Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

İlmi Konu "Reis-i Cumhurumuz Ulu'l Emrimizdir, İtaat Etmek Farzdır." İddiasına Reddiye

Abdulmuizz Fida Çevrimdışı

Abdulmuizz Fida

فَاسْتَقِمْ كَمَا أُمِرْتَ
Admin
"Reis-i Cumhurumuz Ulu'l Emrimizdir, İtaat Etmek Farzdır." İddiasına Reddiye


Evveliyatla şunu söyleyelim ki, videodaki şahıs daha kayda başlarken çektiği eûzu besmele ile Kur’an-ı Kerim ve Arab’caya olan yakınlığının Risâl-e Nur’a olan ilişkisinden kat kat uzak olduğu ortaya çıkmıştır.

Daha sonra ilk olarak kullandığı cümledeki ifadelerin bir kâide olduğunu dile getiriyor fakat ya cümleyi yanlış kuruyor, ya farklı dinin kâidesini aktardığından dolayı böyle bir kâide biz bilmiyoruz. Bilen delilini , kaynağını sunarsa mustefid oluruz.

Kaide olduğu ileri sürülen ifade aynen şöyle : “Dinimizde büyük bir musibetten, büyük bir felaketler karşısında küçük şerler nazara alınır

Bilmiyorum ama, videodaki kişi acaba ne demek istemiştir diye beynimi zorlayınca acaba usul-u fıkıhtaki sedd-i zerîa (seddu’z-zerâi‘ / seddu’z-zerîa) mı târif etmeye çalıştı acaba diye düşünmeden edemedim. Eğer böyle ise, büyük musibet olan Corona virüs (Covid 19) salgın hastalığından kurtulmak için sokağa çıkılmamalı, bunu da ulu’l emrimizi emri gereğince itaat etmeliyiz demekte isen ;

Şunu bilmelisin ki demokratik rejimler insanı küfre götürdüğü için sedd-i zerai adı altında asla câiz değildir! Aksine sedd-i zeraid kuralı gereğince, mubah olan bir şey, harama götürüyorsa, o mubah haram olur. Neyse asıl mesele gereğince bu konuyu burada bırakıyorum. Yoksa insanların sağlığı açısından dinleyip itaat etmek için uzman doktor olmak yeterlidir, ulûl emr olmaya gerek yoktur.

Videodaki şahsın konuşmasında bizim için asıl mesele küfür rejimlerinin kurumlarından olan parti veya başkanlık makam sahiblerinin nasıl hilafet veya şeriat nizamındaki ulu’l emr makâmı veriliyor bunun delillendirilmesi gerekir. Aslında mûminler için sırf bu iddiada bulunmak bile Rasulullah’a, Raşid-i Hilafete ve İslam akidesine hakâret ve küfürdür.

Ulu’l emr olduğu iddia edilen şahıs (R. T. Erdoğan); Allah’ın hakimiyeti yerine milletin hakimiyetini / egemenliğini esas alan bir anlayışta olup Arab baharı sürecinde başta Mısır, Libya, Tunus olmak üzere çeşitli Arab ülkelerinde şeriata geçilmemesi için Laiklik itracatında bulunarak, yıllar önce dillendirdiğikişi ya Müslüman olur ya laik, insan ikisi birden olamaz söylemini açıkça terk etmiştir. Yine açıkça Tv ekranlarında Biz Dini Esaslara Dayalı Devlet Anlayışını Kabul Etmiyoruz


diyerek safını , amacını ve yolunu belli etmiş dolayısıyla küfür nizamının bekası için ölenleri (demokrasi) de şehid kabul etmiş, bu uğurda günlerce demokrasi şehidi mitingleri yapılmıştır.

