Açıklamanın ardındaki sebep Suriye'de son yaşananlar ve ABD'nin stratejik ortağı AKP'nin politikalarındaki son değişiklikler olabilir miydi?
2013-03-08
Sancaktar dergisindeki yazının içeriğinden çok, hangi refleksle yazıldığı sorusu daha ön plana çıkıyordu. Çünkü eleştiriler El Kaide’nin bugününü değil, varlığını sorgulayan bir içeriğe sahipti. Yıllardır çeşitli kesimlerce öne çıkarılan El Kaide’ye yönelik bildik eleştirileri, bugün tekrar gündeme taşımayı gerekli kılan acaba neydi?
Açıklamanın ardındaki sebep Suriye’de son yaşananlar ve ABD’nin stratejik ortağı AKP’nin politikalarındaki son değişiklikler olabilir miydi?
Bilindiği gibi yaşanan son süreçte, Batının ve AKP’nin bizzat desteklediği cephe, anti demokratik olarak kabul ettikleri Nusret cephesini ve İslamcıları yazılı bir açıklamayla dışlamıştı. Direniş başladığından bu yana El kaide’nin bölgeye girmesine ses çıkarmayan AKP’nin son zamanlarda politikalarında bir değişme olmuş ve El Kaide’ye yakın gurupları kıskaç altına almıştı. Hatta son günlerde El Kaide’nin Ankara’da tutulan iki numaralı adamı sözde Ürdün’e, aslında CIA’ya teslim edildi.
Bu süreçte AKP’nin İslamcı tabanının nabzını tutan STK’larda ve basın yayın kuruluşlarında da bu türden politika değişikliklerinin olması, sürecin ciddi takipçileri tarafından şaşılacak bir konu değildi elbette.
Asıl şaşılacak olan nokta, ABD’nin stratejik ortağı olan AKP’nin Ortadoğu politikaları hatırına, Irak’taki İslami direnişi her fırsatta karalayanların, nasıl olup ta Suriye direnişinde aynı direniş ekseninin halkası olan grupları göklere çıkardıkları noktasında olmalıydı. Dün Irak’ta El Kaide’yi katil görenler ne olmuştu da aynı insanları Suriye’de mücahit olarak alkışlıyorlardı. Ve bugün ne oldu da yine bu insanlara birden sırt çevirdiler?
Artık politika değişmiş ve Suriye’de yeni bir adım atılmıştır. Bu bağlamda dün AKP çizgisinde İslami hassasiyetleri olan genç tabanın nabzını tutan, söylem ve eylemlerle gençliğin gündemini yakalamaya çalışan, AKP’nin “ sokak gücü” misyonunu üstlenen birçok İslamcı(!) STK ve yayın kuruluşlarından, yakın zamanda küresel cihad yanlılarını mahkûm edecek bu nevi açıklamaların gelmesi ve artarak devam etmesi kuvvetle muhtemeldir. Bu kuruluşlar yıllarca aleyhinde hiçbir söz söylemedikleri Lübnan Hizbullah'ını da AKP politikası değiştiğinde bir çırpıda silip atmışlardı.
Elbette ki Müslüman gurupların kendi aralarında birbirlerine hakkı tavsiye etme sorumlulukları vardır. Bu nokta da Müslümanların kardeşlerini uyarmaları da çok önemlidir. Yer yer Hizbullah’ın, İran’ın, Hamas’ın, İhvan’ın Müslümanlar tarafından eleştirildiği gibi, El Kaide’ nin de eleştirilmesi gerekir. Fakat eleştiri de ölçüyü kaçırmak, stratejik hataları itikad hatası gibi sunmak, İslami tepkileri “bir kavme olan kin” gibi değerlendirmek, işgalci batı güçlerini unutup tek düşmanı diğer bir Müslüman grup veya hareketmiş gibi lanse etme çabası içine girmek yanlıştır.
