H
Çevrimiçi
Riyâzu’s-Sâlihîn
İhlâs ve İyi Niyet
Oysa kendilerine yalnızca Allah’a kulluk etmeleri, içtenlikle sadece O’na
iman ederek batıl olan her şeyden uzak durmaları; namazı kılmaları ve zekâtı
vermeleri emredilmişti. İşte bu dosdoğru dindir.
(Beyyine, 98/5)
O kurbanların etleri ve kanları asla Allah’a ulaşmaz. Fakat O’na sizin takvanız
ulaşır...
(Hac, 22/37)
De ki: İçinizdekini gizleseniz de, açığa vursanız da Allah onu bilir...
(Âl-i İmrân, 3/29)
1. Müminlerin emîri Ebû Hafs Ömer b. Hattâb b. Nüfeyl b. Abdüluzzâ b. Riyâh
b. Abdullah b. Kurt b. Rezâh b. Adî b. Ka’b b. Lüey b. Gâlib el-Kureşî el-Adevî,
Resûlullah’ın şöyle dediğini işittiğini nakletmiştir:
Ameller niyetlere göredir. Herkes sadece niyetinin karşılığını alır. Kim Allah’a
ve Resûlü’ne hicret ederse o, (gerçekten) Allah’a ve Resûlü’ne hicret etmiş
olur. Kim de erişeceği bir dünyalık veya evleneceği bir kadından dolayı hicret
ederse hicreti, hicretine sebep olan şeyedir.
(B1 Buhârî, Bed’ü’l-vahy, 1; M4927 Müslim, İmâre, 155)
2. Ümmü Abdullah künyesi ile anılan mü’minlerin annesi Hz. Âişe’den (ra)
rivayet edildiğine göre Resûlullah şöyle buyurmuştur:
Bir ordu harp etmek için Kâbe’ye yürüyecek; sahraya geldiklerinde ise
ordudakilerin hepsi yerin dibine geçirilecek.
Âişe der ki:
“Ey Allah’ın Resûlü, neden hepsi yerin dibine geçirilsin ki? İçlerinde, ticaret
için yola çıkanlar olduğu gibi onlardan olmadığı hâlde yollarda orduya
katılanlar da vardır, dedim. Resûlullah :
Hepsi birden yerin dibine geçirilirler ve kıyamet günü niyetlerine göre
haşrolunurlar.” buyurdu.
(B2118 Buhârî, Büyû’, 49; M7244 Müslim, Fiten, 8)
3. Hz. Âişe’den (ra) rivayet edildiğine göre Peygamber şöyle buyurmuştur:
Mekke’nin fethinden sonra, artık (Medine’ye) hicret etmek yoktur. Yalnız cihad
etmek ve cihad niyetinde bulunmak vardır. Cihada çağrıldığınız zaman derhal
(orduya) katılın.*
(M4831 Müslim, İmâre, 86; B2783 Buhârî, Cihâd, 1)
*Bir memleket Müslümanlar tarafından fethedilince, artık orası İslâm diyarı olur ve hicrete gerek kalmaz.
4. Ebû Abdullah Câbir b. Abdullah el-Ensârî (ra) anlatıyor:
Bir askeri seferde Peygamber ile beraberdik. Resûlullah:
Medine’de kalan öyle kişiler var ki, gittiğimiz her yerde ve geçtiğimiz her
vadide (niyetleri sayesinde) sizinle beraberdiler, onları (orduya katılmaktan)
hastalıkları alıkoydu, buyurdu.
Başka bir rivayet de “Onlar sizinle aynı mükâfatı alırlar.”
şeklinde ifade edilmiştir.
Buhârî’nin rivayetine göre Enes (ra) şöyle demiştir:
Peygamber’le Tebük Seferi’nden dönüyorduk; Peygamber şöyle buyurdu:
Bazı kimseler bizimle gelemedi ve arkamızda Medine’de kaldılar. Geçtiğimiz
her boğazda ve vadide onlar (niyetleri sayesinde manen) bizimle beraberdi.
Onları, (orduya katılmaktan) mazeretleri alıkoydu.
(M4932, M4933 Müslim, İmâre, 159; B2838, B2839 Buhârî, Cihâd, 35)
5. Ebû Yezîd Ma’n (ra) anlatıyor:*
Babam Yezîd, sadaka olarak dağıtmak için birkaç dinar ayırmış ve onları
camide birinin yanına koymuştu. Ben de gelip onları aldım ve babamın
yanına gittim. Bunun üzerine babam, “Vallahi (ben o paraları) sana
vermek istememiştim.” dedi. Babamın da bulunduğu bir ortamda durumu
Resûlullah’a arz ettim. Resûlullah :
Yezîd, sen niyetinle sevap kazandın; Ma’n, sen de aldığın malı kazandın,
buyurdu.
