1916- Adiy ibn Hatim (r.anh) şöyle dediği nakledilmiştir:
"..... günün ağarması gecenin karanlığından fark edilinceye kadar....." ayeti inince biri siyah diğeri beyaz olan iki ip aldım ve yastığımın altına koydum. Gece boyunca da bu iplere baktım, fakat bu ipleri birbirinden iyice ayırdedemedim. Ertesi gün Peygamberin (s.a.v.) yanına gidib yaptıklarını anlattım. Rasulullah (s.a.v.) bana şöyle dedi :
"Bu ayette kasdedilen gecenin karanlığı ile gündüzün aydınlığıdır."
(Fethul Bari: C 4, Savm (oruç) Hadis no: 1916, Sf: 423)
1917- Sehl İbn Sa'd'ın şöyle dediği nakledilmiştir:
"Günün ağarması gecenin karanlığından fark edilinceye kadar yeyin için. Sonra gece girinceye kadar orucu tamamlayın" ayeti inmiş fakat "şafak vaktine kadar" kısmı inmemişti. Bu ayet indikten sonra bazı kimseler oruç tutmak istediklerinde ayaklarına beyaz ve siyah ipler bağlar ve ipler birbirinden ayırdedilinceye kadar yemeye içmeye devam ederlerdi. Bundan sonra Allahu Teala "şafak vaktine kadar" kısmını vahyetti ve insanlar ayette gece ve gündüzün kastedildiğini anladılar."
(Fethul Bari: C 4, Savm (oruç) Hadis no: 1917, Sf: 423)
Hattabi, "el Mealim" adlı eserde Peygamberin (s.a.v.) "Senin yastığın amma da genişmiş ha!" şeklindeki sözüyle ilgili olarak şunları söylemektedir:
"Rasulullahın bu sözünün anlamı hakkında iki görüş bulunmaktadır:
1- "Senin yastığın amma da genişmiş ha!" dolayısıyla Peygamber yastık kelimesini uyku'dan kinaye olarak kullanmıştır. Çünkü uyuyan bir kimse başını yastığa koyar.
2- "Senin gecen amma da uzunmuş!" zira Adiyy yastığının altına koyduğu iplikleri birbirinden ayırdedene kadar uzunca bir süre geçtiği halde yemeğe ve içmeye devam etmiştir.
"... ve insanlar ayette gece ve gündüzün kastedildiğini anladılar." Ayet, gündüzün aydınlığı ile gecenin karanlığının birbirindne ayrıldığı vakte kadar yeme ve içmeye devam edilebileceğini gösterir. Gece ve gündüzü birbirinden ayıran ise ufka paralel olarak beliren ikinci şafaktır (Facr-i sadık). Bu hüküm bize dolaylı olarak ikinci şafaktan sonraki zaman diliminin gündüz sayıldığını gösterir."
Ebu Ubeyd ayette geçen siyah ve beyaz ip terkiblerine şu anlamlarını vermiştir:
"Siyah ip gece, Beyaz ip ise fecr-i sadıktır. Burada (ip diye tercüme edilen) 'hııta' kelimesi renk anlamına gelir."
Zemahşeri ise konuyla ilgili olarak şöyle demiştir:
"Beyaz ip ufka yatay olarak uzanan ikinci şafağın başlangıç anıdır. Şafakta ortaya çıkan bu aydınlık ufka paralel uzanmış bir ip gibidir. Siyah ip ise bu şafakla birlikte ufukta görünen gecenin alaca karanlığıdır; bu alaca karanlık da adeta bir ip gibi uzanmıştır."
Bu ayet ve hadis ikinci şafak doğana kadar yemeye ve içmeye devam edilebileceğini gösterebilir. Bir kimse yer ve içerken şafak doğduğunda yemeyi ve içmeyi bırakırsa orucunu tamamlar. Bu konuyla ilgili olarak alimler arasında görüş ayrılıkları bulunmaktadır:
Bir kimse şafağın doğmadığı hakkındaki kanaati daha ağır bastığı için yemeyi veya içmeye devam ederse alimlerin çoğunluğuna göre orucu bozulmaz. Çünkü ayet, gecenin karanlığıyla gündüzün aydınlığının birbirinden ayrıldığı vakte kadar yemeye ve içmeye devam edeilebileceğini gösterir. İbn Ebu Şeybe, Ebu'd Duha senediyle şöyle bir rivayet nakletmiştir:
"Birisi Abdullah ibn Abbas'a sahuru sordu. Orada bulunanlardan birisi : "Vaktin çıktığına dair şüphen kalmayıncaya kadar ye!" dedi.
Abdullan ibn Abbas ise bu cevabı veren kişiye karşılık şöyle dedi: "O, bu cevab ile bir şey söylemiş olmadı. Vakit konusunda şubhen varsa yemeye devam et, şubhen kalmadığında ise yemeği bırak!"
