygularken gördüğümüz türden, genelde üçüncü dünya ülkelerinde, özelde ise İslam ülkelerinde mevcut olan bir demokrasidir bu. Seçimlerdeki sahtekârlık itiraf edilmesine rağmen, Amerika’nın toplantısında Karzai’yi “başkan” unvanı ile gördüğümüz türden bir demokrasi.
Bundan ötürü, demokrasi ne prensip, ne ahlak, ne de bir değerdir; ancak ve ancak çoğunluğun arzularına; Amerika, Batı ve İsrail’deki çoğunluğun bizim ülkelerimizdeki yönetimlerin kendi halklarını değil de onları izleyen ve emirlerine uyan yönetimler isteyen ihtiraslarına tapılan bir dindir.
Şu belirgin bir gerçektir ki, onlar ülkemizde, Afganistan ve Irak’taki işgallerin ve asker ve donanmalarıyla Körfez’deki petrol kaynaklarını kontrol etmenin devamına izin verecek bir demokrasiyi istemektedirler.
Onlar, İsrail’in askeri olarak üstün ve nükleer silahlar- ki Baradey bunların ne teftiş edilmesini ne de İsrail’e yaptırım uygulanmasını talep etmeye cesaret edebilmiştir- bulunduran bir ülke olarak varlığını kabul eden bir demokrasi istiyorlar.
Onlar, ülkelerimizde halkın ezici çoğunluğunun ısrarla istiyor olmasına rağmen, Şeriat ile yönetimi engelleyebilecek bir demokrasi istiyorlar.
Onlar Filistin topraklarının çoğunluğunun alınarak Siyonist azınlığa verildiği bir demokrasi istiyorlar.
Onlar Gazze’de devam eden ambargo ve yaptırımlara izin verecek ve İsrail’e karşı bunaltıcı direnişi sıkıntıya sokacak bir demokrasi istiyorlar.
Onlar, Türkiye’den bize pazarlamaya çalıştıkları, İslam ile yönetilmemizi yasaklayarak laikliği dayatan cinsten demokrasi gibi bir demokrasiyi istiyorlar.
Ve yine onlar, eşcinsellik ile; hanım, beyefendi ve çocuklar esasına değil de çürümüşlüğün çirkin resimleri üzerine kurulmuş bir aileyi kabul etmemiz için sosyal davranışlarımızı değiştirecek bir demokrasi istiyorlar.
Onlar, içimizde ne Cihad, ne Şeriat, ne iyiliği emretme, ne kötülüğü sakındırma, ne sadakati ve Allah için sevip onun için nefret etmeyi sağlama, ne de Tevhidi içeren İslam’a, yas tutan bir demokrasi istiyorlar.”
Şüphesiz Zevahiri’nin açıklamaları 40 yıllık İslami hareket tecrübesini ve örgütün mücadele mirasını yansıtan önemli bir uluslararası ilişkiler ve siyaset belgesidir. Ancak yazının hacmini daha da artırmamak için daha fazla ayrıntıya yer veremiyoruz.
Zevahiri Mısır devrimine yönelik 8 açıklamasıyla beraber Arap devrimi ve Suriye hakkında da bazı açıklamalar yapmıştır. Mesela Eylül 2011 yılında yaptığı “Arap Baharı ABD Projelerinin İflasıdır”[8] isimli açıklamada Arap devrimlerinin Küresel Cihad hareketinin direnişinin bir meyvesi olduğunu belirtmiştir. Zevahiri açıklamasında şunları belirtmiştir:
“Amel ve uzun sabrın ardından çok önemli günlere şahitlik etmekteyiz, özellikle tağuti-küfri yönetimlerin ve onların efendisi olan Amerika'nın tarihe dolu dolu zulümlerinin geçtiği günlerde bu tağut, kafir, zalim ve fasık olanların düşüşünü ve yenilgisini görmekteyiz.
Özellikle Amerika'ya, kendi evinde vurulduğu Pearl Harbor (Japonların Amerikan savaş gemilerine uçaklar ile yaptıkları intihar saldırısı) saldırılarından sonraki en büyük darbe olan, mücahitlerin Amerika'yı kendi evinde vurduğu 11 Eylül saldırıları sonrası hezimetler serisi başlamış oldu.
Önce Irak'ta çekilmeye mecbur kaldı, sonra Tunus'taki kuklasını kaybetmesi, sonra Afganistan'daki yenilgiden dolayı çekilmek istedi, sonra bütün silahları ve kimyasalları vermesine ve kullanmasına rağmen Libya'da yenilgiye uğradı, İslam'a karşı savaşan kuklasını kaybetti.
Libyalı Müslümanları, mücahitleri ve ribat ehlini, kendi adımıza, Müslümanlar adına ve zulme uğrayan bütün şerefli insanlar adına kutluyoruz.
Zulüm, hırsızlık ve despotlukla sürdürülen 40 yıllık bir rejim İslami Hareket'in başlamasıyla bitmiş oldu.”
El Kaide lideri Şubat 2012’de yaptığı “ABD'nin yenilgisi ve Arap Devrimleri üzerine” isimli açıklamasında da şu ifadelere yer vermiştir:
"Ey Müslüman kardeşlerim! Bugün, New York, Washington ve Pensilvanya’da mübarek savaşlardan (11 Eylül) bu yana on yıl geçti. Bu tarihi saldırı, uluslararası haçlı güçlerinin ayağını iki yana salladı ve onları sarsmaya da devam ediyor. İslam Ümmeti mücahit evlatları sayesinde on yıldır Allah'ın lütuf ve nimeti sayesinde kibirli haçlılara karşı peş peşe büyük zaferler kazandı.
"Daha önce de bahsettiğim gibi son dönemde Amerika, dört yıkıcı darbe aldı. Umulur ki bu darbeler Allah’ın lütuf ve yardımıyla, yenilgi ve bozulmanın müjdecisi olur. İlk darbe; New York, Washington ve Pennsylvania’daki mübarek saldırılar. İkinci darbe: Başlarında Irak İslam Devleti olmak üzere mücahitlerin eliyle Irak’ta hezimet yaşaması, Üçüncü darbe: Afganistan da İslam emirliği mücahitlerinin eliyle hezimet yaşaması, Dördüncü darbe: İzzet ve özgürleşme baharında Arap halkının kendi dostlarına karşı ayaklanmaları. Allah’tan, bunların Amerika için soğuk ve korkulu bir kış ve karanlık bir tünel olmasını niyaz ederiz. Allah’ın yardımıyla Amerika’nın karanlıkta kaybolup ancak hezimeti ve hüsranı tadarak çıkmasını isteriz.