(B1422 Buhârî, Zekât, 15)
*Bu zatın babasının adı Yezîd, dedesininki ise Ahnes’tir. Kendisi, babası ve dedesi her üçü de sahâbîdir.
6. Cennetle müjdelenen on sahâbîden biri olan
Ebû İshâk Sa’d b. Vakkâs*
(ra) anlatıyor:
Veda Haccı senesinde Resûlullah, ağır hastalığım sebebiyle beni ziyarete
geldi. Ben:
–Yâ Resûlallah, hastalığımın ne kadar ilerlediğini görüyorsun. Ben zengin
biriyim ve bir kızımdan başka da mirasçım yok. Malımın üçte ikisini sadaka
olarak dağıtayım mı, dedim.
–Hayır, öyle yapma, buyurdu.
–Yarısını vasiyet edeyim, dedim. Peygamber yine:
–Hayır, dedi.
–Yâ Resûlallah, malımın üçte birini vasiyet edeyim mi, dedim.
–Evet, üçte biri yeterlidir, hatta üçte biri bile çoktur; zira mirasçılarını zengin
olarak bırakman, onları halka el açacak bir hâlde fakir bırakmandan daha
hayırlıdır. Allah rızasını gözeterek eşinin ağzına koyduğun lokmaya varıncaya
kadar, onlar için yaptığın her türlü harcamadan dolayı sevap kazanırsın,
buyurdu. Bunun üzerine:
–Yâ Resûlallah, ashâb seninle Medine’ye dönerken ben Mekke’de kalacak
mıyım, diye sordum. Resûl-i Ekrem:
–Mekke’de kalmayacaksın, daha yaşayacak ve Allah rızası için iyi şeyler
yapmaya muvaffak olacak ve yükseleceksin. Allah’ın seni uzun ömürlü
kılmasını dilerim. (Senin fetihlerinle) Müslümanlar fayda görsün ve inkârcılar
zarara uğrasın. Yâ Rabbi, ashâbımın hicretlerini tamamla ve onları geriye
çevirme. Asıl zavallı olan Sa’d b. Havle’dir, buyurdu.
Mekke’de öldüğü için Resûlullah ona hep acırdı.
(B1295 Buhârî, Cenâiz, 36; M4209 Müslim, Vasiyye, 5)
*Kureyş’in Zühre kolundandır. Dedeleri şöyledir: Mâlik > Üheyb > Abd Menâf > Zühre > Kilâb > Mürre > Ka'b > Lüey.
7. Ebû Hüreyre Abdurrahmân b. Sahr’dan (ra)
rivayet edildiğine göre Resûlullah şöyle buyurmuştur:
Allah, sizin cüsselerinize ve şekillerinize değil, kalplerinize ve amellerinize bakar.4
(M6542 Müslim, Birr, 33)
8. Ebû Mûsâ Abdullah b. Kays el-Eş’arî (ra) anlatıyor:
Resûlullah’a , kahramanlık taslamak, kabilecilik yapmak ve
gösteriş yapmak maksadıyla savaşanlardan hangisinin
Allah yolunda olduğu soruldu. Resûlullah :
Kim, İslâm Dini’nin yükselmesi için savaşırsa, işte o,
Allah yolundadır, karşılığını verdi.
(M4920 Müslim, İmâre, 150; B7458 Buhârî, Tevhîd, 28)
4 Yukarıda kaynak verilen M6542 Müslim, Birr, 33 rivayetinde "cüsselerinize" kelimesinin yerine "bedenlerinize"
sözcüğü yer almakta, rivayetin sonundaki "amellerinize" kelimesi bulunmamaktadır. Hadisin diğer varyantı
olan M6543 Müslim, Birr, 34 rivayeti ise şu şekildedir: "Allah, sizin şekillerinize ve mallarınıza değil, kalplerinize
ve amellerinize bakar."
9. Ebû Bekre Nufey’ b. Hâris es-Sekafî (ra) anlatıyor: Peygamber :
–İki Müslüman birbirine kılıç (silah) çekerse, öldüren de ölen de
cehennemdedir, buyurdu. Bunun üzerine ben:
–Yâ Resûlallah, öldürenin durumu belli de, ölen niye
cehennemlik oluyor, dedim. Peygamber :
–O da arkadaşını öldürmek istiyordu da ondan, buyurdu.
(B6875 Buhârî, Diyât, 2; M7252, M7253 Müslim, Fiten, 14-15)
10. Ebû Hüreyre’den (ra) rivayet edildiğine göre
Resûlullah şöyle buyurmuştur:
Kişinin (camide) cemaatle kıldığı namaz, evinde veya dükkanında kıldığı
namazdan yirmi küsur kat üstündür. Şayet bir kimse güzelce abdest alır,
sırf namaz kılmak maksadıyla camiye gelirse, camiye girinceye kadar attığı
her adımla onun derecesi yükselir ve günahı bağışlanır. Camiye girince de
namaz için oturduğu müddetçe sanki namazdaymış gibi sayılır. Namazı
kıldığı yerde kaldıkça kimseye sıkıntı vermediği ve abdesti bozulmadığı
(yahut günah işlemediği) takdirde, melekler onun için şöyle dua eder:
“Allah’ım, sen bu kişiye rahmet et. Allah’ım, onu bağışla. Allah’ım, onun
tövbesini kabul et.”