Yukarıdaki ilk videodaki şahıs söylemine ;
âlemi İslamda beynel milel bunun hakkında (Erdoğan) icmâ vardır. Alemi İslamı daha iyisi bulunana kadar mevcud lidere itat etmek , ulul emre itat etmek farzdır. Bu kabul edilir edilmez. Nizamsızlığa, bozgunculuktan daha ehveni, yani böyle azami sıkıntıya karşı tam istediğiniz gibi olmasa , yani sizden olan veya size yakın olana o zaman bu süreci süreci geçmek için ulu’l emrdir. Ulûl emre itat etmek farzdır ve dindir, dinidir. Onun için çıkmayın diyorsa çıkmayacağız. ….
diyerek devam etmektedir.


Emire İtaatın Sınırı Nedir?

Yukarıdaki ifadelerde şahıs, sanki Ömer bin Abdulaziz (r.ha) bahsediyor. İslam akidesinden bi haber şahsın, kendisi gibi Rasulullah’ın (a.s.) emri olan sakalı kazıyanı kendisine ulû’l emr kabul etmesi gayet doğaldır. Oysa ulûl emre itaat emreden ayet ve nüzul sebebi şöyledir:

يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُٓوا اَط۪يعُوا اللّٰهَ وَاَط۪يعُوا الرَّسُولَ وَاُو۬لِي الْاَمْرِ مِنْكُمْۚ فَاِنْ تَنَازَعْتُمْ ف۪ي شَيْءٍ فَرُدُّوهُ اِلَى اللّٰهِ وَالرَّسُولِ اِنْ كُنْتُمْ تُؤْمِنُونَ بِاللّٰهِ وَالْيَوْمِ الْاٰخِرِۜ ذٰلِكَ خَيْرٌ وَاَحْسَنُ تَأْو۪يلاً۟
Ey iman edenler, Allah'a itaat edin, Rasûlu’ne ve sizden olan emir sâhiblerine itaat edin. Eğer bir şeyde çekişirseniz Allah 'a ve âhirat gününe iman etmişseniz onun hallini Allah'a ve Rasûlu'ne bırakın. Bu, hem en hayırlı ve hem de netice itibariyle en güzeldir. (Nisa 59)

Ayete kısaca değinip geçeceğim; gördüğümüz gibi ayette "
وَاُو۬لِي الْاَمْرِ مِنْكُمْۚ = we uli'l emri minkum" yâni " ve sizden olan emir sâhiblerine itaat edin"
Sizden olan , sizin gibi yani biz şeriatçıyız ve Rasulullahın sünneti üzerine (ehl-i sunnet) yol tutup, şeriatın gösterdiği şekilde başa gelme menheci ve hükmeden bir emire itaat! Aksi taktirde küfür nizamlarının tatbik ve bekasını sağlayanların İslam'ı kalmamışken, böyle tağutlara ulûl emrimiz demek, kişiyi dostunun (emirinin) dininden yapmakla kalmayıp, İslam'daki ulûl emr kavramına hakaretten küfrün katmerlisine sebeb olur.

Ebu Saîd el-Hudrî'den gelen rivâyette Allah'ın Rasûlu (s.a.v.) Alkame ibn Mucezziz'i bir seriyyenin başına getirerek göndermişti. Ben de içlerindeydim. Yolda bir grup izin istediler, o da onların başına Abdullah ibn Huzâfe'yi tayin ederek izin verdi. Onlar yolda bir yerde konaklamışlarken askerleri ısınmak veya ateşte bir şeyler yapmak üzere ateş yakmışlar.
Son derece şakacı olan Abdullah, onlarla biraz eğlenmek üzere: "Bana itaat etmekle yükümlü değil misiniz?" demiş,
"Evet onunla yükümlüyüz." demişler.
"Size ne emredersem onu yaparsınız değii mi?" demiş,
ona da evet diye cevab vermişler.
"O halde şu ateşe atılmanızı emrediyorum." demiş.
Emri alanlar tereddüt içinde kaldılar. Bir kısmı “Komutana (ulu’l-emre) itaat edilir” diye ateşe girmeye teşebbüs ediyorlar, bir kısmı ise “bu itaatin, buyruğun meşrû olmasına bağlı bulunduğunu” düşünerek onları engelliyorlar, “Biz ateşten kaçarak Peygamber’e katıldık” diyorlardı.
Bu çekişme devam ederken ateş söndü, seferden dönünce durumu Rasûlullah’a arzettiler.
Ateşe girseydiler Kıyamete kadar ondan kurtulup çıkamazlardı. İtaat ancak meşrû emre olur” buyurdu. (Buhârî, Ahkâm, 4, Megazî, 59 ; Ebû Bekir İbnu’l-Arabî, I, 452).


