Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Çözüldü Sâadeddin Teftâzânî Kimdir? İlmihali Güvenilir mi?

Ebu Selman et-Turkî Çevrimdışı

Ebu Selman et-Turkî

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
Esselamu Aleykum we Rahmetullahi we Berekatuhu

Sa'adeddin Teftâzânî güvenilir bir alim midir?
İlmihallerinden faydalanılabilir mi?
 
Abdulmuizz Fida Çevrimdışı

Abdulmuizz Fida

فَاسْتَقِمْ كَمَا أُمِرْتَ
Admin
Âleykum selam we rahmetullahi we berakâtuh ;

Şafii mezhebi muntesibi âlim olub tasavvuf kültürü kökenli ve meyillidir. Bu sebeble bazı meselelerde dikkatli olunarak eserlerinden istifade edilebilir.


Saduddin Teftâzani

Sa‘duddîn Mes‘ûd b. Fahriddîn Ömer b. Burhâniddîn Abdillâh el-Herevî el-Horâsânî et-Teftâzânî eş-Şâfiî (D: 1332 - Ö: 792/1390)

Abdurrazzâk es-Semerkandî, Mîrhând, Muînuddîn-i İsfizârî ve Hândmîr gibi bölgenin önemli tarihçilerine göre Safer 722’de (Şubat 1322) Horasan’ın Nesâ vilâyetinin Teftâzân kasabasında doğdu. İbn Hacer el-Askalânî ve ona dayanan diğer kaynakların doğum tarihini Safer 712 (Haziran 1312) olarak vermesi isabetli görülmemektedir (Taşköprîzâde, Miftâĥu’s-sa'âde, I, 206; Ahlwardt, II, 405; krş. el-Muŧavvel, s. 482)
Klasik kaynaklarda lakap ve nisbesi dışında “Sa‘d, Allâme, Allâme-i Sânî” şeklinde kendisine atıfta bulunulan ve “pâdişâh-ı ulemâ, husrev-i dânişmendân” unvanlarıyla anılan Teftâzânî’nin (Mîrhând, V, 567; Hândmîr, III, 545) lakabından hareketle kendisini ve çağdaşı Seyyid Şerîf el-Curcânî’yi ifade etmek üzere “Sa‘deyn” denilmiştir. Ailesi hakkında fazla bilgi bulunmamakla birlikte Şerĥu’t-Taśrîfi’l-İzzî adlı eserinin mukaddimesinde (sf: 11) babasını kadı unvanıyla zikretmektedir. Wilfred Madelung, kaynak göstermeden kadı olan Fahreddin Ömer’in Teftâzânî’nin dedesi olduğunu kaydetmiştir. Kefevî’nin Teftâzânî’nin sandukası etrafındaki yazılı levhaya dayanarak verdiği bilgiye göre babası Burhâneddin Ömer, dedesi Şemseddin el-Gāzî’dir (Ketâ'ibu a'âmi’l-aħyâr, vr. 324b)
Kādı'l kudâtların nâibleri için kullanılan “akda’l-kudât” unvanının babasına nisbet edilmesinden onun bu makama geldiği, dedesi için kaydedilen tabirlerden de kendisinin büyük bir sûfî olduğu anlaşılmaktadır. Milliyeti hakkında kesin bilgi yoktur, ancak bazı yazarlar onu Türk asıllı diye göstermektedir (DİA, V, 384; krş. Ayni, III/10 [1928], s. 52-53)
Milliyeti hakkında kesin bilgi yoktur, ancak bazı yazarlar onu Türk asıllı diye göstermektedir (DİA, V, 384; krş. Ayni, III/10 [1928], sf: 52-53)