(M1506 Müslim, Mesâcid, 272; B477 Buhârî, Salât, 87)
11. Ebu’l-Abbâs Abdullah b. Abbâs b. Abdulmuttalib’den (ra)
rivayet edildiğine göre Resûlullah , Allah Teâlâ’nın:
Allah, iyilik ve kötülükleri kaydeder, dediğini belirtti
ve sonra bunun anlamını şöyle açıkladı:
Bir kimse iyilik yapmaya niyetlenir de, onu yapamazsa, Allah, o kimse için
tam bir iyilik sevabı yazar. Eğer hem niyetlenir hem de o iyiliği yaparsa,
on iyilik sevabı yazar ve bu sevabı yedi yüze ve/veya daha fazlasına
kadar çıkarır. Eğer kötülük yapmaya niyet eder de, sonra onu yapmaktan
vazgeçerse, Allah onun için tam bir iyilik sevabı yazar. Şayet kötü bir işe
hem niyetlenir, hem de onu yaparsa, Allah o kimse için sadece bir tek
günah yazar.
(B6491 Buhârî, Rikâk, 31; M338 Müslim, Îmân, 207)
12. Ebû Abdurrahmân Abdullah b. Ömer b. Hattâb’dan (ra)
Resûlullah’ın şöyle dediğini işittiği nakledilmiştir:
Sizden evvel yaşayanlardan üç kişi yola çıkar; geceyi geçirmek için bir
mağaraya girerler. Derken dağdan bir taş düşer ve mağaranın ağzını kapatır.
Bunun üzerine: “Bizi buradan iyi amellerimizi hatırlayarak dua etmekten
başka hiçbir şey kurtaramaz.” derler.
İçlerinden birisi:
Allah’ım, benim ihtiyar bir annem ve babam vardı. Akşam, onlardan evvel
ne çocuklarımı doyurur, ne de hayvanlarıma bakardım. Günün birinde odun
toplamak için uzaklara gitmiştim. Fakat geldiğimde onları uyumuş buldum.
Onları uyandırmayı ve onlardan evvel ailece süt içmeyi hoş görmedim. Çanak
elimde olduğu hâlde uyanmalarını bekledim. Nihayet sabah oldu. Çocuklarım
ayaklarımın altında açlıktan ağlıyorlardı. Derken annem babam uyandılar ve
sütlerini içtiler. Allah’ım, eğer ben bu işi senin rızan için yapmışsam, bu taş
yüzünden başımıza gelen sıkıntıyı bizden uzaklaştır, der. Taş bir parça açılır,
ancak çıkılacak gibi değildir.
İkincisi şöyle der:
Allah’ım, amcamın bir kızı vardı ve ben onu herkesten çok seviyordum.
(Bir rivayete göre; bir erkek bir kadını ne kadar sevebilirse ben de o kadar
seviyordum.) Onunla birlikte olmak istedim, ne var ki teklifimi kabul etmedi.
Bir kıtlık senesi zorda kalınca bana başvurdu; kendisini bana teslim etmesi
şartıyla ona yüz yirmi altın verdim. Kabul etti. Bu fırsatı elde edince (diğer bir
rivayet göre; cinsî münasebete başlamak üzere iken), “Allah’tan kork da haksız
olarak mührümü bozma, dedi. Ben de (Allah’tan korkarak) bu çok sevdiğim
kızdan uzaklaştım; verdiğim altınları da ona bıraktım. Allah’ım, eğer ben bu
işi sırf senin rızanı kazanmak için yapmış isem içinde bulunduğumuz sıkıntıyı
üzerimizden defet, diye yalvarır. Mağaranın girişindeki taş bir parça daha
açılır; fakat yine çıkılabilecek gibi değildir.
Üçüncü şahıs da şöyle der:
Allah’ım, ücretle işçiler tuttum ve ücretlerini verdim, yalnız biri ücretini
almadan bıraktı gitti. Onun ücretini çalıştırdım; onun hesabına ayırdığım mal
çoğaldı. Bir müddet sonra o adam yanıma gelerek:
Ey Allah’ın kulu! Ücretimi ver, dedi. Ben de:
Şu gördüğün develer, öküzler, koyunlar ve köleler senin alman gereken
ücretten çoğalmıştır; hepsini al götür, dedim. O da:
Ey Allah’ın kulu, benimle alay etme, dedi. Ben:
Seninle alay etmiyorum (gerçeği söylüyorum), dedim. Bunun üzerine malları
aldı ve hepsini sürüp götürdü; geriye hiçbir şey bırakmadı. İlahî, eğer ben
bunu senin rızan için yapmışsam, içinde bulunduğumuz sıkıntıyı üzerimizden
defet, der. Taş mağaranın ağzından kayar ve onlar da çıkıp giderler.