"Arap halklarının devrim yapması ve Amerika’nın yardımcılarına karşı ayaklanması sürecinde Müslüman kardeşlerime Amerika’nın, daha önce Arap bölgesine atanan ve konumlandırılmış olan bir grup işbirlikçi diktatörü ile Arap bölgesini kendi kontrolü altında almış olduğunu düşündüğünü hatırlatmak isterim. Ama bu mübarek ve güçlü ayaklanma depremi, Amerika'nın hesaplarını tepetaklak etti.. "
"Amerika, Zeynel Abidin bin Ali’yi isteksizce kaybetti, Mısır’ı kaybetmemek için hala sınırları zorluyor, Kaddafi yenildi ve Ali Abdullah Salih ülkesini terketti Beşar Esad ise elbette yıkılacak. Ve yakında, Allah isterse, hain soyundan El Suud ve Abdullah’ı, Körfez kıyısındaki petrol tüccarlarını, Buteflika ve Fas kralı kaybedecek.. Ama buna rağmen Obama çıkıyor ve şöyle diyor. 'siz meşruiyetinizi yitirmiş olduğunuz için burayı terk etmek zorundasınız, siz insanlarınızın katilisiniz”. Şeref Allah’ındır! Neden bunları Müslümanların katilleri, ümmetin kaynaklarının soyguncuları ve Arap Dünyasının politika ve ahlak bakımından en bozuk ailelerine, din tüccarı Suud’a söylemiyorlar? Neden bunları yerin üstünde, altında ve üzerinde ne olursa olsun her şeyi kişisel bir hazine olarak gören körfez hükümdarları için söylemiyorlar? Bunları neden Zerdari ve Kayani’ye söylemediler ki, bunlar Amerika emirleriyle Veziristan ve Svat'ta kendi halklarını öldürmüşlerdir. Neden Karzai’ye söylemediler, hâlbuki o Amerika ve NATO jetleri ile kendi insanlarını öldürüyor? "
Şeref Allah’ındır! Onlarınki ise apaçık hile, eşsiz ikiyüzlülük ve görülmemiş fırsatçılıktır”[9]
Devrimler Amerika’nın Yenilgisidir
"Amerika ve müttefik medyası- ki onlar başkalarından önce kendilerini aldatıyorlar- Amerika ve onun değerlerinin kazandığını ve radikal akımların kaybettiğini iddia ediyorlar. Ama onlar mübarek Arap devriminin Hüsnü Mübarek’i, Amerika ve İsrail'in stratejik hazinesini ve Zeynel-Abidin bin Ali’yi, onun sadık ajanlarını ortadan kaldırmış ve kukla kulübün diğer üyelerinin ayağını sallıyor olduğunu unutmuş gibi görünüyorlar. "
Devrimler nedeniyle binlerce İslamcı hapisten kurtuldu
"Bunların tümü Amerika’ya itaat ve kölelik eden İslam’ın ve Müslümanların düşmanıdır, öyleyse kim kazandı, kim kaybetti? Bu mübarek Arap devrimi vesilesiyle Amerika’nın doğrudan emriyle hapsedilmiş İslami hareketin binlerce mahkûmunun serbest olduğunu unutuyorlar. Serbest kalan bu mahkûmlar, -Allah'ın izniyle- dava ve savunuculuk arenalarının dışına çıkacaklar, ümmete şuur aşılayacaklar. Öyleyse kim kazandı, kim kaybetti? Onlar, mübarek Arap devriminin Arap halklarını korku ve dehşet zincirlerinden kurtulduğunu unutmuş gibi görünüyorlar."
"Arap halkları, İslam’ı ve İslami kuralları istiyor ancak Amerika ve Batı bunlara düşmandır. Arap halkları askeri, siyasi ve ekonomik bağımsızlık istiyor fakat Amerika ve Batı ülkelerimizi işgal ediyor, kaynaklarımızı çalıyor ve politik yaşamımızı bozuyor. Arap halkı Arap ve İslami kimliğimizi yansıtan kültür ve eğitim istiyor, fakat Amerika ve Batı eğitim müfredatımızı değiştirip onlara köle olmamızı istiyor. Arap ülkeleri Filistin’in özgürlüğünü –tüm Filistin’in-sağlamak istiyor. Ama Amerika ve Batı, İsrail’i ve Yahudileri desteklemek ve korumak istiyor. Arap halkları Müslümanların yurtlarında özgür olmalarını istiyor, ama Amerika ve Batı, topraklarımızda güçlerinin varlığını genişletmek istiyor. Arap halkları İslam birliğini istiyor, ama Amerika ve Batı, bizi bölmek ve ezmek istiyor.
Eğer Arap halkları korku ve dehşet zincirlerinden ayrıldı iseler, söyleyin kim kazanmış oldu ve kim kaybetmiş oldu? Amerikan müttefiki medya, El-Kaide’nin metodolojisinde [Arap] rejimleriyle mücadelede başarısız olduğunu iddia ediyor, ama bu medya, El-Kaide ve çoğu cihad akımlarının on buçuk yıldan fazladır uluslararası emperyalizme karşı mücadele verdiğini ve zayıflayan uluslararası hegemonyanın artık İslam âlemindeki işbirlikçi kuklalarına emirler verme kudretini yitirdiğini unutuyor. El Kaide’nin uluslararası suç merkezlerine saldırılarına odaklandı. Bu metodolojiyle, özellikle 11 Eylül saldırısından sonra, Amerikan emirlerinin etkisi bu rejimlerin halklarının üzerinde kaybolmasına neden oldu. Şeyh Usame bin Ladin'in -Allah ondan razı olsun- sürekli işaret ettiği gibi: El Kaide'nin ABD'yi vurması bir yanardağ patlaması gibi birikmiş enerjinin hareketlenmesine yol açtı. Usame, Biz ne kadar bugünün deliliğine, Amerika’ya, baskıyı arttırırsak, bu, onu o kadar zayıflatır ve sonuç olarak onun işbirlikçilerinin de zayıflamasına yol açar” derdi. Öyleyse, hangi politika gerçekten kazandı ve kiminki kaybetti?”
Eymen el Zevahiri bu açıklamasında Müslüman’lara bağımsız medya oluşturma ve örgütlenme çağrısı yapmıştır. Zevahiri Arap Bahar’ını ABD kışı olarak isimlendirmiştir.
Zevahiri’nin konuşmasının en can alıcı noktası ise Erdoğan’a yönelik görüşleridir.
Erdoğan’ın Boş Vaadlerine Aldanmayın
"Cihad ve direnişe devam edin. Erdoğan boş açıklamalarında 'Hama bir kırmızı çizgidir' diyerek kendini rahatlatsa da direnişe devam edin. Hükümetin suç güçleri, tank ve ağır topçularıyla Hama, Deir ez-Zour, Humus ve Şam çevrelerine hücum ederken diğerleri Suriye’yi kan, vücut parçaları ve kalıntılarına çevirse de siz durmayın ve cihadi direnişinize devam edin. Hasan Nasrallah bile kendi grubu ile birlikte, sizin mübarek ayaklanmanızı bir “entrika” olarak açıkladığında gerçek yüzünü belli etti.