Bazı eserlerinde işaret ettiği üzere Hârizm gibi Mu‘tezile mezhebinin canlılığını koruduğu, Semerkant gibi Mâturîdîliğin ve Horasan gibi Şiîliğin etkin olduğu bölgelerde yaşayıp farklı mezhep ve eğilimlerle karşılaşması onun düşüncesinin gelişip şekillenmesinde önemli katkılar sağlamıştır. Nitekim Mu‘tezile’ye mensub âlimlerle bir arada bulunduğunu ve onlarla kelâm meselelerini müzakere ettiğini kendisi ifade etmektedir (Şerĥu’l-Maķāśıd, II, 139)

Teftâzânî’nin fıkhî ve kelâmî mezhebi konusunda farklı görüşler ileri sürülmüştür. Kendi teliflerinde mezhebini açık biçimde beyan etmemesi ve daha çok Hanefî eserleri üzerine şerh ve hâşiye yazması, ayrıca çalışmalarında oldukça eleştirel bir tavır takınması sebebiyle sonraki dönemlerde iki farklı kanaat meydana gelmiştir. Leknevî, Hanefî âlimlerinin biyografisine dair eserinde Teftâzânî’ye müstakil şekilde yer vermeyip Curcânî’yi anlattığı bölümde ona da değinmiş, önce onu Hanefî, ardından Şâfiî sayanların sözlerini kaydetmiştir (el-Fevâ'idu’l-behiyye, s. 134-136)
İbn Nuceym, Fetĥu’l-ġaffâr bi-şerĥi’l-Menâr adlı eserinin mukaddimesinde Teftâzânî’yi Sadru'ş şerîa, İbnu’l-Humâm ve Ekmeleddin el-Bâbertî ile birlikte muteahhir Hanefî âlimleri arasında göstermiştir. İbrâhim b. Ahmed el-Cebertî, el-Ķavlu’l-aśveb fî enne Sa'deddîn et-Teftâzânî Ĥanefiyyu’l-meźheb adıyla bir risâle kaleme almıştır. Teftâzânî ile aynı ilim çevresine mensub olan ve kendisini eleştirmek üzere bir eser yazıp öğrencileriyle polemiğe giren Abdullatîf el-Kirmânî onun kendisini fıkıhta Şâfiî mezhebine uyan biri diye tanıttığını ifade etmektedir (Risâletu’t-Tevĥîd, vr. 37a)

Teftâzânî’nin Eş‘arî ve Şâfiîler’in görüşlerini savunduğunu, aşırı bir mezhep taassubu içinde bulunduğu halde kendi durumunu gizleyip Hanefî usulünü onların diliyle açıklamaya çalıştığını, ancak asıl amacının Hanefîler’in delillerini çürütmek olduğunu ve bu yöntemi Şerĥu’l-Aķāid’de de izlediğini ifade etmektedir
(Hizâmetu’l-ĥavâşî, I, 3-4).
Sonuç olarak gerek ortaya koyduğu düşünceler gerek eserlerine daha çok Hanefî âlimleri tarafından eleştiriler yazılması ve özellikle Şâfiî fıkhına dair Miftâĥu’l-fıķh adlı bir metin kaleme alması Teftâzânî’nin Şâfiî'liğini gösteren önemli delillerdir.

Teftâzânî, Selef ekolüne yer vermeden kendi döneminde Ehl-i sünnet mezhebinin iki ana kola ayrıldığını, İmam Mâturîdî ekolünün Ebü’l-Hasan el-Eş‘arî’den önce bulunduğunu, kendi zamanında Horasan, Irak, Şam vb. yerlerin büyük çoğunluğunda Eş‘ariyye, Mâverâünnehir’de ise Mâturîdiyye anlayışının yaygınlık kazandığını belirtmiş, bu iki grup arasında görüş ayrılıkları çıkmakla birlikte birbirlerini bid‘at veya dalâletle suçlamadıklarını vurgulamıştır. Bununla beraber eserlerinde Eş‘arî düşüncesine yakın görüşler ileri sürmüş, Semerkant’ta yazdığı büyük eserinde birçok noktada Eş‘arî anlayışını açık biçimde desteklediğini ifade etmiştir.
Allah’ın kudret ve iradesinin kapsayıcılığıyla ilgili görüşü kaydettikten sonra önce hakkı temsil eden az sayıda kelâmcının bu görüşü benimsediğini, daha sonra bunların Ehl-i sünnet içinde Eş‘arîler olduğunu söylemiştir. İmanın artıp eksilmesi ve istisna kabul etmesi gibi meselelerde Şâfiî ile Ebû Hanîfe’nin karşıt görüşlerini zikrederek Şâfiî’nin anlayışını desteklemiştir. Teftâzânî, Fahreddin er-Râzî’den bazı konularda ayrılsa da eserlerinde onun etkisi açıktır. Bununla birlikte Eş‘arîler’in bazı görüşlerine katılmadığını belirtmiştir
(Şerĥu’l-Maķāśıd, I, 182). Mâtürîdîliği zaman zaman eleştirse de Mâturîdî’nin görüşlerine yer vermektedir.