(B2272 Buhârî, İcâre, 11; M6949 Müslim, Rikâk, 100)
13. Ebû Abdurrahman Abdullah İbni Ömer İbni’l-Hattâb radıyallahu anhümâ’dan rivayet edildiğine göre, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’i şöyle buyururken dinlediğini söylemiştir:
“Sizden önce yaşayanlardan üç kişi bir yolculuğa çıktılar. Akşam olunca, yatıp uyumak üzere bir mağaraya girdiler. Fakat dağdan kopan bir kaya mağaranın ağzını kapattı. Bunun üzerine birbirlerine:
— Yaptığınız iyilikleri anlatarak Allah’a dua etmekten başka sizi bu kayadan hiçbir şey kurtaramaz, dediler.
İçlerinden biri söze başlayarak:
—Allah’ım! Benim çok yaşlı bir annemle babam vardı. Onlar yemeklerini yemeden çoluk çocuğuma ve hizmetçilerime bir şey yedirip içirmezdim. Bir gün hayvanlara yem bulmak üzere evden ayrıldım; onlar uyumadan önce de dönemedim. Eve gelir gelmez hayvanları sağıp sütlerini annemle babama götürdüğümde, baktım ki ikisi de uyumuş. Onları uyandırmak istemediğim gibi, onlardan önce ev halkının ve hizmetkârların bir şey yiyip içmesini de uygun görmedim. Süt kabı elimde şafak atana kadar uyanmalarını bekledim. Çocuklar etrafımda açlıktan sızlanıp duruyorlardı. Nihayet uyanıp sütlerini içtiler.
Rabbim! Şayet ben bunu senin rızânı kazanmak için yapmışsam, şu kaya sıkıntısını başımızdan al! Diye yalvardı. Kaya biraz aralandı; fakat çıkılacak gibi değildi.
Bir diğeri söze başladı: —Allah’ım! Amcamın bir kızı vardı. Onu herkesten çok seviyordum. (Bir başka rivayete göre: Bir erkek bir kadını ne kadar severse, ben de onu o kadar seviyordum). Ona sahip olmak istedim. Fakat o arzu etmedi. Bir yıl kıtlık olmuştu. Amcamın kızı çıkıp geldi. Kendisini bana teslim etmek şartıyla ona 120 altın verdim. Kabul etti. Ona sahip olacağım zaman (bir başka rivâyete göre: Cinsî münasebete başlayacağım zaman) dedi ki: Allah’tan kork! Dinin uygun görmediği bir yolla beni elde etme! En çok sevip arzu ettiğim o olduğu halde kendisinden uzaklaştım, verdiğim altınları da geri almadım.
Allah’ım! Eğer ben bu işi senin rızânı kazanmak için yapmışsam, başımızdaki sıkıntıyı uzaklaştır, diye yalvardı. Kaya biraz daha açıldı; fakat yine çıkılacak gibi değildi.
Üçüncü adam da:
—Allah’ım! Vaktiyle ben birçok işçi tuttum. Parasını almadan giden biri dışında hepsinin ücretini verdim. Ücretini almadan giden adamın parasını çalıştırdım. Bu paradan büyük bir servet türedi. Bir gün bu adam çıkageldi. Bana:
—Ey Allah kulu! Ücretimi ver, dedi. Ben de ona: —Şu gördüğün develer, sığırlar, koyunlar ve köleler senin ücretinden türedi, dedim. Adamcağız:
—Ey Allah kulu! Benimle alay etme, deyince, seninle alay etmiyorum, diye cevap verdim. Bunun üzerine o, geride bir tek şey bırakmadan hepsini önüne katıp götürdü.
Rabbim! Eğer bu işi sırf senin rızânı kazanmak için yapmışsam, içinde bulunduğumuz sıkıntıdan bizi kurtar, diye yalvardı. Mağaranın ağzını tıkayan kaya iyice açıldı; onlar da çıkıp gittiler.
Buhârî, Büyû` 98, İcâre 12, Hars ve’l-müzârea 13, Enbiyâ’ 53, Edeb 5; Müslim, Zikir 100
@hutbetussahra:
Bu bölümden çıkarmış olduğum dersler:
-Her ama her işte ALLAH(c.c.)'nun rızası için niyet etmek (No.1)
-Asla zalim ve kötü kimseler ile yer alamalıyız. (No.2)
-Namaz kıldıktan sonra abdestli bir şekilde kılınan yerde oturup kimseyi incitemdiğimiz sürece melekler bizim için dua ve istiğfar eder. (No.11)
-Salih ameller ile ALLAH(c.c.)'ya dua edilebilir. (No.13):
"(...) ALLAH'ım, eğer bunu senin rızanı elde etmek için yamışsam (...)"