"Halıka isyanda mahlukata itaat yoktur"
"Allah'a isyanın söz konusu olduğu yerde kula itaat yoktur. İtaat ancak iyiliktedir."

(Muslim, K. İmara, bab: 39, Hadis no: 1840 ; Ebu Davud, K.el-Cıhad, bab: 87 Hadis No 2625)

İslâm'ın temel hedeflerini gerçekleştirebilecek ve bu uğurda her türlü engeli aşabilecek vasıftaki insanın tesbiti önemli bir hâdisedir. Bu sebeble fukahâ bey'at edilecek kimsede aranan vasıflar hususunda titizlik göstermiştir. Şurası muhakkak ki, halîfe (ulu'l-emr), mûminlerin irade beyanı ve rızaları sonucu ortaya çıkabilir. Zorbalıkla ve kılıç zoruyla (ikrahla) alınan bey'at geçerli değildir.
Zira Ömer (r.anh): "Bir kimse müslümanlara danışmadan ister kendisi başkan olmak, isterse de başkasını başkanlığa geçirmeye kalkışırsa (vazgeçmediği tadirde) onu öldürmelisiniz" demiştir.
(Muhammed Ravvas Ka'l-aci, Mevsûatu fıkh Ömer b. el-Hattâb, 1401/1981, 103).

Emir'in, Kur'an veya sahih sunnete dayanan bir delili bulunması durumunda verdiği bir emire itaat edilir. Haramlığı katîi nas ile sabit olan bir emire itaat edilmez. Liderin tayin ettiği komutanlara, açık bir haram veya kufur emretmedikleri muddetçe itaat edilmesi gerekir.

İslam devletinde boynu vurulmaya mustehak olan tiplerin "meşru bir ulu'lemr" olarak değerlendirilebilmesi imkânsızdır, cehâlettir. Fûkahâ'dan bazıları "Zaruret" halinde, zorbalıkla (kuvvet kullanarak) başa geçen, fakat İslâmî hükümleri tatbik eden kimselere itaat edilebileceğini zikretmişlerdir. Nitekim İbn Âbidin "Reddu'l Muhtar" da: "Zaruretten dolayı zorbanın sultanlığı sahihdir" demektedir. Ancak İmam'da bulunması gereken vasıflar kendisinde mevcud olmalıdır. Hilâfete tayinde asıl olan, mûminlerin seçmesidir. İmamlık akdi ya Halîfenin kendi yerine birini seçmesiyle olur -nitekim Ebû Bekir (r.anh) böyle yapmıştır- yahud ulemâdan ve söz sahiblerinden bir cemaatin bey'atiyle olur.
İmam Eş'arî'ye göre şahidler huzurunda olmak şartı ile söz sahiblerinden meşhur bir âlimin bey'atı yeterlidir. Şâhidler huzurunda olması, şayet inkâr vâki olursa, onu defetmek içindir.
Mûtezile ise, beş kişinin bey'atını, Hanefilerden bazıları da, bir cemaatın bey'atını şart koşmuş, belli bir sayıya itibar etmemişlerdir. Zarûretten maksad fitneyi önlemektir.
Bir de Peygamber (s.a.v.): "Size burnu kesik Habeşli bir köle bile hükümdar olsa dinleyin ve itaat edin!.. " buyurmuştur. (Buhârî, Ahkam, 4) diyerek konunun mahiyetini izah eder.