Kelâm alanında Teftâzânî’nin ileri sürdüğü bazı görüşler âlimler arasında yankı uyandırmıştır. Teftâzânî burhân-ı temânu‘ adı verilen, İmam Gazzâlî gibi kelâmcıların Allah’ın birliğini ispat etmek için dayandıkları, Allah’tan başka tanrıların bulunması halinde yerin ve göğün düzeninin kesinlikle bozulacağını ifade eden âyetin (el-Enbiyâ 21/22) burhan teşkil ettiği fikrine karşı çıkmış, âyetin iknaî olduğunu ve kendisine inananları ikna ettiğini ileri sürmüştür. Çünkü ona göre tanrıların birden fazla bulunması tabiattaki düzenin bozulmasını kesinlik derecesinde gerektirmez. Bununla birlikte âyette zikredilen bu hüküm doğru ve meşhur derecesindeki önermeler kabilindendir
(Şerĥu’l-Aķāid, sf: 63-65; el-Muŧavvel, s. 167-168, 435-436). Fahreddin er-Râzî’nin lafzî delillerin kesinlik taşımadığı görüşüne dayanan bu anlayış âlimler arasında ciddi tartışmalara yol açmıştır. Hanefî-Mâturîdî bir âlim olduğu anlaşılan ve Teftâzânî’nin Şerĥu’l-Aķāid’deki bazı görüşlerinin Ehl-i sünnet itikadına uygun düşmediğini ileri süren Abdullatîf el-Kirmânî, Risâletu’t-Tevĥîd adlı bir eser yazarak onu sert bir dille eleştirip tekfir etmiştir. Kirmânî, Mısır’a gittiğinde Teftâzânî’nin öğrencisi Alâeddin Muhammed b. Muhammed el-Buhârî ile bu konuda tartışmış, Alâeddin el-Buhârî hocasını savunmuş, daha sonra tartışmaya İbnü’l-Hümâm, İbn Kutluboğa ve İbn Ebû Şerîf gibi âlimler katılmıştır (adı geçen âlimlerin görüşleri ve Buhârî’nin metni için: İbn Kutluboğa, sf: 46-57; Kemâleddin İbn Ebû Şerîf, sf: 43-57)
Teftâzânî’nin buradaki görüşü, tanrıların çokluğuyla düzenin bozulması arasındaki ilişkinin tabiat kanunlarında olduğu gibi âdeten zorunlu (âdî mulâzemet) bulunmasına rağmen aklın aksini farzedebilmesi açısından zorunlu (aklî mulâzemet) vasfı taşımaması şeklinde yorumlanmıştır. Kâtib Çelebi de Celâleddin es-Suyûtî gibi mantık ilmini bilmeyen mantık aleyhtarı biri olduğunu düşündüğü Abdullatîf el-Kirmânî’nin âdî mulâzemetle aklî mulâzemet arasındaki farkı göremediğini, bu sebeble Teftâzânî’yi tenkid ederken hataya düştüğünü belirtmiştir (Keşfu’z- zunûn, II, 1147).