İhlâs ve İyi Niyet
Oysa kendilerine yalnızca Allah’a kulluk etmeleri, içtenlikle sadece O’na
iman ederek batıl olan her şeyden uzak durmaları; namazı kılmaları ve zekâtı
vermeleri emredilmişti. İşte bu dosdoğru dindir.
(Beyyine, 98/5)
O kurbanların etleri ve kanları asla Allah’a ulaşmaz. Fakat O’na sizin takvanız
ulaşır...
(Hac, 22/37)
De ki: İçinizdekini gizleseniz de, açığa vursanız da Allah onu bilir...
(Âl-i İmrân, 3/29)
1. Müminlerin emîri Ebû Hafs Ömer b. Hattâb b. Nüfeyl b. Abdüluzzâ b. Riyâh
b. Abdullah b. Kurt b. Rezâh b. Adî b. Ka’b b. Lüey b. Gâlib el-Kureşî el-Adevî,
Resûlullah’ın şöyle dediğini işittiğini nakletmiştir:
Ameller niyetlere göredir. Herkes sadece niyetinin karşılığını alır. Kim Allah’a
ve Resûlü’ne hicret ederse o, (gerçekten) Allah’a ve Resûlü’ne hicret etmiş
olur. Kim de erişeceği bir dünyalık veya evleneceği bir kadından dolayı hicret
ederse hicreti, hicretine sebep olan şeyedir.
(B1 Buhârî, Bed’ü’l-vahy, 1; M4927 Müslim, İmâre, 155)
2. Ümmü Abdullah künyesi ile anılan mü’minlerin annesi Hz. Âişe’den (ra)
rivayet edildiğine göre Resûlullah şöyle buyurmuştur:
Bir ordu harp etmek için Kâbe’ye yürüyecek; sahraya geldiklerinde ise
ordudakilerin hepsi yerin dibine geçirilecek.
Âişe der ki:
“Ey Allah’ın Resûlü, neden hepsi yerin dibine geçirilsin ki? İçlerinde, ticaret
için yola çıkanlar olduğu gibi onlardan olmadığı hâlde yollarda orduya
katılanlar da vardır, dedim. Resûlullah :
Hepsi birden yerin dibine geçirilirler ve kıyamet günü niyetlerine göre
haşrolunurlar.” buyurdu.
(B2118 Buhârî, Büyû’, 49; M7244 Müslim, Fiten, 8)
3. Hz. Âişe’den (ra) rivayet edildiğine göre Peygamber şöyle buyurmuştur:
Mekke’nin fethinden sonra, artık (Medine’ye) hicret etmek yoktur. Yalnız cihad
etmek ve cihad niyetinde bulunmak vardır. Cihada çağrıldığınız zaman derhal
(orduya) katılın.*
(M4831 Müslim, İmâre, 86; B2783 Buhârî, Cihâd, 1)
*Bir memleket Müslümanlar tarafından fethedilince, artık orası İslâm diyarı olur ve hicrete gerek kalmaz.
4. Ebû Abdullah Câbir b. Abdullah el-Ensârî (ra) anlatıyor:
Bir askeri seferde Peygamber ile beraberdik. Resûlullah:
Medine’de kalan öyle kişiler var ki, gittiğimiz her yerde ve geçtiğimiz her
vadide (niyetleri sayesinde) sizinle beraberdiler, onları (orduya katılmaktan)
hastalıkları alıkoydu, buyurdu.
Başka bir rivayet de “Onlar sizinle aynı mükâfatı alırlar.”
şeklinde ifade edilmiştir.
Buhârî’nin rivayetine göre Enes (ra) şöyle demiştir:
Peygamber’le Tebük Seferi’nden dönüyorduk; Peygamber şöyle buyurdu:
Bazı kimseler bizimle gelemedi ve arkamızda Medine’de kaldılar. Geçtiğimiz
her boğazda ve vadide onlar (niyetleri sayesinde manen) bizimle beraberdi.
Onları, (orduya katılmaktan) mazeretleri alıkoydu.
(M4932, M4933 Müslim, İmâre, 159; B2838, B2839 Buhârî, Cihâd, 35)
5. Ebû Yezîd Ma’n (ra) anlatıyor:*
Babam Yezîd, sadaka olarak dağıtmak için birkaç dinar ayırmış ve onları
camide birinin yanına koymuştu. Ben de gelip onları aldım ve babamın
yanına gittim. Bunun üzerine babam, “Vallahi (ben o paraları) sana
vermek istememiştim.” dedi. Babamın da bulunduğu bir ortamda durumu
Resûlullah’a arz ettim. Resûlullah :
Yezîd, sen niyetinle sevap kazandın; Ma’n, sen de aldığın malı kazandın,
buyurdu.
(B1422 Buhârî, Zekât, 15)
*Bu zatın babasının adı Yezîd, dedesininki ise Ahnes’tir. Kendisi, babası ve dedesi her üçü de sahâbîdir.