Ve umuyorum ki Mısır'da bulunan kardeşlerim bana Amerika'nın neden İslam'a düşmanlık ettiğini kısaca anlatmam için izin verirler. İslam Tevhid’i gerekli kılan bir dindir, ve onun en önemli ayaklarından biri İslami şeriatı hakim kılmaktır. Amerika kendisini bağlamayan ama tüm dünyayı bağlayan ismi uluslararası otorite olan, 2. Dünya savaşını kazananları temsil eden ve dünyayı güvenlik konseyindeki 5 ülkenin isteklerini yerine getirmeye mecbur eden uluslararası yasaları tüm dünyaya uygulamak istiyor."
"Libya’nın onurlu insanları, Kaddafi'ye karşı sözde uluslararası meşruiyet kararları sizi aldatmasın. Uluslararası meşruiyet Filistin’i bölen ve İsrail’e kitle imha silahlarını kullanma hakkı verip diğer ülkelere yasaklayan şeydir. Bosna’daki Müslümanları koruma görevini bırakmaktır, Sırpların Srebreniska'da46 7.000 Müslüman’ın öldürülmesini tepki vermeden seyretmektir, Sırplar, Sırbistan ve Rusya'dan tam bir destek alırken, Bosna'ya yaptırım uygulamak ve silah almasını yasaklamaktır. Uluslararası kamuoyu Somali’de 13.000 Müslüman’ı kurtarma kisvesi altında öldürdü, doğu Timur ve Güney Sudan'da bu ülkeleri bölecek uygulamaları yürürlüğe sokarken47, kaderlerini tayin etmek için Keşmir ve Çeçen haklarını ortadan kaldırdı Uluslararası meşruiyet Irak’a yaptırım için işbirliği yapan, orada 1.000.000 çocuğu öldüren ve sonra Amerika ve NATO’nun Afganistan’ı işgalini koordine eden ve kendi yolsuzluğuna kendisi tanıklık eden bir işbirlikçi hükümet kuran güçtür.
“Sonra, o haçlıların Irak’ı işgalini onayladı, haklı çıkardı ve yetkilendirdi ve bu, her anlamda İsrail'i tanıması için Filistin'deki insanımıza baskı yaptı. Bu gerçekte batıyı ve Avrupa’yı ekonomik krizlerinde kurtarmak için sizin petrolünüze göz koyan, size yardım edeceğini iddia eden uluslar arası meşruiyettir, peki bunun için ne hazırladınız?”
Libya Devrimine Bakışları
Bilinen ya da gösterilen tablonun aksine Küresel Cihadiler Libya devriminin asıl ve ilk aktörlerindendir. El Kaide’nin Libya kolu olan Cihad ve Davet Cemaati (El Cemaatul Mukaveme) Bingazi’de Muammer Kaddafi yönetimine ilk başkaldırıyı başlatan harekettir. Libya direnişinin birkaç gün içinde silahlı direnişe dönüşmesi bölgedeki güçlü cihadi yapılanmayla alakalıdır. Bingazi’de Kaddafi’ye karşı isyanı ilk başlatanlar Cemaatul Mukatele grubuna bağlı 70 subaydır.[10] Askeri tesislerdeki ağır silahları ele geçirip ordudan ayrılan subaylar örgütün dışarıda bulunan yüzlerce savaşçısıyla beraber kısa sürede halk desteğini de arkalarına alarak Bingazi’yi özgürleştirmişlerdir. Ancak Devrim süreci ve sonrasında olaylara aralarında ABD yanlısı olan ve cihadi devrimcilerin bulundukları yerlerin koordinatlarını NATO uçaklarına vererek dost ateşi adı altında bombalanmalarını sağlayan Abdulfettah Yunus[11] gibi aktörler de dâhil Cemaatul Mukatele dışında geniş bir kitle katılmıştır. Cihadi direnişçiler devrim sürecinde adı geçen generali öldürmüşler hapishanelerden çıkardıkları yüzlerce cemaat üyesini de serbest bırakarak askeri muhalefet içersindeki ağırlıklarını iyice artırmışlardır.[12]
Libya'da Binlerce Mahkum Serbest
Genel olarak silahlı mücadeleye odaklanan hareketlerin siyasi ve sivil alanı şartlar gereği yeterince geliştirememeleri doğaldır. Devrim sonrası Libya’da El Kaide’den ilham alan Küresel Cihad yanlılarının ne kadar etkin olacağını süreç gösterecektir. Aşağıdaki video bu konuda bazı fikirler verebilir.
Libya'da Küresel Cihad'cılardan Gövde Gösterisi
Bilindiği gibi Libya devriminin en etkin liderlerinden ve başkenti Kaddafi güçlerinden geri alan General Abdulhakim Belhac İngiltere ve ABD tarafından bir CIA operasyonuyla kaçırılmış ve işkence görmüştür. Belhac 2005 yılında Kaddafi yönetimine iade edilmiş ve 2010 yılında Cemaatul Mukatele’nin El Kaide liderliğinin onayıyla yaptığı bir saldırmazlık anlaşmasıyla serbest bırakılmıştır.[13] Aşağıda Belhac’ın Trablus’u ele geçirdikten sonra basına yansıyan görüntüleri mevcuttur.
Libya'lı Devrimci Lider El Kaide Lideri Çıktı
El Kaide merkez (Afganistan) liderliği ve yakın olması dolayısıyla Kuzey Afrika yapılanması Libya devrimine hem askeri hem de fikri destek vermiştir.
İslami Mağrib El Kaide’si 23 Şubat 2011’de yayınladığı “Ömer Muhtarın Torunu Onurlu Libya Halkının Devrimine Destek” isimli bir açıklama yayınlamıştır. Açıklamada şu ifadeler yer almıştır:[14]
“Libya’daki sevgili halkımıza! Devrim çalışmanızı büyük bir heyecan ve sevinçle ve uğradığınız zulümden dolayı acıyla izliyoruz. Çağın Müseylema’sı Libya halkını 40 yıldır baskı altında tutuyor… Değerli halkımız bu suçlular yıllardır mücahidleri masum insanların kanlarını dökmekle itham ediyorlar. Ancak devrimler onların asıl halklara karşı çıkarları için nasıl kıyım yaptığını gösterdi ve yalanlarını ortaya çıkardı. Şehidlerinize rahmet, yaralılarınıza Allah’tan şifa diliyoruz. Devriminiz mübarek olsun. Mücahitlerin öğretmeni Ömer Muhtarın “Teslim olmayacağız. Ya zafer kazanacağız ya da şehid olacağız” sözünü slogan edininiz. Mücahid evlatlarınız size her türlü desteği vermeye ve canlarını sunmaya hazırdır. Âlimlere, entelektüellere ve gazetecilere Libya halkının cihadını destekleme çağrısı yapıyoruz.”