İbnul Munzir, alimlerin çoğunluğunun bu görüşte olduğunu belirtmiştir. İmam Malik ise bu durumda orucun kaza edilmesi gerektiğini söylemiştir.
İbn Bezize "şerhu'l ahkam" adlı eserde alimler arasındaki görüş ayrılığını anlatırken şöyle demiştir: "Alimler, oruç yasaklarının şafağın doğmasıyla mı yoksa tan yerinin iyice ağarmasıyla mı başlayacağı konusunda görüş ayrılığına düşmüşlerdir.
(Fethul Bari: C 4, Savm (oruç), Sf: 424 - 425)
Çağımızdaki metropolleşen, yaldızlı ışıklı şehir hayatında yaşayan müslümanların; siyah ip ile beyaz ipin ayrılma anını seçebilmesi oldukça güçleşmiş, hatta imkansız hala gelmiştir. Buralarda ikamet eden muslumanlar Ramadan ayında sahur vaktinin bittiğinin alameti olarak imsak vaktine (ezana) itibar etmelerinde bir sakınca yoktur. Siyah ipin beyaz ipten ayrıştığı fecr-i sadık vaktinin belirtiği anında (imsak) ezan okunarak ilan edilmektedir. Bu sebeble ezanı duyan kişi, eğer yemek yemekte ise, o anda yemeyi içmeyi bırakmalı, ağzını çalkalamaldır. Ezanın okunması yemeye biraz daha yiyebilirsin, daha şubhe var demek değil, sabah (namaz) vaktinin girdiğinin ilanıdır ki, sahur sona ermiş demektir.
Aksi taktirde, İmam Malik'in dediği; sahur vaktinde Ezan okunmasa, duyulmasa bile; kanaat ile 'daha vakit var' diyerek yemeğe devam etmek bile, kazayı gerektirir demektir. Ezan okunup duyulduğu halde, ve ezanın fecr-i sadıktan sonra okunduğunu bilen kimse mutlak olarak itibar etmelidir.
2350- Ebu Hurayra (r.anh)den rivayete göre, şöyle demiştir:
Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: "Biriniz kap elinde iken ezanı işitirse ihtiyacı kadar yiyip içsin" (Musned: II-423)
(Ebu Davud bu hadisi C. 2, S.258, H: 2350 de sened ve şerhsiz olarak aktarmıştır.)
Kısaca bu hadis hakkında şahsi kanaatimi söylemem gerekirse, evvela Ahmed bin Hanbel'in kitab-ı Musned'inde bu hadis hakkında izahatları incelenmelidir. Daha sonra Rasulullah (s.a.v.) in bu sözü söylediği dönemde (tarihte-şehirde) sahur ezanının tedbir amaçlı fecr-i sadıktan erken okunup okunmadığı tesbit edilmelidir. Aksi taktirde şu an günümüzde, fecri sadık vaktinde yani ezanın okunduğu imsak vakti, orucun başladığı sabah namazı kılınmasının ilanıdır.
Musned'deki hadisin durumunun(sıhhat, sahih, vurud, ravi vb.) incelenerek, günümüzde pratiği ehl-i sunnet alimlerce delillendirilerek ortaya konulmalıdır. Aksi taktirde, önceki sahih nasslarla "gecenin karanlığı ve gündüzün aydınlığı belli oluncaya kadar yiyiniz içiniz" hükmü gereğince gündüzün aydınlanmasıyla okunan ezana itibar etmek şarttır!
Üye Ebu Berze'nin eklemiş olduğu hadisler de bunun delilidir:
... Semure b. Cundub bir hutbesinde şöyle dedi : Rasulullah (s.a.v) buyurdular ki:
"Sizi seher yemeğinden Bilal’in ezanı ve etrafa yayılmadıkça ufuktaki şöyle –dikine- beyazlık alıkoymasın"
(Muslim: C 3, N: 1094; Ebu Davud: C.3, N. 2346 ; Nesei : C.4, N. 2172; Tirmizi: C. 2, N. 702)
" ... Abdullah İbn Mes’ud (r.anh)’dan. Rasulullah (s.a.v) şöyle buyurdular :
"Sizden birinizi sahur yemeyinden Bilal’in ezanı sakın alakoymasın. Bilal o saatte ezan okur ki, teheccud kılanınız istirahata dönsün, uyuyanlarınız da uyansın. Fecir –yahut sabahın- zahir oluşu böyle değildir, taki böyle oluncaya kadar fecir olmaz.
Ravi Zuheyr : Rasulullah ,”fecrin zahir oluşu böyle değildir” derken parmaklarını yukarı kaldırıp sonra diklemesine aşağı indirdi. “ta ki böyle oluncaya kadar fecir olmaz” derken de şehadet ve orta parmaklarını üst üste koyup sağa ve sola uzattı,dedi.
(Buhari : C 2, S 669 ; Muslim: C.3 , N. 1093; Ebu Davud C. 3, N. 2347)