6. Cennetle müjdelenen on sahâbîden biri olan
Ebû İshâk Sa’d b. Vakkâs*
(ra) anlatıyor:
Veda Haccı senesinde Resûlullah, ağır hastalığım sebebiyle beni ziyarete
geldi. Ben:
–Yâ Resûlallah, hastalığımın ne kadar ilerlediğini görüyorsun. Ben zengin
biriyim ve bir kızımdan başka da mirasçım yok. Malımın üçte ikisini sadaka
olarak dağıtayım mı, dedim.
–Hayır, öyle yapma, buyurdu.
–Yarısını vasiyet edeyim, dedim. Peygamber yine:
–Hayır, dedi.
–Yâ Resûlallah, malımın üçte birini vasiyet edeyim mi, dedim.
–Evet, üçte biri yeterlidir, hatta üçte biri bile çoktur; zira mirasçılarını zengin
olarak bırakman, onları halka el açacak bir hâlde fakir bırakmandan daha
hayırlıdır. Allah rızasını gözeterek eşinin ağzına koyduğun lokmaya varıncaya
kadar, onlar için yaptığın her türlü harcamadan dolayı sevap kazanırsın,
buyurdu. Bunun üzerine:
–Yâ Resûlallah, ashâb seninle Medine’ye dönerken ben Mekke’de kalacak
mıyım, diye sordum. Resûl-i Ekrem:
–Mekke’de kalmayacaksın, daha yaşayacak ve Allah rızası için iyi şeyler
yapmaya muvaffak olacak ve yükseleceksin. Allah’ın seni uzun ömürlü
kılmasını dilerim. (Senin fetihlerinle) Müslümanlar fayda görsün ve inkârcılar
zarara uğrasın. Yâ Rabbi, ashâbımın hicretlerini tamamla ve onları geriye
çevirme. Asıl zavallı olan Sa’d b. Havle’dir, buyurdu.
Mekke’de öldüğü için Resûlullah ona hep acırdı.
(B1295 Buhârî, Cenâiz, 36; M4209 Müslim, Vasiyye, 5)
*Kureyş’in Zühre kolundandır. Dedeleri şöyledir: Mâlik > Üheyb > Abd Menâf > Zühre > Kilâb > Mürre > Ka'b > Lüey.
7. Ebû Hüreyre Abdurrahmân b. Sahr’dan (ra)
rivayet edildiğine göre Resûlullah şöyle buyurmuştur:
Allah, sizin cüsselerinize ve şekillerinize değil, kalplerinize ve amellerinize bakar.4
(M6542 Müslim, Birr, 33)
8. Ebû Mûsâ Abdullah b. Kays el-Eş’arî (ra) anlatıyor:
Resûlullah’a , kahramanlık taslamak, kabilecilik yapmak ve
gösteriş yapmak maksadıyla savaşanlardan hangisinin
Allah yolunda olduğu soruldu. Resûlullah :
Kim, İslâm Dini’nin yükselmesi için savaşırsa, işte o,
Allah yolundadır, karşılığını verdi.
(M4920 Müslim, İmâre, 150; B7458 Buhârî, Tevhîd, 28)
4 Yukarıda kaynak verilen M6542 Müslim, Birr, 33 rivayetinde "cüsselerinize" kelimesinin yerine "bedenlerinize"
sözcüğü yer almakta, rivayetin sonundaki "amellerinize" kelimesi bulunmamaktadır. Hadisin diğer varyantı
olan M6543 Müslim, Birr, 34 rivayeti ise şu şekildedir: "Allah, sizin şekillerinize ve mallarınıza değil, kalplerinize
ve amellerinize bakar."
9. Ebû Bekre Nufey’ b. Hâris es-Sekafî (ra) anlatıyor: Peygamber :
–İki Müslüman birbirine kılıç (silah) çekerse, öldüren de ölen de
cehennemdedir, buyurdu. Bunun üzerine ben:
–Yâ Resûlallah, öldürenin durumu belli de, ölen niye
cehennemlik oluyor, dedim. Peygamber :
–O da arkadaşını öldürmek istiyordu da ondan, buyurdu.
(B6875 Buhârî, Diyât, 2; M7252, M7253 Müslim, Fiten, 14-15)
10. Ebû Hüreyre’den (ra) rivayet edildiğine göre
Resûlullah şöyle buyurmuştur:
Kişinin (camide) cemaatle kıldığı namaz, evinde veya dükkanında kıldığı
namazdan yirmi küsur kat üstündür. Şayet bir kimse güzelce abdest alır,
sırf namaz kılmak maksadıyla camiye gelirse, camiye girinceye kadar attığı
her adımla onun derecesi yükselir ve günahı bağışlanır. Camiye girince de
namaz için oturduğu müddetçe sanki namazdaymış gibi sayılır. Namazı
kıldığı yerde kaldıkça kimseye sıkıntı vermediği ve abdesti bozulmadığı
(yahut günah işlemediği) takdirde, melekler onun için şöyle dua eder:
“Allah’ım, sen bu kişiye rahmet et. Allah’ım, onu bağışla. Allah’ım, onun
tövbesini kabul et.”