El Kaide bildiride Cezayir, Mısır ve Tunus halklarına devrimlere destek verme çağrısında bulunmuştur.
Sürecin ABD ve Batı tarafından bir yenilgi olduğunu devrimlerin ise fecri sadık olmasa bile fecri kazib olduğunu ve gerçek aydınlığı müjdeleyeceğini düşünmektedir. Atiyyetullah isyanların Müslüman halklar için birçok kazanımlar barındırdığını belirtmiş ancak cihadi yapılanmaların devrim sonrası için bir yol haritası belirlemesi gerektiğini ısrarla vurgulamıştır. El Kaide Arap Baharı süresince gücünü abartma, süreçten faydalanma, yapmadığı eylemleri üstlenme ya da yapamayacağı vaatlerde bulunma hatalarına düşmediği açıkça görülmektedir. Usame bin Ladin’e hitaben Tunuslu bir kadının “El Kaide bize yardım etsin” çağrısında bulunan ve o dönem oldukça gündeme gelen mektuba değinen Abdurrahman Atiyyetullah örgütün sonu gelmez ordularının değil sadece cihadi duruşunda sabrının bulunduğunu açıkça belirtmiştir.
“Kardeşlerime dediğim gibi sadece iki seçeneğimiz var: Ya zayıf ve mazlum kardeşlerimizle beraber Allah’a yönelerek boyun büküp dua etmek; ya da sabit kalıp cihadımıza devam etmek... Cihadımızın devamlılığı ve kararlılık, dinimize, ümmetimize ve zayıf ve mustazaf kardeşlerimize yardım etmek için Allah’ın bizlere vermiş olduğu en önemli imkandır. Müslüman kardeşlerimizin bize duyduğu sevgi ve güvene dayanarak, dünyanın neresinde olursa olsun tüm kardeşlerime şunu açıklamak isterim: Onların söylediği gibi El-Kaide’nin sihirli bir değneği yok. Ey sevgili ve onurlu kardeşlerim! Bizim durumumuz Mu’tasım’ın Ammuriye’deki durumu gibi ya da başı ve sonu görülemeyen ordular gönderecek bir şekilde değil. El-Kaide bu mücadeleci ve mucahid ümmetin sadece küçük bir parçasıdır. Bunu abartmayın! Yapabileceklerimizi bilmeli ve birbirimize iyilik, takva ve Allah yolunda cihad için yardım etmeliyiz. Herkes yeri ve görevine göre yapabildiğini ve onun için uygun olanı yapmalıdır. Allah, sadıkların doğruluğu, samimi kişilerin ihlası, zayıfların duası nedeniyle zaferi verir ve zorlukları kolaylaştırır.”
Kuzey Afrika lideri Libya devriminin başarısından sonra yaptığı açıklamada “Bu yılki en büyük mutluluğumuz Libya’daki halkımızın zaferidir. Şimdi bu zaferi şeriatla taçlandırmanın vaktidir. Hiçbir grup ya da aktörün Libya’nın şeriatla yönetilmesi zorunluluğunu tartışmaya açma hakkı yoktur.” Demiştir. Örgüt Libya halkını ülkedeki Amerikan varlığına karşı da güçlü bir dille uyarmıştır.
Libya devrimi devam ederken konu hakkında geniş bir açıklama yapan ve geçtiğimiz aylarda bir insansız uçak saldırısında yaşamını yitiren El Kaide’nin müftüsü Abdurrahman Atiyyetullah Libya devrimcilerine oldukça önemli mesajlar vermiştir. “Halkların Devrimi… Fasid Arap Rejimlerinin Çöküşü… İstikrar Putunun Yıkılışı… Ve Yeni Bir Başlangıç” isimli açıklama örgütün isyan stratejisi hakkında da önemli ipuçları vermiştir. Atiyyetullah yayınladığı mesajda Arap Baharının ABD'nin bölgedeki projelerinin iflası olduğunu belirtmiş ve halkların yanında olduklarını açıklamıştır.[15]
Kaddafi'ye karşı düzenlenen bir suikastı organize edenler arasında olduğu söylenen Atiyyetullah geçtiğimiz aylarda yaptığı çağrıda sivillere ve camilere yönelik saldırıları kınamış, El Kaide'nin sivillere asla saldırmadığını açıklamıştı.
El Kaide'den Sivil Hedefler Hakkında Ömnemli Açıklama
Örgütün halk kitlelerine yayılması için daha geniş bir siyasi vizyon geliştirmesi gerektiğini inanan Atiyyetullah din adamlarına direnişe destek olmaları çağrısı yapmış örgüt üyelerinin stratejik araştırma kuruluşları açmaları, kültürel, teknolojik ve entellektüel açılardan kendilerini gelecekte verecekleri büyük savaşlara hazırlamaları çağrısında bulunmuştu. Örgütün Libya’lı liderleri Atiyyetullah ve Ebu Yahya El Libby yaptıkları açıklamalarda örgütün Libya'daki stratejisini:
a- Gücünü tüketmemek,
b- Olabildiğince insan eğitmek,
c- Silah depolamak,
d- Cezayir, Mali, Moritanya ve Nijerya'daki El Kaide güçlerine Kaddafi'den ele geçirilen silahların bir kısmından tedarik etmek,
e- Kamu mallarını korumak
f- Asla bir Libyalıya ateş etmemek[16]
Üzere belirlemiş, örgütün Libya asıllı liderleri Atiyyetullah ve Ebu Yahya el Libby İslamcılardan ihtilafları kenara bırakıp halka omuz omuza mücadele etmek ve gelecekte Batı dünyasına karşı verecekleri büyük savaşlar için hazırlanmak çağrısı yapmıştır. Nitekim kamyonlar dolusu Libya silahının ve roketlerinin Cezayir’deki örgüt yapılanmasına aktığı birçok istihbarat raporunda yer almıştır.[17]
Cezayir, Mali, Moritanya, Nijer ve Nijerya'da konuşlanan El Kaide savaşçılarının Libya devriminin başından beri ciddi oranda havadan karaya füzeler ve ağır mühimmat ele geçirdikleri bildirilmiştir. Tunus'ta bir çatışmada içi mühimmat dolu 5 kamyon El Kaide tarafından Cezayire kaçırılmış Nijerya'da da El Kaide kamyonlar dolusu ağır silahı ülkedeki destekçileri Boko Haram cemaatine ulaştırmayı başarmıştı. İslami Selamet Partisi(FIS) lideri Ali Bin El Hacc'ın oğlu Libya silahlarını Cezayir Kaidesine kaçırırken çıkan çatışmada yaşamını yitirmiştir.
Libya isyancılarının komutanlarından büyük çoğunluğunun eskiden El Kaide saflarında savaşmış cihadçılar olması nedeniyle El Kaide'ye ciddi oranda ilk nesil teknoloji SAM ve Stringer füzesi verdikleri CIA tarafından iddia edilmiştir.[18][19]
Ebu Yahya El Libby Aralık 2011 tarihli “Libya için ne isteniyor?” İsimli açıklamasında şunlara değinmiştir.