İleriyi görebilen İslâm âlimleri, "Zarûret" mefhumunun sınırlarının bir hayli nâzik olduğunu bilir. Zalimlerin, fâsıkların, delilerin ve çocukların halîfeliğine; "fitne çıkmasın" gerekçesiyle radı olmanın faturasını ummet çok ağır ödemiştir. İslâm topraklarındaki tağutî iktidarların oluşmasında, farz olan "emaneti ehline verme" fiilinin terk edilmesinin büyük payı vardır.
Rasul-u Ekram (s.a.v.)'in:
"İş, ehil olmayanın eline geçti mi, kıyameti gözetleyiniz" (Buhârî, İlim, 2) mealindeki tesbiti üzerinde iyi düşünülmelidir. Kaldı ki sadece müminlerin emirinin (Halife'nin) muttakî olması kâfi değildir. Bu muttakî olan halîfe'nin her sahada, müminlerin en ehliyetli olanına görev vermesi zarûrîdir. Nitekim bir hadîs-i şerifte:
"İdaresi altında bulunan müslümanlardan daha ehliyetlisi bulunduğu halde, bir başkasına vazife veren hakikaten Allah'a, O'nun Rasulune ve İslâm milletine ihanet (hâinlik) etmiş olur" (İbn Humâm, Fethu'l-Kadîr, V, 457) hükmü beyan buyurulmuştur.

İbn Cerîr et- Taberi der ki: Bana Ali İbn Muslim et-Tûsî'nin... Ebu Hurayra'den naklettiğine göre; Peygamber şöyle buyurmuşlardır :
Benden sonra size bir takım kişiler vali olacaklardır. İyi olanlar iyilikleriyle sizi idare edecek, günahkar olanları günahkârlıklarıyla sizi idare edecektir. Onların hakka uyan her bir işinde onları dinleyip itaat edin ve arkalarından gidin. Eğer iyilik yaparlarsa; hem onlara hem size sevâb vardır. Eğer kötülük yaparlarsa size sevâb, onlara ceza vardır.

Ebu Hurayra'den rivayete göre; Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuşlardır : İsrâiloğullarını peygamberler idare etmiştir. Bir peygamber öldüğünde peşinden bir peygamber gelmiştir. Benden sonra ise peygamber gelmeyecek bir çok halîfe gelecektir.
(Ashâb) Ey Allah'ın Rasulu, (bu konuda) bize ne emredersiniz? diye sordular.
En öncekilere bîat ediniz. Sonra ondan sonrakilere. Onlara haklarını veriniz.. Muhakkak ki Allah Teâlâ onların güdümüne verdiklerinden kendilerini sorguya çekecektir, buyurdular.
(Hadîsi, Buhârî ve Muslim tahrîc etmişlerdir.)

Muttefekun (Buhari, Muslim) aleyh olan ve Ebu Hurayra'den rivayet edilen sahîh bir hadîste, Allah Rasulu şöyle buyurmuşlardır:
"Bana itaat eden Allah'a itaat etmiştir. Bana karşı gelip isyan eden de Allah'a isyan etmiştir. Benim emîrime itaat eden bana itaat etmiştir. Benim emirime isyan eden de bana isyan etmiştir."

Bunlar, âlimlere ve emirlere itaati içeren emirlerdir. Bunun için Allah Teâlâ : «Allah'a itaat edin.» buyuruyor ki; bundan maksad O'nun kitabına uymaktır. «Peygambere itaat edin.» buyuruyor ki; bundan maksad, O'nun sunnetine sarılmaktır. «Sizden olan emir sahiblerine de itaat edin.» buyuruyor ki; emirlerin Allah'a itaat olan konularındaki emirlerine itaat edilecek; değilse Allah'a isyan olan konulardaki emirlerine itaat edilmeyecektir.

Daha önce geçen sahîh bir hadîste :
"İtaat ancak İyiliktedir, buyurulduğu üzre Allah'a isyan olan konularda yaratıklara itaat yoktur."

İmâm Ahmed der ki: Bize Abdurrahmân'ın... İmrân İbn Husayn'dan, onun da Peygamber'den naklettiğine göre;
Rasulullah (s.a.v.) : "Allah'a isyan olan konuda itaat yoktur" buyuruyor.