Tasavvuf:
Teftâzânî esas itibariyle tasavvufî düşünceye ve hayat tarzına olumlu bakan bir âlimdir. Nitekim velîlerin kerametlerine dair açtığı bölümün başında velîyi tanımlarken tasavvufun makbul saydığı temel unsurlarını sıralamış ve bunu daha sonra akîde saflığı, kalb temizliği, tarikata uyma ve hakikati seçme diye özetlemiştir. “Kul bana nâfile ibadetlerle de yaklaşır, nihayet ben onu severim; sevince de işiten kulağı, gören gözü ... olurum” meâlindeki kutsî hadisi (Buhârî, “Riķāķ”, 38) seyru sulûkte fenâ fi’t-tevhîd derecesine ulaşmaya işaret kabul eden Teftâzânî kendisinin de bu yolun yolcusu olduğunu söyler (a.g.e., II, 70)

Teftâzânî, Kur’an ve Sünnet’te yer alan nasların zâhirî mânalarının değil bâtınî mânalarının esas alınması gerektiğini söyleyenleri mülhid diye nitelendirmiş, fakat sûfîlerin, naslarda seyru sulûk erbabına mâlûm birtakım inceliklere yönelik gizli işaretlerin varlığı ve bunları nasların zâhir mânalarıyla uzlaştırma imkânı bulunduğu şeklindeki anlayışını imanın kemali ve halis irfan şeklinde değerlendirmiştir (Şerĥu’l-Aķāid, sf: 189)
Öte yandan birtakım tasavvufî anlayışları sert bir dille eleştirmiş, meselâ bazı Kerrâmîler’in ileri sürdüğü velînin peygamber derecesine ulaşabileceği iddiası ile İbâhîler’in aşkta ve kalp safiyetinde nihayete, ihlâsta kemale ulaşan velîden dinî yükümlülüklerin kalkacağı iddiasını müslümanların icmâına aykırı bozuk inançlar diye nitelendirmiştir (Şerĥu’l-Maķāśıd, II, 205-206).
Teftâzânî Şerĥu’l-Maķāśıd’da felsefeci geçinen bir kısım mutasavvıflara nisbet ettiği bazı konularda isim vermeden Muhyiddin İbnü’l-Arabî’yi eleştirmiştir. Bu eleştirilerin başında onun vahdet-i vucûd anlayışı gelmektedir. Teftâzânî vahdet-i vucûdu “mutlak vucûd” kavramı altında ele alarak felsefî temellerini sıralayıp felsefî bir uslûbla eleştirmiş, bu anlayışın temsilcilerinin mugalataya başvurduklarını, ancak bunun büyük bir sapıklık olduğunu söylemiştir
(I, 73-75; Abdulganî en-Nablusî’nin bu konuda Teftâzânî’ye cevap ve eleştirileri için: el-Vucûdu’l-ĥaķ, sf: 121-148) Fakat Teftâzânî, gerek fenâ gerekse mutlak vucûd anlayışının hulûl veya ittihâdla ilgisinin bulunmadığını özellikle belirtmiştir (Şerĥu’l-Maķāśıd, II, 70). Onun, İbnu’l-Arabî’nin icmâa aykırı bularak eleştirdiği düşüncelerinden biri de velâyetin nubuvvetten üstün olduğu, ancak velâyetsiz nubuvvet olamayacağından velînin peygamber derecesine ulaşamayacağı şeklindeki görüşüdür (a.g.e., II, 205). Öğrencisi Alâeddin el-Buhârî, Teftâzânî’nin, “Kitâbu’l-Fuśûś milletlerin dalâletidir, kalblerin pası, hikmetlerin zıddıdır” diye başlayan bir şiirini nakletmektedir (Fâđıhatu’l-mulĥidîn, sf: 2).
 
Ebu Selman et-Turkî Çevrimdışı

Ebu Selman et-Turkî

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
Allah razı olsun hocam
 
Üst Ana Sayfa Alt