Ayaklanan İslam ümmeti bugün bir yol ayrımında bulunmaktadır. Kendisine şu iki yoldan birini seçecek: Ya Libya’daki veya diğerlerindeki İslam Ümmetimiz İslam Şeriatı ile yönetmeyi seçerek Allah’ın kendilerine ikram ettiği onur, iman yüceliği, mutluluk ve güvenin tadına varacak ya da ne isim altında olursa olsun hevaların yasalarıyla yönetilecek ve kendi kendine -her ne kadar biçimleri çeşitli, isimleri çok da olsa- baskı karanlıklarına, zorbalığın bereketsizliğine ve zulmün sıkıntılarına geri dönecektir!
Libya’daki Müslüman halkımız bu gerçeği idrak etmez, Batı’nın açgözlü psikolojik doğasını anlamazsa bunun karşılığını kanları ya da iradelerinin ellerinden zorla alınması veya da yeni bir kisve altında Batı’ya bağlılığın dayatılmasıyla ödeyecekler. Bu bağlılık ise kendilerine despot Kaddafi’nin dayattığından kat kat daha fazla aşağılayıcı ve utanç verici olacak. Bu nedenle Kaddafi’nin düşürülmesine katılmalarından dolayı Batılı başkentlerden sadır olacak başa kakma ve eziyet hatlarının koparılması, bu emellere kararlılık ve cesaretle karşı konması gerekir. Kaddafi’nin gasp ettiği özgürlüğü ve onuruna kavuşmak için fedakârlıkta bulunup sonra özgürlük ve onurunu Batılı başkentlere teslim edip Batı’nın politikalarını dayatmasına ve kararlarını kontrol etmesine boyun eğen kimsenin hali, güneşten yanmış kızgın toprağa sığınanın hali gibidir. Şunu bilmelisiniz ki şu anda Batılı ülkelerin ekonomik çökme ile karşı karşıya kaldığı, halklarının kapitalist sistemi istemediği şu sıkıntılı dönemlerinde onların sizin petrolünüze ihtiyacı, sizin onların desteklerine, öneri ve kanunlarına ihtiyacınızdan kat kat fazladır.”[20]
Yeşil Kitabın ve Ailenle Defol Git
Ebu Yahya El Liby devrimin ilk döneminde Libya lideri Kaddafi’ye yönelik yaptığı “Yeşil Kitabın ve Ailenle Defol Git” isimli açıklamada da: “Asrın yalancı Müseyleme’sinin sırası geldi. Kaddafi iki azı dişin arasında kaldı. Batısında Tunus, doğusunda da Mısır. Bütün bunlar Libya halkı onun elleriyle 42 yıldan fazla bir sürede yeryüzü halklarının nerdeyse görmediği tarzda, kötülükleri ve köleliği tattıktan, halkı çürümüş, batıl ve kokuşmuş fikirlerine, pervasız politikasına ve ahmakça görüşlerine alet ettikten sonra oldu. Şayet Allah halkın kıyamına maruz kalmadan bu pis zalimin sağlam kalmasını, yatağında ölmesini dileseydi, bu nesilden nesile geçecek bir utanç olurdu. Ancak Allah inananlara yol açtı. Her şey onun elindedir.”
Libya'da geniş halk kitlelerinin İslam Şeriatı ilan edilmesine dair yaptıkları kutlama görüntüleri halkın tercihine dair önemli bilgiler sunmaktadır.
Libya Halkı Şeriat'ı Kutluyor
El Kaide’nin Yemen asıllı ABD doğumlu liderlerinden Enver El Evlaki[21] de Yemen kolunun yayınladığı aylık İngilizce dergi İnspire’da yazdığı “Amerika'nın Ayaklarının Altındaki Toprak Kayıyor: Değişim Tsunamisi” makalesinde yaşanan devrimlerin ABD’nin mağlubiyetinin açık bir göstergesi olduğunu belirtti.[22] Evlaki kaleme aldığı uzun makalesinde devrimlerin sonuçta Küresel Cihad’a avantaj sağlayacağını belirtmiştir. İşte açıklamasından bir kesit:
“Tunus, Libya ve Cezayir’deki olaylar ile İslami Mağrib’deki cihad yeni bir uyanışa şahit olmaktadır. Peter Bergen El-Kaide’nin olayları Neşe ve umutsuzluk içerisinde karışık duygularla izlemekte olduğuna inanmakta. Neşe ile izlediğimiz doğru ancak umutsuzluk içerisinde olduğumuz değil. Dünyanın dört bir tarafındaki mücahidler coşkulu bir zamana girmekteler. Merak ediyorum, Batının Mısır, Tunus, Libya, Yemen, Arabistan, Cezayir ve Fas’ta mücahid faaliyetlerinin yükselişte olduğundan haberi var mı? Ya da batı neler olduğundan haberdar mı yoksa gözlerini bağlayan bir örtümü var görmelerini engelleyen? Veya şu an meydana gelen olaylar başa çıkamayacakları kadar büyük de; aslında dünyanın dört bir köşesindeki mücahidlere geniş imkânlar sunacak olan ayaklanmalardan sonra bölgeyi tekrar ayaklanma öncesi döneme geri götürecek yeni yardakçılar çıkarmaya çalışarak zaman mı kazanmaya çalışıyorlar?
Robert Gates’e göre Arap protestoları El Kaide için büyük bir gerilemeyi temsil ediyor.
Ferit Zekeriya: Ortadoğu’da meydana gelen olayların Amerika, Batı, barış ve istikrar için iyi birer gelişme olup olmadığı konusunda tartışmalar var ancak kimin için kötü olduğu konusunda pek bir ihtilaf olmadığını düşünüyorum: El Kaide. 2011’deki Arap isyanları, El Kaide’nin kuruluş felsefesinin tamamen çöküşünü temsil etmektedir.
El Kaide’nin olayları umut ve korku ile izlediğini gören Peter Bergen’e göre El Kaide mevcut rejimlerin gittiğini görmekten mutlu ancak olayları ekseriyetle korku ile izlemekte. Çünkü bu direniş ve isyanların sonuçları ne olursa olsun, giden rejimlerin yerlerine Taliban tarzı teokratik yönetimlerin gelmesi mümkün görünmüyor.
ABD devlet ve savunma bakanlarının ifadeleri, ya bu kişilerin okudukları istihbarat raporlarının onları yanlış yönlendirdiğini ya da durumun her ne kadar zıddının doğru olduğunu bilseler de Arap kitlelerin bu hareketlerinin El Kaide için kötü olduğunu iddia ederek destekleme zorunda oluşlarını haklı çıkarmaya çalıştıklarını ispatlar niteliktedir. Ferit Zekeriya’nın durumuna gelince; o ve onun komplocu neo-muhafazakâr arkadaşları, Müslüman âlemi ile ilgili her konuşmalarında oldukları gibi bu sefer de yanılmaktadırlar.