Müslüman bir amîr memuruna masum bir insanı öldürme gibi hakkında ruhsat olmayan herhangi bir emri verirse, cebre başvursa dahi böyle bir emre itaat edilemez. Aksi taktirde İtaat eden kişi günahkardır. Hatta bazı alimlere göre, daha sonra izah edileceği gibi, kısasa mahkum edilir.
Peygamber efendimiz (s.a.v.) idarecinin günah olan bir şeyi emretmesi halinde ona itaat edilemeyeceğini beyan ederek şöyle buyuruyor:
"Müslüman kişinin sevdiği hususlarda da hoşuna gitmeyen hallerde de kendine verilen emri dinleyip gereğini yapması gerekir. Ancak Allah'a karşı gelmekle emredilme durumu mustesnadır. Şayet Allah'a isyanla emredilirse artık dinleme ve itaat etme yoktur."
(Buhâri, Kit. Ahkam, bab: 1; Muslim, Kit. İmare, bab: 38, hn. 1839 -metin Muslim'e aittir-; Nesei, Kit. Bey'a, bab: 34, İm. 4210; İbn Mâce, Kit. Cihad, bab: 40, hn. 2864; Tirmizi, Kit. Cihad, bab: 29, Hadis no: 1707; Musned, İmam Ahmed, c. II, Sf: 17, 142)

Bu hadis-i şerifin diğer rivayetleri şöyledir:
"Kişinin verilen emri dinleyip ona itaat etmesi, Allah'a karşı gelmekle emredilmediği sürece vâcibdir. Şayet kul, Allah'a isyanla emredilirse artık dinleme ve itaat etme diye bir şey yoktur."
(Buhârî, Kit. Cihad, bab: 108)

"Benden sonra idari işlerinizi; sünneti söndüren (terk eden) bid'atlerle amel eden ve namazı vaktinden erteleyen bir kısım insanlar üzerlerine alacaklardır."
Abdullah bin Mes'ud diyor ki: Ey Allah'ın Rasulu! Şayet bu insanlara kavuşursam nasıl davranayım? diye sordum.
Rasulullah: "Ey kulun annesinin oğlu! Bana nasıl davranacağını mı soruyorsun? Allah'a isyan edene itaat yoktur" buyurdu.
(İbn Mâce, Kil. Cihad. bab: 40, hadis no: 2865; -Metin İbn Mâce'ye aittir-; Musned, İmam Ahmed, c. I, sh. 400, 409, c. V, sh. 325. 429)

Yine bu hadisin diğer rivayetleri
"Allah'a isyanda hiçbir beşere itaat yoktur"
(Musned, İmam Ahmed, c. I, sh. 129. c. 4, sh. 426, 427. 432, 436)

"Allah'a isyanda hiçbir mahluka itaat yoktur"
(Musned, imam Ahmed, c. I, sh. 131, c. V, sh. 66)

"Allah'a isyanda hiçbir kimseye itaat yoktur
(Musned, İmam Ahmed, c. V. sh. 67)


Ali (r.anh) buyuruyor ki:
"Bir zaman Rasulullah (s.a.v.) bir yere mufreze gönderdi. Mufrezenin başına bir adamı emir tayin etti. Emir askerlere kızarak odun toplatıp ateş yaktırdı. Sonra onlara: "Girin bu ateşe" diye emir verdi. Bazı askerler ateşe girmek istediler.
Diğerleri: "'Biz bu ateşten kaçarak iman ettik" dediler.
Hadise Rasulullah'a (s.a.v.) anlatıldı.
Rasulullah (s.a.v.) ateşe girmek isteyenlere: "Şayet ona girseydiniz, kıyamete kadar o ateşte kalacaktınız" buyurdu.
Ateşe girmek istemeyenlere ise güzel sözler söyledi ve sonra şöyle buyurdu: "Allah'a isyanda itaat yoktur. İtaat ancak iyiliğin emredilmesindedir.