(M1506 Müslim, Mesâcid, 272; B477 Buhârî, Salât, 87)
11. Ebu’l-Abbâs Abdullah b. Abbâs b. Abdulmuttalib’den (ra)
rivayet edildiğine göre Resûlullah , Allah Teâlâ’nın:
Allah, iyilik ve kötülükleri kaydeder, dediğini belirtti
ve sonra bunun anlamını şöyle açıkladı:
Bir kimse iyilik yapmaya niyetlenir de, onu yapamazsa, Allah, o kimse için
tam bir iyilik sevabı yazar. Eğer hem niyetlenir hem de o iyiliği yaparsa,
on iyilik sevabı yazar ve bu sevabı yedi yüze ve/veya daha fazlasına
kadar çıkarır. Eğer kötülük yapmaya niyet eder de, sonra onu yapmaktan
vazgeçerse, Allah onun için tam bir iyilik sevabı yazar. Şayet kötü bir işe
hem niyetlenir, hem de onu yaparsa, Allah o kimse için sadece bir tek
günah yazar.
(B6491 Buhârî, Rikâk, 31; M338 Müslim, Îmân, 207)
12. Ebû Abdurrahmân Abdullah b. Ömer b. Hattâb’dan (ra)
Resûlullah’ın şöyle dediğini işittiği nakledilmiştir:
Sizden evvel yaşayanlardan üç kişi yola çıkar; geceyi geçirmek için bir
mağaraya girerler. Derken dağdan bir taş düşer ve mağaranın ağzını kapatır.
Bunun üzerine: “Bizi buradan iyi amellerimizi hatırlayarak dua etmekten
başka hiçbir şey kurtaramaz.” derler.
İçlerinden birisi:
Allah’ım, benim ihtiyar bir annem ve babam vardı. Akşam, onlardan evvel
ne çocuklarımı doyurur, ne de hayvanlarıma bakardım. Günün birinde odun
toplamak için uzaklara gitmiştim. Fakat geldiğimde onları uyumuş buldum.
Onları uyandırmayı ve onlardan evvel ailece süt içmeyi hoş görmedim. Çanak
elimde olduğu hâlde uyanmalarını bekledim. Nihayet sabah oldu. Çocuklarım
ayaklarımın altında açlıktan ağlıyorlardı. Derken annem babam uyandılar ve
sütlerini içtiler. Allah’ım, eğer ben bu işi senin rızan için yapmışsam, bu taş
yüzünden başımıza gelen sıkıntıyı bizden uzaklaştır, der. Taş bir parça açılır,
ancak çıkılacak gibi değildir.
İkincisi şöyle der:
Allah’ım, amcamın bir kızı vardı ve ben onu herkesten çok seviyordum.
(Bir rivayete göre; bir erkek bir kadını ne kadar sevebilirse ben de o kadar
seviyordum.) Onunla birlikte olmak istedim, ne var ki teklifimi kabul etmedi.
Bir kıtlık senesi zorda kalınca bana başvurdu; kendisini bana teslim etmesi
şartıyla ona yüz yirmi altın verdim. Kabul etti. Bu fırsatı elde edince (diğer bir
rivayet göre; cinsî münasebete başlamak üzere iken), “Allah’tan kork da haksız
olarak mührümü bozma, dedi. Ben de (Allah’tan korkarak) bu çok sevdiğim
kızdan uzaklaştım; verdiğim altınları da ona bıraktım. Allah’ım, eğer ben bu
işi sırf senin rızanı kazanmak için yapmış isem içinde bulunduğumuz sıkıntıyı
üzerimizden defet, diye yalvarır. Mağaranın girişindeki taş bir parça daha
açılır; fakat yine çıkılabilecek gibi değildir.
Üçüncü şahıs da şöyle der:
Allah’ım, ücretle işçiler tuttum ve ücretlerini verdim, yalnız biri ücretini
almadan bıraktı gitti. Onun ücretini çalıştırdım; onun hesabına ayırdığım mal
çoğaldı. Bir müddet sonra o adam yanıma gelerek:
Ey Allah’ın kulu! Ücretimi ver, dedi. Ben de:
Şu gördüğün develer, öküzler, koyunlar ve köleler senin alman gereken
ücretten çoğalmıştır; hepsini al götür, dedim. O da:
Ey Allah’ın kulu, benimle alay etme, dedi. Ben:
Seninle alay etmiyorum (gerçeği söylüyorum), dedim. Bunun üzerine malları
aldı ve hepsini sürüp götürdü; geriye hiçbir şey bırakmadı. İlahî, eğer ben
bunu senin rızan için yapmışsam, içinde bulunduğumuz sıkıntıyı üzerimizden
defet, der. Taş mağaranın ağzından kayar ve onlar da çıkıp giderler.