Ancak sözde “terörizm uzmanı” olan Peter Bergen’ın olayın aslını anlayamamış olması ilginç. Devrimlerden sonra Talibanvâri bir rejimin ortaya çıkmayacak oluşu, gelişen olayları çok kısa vadeli düşünmek demektir.
Biz henüz sonuçların neler olabileceğini bilemiyoruz ve bilmek zorunda da değiliz. Yaşananların doğru yolda atılmış birer adım olduğunu düşünürsek, sonuç İslami bir devlet olmak zorunda değil. Sonuçlar ister İslami olsun, isterse Baradey, Amr Musa veya başka bir askeri şahısın ılımlı iktidarına yol açsın bu Tunus’ta, Libya’da ve İslam dünyasının başka her yerindeki mücahid kardeşlerimiz üç asırlık bunalımın ardından bir nefes alacaklardır. Mısır’daki İslami harekete Mübarek döneminde 30 yıl boyunca uygulanan baskılar; devrim sonrası hükümet tarafından uygulanamayacaktır. Arap dünyasında Nikab’ı57 (örtüyü) yasaklayacak kadar ileri giden Tunus’un İslam karşıtı Laik hükümeti gibi bir hükümet devrim sonrasında tekrar gelmeyecektir. Libya’da durumun ne kadar kötüye gittiği, yeni gelen hükümetin ne kadar aşırı Batıcı ve saldırgan olduğunu ispatlaması hiç de önemli değil. Biz Batının Albay (Kaddafi) kadar deli birini ortaya çıkararak iktidara getirmesini mümkün görmüyoruz. Allah’ın izni ile o günler artık geride kaldı. Her ne kadar gelecek hükümetler de, geçen üç asırda geçmiş hükümetlerin elde ettikleri güç ile yaptıkları gibi Batıyı ve İsrail’i memnun etmeyi isteseler de onlar önceki hükümetlerin geçtiğimiz üç yüzyılda güçlendirdikleri kudrete sahip olmayacaklar. Buna ilave olarak, insanların özgürlük isteklerini karşılamak, her ne kadar öyle isteseler ve Batı tarafından bunu yapmaya zorlansalar da, onların özgürlüklerini kısıtlamak; iktidara gelen hükümet için oldukça zor olacak. Eğer Batı devrim sonrasında bir Hayvan çiftliği (Amerikan edebiyatında demokrasinin komünizm karşısına dikildiği bir tartışma malzemesi niteliğindeki öykü. Halide Edip tarafından Türkçeye tercüme edilmişse de pek başarılı bir çeviri olmamıştır) senaryosu uygulamanın hesaplarını yapıyorsa çok yanılıyor.
Eğer günümüz Küresel Cihad Hareketinin köklerine bakacak olursanız, Mısır İslami hareketinin güçlü etkisini görürsünüz. Bugünün cihad hareketinin ideolojik temelini Seyyid Kutub ve Mısır İslami hareketi temsil eder. Mısırlı Âlim ve aktivistlerin tekrar özgürce konuşabilmesi mücahidler için ileriye atılmış büyük bir adımı temsil edecektir.”
Usame bin Ladin’in Devrimlere Bakışı
El Kaide açısından en büyük sorun Arap Baharı devam ederken ve en çok ihtiyaç duyduğu anda bin Ladin, Enver el Evlaki ve Atiyyetullah gibi üç önemli liderini kaybetmesidir. Usame bir ABD operasyonunda girdiği 2 saat süren çatışmada yaşamını yitirdi. Küresel Cihad hareketi hakkında şüphe içeren haberler ve komplo teorileri yayma konusunu bir devlet politikası haline getiren İran’ın Enformasyon bakanı Haydar Muslihi ve Cumhurbaşkanı Ahmedinejad Ladin’in yıllar önce öldüğünü ispatlayabileceklerini ellerinde belgeler bulunduğunu açıkladılar.[23] Tabii ki bu bir propagandaydı. El Kaide Ladin’in Arap devrimlerini selamlayan konuşmasını yayınladı.[24]
Ladin'den Devrimlere Destek
Ladin açıklamasında şunları söylüyordu:
““Müslüman ümmetim! Seninle beraber bu büyük tarihi olayı takip ediyoruz Sevincini, mutluluğunu ve neşeni paylaşıyor, sevincinle seviniyor, üzüntüne üzülüyoruz. Kazançların kutlu olsun. Allah şehitlerine rahmet eylesin, yaralılarına şifa versin ve esirlerini kurtarsın
Ve sonra İslam evlatlarının asaleti zuhur etti Arap ülkelerinde yöneticiler meçhule karıştı Arşlar ortadan kalktı ve ardından müjde ve seçkinlik belirtileri bulunan bir haber geldi
Ümmet yüzünü doğudan müjdeleri gelen zaferi gözetlemek için o yöne çevirmişken devrim güneşi batıdan çıkıverdi. Devrim Tunus’tan ışık saçtı ve bu ışık ümmeti sevindirdi, halkların yüzlerini aydınlattı. Yöneticilerin boğazları tıkandı, Yahudiler vaadin yakınlığı korkusundan dehşete düştü.
‘Zorbaların düşmesiyle aşağılanma, boyun eğme, korku ve çekinme düşünceleri de ortadan kalktı. Yerine özgürlük, onur, cesaret, yiğitlik fikirleri ayaklandı. Özgürlük isteğiyle değişim rüzgârları esti. Tunus ilk başarıyı elde eden oldu.
Mısır yiğitleri de yıldırım hızıyla Tunus’un özgürlerinden fikir aldı ve Tahrir Meydanı’na yürüdü. Büyük bir devrim başladı. Hem de ne devrim!
Ümmetin tümü için kader devrimi
Eğer Rabbi’nin ipine sarılırsa hem Mısır hem de ümmetin tümü için kader devrimi! Bu devrim yemek ve giyecek için yapılan bir devrim değil. Aksine izzet, reddetme, sarf etme ve verme devrimiydi. Baştan sona Nil’in şehirlerini ve köylerini aydınlattı.
Onun askerlerinden korkmadılar. Sözleştiler ve sözlerini perçinleştirdiler. Azim yükselmekte yardım kolları artmakta, devrim umut verici, Her taraftaki o özgür devrimcilere sesleniyorum:
Girişim dizginlerine tutunun. Diyalogdan sakının. Hak ehli ile batıl ehlinin yolun ortasında buluşması gibi bir şey olamaz. Haşa ve asla! Allahu Teala’nın size nimetlerde bulunduğu günleri hatırlayın. Sizler o günlerin atlıları, komutanları idiniz. Dizginler ve liderlik elinizdeydi. Ümmet sizi bu önemli olay için sakladı. Yürüyüşü tamamlayın, zordan korkmayın.