Hiç unutulmamalıdır ki birbirimizi suçladığımız, konuların birçoğunda birincil sorumlu emperyalist batıdır. Asrın zaafa uğratılmış Müslümanları olarak; stratejik zaaflarımız, kandırmacalarımız, ifradlarımız ve tefritlerimizin sorumlusu işgalci seküler batı zihniyetidir. Yanlışlarımızın birçoğu emperyalist batının ailemize kadar işleyen ifsadından kurtuluş yollarını, yanlış kapılarda aramamızdan kaynaklanmaktadır. Dikkat edilirse birbirimizi itham ettiğimiz hususlar, çoğunlukla batının işgalinden kurtulma arayışı içerisinde kendimizce çizdiğimiz stratejilerin eleştirisinden ibarettir. Birçok kardeşimiz bilmeden veya küresel küfür sisteminin uşaklarının zorlamasıyla, Batının çıkarları doğrultusunda başlatılan nice siyasi savaşların kurbanı olmuştur. Birçoğumuz işgal sonrasında müsteşriklerin içimize attığı nifak tohumlarıyla müsteşriklerin İslam’i ilmi usüle eleştirilerini gündemleştirip, “gerçek İslam” anlayışı diye sunmaya kalkmaktayız. Kimimiz kurtuluşu AB kriterlerinden medet umarak, kimimiz, İsrail hamisi BM’nin açıklamalarına yaslanarak aramaktayız. Kardeşlerimize karşı hüsnü zan besleyip, bizce hata olan açıklama ve uygulamalarını, aşırı bir şekilde yargılayıp kardeşlerimizi ötekileştirmek, “Mü’minlere karşı şefkatli ve merhametli” diye tasvir edilen bizlere yakışmaz.
Eleştirilerin kırıcı olmaması birinci esastır fakat her zaman bu tür uyarıların ve eleştirilerin AKP politikalarının değişmesiyle kulvar değiştirmesi sıkıntı doğurmaktadır. Aslında İsrail’in Mescidi Aksa’da Müslümanları katlettiği bu günde, oturup El Kaide’yi tartışmak ne kadar acıdır. İsrail’in var olduğu bir coğrafya da birincil hedef İsrail ve işgalci yandaşlarıyla hesaplaşmak olmalıdır.
Her ne olursa olsun Müslümanlar içinde (hüsnü zanla baktığımızda) iyi niyetlerle ortaya çıkmış, stratejik hataların ve uygulamaların, hakaretlerle ve tahkirlerle sonuçlanmamasını diliyor ve samimiyetine şüphe etmediğimiz kardeşlerimize itidalli olmalarını tavsiye ediyoruz.Sancaktar'n Sanca ve Sanclarmz! - Vahdet Haber
VAHDETHABER/EDİTÖR
2013-03-08
Sancaktar dergisindeki yazının içeriğinden çok, hangi refleksle yazıldığı sorusu daha ön plana çıkıyordu. Çünkü eleştiriler El Kaide’nin bugününü değil, varlığını sorgulayan bir içeriğe sahipti. Yıllardır çeşitli kesimlerce öne çıkarılan El Kaide’ye yönelik bildik eleştirileri, bugün tekrar gündeme taşımayı gerekli kılan acaba neydi?
Açıklamanın ardındaki sebep Suriye’de son yaşananlar ve ABD’nin stratejik ortağı AKP’nin politikalarındaki son değişiklikler olabilir miydi?
Bilindiği gibi yaşanan son süreçte, Batının ve AKP’nin bizzat desteklediği cephe, anti demokratik olarak kabul ettikleri Nusret cephesini ve İslamcıları yazılı bir açıklamayla dışlamıştı. Direniş başladığından bu yana El kaide’nin bölgeye girmesine ses çıkarmayan AKP’nin son zamanlarda politikalarında bir değişme olmuş ve El Kaide’ye yakın gurupları kıskaç altına almıştı. Hatta son günlerde El Kaide’nin Ankara’da tutulan iki numaralı adamı sözde Ürdün’e, aslında CIA’ya teslim edildi.
Bu süreçte AKP’nin İslamcı tabanının nabzını tutan STK’larda ve basın yayın kuruluşlarında da bu türden politika değişikliklerinin olması, sürecin ciddi takipçileri tarafından şaşılacak bir konu değildi elbette.
Asıl şaşılacak olan nokta, ABD’nin stratejik ortağı olan AKP’nin Ortadoğu politikaları hatırına, Irak’taki İslami direnişi her fırsatta karalayanların, nasıl olup ta Suriye direnişinde aynı direniş ekseninin halkası olan grupları göklere çıkardıkları noktasında olmalıydı. Dün Irak’ta El Kaide’yi katil görenler ne olmuştu da aynı insanları Suriye’de mücahit olarak alkışlıyorlardı. Ve bugün ne oldu da yine bu insanlara birden sırt çevirdiler?