(B2272 Buhârî, İcâre, 11; M6949 Müslim, Rikâk, 100)
13. Ebû Abdurrahman Abdullah İbni Ömer İbni’l-Hattâb radıyallahu anhümâ’dan rivayet edildiğine göre, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’i şöyle buyururken dinlediğini söylemiştir:
“Sizden önce yaşayanlardan üç kişi bir yolculuğa çıktılar. Akşam olunca, yatıp uyumak üzere bir mağaraya girdiler. Fakat dağdan kopan bir kaya mağaranın ağzını kapattı. Bunun üzerine birbirlerine:
— Yaptığınız iyilikleri anlatarak Allah’a dua etmekten başka sizi bu kayadan hiçbir şey kurtaramaz, dediler.
İçlerinden biri söze başlayarak:
—Allah’ım! Benim çok yaşlı bir annemle babam vardı. Onlar yemeklerini yemeden çoluk çocuğuma ve hizmetçilerime bir şey yedirip içirmezdim. Bir gün hayvanlara yem bulmak üzere evden ayrıldım; onlar uyumadan önce de dönemedim. Eve gelir gelmez hayvanları sağıp sütlerini annemle babama götürdüğümde, baktım ki ikisi de uyumuş. Onları uyandırmak istemediğim gibi, onlardan önce ev halkının ve hizmetkârların bir şey yiyip içmesini de uygun görmedim. Süt kabı elimde şafak atana kadar uyanmalarını bekledim. Çocuklar etrafımda açlıktan sızlanıp duruyorlardı. Nihayet uyanıp sütlerini içtiler.
Rabbim! Şayet ben bunu senin rızânı kazanmak için yapmışsam, şu kaya sıkıntısını başımızdan al! Diye yalvardı. Kaya biraz aralandı; fakat çıkılacak gibi değildi.
Bir diğeri söze başladı: —Allah’ım! Amcamın bir kızı vardı. Onu herkesten çok seviyordum. (Bir başka rivayete göre: Bir erkek bir kadını ne kadar severse, ben de onu o kadar seviyordum). Ona sahip olmak istedim. Fakat o arzu etmedi. Bir yıl kıtlık olmuştu. Amcamın kızı çıkıp geldi. Kendisini bana teslim etmek şartıyla ona 120 altın verdim. Kabul etti. Ona sahip olacağım zaman (bir başka rivâyete göre: Cinsî münasebete başlayacağım zaman) dedi ki: Allah’tan kork! Dinin uygun görmediği bir yolla beni elde etme! En çok sevip arzu ettiğim o olduğu halde kendisinden uzaklaştım, verdiğim altınları da geri almadım.
Allah’ım! Eğer ben bu işi senin rızânı kazanmak için yapmışsam, başımızdaki sıkıntıyı uzaklaştır, diye yalvardı. Kaya biraz daha açıldı; fakat yine çıkılacak gibi değildi.
Üçüncü adam da:
—Allah’ım! Vaktiyle ben birçok işçi tuttum. Parasını almadan giden biri dışında hepsinin ücretini verdim. Ücretini almadan giden adamın parasını çalıştırdım. Bu paradan büyük bir servet türedi. Bir gün bu adam çıkageldi. Bana:
—Ey Allah kulu! Ücretimi ver, dedi. Ben de ona: —Şu gördüğün develer, sığırlar, koyunlar ve köleler senin ücretinden türedi, dedim. Adamcağız:
—Ey Allah kulu! Benimle alay etme, deyince, seninle alay etmiyorum, diye cevap verdim. Bunun üzerine o, geride bir tek şey bırakmadan hepsini önüne katıp götürdü.
Rabbim! Eğer bu işi sırf senin rızânı kazanmak için yapmışsam, içinde bulunduğumuz sıkıntıdan bizi kurtar, diye yalvardı. Mağaranın ağzını tıkayan kaya iyice açıldı; onlar da çıkıp gittiler.
Buhârî, Büyû` 98, İcâre 12, Hars ve’l-müzârea 13, Enbiyâ’ 53, Edeb 5; Müslim, Zikir 100
@hutbetussahra:
Bu bölümden çıkarmış olduğum dersler:
-Her ama her işte ALLAH(c.c.)'nun rızası için niyet etmek (No.1)
-Asla zalim ve kötü kimseler ile yer alamalıyız. (No.2)
-Namaz kıldıktan sonra abdestli bir şekilde kılınan yerde oturup kimseyi incitemdiğimiz sürece melekler bizim için dua ve istiğfar eder. (No.11)
-Salih ameller ile ALLAH(c.c.)'ya dua edilebilir. (No.13):
"(...) ALLAH'ım, eğer bunu senin rızanı elde etmek için yamışsam (...)"