Ümmet Konseyi oluşturun
Ümmetin onlarca yıldır beklediği bu fırsatın kaçırılması büyük günah ve büyük bir cehalettir. Bu fırsatı değerlendirin ve putları kırıp yerine adaleti ve imanı dikin. Bu noktada dürüst kimselere şunu hatırlatıyorum: Müslüman halklara tüm önemli konularda görüşlerin sunulması ve istişare için bir konsey kurulması şer’i bir vaciptir.
Erken vakitte bu zalim rejimlerin kökünün kazınması nasihatinde bulunan, Müslüman toplumlar arasında geniş ölçüde güvenilirliği bulunan ve dinini seven bazı kimseler var ki bu projeyi onların başlatması ve zalim yöneticilerin egemenliğinden uzak bir şekilde ve acilen bu konseyi ilan etmeleri gerekir.
Araştırma Merkezlerinden yardım alın ve strateji belirleyin
Zorbaları devirme yolunda mücadele eden halkı kurtarmak için milletin tüm ihtiyaçlarını karşılayacak; olaylara ayak uydurup olayların seyriyle paralel çalışacak bir ameliyat odası kurulmalıdır. Tağutlarını düşürme uğrunda mücadele eden ve evlatları öldürülen halkları kurtarmak için ümmetin akıl sahiplerinden de istifade edilmeli, işinin ehli araştırma merkezlerinden ve bilgi sahibi zeki insanlardan yardım alınmalıdır.”
Suriye Devrimi
Küresel Cihad yanlıları Irak savaşında ABD ve Batı bloğuna karşı en güçlü direnişi gösteren harekettir. Hatta son 3 yıl boyunca Irak’ta El Kaide ve Ensar el İslam dışında herhangi bir direnişten söz etmek mümkün değildir. Irak direnişine en büyük lojistik destek Suriye’den sağlanmıştır. Suriye hem bir ilim havzası olması hem de Irak direnişinden uzun yıllar etkilenmesi ve binlerce gencin Irak’ta tecrübe kazanması açısından direniş bilincinin oldukça güçlü olduğu bir ülkedir. Ancak Küresel Cihad’ın önemli liderlerinden Ebu Mus’ab el Suri başta olmak üzere binlerce cihadçı uzun yıllardan beri Suriye hapishanelerindedir. Buna rağmen Küresel Cihad yanlıları Suriye direnişinde ağırlıklı bir güce ulaşmayı başarmıştır. Kendini bu harekete nispet eden ya da yakın hisseden birçok irili ufaklı grup Suriye’de Esad’a karşı direnmektedir.
Suriye’de faaliyet gösteren El Kaide yanlıları daha çok Irak, Lübnan ve Ürdün’den ülkeye giriş yapan savaşçılardır. Suriye’de devrim hareketliliğinin başladığı ilk günlerde bir açıklama yapan Küresel Cihad halkasında bulunan Abdullah Azzam Tugayları bütün cihadi yapılara halkın barışçıl eylemlerini saptıracak ya da zarar verecek herhangi bir silahlı eylem yapmamaları çağrısı yapmıştır.[25][26]
Suriye hapiste bulunan esirleri cihadi gruplar aleyhine kullanmaya çalışmaktadır. Abdullah Azzam Tugayları geçtiğimiz hafta 19 Mart 2012’de yayınladığı bir bildiride Suriye yönetiminin örgüte Velid Canbolat’ı öldürmesi karşılığında hapiste tuttuğu bazı cihad liderlerini serbest bırakacağı sözü verdiğini açıklamış teklifi sert bir dille kınamıştır.[27]
Hapisten Savaşa
Kerkük’ün Taşfırat Hapishanesi’nden 20 Mart'ta kaçan 19 El Kaide mahkumu Esad rejimine karşı çarpışmak üzere Suriye’ye girdiği bildirilmiştir. El Kaide'nin Irak kolunun Suriyeye uzman savaşçılar gönderdiği bilinmektedir.
Suriye devriminin çehresi değişip Esad rejiminin büyük katliamlara imza atması sonucu çevre ülkelerden bir çok kişi direniş amacıyla ülkeye girmeye başlamıştır. Bu süreçte Hem bölgedeki Irak İslam Devleti, Fethul İslam, Cunduşşam ve Abdullah Azzam Tugayları Suriye halkına destek açıklaması yapmış hem de El Kaide merkez liderliği Suriye halkının yanında olduklarına dair açıklamalar yayınlamışlardır. Küresel Cihad yanlılarının Irak’ta kurdukları yapılanmanın ismi ise Cebhetun Nursa’dır. Bununla beraber birçok El Kaide grubu Özgür Suriye Ordusu isimli yapılanmanın ardında gizlenerek faaliyetlerini sürdürmektedir. Ahraruş Şam isimli yapılanma da böyledir. Bu örgütlerin yayınladıkları görseller fikri arka planlarını açıkça göstermektedir.
Suriye'de Küresel Cihad Yanlıları
Özgür Suriye Ordusu bu örgütlerin Batı’nın dikkatini çekmeden rahat bir şekilde hareket etmelerini sağlayan bir şemsiyedir. Şüphesiz diğer devrimlerde olduğu gibi Suriye’de de Batı, laik aktörlerin rol almasını istemektedir. Devrime aradan bir yıl gibi uzun bir zaman geçmesine rağmen hala somut destek vermiş olmaması Batı’nın kafa karışıklığının açık bir göstergesidir. Batı ülkeleri Suriye devriminin Libya’daki gibi yanlış ellere geçmesini engellemek için kapalı kapılar ardında bir yığın gizli anlaşma yapmakta bazı Özgür Ordu liderleri de Batı’yı rahatlatmak için aşırı uçlarla savaşacaklarına dair açıklamalar yapmaktadır.[28]
Suriye’de ABD’nin aktörlerinin mi İslamcıların mı başarılı olacağını zaman gösterecektir. Ancak ülkeden gelen görüntüler halkın İslam Hilafeti ve şeriat talebinin oldukça yaygın olduğunu açıkça göstermektedir.
Suriye Halkından Hilafet Gösterileri
El Kaide Arap devrimleri boyunca halklara inanmış ve desteklemiştir. Kendisine solcu, liberal, hatta İslamcı diyen bir takım çevrelerin ise olayları komplo teorileriyle değerlendirmeleri şaşkınlık vericidir. Şüphesiz ki halklara verdiği destek El Kaide’nin çok daha geniş kitlelere yayılmasına ve destek verdiği devrim sürecinde aktör olmasını sağlayacaktır. Suriye devrimi başta olmak üzere genel olarak Arap Devrimleri Sünni kazanımlardan rahatsız olan İran için tam bir hüsrandır. Başta İran olmak üzere mezhepçi bütün Şii hareketler ve bölgede eskiden ciddi ağırlığı olan Hizbullah Suriye devriminin ilk mağluplarıdır.Aşağıda Şii hareketlerin Ortadoğu'daki politikalarına dair bazı belgeler mevcuttur.