Artık politika değişmiş ve Suriye’de yeni bir adım atılmıştır. Bu bağlamda dün AKP çizgisinde İslami hassasiyetleri olan genç tabanın nabzını tutan, söylem ve eylemlerle gençliğin gündemini yakalamaya çalışan, AKP’nin “ sokak gücü” misyonunu üstlenen birçok İslamcı(!) STK ve yayın kuruluşlarından, yakın zamanda küresel cihad yanlılarını mahkûm edecek bu nevi açıklamaların gelmesi ve artarak devam etmesi kuvvetle muhtemeldir. Bu kuruluşlar yıllarca aleyhinde hiçbir söz söylemedikleri Lübnan Hizbullah'ını da AKP politikası değiştiğinde bir çırpıda silip atmışlardı.
Elbette ki Müslüman gurupların kendi aralarında birbirlerine hakkı tavsiye etme sorumlulukları vardır. Bu nokta da Müslümanların kardeşlerini uyarmaları da çok önemlidir. Yer yer Hizbullah’ın, İran’ın, Hamas’ın, İhvan’ın Müslümanlar tarafından eleştirildiği gibi, El Kaide’ nin de eleştirilmesi gerekir. Fakat eleştiri de ölçüyü kaçırmak, stratejik hataları itikad hatası gibi sunmak, İslami tepkileri “bir kavme olan kin” gibi değerlendirmek, işgalci batı güçlerini unutup tek düşmanı diğer bir Müslüman grup veya hareketmiş gibi lanse etme çabası içine girmek yanlıştır.
Hiç unutulmamalıdır ki birbirimizi suçladığımız, konuların birçoğunda birincil sorumlu emperyalist batıdır. Asrın zaafa uğratılmış Müslümanları olarak; stratejik zaaflarımız, kandırmacalarımız, ifradlarımız ve tefritlerimizin sorumlusu işgalci seküler batı zihniyetidir. Yanlışlarımızın birçoğu emperyalist batının ailemize kadar işleyen ifsadından kurtuluş yollarını, yanlış kapılarda aramamızdan kaynaklanmaktadır. Dikkat edilirse birbirimizi itham ettiğimiz hususlar, çoğunlukla batının işgalinden kurtulma arayışı içerisinde kendimizce çizdiğimiz stratejilerin eleştirisinden ibarettir. Birçok kardeşimiz bilmeden veya küresel küfür sisteminin uşaklarının zorlamasıyla, Batının çıkarları doğrultusunda başlatılan nice siyasi savaşların kurbanı olmuştur. Birçoğumuz işgal sonrasında müsteşriklerin içimize attığı nifak tohumlarıyla müsteşriklerin İslam’i ilmi usüle eleştirilerini gündemleştirip, “gerçek İslam” anlayışı diye sunmaya kalkmaktayız. Kimimiz kurtuluşu AB kriterlerinden medet umarak, kimimiz, İsrail hamisi BM’nin açıklamalarına yaslanarak aramaktayız. Kardeşlerimize karşı hüsnü zan besleyip, bizce hata olan açıklama ve uygulamalarını, aşırı bir şekilde yargılayıp kardeşlerimizi ötekileştirmek, “Mü’minlere karşı şefkatli ve merhametli” diye tasvir edilen bizlere yakışmaz.
Eleştirilerin kırıcı olmaması birinci esastır fakat her zaman bu tür uyarıların ve eleştirilerin AKP politikalarının değişmesiyle kulvar değiştirmesi sıkıntı doğurmaktadır. Aslında İsrail’in Mescidi Aksa’da Müslümanları katlettiği bu günde, oturup El Kaide’yi tartışmak ne kadar acıdır. İsrail’in var olduğu bir coğrafya da birincil hedef İsrail ve işgalci yandaşlarıyla hesaplaşmak olmalıdır.
Her ne olursa olsun Müslümanlar içinde (hüsnü zanla baktığımızda) iyi niyetlerle ortaya çıkmış, stratejik hataların ve uygulamaların, hakaretlerle ve tahkirlerle sonuçlanmamasını diliyor ve samimiyetine şüphe etmediğimiz kardeşlerimize itidalli olmalarını tavsiye ediyoruz.Sancaktar'n Sanca ve Sanclarmz! - Vahdet Haber
VAHDETHABER/EDİTÖR