(Muslim, Kit. İmare, bab: 39, hn. 1840 -Metin Muslim'e aittir-; Ebû Dâvûd, Kit. Ci*had, bab: 87, hn. 2665; Nesei, Kit. Bey'a, bab: 34, hn. 4210; Musned, İmam Ahmed, c. V, sh. 70)

demokrasi.jpg

***​

En üstteki videodaki şahsın ; şeriat nizamının rafa kaldırıldığı yerine küfür kanunlarının tatbik edildiği , Hakimiyet yetkisi olarak Allah (c.c.) ihtimal dâhi vermeyip kayıtsız şartsız mahlukatına (insana) veren muşrik demokratik parti başkanlarını veya başkanlarını sandık oylamasıyla kendine ve İslam âleminin onayıyla (!) (bunun delili nedir o da ayrı bir muamma) ulû'l emr kabul etse de , mûminler için ulûl emr konumundaki yöneticinin veya Halife'nin başa gelme şekilleri sabittir.
Yine
"Oy kullanmak" aslen şirk olmayan amellerdendir. Fakat oyun kullanıldığı amaca göre mahiyeti (mubah, şirk-kufur) değişiklik arz edebilir. Demokratik usulde halkın topyekun seçimlere katılarak oy kullanma şekli câiz değildir, şirktir!
İslam'da uygulama Raşid halifelerin seçilme şekillerinde uygulanan usullerle sınırlıdır.


İslam devletinin halifeyi tayin (seçme) usulu bellidir. Bu da "ehl-i hal ve'l akd" şûra meclisidir. Komple muslumanlara seçim dâveti yapılmaz, oylamaya sunulmaz. Fakat seçildikten sonra; halka seçilen kişi sunulur ve onayı alınabilir. Bu da Ebubekir (r.anh)'ın kendinden sonrası için Ömer (r.anh)'ı seçtiğini halka sunup (gösterip övüp) tasdiklerini arzulamış, itaatlerini istemiştir.
Günümüzdeki gibi sandık kurulmaz. Bugün mucahidlerin tamamının biat (emirleri aracılığıyla) ettiği Molla muhammed Ömer (Allah kendisini korusun) de bunun gibidir.

Sahabe-i Kiram, Halifelerin başa getirilmelerinde üç yol tâkib etmişlerdir.

Her Halifenin başa getiriliş şekli, diğerlerinden değişik olmuştur.

Birinci yol:
Seçim usuludur. Ebubekir Es Sıddık (r.anh) bu yolla Halife olmuştur. Seçim, müslümanlar arasında doğrudan yapılmış ve Benî Saide Sakifesinde derhal uygulanmıştır.

İkinci yol:
Veliahd tayin etme yoludur. Ömer (r.anh) bu yolla Halife olmuştur. Ebubekir (r.anh), Ömer (r.anh)'i seçmiş kendisinden sonra onu Halife tayin etmiş ve müslümanlardan biad almıştır.

Üçüncü yol:
Başta bulunan Halifenin bir heyet seçip seçilen heyetin, aralarından birini tayin edip müslümânların biadına arzetmeleri yoludur. Bu yol, yaralanıp ölüm haline geldiğinde Ömer (r.anh)'ın baş vurduğu yoldur. Ömer, Hilafet meselesini altı kişiden oluşan bir heyete bıraktı. Bunlar, ittifak ettikten sonra aralarından birini Halife seçip, biad etmeleri için müslümanlara arz edeceklerdi. Seçilen bu altı kişi, aralarından Osman (r.anh)'ı Halife seçtiler ve biad için müslümanlara aday gösterdiler. Müslümanlar da biat ettiler. Biat edenlerin arasında Mikdad bin El Esved gibi ihtilafları önlemek için, istemeyerek biad edenler de bulunuyordu. Böylece Osman (r.anh) Hilafete getirildi. (İslam'da Siyasî ve İtikadî Mezhebler Tarihî, Prof. Muhammed Ebu Zehra, Hisar Yayınevi: 1/31 - 32)

Bazıları da dördüncü bir yol olarak, Ali (r.anh)'ın, Osman (r.anh) şehid edilmesinden sonra olaya halife olmasına -başa gelme şekline- (getirilmesi) "el koymak" da demişlerdir.



 
Üst Ana Sayfa Alt