Hasan Nasrallah'tan Esad'a Destek
Beyrut'ta Hizbullah Aleyhine Gösteriler
Hizbullah Savaşçılarından Fethul İslam'a İşkence
İran Suriye'ye Zehirli Gaz Gönderdi Hizbullah Savaşçılarından Fethul İslam'a İşkence
Ayetullah Şirazi: Sünni'leri Öldürmek Farzdır.
ABD'li Komutan'dan Şii Polislere Ağır Hakaret
Asıl korkulan ise bölgede Şii hareketlerin Esad ve Rusya ile işbirliklerinin bir mezhep savaşına dönme riskidir. İran’ın açık şekilde katliamlara rağmen Esad’ı desteklemesi bir mezhep savaşı oluşturmak istediği böylece Şii asabiyetini güçlendirmeyi hedeflediği tezini güçlendirmektedir.
El Kaide’nin Arap Devrimlerindeki Kazanımları
El Kaide Arap devrimlerinde aşağıdaki kazanımları elde etmiştir:
1-Halkların yanında durarak hem devrim halkları hem de bütün halklar gözünde itibar ve destek kazanmıştır.
2-Devrimler sırasında serbest kalan El Kaide üyesi, sempatizanı ve lideri sayısı on binlerle ifade edilmektedir. Sadece Libya’da Ebu Selim cezaevinden kurtarılan Küresel Cihad yanlısı sayısı 15 bini geçmektedir. Mısır’da ise bu rakam 40 bindir.
3-El Kaide devrilen rejimlerden ciddi oranda silah ve para elde etmiştir. Özellikle Kaddafi rejiminden elde edilen silahlar Cezayir, Nijerya ve bütün Afrika’da El Kaide’yi güçlendirmiştir. El Kaide bu silahlar sayesinde Mali’nin kuzeyini ele geçirmiştir.
4-Devrimler El Kaide’nin uzak düşman tezini, küresel cihad anlayışını ve Arap rejimlerinin ABD tarafından desteklendiği tezini olağanüstü biçimde güçlendirmiştir.
5-El Kaide devrimler dolayısıyla dikkati dağılan, imaj ve tabii ki çıkar kaybına uğrayan ABD’nin bu eksikliğini değerlendirmiş ve Somali, Yemen, Afganistan, Mali gibi ülkelerde nüfuzunu artırmıştır.
Örgütün Yemen Kolu
6-Yeni nesil El Kaide yanlıları Msıır, Libya, Tunus gibi ülkelerde mevzi kazanmış, Libya’da silahlı kuvvetlerde örgüt ciddi oranda güç kazanmış Mısır’da ise Sina bölgesinde birçok askeri kamp kurmuştur.
7-El Kaide ABD ve Batı’ya ve onların desteklediği kukla olarak nitelediği rejimlere karşı savaşmaktadır. Arap Devrimleri halkların da bu çatışmada direk El Kaide safında olmasa da Batı ve destekçileri karşısında savaşmasını sağlamış bu da çatışmaya ABD aleyhine inanılmaz bir potansiyelin dâhil olması anlamına gelmektedir.
8-El Kaide’nin uzun yıllar boyunca yıpratmaya çalıştığı Batı değerleri olan insan hakları ve özgürlükçü Batı retoriği çökmüştür. Halklar Batı rejimlerinin Suriye devrimi karşısındaki sessizliğini, Mısır ve Tunus diktatörlerine başlangıçta verdikleri açık desteği takib etmişler ve yaşanan çifte standartlara şahid olmuşlardır.
9-El Kaide Yemen’de yaşanan protestoları değerlendirip ülkenin dörtte birini ele geçirmiş, Libya’da birçok bölgede askeri örgütlenmeler gerçekleştirmiş, Mali’nin kuzeyini bu karışıklıklar sayesinde ele geçirmiştir.
El Kaide Mali'nin Kuzeyini Ele Geçirdi
10-Devrimler örgüte karşı içerden mücadele eden rejimlerden bazılarının yıkılması bazısının da çökmesine neden olmuş ayakta duran rejimlerin ise devrim endişesi dolayısıyla İslamcılara karşı açıktan mücadelesinde ciddi pasifleşme işaretleri mevcuttur.
11- Devrimler güvenlik açısından özgürleşen ya da rahatlayan rejimlerde küresel bir örgüt olan ve hareket kabiliyeti ve ihtiyacı oldukça fazla olan El Kaide’ye ciddi hareket alanı sağlayacaktır. Bu hareket alanı örgütün kendini ifade etmesine, halk kitlelerine inmesine, medya ve stratejik çalışmalarını artırmasına olanak sağlayacaktır.
12-Devrimler halkların korku duvarlarını aşmalarını sağlamıştır. Bu cesaretin yakın zamanda hakların savaş cephelerine akmalarına ve gerçekte büyük bedel ödemeyi şart koşan Küresel Cihad projelerine destek vermelerine olanak sağlayacağı açıktır.
Halklar Korku Duvarını Yıktı: Yemen'li Protestocunun İnanılmaz Cesareti
13-İslam dünyası Irak, Lübnan, Afganistan, Yemen ve daha birçok yerde Sünni dünya projelerini baltalayan, çoğu zaman ABD ve Batı ile işbirliği yapan Şii hareketler hakkında bilgi sahibi olmuştur. Her ne kadar bir çatışma potansiyelini barındırsa da bu farkındalık Şii hareketlerin gelecekte vereceği zararlara karşı halkların uyanık olmasını sağlayacaktır.
Suriye'de Halka Ateş Eden İran Devrim Muhafızları
Yukarda saydığımız avantajlar konunun aciliyetinden ötürü kısa sürede kaleme aldığımız bazı kazanımlardır. Bununla beraber Tunus’ta Raşid Gannuşi liderliğindeki Nahda hareketi’nin ülkeyi tam da ABD’nin isteyeceği türden laik, demokratik bir rejime çevirmek için Selefi hareketlerle mücadele ettiği bilinmektedir. Çatışma her ne kadar devam etse de Tunus’ta ABD projesi Libya’da da El Kaide projesi diğerine göre daha başarılıdır.
Yine de eski rejim döneminde oyuncak bebeklerin bile başörtülü olmasının yasak olduğu Tunus’ta on binlerce insanın El Cihad sloganlarıyla yaptığı laiklik karşıtı gösteriler ABD’nin işinin hiç de kolay olmadığının açık göstergesidir.
Tunus'ta Laiklik Karşıtı Gösteriler
http://www.pressmedya.com/?aType=haber&ArticleID=8283
Mükemmel bir sunumu kardeşlerimden Allah c.c razı olsun